Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Sorularla Risale-i Nur Hizmeti-DERLEME-
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Nur_Yazar" data-source="post: 256387" data-attributes="member: 1007299"><p><strong><span style="font-family: 'Bradley Hand ITC'"><em>Sorularla Risale-i Nur Hizmeti</em></span></strong></p><p></p><p><strong><em><span style="font-family: 'Arial'">Müsbet</span></em><span style="font-family: 'Arial'"> hareketi açıklar mısınız? Bunu bu zamanda nasıl uygulayabiliriz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Müsbet hareketi kısaca şöyle tarif edebiliriz: Emniyet ve asayişi bozmadan, başkalarına ilişmeden ve Cenab-ı Hakkın vazifesine karışmayarak sabır ve tahammülle kendi hizmetimizi yapmaktır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Üstadımız eski Said döneminde zorbalığı ve hakareti kabullenemeyen ve İslamın izzeti için idamı göze alan bir şekilde hareket ettiği halde; yeni Said döneminde yine İslamın izzetini muhafaza ile birlikte müsbet iman hizmeti için kendisine yapılan birçok hakaretlere, zorbalığa ve işkencelere karşı sabırla ve tahammülle mukabele etmiştir. Hatta kendisine kötülük yapanlara beddua etmemiş ve hakkını helal etmiştir. Gizli dinsiz komite üstadımızla çok çeşitli şekillerde uğraşmış. Birçok hakaretlerle, işkencelerle, maddi manevi baskılarla hiddete getirip yeter artık dedirtip hadise çıkarttırarak imha etmeye çalışmış. Üstadımız da tahriklere kapılmadan devamlı müsbet hareket ederek onların planlarını boşa çıkarmış. Talebelerine daima sabır ve tahammül ile yalnız iman ve İslâmiyete çalışmayı tavsiye etmiştir. "Birkaç adamın hatasıyla yüzer adamların zarar görmesine sebeb olunamaz" demiştir. Bunun içindir ki, yapılan o kadar gaddarane zulümlar esnasında bir tek hadise meydana gelmemiştir. Hem aleyhlerinde yapılan bu kadar menfi propagandalara rağmen gazete, radyo, televizyon gibi yayın organlarında nur talebelerinin asayişi bozacak hareketlerine veya suç işlediklerine dair herhangi bir haber çıkmamıştır.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>RİSALE-İ NUR HİZMETİNDEKİ MÜSBET HAREKET PRENSİPLERİNİ ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ.</strong></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">1. Haklı her meslek sahibinin (başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde) hakkı: "mesleğim haktır. Yahut daha güzeldir" diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden, "hak yalnız benim mesleğimdir ve yahut güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">2. Kendi mesleğimizin muhabbetiyle hareket etmekle beraber başka mesleklerin düşmanlığı ile hareket etmemek.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">3. Kendi vazifemizi yapmak Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmamak. Muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Bizim vazifemiz değil. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Bizim vazifemiz hizmet-i imaniyedir. Kur’an ve sünnet dairesinde hizmet etmektir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">4. "Beşer zulüm eder, kader adalet eder" sırrıyla beşerin zulümlerine karşı tedbir almakla birlikte başımıza gelen bela ve sıkıntıların Allah tarafından olduğunu bilerek sabır ve şükürle mukabele ederek kaderin hissesine razı olmak. Rahmet, hikmet ve adalet cihetini düşünmek.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">5. Müslümanlar içinde fitneden korkarak menfi hareket etmemek, asayişi muhafaza etmek ve bunun için sıkıntılara katlanmak. Çünkü dâhilde cihad, silahla değil ilimle yapılan manevi cihaddır. Hizmetteki kuvveti dâhilde yanlış şekilde kullanmayıp asayişi muhafaza için kullanmak. Bu noktada bize numune olacak iki misal:</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> Birinci misal. “Eski harb-i umumiden evvel ben Van’da iken bazı müttaki zatlar yanıma geldiler, dediler ki:‘Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel bize iştirak et. Biz bu münafık reislere itaat etmeyeceğiz.’ Ben de dedim:‘O fenalıklar, o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu, onlarla mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılıç çekmem. Size iştirak etmem.’ O zatlar benden ayrıldılar. Kılıç çektiler. Neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi. Az bir zaman sonra harb-i umumi patladı. O ordu, din-i İslam namına harbe iştirak etti. Cihada girdi. O ordudan yüz bin şehit evliya mertebesine çıktılar. Beni o davamda tasdik ettiler.” (Şualar)</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> İkinci misal. “Şark isyanında Şeyh Sait ve askerleri üstadımız Bediüzzaman’ı şarktaki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettikleri zaman cevaben demiş.‘Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir. Ve neticesizdir. Çünkü Türk milleti bin senedir İslamiyete bayraktarlık etmiş. Dini uğrunda binlerle şehit vermiş ve binlerle veli yetiştirmiştir. Binaen aleyh kahraman ve fedakâr İslam müdafilerinin torunlarına yani Türk milletine kılıç çekilmez. Ve ben de çekmem.’ Diyerek hem ret cevabı vermiş hem mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir.” (Asa-yı Musa)</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">6. Müslüman olmayanlara da İslamı müsbet bir hareket ve üslub ile tebliğ etmek. Fakat bunu yaparken onlara hoş görünmek adına dinimizden de taviz vermemek. Bu meselede üstadımız şöyle buyuruyor: Umur-u diniyede(din işlerinde) müsamaha ve teşebbühle(benzemekle) medenilere yanaşmayın. Çünkü aramızdaki dere pek derindir. O dereyi doldurup hatt-ı muvasalayı(kavuşma hattını) temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz. Veya dalalete düşer boğulursunuz. (Mesnevi-i nuriye)</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">7. İslam dairesinde hangi meslek ve cemaat olursa olsun Müslümanlarla muhabbet noktalarını düşünerek ortak düşman olan dinsizliğe karşı ittifak etmek ve ihtilafları terk etmek.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">8. Hakkın izzeti ve hatırı için nefsini, enâniyetini, yanlış düşündüğü izzetini ve ehemmiyetsiz rekâbetkârane hissiyatını terk etmek.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">9. İhlâs ve hakperestlik gereği olarak Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadesine taraftar olmak.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">10. Her söylediğin doğru olmalı. Ama her doğruyu söylemek doğru değildir. Çünkü bazen damara dokunur aks’ül-amel yapar. Onun için nerde, neyi, nasıl ve ne şekilde söyleyeceğimizi iyi hesaplayıp ona göre söylemek.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">11. Haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetten çekinmek. Böyle hadiselerin vukuunda soğukkanlılıkla, sarsılmamakla ve düşmanlığa girmeden karşılayıp muhaliflerin veya itiraz edenlerin reislerini çürütmemektir.</span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">12. Bize düşmanlık edenlere karşı intikam hissiyle hareket etmemek. Onlar için hidayet temennisinde bulunmak. </span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> Bu madde ile ilgili Üstadımızın şu tavsiyesi dikkat çekicidir. “Benimle beraber çok talebelerim de türlü türlü musibetlere, eza ve cefalara maruz kaldılar. Ağır imtihanlar geçirdiler. Benim gibi onlar da bütün haksızlıklara ve haksız hareket edenlere karşı bütün haklarını helal etmelerini isterim. Çünkü onlar, bilmeyerek kader-i ilahinin sırlarına, derin tecellilerine akıl erdiremeyerek bizim davamıza, hakikat-ı imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için hidayet temennisinden ibarettir. Bize eza ve cefa edenlere karşı hiçbir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-i Nura sadakat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim.” (Emirdağ Lahikası)</span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bediüzzaman Hazretleri risalelerinde sıklıkla Kur'an'a hizmet edenlerin ilâhî bir inayet, bir koruma ve yardım altında olduklarından bahsediyor. Bu ilâhî koruma, kaza ve belalardan da tamamen korunacakları anlamına gelir mi?</span></span></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Bu dünya, imtihan dünyasıdır. Hz. Üstad'ın bahsettiği ilâhî korumanın asıl anlamı, hizmetlerinin bir koruma altında olduğudur. Bu dünyada herkesin başına bela ve musibet gelir. Kimi uzun ömürlüdür, kimi bir kaza neticesi erken yaşta göçer gider. Hizmet olsa olsa, bereketiyle başa gelebilecek bazı belalardan kurtuluşa vesile olabilir. Ama tamamen belalardan emin olarak yaşamak ise, dünyadaki imtihan sırrına terstir.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Risale-i Nur'un bizlere verdiği ders dünyadaki adetullah kanunlarına itaat etmektir:</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>"Hikmet-i Rabbaniye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile tesis edilen âdetullah kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi, "Sipere giriniz!" emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ tamamıyla hikmet-i İlahiye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübraya müraat ve itaatı göstersin." (13. Lem'a, 9. İşaret)</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Diğer bir ders: Ecel Gizlidir Her An Gelebilir:</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Bir zaman -Allah rahmet etsin- mühim bir zât kayığa binmekten korkuyordu. Onun ile beraber bir akşam vakti, İstanbul'dan köprüye geldik. Kayığa binmek lâzım geldi. Araba yok. Sultan Eyyüb'e gitmeğe mecburuz. Israr ettim. Dedi: "Korkuyorum, belki batacağız!" Ona dedim: "Bu Haliç'te tahminen kaç kayık var?" Dedi: "Belki bin var." Dedim: "Senede kaç kayık garkolur." Dedi: "Bir-iki tane, bazı sene de hiç batmaz." Dedim: "Sene kaç gündür?" Dedi: "Üçyüzaltmış gündür." Dedim: "Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üçyüz altmış bin ihtimalden bir tek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan; insan değil, hayvan da olamaz!" Hem ona dedim: "Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun?" Dedi: "Ben ihtiyarım, belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır." Dedim: "Ecel gizli olduğundan, herbir günde ölmek ihtimali var; öyle ise üçbin altıyüz günde hergün vefatın muhtemel. İşte kayık gibi üçyüzbinden bir ihtimal değil, belki üçbinden bir ihtimal ile bugün ölümün muhtemeldir, titre ve ağla, vasiyet et!" dedim. Aklı başına geldi, titreyerek kayığa bindirdim. Kayık içinde ona dedim: "Cenab-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrib için değil! Ve hayatı ağır ve müşkil ve elîm ve azab yapmak için vermemiştir. Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa.. hattâ beş-altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârane bir havf meşru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek evhamdır, hayatı azaba çevirir." (29. Mektub, 6. Kısım)</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong></strong></span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Diğer Bir Ders:</span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong></strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>"İşte ey kardeşlerim! Eğer ehl-i ilhadın dalkavukları, sizi korkutmak ile kudsî cihad-ı manevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler; onlara deyiniz: "Biz hizb-ül Kur'anız. "Kur'an'ı muhakkak biz indirdik ve onu muhafaza edecek olan da muhakkak biziz." sırrıyla, Kur'anın kal'asındayız. "hasbunallahu ve nimel vekil" etrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur." (29. Mektub, 6. Kısım)</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Buradaki muhafaza, hizmet noktasında muhafaza edilmektir. Ömrün uzun olması ve kazasız geçmesi noktasında değil. Çünkü evvelki iki ders hayatın temel kuralıdır. Bununla birlikte hizmetin bereketiyle çok defa belalardan mahfuz kalırız da haberimiz bile olmaz. Bazı nadirleri de fark ederiz. Hizmet noktasında muhafazanın nasıl olduğuna dair hz. Üstadın bir izahı:</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>"Bayramınızı tekrar tebrikle beraber, sureten görüşemediğimize teessüf etmeyiniz. Bizler hakikaten daima beraberiz, ebed yolunda da inşâallah bu beraberlik devam edecek. İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevablar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım. Şimdiye kadar, Risale-i Nur şakirdleri gibi çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış. Evet, Cennet ucuz değil. İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakkat olsa da, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Hâlıkımız Rahîm ve Hakîm'dir; başa gelen herşeyi rıza ile, sevinç ile, rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız." (13. Şua, Denizli Hapsi)</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong></strong></span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hizmet Tarihinden Numuneler:</span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong></strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>"Aziz, sıddık kardeşlerim!</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong> Ben merhum Hâfız Ali'yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazan böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur'ana, İslâmiyete büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe o acı gidiyor, bir inşirah geliyor." (13. Şua, Denizli Hapsi)</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Nur'un ikinci büyük kahramanı diyebileceğimiz Hafız Ali (rh) abi vefat ettiğinde kırklı yaşlarda idi. Onun gibi diğer bir kahraman hocamızın babası Hafız Mustafa (rh) yine kırklı yaşlarda idi. Diğer büyük bir kahraman Sabri abi bir tarktör kazasında vefat ettiğinde ellili yaşlarda idi. Üçü de Üstadlarından evvel ahirete gittiler. Yine saffı evvelden olan Lütfi abi, Mehmed Zühdü ve Hâfız Mehmed gibi talebeler genç yaşta ahirete gittiler. Bütün bunlar Nur talebeleri uzun ömürlü olurlar, başlarına kaza falan gelmez diye bir kaide bulunmadığını gösteriyor.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Önemli olan davanın tasarruf ve muhafaza altında olması, mağlub edilememesidir.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong></strong></span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İslam Tarihinden Numuneler:</span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong></strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Bi'r-i Maune Faciası:</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Hicret'in dördüncü yılında Uhud savaşından dört ay sonra Necid Reisi Ebû Berâ' Medine'ye geldi. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den kendi kavmini irşad etmeleri için mürşidler istedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) durumdan şüphelendi: "Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından endişe ederim" buyurdu. Ebû Berâ': "Onları ben himayeme aldıktan sonra Necid halkından hiç biri dokunamaz" diye teminat verdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) Ebû Berâ'nın yeğeni Âmir b. Tufeyl'e bir mektup yazdı. Amir, amcası adına kavmini idare ediyordu. Daha sonra Resulullah (s.a.s.) Münzir b. Amr başkanlığında ashabından yetmiş kişilik bir heyet gönderdi. Bunlar ashab-ı suffeden olup kurra idiler.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Heyet, Bi'r-i Mâune'ye varınca korkunç bir ihanetle karşılaştılar. Amir b.Tufeyl, Hz. Peygamber. (s.a.s.)'in göndermiş olduğu mektubu bile okumadan mürşidlerin etrafını büyük bir ordu ile kuşatmıştı. Kendi kabîlesi, Ebî Berâ'nın himayesine aldığı mürşidleri öldürmek istemediğinden, başka kabîlelerden kuvvet toplamıştı. Müslümanlar kuşatıldıklarını anlayınca kılıca sarıldılar ve: "Biz, Resulullah (s.a.s.)'in gönderdiği mürşidleriz. Sizinle hiç bir ilgimiz yok" dedilerse de söz anlatamadılar. Mürşidler: "Allah'ım! Resulü'ne durumumuzu haber verecek senden başkasını bulamıyoruz, selamımızı ona sen ulaştır. Allah'ım! Rasülün vasıtasıyla kavmimize haber ver ki; biz Rabbimiz'e kavuştuk. Rabbimiz bizden hoşnud oldu ve bizi de hoşnud kıldı." diyerek hallerini Allah'a arzetmişler ve insafsız düşman kılıçlarıyla Rablerine kavuşmuşlardır. Allah bu sevgili kullarının isteklerini yerine getirerek vahiy meleği Cebrail'i Hz. Peygamber (s.a.s.)'e göndermiştir. Cebrail: "Onlar Rab'lerine kavuştu. Rab'leri onlardan hoşnut oldu ve kendilerini de hoşnut kıldı." diye durumu Hz. Peygambere bildirmiştir.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Rasûlullah (s.a.s.) durumdan haberdar olunca çok üzüldü. Hemen bir hutbe irade ederek olayı ashabına bildirdi. Allah'a hamd-u senâ'dan sonra şöyle dedi: "Kardeşleriniz müşrikler tarafından kuşatılıp şehit edildiler. Hiç biri sağ bırakılmadı. Onlar Allah'dan hoşnut oldular, Allah da onlardan hoşnut oldu. "</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Rasûlullah (s.a.s.) kendisine bu acı haberin ulaştığı gece sabah namazının ikinci rekatında rukûdan doğrulunca:</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>"Allah'ım! Onların durumlarını sana havale ediyorum. Ey Allah'ım! Onların yıllarını Yusuf Peygamber'in kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına darlık getir. " diye beddua etmiş ve buna beş vakit namazlarında bir ay müddetle devam etmişti. Cemaatin de arkasında "âmîn" dediği Rasûlullah (s.a.s.)'in bu duası kabul olmuştur.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Kaynak: Şamil İslam Ansiklopedisi. </strong></span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Allah rasulü asm ve sahabelerden daha çok inayet ve muhafaza altında olan dünyada var mıdır? Demek ki küfürle mücadelede bunların olmasında çok hikmetler vardır. Allah onlardan razı oldu. Onlar da Allah'dan razı oldu. Hadiselere dünya hayatının selametini arzulayan hissiyatın penceresinden bakmakla dünyayı fani görüp ahiret hayatını esas yapmak arasında büyük fark vardır. Hangi pencereden baktığımıza çok dikkat etmeliyiz.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong></strong></span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Netice:</span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong> İnsan bazen, "inayet altında olmak" gibi bir nükteyi esas alır ve bunun dengeleyicisi olan "adetullaha riayet" gibi diğer nüktelere tebei olarak bakar. Gereğini hakkıyla kavrayamaz. Zaman içinde yaşanan bazı tecrübeler, bir yerlerde yanlış bir anlama olduğunu gösterir ve bunlar bizim ölçüleri yeniden gözden geçirmemize sebeb olur. Bu aslında bir tekamül sürecidir. Herkes bu gibi durumları farklı meseleler için dahi olsa yaşar. </strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Burada dikkat etmemiz gereken nokta ise şudur: Böyle anlarımızda sukut-u hayale uğrayıp önceki prensiplerimize külliyen şüphe ile bakmak değil iki şeydir:</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>1- Önceki prensibimiz gerçekten doğru bir ilme dayanan bir prensib mi, yoksa zanlardan mı ibaret?</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>2- Eğer ilmi bir kaynağı varsa, öyleyse bu prensibin sınırlarını doğru çizip çizmediğimizi kontrol etmek.</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong>Allah cümlemizi kaza ve belalardan muhafaza etsin. Hakiki sınırları asla değişmeyecek olan ömrümüzü ihlasla onun dinine hizmetle geçirebilmeyi nasib eylesin. Amin...</strong></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bediüzzaman Hazretleri'nin kendisinden sonra yerine geçmek üzere Hüsrev Efendi'yi bıraktığı doğru mudur?</span></span></strong></p><p></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri’nin kendinden sonra yerine bıraktığı vekili, talebesi Ahmed Hüsrev Efendi’dir. Bunu sözlü olarak, talebelerine mükerreren bildirdiği gibi, yazdığı risalelerde de buna işaret eden muhtelif beyanları vardır.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Ayrıca Hz. Üstad’ın Risale-i Nur’da geçen pek çok ifadeleri, Hüsrev Efendi’nin bu makama liyakatini göstermektedir. Bu çok mühim meseleyi dört ana başlık altında inceleyerek bunun Nur hizmetinin en parlak en açık hakikatlerinden biri olduğunu göstermeye çalışacağız inşaalla</em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>1- HER CEMAATİN, HER TOPLULUĞUN BİR İDARECİSİ OLMASI İSLAMİYETİN BİR KAİDESİDİR. BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN GÖRÜŞÜ DE BU MERKEZDEDİR </em></span></strong></em><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>…</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri’nin cemaat ve şahs-ı manevi üzerinde çok durması ve Nur hizmetinin şahsı manevisini nazara vermesi bazı kimseler tarafından, “O’nun kendisinden sonra yerine sadece cemaati bıraktığı, o cemaate bir reis bırakmadığı” gibi yanlış bir şekilde yorumlanmaktadır. Hâlbuki şahs-ı manevi kuralı, reis ve lider kavramına ters olmadığı gibi aksine onu gerektirir de. Çünkü o şahs-ı maneviyi temsil edecek, idare edecek ve istişarenin son noktası olacak bir reise her zaman ihtiyaç vardır. Toplum hayatında başı olmayan hiçbir topluluk varlığını devam ettiremediği gibi, yaradılış kanunları da her cemaatin bir başı olmasını gerektirir, dinimiz de bunu emreder.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hadis-i Şerif’in İdareci Lüzumuna İşareti:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Peygamber asm. Efendimiz, “Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa, aralarından birini başkan seçsinler!” (Ebû Dâvûd, Cihâd 80) buyurarak liderliğin ne kadar önemli olduğuna işaret etmiştir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bu hadis-i şerif büyük hadis allamesi İmam Nevevî (rh) Hazretleri'nin Riyazus Salihin eadlı eserinde şöyle yorumlanmıştır:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Güzel dinimiz gönül yurdunda şirki, küfrü ve nifakı istemediği gibi toplum hayatında da başıbozukluğu, disiplinsizliği, kargaşayı, fitne ve anarşiyi asla arzu etmez. Dinimize göre düzen ve intizam, en küçük toplum birimine kadar her yerde önemlidir. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, yolculuk yapmakta olan üç kişilik, küçük ve geçici bir toplulukta bile, mutlaka sorumlu birinin, bir yöneticinin belirlenmesini tavsiye etmiştir. Kendisi de mübarek hayatlarında bu hususa büyük bir itina göstermiştir. Bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuştur:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Dünyanın ücra bir köşesinde de olsa, üç kişinin, içlerinden birini kendilerine emir (idareci) tayin etmeden yaşamaları doğru olmaz” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 177)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Dünyanın ücra bir köşesindeki üç kişiye bile Resulullah asm. Başınıza bir idareci seçin diyorsa yüzbinlerce talebenin başsız ve idarecisiz kalması savunulabilir mi? Eğer bu savunulsa Hz. Peygamber asm.ın bu emrine muhalefet edilmiş olmaz mı?!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri’nin Cemaatin Başsız Olmayacağına İşaret Eden Bazı Beyanları</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“O (yeğeni Abdurrahman) dünyada kalsaydı; hem dünyadaki vazife-i uhreviyemin kuvvetli bir medarı (sebebi) ve benden sonra tam yerime geçecek bir hayr-ül halef (hayırlı halef-yerine geçen) ve hem de bu dünyada en fedakâr bir medar-ı teselli, bir arkadaşım olabilirdi.” (26. Lem’a, 12. Reca)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Demek Hz. Üstad bu Lem’anın yazıldığı 1933 yılında dahi yerine geçecek birini düşünüyordu…</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Mesleğimizin esası uhuvvettir (kardeşliktir). Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta (bağ) değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer.” (21. Lem’a, 4. Düstur)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Demek, Nur Mesleği’nin temeli kardeşlik ve bu kardeşler arasında bir şahs-ı manevi oluşturmak olsa da araya Üstadlık makamı giriyor. Nur mesleği Hz. Üstad’ın hayatından sonra devam ettiğine göre üstadlık esası da devam edecektir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Nübüvvet Beşerde Zaruriyedir</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Karıncayı emîrsiz (idarecisiz), arıları ya'subsuz (Arı beyi) bırakmayan kudret-i ezeliye elbette.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Beşeri de bırakmaz şeriatsız, nebîsiz. Sırr-ı nizam-ı âlem, böyle ister elbette. (Sözler, Lemaat)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Demek karınca ve arı gibi toplulukları dahi başsız bırakmayan Allah, insanların da başsız olmasını murad etmez. Âlemdeki düzen her topluluğun başında bir idareci bulunmasını gerektiriyor.</em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>2- BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN YERİNE HÜSREV EFENDİ’Yİ BIRAKTIĞINA DAİR BİR KISIM SÖZLÜ RİVAYETLER</em></span></strong></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>1- <strong>“Sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!”</strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hususen başta Hüsrev Efendi olarak, bazı talebelerin şu rivayetleri de bu konuda çok mühim önem arz etmektedir:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bedîüzzaman Hazretleri bir gün talebeleri ile birlikte Isparta’nın Kirazlıdere mevkiinde kıra çıkmış ve orada bulunan talebelerinin huzurunda Hüsrev Efendiye hitaben: “Hüsrev! Azrâil Aleyhisselâm gelse ‘Seni mi alayım, Hüsrevi mi alayım?’ dese ben ‘Beni al, Hüsrev hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet eder’ derim” deyince Hüsrev Efendi, “Üstâdım! Ben zâten hastayım! Azrâil Aleyhisselâm beni alsın, ben sizi âhirette karşılarım” diye mukabele etmişti.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bunun üzerine Hazret-i Bedîüzzaman “Hayır Hüsrev! Cenab-ı Hakk böyle ister! Melekü’l-Mevt beni alacak, sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!” demiştir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Aşağıda Risale-i Nur’dan yaptığımız alıntılarda da görüleceği üzere, yüksek ahlakı, ihlası, tevazuu, sadakati, hizmeti ile Bediüzzaman Hazretleri’nin en sevdiği talebesi olmak şerefine yükselmiş olan Hüsrev Efendi’nin bu rivayetinin doğruluğundan hiçbir Nur Talebesi’nin şüphe etmemesi gerekir. Çünkü Hüsrev Efendi gibi hayatı boyunca dost ve düşmanının ittifakıyla tamamen en yüksek bir fazilet üzere yaşamış bir zattan, Hususan böyle bir konuda hilaf-ı hakikat bir beyan sudur etmesi asla mümkün değildir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>2- “<strong>Benden sonra Hüsrev ’e hizmet edeceksiniz.</strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bir kısmı bu gün hayatta olan ve yakınında bulunup şahsi hizmetlerini gören bazı talebeleri, “Bediüzzaman Hazretleri bize, ‘bana hizmet ettiğiniz gibi benden sonra da Hüsrev’e hizmet edeceksiniz' derdi” şeklinde rivayet etmektedirler.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>3- <strong>“Sen Benden Sonra On Beş Yirmi Sene Daha Yaşayacaksın Ve Hem Kendi Vazifeni, Hem De Benim Vazifemi Yapacaksın”</strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Abdülkâdir Badıllı’nın Mufassal Tarihçe-i Hayat kitabında geçen ve Hüsrev Efendi’den yapılan şu rivayet de aynı mealdedir:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Ben bir ara Üstadımızın bedeline ahirete gitmeye dair ciddi arzumu kendilerine arz ettim. Üstadımız hayır hayır dedi ve “sen benden sonra on beş yirmi sene daha yaşayacaksın ve hem kendi vazifeni, hem de benim vazifemi yapacaksın demişlerdi.”</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi tam da Üstadının kerametle haber verdiği gibi, 15-20 senenin tam ortası olan 17 sene daha yaşadı ve 1977 senesinde vefat etti. Üstadının buyurduğu gibi hem kendi hizmetlerini, hem de Üstadının bıraktığı vazife olan cemaatin sevk ve idaresi hizmetini etrafına toplanan binlerle sadık arkadaş ve talebeleriyle devam ettirdi.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>4- <strong>Şeyh Abdulkâdir-i Geylânî’nin Hüsrev Efendi’ye İşareti</strong>:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Sikke-i Tasdik-i Gaybî Mecmuası’nda Sekizinci Lem’a Risalesi’nde Üstad Hazretleri, Şeyh Geylani Hazretleri’nin bir kasidesinin tahlillerini yapar. Bu kasidede Hz. Şeyh’in Üstad’dan ismiyle haber verdiği, risalelere ve talebelere işaretler ederek bu ahirzaman fitneleri içinde zorluklar altında hizmet eden Nur Talebelerine ta o zamandan iltifatlar ederek teşvik ettiğini söyler ve bunu tahliller yaparak gösterir. Orada Şeyh Geylani Hazretleri, Hüsrev, Hulusi, Sabri, Sıddık Süleyman, Binbaşı Asım Bey gibi o risalenin yazıldığı 1933 yılında Hz. Üstad’ın etrafında bulunan ileri gelen on kadar talebenin isimlerine işaret eder.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Çok dikkat çekici bir durumdur ki, Şeyh Geylanî diğer talebelere farklı yerlerde işaretler ederken Hüsrev Efendi’ye “Taişu Saiden” fıkrası ile işaret eder. Hâlbuki bu fıkra Şeyh Geylani’nin Bediüzzaman Hazretleri’nden adıyla haber verdiği aynı yerdir. Hz. Üstad kendisinden haber veren aynı ibarenin Hüsrev ’i gösterdiğini söylüyor. Bu da Şeyh Geylani’nin Bediüzzaman’dan sonra yerine Hüsrev ’in geçeceğine bir işareti olsa gerektir. Zira Bediüzzaman Hazretleri’nden gelen diğer bir rivayette şöyle demiştir: “Taişu Saiden fıkrası gösteriyor ki, içinizde benden sonra en bahtiyar Hüsrev olacaktır.” </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Yine Hüsrev Efendi’nin rivayetine göre, Denizli Hapsi’nde zehirlenerek şehid edilen Hâfız Ali abi (rh), hapis esnasında talebeler arasından kimin imamlığa geçeceği sözkonusu olduğunda, “Taişu Saiden fıkrası Bediüzzaman’dan sonra Hüsrev’i gösteriyor” diyerek seccadenin önüne geçmiş ve Hüsrev Efendi’den başkasının imamlığa geçmesine mani olmuştur.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>5- <strong>“Kırk canım olsa, kırkını da Hüsrev’e feda ederim</strong>.”</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdurrahman Cerrahoğlu (rh) ve Mustafa Sungur’un farklı zamanlarda Hz. Üstad’dan işittikleri şu ifadesi de Hüsrev Efendi’yi yerine bırakacağını gösterir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Kırk canım olsa, kırkını da Hüsrev’e feda ederim.”</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri hiçbir talebesi için bu derece fedakârlık gösteren ve bu derece değer verdiği bir cümle sarf etmemiştir. Acaba gerçekten bu sözü söylemiş midir diye kalbine gelenler için, bu sözü söylediğine, Risale-i Nur’da geçen şu ifadesini delil olarak gösterebiliriz:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size (Hüsrev’e) memnuniyetle verirdim.” (Emirdağ Lahikası 1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>6- “<strong>Benim Vekilim Hüsrev’dir</strong>”</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Denizli’li eski Nur Talebelerinden Bakırcı Mehmed Efendi şöyle rivayet etmiştir:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Ben, Baraklı’lı Abdullah Koyun ve Homa’lı Sami Tüzün Hz. Üstad’ı Emirdağ’da ziyaretimiz sırasında bize üç defa, “Benim vekilim Hüsrev’dir, benim vekilim Hüsrev’dir, benim vekilim Hüsrev’dir.” dedi.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>7- “Kahraman Hüsrev’im var”</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri’ni ziyaret esnasında, “Üstadım sizden sonra kimi ziyaret edelim” diye soran bazı talebelerine, “Kahraman Hüsrev’im var” diye cevabladığını rivayet etmiştir.</em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>3- BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN HÜSREV EFENDİ’Yİ YERİNE BIRAKACAĞINI GÖSTEREN RİSALE-İ NUR’DAKİ YAZILI BEYANLARI</em></span></strong></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>1948-49 yıllarında Afyon Hapsinde iken, Üstad bütün talebelerinden ayrı bir koğuşa alınmış idi. Bu sırada diğer koğuşta bulunan talebelerine hitaben yazdığı bir mektubda onlara şöyle demiştir: </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>1- <strong><u>“Hüsrev gibi Nur kahramanından -benim yerimde ve Nur'un şahs-ı manevîsinin (manevî şahsiyetinin) çok ehemmiyetli bir mümessili (temsilcisi) olmasından- hiç bir cihetle gücenmemek elzemdir (en lazımdır).” </u></strong>(Şualar, 14. Şua)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hz. Üstad bu ifadeleriyle, Tahiri, Refet, Mehmed Feyzi, Zübeyir ve Ceylan gibi bütün ileri gelen talebelerin bulunduğu bir topluluğun başına Hüsrev Efendi’yi geçirmiş ve onu kendi yerinde bilmelerini istemiştir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>2- “<strong><u>Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev 'in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise, başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesanüd (dayanışma) ve tam kardeş olmak lâzımdır diye bu mealde bir ders oldu. İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve Hüsrev 'e tam kardeş olacak; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek. Hasta kardeşiniz Said Nursî</u></strong>" (Emirdağ Lahikası 2 1950'ler)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bu ifadelerden anlaşılıyor ki Hz. Üstad talebelerine, hususan ve başta Hüsrev olarak Medresetüz Zehra Erkanları ile tam dayanışma içinde olmak ve onları asla tenkid etmemeyi emretmektedir. Medresetüz Zehra Erkanları ise Isparta’nın ileri gelen talebeleri demektir. Emirdağ Lahikası 2. Cildinde geçtiğine bakarak 1950’lerde, yani Hz. Üstad’ın ömrünün sonlarında söylediği anlaşılan bu ifadelerle, tüm talebelerini, özellikle Hüsrev Efendi ile tam kardeş olmaya ve onunla dayanışma halinde bulunmaya davet etmektedir. Bunun açık anlamı ise, Bediüzzaman Hazretleri tüm cemaati, başında Hüsrev Efendi’nin bulunduğu Isparta Nur Talebeleri etrafında toplanmaya çağırmaktadır.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>3- “<strong><u>Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim</u></strong>.” (Emirdağ Lahikası 1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Yine 1950’lere yakın dönemde yazılan bu mektubdaki altı çizili olan satırları bir daha dikkatle okursak Hz. Üstad’ın vefatından sonra, kendi yerine Hüsrev Efendi’yi düşündüğü gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Hem pek çok kimseden nakledilen rivayetlere göre burada arzu ettiği gibi daha sonraları Hz. Üstad, ömrünün sekiz senesini Hüsrev Efendi’ye bağışlamıştır.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>4- <strong><u>"Hüsrev 'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi yüksek ihlası ve mahviyeti (tevazuu)</u></strong>” (Kastamonu Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Demek ki, Bediüzzaman Hazretleri Müslüman bir idarecide bulunması elzem olan, gerek tedbir ve dirayet, gerekse en önemli manevi değer olan ihlas açısından Hüsrev Efendi’nin, kendisine ihtiyaç bırakmayacak derecede yüksek bir seviyede bulunduğunu düşünüyor ve mektubla neşrederek bunu bütün talebelerine de ilan ediyor. Hz. Üstad başka hiçbir talebesi için “bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti” tabirini kullanmamıştır. Öyleyse bu ifadeleri ile kendi yerine en layık olan talebenin Hüsrev Efendi olduğunu ilan etmiş oluyor.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>5- “<strong><u>Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten oniki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum</u></strong>.” (Emirdağ Lâhikası -1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Aziz, sıddık kardeşlerim, sebatkâr ve hakikî vârislerim!” gibi cümlelerinden anlaşıldığı üzere bütün has talebelerini varisleri olarak görür. Hatta “Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahib ve varisleri” ifadesini kullanır. Fakat yukarıdaki vasiyetnamesinden ve daha önceki karinelerden de anlaşılan o ki, birinci sıradaki varisi olarak Hüsrev Efendi’yi gösteriyor.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>6- “<strong><u>Isparta havalisinde yüzer genç Said'ler ve Hüsrev 'ler yetişmişler. Bu ihtiyar ve zaîf Said, dünyadan kemal-i istirahat-ı kalble veda etmeye hazırdır</u></strong>.” (Kastamonu Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Demek ki Üstad Hazretleri Isparta ve civarında yetişen kendisine ve Hüsrev ’e benzeyen talebelerin varlığından dolayı ahirete gitmeye razıdır. Öyleyse “Said” ahirete gittiğinde, onun yerinde Hüsrev ’in kalacağı anlaşılmaz mı? Elbette onun yerini doldurmaya en layık talebesinin Hüsrev olduğu anlaşılır.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>7- “<strong><u>Risale-i Nur'un hıfz ve neşrine ve sahabet ve himayetine çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir bîçare ihtiyar Said yerinde çok genç Said'ler o vazifeyi yapıyorlar. Hususan Hüsrev 'ler, Feyzi'ler, Ahmed'ler, Mehmed'ler, biraderzadem gibi çok Abdurrahman'lar ve hakeza Hâfız Ali'yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşâallah kabrimde de öyle mesrur edecekler. </u></strong>(Emirdağ Lâhikası -1 110)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hz. Üstad’ın arkasında bıraktığı ve vefatından sonra kendisini kabrinde de mesrur edecek Genç Saidler’in birincisinin Hüsrev olduğu bu ifadelerden de anlaşılıyor.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>8- "(<strong><u>Hüsrev 'e hitaben yazılan bir mektubdur)</u></strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em><strong><u>Aziz, mübarek, sıddık kardeşim! … tefsir-i hakaik-i Kur'aniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan bir cemaat-ı mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtib tayin edildiğine o rü'ya beşaret verdiği gibi, biz de beşaret ediyoruz." (Barla Lahikası)</u></strong></em></span></em></p><p><em><strong><u><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>9- “Hüsrev kardeş! … Hakikaten ebedî bir gül fabrikasına kâtib tayin edildiğinize kanaatım kat'iyyet kesbetti</em></span></u></strong></em><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>.” (Kastamonu Lâhikası 36)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Son iki iktibas da Hüsrev Efendi’nin en yüksek mertebede ebedî bir Nur hizmetine manen tayin edildiği hem rüyanın müjdesiyle, hem de Üstadın kati kanaatiyle bildirilmektedir. Hz. Üstad’ın kanaati, onun sadık talebelerinin de kanaatidir veya öyle olmalıdır.</em></span></em></p><p> </p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>4- HÜSREV EFENDİ’NİN BU MAKAMA LİYAKATİNİ GÖSTEREN RİSALE-İ NUR’DAN BAZI DELİLLER </em></span></strong></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi, Bediüzzaman Hazretleri’nin çok değer verdiği ve “saff-ı evvel” ve “Medresetüzzehra Erkanları” namını verdiği Isparta’lı ilk grub talebelerdendir. 1931 yılında hizmete başlamış ve 30 sene boyunca Bediüzzaman Hazretleri’nin en çalışkan, en fedakâr, en ferasetli, en dirayetli, en ihlâslı ve Hz. Üstadın kendisinden en fazla razı olduğu ve Risale-i Nur’a en fazla hizmeti geçen talebesi olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri vefat ettiği 1960 senesinde, Hüsrev Efendi tam 61 yaşında ömrü nurlarla kemale ermiş, Üstadının ve Risale-i Nur’un hizmet anlayışına her cihette sahip olmuş bir durumda idi. Bu saydığımız meziyetlerin tamamı Risale-i Nur’da geçen ibarelere dayanmakta, bu sebeble Risale-i Nur’un hizmet tarihine vâkıf olan herkes tarafından da bilinmektedir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>1- <strong>Bediüzzaman Hazretleri’nin Hüsrev Efendi’ye Son Derecede Değer Verdiğini Gösteren Bazı Cümleleri: </strong></em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi’nin Hizmetlerinin Pek Yüksek Değeri</em></span></strong></em><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bu zat (Hüsrev) müstesna ve şirin kalemiyle nurlardan altı yüz risaleye yakın yazmış ve vatanın her tarafına neşrederek komünist perdesi altında dehşetli ifsada çalışan anarşistliği kırdı ve tecavüzünü durdurdu ve bu mübarek vatanı ve bu kahraman milleti o zehirden kurtarmak için tesirli tiryakları her tarafa yetiştirdi. Türk gençlerini ve nesl-i âtiyi büyük bir tehlikeden kurtarmağa vesile oldu.” (14. Şua) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Gizli düşmanlarımız iki plânı takib ediyorlar. Biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir. Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilân ederim ki; Hüsrev 'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünki şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir ki, benim sobamın parçalanması gibi acib, sebebsiz bir hâdise başıma geldi.” (14. Şua)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev 'in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. (Emirdağ Lâhikası-2)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bana hizmet eden Ali geldi, dedi: "Ben rü'yada gördüm ki, sen Hüsrev 'le beraber Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın elini öptün." Birden bir mektub aldım ki, Hüsrev 'in hattıyla (yazısıyla) yazılan Asâ-yı Musa mecmuasını kabr-i Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm üzerinde hacılar görmüşler. Demek benim bedelime Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın manevî elini, Hüsrev kaleminin vasıtasıyla öpmüş ve rıza-yı Nebeviyeye mazhar olmuş.” (Şualar 488)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Şimdi Hüsrev gibi Nur kahramanı size ihsan edildi. İnşâallah bu medrese-i Yusufiye dahi, Medreset-üz Zehra'nın bir mübarek dershanesi olacak. Ben şimdiye kadar Hüsrev 'i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim. Fakat neşredilen mecmualar, onu ehl-i siyasete tamamıyla gösterdi, gizli birşey kalmadı. Onun için ben onun iki-üç hizmetini has kardeşlerime izhar ettim. Hem ben, hem o, daha gizlemek değil, lüzum ise aynı hakikat beyan edilecek. (14. Şua) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev kardeş! Kasem ederim benim elimden gelseydi, yalnız bu defa altun yaldızla yazdığın Mu'cizat-ı Ahmediyeye mukabil her bir sahifesine, yalnız maddî bir ücret olarak birer altun hediye edecektim.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev 'in pek çok vazifelerini tamamen yapması, kanaatım geldi ki; Barla'da bulunduğum zaman bütün yazanların tashihatını ve te'lif hizmetini yapmamda tahakkuk eden büyük inayet ve hârika muvaffakıyet, aynen Hüsrev 'de, yardımcılarında dahi nümunesi var.” (Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev 'i (1) tashihte ve (2) tevzi'de ve (3) tedbirde ve (4) muhaberede ve (5) Nurların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakıyetine dua ederiz. Bu ehemmiyetli vazifelerle beraber; (6) yine o şirin ve parlak kaleminin yazılarını çok nüshalarda görüyoruz; hem müstakil nüshaları da yazıyor, mektubundan anlıyorum.” (Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev ve Tahirî gibi vazifelerini tam yapan ve bin Hüsrev ve beşyüz Tahirî meydanda bırakan iki kardeşimiz ve onların sisteminde bir Nurcuyu sulh mahkemesine vermek, İnşâallah neticesinde büyük bir inayet ve fütuhat olacak, hiç merak etmeyiniz.” (Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi’nin Zatının, İhlasının ve Fikrinin Değeri:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Ben dava eder ve isbat ederim ki: bu soğukta soğuk muamele gören ve millete ve vatana zararlı tevehhüm edilen ve vücudca hastalıklı bulunan Husrev, Türk milletinin manevi büyük bir kahramanı ve bu vatanın bir halaskarıdır (kurtarıcısıdır) ve Türk milleti onun ile iftihar edecek bir halis fedakarıdır; </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>ve sırr-ı ihlasa tam mazhar olduğundan benlik ve riyakarlık ve şöhretperestlik bulunmaması cihetiyle çok hizmet-i vataniye ve milliyesinden bir ikisini beyan etmek zamanı geldi.” (14. Şua) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Altı çizili olan satırlarda öyle bir hizmet seviyesi, öyle yüksek bir ihlas mertebesi anlatılıyor ki, âdeta Üstad Bediüzzaman Hazretleri kendinden bahsediyor…</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev , benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim.” (Emirdağ Lâhikası-1) </em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Hz. Üstad ile talebesi arasındaki şu fevkalade karşılıklı sevgi ve fedakârlık duygularına hayran olmamak mümkün değil.</em></span></strong></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev, yazdığı Kur'an'ı fotoğrafla tab'ını kabul etmeyerek binler cazibedar Kur'anlar kendi hattı ile Âlem-i İslâm'da intişarıyla, kutbiyet derecesinde bir mertebe-i ulviyeyi ve yüksek bir şeref-i imtiyazı bırakıp, Risale-i Nur dairesindeki sırr-ı ihlası muhafaza ve hazz-ı nefisten teberri etmiştir.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>İhlası muhafaza etmek yolunda kutubluk gibi bir mertebeyi dahi feda etmek Hüsrev Efendi’nin ihlasının ne kadar yüksek derecelere ulaştığını gösteriyor.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hâfız Ali ile Hüsrev 'in birbirleriyle ciddî bir mahviyet içinde kardeşlik irtibatları, Risale-i İhlas'ın tam sırrına mazhar olduğunuzu bana ihsas etti, ümidlerimi fevkalâde kuvvetlendirdi.”</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>(Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hem bu Hüsrev 'in kalemi gibi; fikri, kalbi de o nisbette hârika diyebiliriz. Risale-i Nur'a karşı irtibatı ve iştiyakı ve kanaatı gittikçe terakki ve inkişaf ediyor. Hiçbir hâdise onu sarsmıyor, fütur vermiyor.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Üstadının ifadeleriyle “kalemi kerametli” olduğuna göre, kalemi nisbetinde harika olan fikri ve kalbi de kerametli demektir</em></span></strong></em><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Risalet-ün Nur hakkında kerametli ve dikkatli ve isabetli ve keskin Hüsrev 'in nazarı doğrudur.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bu defa Hüsrev 'in, Hâfız Ali'nin, Hâfız Mustafa'nın, Küçük Ali'nin birbirine hitaben yazdıkları dört mektublarını okudum. En derin kalbimde bir sürur, bir hiss-i şükran, bir memnuniyet hissettim. Bu çok kıymetdar kardeşlerimin ne derece âlî himmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hâfız Ali'nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazuu içinde ihlası ve fena fi-l ihvan düsturunu muhafaza etmesi; ve Hüsrev 'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi yüksek ihlası ve mahviyeti…” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev, Refet, Rüşdü'nün vaziyetlerini de merak ediyorum. Ve bilhassa Hüsrev ne haldedir?” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Aziz, sıddık, çok mübarek, çok faal, çok hâlis, çok kıymetdar kardeşim Hüsrev !” (Emirdağ Lâhikası -1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Medar-ı hayret bir lütf-u bereket: Gül fabrikasının kâtibliğiyle (bu rüyayla) Risaletü’n-Nur'a intisab eden Hüsrev , iki buçuk sene evvel bir küçük şişe gülyağı göndermişti. Mütemadiyen istimal ettiğim halde daha bitmedi, devam eder.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi’nin Kaleminin ve Yazısının Değeri:</em></span></strong></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Kur'anın altun bir anahtarı olan kalem-i Hüsrevî; değil yalnız bizleri, belki ruhanîleri ve melekleri de sevindiriyorlar.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Risale-i Nur, Kur'anın bir mu'cize-i manevîsi olduğu gibi; Hüsrev 'in kalemi de, Risale-i Nur'un pek kuvvetli bir kerameti olduğunu buraca hergün tasdik ediyoruz.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev kardeş! Beşinci Şua'ın kıymetini tam beyan ve takdirin beni çok mesrur etti. İkinci defa yaldızlı bir Kur'anı yazdığın, beni fevkalâde müferrah etti. Hem benim için de yeni risaleleri mübarek kaleminle istinsah ettiğin, beni minnetdarlık hissinden mesrurane ağlattı.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Üstadım bana ‘Mu'cizat-ı Ahmediye'yi, kardeşim Hüsrev tarzında yaz’ diyordu. Ben -yani Feyzi- bir parça tenbellik ettim. Birden (bir tokat yiyerek) 28'lilerle askere istenildim.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın ve Risale-i Nur'un hazinelerinin kerametli ve yaldızlı bir anahtarı olan kalem-i Hüsrevî, elhak Mu'cizat-ı Ahmediye'nin (A.S.M.) gizli güzelliğini her göze gayet parlak ve güzel gösteriyor. Cenab-ı Hak bu kalemi, bu hizmette muvaffak ve daim eylesin, âmîn.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Yeni hurufla (harflerle) yazdığınız iki mes'ele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Mes'eleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur'ana ve Kur'an hattına (yazısına) mahsus ve memur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasibdir.” (13. Şua)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bu defa bize yazdığın Mu'cizat-ı Ahmediye (asm) Risalesi çok hârika düşmüş. Kim ona bakıyor, bir zevk-i hakikî hisseder. Demek oluyor ki; manevî hâlis samimî hisler, maddî nakışlar suretinde kendini hissettiriyor. Bu sırra ben muttali' olduğum vakit, kardeşim Galib dahi aynı hisse iştirak etti. Evet bunun altında manevî tebessüm var diye, senin hattını kendi hattına tercihle mukabele etti.” (Barla Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Risale-i Nur'un kahramanı olan Hüsrev 'in bu defaki iki hediye-i kudsiyesi ve kerametkârane o iki semavî hediyenin manevî i'cazını gözlere de gösterir bir tarzda bu şuhur-u selâsede bizlere ve bu muhite hediye etmesi, Risale-i Nur nokta-i nazarında mu'cizane bir hizmettir. İnşâallah o Gül fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana çevirecek. Cenab-ı Hak o kalem sahibine, yazdığı her harf-i Kur'an'a mukabil Leyle-i Kadir'deki gibi otuzbin sevab ve rahmet ve hasene versin, âmîn âmîn âmîn.” (Kastamonu Lâhikası 90)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bu zât, dokuz-on sene zarfında dörtyüz risale kadar dikkatli ve tevafuklu olarak Risale-i Nur'dan yazdığı gibi; hâfız olmadığı halde yazdığı iki mükemmel Kur'an ile ve üçüncüsü -müteferrik surette- gözle görünür bir nevi i'caz-ı Kur'anı gösterir bir tarzda üç Kur'anı yazmış; tam mukabele edilmeden bize gelmiş; biz de mukabele etmeden size göndermiştik. Sizler de kemal-i dikkatle hareke ve harflerde gördüğünüz kırk-elli sehiv, Hüsrev 'in kaleminin ne derece hârika olduğunu gösterir. Çünki her Kur'an'ın üçyüzbin altıyüz yirmi harfinde, o kadar hareke ve sükûnlarında yalnız kırk-elli sehiv bulunması, o kalemin isabette hârika olduğunu gösterir.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev kerametli kalemiyle, bana yazdığı gayet kıymetdar bir nüshayı, aynen ve tam tamına muvafık gelmek şartıyla size yazdırıldı, yakında göndereceğim. Yanınızda yeni yazılan İ'caz-ı Kur'aniye gibi, bana bir nüsha lâzımdır. Fakat Hâfız'ın kalemi oradaki mevcud tevafuku tamamen muhafaza edememiş. Tevafukçu Hüsrev 'in taht-ı nezaretinde, mabeyninizde taksim edip, bana yadigâr bir İ'caz-ı Kur'anî'yi müştereken yazsanız çok iyi olur.” (Barla Lâhikası 336)</em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi’nin Mektublarının Değeri:</em></span></strong></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Gül ve Nur fabrikası namına Hüsrev 'in tebrik mektubu, beni sevinçle ağlattırdı. Zâten Hüsrev 'in mümtaz bir hasiyeti budur ki; şimdiye kadar bana gelen bütün mektublarının hiçbirisi beni incitmiyor, elîm zamanlarımda da yumuşak geliyor, ruhumu okşuyor. Bu cihette dahi ona şahsım itibariyle çok minnetdarım.” (Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Çok defa benim sıkıntılarıma bir merhem hükmüne geçmiş ve yanımdaki sakladığım kahraman Hüsrev 'in çok mektubları ve onların her birinden birer ehemmiyetli fıkrayı alıp mecmuunu Lâhika'ya geçirmek için zaman bulamıyorum. İnşâallah bir istirahat zamanında tedkik edeceğim.”</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>(Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Nur kahramanı Hüsrev 'in, ben Emirdağı'nda iken bana yazdığı umum mektublarından mühim parçalarını, hususan benim yazdığım mektubların hülâsalarını hâvi kısımlarını bir defterde yazmıştım. Fakat ben hapiste iken birisi hoşuna gitmiş, almış; kayboldu. Şimdi tekrar eski mektublarından kırk kadar bende var. Onları inşâallah ben işaret edeceğim; burada yazdırmazsam size göndereceğim. Bir defterde cem'edilerek belki ehemmiyetine binaen teksir edilecek (çoğaltılacak).” (Emirdağ Lâhikası-2)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Kahraman Hüsrev 'in onlara dair mektubları, mübarek nushalar gibi, tenbellik, lâkaydlık hastalıklarına mübtela olanlara şifa olur, ellerde gezer.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi’nin Validesinin Değeri:</em></span></strong></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev kardeş! Son mektubumda demişim: Hüsrev 'lerin vâlideleri sebebiyet verdiler ki; bir seneden ziyade bir vakitten beri bütün talebelerin peder ve vâlideleri duaya dâhil olmuşlar. Sakın yanlış zannetmeyiniz. Senin vâliden gibi, on seneden beri Risalet-in Nur'un has şakirdlerinin dairesinde bulunan orada çok âhiret hemşirelerim var. Onlar, yeniden başkalarının duaya dâhil olmalarına sebeb olmuşlar demektir.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p> </p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Okudukça sizinle beraber kalbim hazîn hazîn ağlamaktan kendimi alamamakta idim. Hattâ yanımda bulunan vâlideme dahi okudum. Okurken vâlidem ağlıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ben de ağlamamak için nefsime cebrediyordum. Hüsrev” </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev kardeş! Senin mektubun, benim meraklarıma bir şifa ve arzularıma bir deva ve ümidlerime bir ziya hükmüne geçti. Hem Risale-i Nur'un muhterem bir talebesi ve has dairesinde bulunan âhiret hemşirem vâlidenizin hastalığı ve ihtiyarlığı seni Isparta'ya celbi hayırdır. Elbette sen ona, Hastalar ve İhtiyarlar Risalelerini okumuşsun. O risaleler, benim bedelime onun keyfini sorup teselli versinler.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Aziz kardeşim Hüsrev!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Cenab-ı Hak merhumeyi mağfiret eylesin ve sana ve onun evlâdlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin! Ben de mateminize cidden hissedarım. Senin ağlamana ve ağlayan mektubuna iştirak ettim. Evet sen de benim gibi, dünya ile iki cihetle alâkan kesiliyor. Hem öyle lâzım. Senin gibi Risale-i Nur'un bir fedaisi alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa fevkalâde bir sebat, bir ihlasın lüzumu ile beraber; bazı ârızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez. O havalinin kahramanları elhak müstesnadırlar. Alâkalar onları sarsmıyor. Fakat bazıları; Hüsrev gibi, Said gibi ve Âtıf ve emsali gibi bütün bütün alâkasız da bulunmak lâzım.” (Kastamonu Lâhikası 231)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>2- <strong>Hz. Üstad’ın, Hüsrev Efendi’yi Nur Talebelerine Uyulması Gereken Bir Numune Olarak Göstermesi:</strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca, Hüsrev Efendi’nin ismini örnek talebe olarak göstermiş ve daima talebelerini onun gibi olmaya sevketmiştir. Denizli Hüsrev ’i, İnebolu Hüsrev ’i, Kastamonu Hüsrev ’i, Küçük bir Hüsrev gibi sıfatlarla pek çok talebelerini Hüsrev ’e benzemekle taltif etmiştir. </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Buranın bir Hüsrev 'i olacak derecede ihlas ve irtibat ve iktidarı gösteren Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi isminde Risalet-ün Nur'un çalışkan bir talebesi…” (Barla Lâhikası 372)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Lillahilhamd sizlerin gayretinizle o havalide çok Hüsrev 'ler var, meydana çıkmağa başlamışlar. Belki çok zamandan beri mütemadiyen çalışmaktan Hüsrev 'e bir istirahat verildi ve kıymetdar kalemi yerinde mübarek lisanı ve hâlisane ahvali yine kudsî hizmetini idame etmesini inayet-i İlahiyeden ümidvarız. Nasılki Feyzi ve Salahaddin'in askerliği de öyle mübarek oldu.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Isparta'nın Hâfız Ali'si (Kâtib Osman) elhak ikinci bir Hüsrev olduğuna benim de kanaatım geldi. Cenab-ı Hak onu ve Mehmed Zühdü gibi çok fedakârları ve Risale-i Nur'un hakikî sahiblerini Isparta'ya ihsan eylesin, âmîn. (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Ben kalben arzu ederim ki; çelik ve demir gibi sebatkâr Isparta ve civarındakiler gibi metin kahramanlar (Hüsrev ler, Hâfız Ali'ler gibi) Kastamonu tarafından dahi burada görünsün.” (13. şua)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“İkinci Hüsrev olan birinci Tahir'in gayet dikkat ve tevafuklu yazdığı risaleler beni o derece minnetdar ve mesrur ediyor ki, elimden gelseydi herbir nüshasına on altun lira verecektim.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hem küçücük bir Hüsrev , hem küçücük bir Abdurrahman hükmünde Ceylan namında çok çalışkan bir çocuk, Risale-i Nur'a tam hizmet ediyor.” (Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Denizli'nin bir Hüsrev 'i Hasan Feyzi'nin uzunca, tafsilatlı bir mektubunu vasıtanızla aldım.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>(Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Nazif'e bin bârekâllah, bin mâşâallah. İkinci bir Hüsrev , İnebolu ikinci bir Isparta olduğunu isbat ediyor.” (Emirdağ Lâhikası -2)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Küçük bir Hüsrev olan kahraman Sungur aynı vakitte…” (Emirdağ Lâhikası -2)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“O civarın bir Hüsrev 'i kardeşimiz Ahmed Feyzi…” (Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>3-<strong> Hüsrev Efendi Bediüzzaman Hazretleri’nin Üç Hapsinde De Onunla Beraber Hapis Yatmış Ve O Çile İmtihanlarından Yüzünün Akıyla Çıkmıştır. </strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi, Afyon hapsindeki müdafaasına şu cümlelerle başlamıştır:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“İddia makamının Risale-i Nur'a hizmetimden dolayı Üstadımın mevhum suçuna beni iştirak ettirmesine mukabil derim ki:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Ben Üstadımın gittiği meslekte ve Risale-i Nur'la âlem-i İslâm'a hususan bu vatana ve bu millete ettiği kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suçuna ruh u canımla iştirak ediyorum. Ve beni bu hizmet-i imaniyede muvaffak eden Cenab-ı Hakk'a âhir ömrüme kadar şükredeceğim.” (14. Şua, Afyon Müdafaası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Çok tecrübelerle ve bilhassa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste kat'î kanaatım gelmiş ki: Risale-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir. Meşgul olmadığım zaman o musibet tezauf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder. Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev 'i ve Hâfız Ali, Tahirî'yi (R.H.) sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. "Acaba neden?" der idim. Şimdi anladım ki; onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar, malayani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enaniyetten gelen hodfüruşluk ve tenkid ve telaş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itminan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirdlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur'un manevî kuvvetini gösterdiler. Cenab-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin, âmîn!” (13. Şua, Denizli Hapsi)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev Altınbaşak'ın evi taharri olunup hem teksir makinesi, hem mecmualar müsadere edilerek bir sene evvel mahkemeye verilmiştik. Neticede yasak olmayan dinî eserler olmasından Hüsrev Altnbaşak'la bana ve diğer bir arkadaşımıza ruhsatsız kitab tab'ettiğimizden bir ay ceza verildi. Biz de temyiz ettik. Henüz temyizden gelmeden Afyon Hapishanesine getirildim.” (Şualar)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>4<strong>- Risale-İ Nur’da İsmi En Çok Anılan Hüsrev Efendi’dir. </strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Hüsrev Efendi’nin adı, Bediüzzaman Hazretleri’nce risalelerde o kadar çok anılmıştır ki, kendisinden sonra en çok bahsi geçen isim olan Sabri’den yaklaşık iki kat olmak üzere adı tam 441 defa geçer.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Not: Nur 1.0 programındaki 13 ana eserden bilgisayarla tarama yapılarak tesbit edilmiştir. </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>5- <strong>Tevafuklu Kur’an’ı Yazmak Hüsrev Efendi’ye Nasib Olmuştur.</strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Bediüzzaman Hazretleri’nin keşfettiği Kur’an’ın yazılarındaki tevafuk mucizesini onun emriyle “Tevafuklu Kur’an”ı yazarak göstermek Hüsrev Efendi’ye nasib olmuştur.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Asr-ı saadetten beri böyle hârika bir surette mu'cizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı halde Risale-i Nur'un kahraman bir kâtibi olan Hüsrev 'e "Yaz" emir buyurulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi yazılması…” (11. Şua)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Herşeyin aslı Levh-i Mahfuz’da yazılı olduğu gibi Kur’an’ın sayfa ve yazı düzeninin de aslı oradadır. Bediüzzaman Hazretleri’nin verdiği bu büyük müjde Hüsrev Efendi’nin tarih boyunca kimseye nasib olmamış olan Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’a benzer bir Kur’an’ı yazmak gibi çok büyük bir şeref ve imtiyaza da mazhar olduğunu göstermiştir. Hz. Üstad, bu Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’a benzediğini şu bilgiye dayandırmıştır: </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Ehl-i kalb bazı kimseler demişler: Bu tarz yazı Levh-i Mahfuz’un yazısına benziyor ve ona yakındır, diye hükmetmişler.” (Rumûzât-ı Semaniye)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Senin yazdığın mu'cizeli iki Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bu havalide hususan Ramazan-ı Şerif'te sana kazandırdıkları sevabları ve tahsin ve tebriklerini, inşâallah yakında tab'a girmesiyle, âlem-i İslâm'dan senin ruhuna yağacak rahmet dualarını düşün, Allah'a şükreyle.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>(Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> “Hem Kur'anın gözle görülen bir nevi lem'a-i i'caziyeyi (tevafuk mucizesini), beş-altı mushafta işaretler yaptım, hatt-ı arabî-i Kur'anîleri (Kur’an yazıları) mükemmel olan kardeşlerime taksim ettim. Bunların içinde hatt-ı arabî-i Kur'an'da Hüsrev onlara yetişemediği halde, birden umum o kâtiblere ve hatt-ı arabî muallimine tefevvuk eyledi. Ve hatt-ı arabîde, en mümtaz kardeşlerimizden on derece geçti. Umumen onlar tasdik edip: "Evet bizden geçti, biz ona yetişemiyoruz" dediler. Demek Hüsrev 'in kalemi, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın ve Risale-i Nur'un mu'cizevari kerametleri ve hârikalarıdır. Kardeşiniz Said Nursî” (Kastamonu Lâhikası) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ımızı tab'edilecek esbab (sebebler) var, maniler yok. Madem mübarek Hüsrev geldi; en birinci hak, bu mes'elede onundur. Ve madem iki Ali ile Tahirî, Hâfız Mustafa, hârika tesanüdleriyle ve şimdiye kadar bütün Risale-i Nur talebelerini sevindiren ve ehl-i imanı memnun ve minnetdar eden meydandaki hizmetleriyle ve kahraman Rüşdü'nün lâ-yetezelzel sadakatıyla, Hüsrev 'le beraber bu büyük ve ağır ve kıymetdar hizmet-i Kur'aniyeye kemal-i tesanüdle çalışmak lâzımdır.” (Kastamonu Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>6-<strong> Hüsrev Efendi’nin Talebeliğe Girişi De Onun İlerideki Makamına İşaret Eden Bazı Rüyalar Ve Kerametlerle Olmuştur.</strong></em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“İki gece birbiri üstüne gördüğüm iki rü'ya-yı sadıkada, temelleri atılmakta olan büyük bir gülyağı fabrikasının kâtibliğine tayin edilmiş ve işe mübaşeret etmiştim. Bu rü'ya tarihinden iki ay sonra risaleleri yazmağa başladım. Ve bilhassa Yirmisekizinci Mektub'un Yedinci ve Sekizinci Mes'elelerinde, hizmetimizin makbuliyeti ve rıza-i İlahî dâhilinde olduğu pek açık bir lisanla yazılması, âciz talebenizi de dilşâd etmiş bulunuyor. Sevgili üstadım, Allah sizden ebeden razı olsun. Hüsrev” (Barla Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>"(Hüsrev 'e hitaben yazılan bir mektubdur)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Aziz, mübarek, sıddık kardeşim!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Evvelâ: Sözler'e başlamadan iki ay evvel gördüğün mübarek rü'ya çok güzeldir, hem hakikattır. Evet kardeşim, sen bir bahçe-i ebedî olan Kur'an-ı Hakîm'in cennetinden, gül-ü Muhammedî (A.S.M.) namında, hadsiz nuranî hakikatların fabrikası hükmünde, tefsir-i hakaik-i Kur'aniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan bir cemaat-ı mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtib tayin edildiğine o rü'ya beşaret verdiği gibi, biz de beşaret ediyoruz." (Barla Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hizmet-i Kur'âniyede mühim bir rükün olan Hüsrev , o risalenin (30. Söz) kendisine tesliminden mukaddem (önce), Peygamber Aleyhissalatü Vesselâmla münasebattar bir rüya görmüş. Bu Söz, gördüğü rüyanın hakikatlerini tabir ettiğini, bu Sözün o gün eline geçmesiyle görmüş. Ve bu rüya onun için bir keramet-i kat'iye hükmüne geçmekle, tamamiyle hizmete teslim olmuş ve Nurun kahramanı olmuştur.” (Fihrist Risalesi)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev gibi, kendine tembel diyen ve beş senedir Sözler'i işittiği halde yazmaya cidden tenbellik edip başlamayan bir kardeşimiz, bir ayda ondört kitabı güzel ve dikkatli yazması, şübhesiz dördüncü bir keramet-i esrar-ı Kur'aniyedir.” (Mektubat 359)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>7- <strong>Bediüzzaman Hazretleri Hüsrev Efendi’ye Risale-i Nur’da Tashih Gereken Yerlerde Düzeltme Yapma Salahiyeti Vermiştir</strong>. </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bundan sonraki kısmı, bütün ömrümde görmediğim dehşetli ve semli bir hastalık içinde yazılmış. Kusuratıma nazar-ı müsamaha ile bakılsın. Hüsrev, münasib görmediği kısmı ta'dil, tebdil, ıslah edebilir.” (Şualar)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hüsrev 'i tashihte ve tevzi'de ve tedbirde ve muhaberede ve Nurların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakıyetine dua ederiz.” (Emirdağ Lâhikası-1)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>8- <strong>Hüsrev Efendi’nin Üstadına Ne Kadar Büyük Sadakat, Sevgi, Fedakârlık, Hürmet Ve Tevazu Duygularıyla Bağlı Olduğunu Gösteren Risale-i Nur’daki İfadeleri</strong>:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Her tarafı ve her hali kusur ve ayıbla dolu talebeniz, sevgili Üstadının ayaklarının altına varlığını sermişti. Belki her gün, bu şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hattâ Üstadı uğrunda, yüzbin hayatı olsa hepsini bile vermeye bilâ-tereddüd hazır olduğunu, surî değil, kalbî bir itirafla müheyyadır.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlıkından bir hâmi istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlıklarla dolu olan defter-i a'malim tedkik edilse, bu hususta ne kadar tazarru' ve niyazım vardır ve ne kadar gözyaşlarım bulunacaktır. Kur'anî hizmet uğrunda, arzın sekenesi kadar hayatım olsa, her birisini feda etmeyi, ne büyük saadet ve şeref kabul etmişim.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Ey sevgili Üstadım! Ey kıymetdar Hocam! Ey senelerden beri aradığım muhterem mürşidim! Ey aziz dellâl-ı Kur'an! Izdırablarımın sürura inkılab etmekte olduğunu hissediyorum…” (Barla Lahikası) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Hem iki güzel ve latif haşiyelerle hâtime verilmek suretiyle çiçeğin (Meyve Risalesi’nin 10. Mesele’nin) tamam edilmesi bu fakir talebeniz Hüsrev 'i o kadar büyük bir sürurla sonsuz bir şükre sevketti ki; bu güzel çiçeğin verdiği sevinç ve süruru müddet-i ömrümde hissetmediğimi sevgili üstadıma arzettiğim gibi, kardeşlerime de kerratla söylemişim.” (Şualar)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Evet sevgili üstadım, biz Allah'tan, Kur'andan, Habib-i Zîşan'dan ve Risale-i Nur'dan ve Kur'an dellâlı siz sevgili üstadımızdan ebediyen razıyız. Ve intisabımızdan hiçbir cihetle pişmanlığımız yok. Hem kalbimizde zerre kadar kötülük etmek için niyet yok. Biz ancak Allah'ı ve rızasını istiyoruz. Gün geçtikçe, rızası içinde, Cenab-ı Hakk'a vuslat iştiyaklarını kalbimizde teksif ediyoruz. Bilâ-istisna bize fenalık edenleri Cenab-ı Hakk'a terketmekle afvetmek ve bilakis bize zulmeden o zalimler de dâhil olduğu halde, herkese iyilik etmek, Risale-i Nur talebelerinin kalblerine yerleşen bir şiar-ı İslâm olduğunu, biz istemeyerek ilân eden Hazret-i Allah'a hadsiz hududsuz şükürler ediyoruz. Çok kusurlu talebeniz Hüsrev…” (Şualar)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“(Ahmed Hüsrev 'in fıkrasıdır)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Sevgili Üstadım!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bu hal karşısında kendimi düşünüyorum. Ve bir de, peşinde koştuğum bu kudsî hizmete bakıyorum. Cenab-ı Hakk'ın lütf-u ihsanlarına hamdeder ve şükrederken bir kardeşimizin dediği gibi, ben de kendime diyorum ki:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Evet Hüsrev , iyi olan sen değilsin; takib ettiğin yol iyidir, güzeldir, parlaktır. Ondan daha güzel ve ondan daha parlak ve onlardan daha nurlu, hiçbir şey olamaz diyorum.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Sevgili Üstadım, size medyunuz (minnetdarız), risalelere medyunuz. Bizi size ve risalelere ulaştıran Cenab-ı Hakk'a medyun u müteşekkiriz ve hâmidiz.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Sevgili Üstadım, mektubunuzda yorgunluğumdan bahis buyuruyorsunuz. Evet bazan yoruluyorum, fakat yorgunluktan istirahatı arzu eden nefsimi, ruhum vazifeye davet ediyor ve belki bugünkü sa'yim, keffaret-üz zünub olur. Çünki Cenab-ı Hakk'ın rahmeti vâsi'dir, diyorum. İşte bu düşünce ile şevk ve sevince doğru ilerlerken, yazılarımın kıymetdar Üstadımı memnun etmesi, bu halimi kat kat tezyid ediyor. Ahmed Hüsrev” (Barla Lâhikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Altıncı Mektub'a gelince, şu gurbetteki firkatinizin en hazîn kısmını tayyettiğinizi ve bir kısmının da hikâye edildiğini okudum. Okudukça sizinle beraber kalbim hazîn hazîn ağlamaktan kendimi alamamakta idim. Hattâ yanımda bulunan vâlideme dahi okudum. Okurken vâlidem ağlıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ben de ağlamamak için nefsime cebrediyordum. Hüsrev” (Barla Lahikası) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“(Hüsrev 'in bir fıkrasıdır)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Sevgili, muhterem Üstadım, kıymetdar Üstadım!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bekir Ağa ile gönderdiğiniz mektubdan duyduğum süruru tarif etmek, benim gibi âciz bir talebenin ne lisanı ve ne de kaleminin haddi değildir. Sevincimden mektubunuzu takbil ediyor (öpüyor); ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak bulunduğumuzdan ağlıyordum. Zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları, yazı yazmak veyahut risaleleri okumakla teskin edebiliyorum. Zaman oluyor kalbim mütemadiyen ağlıyor, ah sevgili Üstadım sizden pek büyük istirhamım budur ki: Beni afvediniz…” (Barla Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“(Hüsrev 'in fıkrasıdır)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Sevgili Üstadım!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Yorucu bir kuvvetle gece ve gündüz beni düşündüren ve fakat hiç de kıymeti olmayan vaziyetten kurtaran mektubunuzu aldığım vakitten beri sürur içinde, Cenab-ı Hakk'a bînihaye teşekkürlerimi takdim ediyor ve beş vakitte, eltaf-ı İlahiyeye mazhariyetinizi dua ediyorum. Bilhassa sevincimi artıran keyfiyet, Cenab-ı Hakk'ın sırf hizmet-i Kur'an'da istihdam etmesinin iş'ar buyurulmasıdır (bildirilmesidir).</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Sekizinci Remiz'deki, sevgili Üstadımızın manevî bir nur ile parlayan ve gülümseyen, o yüksek en hârika, tatlı sözü, fakir talebenizde öyle bir halet-i azîme tevlid etmişti ki, işte o dakikam saadet-i ebediyeye nâil olanların geçirdiği anlardan bir dakika idi. Bu sürur içinde mektubunuzu ve Sekizinci Remzi okudum. Okurken her bir cümlenin nihayetinde, "var ol, mes'ud ol, bahtiyar ol Üstadım" nidaları kalbime tercümanlık eden lisanımdan ihtiyarsız dökülüyordu.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Sevgili Üstadım size de lâyık olduğunuzdan daha güzel bir şekilde ve daha elyak bir tarzda eltaf-ı Sübhaniyeye nailiyetiniz için dua eder ve damenlerinizi (eteklerinizi) kemal-i hürmet ve ta'zimle öperim, Efendim Hazretleri! Hüsrev” (Barla Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Sevgili Üstadım! Hâlıkımdan ebediyen razı olmuşum. O da sizden ebediyen razı olsun. Maalesef ziyaretinizle müşerref olamıyorum. Buna bedel Bekir Bey'le takdim ettiğim ve arzu edilen şekilde yazamadığım İ'caz-ı Kur'an'ın (25. Söz’ün) sahifelerini açtıkça hakir talebenizin her sahifeye mukabil ellerinizden öpmekte olduğumu kabul buyurmanızı istirhamla, sıhhat u selâmet ve muvaffakıyetiniz için dua ederek, el ve ayaklarınızdan öperim, efendim hazretleri. Talebeniz Ahmed Hüsrev” (Barla Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“(Ahmed Hüsrev 'in fıkrasıdır)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Sevgili, müşfik Üstadım Efendim Hazretleri!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Arz-ı hürmet ve iştiyakla el ve ayaklarınızdan öperim. Hulusi Bey'in suallerine verilen cevablara ait cihandeğer kıymetli, nurlu, feyizli sözlerinizi iki gün evvel aldım. Suallerin cevabları o kadar latif idi ki, ne okumağa doyabildim ve ne de idrakim kadar olsun hakkıyla kavrayabildim.” (Barla Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“(Hüsrev 'in fıkrasıdır)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Sevgili Üstadım, aziz hocam, efendim hazretleri!</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> El ve ayaklarınızdan öperek, sıhhat ve âfiyetiniz için duacıyım. Bu hafta zarfında, yazıp ikmaline muvaffak olabildiğim Yirmialtıncı ve Onuncu Cüz'leri ve Kur'an-ı Kerim'in tamamen yazılmasından mütevellid sürurlarımı ifade eden şu arîzamı takdim ediyorum.” (Barla Lahikası)</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Bediüzzaman Said Nursî'nin ders ve irşadiyle hakikata ulaşan ve Nur hizmetinde çok kıymettar ve yüksek hizmetleri sebkat eden kahraman ve halis bir talebenin, Üstadın mâhiyetini tarif eden ayn-ı hakikat bir ifadesidir.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bu günde, Mele-i Âlânın Arzda medar-ı süruru.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bu günde, sekene-i Arzın Mele-i Âlâda medar-ı iftiharı.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bu günde, Habibullahın medar-ı nazarı.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bu günde, müslümanlığın sertacı.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bu günde, hak tariklerin şahı.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Bu günde, hakikatların imamı.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Hem bu günde, Mahbub-u Hüda.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Hem bu günde, allâme-i asır.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Hem bu günde, zulmetin nuru.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Hem bütün günlerde serdar-ı hidayet.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Hem Molla Said-in Nursî..</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> Hem Bediüzzaman-el-Fahrüddevranî... Hüsrev” (Tarihçe-i Hayat) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>“Eseridir bu eserler bir ateşpare-i zekanın.</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>İşte bu dehadır beklediği bütün a'sarın (asırların). </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Feyyaz nurlarıdır hep bu nurlar insanlık âleminin</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Şübhe yok Hakkın tecellisidir parlayan içlerinde bu hakikatlerin</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Ya Üstadena feyzine hayran nuruna hayran baştan başa bütün insan</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Asarınla hakkı bulan ezkiya da diyor. Yok kusur bulmaya imkan</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Lütf-ı hakla buluyorlar bu nurları okuyanlar. Yep yeni bir nurlu âlem</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Şübhesiz Allah'dır ancak nurdan hakikatler kalblerde yaradan Talebeniz Husrev” (7. Şua) </em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em>Netice: Buraya kadar saydığımız kuvvetli delillerin tamamını bir arada ele alacak olursak Hüsrev Efendi’nin Bediüzzaman Hazretleri’nin halefi, yani ondan sonra yerine bıraktığı en seçkin talebesi olduğu güneş gibi aşikar olarak ortaya çıkmaktadır. Bahsimizi, yukarıya da almış olduğumuz, Hazret-i Bediüzzaman’ın kısa ve net ifadesiyle kapatıyoruz:</em></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><em> “Hüsrev gibi Nur kahramanından -benim yerimde ve Nur'un şahs-ı manevîsinin (manevî şahsiyetinin) çok ehemmiyetli bir mümessili (temsilcisi) olmasından- hiç bir cihetle gücenmemek elzemdir (en lazımdır).” (Şualar, 14. Şua)</em></span></em></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Bediüzzaman'ın takip ettiği tebliğ tarzı nedir? Maddeler halinde anlatabilirmisiniz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">RİSALE-İ NURDA TEBLİĞ ESASLARI</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Tebliğ, biz müslümanlar tarafından üzerinde hassasiyetle ve ciddiyetle durulması gereken bir meseledir. Nur ve rahmet olarak gönderilen İslâmiyet, eğer doğru ve etkili tebliğ edilirse, dünyanın rengini değiştirebilecek bir potansiyele sahiptir. Neyi, niçin, ne kadar ve kime karşı nasıl anlatacağını çok iyi bilen, savunduğu davayı hazmetmiş fedâkar fertlerle yapılan bir tebliğ, asr-ı saadet misal bir asrı netice verebilir. İşte asrımızın imamı Bediüzzaman Hazretleri, zamanı iyi okuyan, ikna edici ve kalplerde yankı bulan, özellikle izzetli ve haysiyetli bir tebliğle islâmiyeti muhtaç gönüllere ulaştırmıştır. Şimdi teori düzeyinde değil pratikte tecrübe edilmiş milyonlarca insanın hayatında yankı bulmuş, kaynağını doğrudan doğruya Kur’ân ve sünnetten alan Risâle-i Nûr’un tebliğ esaslarından şu başlıklar altında bahsedeceğiz.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1.MERKEZİNDE İHLÂS OLAN BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstâd Bediüzzaman’ın, tebliğ metodunun merkezinde ihlâs hakikati vardır. Allah’ın dinine hizmetin hangi maksatla yapılması gerektiğini kendisi şu cümlelerle beyân eder: “Amelinizde rızâ-yı İlahî olmalı. Eğer o râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O râzı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktizâ ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da râzı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını esas maksad yapmak gerektir.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn1#_ftn1" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[1]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Evet, tebliğin mayasında ihlâs ve samimiyetle istemek olmalıdır ki, netice alınabilsin. Çünkü ihlâs öyle bir iksirdir ki “samîmi bir ihlâs şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. İhlâs ile kim ne isterse Allah verir.” </span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn2#_ftn2" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[2]</span></span></span></a></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2.LİSÂN-I HAL İLE TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Tebliğe önce kendi nefsinden başlayan Bediüzzaman Hazretleri, “Ben nefsimi herkesten ziyâde nasihate muhtaç görüyorum.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn3#_ftn3" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[3]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> “Nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn4#_ftn4" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[4]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> “Risâle-i Nûr, en evvel tercümanının nefsini iknaa çalışır, sonra başkalara bakar.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn5#_ftn5" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[5]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Der. Çünkü tebliğin tesirli olabilmesi için en önemli hususlardan biri de tebliğ edenin, kabul edilmesi ve yaşanması için anlattığı hakikatleri kendi hayatında yaşamasıdır. Yoksa, kendini ayrı tutarak veya nefsini unutarak yapılan bir tebliğ, neticesiz kalmaya mahkûmdur. Dünyanın rengini değiştirecek bir tebliğin, İslâmiyeti, örnek bir şekilde yaşayarak anlatmaktan geçtiğini üstâdın şu cümlelerinden anlıyoruz: “Eğer biz, doğru İslâmiyet'i ve İslâmiyet'e lâyık doğruluğu ve istikâmeti kendi üzerimizde göstersek, bundan sonra insanlar efvecen efvecen (dalga dalga) İslâmiyete dahil olacaklar, girecekler.</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn6#_ftn6" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[6]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, belki Küre-i Arz’ın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehâlet edecekler.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn7#_ftn7" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[7]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu hakikat iledir ki, Üstâd, lisânı ile Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu bütün cihâna ispat ederken Lisân-i haliyle de Kur’ân’ı okuyup; hal ve ahlâkıyla da onun mânasını neşretmiştir. </span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3.TEBLİĞDE İSTİĞNÂ DÜSTURU</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Üstadın, hayatının en çarpıcı özelliklerinden biri de istiğnâ düsturudur. Yani insanlardan yaptığı hizmet mukabilinde maddî-manevî hiçbir şey talep ve kabul etmemesidir. Üstad, çocukluğundan beri ilmin izzetini muhâfaza etmek için bu kâidesini bozmamıştır. Bu kâidesinin çok önemli, bir sebebini kendisi şöyle açıklar: “Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi; ilmi vâsıta-i cerr ( menfaat vâsıtası) etmekle ithâm ediyorlar. 'İlmi ve dini kendilerine medâr-ı maişet (geçim vesîlesi) yapıyorlar.’ deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzîb (etmek, yalanlamak) lâzımdır.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn8#_ftn8" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[8]</span></span></span></a></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hem Hakkı neşrederken peygamberlere tâbi olunması gerektiğini</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn9#_ftn9" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[9]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> söyleyen Bediüzzaman Hazretleri: اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّهِ (Benim ücretim ancak Allah’a âidtir) ayetine güzel bir âyine olarak insanlardan hiçbir beklenti içinde olmamıştır. Bu dehşetli asırda pek çok kimsenin uğrunda esir olduğu maaş, rütbe, servet, şöhret ve daha nice maddî ve manevi menfaatlerle asla alâkası olmadan Kur’an’a hizmet etmiş ve dünyaya tenezzül etmeyerek gönülleri fethetmiştir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">4. ÖZÜNDE İSPAT VE İKNÂ OLAN BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İçinde bulunduğumuz asır, ilim ve fenni esas alan özünde ispat ve iknâ olan bir tebliği, gerekli kılmaktadır. Çünkü dalâlet cehâletten gelse izâlesi kolaydır. Asrımızda ki dalâlet ise çoğunlukla aklı esas alan fenden ve bilimden geldiği için izâlesi zordur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bütün iman esaslarına ilişen bu büyük tehlikeye, asrımızın imamı , zamanın anlayışına uygun yeni iknâ ve ispat usulleriyle karşı koymuştur. İman esaslarını iki kere iki kere dört eder katiyette ispat edip, ehl-i imanın imanını muhafaza etmiştir. Küfre giren ehl-i inkara ise, gittikleri yolun iç yüzünü ve o yolun ne kadar tutarsızlıklarla dolu olduğunu, çok kuvvetli delillerle ispat etmiştir. Eğer hâla o yolda gitmekte ısrar ederlerse ne gibi imkânsız ve hurâfe şeyleri kabul etmeye mecbur kalacaklarını çok açık bir şekilde îzah etmiştir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Özellikle asrımızın mânevî bir hastalığı olan tabiatçılık felsefesini ve bu felsefeden gelen dinsizlik fikrini dirilmeyecek bir surette öldürüp, küfrün temel taşı mesâbesinde olan bu felsefeyi param parça etmiştir. Yine İbn-i Sîna’ gibi dâhilerin anlamakta âciz kaldığı “İman ederiz fakat akıl bu yolda gidemez”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn10#_ftn10" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[10]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> diye hükmettikleri, hem çoğu islam alimlerinin “Haşir bir mesele-i nakliyedir. Delili nakildir. Akıl ile ona gidilmez” diye ittifakla söyledikleri</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn11#_ftn11" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[11]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> haşre imanı, iki kere iki dört eder katiyette avamlara da çocuklara da ispat etmiştir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">5.MİSAL GETİREREK ANLATMA</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman, Risâle-i Nûr’da çoklukla, Kur’anî bir metot olan misâl getirerek anlatma ve ispat etme yolunu tercih etmiştir. Temsil metodu da denilen bu ispat usulünde, misâller, en derin hakikatlere ulaşmak için bir dürbün, bir merdiven vazifesi görürler. En uzak, hakikatlerin anlaşılmasına ve en derin manaların kolayca kavranmasına hizmet ederler. Bu ispat usulünde; husûsî, cüzî bir misâl vasıtasıyla umûmî bir hakikatin ucu gösterilip, hüküm o hakîkate binâ edilir. Mesela ‘Güneş, bir tek zât iken, ve milyonlarca kilometre uzakta iken nuranilik ve yansıma gibi pek çok özellikleriyle birlikte, her parlak şeyin yanında bulunuyor, icrâat yapıyor.’ temsîliyle bir umûmî kânunun ucu gösterilerek, “Nur ve nurani için kayıd olamaz. Uzak ve yakın bir olur. Az ve çok müsavi olur.” gibi hakikatlere ulaşılır.</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn12#_ftn12" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[12]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Evet, Allah’ın bin bir isminden yalnız Nur isminin sönük bir ayinesi olan güneş, böyle işlere mazhar olsun da, Ezeli güneş olan Allah, , hem her şeye nihayetsiz uzakken hiç mümkün müdür ki, aynı zamanda bize şah damarımızdan daha yakın olamasın? Hiç imkanı var mı ki; cazibe kanunuyla koca arzı bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîr-i mutlak, miraç hadisesinde, sonsuz rahmetinin cazibesiyle, Habibullah makamındaki bir hususi kulunu (asm)’ı arşına çıkaramasın?</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">6.GAYR-I MEŞRÛ LEZZET İÇİNDEKİ ELEMLERİ GÖSTERMEK</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Hazretleri bu zamanda iki dehşetli hâlin hükmettiğini söyler ve birincisini şöyle teşhîs eder: “Âkibeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyât-ı insâniye, bu asırda akıl ve fikre gâlip geliyor.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn13#_ftn13" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[13]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Evet, bu zamanın insanı, âhiretin elmas gibi bâkî nimetlerini ve sonsuz lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak fânî şişe parçalarını onlara tercih ediyor. Dünya sevgisi yüzünden, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete tâbi oluyor. Dünya için ahiretini unutuyor, ahiretini dünyaya feda ediyor. Üstad Bediüzzaman, asrımız insanını bu tehlikeden kurtaracak çare olarak da: “Ehl-i sefaheti sefahetinden kurtarmanın çare-i yegânesi; aynı lezzetin içinde elemini gösterip hissini mağlub etmekle olur.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn14#_ftn14" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[14]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> der. Evet Risale-i Nur öyle bir meslekten gider ki, o lezzetli gibi gözüken haramın, zehirli bir bala benzediğini ispat eder. Hislerine mağlup olup harama girenlere, daha dünyada iken o haramın içindeki cehennem azabını ve elemini gösterir. Böylece en inatçı ve nefisperest insanları da o uğursuz, gayr-ı meşru lezzetlerden ve sefahetlerden kurtarır. Haramdan bir nefret verip aklı başında olanları tevbeye sevkeder. </span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">7.BATILI TASVİR ETMEYEN BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Etkili tebliğin temel özelliklerinden biri de muhatabın zihninde yanlış anlamalara sebebiyet verecek şüpheler oluşturmamaktır. Faydalı olayım derken zarara sebebiyet vermemektir. Çünkü Batıl bir düşüncenin zararlı şüphe ve itirazlarını ayrıntılarıyla anlatmak, çoğu zaman safi zihinleri bulandırır. Muhatabın muhtaç olduğu hakikat, bulantı vermeden, batıl şüpheleri zikretmeden öyle anlatılmalıdır ki muhataba zararsız bir fayda sağlansın.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu konunun üzerinde hassasiyetle duran Bediüzzaman Hazretleri, şu ifadeleri kullanır: “Bâtıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlâldir.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn15#_ftn15" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[15]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> “ Risale-i Nur'un mesleği odur ki; zihinlerde bir iz bırakmamak için, muarızların şüphelerini zikretmeden öyle bir cevap verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn16#_ftn16" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[16]</span></span></span></a></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">8.KENDİ VAZİFESİNİ YAPIP ALLAH’IN VAZİFESİNE KARIŞMAYAN BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir." deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur'andan ders aldığını”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn17#_ftn17" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[17]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> söyler. O her zaman, “Cenab-ı Hakk'ın rızası ihlâs ile kazanılır. Kesret-i etba' (tabi olanların çokluğu) ile ve fazla muvaffakıyet ile değildir”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn18#_ftn18" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[18]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ölçüsüyle hareket etmiştir. Kabul ettirmenin ve insanları etrafımıza toplamanın Allah’ın vazifesi olduğuna çok iyi inanan Bediüzzaman Hazretleri, bazen ihlâsla söylenen bir tek kelimenin kurtuluşa vesile ve Allah’ın rızasına sebep olacağını, bazen bir tek kişinin irşadının bin kişinin irşadı kadar Cenab-ı Hakkı razı edeceğini ifade eder. O yüzden sayıca çokluğa değil, Allah’ın razı olduğu kaliteli çokluğa ehemmiyet verilmesi üzerinde ısrarla durur.</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn19#_ftn19" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[19]</span></span></span></a></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">9.MUHATAP AYIRTETMEDEN CEMAAT HALİNDE YAPILAN BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur’un vazifelerinden biri de bu asrın manevî tahribâtına karşı Kur’ân hakikatleri ve îmân nurları ile tamirdir. Üstad Hazretleri, bu asırdaki tahribâtın manevî ve alem-i islâmı içine alacak derecede umumî bir tahribât olduğunu ve tahribâtçıların tek tek değil, cemaat halinde taarruz ettiklerini söyler.</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn20#_ftn20" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[20]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Manevi tamir vazifesinin de ancak, kalpleri ıslâh ve tedavi edecek manevî hakikatlerle, cemaat halinde ve her bir ferdle bire bir alakadâr olmak suretiyle yapılması gerektiğini söyler. Özellikle ehl-i dalaletin cemaat halindeki taaruzuna karşı bütün müslümanları ittifak ruhuyla bir araya getiren, bir şahs-ı manevi teşkil edilmesi gerektiğini vurgular.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">10.TOPLUMUN HİÇBİR TABAKASINI İHMAL ETMEYEN BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur, manevî tahribâta karşı tamir vazifesini yaparken toplumdaki her bir ferdin hukukunu düşünerek hareket eder. Toplumun her kesimine hitâp eder, muhatâp ayırt etmez. Hedef kitlesi herkestir. Üstad Bediüzzaman’ın eserleri yediden yetmişe herkesi muhatap kabul eder. Üstad, çocuklar için “Çocuklar risale-i nur’un fıtri talebesidir” </span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn21#_ftn21" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[21]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">der. Gençler için, gençlik rehberini, hanımlar için hanımlar rehberini, ihtiyarlar için ihtiyarlar risalesini, hastalar ve musibetzedeler için hastalar risalesini kaleme almıştır. Ayrıca, Bediüzzaman Hazretleri sosyal hayattaki pek çok itikadî problem ve islamî gruplar hakkında ehl-i sünnetin bakışını herkesi doyurucu ve ikna edici bir şekilde ortaya koymuştur. Örnek olarak; Tarikatlar, siyaset, Şiilik, vehhabilik, mezhepsizlik, milliyetçilik, materyalizm, pozitivizm, naturalizm, determinizm, kapitalizm, sosyalizm, ehl-i bid’a gibi düşünce ve gruplar hakkında herkesçe kabul gören risaleler telif etmiştir. </span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">11.MÜSBET HAREKET ÜZERİNE KURULU BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Risale-i Nur talebeleri, islâmiyeti tebliğ ederken müsbet hareket ederler. Yani kendi mesleklerinin muhabbetiyle hareket edip, diğer mesleklerin düşmanlığı ve kıymetlerinin düşürülmesi üzerine hizmetlerini bina etmezler. Kendi meziyetlerini göstermek için başkalarının kıymetini eksiltmezler. Bediüzzaman Hazretleri, “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir.” der ve şu yol gösterici ifadeleri kullanır: “ Haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı, "Mesleğim haktır yahud daha güzeldir” diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden, "Hak yalnız benim mesleğimdir" veyahut "Güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber etmektir.” </span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn22#_ftn22" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[22]</span></span></span></a></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Evet, Risale-i Nur talebeleri, menfi tahriklere kapılmadan, sadece kendi meslekleriyle meşgul olup, İslamiyet dairesi içinde hangi meşrebte olursa olsun, bütün müslümanlarla muhabbete, kardeşliğe ve birliğe vesile olacak mukaddes bağlar bulunduğunu bilirler. Müslümanları birbirinden uzaklaştıran, birbirine soğutan, birlik ruhunu dağıtan, ayrılığa sebep olan menfî şeylerin her zaman karşısında olmuşlardır.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">12.NAZİKÂNE, NEZİHANE, KAVLİ LEYYİN, MÜŞFİKANE BİR ÜSLUPLA TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman “Risale-i Nur'un mesleği, nezihâne ve nazikâne ve kavl-i leyyindir.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn23#_ftn23" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[23]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> der. Ve talebelerine Kur’ân hakikatlerini ve îmân nurlarını bu düstur ile tebliğ etmeleri dersini verir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad ve talebeleri, bu zamanın günah bataklığına girmiş ve dinsizlik yangınına düşmüş, çaresiz insanlarını kendi evladları gibi görüp, onları kurtarmak için şefkat ve sabırla hareket ederler. İslamın nuruna muhtaç muhatabı; tenkid etmeden, yargılamadan, karalamadan islamiyeti anlatırlar. Muhatabın şahsiyetine değer verip, hak ve batılın sonuçlarını mukayese ederek akla kapı açarlar. Muhatabın iradesini elinden alacak dayatmalarda bulunmazlar.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">13.İZZETLİ VE KİŞİLİKLİ BİR TEBLİĞ</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri’nin tebliğinin en önemli özeliklerinden biri de güç odaklarından etkilenmeden, izzetli ve kişilikli bir tebliğ yapıp, talebelerine de bu tarzı mîras bırakmasıdır. İzzetli ve kişilikli yapılan bir tebliğ, tebliğe kuvvet ve ruh veren çok mühim bir faktördür. Her türlü dünyevî kaygılardan ve korkulardan uzak sadece Rabbimizin iltifatını önemseyen bir tebliğ, üstadın tebliğ tarzını ifade eder. Üstad, İslamın izzetini, Kur’ânın şerefini muhafaza etmek için hayatı boyunca insanlardan korkmadan, zorluklardan yılmadan hareket etmiştir. Tehditler, sürgünler, mahkemeler, hapisler, işkenceler, defalarca zehirlemeler, idam sehpaları onu davasından geri çevirememiştir. Gerektiğinde imândan gelen bir cesaretle “Eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım olsa, her gün biri kesilse, hakikat-ı Kur'âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-i mutlakaya eğmem. Ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.”</span></span><a href="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn24#_ftn24" target="_blank"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><span style="color: #26689f">[24]</span></span></span></a><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> diyerek zâlimlere karşı kükremiştir.</span></span></p><p><strong><u><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">NETİCE OLARAK;</span></u></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri, ölçüsünü doğrudan doğruya Kur’an ve sünnetten alan, ihlâs ve istiğna düstürunu kendine rehber yapan, anlattıklarını bizzat kendisi yaşayarak, başkalarına da yaşatan, asrın hastalıklarının farkında olup zamanın ihtiyaçlarını iyi okuyan, , ilim ve fenni esas alıp özünde ispat ve ikna bulunan, gayr-ı meşrû lezzet içindeki elemleri gösterip insanları haramdan uzaklaştıran, kendi vazifesini yapıp Allah’ın vazifesine karışmayan, bâtılı tasvir etmeden davasını anlatan, muhatap ayırt etmeyerek cemaat halinde toplumun her kesimine ulaşmaya çalışan, müsbet hareket üzerine kurulu, nâzikâne, nezîhâne, kavl-i leyyin ve müşfîkâne bir üsluba sahib olan, izzetli ve kişilikli örnek bir tebliğ yapmıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman’ın kısaca anlatmaya çalıştığımız tebliğ esaslarıyla açtığı yoldan giderek, bu gün milyonlarca insan imanlarını kurtarmış, asrın mânevi tehlikelerinden, Kur’ân ve sünnetin kal’asına sığınmış, İslam şeriatının istediği şuuru ve duruşu kazanmıştır. Bediüzzaman Hazretlerinin Barla gibi, küçük bir köyden, beş on ihlâslı, fedâkar talebesiyle yola çıkarak başlattığı bir hizmetin, bugün arzın dört bir yanındaki milyonlar insanlara Allah’ın izniyle imân dersini işittirmesi, dünyanın pek çok yerlerinde Bediüzzaman ve Risale-i Nûr hakkında paneller, konferanslar, sempozyumlar, toplantılar düzenlenmesi üstadın tebliğ yolunun ne kadar isabetli olduğunun bir göstergesi değil midir? </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Cenâb-ı Hak’tan niyazımız o dur ki, rızâsına uygun olarak, kendisini ve Resûlünü (asm) sevmeyi ve başkalarına da sevdirmeyi bizlere nasîb eylesin.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Nur hizmetinde, Arabî ilimler ve Arabca klasik metinler okutulmasına nasıl bakılmaktadır?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nur hizmeti, çalışmalarının merkezine herkese hitab eden Risale-i Nur derslerini almıştır. Bununla birlikte, ilme müştak kimselerin yapabileceği ve büyük çoğunluk olan avamın elde edemeyeceği klasik medrese ilimlerine de karşı değil taraftardır. Bu tarafa eğilimli olanları desteklemektedir. İçlerinden bazı kimselerin Arabî ilmlerde mütahassıs olma durumu da zaten vardır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Lakin bu yolun bütün toplumun yönlendirileceği bir yol olması ise mümkün değildir. Zaten İslam tarihi boyunca da hiç bir zaman külliyen bütün toplum ehl-i ilim olmamıştır. Risale-i Nur'un gayesi toplumun imanının acilen kurtarılması ve islami açıdan şuurlandırılmasına yöneliktir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1923 yılında Bediüzzaman Hazretleri, Türkiye’de gizli olarak yayılan dinsizlik fikrine mukabil Tabiat Risalesini önce Arapça olarak yazmıştır. Fakat Arapça bilenler ve ehemmiyet verenler az olduğundan bu eser tesirini gösteremediğini fark ederek o eseri on sene sonra Türkçeye tercüme etmiş ve bundan sonra yazdığı risaleleri, 29. Lem'a müstesna, hep Türkçe yazmıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Şu anda da Türkiye’deki durum malumdur. Önce Arapça grameri öğretmek ve daha sonra Risale-i Nur’lardaki iman hakikatlerini ders vermek çok uzun bir zaman alacağından ve herkesin bunu başarması da mümkün olmadığından, üstelik gençlerin içinde bulunduğu bu kadar günahların ve itikad bozukluğunun yaşandığı bir ortamda böyle bir yolu tercih etmekle onlardan çok çok azı ancak istifade edebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hâlbuki şu anda takip edilen usul kolay olduğundan elhamdülillah bu tarz hizmet ile Risale-i Nur ile irtibatlı olanlardan %100ü istifade edebiliyor. Hem hizmete muhtaç insanlarımızın sayısı çok fazla; buna mukabil hizmet edenler ise gayet azdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bir tarafta Arapçayı öğretmek diğer tarafta insanlarımızın imanına hizmet etmeye yetişmek için ise yeterli insanımız yoktur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Zaten islamî bütün hizmetleri bir cemaatin yalnız başına yerine getirmesi mümkün değildir. Cenab-ı Hakk’a çok şükür ki, taksimü’l a’mal kaidesiyele her bir cemaat, yapılacak hizmetlerin bir bir bölümünü omuzuna alarak yapmaya çalışıyor. Allah(cc) birlik ve beraberlik versin.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri bu hususta </span><strong><u><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">mealen (1) </span></span></u></strong><span style="font-size: 10px">şöyle buyurmaktadır: “Ey azizim bil ki, Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla muvaffak ettiği adam, hiçbir tarikata girmeden zahirden hakikate geçebilir; yani sebeblerden kurtulup hakikate ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına kavuşabilir. Evet, Kur’an’dan, tarikatin hakikatini, tarikata girmeden feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve yine asıl maksad olan </span><strong><u><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">akaid gibi yüce ilimlere ulaştıran, alet ilimlerini (dil ve gramer) okumaksızın, bir yol (Risale-i Nur yolu) buldum</span></span></u></strong><span style="font-size: 10px">. Zaten vakti hızla akıp giden </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">bu zamanın evladlarına, <u>böyle kısa</u> ve selametli bir yolu ihsan etmek, her işi hikmetli olan rahmet- i ilahiyenin şanındandır</span></span></strong><span style="font-size: 10px">.” (Osmanlıca Mesenevi-i Nuriye, 190)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Cenab-ı Hakk’tan dileğimiz odur ki, memleketimizde müsait bir ortam ve her türlü hizmeti ve bütün İslamî ilimleri ihya edebilecke kuvvetli eller ihsan etsin.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">(1) Metin bir derece açıklanarak alınmıştır.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'u sözlü ve yazılı anlamda şerh ve izah etmek hangi esaslara dayanmalıdır? Şerh ve izah dışında kalan şeyleri tarif edebilir misiniz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur’u, ya da başka bir ilmî eseri eseri şerh ya da izah ederken dikkat edilecek hususlardan bazıları şunlardır:</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">1- Yapılan izahların Kur’an ve sünnete, ehl-i sünnet düsturlarına muhalif olmaması.</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">2- Risale-i Nur’un diğer bahislerine ters düşmemesi. Çünkü bazı meselelerin pek çok yönü olmakta, bu yönlerden yalnız biri esas alınarak yapılan izahlar hatalı olabilmektedir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">3- Elimizdeki sayfada geçen ağır kelimelerin, ayet ve hadislerin, Arabî ve Fârisî ibarelerin izahı yapılmalıdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">4- İslam ilimlerine, ya da fen bilimlerine dair ıstılah ve tabirler, o ilimlerin asli kaynaklarına dayanarak izah edilmelidir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">5- Okuduğumuz cümle veya cümlelerin kasdettiği manalar anlaşılır bir dille özetlenmelidir. </span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">6- Cümleler ve paragraflar arasındaki mana bağlantıları izah edilmelidir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">7- Tarihi meseleler hakkında kısa malumat verilmelidir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">8- Bahsi geçen meselenin risalenin telif dönemi ile alakası varsa bu alaka izah edilmelidir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">9- İzah yaparken saded harici çıkmamalıdır. Dersin izahı sadedinde, yeri geldikçe âyet ve hadis meallerine, tarihi kıssalara, büyük zatların sözlerine müracaat etmek; bazı derin hakikatlerin anlaşılabilmesi için misaller getirmek dersin daha iyi anlaşılmasına ve dikkatlerin canlı kalmasına ve cemaatin bilgilenmesine vesile olabilir. Yalnız burada da bunların mevzu ile alakasının kuvvetli olmasına ve dersin önüne geçecek miktarda çok olmamasına dikkat etmek lazımdır. </span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">10- Dersin izahında asıl maksad o risaledeki hakikatlere tercüman olabilmektir. Eğer izahları fazla uzatırsak ve daldan dala atlarsak tercümanlık maksadını aşmış oluruz. Yani orada konuşan Risale-i Nur değil bizim kendi malumatımız olur. Belki bazen kendi malumatımızla bir derleme sunmak ihtiyacı da olabilir. Fakat her ders böyle olursa, biz ders adı altında, bilmeden risalelerle cemaat arasına girmiş ve perde olmuş oluruz. Risalelere hizmet etmek değil, adetâ risaleleri kendi vaazımıza hizmet ettirmiş oluruz. Bunun da ihlâslı bir hal olmadığı malumdur.</span></span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 18px">Risale-i Nur'dan ders yaparken nelere dikkat edilmelidir?</span></span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur derslerinin, insanların bu asırda zayıflayan imanlarının kuvvetlenmesinde, bozulmuş İslam ahlakının tamirinde, şuurlu ve ilimle donanmış Müslümanların yetişmesinde çok büyük ehemmiyeti vardır. Nur dersleri, herkesin yalnız başına anlayamayacağı bazı hakikatlerin anlaşılmasında ve daha bol feyiz almada büyük ehemmiyet arz ederler. O yüzden ders yaparken dinleyenlerin azamî istifadesini düşünerek bazı noktaları dikkate almak çok mühimdir. Onlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">A- Dersten önce:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Dersi dinleyecek topluluğun ihtiyacına ve seviyesine uygun bir yer seçilmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Seçilen mevzu hakkında ders yapacak kişinin önceden birikimi olması gerekir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3- Ders yapılacak yeri güzelce okuyup her tarafını iyice anlamak gerekir. Okumada hiçbir problem kalmamalıdır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">4- Ders esnasında üzerinde durmayı düşündüğümüz yerlerin üstü çizilebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">5- Ders yapacağımız cemaatin azlığına çokluğuna, eşraftan olup olmadıklarına bakmaksızın onlara değer vererek ve Allah rızası için onlara faydalı olmaya niyet ederek karşılarına çıkmak elzemdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">6- Dersten en az 10 dakika kadar önce derse motive olmak, dersin gerektirdiği ruh hâlini yakalamaya çalışmak ve güzel bir ders nasib etmesi için Allah’dan yardım istemek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">B- Ders Esnasında:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Derse, Besmele, hamd ve salâvatla başlamalıdır. Arkasından, “Rabbişrah lî sadrî…” ve “”Rabbenâ lâ tuziğ kulubenâ…” âyetleri okunabilir. Bunlar, ders hakkında Allah’dan yardım istemek manalarına geldiğinden ihmal edilmemeleri tavsiye olunur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Dersin konusu hakkında kısaca bilgiler verilerek cemaatin dikkati konu üzerine çekilmelidir. Yalnız bu girişin birkaç dakikadan fazla olmamasına dikkat edilmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3- Dersi okurken, geçen her lügatin manasını vermek gerekir. Çünkü dersi dinleyen çok değişik seviyelerde insanlar bulunabilir. Eğer lügat bilgisi iyi seviyede bir cemaate ders okuyorsak, dersin akıcılığı açısından ağır lügatler dışındakilerinin manalarını vermemek daha uygun olabilir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">4- Dersin süresinin, kırk, kırk beş dakikayı geçmemesi dinleyenleri sıkmamak açısından önemlidir. Eğer uzun bir mevzu üzerinde durulacaksa, 15 – 20 dakika ara verilerek ikinci bir ders yapılabilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">5- Okumayı düşündüğümüz bahsin uzunluğunu ders yapacağımız süreye uygun bir şekilde (1-1,5 sayfa gibi) ayarlamalıyız. Daha uzun bir yer seçersek bu bizi acele etmeye sevk edeceğinden açıklanması gereken yerleri gereği gibi açıklamamaya ve dikkatlerin dağılmasına sebeb olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">6- Her bir iki kelimede durup açıklama yapmak dersin ilerlemesine mani olacağı gibi, akıcılığını da bozar. Hem fazladan tekrarlara sebeb olabilir. Bunun yerine, mananın toplandığı yerlerde durarak izah etmek söz konusu sakıncaları giderir. Fakat bunda da cemaatin seviyesini dikkate alarak birkaç satırdan fazla ve çok uzun okumamak uygun olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">7- Risale-i Nur’da her satır, hatta her kelimede çok zengin manalar bulunduğundan ağır ağır ve tane tane okuyarak, dinleyenlerin manaları kaçırmamasına dikkat edilmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">8- Derse önceden vâkıf olmanın verdiği fırsattan istifade ile okurken mananın anlaşılmasına önemli katkıları olan ses vurgulamalarıyla okumalıdır. Numune olarak Fatiha’daki “Rabbimiz! Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz!” âyetini ele alalım. Bu ayeti düz bir cümle gibi vurgusuz olarak okumakla, manaya uygun güzel vurgulamalar yaparak okumak arasında ne kadar fark olduğunu şu an bir uygulama yaparak hemen görebilirsiniz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">9- Cemaatin dikkatlerini uyanık tutmak için, bakışlarımızı ders boyunca cemaat üzerinde gezdirmeliyiz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">10- Ders yapan kişinin düşüncesini birinci derecede okuduğu dersin izahı meşgul etmeli. Eğer, “Cemaat dinliyor mu? Güzel okuyabiliyor muyum? Hâlâ rahatlayamadım” gibi düşünceler zihnini çok meşgul ederse kendini manaya veremez ve ders akıcı bir hale kavuşamaz. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">11- Dikkatlerin dağıldığı ve nazarların yorulduğunu fark ettiğimiz anlarda bu hâle seyirci kalmamalı ve değişik yollarla dikkatleri toplamalıyız. Meselâ, ortaya bir soru sormak, dersle alakalı bir kıssa, fıkra, hatıra anlatmak, hatta bazen muvakkaten ders dışı konulara latife yollu girmek bile fayda verebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">12- Dersin izahı sadedinde, yeri geldikçe âyet ve hadis meallerine, tarihi kıssalara, büyük zatların sözlerine müracaat etmek; bazı derin hakikatlerin anlaşılabilmesi için misaller getirmek dersin daha iyi anlaşılmasına ve dikkatlerin canlı kalmasına ve cemaatin bilgilenmesine vesile olabilir. Yalnız burada da bunların mevzu ile alakasının kuvvetli olmasına ve dersin önüne geçecek miktarda çok olmamasına dikkat etmek lazımdır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">13- Dersin izahında asıl maksad o risaledeki hakikatlere tercüman olabilmektir. Eğer izahları fazla uzatırsak ve daldan dala atlarsak tercümanlık maksadını aşmış oluruz. Yani orada konuşan Risale-i Nur değil bizim kendi malumatımız olmuş olur. Belki bazen kendi malumatımızla bir derleme sunmak ihtiyacı da olabilir. Fakat her ders böyle olursa, biz ders adı altında, bilmeden risalelerle cemaat arasına girmiş ve perde olmuş oluruz. Risalelere hizmet etmek değil, adetâ risaleleri kendi vaazımıza hizmet ettirmiş oluruz. Bunun da ihlâslı bir hal olmadığı malumdur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">14- Ders ilerledikçe geri dönüşler yaparak konu bütünlüğünü toparlamak mühimdir. Aksi takdirde dersin bütünü kavranamamış, dağınık ayrı ayrı bilgiler sunulmuş ve asıl maksad elde edilmemiş olur. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">15- Dersi bitirmeden önce mevzuyu birkaç ana başlık altında hulasa etmek. Bu hulasalar cemaatin dersi o başlıklar altında muhafaza etmesine hizmet edeceği için çok fayda verebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">16- Dersi bitirirken, derste geçen hakikatlere uygun bir dua ile bitirmek. Meselâ, sünnet-i seniyenin işlendiği bir dersi, “Allahu Teâlâ, bizleri sünneti yaşamakta muvaffak eylesin” gibi. Ya da, imanın kıymetinin anlatıldığı bir dersi bitirirken, “Cenâb-ı Hak başta memleketimiz ve âlem-i İslam’a ve bütün dünyaya imanın fevkalade ehemmiyetini en yakın zamanda anlamayı ve imanla şereflenmeyi nasib etsin” gibi…</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">17- Son olarak da meşhur “Sübhaneke lâ ilme lenâ…” ayeti ile bitirmek. Bu ayetin bildirdiği dersi, yani ‘biz ancak Allah’ın bize nasib ettiği bir bilgiye vasıtalık edebiliriz. O yüzden şükür ve minnettarlık onadır. Nefsimizin derste ortaya çıkan güzel manalarla iftihara hakkı yoktur’ hakikatini düşünüp hissederek gururdan sakınmak da ders yapanın ihlâsını koruması açısından elzemdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu maddelere eklenebilecek başka maddeler de muhakkak vardır. Zaman içinde, gelen tekliflere göre yapacağımız ilâvelerle buradaki sayıyı artırmamız mümkündür. Feyyaz-ı Mutlak olan Rabbimiz, istifadesi bol dersler nasib eylesin. Amin!</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur'da dinsizliğe karşı dindar Hristiyanlarla ittifak etmek hakkında bazı bahisler var. Bu açıdan, Nur Talebeleri Hristiyanlarla diyalog meselesine nasıl bakıyorlar?</span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Gayr-i müslimlerle iyi ilşkiler içinde olmak ve neticesinde onları kazanmaya çalışmak İslamiyet'in ruhunda vardır. Hatta onlara ümmet-i davet denilir. Önemli olan diyaloğu İslami metotlarla, İslam'ın menfaatine ve izzetine münasib bir tarzda ve Allah rızası için yapabilmektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Dinsizlik fikri, Hristiyanlarla Müslümanlar'ın ortak düşmanıdır. Bu ortak düşmana karşı ittifakla mücadele edebilmek adına bir diyalog yapılabiliyorsa Bediüzzaman Hazretleri'nin maksadına uygun davranılmış olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Fakat "Hristyanlık da hak bir dindir" deniyor veya bu anlama gelecek imalarda bulunuluyorsa bu yanlıştır. Batılı tasdik anlamına gelir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Sebebli sebebsiz, durduk yerde, "siz batılsınınız" denilmeyebilir. Fakat, batıla hak demek asla İslam'ın üslubu değildir ve olamaz. Üstad Bediüzzaman Hazretleri Mehdi'nin üçüncü vazifesini şöyle izah eder:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"O zâtın üçüncü vazifesi, Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihad-ı İslâma bina ederek, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip Dîn-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir." (Sikke-i Tasdik)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu tabirlerden anlaşılan, Hz. Mehdi (ra) önce ittihad-ı İslam'ı gerçekleştirecek ve İslam hilafetini kuracak, daha sonra İsevîlerle de ittifak kurarak dinsizliği mağlub edecektir ve bunu İslam Devletinin geniş imkânlarıyla ve izzetli makamı ile sağlayacaktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yine Hz. Üstad'ın başka yerlerde yaptığı izahlardan, Hz Mehdi'nin ittifak ettiği Hristiyanların İslam'a girmeye yaklaşmış ve arınmış bir Hristiyanlık olacağı anlaşılmaktadır. Hatta sonunda Hristiyanlığın İslamiyete gireceğini müjdelemektedir. Ahirzaman'da İsa (as)'ın tekrar gelip namazda Hz. Mehdi'ye tabi olmasının, Hristiyanlığın İslam'a tabi olacağına işaret ettiğini de belirtir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yani Hristiyanlarla diyalog meselesi, bu diyaloğu doğru zamanda, doğru kimselerle, doğru metotlarla, doğru kimselerin yapıp yapmadığı meselesidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hz. Üstad'ın Hristiyanlarla nasıl bir ilişki içinde olunacağına dair mesajlarını doğru uygulayabilmenin yolu, öncelikle Nur hizmetini doğru anlayıp doğru uygulamaktan geçer.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nur hizmetinin kendisini doğru anlayanlar elbette diyaloğu da doğru yapacaklardır. Lakin aksi takdirde diyalog da yanlış olacaktır.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Şahs-ı maneviyi maddi ve manevi anlamda nasıl misallendirebiliriz? Şahs-ı maneviye dahil olma şartları nedir? Şahs-ı manevinin meşveretle bir ilişkisi varmıdır. Şahs-ı manevi anlayışı ile bir ulul emre tâbi olmak anlayışı biri birisine zıt düşer mi?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Şahs-ı manevi, çok kimselerin belirli bir maksada yönelik olarak bir araya gelmesi ile ortaya çıkan bir topluluğun manen tek bir şahıs gibi olması demektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Tek bir şahıs nasıl bir gayeye yönelik çalışmalar yapıyor ve belirli neticeler elde ediyorsa, topluluğun şahs-ı manevisi de öyledir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Maddi misal olarak kamu kuruluşlarını verebiliriz. Mesela, Kızılay'ın da bir şahs-ı manevisi vardır. Bu gibi devlet kuruluşlarına, "kamu tüzel kişiliği" denmesi de şahs-ı manevi manasındadır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu kurumun bütün personeli, birlikte kuruluş gayelerine yönelik çalışmalar yaparlar ve tek başlarına yapamayacakları büyük hayırlara vesile olabilirler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Manevi olarak ise, bütün hayır kuruluşlarını, cemiyetleri ve cemaatleri misalverebiliriz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Şahs-ı maneviye dahil olmanın şartı, o topluluğun gayelerini samimi bir şekilde kendine gaye edinmek ve bu gayeleri elde etmek yolunda diğer ferdelerle sıkı bir dayanışma içinde olmaktır. Üstad Bediüzzaman dayanışma yoluyla şahs-ı manevi oluşturmanın nasıl büyük bir kuvvet artışına sebeb olduğunu şöyle anlatır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Hakikî ve samimî bir ittifakta (birleşmekte) herbir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid (birleşmiş) adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır." (21. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca Hz. Üstad, şahs-ı manevi oluşturarak yapılan hayırlı çalışmalardan kazanılan büyük sevapların, bölünmeden bütünüyle, şahs-ı maneviye dahil her bir ferdin amel defterine kayd edileceğini, bunun hakikat ehli büyük zatlar tarafından keşfen görüldüğünü ve Allah'ın rahmetinin genişliğinin de bunu gerektirdiğini söyler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Şahs-ı manevi'nin fikri ise, en güzel meşveret, yani istişare yoluyla ortaya çıkar. Eğer ona dahil ferdler arasında verimli bir meşveret ilişkisi yerleşmiş olursa çok güzel fikirler ortaya çıkabilir. Zararlar erkenden farkedilip tedbirler alınır, kâr getirecek fırsatlar kaçırılmaz. Ferdlerin kabiliyetleri gelişir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad'ın yukarıdaki sözünde geçtiği gibi, bir akılla değil, on akılla düşünülmüş, yirmi gözle görülmüş gibi olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Şahs-ı manevinin liderlikle bir zıtlığı yoktur. Bunu en güzel örneği, Peygamber Efendimiz (asm) ile sahabeler cemaatinin şahs-ı manevisinin durumudur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Sevgili Peygamberimiz (sav) hem onlara liderlik yapar, hem de onların görüşlerini alır ve onlarla istişare ederdi. Üstelik Kur'an, "Onlarla istişare et" diyerek ona bunu emretmişti.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">En güzel liderlik arkasındaki topluluğun görüşlerinden devamlı faydalanan ve istişare mekanizmasını iyi çalıştıran liderliktir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Allahu teala, arı ve karınca gibi hayvan topluluklarına bile içlerinden birer reis tayin ettiğine göre, insanların cemiyetlerinin başsız olması asla düşünülemez. Bunun aksini savunmanın İslam ahlakı ile hiç bir alakası yoktur. Daha çok anarşist fikirlere uygun bir düşünce tarzıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Müslümanların birlik beraberlik olması, şahs-ı manevi teşkil etmeye çok önem vermesi ve meşvereti iyi kullanan kaliteli liderler yetiştirmesi lazımdır. Bu zamanda İslam Dünyası'nın batı karşısında gelişmesi için bu şarttır.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 18px">Risale-i Nur'la yeni tanıştıracağımız birine ilk olarak hangi meselelerden başlamamız daha uygun olur?</span></span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Karşımızdaki insanın durumuna göre konuşmak İslami tebliğin mühim konularındandır. Ayette, "Rabbinin yoluna </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">hikmetle </span></span></strong><span style="font-size: 10px">ve güzel nasihatle davet et." (Nahl 125) buyruluyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İnsanlara hikmetle konuşmak onların anlayabileceği ve </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">ihtiyaçlarına uygun</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> şekilde konuşmak demektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Peygamber Efendimiz de (asm), "Biz peygamberler topluluğu, insanların akıllarının anlayabileceği şekilde konuşmakla emrolunduk" buyurmuştur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yine bu sebeble büyüklerimiz, "İnsanlara akıllarının ölçüsüyle konuşunuz" demişlerdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu açıdan insanlara Risale-i Nur'dan bir risaleyi ders yapacak iken veya bir okumaları için bir risaleyi verirken </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">kendisine en uygun</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> olanlardan birini seçmek gerekir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mesela, imanlı fakat namazlarına dikkat etmeyen bir kimse için, 10. Hüccet, Küçük Sözler, Namaz Risalesi, Meyve Risalesi ve benzerleri uygun olabilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İlim sahibi olanlar için İhlas Risalesi ve ilmi risaleler uygun olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İmani şüpheleri olanlar için, Ayetel Kübra, Tabiat, Reşhalar gibi risaleler münasib olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Şehid Hafız Ali abinin (rh), Risale-i Nur'un bu noktadaki hususiyetini anlattığı bir mektubundaki isabetli tercihini Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle takdir eder:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Tefsir sahibi </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hoca Vehbi</span></span></strong><span style="font-size: 10px">'nin (Mehmed Vehbi Efendi'nin) (R.H.) </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Risale-i İhlas</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> karşısında mağlubiyetle beraber, </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Risale-i Nur'a karşı hayran ve takdirkâr </span></span></strong><span style="font-size: 10px">olması münasebetiyle, Hâfız Ali demiş: "Risale-i Nur'un bir kerametidir; </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">öküze et ve arslana ot atmaz. Öküze ot verir, arslana et verir</span></span></strong><span style="font-size: 10px">. O arslan </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">hocanın en evvel İhlas Risaleleri</span></span></strong></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> eline geçmiş."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte Hâfız Ali'nin bu mektubunu aldığımdan ya altı, ya yedi gün evvel, Karadağ'dan inerken birden diyordum: "Yahu! Ata et, arslana ot atma; arslana et, ata ot ver." Bu kelimeyi beş-altı defa hoşuma gitmiş tekrar ediyordum. Ya Hâfız Ali benden evvel yazmış, bana da söylettirdi veyahut ben evvel söylemişim, ona yazdırılmış. Yalnız bu garib tevafukta bir farkımız var. O, öküze ot demiş; ben, ata ot demişim." (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Üstad Bediüzzaman'ın talebelerine, "Hüsrev'i dinleyekseniz" dediğine dair rivayetler hakkında ne dersiniz? 12. Reca'daki Kuleönülü Mustafa dan bahseder misiniz? Yerine Kuleönülü Mustafa'yı mı bırakmak istiyor?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu noktada rivayetler varsa da buna kanaat etmek için daha sağlam deliller risalelerde vardır. Çünkü hiç bir rivayet asrın imanının kendi sözünden daha muteber değildir</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Hüsrev gibi bir nur kahramanından </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">benim yerimde</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> ve Risale-i Nur'un şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">hiç bir cihetle gücenmemek</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> elzemdir." (14. Şua)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"</span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Başta Hüsrev</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> olarak o erkânların </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">hiçbir hareketini tenkid etmemek</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">onlara tesanüd (dayanışmak) ve tam kardeş olmak</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> lâzımdır" (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"(Hüsrev'e hitaben yazılan bir mektubdur)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Aziz, mübarek, sıddık kardeşim!</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Evvelâ: Sözler'e başlamadan iki ay evvel gördüğün </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">mübarek rü'ya çok güzeldir</span></span></strong><span style="font-size: 10px">, hem </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">hakikattır</span></span></strong><span style="font-size: 10px">. Evet kardeşim, sen bir bahçe-i ebedî olan Kur'an-ı Hakîm'in cennetinden, gül-ü Muhammedî (A.S.M.) namında, hadsiz nuranî hakikatların fabrikası hükmünde, tefsir-i hakaik-i Kur'aniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">bir cemaat-ı mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> kâtib tayin edildiğine o rü'ya beşaret verdiği gibi, </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">biz de beşaret ediyoruz</span></span></strong><span style="font-size: 10px">." (Barla Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Hüsrev'in hakikaten tedbirce </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> tedbir ve dirayeti" (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Hüsrev'in </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">kalemi gibi; fikri, kalbi de o nisbette hârika </span></span></strong><span style="font-size: 10px">diyebiliriz. Risale-i Nur'a karşı irtibatı ve iştiyakı ve kanaatı gittikçe terakki ve inkişaf ediyor. </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hiçbir hâdise</span></span></strong></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> onu sarsmıyor, fütur vermiyor." (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Risalet-ün Nur hakkında </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">kerametli ve dikkatli ve isabetli ve keskin Hüsrev'in nazarı</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> doğrudur." (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kuleönülü Büyük Mustafa abi, Büyük Ruhlu Küçük Ali'nin ağabeyidir. Yeğeni Abdurrahman abi 1928'de vefat ettiğinde henüz Üstad iki yıldır Barla'da ve Barlalı bir kaç kişiden başka pek talebesi yok. İlk olarak Isparta tarafından Kuleönü'den Mustafa geliyor ve arkasından otuz kiş getiriyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Hazretleri davasını devam ettirecek talebeler ararken yeğeninden ümitli olduğu bir dönemde onun vefatı üzerine büyük bir manevi sıkıntı yaşıyor. İşte tam o sırada Allahu Teala Mustafa Abi'yi gönderiyor ve kalbine şu teselliyi veriyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Cenab-ı Hak Mustafa'yı nümune olarak bana göndermiş ki; senden bir Abdurrahman aldım, mukabilinde bu gördüğün Mustafa gibi otuz Abdurrahman o vazife-i diniyede sana hem talebe, hem biraderzade, hem evlâd-ı manevî, hem kardeş, hem fedakâr arkadaş vereceğim. Evet lillahilhamd otuz Abdurrahman'ı verdi."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu satırlardan yerine onu bıraktı manası çıkmaz. Korkma hizmetinde sana yardımcı olmak ve senden sonra da hizmetini devam ettirecek emin eller vereceğim manası çıkar. Zaten Mustafa abi, Üstad'dan evvel 1955 yılında vefat etmiştir. Allah cümlesine rahmet eylesin.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Bediüzzaman Hazretleri, "Mesleğimiz haliliyye olduğu için meşrebimiz hullettir." diyor. Hullet ve haliliyye ne demektir? Buna işaret eden ayet veya hadis var mı?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Allah, İbrâhîm’i halil (dost) edinmiştir." (Nisa, 125) ayeti ile İbrahim (as)'a Halilullah, Allah'ın dostu adı verilmiştir. Burada Üstad'ın kasdı, Nur hizmeti de dostluk ve kardeşlik hizmetidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Haliliye, Halil İbrahim (as) gibi dostluk üzerine giden yol demektir. Hullet ise bu yolda sergilenen "dostluk" demektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman, bu dostluğun nasıl olacağını İhlas Risalesi'nde şöyle anlatıyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Hullet (dostluk) ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd (değerli) kardeş olmak iktiza eder (gerekir)." (21. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nur mesleğinin Haliliye olmasına ışık tutan 1. Şua'daki bir ifade şöyledir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nurun mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle Hazret-i İbrahim’in (A.S.) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek sırrıyla…” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi)</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">'Kişi kardeşleriyle kuvvetlidir' diye bir hadis var mı? Risale-i Nur hizmetinde kardeşlik nasıldır?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu ifade ile bir hadise rastlayamadık. Fakat aynı manaya gelen şu hadis var:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Müminler bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine kuvvet verirler.” (Buhari)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman Risale-I Nur hizmetinin temelinin hakikat ve kardeşlik olduğunu vurgular ve bu kardeşliği İhlas Risalesi’nde şöyle anlatır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz. Hattâ en latif ve güzel bir hakikat-ı imaniyeyi muhtaç bir mü'mine bildirmek ki; en masumane, zararsız bir menfaattir. Mümkün ise, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer "Ben sevab kazanayım, bu güzel mes'eleyi ben söyleyeyim" arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur. Fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlasa zarar gelebilir.” (21. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirane iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde "fena fi-ş şeyh, fena fi-r resul" ıstılahatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte "fena fi-l ihvan" suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna "tefani" denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz "Haliliye" olduğu için, meşrebimiz "hıllet"tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üss-ül esası, samimî ihlastır.” (21. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Ey kardeşlerim! Kur'an-ı Hakîm'in hizmetindeki mesleğimiz hakikat ve uhuvvet olduğu ve uhuvvetin sırrı; şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip, onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek" olduğundan, mabeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet tesir etmemek gerektir. Çünki mesleğimize bütün bütün münafîdir. Madem kardeşlerin şerefi umumiyetle her ferde ait olabilir; o büyük şeref-i manevîyi, şahsî, hodfüruşane, rekabetkârane, cüz'î bir şerefe ve şöhrete feda etmek; Risale-i Nur şakirdlerinden yüz derece uzak olduğu ümidindeyim. Evet Risale-i Nur şakirdlerinin kalbi, aklı, ruhu; böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül etmez. Fakat herkeste nefs-i emmare bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur'un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve heva ve hiss ve vehim bazan aldatıyorlar. Onun için, bazan şiddetli ikaz olunuyorsunuz. Bu şiddet, nefs ve heva ve hiss ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız. Evet eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi, makam bir olurdu veyahut mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid istidadlar namzed olurdu. Gıbtakârane bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârane müzahameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder.” (21. Lem’a)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur ile tarikat arasındaki fark nedir?</span></strong></p><p></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu sualinize cevap olarak önceden yayınlamış olan tafsilatlı bir makaleyi buraya aldık:</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> RİSALE-İ NUR’UN ZAHİRDEN HAKİKATE GEÇEN BİR MESLEK OLDUĞUNA DAİR</span></strong></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Risale-i Nur tarikat değildir. Fakat tarikat insanları “zahirden hakikate ulaştırdığı” gibi, Risale-i Nur da aynı vazifeyi, faaliyeti yapmaktadır. Burada ister istemez zahir nedir, hakikat nedir, zahirden hakikate geçmek nedir? Soruları akla geliyor. Kısaca bu sorulara cevap verelim: </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Zahir, Bu gördüğümüz şehadet alemi, sebebler alemi, madde alemidir. Yaşadığımız bu şehadet aleminde eşyanın kendi kendine var olduğu, her şeyin sebeplerle meydana geldiğini görürüz. Halbuki bu görünüşte böyledir. Hakikatte ise bütün eşyayı, varlıkları icad eden ve onları varlıkta, ayakta tutan Allah’ın kudretidir. Keza bütün meydana gelen olaylar yine onun kudretiyle, isim ve sıfatlarıyladır. Sebeplerin arkasındaki müessir, hakiki güç Allah’ın gücüdür. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Zahirden hakikate geçmek; Bu şehadet aleminin (madde aleminin) ötesindeki eşyanın ve hadiselerin künhüne, sırrına vakıf olabilmek, onların hakikatına erebilmektir. Diğer ifadeyle kainatta Allah’ın tecelli eden isim ve sıfatlarını, kudretini, hikmetini yakini olarak müşahede edebilmektir.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Tasavvuf ibadetler üzerinde yoğunlaşarak yüz yıllar boyunca insanları bu sırra mazhar etmeye çalışmış ve sayısız evliya yetiştirmiştir. Risale-i Nur ise tasavvuf faaliyeti yapmadan, bu zamanın ihtiyaçlarına uygun olarak, nafile ibadetler değil, ilim üzerinde durarak insanları hakikate ulaştırmaktadır. Üstad şöyle der: </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">“İ'lem Eyyühel-Aziz! Tevfik-i İlahî refiki olan adam, tarîkat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet Kur’an’dan, hakikat-ı tarîkatı -tarîkatsız- feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza maksud-u bizzât olan ilimlere alet ilimlerini okumaksızın îsal edici (ulaştırıcı) bir yol buldum. Seri-üs seyr olan (hızlı hareket eden) bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîkı/yolu ihsan etmek, rahmet-i hâkimenin şânındandır.” </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Üstad Mektubat adlı kitabında yukardaki ifadelerini biraz daha genişleterek şu cümleleriyle ifade eder: </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">“Bundan otuz sene evvel, Eski Said'in gafil kafasına müdhiş tokatlar indi, (اَلْمَوْتُ حَقٌّ ) (Ölüm haktır!) hükmünü düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Meded istedi, bir yol aradı, bir halaskâr, kurtarıcı aradı. Gördü ki, yollar muhtelif; tereddütte kaldı. Gavs-ı Azam olan Şeyh-i Geylanî Radıyallahü Anh'ın "Fütuh-ul Gayb" namındaki kitabıyla tefe'ül etti. Tefe'ülde şu çıktı: (اَنْتَ فِى دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَبِيبًا يُدَاوِى قَلْبَكَ) (Sen darül hikmettesin. Kalbini tedavi edecek bir doktor ara!) Acibdir ki; o vakit ben, Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye âzası idim. Güya Ehl-i İslâm’ın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İşte Hazret-i Şeyh bana der ki: "Sen kendin hastasın, kendine bir tabib ara!" Ben dedim: "Sen tabibim ol!" Tuttum, kendimi ona muhatab addederek, o kitabı bana hitab ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetli idi. Gururumu dehşetli kırıyordu. Nefsimde şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. Dayanamadım, yarısına kadar kendimi ona muhatab ederek okudum; bitirmeye tahammülüm kalmadı. O kitabı dolaba koydum. Fakat sonra, ameliyat-ı şifakâraneden gelen acılar gitti, lezzet geldi. O birinci üstadımın kitabını tamamen okudum ve çok istifade ettim. Ve onun virdini ve münacatını dinledim, çok istifaza ettim.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Sonra İmam-ı Rabbanî'nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe'ül ederek açtım. Acaibdendir ki, bütün Mektubatında yalnız iki yerde "Bediüzzaman" lafzı var. O iki mektub bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektubların başında "Mirza Bediüzzaman'a Mektub" diye yazılı olarak gördüm. Fesübhanallah dedim, bu bana hitab ediyor. O zaman Eski Said'in bir lâkabı, "Bediüzzaman"dı. Halbuki hicretin üç yüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedanî'den başka o lâkabla iştihar etmiş zâtları bilmiyordum. Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, ona o iki mektubu yazmış. O zâtın hali, benim halime benziyormuş ki, o iki mektubu kendi derdime deva buldum. Yalnız İmam, o mektublarında tavsiye ettiği gibi çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor: "Tevhid-i kıble et." Yani: Birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: "Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekin</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">in mi arkasından gideyim?" tahayyürde kaldım. Herbirinde ayrı ayrı cazibedar hasiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle kalbime geldi ki: "Bu muhtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur'an-ı Hakîm'dir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en a'lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o Mürşid-i Hakikî'nin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor; fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Demek Kur’an’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Dördüncü Nokta: Sahabelerden ve Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiînden en yüksek mertebeli velayet-i kübra sahibi olan zâtlar, nefs-i Kur’an’dan bütün letaiflerinin hisselerini aldıklarından ve Kur'an onlar için hakikî ve kâfi bir mürşid olduğundan gösteriyor ki: Her vakit Kur'an-ı Hakîm, hakikatları ifade ettiği gibi, velayet-i kübra feyizlerini dahi ehil olanlara ifaza eder.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Evet zahirden hakikata geçmek iki suretledir:</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Biri: <strong><u>Tarîkat berzahına girip, seyr ü sülûk ile kat'-ı meratib ederek hakikata geçmektir</u></strong>.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İkinci Suret: <strong><u>Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u İlahî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek hakaik-i Kur'aniye’den tereşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.</u></strong>” </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Üstad’ın zahirden hakikate geçme konusunda yukarda zikredilen ifadelerine benzer başka izahları da Mesnevi adlı kitabının mukaddimesinde şöyle geçer:</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">“Kırk elli sene evvel Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikat-ül hakaike karşı ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarîkat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünki aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra hem kalben, hem aklen hakikata giden bazı büyük ehl-i hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı cazibedar bir hâssası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbanî de ona gaybî bir tarzda "Tevhid-i kıble et!" demiş; yani "Yalnız bir üstadın arkasından git!" O çok yaralı Eski Said'in kalbine geldi ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">“Üstad-ı hakikî Kur'an'dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur.” diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garib bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu manevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazalî (ra), Mevlâna Celaleddin (ra) ve İmam-ı Rabbanî (ra) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrakın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Kur'an'ın dersiyle, irşadıyla hakikata bir yol bulmuş, girmiş. Hattâ (وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِد) (Her şeyde ona dair bir ayet/bir delil vardır. Onun bir olduğuna delalet eder.) hakikatına mazhar olduğunu, Yeni Said'in Risale-i Nur'uyla göstermiş.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İkinci Nokta: Mevlâna Celaleddin (ra) ve İmam-ı Rabbanî (ra) ve İmam-ı Gazalî (ra) gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve ruhun yaralarını tedavi ve nefsin evhamdan kurtulmasını temine çalışıp, lillahilhamd Eski Said Yeni Said'e inkılab etmiş. Aslı Farisî sonra Türkçe olan Mesnevî-i Şerif gibi o da Arabça bir nevi Mesnevî hükmünde Katre, Hubab, Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Şu'le, Lem'alar, Reşhalar, Lâsiyyemalar ve sâir dersleri ve Türkçede o vakit Nokta ve Lemaat'ı gayet kısa bir surette yazmış; fırsat buldukça da tab'etmiş. Yarım asra yakın o mesleği Risale-i Nur suretinde, fakat dâhilî nefs ve şeytanla mücadeleye bedel, hariçte muhtaç mütehayyirlere ve dalalette giden ehl-i felsefeye karşı Risale-i Nur, geniş ve küllî Mesnevîler hükmüne geçti.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Üçüncü Nokta: O Yeni Said'in münazarasıyla, nefis ve şeytanın tam mağlub edilmesi ve susturulması gibi, Risale-i Nur dahi yaralanmış talib-i hakikati kısa bir zamanda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalaleti de tam ilzam ve iskât ediyor. Demek bu Arabî Mesnevî Mecmuası, Risale-i Nur'un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Bu mecmuanın yalnız dâhilî nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehatından tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhudat hükmünde ve ilmelyakîn ise, aynelyakîn derecesinde bir itminan ve bir kanaat veriyor. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> Risale-i Nur, -Tarikat gibi- İnsanı Allah’a Ulaştıran Bir Tariktir/Yoldur:</span></strong></span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Tarikatler insanı Allah’a ulaştıran yollardır. Risale-i Nur tarikat değildir, fakat tarikat gibi o da insanları Allah’a ulaştırır. Üstad’ın bu konuda bir izahı şöyledir:</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">“Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'ân’dan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kasır fehmimle Kur'ândan istifade ettiğim Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Evet acz dahi, aşk gibi belki daha eslem bir tarîktir ki; ubudiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Fakr dahi, Rahman ismine îsal eder. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki Rahîm ismine îsal eder. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin,ve daha parlak bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsal eder (ulaştırır). </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Şu tarîk, hafî tarîkler misillü, Letaif-i Aşere gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi Nüfus-ı Seb'a yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki (Dört Hatve’den ibarettir.) Tarîkattan ziyade hakikattır, şeriattır. [Yanlış anlaşılmasın] Acz ve fakr ve kusurunu, Cenab-ı Hakk'a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, farzları işlemek, kebairi (büyük günahları) terketmektir. Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> <strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">RİSALE-İ NUR VE TARİKAT</span></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur bir tarikat değildir, fakat tarikatten maksud olan gayeleri, neticeleri talebesine kazandırır. Üstelik Risale-i Nur yalnızca nur talebeleri için yazılmış bir eser olmayıp, bütün ehl-i imana hitap eder. Ehli tarikatin de Risale-i Nur’ları okuması, iman, Kur’an hakikatlarını öğrenmesi gerekir. Risale-i Nur’u okumak onları tarikatten çıkarmaz, bilakis onların tarikatına kuvvet verir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Aşağıya bu mevzu ile ilgili yazıları alıyoruz: </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> </span></span></strong><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Beşinci Mektub</span></strong></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A) Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler zevklere ve vecdlere ve kerametlere tercih ederim."</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hem demiş ki: "Bütün tarîklerin nokta-i müntehası, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır."</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hem demiş ki: "Velayet üç kısımdır: Biri velayet-i suğra ki, meşhur velayettir. Biri velayet-i vustâ, biri velayet-i kübradır. Velayet-i kübra ise; veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır."</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Hem demiş ki: "Tarîk-i Nakşî'de iki kanad ile sülûk edilir." Yani: Hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez. öyle ise tarîk-i Nakşî'nin üç perdesi var:</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye hizmettir ki, imamı Rabbanî de (r.a) âhir zamanında ona sülûk etmiştir.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İkincisi: Feraiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyeye tarîkat perdesi altında hizmettir.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vâcib, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Madem hakikat böyledir; ben tahmin ediyorum ki: Eğer şeyh Abdülkadir-i Geylanî (R.A.) ve şah-ı Nakşibend (ra) ve İmam-ı Rabbanî (r.a) gibi zâtlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslâmiye’nin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünki saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennet'e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet'e giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise Cenab-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa; o yola karşı lâkayd kalmak, elbette kâr-ı akıl değil...</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İşte otuzüç aded Sözler, böyle Kur'anî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar. Madem hakikat budur; esrar-ı Kur'aniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasib bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi' bir nur ve dalalet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım. Bilirsiniz ki: Eğer dalalet cehaletten gelse izalesi kolaydır. Fakat dalalet, fenden ve ilimden gelse, izalesi müşkildir. Eski zamanda ikinci kısım, binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşad ile yola gelebilirdi. Çünki böyleler kendilerini beğeniyorlar; hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenab-ı Hak şu zamanda, i'caz-ı Kur’an’ın manevî lemaatından olan malûm Sözler'i, şu dalalet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Üstad Bediüzzaman meşrep tassubu yaparak ehli tarikatı, tarikatı bırakarak kendine tabi olmaya çağırmaz. Tam tersine tarikatı över , fakat ehli tarikatın Risale-i Nur’a da sahip çıkmasını ister. Onların hem tarikat faaliyetini, hem de iman hizmetini yapmasını ister. Bu konuda bazı ifadeleri şöyle:</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Nurlar, mektebleri tam nurlandırmağa başladı. Mekteb şakirdlerini medrese talebelerinden ziyade Nurlara sahib ve naşir ve şakird eyledi. İnşâallah medrese ehli yavaş yavaş hakikî malları ve medrese mahsulü olan Nurlara sahib çıkacaklar. Şimdi de çok müftülerden ve çok ülemalardan Nurlara karşı çok iştiyak görülüyor ve istiyorlar. Şimdi en mühim tekkeler ehli, ehl-i tarîkattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahib çıkmaları lâzım ve elzemdir (Haşiye) . Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatını düşünüp "Tarîkat zamanı değil, bid'alar mani' oluyor" dedim. Fakat şimdi Sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki büyük tarîkatın hülâsası olan ve tarîklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarîkat ehli kendi tarîkatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehl-i tarîkatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlub olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakikî Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid'atlara ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerektir. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Daireye girmeden evvel bulduğu şeyhini daireye girdikden sonrada her ferd, o şeyhini ve o mürşidini dairede muhafaza edebilir. Fakat şeyhi olmayanlar daireye girdikden sonra ancak daire içinde mürşid arayabilir. </span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> Risale-i Nur’da Keramet</span></strong></span></span></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><strong><em><u>Keramet ve İkram Arasındaki Fark:</u></em></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Tarikatlerde olduğu gibi, Risale-i Nur hizmetinde de bazı harikuladelikler görülür. Üstad bu harikulade hallere “Keramet değil, ikramdır” der. Kerametle ikram arasındaki farkı “Dokuzuncu Mektup”ta şöyle izah eder: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Neşr-i envâr-ı Kur'âniyedeki muvaffakiyetin ve gayretin ve şevkin, bir ikram-ı İlâhîdir, belki bir keramet-i Kur'âniyedir, bir inâyet-i Rabbâniyedir. Sizi tebrik ediyorum. Keramet ve ikram ve inâyetin bahsi geldiği münasebetiyle, keramet ve ikramın bir farkını söyleyeceğim. Şöyle ki:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i nimettir. Eğer kerametle müşerref olan bir şahıs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmâresi bâki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimad etmek ve gurura düşmek cihetinde istidraç olabilir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Eğer bilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ, birisinin kalbinde bir sual var. İntâk-ı bilhak nev'inden ona muvafık bir cevap verir; sonra anlar. Anladıktan sonra kendi nefsine değil, belki kendi Rabbisine itimadı ziyadeleşir ve "Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîzim vardır" der, tevekkülünü ziyadeleştirir. Bu kısım, hatarsız bir keramettir; ihfâsına mükellef değil. Fakat fahr için, kasten izharına çalışmamalı. Çünkü, onda zâhiren insanın kisbinin bir medhali bulunduğundan, nefsine nisbet edebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nev'inden daha selâmetli, bence daha âlidir. İzharı, tahdis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur'ân hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsânât-ı İlâhiye bir ikramdır; izharı, tahdis-i nimettir. Onun için sana karşı, tahdis-i nimet nev'inden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtı yazıyorum. Biliyordum ki, sende fahr değil, şükür damarını tahrik ediyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"> </span></span></strong></span><strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Keramet İstenir Mi?</span></strong></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hem lisan-ı hal, hem lisan-ı kal ile ve başka tezahüratlarla sorulan bir suale cevaptır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Deniliyor ki: "Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarikatlerden ziyade iman hakikatlerinin inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirtleri kısmen bir cihette velâyet derecesindeler. Neden evliyalar gibi mânevî zevkler ve keşfiyatlara ve maddî kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar? Bunun hikmeti nedir?" </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Elcevap:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Evvelâ: Sebebi, sırr-ı ihlâstır. Çünkü, dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlûp etmeyen insanlara bir maksat olup, uhrevî ameline bir sebep teşkil eder, ihlâsı kırılır. Çünkü amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranılmaz; aranılsa, sırr-ı ihlâsı bozar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Saniyen: Kerametler, keşfiyatlar, tarikatta sülûk eden âmi ve yalnız imanı taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zayıf olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risale-i Nur'un imanî hakikatlerine gösterdiği hüccetler, hiçbir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği iman-ı tahkikî, keşfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasından, hakikî şakirtleri, öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Salisen: Risale-i Nur'un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yalnız rıza-yı İlâhî için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki keramet sahipleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mâbeynindeki ihtilâf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında, ehl-i gafletin nazarında, onlara sû-i zan edip, o mübarek zatları, benlik ve enaniyetle itham etmeleri gösteriyor ki, Risale-i Nur'un şakirtleri, şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i mâneviye ve kardeşler birbirinde tefâni noktasında Risale-i Nur'un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikrâmât-ı İlâhiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemâlât ve kerameti aramıyorlar. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Rabian: Dünyanın yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle, âhiretin bâki olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki, hazır lezzete meftun kör hissiyât-ı insaniye, fâni, hazır bir meyveyi, bâki, uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu hâlet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risale-i Nur şakirtleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı mâneviyeyi dünyada aramıyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur şakirtlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: "İhtiyacımız şedittir."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: "İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir." </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Birden o mübarek hanım demiş ki: "Gerçi çok muhtacız ve âhirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fâni bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil." Birden yerine gitti, Keşifle gördüler diye rivayet edilmiş.İşte bu iki kahraman ehl-i hakikat, Risale-i Nur şakirtlerinin dünyaya ait ezvak-ı kerametlere koşmadıklarına bir hüsn-ü misaldir. </span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Üstad Hazretleri İhlas Risalesi'nde, makam cihetiyle kardeşler arasında, "olsa olsa bir üstadlık ortaya girer" buyurmuştur. Burası talebeler arasında da üstadlık olabileceğini ispatlar mı?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Zaten bu cümlenin iki manası vardır. Birisi; Üstad kelimesinin asıl meşhur manasına göre, "hocalık ve talebelik ilişkisi girer" diyor. Çünkü yetişkin bir Nur talebesi sonradan gelen yeni bir talebenin hocası olup onu yetiştirmeye başlıyor. O talebenin ilmin adabına uyması için aşırıya kaçmadan hocasına hürmet etmesi şarttır. Yani Üstad, İhlas Risalesi'ndeki o ifadelerinde, Nur dairesinde tarikatta olduğu gibi yukarıdan aşağı bir makam hiyerarşisi yok derken, "yanlış anlamayın hoca talebe münasebetleri hariç" demiş oluyor. İslamın edeb anlayışı da zaten bunu gerektiriyor. Bu manayı doğrulayan Risale-i Nur'da bazı cümleler de vardır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Hâfız Ali'nin mektubunda, </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Medrese-i Nuriye'nin (Sav medresesinin) üstadı</span></span></strong></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> olan Hacı Hâfız ile gayet samimane ve uhuvvetkârane görüşmeleri ve meşveretleri bizleri çok mesrur eyledi." (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"</span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Mücahidlerin üstadı</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> ve efelerin hakikî bir nâsihi ve Risale-i Nur'un hâlis muhlis bir şakirdi olan Hasan Âtıf kardeşim!" (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">İknicisi;</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Nur Talebeleri arasındaki meşhur kullanıma göre Üstad Bediüzzaman ve ondan sonra, cemaatin şahs-ı manevisini temsil edecek kimselerdir. Bu manaya göre ise Üstad demek istiyor ki, hizmetimizde tarikat gibi makamlar yok derken şahs-ı manevinin başı olmak makamı (Üstadlık) bundan hariçtir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Zaten dinimiz de bize başsız hareket etmememizi emreder. Hadis-i şerifte, "Üç kişi yolculuğa çıktığında, içlerinden birini başkan seçsinler." (Ebu Davud) buyurulması dinimizin liderliğe ne kadar büyük önem verdiğini gösterir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Üstad Bediüzzaman diyor ki, “Risale-i Nur'a intisab eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran Risale-i Nur Talebesi ünvanını alır" Burada intişar etmekten ne anlayacağız?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İntişarına yardım etmekten Risale-i Nur'ların ve ondaki hakikatlerin insanlara ulaşması için çalışmayı anlamalıyız. Bu, risaleleri yazarak olur, basarak olur, risaleden ders yaparak olur. Aile efradımıza, arkadaşlarımıza, beraber yolculuk yaptığımız insanlara o hakikatleri anlatmakla olur. Hatta internetle neşrederek dahi olur inşaallah.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca müsait durumda olan insanlara, "bu anlattığım hakikatler Risale-i Nur isimli bir eserde anlatılıyor. Sizin de okumanızı, Risale-i Nur derslerine katılmanızı tavsiye ederim" demek dahi Risale-i Nur'un intişarına, yani yayılmasına hizmet etmek demektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bunlardan başka yapılan hizmetleri maddi olarak desteklemek, hizmetin yapılabilmesi için gereken dünyevi bazı işlerde yardımcı olmak dahi netice itibariyle Risale-i Nur'un intişarına yardım etmek sınıfına girer.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kısacası Risale-i Nur'a hizmet manasını taşıyan her türlü meşru faaliyet onun intişarına yardım etmektir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">İlk Nur Talebelerinden olan Hüsrev Efendi'nin Nur hizmetindeki yerini gösteren Bediuzzaman Hazretlerince söylenmiş en önemli tesbit nedir?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu konuda Risale-i Nur’da o kadar çok ifade var ki, Hüsrev Efendi Risale-i Nur’da en çok ismi geçen talebedir. Mübalağasız yüzlerce yerde adı geçer ve ondan sonra en çok adı geçen Hafız Ali abiden tam iki kat fazla geçer.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Biz buraya hepsi birbirinden önemli biri uzun diğer ikisi kısa üç tesbiti alıyoruz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Afyon Hapsinden bir mektub:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Aziz sıddık kardeşlerim. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ben dava eder ve isbat ederim ki: bu soğukta soğuk muamele gören ve millete ve vatana zararlı tevehhüm edilen (evhamlanılan) ve vücudça hastalıklı bulunan Husrev.. Türk milletinin manevi büyük bir kahramanı.. ve bu vatanın bir halaskarıdır (kurtarıcısıdır) ve </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Türk milleti onun ile iftihar edecek </span></span></strong><span style="font-size: 10px">bir halis fedakarıdır. ve </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">sırr-ı ihlasa tam mazhar</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> olduğundan </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">benlik ve riyakarlık ve şöhret perestlik bulunmaması</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> cihetiyle çok hizmet-i vataniye ve milliyesinden bir ikisini beyan etmek zamanı geldi. Birincisi bu zat müstesna ve şirin kalemiyle nurlardan altı yüz risaleye yakın yazmış. ve vatanın her tarafına neşrederek komünist perdesi altında dehşetli ifsada çalışan </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">anarşistliği kırdı</span></span></strong><span style="font-size: 10px">. ve tecavüzünü durdurdu. ve bu mübarek vatanı ve bu kahraman milleti o zehirden kurtarmak için tesirli tiryakları (ilaçları) her tarafa yetiştirdi. </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Türk gençlerini ve nesl-i âtiyi</span></span></strong></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> büyük bir tehlikeden kurtarmağa vesile oldu.. (Osmanlıca Şualar, 14. Şua)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Said Nursî</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Hüsrev gibi </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">Nur kahramanından</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> -</span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">benim yerimde</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> ve Nur'un şahs-ı manevîsinin (manevî şahsiyetinin) çok ehemmiyetli bir </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">mümessili </span></span></strong><span style="font-size: 10px">(temsilcisi) olmasından- hiç bir cihetle gücenmemek </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">elzemdir </span></span></strong></span><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">(en lazımdır).” (Şualar, 14. Şua)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kastamonu Lahikasından:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Hüsrev'in hakikaten tedbirce </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi </span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">yüksek ihlası ve mahviyeti</span></span></strong><span style="font-size: 10px"> (tevazuu)”</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'un hizmet düsturları, Risale-i Nur öncesi dönemdeki hizmet düsturlarından farklı mıdır? Farklıysa bu fark nedir?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman derki; “Bütün hak tarikler Kur’an’dan alınmıştır”. Yani Allah’a götüren bütün yolların esası Kur’an’dan alınmıştır. Hak olan bütün İslâmî hizmet yolları Kur’an’a hizmet ederler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hizmet etme yolları ise farklı farklı olabilir. Önemli olan bu hizmet metodlarında sünnet ve şeriata zıt şeylerin olmamasıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Her asırda hizmet metodları farklı farklı olabildiğine göre, asırlar geçtikçe ve zamanın şartları başkalaştıkça elbette hizmet metodları da değişir. Hz. Üstad buna “zamanın ilcaatı” der.” Yani zamanın getirdiği ve zorladığı yeni ihtiyaçlara göre tarzlar değişir. Üstad, bu noktadaki nazarını Divan-ı Harb-i Örfî isimli eserinde şöyle izah eder:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Gazetelerde neşrettiğim umum makalatımdaki (makalelerimdeki) umum hakaikte (hakikatlerde) nihayet derecede musırım (ısrarlıyım). Şayet zaman-ı mazi canibinden (geçmiş zaman tarafından), asr-ı saadet mahkemesinden adaletname-i şeriatla davet olunsam; neşrettiğim hakaikı aynen ibraz edeceğim (göstereceğim). Olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Şayet müstakbel (gelecek) tarafından üçyüz sene sonraki tenkidat-ı ukalâ (akıllıların tenkidleri) mahkemesinden tarih celbnamesiyle (çağrısıyla) celb olunsam, yine bu hakikatları tevessü' ve inbisat (genişlemek) ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim. Demek, hakikat tahavvül etmez (değişmez); hakikat haktır.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Şualar’daki bir takrizden alınan şu ifadeler de her asırdaki müceddidlerin bu tavra sahip olduğunu anlatır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen (müjdelenen) dinin yüksek hâdimleri (hizmetkârları, müceddidleri); emr-i dinde mübtedi' (yeni şeyler icad eden, bidatçi) değil, müttebi'dirler (şeriat ve sünnete tabidirler). Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm (hükümler, kurallar) getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediye’ye (asm) harfiyen ittiba' (uymak) yoluyla dini takvim ve tahkim (güçlendirme) ve dinin hakikat ve asliyetini izhar (gösterme) ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı (batıl şeyleri) ref' ve ibtal ve dine vaki' tecavüzleri redd ve imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlahiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ancak tavr-ı esasîyi (temel esası) bozmadan ve ruh-u aslîyi (şeraitin asıl ruhunu) rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine (anlayışına) uygun yeni ikna' usûlleriyle ve yeni tevcihat (mana yönleri göstererek) ve tafsilât (açıklamalar) ile îfa-i vazife ederler.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur’un yeni tarzı nedir? Sualine cevab olmak üzere Risale-i Nur’dan iki yeri aşağıya alıyoruz:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Evliya divanlarını ve ulemanın kitaplarını çok mütalâa eden bir kısım zatlar tarafından soruldu: "Risale-in-Nurun verdiği zevk ve şevk ve îman ve iz'an onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Elcevap: Eski mübarek zatların ekseri divanları ve ulemanın bir kısım risaleleri, îmanın ve mârifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler.Onların zamanlarında, îmanın esasatına (temellerine) ve köklerine hücum yok idi ve erkân-ı îman sarsılmıyordu. Şimdi ise, köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz var. O divanlar ve risalelerin çoğu, has mü'minlere ve ferdlere hitab ederler. Bu zamanın dehşetli taarruzunu def'edemiyorlar. Risale-i Nur ise, Kur'anın bir mânevî mu'cizesi olarak îmanın esasatını kurtarıyor. Ve…</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Mevcud ve muhkem (sağlam) îmandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile îmanın isbatına ve tahakkukuna ve muhafazasına ve şübehattan (şübhelerden) kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">O divanlar derler ki: "Veli ol, gör, makamata çık, bak; nurları, feyzleri al." Risale-i Nur ise der:"Her kim olursan ol, bak, gör; yalnız gözünü aç, hakikatı müşahede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan îmanını kurtar."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Hem Risalet-ün-Nur, en evvel tercümanının nefsini iknaa çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmaresini tam ikna eden ve vesvesesini tamamen izale eden bir ders, gayet kuvvetli ve hâlisdir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ımânevî-yi dalâlet karşısında tek başiyle galibane mukabele eder.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3- Hem Risalet-ün-Nur, sair ulemanın eserleri gibi yalnız aklın ayağı ve nazariyle ders vermiyor ve evliya misillü yalnız kalbin keşif ve zevkiyle hareket etmiyor; belki aklın ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh ve sair letâifin teavünü ayağıyle hareket ederek evc-i a'lâya uçar, taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişemediği yerlere çıkar, hakaik-ı îmaniyeyi kör gözüne de gösterir.” (Sikke-i Tasdik)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Diyorlar ki: "Senin eski zamandaki müdafaatın (savunmaların) ve İslâmiyet hakkındaki mücahedatın (manevî mücadelen), şimdiki tarzda değil. Hem Avrupa'ya karşı İslâmiyet'i müdafaa eden mütefekkirîn (düşünürler) tarzında gitmiyorsun. Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidîn-i İslâmiye (manevî İslam mücahidleri olan düşünürler) tarzında hareket etmiyorsun?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Elcevab: Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar (çarpışıyorlar); bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete (isbat olunmuş fenler) suretinde lâ-yetezelzel (sarsılmaz) teslim ediyorlar (kabul ediyorlar). O suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek (düşürmek) olduğundan, o mesleği terkettim. Hem bilfiil gösterdim ki: İslâmiyetin esasları o kadar derindir ki; felsefenin en derin esasları onlara yetişmez, belki sathî kalır. Otuzuncu Söz, Yirmidördüncü Mektub, Yirmidokuzuncu Söz bu hakikatı bürhanlarıyla isbat ederek göstermiştir. Eski meslekte, felsefeyi derin zannedip, ahkâm-ı İslâmiyeyi (İslamın hükümlerini) zahirî (yüzeysel) telakki edip felsefenin dallarıyla bağlamakla durutmak ve muhafaza edilmek zannediliyordu. Halbuki felsefenin düsturlarının ne haddi var ki, onlara yetişsin?” (Mektubat, 29. Mektub)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Bediüzzaman Hazretleri’nin siyasetten çekilmesinin sebebi nedir?</span></strong></p><p></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Allah’ın âhirzaman insanlarının manevi yaralarına merhem olarak Kur’an’dan kendisine ihsan ettiği Risale-i Nur derslerinden kimsenin mahrum kalmaması için siyasetten uzak durmuştur. Çünkü kendi ifadesiyle her siyasi görüş sahiplerinde bu Nur’lara muhtaç olanlar var. Siyasete karışsaydı, olayları siyasi gözlükleriyle değerlendiren insanlarda peşin hükümlere sebep olacaktı. Elindeki bu kıymetli Kur’an hakikatlerini siyasi propaganda için yazdığını zannedeceklerdi. Ya da bazı din düşmanlarının bu kuvvetli iman derslerinin kıymetini düşürmek için “Dini siyasete alet ediyor” iftirasına maruz kalacaktı. Siyasetten çekilmekle, Kur’an’ın elmas gibi kıymetli hakikatlerini cam parçaları durumuna düşürmemiştir. Böylelikle her görüşten fikir sahipleri hiçbir evhama kapılmadan Risale-i Nur’a talebe olabilmişlerdir. (Bkz. Mektubat, 13. Mektub)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Üstad Bediüzzaman'ın yeni harflere bakışı nasıldır? Risalelerin yeni harflerle basılmasına ne zaman izin vermiştir?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri, risalelerin Latince olarak basılmasına 1956 yılında izin vermiş ve o tarihten itibaren, başta Ankara, İstanbul olmak üzere beş vilayette basılmaya başlanmıştır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bununla birlikte Üstad Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’daki beyanlarına baktığımızda, bu müsaadesinin Nur Talebeleri için değil risaleleri bilmeyen diğer ehl-i imanın istifadesi için olduğu anlaşılmaktadır. Yani, Üstad’ın Latin harflerine müsaadesi, cemaatin artık hatt-ı Kur’an’ı bırakarak yeni harflere geçmesi için değil, dışarıdaki ehl-i imanın istifadesi içindi. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Emirdağ’da iken, risaleleri Osmanlıca olarak tamamını matbaada basma teşebbüsü üzerine yazdığı aşağıdaki mektubda, ‘talebelerin latin harflerini tercih etmesi’ ihtimaline binaen inayet-i ilahiyenin eski harflerle dahi matbaa kapısını açmadığının kalbine ihtar edildiğini şöyle beyan ediyordu:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Sizin bu defa neş'eli güzel mektublarınız, Risale-i Nur'un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi; ve kahraman Tahirî'nin yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmağa sevketti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız. Gecede kalbime geldi ki: İki ehemmiyetli sebebden, inayet-i İlahiye tam serbestiyet ve eski harflerle tamamını tab'etmek tam müsaade etmiyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Birinci sebeb: İmam-ı Ali'nin (R.A.) işaret ettiği gibi, perde altında her müştak, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">kendi kalemi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ile veyahut başka kalemi çalıştırmasıyla büyük bir ibadet ve âhirette </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">şehidlerin kanıyla racihane</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> müvazene edilen mürekkep ile mücahede hükmündeki kitabetle (yazarak) envâr-ı imanı neşretmektir. Eğer tab'edilse, herkes kolayca elde ettiği için, kemal-i merakla ona çalışamaz, bilfiil neşrine hizmet vazifesini kaybeder.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İkinci sebeb: </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-imutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi muhafaza etmek </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">olduğundan, tab' yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab'etmek lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Emirdağ-1)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Dikkat edilirse yukarıdaki Mektub’da, iki sebeble, tamamını basmaya Allah’ın inayet etmediği anlaşılıyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Allahu Teala, Nur Talebeleri’nin elleriyle Nurları yazarak kazandıkları şehid sevabına üstün gelen sevablardan mahrum kalmasını murad etmiyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Matbaa’da tamamı basılmaya niyet edildiğinde, Osmanlıca’dan çok Latince basmak gerekecek. Çünkü halk bunu biliyor. Latince tamamı basıldığında, bazı Nur Talebeleri bunu fetva gibi algılayıp kolaylarına gelen o yazıyı tercih etmelerine sebeb olur. Allahu Teala ise, Kur’an harflerinin bırakılıp Latinceye geçilmesinden razı olmadığı için inayet-i ilahiye tamamını tab etmeye müsaade etmiyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Emirdağ-1 mektubları içerisinde olduğu dikkate alındığında 1945-1948 arasında yazıldığı anlaşılan bu mektubda Üstad, tamamının basılmasına müsaade etmeyip Asayı Musa’nın Latince ve Osmanlıca olarak, Zülfikar’ın ise yalnız Osmanlıca basılması ile kanaat ediyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Daha sonra, yukarıda dediğimiz gibi 1956 senesinden itibaren onun izni ve müsaadesi ile risaleler Latince olarak basılmaya başlanmıştır. Üstad Hazretleri’nin Latince baskı ile iki çeşit hizmeti hedef aldığı ifadelerinden anlaşılıyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Bu iman dersleri çokça neşrolarak Anadolu’nun sınırlarına dayanmış olan komünizm dinsizliğine sed çeksin.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- İslam dünyasının kardeşliği yeniden kazanılsın.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bunlar elbette önemli hizmetlerdir. Fakat bu veya benzeri hizmetlerin hiç birisi Nur Talebeleri’nin Kur’an yazısı ile olan asıl hizmetlerini bırakmalarına fetva olamaz. Üstad Hazretleri’nin böyle bir fetvası olmadığı gibi, pek çok aleyhte beyanları vardır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nur Talebeleri içim önemli olan Latin harflerine ne zaman ve ne kadar bir süre için müsaade edilmesinden ziyade, Risale-i Nur’un ve Üstad’ın yeni harflere aslen nasıl baktığı ve Nur hizmetinde ona ne kadar yer ayırdığıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad’ın yeni harflere nasıl baktığını şu cümleler çok açık ifade ediyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Şakirdlerin gayret ve şevk ve himmetleri şimdiye kadar matbaalara ihtiyaç bırakmamışlar. İnşâallah o kudsî hizmete devam edip, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">o elmas kalemler ile </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">neşr-i envâr edecekler. Madem </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bütün bütün mesleğimize muhalif olan yeni hurufu (harfleri)</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, bir-iki risale için kabul ettiğimiz halde matbaacılar çekindiler, o hayr-ı azîmi kaybettiler. Siz o iki risaleyi bizim hesabımıza, kahraman kardeşlerimizden yirmi-otuz zâta tevzi' ederek, yirmi-otuz nüshayı eski hurufla yazdırınız. Yazan kalem sahiblerine daimî hasenat kazandıran o pek büyük hayrı, siz kazanınız. Eğer yeni hurufla, el makinasıyla o iki risaleden yazılmış nüshalar varsa, bize bazı nüshalar gönderiniz.” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu satırlarda, Üstadın “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bütün bütün mesleğimize muhalif</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” demesi ve talebelerin el yazılarıyla matbaalara ihtiyaç bırakmamalarından memnuniyeti cidden dikkate şayandır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca yeni harflere Üstad’ın bakışının ne derece olumsuz olduğunu Üstad 18. Lem’a’da Hz. Ali’den nakille çok açık ifadelerle anlatır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Peki, Latince ile hiç mi hizmet edilmeyecek? Elbette hayır. Yukarıda da geçtiği gibi, cemaat haricindeki insanların ve yeni girenlerin istifadeleri için elbette bir zaruret durumu vardır. Onların mahrum kalmaması için yeni harflerle de hizmet olacaktır. Fakat önemli olan bu müsaadenin zaruret miktarını aşarak, şakirdlerin o kolay yazıyı tercih etmelerine sebeb olmaması, cemaatin Osmanlıca risaleleri bırakıp Latincelere sarılmamalarıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bakınız Üstad Hazretleri, Risale-i Nur’un Latinceye müsaadesindeki sınırı nasıl ifade etmiştir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur'un bir vazifesi; huruf-u Kur'aniyeyi muhafaza olduğundan, yeni hurufa zaruret derecesinde inşâallah müsaade olur.” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Demek ki, Hz. Üstad’ın, “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Omsanlıca mı, yeni yazı mı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">?” sualine vereceği cevabın özü işte üstteki satırlardır. Esas hizmet Kur’an harfleriyle, yani Osmanlıca iledir. Yeni harfler ise zaruret miktarınca kullanılabilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Hazretleri’nin en büyük arzularından biri Nur Talebeleri’nin Kur’an yazısını okuyup yazmayı öğrenerek Kur’an harflerinin muhafazasına hizmet etmeleri idi. Buna dair risale ve mektublarda o kadar çok ifadeler var ki, toplansa sayfalar tutar. Mesela bazıları şunlardır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur şakirdleri </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi (Kur’an yazısını) harika bir surette neşir ve tamim (yayıp umumîleştirmek) ile muhafazasına çalıştıkları </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">bir zamanda….” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Hatt-ı Kur'anın (Kur’an yazısının) tebdiline (değiştirilmesine) karşı, Kur'an şakirdlerinin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'anîyi muhafazaya</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> çalışması aynı senededir.” (Mektubat, 29. Mektub)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur'a intisab eden zâtın </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">en ehemmiyetli vazifesi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, onu (Kur’an harfleriyle) yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır.</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur'dan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eskimez yazı öğrenmeye</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> gelince: Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Nur’un İlk Kapısı)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yani Nur talebeleri, yeni tanıyan bir müslümana Latin harfleriyle basılmış risaleleri verebilirler. Fakat en kısa bir sürede onun da Hatt-ı Kur’an denilen Kur’an alfabesini öğrenerek risaleleri orjinallerinden okumalarını sağlamaları bir vazifeleridir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur’an yazısıyla yazılan orijinal risalelerden okumayı </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bırakıp </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Latincelere yönelmek asla Risale-i Nur’un nazarı değildir. Çünkü Üstad’ın nazarında yeni harfler bid’adır. Bunu gösteren bazı cümleleri şunlardır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bid'ata (yeni hurufa) karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (Kur’an harflerini ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi iken; has talebelerden birisi bilfiil huruf ve hatt-ı Kur'aniyeyi ders verdiği halde, sırrı bilinmez bir hevesle, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">huruf ve hatt-ı Kur'aniyeye</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ilm-i din perdesinde tesirli bir surette </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">darbe vuran</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> bazı hocaların darbede istimal ettikleri eserleri almışlar. Haberim olmadan dağda şiddetli bir tarzda o has talebelere karşı bir gerginlik hissettim. Sonra ikaz ettim. Elhamdülillah ayıldılar. İnşâallah tamamen kurtuldular.” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Bu zât, Ağras'taki Nur talebelerinin başında nâzırları hükmünde olduğu bir zaman, Sünnet-i Seniyeye ittiba ve bid'alardan içtinabı meslek ittihaz eden talebelerin manevî şerefini kâfi görmeyerek ve ehl-i dünyanın nazarında bir mevki kazanmak emeliyle </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">mühim bir bid'anın (yeni hurufun) muallimliğini </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">deruhde etti (üzerine aldı). Tamamıyla mesleğimize zıd bir hata işledi. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Pek müdhiş bir şefkat tokadını yedi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Hanedanının şerefini zîr ü zeber edecek bir hâdiseye maruz kaldı.” (10. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bid’alara taraftar olmamak, Nur hizmetinin şartlarından biridir. Üstad Bediüzzaman, bid’a taraftarlarını talebeliğe değil dostluğa bile kabul etmiyor. Dost talebe ve kardeş olarak kabul ettiği insanları tarif ederken dostlar için şöyle diyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat'iyyen, Sözler'e ve envâr-ı Kur'aniyeye dair olan hizmetimize ciddî tarafdar olsun; ve haksızlığa ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bid'alara ve dalalete kalben tarafdar olmasın</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, kendine de istifadeye çalışsın.” (Mektubat)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kastamonu Lahikasında da şöyle der:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Bid'a ile amel eden, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">kalben tarafdar olmamak şartıyla </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">dost olabilir.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bid’alara kalben taraftarlık gösteren birini dostluğa Kabul etmeyen, hiç talbeleri arasına alır mı?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Netice olarak şunu diyebiliriz: Nur Talebeleri, Nurlardan aldıkları dersle sünnet-i seniye üzere bir İslami bakış açısı kazanır ve bid’alara karşı mesafeli dururlar. Bu nokta-i nazardan Risale-i Nur Talebesi olmaya gayret eden kimselerin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur’an yazısı ile okuyup yazmayı öğrenip öğretmeleri ve risalelerin Osmanlıcalarından okuyup ders vermeleri temel bir vazifeleridir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu vazifeyi hakkıyla yapamayanların ise, yapanları takdir edip destek olmaları ve Kur’an hattını bilenlerin çoğalmasından, sünnet-i seniye adına büyük memnuniyet duymaları gerekir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur eserlerini yazmak, yazanları ilim talebesi sıfatına sokar mı? Bunun varsa dünya, kabir, mahşer ve ahirete bakan neticeleri nelerdir?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nur Risâleleri en mühim iman ve Kur’ân hakikatlerini ve bilhassa eşref-ul ulum olan iman ilimlerini bu asırda ortaya çıkan imansızlık hastalıklarına şifa olacak derecede kuvvetli izahlarla ders veriyor; elbette ihlasla ona talebe olup ders alanlar ilim talebelerinin sevap ve faziletlerine nail olurlar. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri, Nur'u yazan talebelerin ilim talebesi sınıfına dahil olacağını müjdelemiştir. Buna dair bir kısım yerler şöyledir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Kalemle Nurlara hizmet ve sadakatla talebesi olmanın iki mühim neticesi vardır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Âyât-ı Kur'aniyenin işaretiyle, imanla kabre girmektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Bütün şakirdlerin manevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i maneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hem bu talebesizlik zamanında, melaikelerin hürmetine mazhar olan (Haşiye) talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dâhil olup âlem-i berzahta -talii varsa, tam muvaffak olmuşsa- Hâfız Ali ve "Meyve"de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şüheda hayatına mazhar olmaktır." (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Hâlis talebe-i ulûm ünvanına Risâle-i Nur şakirdleri (talebeleri) bu zamanda tam liyakat göstermişler.” (Kastamonu Lâhikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Her bir adam eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük Medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir Medrese-i Nuriye ittihaz etsin (edinsin). Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş-on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir mikdar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun (ilim talebelerinin) sevablarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risâlesi’nde yazılan beş nevi ibâdete de mazhar olurlar.” (Emirdağ Lâhikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’e hadsiz şükür olsun ki; bu acib zamanda ve garib yerde, talebe-i ulûmun kıymetli şerefini ve ehemmiyetli hizmetlerini kazanmayı sizler vasıtasıyla bizlere de müyesser eyledi…. İşte bu vakıaya (ilim talebesinin şehid olarak vefat ederek kendini medresede zannetmesi vakıasına) muvafık (uygun) olarak ben merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risale-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum.” (Şualar)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Talebe-i ulumun özelliği şehid olarak vefat etmeleridir. Bu yüzden kabre girer girmez, ebedi saadetlerine kavuşurlar ve sorgusuz sualsiz cennete girerler.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Hatt-ı Kuran'ı muhafaza etmek ne demektir? Allah (cc) Kur'anın kıyamete kadar muhafaza edileceğini bizlere bildirmiş. Bu Kuran harflerinin de kıyamete kadar mahafazasının garantisi değil midir? Yoksa Üstad hazretleri başka birşeyleri mi kasdediyor?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hatt-ı Kur'an, Kur'an yazısı demek. Bununla iki şey anlaşılabiliyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Kur'an-ı Kerim'in yazıları.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Kur'an harflerinin alfabe olarak kullanılması ve her müslüman milletinin bu harfleri günlük yazılarında kullanmaları...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri, Kur'an'a her yönden hizmet ettiği gibi, Kur'an alfabesinin günlük hayatta kullanılmasının unutulmaması için de mücadele etmiştir. Bir yerde Üstad bu gayretini şöyle anlatıyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Huruf-u Kur'aniyeyi (Kur'an harflerini) tercüme ile tahrif, tebdil, tağyir etmek (bozup değiştirmek isteyen); mülhidlerin dehşetli cinayetlerine mukabil cihad eden Said..." (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca, Kur'an'ın muhafaza edilmesi vaadi var diye Kur'an'a hizmet bırakılmadığı gibi, harflerine hizmet de bırakılmaz.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Üstad’ın Sonradan Latince baskının durdurulmasını emrettiği doğru mu?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Evet Bediüzzaman Hazretleri vefatına yakın bir zamanda yaklaşık dört senedir devam eden latince baskıların durmasını emretmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bunu o dönemin ileri gelen talebeleri ile basma işinde rol alan talebeler bilmekte ve bazıları da rivayet etmektedirler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Fakat burada asıl önemli olan şey, Hz. Üstad'ın yeni harflere ne kadar müsaade ettiğinin asıl ölçüsüdür. Üstad'ın Risale-i Nur'da koyduğu ölçü şudur:</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">"Risale-i Nur'un bir vazifesi; huruf-u Kur'aniyeyi (Kur'an harflerini) muhafaza (korumak) olduğundan, yeni hurufa (harflere) zaruret derecesinde inşâallah müsaade olur." </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">(Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Buradaki zaruret dercesi ile kasd olunan şey ise, çok zaruri bir gerekliliğin ortaya çıktığı bir durumda ve gereken ihtiyaçla sınırlı bir miktarda demektir. Zaruret miktarını Hz. Üstad şöyle tarif eder:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Muztar (zarurete düşmüş) adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Belki, ölmeyecek kadar yiyebilir." (19. Lem'a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">O dönemde külliyatın latince baskısına bir zaruret olduğunu gören Bediüzzaman Hazretleri olduğu gibi, sonrasında bu ihtiyacın giderildiğini düşünen ve baskıyı durdurma emri veren de Bediüzzaman Hazretleri'dir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Onun o zaman baskıyı durdurması, bir daha hiç latince basılamaz anlamına gelmez. Onun varisleri olan Sadık Nur Talebeleri'nin şahs-ı manevisi, yine onun koyduğu ölçülere dayanarak, zaruret olması durumunda, zaruret mikdarı basmaya karar verebilirler ve basarlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hz. Üstad'ın yukarıda aldığımız cümlesinden ve bu emsal çok cümlelerinden açıkça anlaşılan şudur ki, Nur Talebeleri'nin asıl vazifeleri Kur'an Harfleri'ni korumak ve Risalelerin Kur'an Harfleriyle yazılmış ilk ve asıl nüshalarını çoğaltmak ve insanları Kur'an harflerine yönlendirmektir. Fakat zaruret durumu ortaya çıktığı anlarda ve o zaruretin gerektiği miktarda yeni harflerle de basabilirler.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur külliyatında eserlerin sadece Osmanlıca okunmasına dair bilgiler mevcut mu yoksa sadece rivayetlerden mi ibaret?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risaleler Osmanlıca olarak, yani Kur'an harfleriyle telif edilmiştir. Nur Talebeleri de Osmanlıca olarak yazıp çoğaltmışlar ve Osmanlıca olarak okumuşlardır. Bu, Hz. Üstad'ın hayatı boyunca devam etmiştir. Asıl uygulama budur. Çünkü Bediüzzaman'ın nazarında yeni harfler bidattir, mecbur olmadıkça kullanılmamalıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ömrünün son yıllarında 1956 senesinde risaleleri yeni harflerle basmaya izin vermekle beraber bunu Nur Talebeleri Osmanlıca okuyup yazmayı bıraksın diye değil cemaatinin dışındaki ehl-i iman da bu iman derslerinden mahrum kalmasın diye izin vermiştir. Bunlar rivayet değil tamamen Üstad'ın Risale-i Nur'daki pek çok beyanlarına ve fiilen yapılan uygulamaya dayanmaktadır.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nuru Osmanlıca okumanın lüzumunu nasıl anlatabiliriz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Osmanlıca’dan maksad, Türkçe'nin kur'an harfleriyle yazıldığı bir alfabedir. Gerek Osmanlı döneminde, gerek daha öncesinde Türk milleti tarafından bin yıl boyunca bu alfabe kullanılmıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman, Türkçe olan, Risale-i Nur Külliyatı isimli eserlerini, 1926'dan 1960'a kadar telif etmiştir. (Lahikalar ve tercümesi yapılan eserler dahil) Bu 34 yıllık telif dönemi zarfında daima Osmanlı alfabesiyle, yani Kur'an harfleriyle yazdırmıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca, Risale-i Nur Talebeleri'nin esas vazifelerinden birinin hatt-ı Kur'an'ı, yani Kur'an alfabesiyle okuyup-yazmayı korumak olduğunu mükerreren beyan etmiştir. Şuurlu bir Müslüman Türk'ün, atalarının bin yıl boyunca kullanmış olduğu, Kur’an’dan alınmış kudsî bir alfabeye ilgisiz kalması, öğrenmemesi hatta öğretmemesi, en azından buna çalışanları lüzumsuz görmesi düşünülemez.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risaleleri, Osmanlıca asıllarından okumak çok yönden faydalıdır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1-Harflerindeki kudsîlik sebebiyle ve her iki yazıyı okuyup farkı görebilenlerin vicdânî şehâdetiyle daha fazla feyiz almak mümkün olmaktadır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2-Hatt-ı Kur’an’ı sürekli okumak-yazmak bu suretle mümkün olmaktadır. Eğer risalelerin Osmanlıcaları olmasa, bugünkü şartlarda Kur’an alfabesi ile yazılmış eserleri bulmak, istifade edebilmek büyük çoğunluk için cidden müşkil olacaktı. Halbuki risaleler sayesinde yediden yetmişe pek çok insan, hemen her gün Osmanlıca ile yani Kur’an alfabesi ile meşgul olmaktadır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3-Osmanlıca’yı unutulmaktan koruyarak, sünnet-i seniyeye hizmet ve bid’alara muhalefet gibi çok önemli hizmetler yapılmış olmakta ve bunların büyük manevî kazançları elde edilmektedir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzaman’ın Kur’an harflerine verdiği değeri gösteren bazı sözleri:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur zındıkaya (dinsizliğe) karşı hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) muhafazaya çalışması gibi, bid'ata (yeni harflere) karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harflerini ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi...” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“…düşün ki: Bu hurufatın (harflerin) kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette (zararda) olduğunu anla!” (Mektubat, Ramazan Risalesi)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle gaybî keramatı beyan ettiği yerde ulema içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karine-i hal gösteriyor ki Risale-i Nur şakirdleri bir hususiyet kesbetmiş ki Hazret-i Ali Radıyallahü Anh iltifatıyla Risale-i Nur'u alkışlıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (zındıka ve ulema-i su) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Sual: En mühim hakaik-i Kur'aniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin (Kur'an'daki harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Elcevap: Çünkü: Bu meş'um (uğursuz) zamanda Kur'an'ın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum edilir. Ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Said Nursi" (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">28. Lem'anın başında Hz. Ali'nin İslam harfleri hakkında bir sözü alınıp gerisi Sikke-i Tasdik kitabına havale edilmiş. Bu konuda Hz. Ali neler diyor? Risaleleri islam (Kur'an) harfleriyle okumanın ehemmiyetini açıklar mısınız?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Ali (ra), Gümüşhanevî Hazretleri’nin Mecmuatu’l-Ahzab adındaki meşhur dua ve zikir kitabında geçen Ercûze ismindeki kasidesinde Resulullah (sav)’den aldığı dersle, gelecekte meydana gelecek iki büyük olaydan haber veriyor. Biri altı yüz sene sonra olacak olan Moğol istilasını, diğer bin üç yüz sene sonra meydana gelecek olan Arab harflerinin kaldırılarak, Arabca olmayan harflerin kullanılacağını haber veriyor. Hatta bu yeni harflerin gece dersleriyle, zengin fakir ayırt etmeden ve zorla ders verileceğini dahi tarif ediyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman, bu kasidenin tahlilini yaptığı 18. Lem’a ismindeki risalesinde “(arabca olmayan harfler) yazdırılacak” manasına gelen “suttirat testîrâ” cümlesinin ebced hesabının, yani harflerinin rakam değerleri toplamının 1349 ettiğini söyler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hesab şöyledir: Suttirat = 60+9+200+400 = 669</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Testira = 400+60+9+10+200+1=680 669+680=1349</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1349 hicri tarihinin miladî karşılığı 1930’dur ve Latin harflerinin yeni kabul edilip halka gece dersleriyle ders verildiği tarihe tam denk gelmektedir. Gelecekten çok açık bir tarihle haber vermek ilâhî hikmete uygun olmadığından Hz. Ali (ra) böyle şifreli bir şekilde Kur’an harflerinin bırakılarak Latin harflerinin kabul edileceğini tarihiyle haber vermiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman Hazretleri Kur’an harflerinin günlük okuma yazmada kullanılmasının unutulmaması için büyük çaba sarf etmiştir. Risale-i Nur’un bir vazifesinin de Kur’an yazısını korumak olduğunu tekrarla vurgulamıştır. Bunu temin için 1960’dan vefatına kadar geçen sürede bütün yazdığı risale ve mektublarını Osmanlıca denilen Kur’an harfleriyle yazdırmıştır. Talebelerinin de risaleleri Kur’an harfleriyle okumalarını ve yazmalarını emrederek o yazıyı unutmamalarını ve bilmeyenlerin de öğrenmelerini temine çalışmıştır. Talebelerinin kolaylarına gidecek olan yeni yazıyı tercih etmemelerini istemiştir. Bu endişesini Emirdağ Lahikası mektublarında şöyle anlatır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek (korumak) olduğundan, tab' (matbaada basmak) yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu (harfleri) bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab'etmek (basmak) lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup, şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mesela bir mektubunda asıl vazifenin Kur’an harflerini korumak olduğunu, yeni harflere zaruret miktarınca müsaade olabileceğini şöyle ifade eder: “Risale-i Nur'un bir vazifesi; huruf-u Kur'aniyeyi muhafaza (Kur’an harflerini korumak) olduğundan, yeni hurufa zaruret derecesinde inşâallah müsaade olur.” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Üstadın, Kur’an harflerini koruma hedefini ortaya koyduğu pek çok cümlelerinden bazıları şöyledir: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi (Kur’an yazısını) harika bir surette neşir ve tamim (yayıp umumîleştirmek) ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda….” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye (Kur’an harfleri) lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (dinsizler ve onlara yardım eden kötü âlimlere) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden (direndiklerinden) elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları (kardeşleri) içinde hususî bir surette onlara bakıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Sual: En mühim hakaik-i Kur'aniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten (geçici olarak) bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin (Kur'an'daki harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Elcevap: Çünkü: Bu meş'um (uğursuz) zamanda Kur'an'ın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum edilir. Ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar.” Said Nursi (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yukarıda bahsettiğimiz Ercûze kasidesinin tahlili yapılan 18. Lem’a’nın özetini aşağıya alıyoruz. Bu risale Üstad’ın ve Nur talebelerinin ve Hz. Ali’nin Kur’an harflerine ne kadar büyük değer verdiğini, başka söze hacet bırakmayacak dercede, çok açık bir şekilde göstermektedir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ercüze'nin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslı:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İsm-i Âzamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem, o münasebetle istikbaldeki bir kısım umur-ı gaybiyeye ve tesis-i İslâmiyet'teki bir kısım mücahedatına işaret etmektir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">* Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh, üstadı olan Habibullah Aleyhisselâtü Vesselâmdan aldığı dersinbir kısmını işarî bir surette zikrediyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">* Dokuz karın sonra (Fürs), yani akvam ı Şarkiye (moğollar), Â'râb üzerine hücum edecek, galebe edip Â'râbı hayvan gibi kesecek. Öyle müthiş fitneler ve karanlıklı musibetler ki; en karanlıklı gecelerden daha ziyade karanlık olacak. İşte Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın bir keramet-i bahiresi ki kendinden beş yüz sene sonra gelen ve Arab Devlet-i Abbasiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-i İslâmiyeyi nehr-i Fırat'a döken ve Â'râbı gâyet zâlimane katleden Hülagû vakıa-i meşhuresini (Moğol istilasını) haber veriyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">*Hazret-i Ali Radıyallahü Anh diyor: …"Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-ı esrar-ı mühimme (mühim gizli ilimler) bize şûhûd derecesinde (görür gibi) inkişaf etti. Kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">*Hülagû asrından bu asrımıza bakıyor ve ikinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki:… Rûmice bin üç yüz kırk yedide (1931) Arabî hurufunu (Arab harflerini) terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâm içinde başlanacak. Hem umum, fakir, zengin, emir ve işçi, çoluk çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler…. “Ucmin” ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">* "Kim inâyet-i ilahiyeye mazhar ise Hazret-i Cebrail'in tabiriyle bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenab-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fitnelerinden kurtarır."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">* "Kim saadete mazhar ise...said ise... şaki değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hükmünde bir nüsha (muska) olur."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">* "O bid'alar ve acemî ve ecnebi hurufunun (harflerinin) intişarı, zamanı olan o âhirzamanın fena âdemleri bir kısım ülemaü`s-su'dur (kötü âlimlerdir) ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için (ecnebî hurufu gibi) bid'alara yardım edenler ve fetva verenlerdir." </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">* "O zamana yetişen ve alimlerden olan insan! Cenab-ı Haktan o fitnenin şerrinden muhafaza için sana ders verdiğim İsm-i Âzamla dua et."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">*Hazret-i Ali (ra) şu kasidesinin bir kısmında Risale-i Nur şakirdlerine bilhassa baktığına müteaddit emareler var. O da Gavs-ı Geylanî (Abdulkâdir-i Geylânî) gibi Risale-i Nur'un makbuliyetini imza ediyor ve alkışlıyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">*[Birinci Emare] Latin hurufunun İslâmlar içinde cebren kabul ettirileceğini teessüfle bahsedip ve ulema-üs su'u tokatladığı yerde birdenbire birisiyle irşadkârane konuşuyor ve diyor ki, (Ey o zamana yetişen kişi) "Sana verdiğim ders ile hıfz duasını et."… </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Demek o zamana yetişenlerin arasında Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hitabına mazhar çok efrad içinde Risale-i Nur naşirine hususi bir iltifatı vardır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[İkinci Emare] Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh hırs ve tama' yolunda bid'alara tâbi olan bir kısım ulemaü's-su'u tokatladığı vakit ulema içinde birisiyle merhametkârane konuşmaya başlıyor. Üstadımızı bilenlere malumdur ki; Ankara rüesası onun İstanbul'da İngilizlere karşı mücahedatını takdir ederek onu istediler. Ankara'ya gitti…. sırf sünnet-i seniyeye muhalif hareket etmemek için o teklifleri kabul etmeyerek on dokuz sene, belki yirmi iki sene işkenceli esareti kabul eden Üstadımıza elbette Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhın ulemaü's-su'a hiddet ettiği zaman ona karşı hususi iltifatı olacak ve o manevî mecliste onu okşayacak.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[Üçüncü Emare]… "Kim inâyete ve saadete mazhar ise o âhirzamanın fitnelerinden bu altı ismi verdiğim ders tarzında vird edenler mahfuz kalır."Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh huruf-ı ecnebiyi (ecnebî harflerini) İslâmlar içinde kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü's-su'un bid'alara yardımlarından teessüfle bahsedip o iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzam ile ecnebi hurufuna karşı mukabele ediyor. Ve hem ulemaü's-su'a karşı muhalefet ediyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte bu zamanda o âdemler Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir. Çünki onlardır ki hatt-ı Kur'ân'ı muhafaza ediyorlar ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[Dördüncü Emare] Hazret-i Gavs-ı Geylani fitne-i âhirzamanda sünnet-i seniyeyi ve esrar-ı Kur'âniyeyi muhafazaya ve neşre çalışan bir mürîdine on beş emare ile iltifat eder. Ve onunla konuşursa, …Gavs-ı Âzam'ın ceddi ve üstadı olan Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh … hiç mümkün müdür ki, evladından olan Gavs-ı Geylani'den geri kalsın. Şeceat-ı Haydaranesiyle Risale-i Nur şakirdlerinin imdadına yetişmesin. Elbette bu suretle yetişir ve yetişti. … en ziyade Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın maksadı lehinde hareket eden Risale-i Nur şakirdleridir. Elbette o zat istikbale bakıp (Ey Kardeşlerim) tabiriyle konuştuğu cemâat içinde en ziyade müteharrik ve en ziyade kuvve-i maneviyenin takviyesine muhtaç olanlara hususiyetle bakar. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[Beşinci Emare] Ecnebi hurufatını (harflerini) ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir surette kabul ve neşir ve cebrettiği halde Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle gaybî keramatı beyan ettiği yerde ulema içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karine-i hal gösteriyor ki Risale-i Nur şakirdleri bir hususiyet kesbetmiş ki Hazret-i Ali Radıyallahü Anh iltifatıyla Risale-i Nur'u alkışlıyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[Altıncı Emare]............................... Kuvvetlidir, fakat yazamayız. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[Yedinci Emare]............................... Zahirdir (açıktır), fakat gösteremiyoruz. (Ercuzeyi okuyanlar görür)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[Elhâsıl] Hazret-i Ali keremallahü vechehü ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid'alara taraftarlık eden bir kısım ulemaü's- su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ve Hazret-i Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor. İşte o Esma-i Sittenin devamından tereşşüh eden ve o Esmanın lemeatı olan Risale-i Nur;</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ve o Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (zındıka ve ulema-i su) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Bediüzzaman Hazretleri'nin Kur'an harflerinin günlük dilde okunup yazılması ile ilgili bakış açısı nasıldır?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an harflerinin okunup yazılmasına büyük ehemmiyet vermiş ve Risale-i Nur talebelerini, Kur’an harflerine hizmet etmeye tekrar tekrar teşvik etmiştir. ‘Risale-i Nur’un bir vazifesi de bid’ate karşı huruf ve hatt-ı Kur’anı muhafaza etmektir’ diyerek bu vazifenin ehemmiyetine dikkat çekmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken mühim bir nokta şudur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Üstad Kur’an harflerine, yalnız Kur’an okumak ve yazmak için ehemmiyet vermiş değildir. Bununla birlikte, diğer İslam milletlerinde olduğu gibi, kendi lisanımızı okur - yazarken de bu harflerin kullanılmasını ve yaygınlaştırılmasını ve unutulmaktan muhafaza olunmasını büyük bir hararetle istemiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur’un pek çok yerinde, hatt-ı Kur’an (Kur’an yazısı), huruf-u Kur’aniye (Kur’an harfleri), huruf-u Arabiye (Arab harfleri), İslam yazısı, İslam harfleri, eski yazı, eskimez yazı gibi tabirlerle ifade edilen bu alfabeye, Osmanlı döneminde yüzyıllarca kullanılmış olması sebebiyle, günümüzde daha çok Osmanlıca denilmektedir. Şimdi bu mevzuda Risale-i Nur’da geçen mühim kısımları dikkatli mütalaalarınıza arz ediyoruz.</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur</span></span></strong> <strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Bid'ata Karşı Kur'an Yazısını Muhafaza</span></span></strong> <strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Eder:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bid'ata karşı da</span></span></strong> <strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harfleri ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> iken; has talebelerden birisi bilfiil huruf ve hatt-ı Kur'aniyeyi ders verdiği halde, sırrı bilinmez bir hevesle, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">huruf ve hatt-ı Kur'aniyeye ilm-i din perdesinde tesirli bir surette darbe vuran</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> bazı hocaların darbede istimal ettikleri eserleri almışlar. Haberim olmadan dağda şiddetli bir tarzda o has talebelere karşı bir gerginlik hissettim. Sonra ikaz ettim. Elhamdülillah ayıldılar. İnşâallah tamamen kurtuldular.” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'un Mühim Bir Vazifesi, Arab Harflerini Muhafaza Etmektir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek olduğundan</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, tab' (baskı) yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab'etmek lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup, şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur.” (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nurun Muhakkak Kur'an Yazısıyle Neşredilmesi Lâzımdır:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihde hiçbir eserde görülmemiştir... Şöyleki:</span></span> </p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an hattını (Kur'an yazısını) muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risale-i Nurun, muhakkak Kur'an yazısıyle neşredilmesi lâzımdı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> Eski yazı yasak edilmiş ve matbaaları kaldırılmıştı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Bediüzzamanın parası, serveti yokdu; fakirdi, dünya metaiyle alâkası yokdu. Risaleleri el ile yazarak çoğaltanlar da, ancak zarurî ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. Risale-i Nuru yazanlar, karakollara götürülüyor.. işkence ve eziyetler yapılıyor, hapislere atılıyordu.” (Tarihçe-i Hayat)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Binlerle Genç Risale-i Nur'u Yazarak Kur'an Yazısını Öğrenmiştir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur'dan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eskimez yazı </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">öğrenmeye gelince:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Nur’un İlk Kapısı)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Nur Talebeleri Bütün Kuvvetleriyle Kur'an Yazısını Muhafazaya Çalışırlar:</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">“…hatt-ı Kur'anın tebdiline (Kur'an yazısının tebdiline) karşı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, Kur'an şakirdlerinin (Nur Talebelerinin) </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'anîyi muhafazaya çalışması</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> aynı senededir.” (Mektubat)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an Harflerinin Kıymetini Takdir Etmeyenler Hadsiz Zarardadır:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“İşte gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki: </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Bu hurufatın (harflerin) kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette (zararda) olduğunu anla!</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (Mektubat)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Üstad Kur'an Harflerinin Değiştirilmesine Karşı Cihad Etmiştir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Huruf-u Kur'aniyeyi (Kur’an harflerini) tercüme ile tahrif, tebdil, tağyir etmek (bozmak, değiştirmek); mülhidlerin (dinsizlerin) dehşetli cinayetlerine mukabil cihad eden Said, </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ifratkârane ve müsrifane tevafukta çok tedkikatı lüzumsuz değil, manasız olmaz.” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Bu Zamanda Kur'ânın Temel Taşları Olan Harflerine Hücum Ediliyor:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Suâl: En mühim hakaik-i Kur'âniye ve imâni’ye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-ı hecaiyenin (tek tek harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun. Elcevab: Çünkü </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bu meşum (uğursuz) zamanda Kur'ânın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum ediliyor, ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar.”</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (Rumuzat-ı Semaniye, 7. Remiz)</span></span> </p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Üstad Kur’an harflerinin Yasaklanmasına İtiraz Etmiştir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“…Kur'an hurufunun (Kur’an harflerinin) dersinin men'ine (yasaklanmasına) yirmi sene evvel bir mahrem risalede itiraz etmişim.” (Şualar)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'anı Yeni harflerle Yazmak Kur'an'ı Tahriftir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Kur'an'ın </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hurufat-ı kudsiyesinin (kudsi harflerinin) yerine</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> beşerin tercümesini ikame perdesi altında, noksan huruflarla (harflerle) </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yeni hatt (yeni yazı) altında tahrifkârane (aslını bozarak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">) ehl-i dalaletin tevilat-ı fasideleri âyâtın sarahatını incitmelerine bakmıyor gibi, bîçare mazlum bir adamın kardeşlerinin imanını kuvvetlendirmek için bir nükte-i i'caziyeyi beyan ettiği için hizmet-i imaniyesine fütur verecek derecede itiraz, elbette değil ehl-i hakikat zâtlar belki zerre mikdar insafı bulunan itiraz edemez.” (Şualar)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Yeni Harfler Nur Mesleğine Muhaliftir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Madem benim re'yimi de almak istiyorlar. Şimdilik, evvelce nazlanan matbaacılara lüzum yok. Hem </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">mesleğimize muhalif yeni hurufa (yeni harflere), Risale-i Nur'un bir nevi müsaadesi hükmüne geçtiği için lâzım değil.</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Sizler, el makinasıyla yazdığınız mikdar yeter. Zâten Nazif de, el makinasıyla bir derece çalışıyor. Tashihine çok dikkat etmek lâzım. Eski hurufla elmas kalemli kardeşlerim matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bize yardım etsinler.” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an'ı Yeni Harflerle Yazmak Tahriftir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“huruf-ı Kur'âniyenin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">(Kur'an harflerinin) tebdiline (değiştirilmesine) çalışanların nihâyet derecede belahet (ahmaklık) ve hasaretlerine (zararlarına) kat'i delalet ettiğini </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ehl-i dikkat tereddüt etmez görür. Ehl-i ilhadın kör oldukları için görmemeleri imam Busayrî'nin</span></span></p><p><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 10px">قد ينكرالمرء ضوء الشمس من رمدٍ. وينكر الفم طعمالماء من سقم</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">düsturuyla gözlerindeki hastalıklar ile güneşin ziyasını göremezler. Ve dilindeki hastalıklarla ab-ı hayat olan şu tatlı suyun lezzetini ve zevkini his edip tâdemezlar.” (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Yeni Harfler Dinî Değildir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“…</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">lâdinî (dinî değil) hurufunun resmen kabulü</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> tarihine bir tek fark…” (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Ku'an Yazısına Şevk Uyandırmak:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“tekellüfsüz o tevafukat-ı matlube bir derece gösterilebilir. Ve onu göstermekle </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hatt-ı Kur'âniye (Ku'an yazısına ) bir zevk bir şevk uyandıracak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz.</span></span></strong> <strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Üstadın Maksadı Kur'an Yazısını Muhafaza ve Dikkatleri Ona Çekmektir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Kur'ân-ı Hakîm'i yeni bir tarzda yazmaktaki niyetimin sebebleri üçtür. [Birincisi] </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hutut-ı Kur'âniyenin (Kur'an yazısının) muhafazasına hizmettir. </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Çünkü gördüm ki sözlerde tevafukatın zuhuruyla fütura düşen müstensihlerin şevkini yeniledi. Gayrete geldiler. Yeni bir heves uyandı. Kendine yazanlar tekrar yazmağa başladı. Hem yüzler âdemlerin sözlere ve dolayısıyla hakaik-i Kur'âniyeye karşı imanları kuvvetlendi. Hatta bir kısım dinsizler dahi o tavafukatı görüp inkar edemedikleri için ikrara mecbur oldular. Hatta bunlardan birisi demiş: Bunları ikrar etmem fakat inkar da edemem. Çünkü gözümle görüyorum demiş. (…)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">[İkinci sebeb] Kur'ân-ı Hakîmin meani ve hakaikınde esrar ve işaratında olduğu gibi elfaz ve hurufunda dahi çok esrar ve mezaya bulunduğuna bir zemin ihzar etmek için lafzullahın binde bir sırrına işaret edecek bir tarzı yazmak ve bizden sonra gelenler inşâallah daha büyük esrarları o anahtarla açacak temennisidir. Ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">nazar-ı dikkati Kuran'ın hattına çevirmek</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve hakaikıne ehemmiyetle baktırmak niyetidir.” (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Üstada'a Göre Kur'an Yazısını Kaldırmaya Çalışanlar Susmalıdır:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hatt-ı Kur'ânın ref'ine (kaldırmaya) çalışanları susturmalıyız</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Ve Kur'ânı unutturmaya niyet edenlerin niyetlerini onlara unutturmalıyız.” (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Ali Arab Harflerinin Kaldırılacağını Haber Veriyor:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“(Hz. Ali Ercuze isimli kasidesinde) Hülagû asrından bu asrımıza bakıyor ve ikinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki:… Rûmice bin üç yüz kırk yedide (1931) </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Arabî hurufunu (Arab harflerini) terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâm içinde başlanacak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Hem umum, fakir, zengin, emir ve işçi, çoluk çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler…. “Ucmin” ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir.” (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Ecnebi Harflerinin Yayılması Ahirzamanın Bir Özelliğidir: </span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">O bid'alar ve acemî ve ecnebi hurufunun (harflerinin) intişarı, zamanı olan o âhirzamanın</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> fena âdemleri bir kısım ülemaü`s-su'dur (kötü âlimlerdir) ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için (ecnebî hurufu gibi) </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bid'alara yardım edenler ve fetva verenlerdir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">." (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Ali Yeni Harflere Teessüf Ediyor:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“(Hz. Ali) </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Latin hurufunun İslâmlar içinde cebren kabul ettirileceğini teessüfle bahsedip ve ulema-üs su'u tokatladığı yerde</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">”... (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Ali Kur'an Yazısını Muhafaza Eden Nur Talebelerini İrşad Ediyor:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">huruf-ı ecnebiyi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (ecnebî harflerini) İslâmlar içinde kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü's-su'un bid'alara yardımlarından teessüfle bahsedip o iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzam ile </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ecnebi hurufuna karşı mukabele ediyor</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Ve hem ulemaü's-su'a karşı muhalefet ediyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte bu zamanda o âdemler </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Çünki onlardır ki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hatt-ı Kur'ân'ı muhafaza ediyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. ” (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Nur Talebeleri Kur'an Yazısını Bütün Kuvvetleriyle Yayıp Koruyorlar:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Ecnebi hurufatını</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (harflerini) ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir surette kabul ve neşir ve cebrettiği halde </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle” (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hazret-i Ali Ecnebi Harflerine Şiddetli Teessüf ve Hiddet Ediyor:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Hazret-i Ali keremallahü vechehü </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve bid'alara taraftarlık eden bir kısım ulemaü's- su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor. Ve Hazret-i Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor." (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur Yüz Binler Adamı Kur'ân Harfleri Lehine Çevirmiştir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"İşte o Esma-i Sittenin devamından tereşşüh eden ve o Esmanın lemeatı olan Risale-i Nur ve o Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yüz bin adami huruf-ı Kur'âniye lehine </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (zındıka ve ulema-i su) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden elbette </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Diğer Bazı Bahisler:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Sen anlaşılıyor ki, bir parça firengî okumuşsun. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Bu İslâm yazılarını okuyamıyorsun. Hem de bilenden sormuyorsun</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (10. Söz)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Şu Söz'ün (25. Söz’ün) başında beş şu'leyi yazmak niyet ettik. Fakat Birinci Şu'le'nin âhirlerinde (yasaklanmadan önce) </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eski hurufatla (eski harflerle) tab'etmek (basmak) için </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">gayet sür'atle yazmağa mecbur olduk.” (25. Söz)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Bu gaybdan haber veren âyetler, pekçok tefsirlerde izah edilmesinden ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eski harfle tab'etmek niyeti </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">müellifine verdiği acelelik hatasından burada izahsız ve o kıymetdar hazineler kapalı kaldılar.” (25. Söz)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Bekir Efendi, Onuncu Söz'ü tab'etti. İ'caz-ı Kur'ana dair Yirmibeşinci Söz'ü, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yeni huruf (yeni harfler) çıkmadan tab'etmek için</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ona gönderdik. Onuncu Söz'ün matbaa fiatını gönderdiğimiz gibi, onu da göndereceğiz diye yazdık.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bekir Efendi, benim fakr-ı halimi düşünüp matbaa fiatı dörtyüz banknot kadar olduğunu mülahaza ederek (değerlendirerek) ve kendi kesesinden vermek, belki Hoca razı olmaz diye onun nefsi onu aldattı. Tab'edilmedi. Hizmet-i Kur'aniyeye mühim bir zarar oldu. İki ay sonra dokuzyüz lira hırsızların eline geçti. Şefkatli ve şiddetli bir tokat yedi. İnşâallah ziyaa giden dokuzyüz lira, sadaka hükmüne geçti.” (10. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Cenab-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yarım ümmi, diyar-ı gurbette, kimsesiz, ihtilattan men'edilmiş bir tarzda; kuvvetli, ciddî, samimî, gayyur, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılınç olan kardeşleri bana muavin ihsan etti. … ve şu zamanda, yani </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hurufat (harfler) değişmiş, (Osmanlıca) matbaa yok</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, herkes envâr-ı imaniyeye muhtaç olduğu bir zamanda ve fütur verecek ve şevki kıracak çok esbab varken, bunların fütursuz, kemal-i şevk ve gayretle bu hizmetleri, doğrudan doğruya bir keramet-i Kur'aniye ve zahir bir inayet-i İlahiyedir.” (28. Mektub, 7. Mesele)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Haber almışım ki, arabî olarak </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eski huruf (eski harfler)</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ile Matbaa-i Evkaf'ta tab'edilmek izni varmış. Eğer Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Türkçe olarak eski hurufa</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (eski harflerle) müsaade-i resmî olduğu dakikada ve Bekir Efendi şu iki risaleyi (31 ve 32. Sözleri) Seyyid Şefik'in taht-ı nezaretinde tashihine gayet dikkat etmek şartıyla çabuk tab'ediniz.” (Barla Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“İstanbul'da </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yeni huruf (yeni harfler) çıkmadan evvel (1926’da) tab'ettirdiğim </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Onuncu Söz namında gayet kıymetdar haşri ve kıyameti gündüz gibi isbat eden risalemi…” (Barla Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Kardeşlerim! </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Yeni hurufla</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (yeni harflerle) yazdığınız iki mes'ele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Mes'eleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">kalemleri Kur'ana ve Kur'an hattına (Kur’an yazısına) mahsus ve memur</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasibdir.” (Şualar)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Harbiye Nezareti'nin kapısındaki ...hatt-ı Kur'anînin üzeri mermer taşlarla kapatılmışken meydana çıkarılması, şimdi yeniden </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hatt-ı Kur'anîye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile...</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (14. Şua)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Merkez-i hükûmette umumî bir </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">arabî hattı ve hurufu kursu açılması</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve Asâ-yı Musa Risalesi'nin fütuhatına ve kerametine alâmet olmasını müjdelemeleri, pek büyük bir inşirah vermesiyle </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bu kışın bütün çektiğim sıkıntıları hiçe indirdi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“İki genç muallim daha </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eski yazı ile Nurlara girmesi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve çocukların </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">huruf-u Kur'aniyeyi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> öğrenmeye başlaması ile Risale-i Nurları da yazmağa girmeleri, büyük bir fâl-i hayırdır.” (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“...Lafzullah'ı kırmızı ile yazdırdık, gören "Kur'an'ın i'cazını gözümle görebiliyorum" diyebilir. İnşâallah bu cüz'-i i'caz, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hatt-ı Kur'anîyi muhafaza edecek, tahriften (bozulmaktan) kurtaracak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Barla Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hatt-ı Kur'anî lehinde birincisinin bir kerameti, merkezde hatt-ı Kur'anînin bir kursu açılması olduğu</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> gibi; inşâallah ikincisi, daha mu'cizane bir keramet gösterecek.” (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Yeni harf ile teksir edilebilen Asâ-yı Musa eserini okuyan gençler, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an harfleri ile yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandan çıkarmak için te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Şualar)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Böyle ağır şartlar içerisinde Risale-i Nuru Hazret-i Üstadımız </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">inayet-i İlâhiye ile te'lif edip, ekserisini Kur'an harfleriyle ve el yazısiyle neşretmiştir. Böylelikle -aynı zamanda- Kur'an hattını da muhafaza etmiş ve yüzbinlerle Müslüman Türk Gençleri Risale-i Nuru okuyabilmek için mukaddes kitabımız olan Kur'anın yazısını öğrenmek nimet ve şerefine nail olmuşlardır.</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (Tarihçe-i Hayat)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Barla medrese-i Nuriyenin baş kâtibi Şamlı Hâfız Tevfik'in halka-i tedrisinde Sıddık Süleyman'ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Çavuş'un ve Ahmed'in oğulları gibi Kur'an dersiyle </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an yazısını ve Nurları öğrenmesi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">; ve Hulusi ve Hâfız Hakkı'nın Nurları şevk ile yazmaları, Barla'ya karşı benim ümidimi kuvvetlendirdiler ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">derince bir ferah ve sürur verdiler.</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risalelerin latince olarak basılmaya başladığı son dönemde Hüsrev Efendi'nin Üstad Bediüzzaman'a bu noktada her hangi bir itirazı olmuş mudur?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu tamamen, "gizli düşmanlarımız iki planı takib ediyorlar: Biri beni ihanetlerle çürütmek, ikincisi başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır" diye Bediüzzaman Hazretleri'nin ikaz ettiği dinsizlerin planının uygulanmasından ibaret bir iftiradır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hüsrev Efendinin Bediüzzaman Hazretleri'ne itiraz etmek gibi, terbiye dışı bir hareketi asla olmadığı gibi, bu imkansızdır da...Bunun böyle olduğunu gösteren, Risale-i Nur'da geçen, Bediüzzaman Hazretleri'nin onun yüksek maneviyatını ve hizmetkarlığını, sadakatini ortaya koyan, -mübalağasız- yüzlerce ifadesi olduğu gibi, Hüsrev Efendi'nin Üstadına yazdığı terbiye, sadakat, fedakarlık dolu mektubları da bunu açıkça isbat eder.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mesela, numune olarak, Hüsrev Efendinin sadakattaki derecesini ve bunun ömrü boyu artarak devam ettiğini gösteren iki mektub sunacağız. Birincisi, Üstad'la yeni tanıştığı Barla döneminde 1930'un başlarında yazılmış, ikincisi son dönemde Üstad Emirdağ'da iken 1950'lerde Üstad'ın vefatına yakın yazılmış iki mektub:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"(Hüsrev, Üstadının kendi hakkında hiddetini zannedip, bir mes'eleye dair müteessiren yazdığı mektubundan bir fıkradır.)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Sevgili ve kıymetdar Üstadım!</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mektubunuzun mütalaasından mütevellid teessüratım arasında, kalbime çok havatır hutur ediyordu. Her tarafı ve her hali kusur ve ayıbla dolu talebeniz, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">sevgili Üstadının ayaklarının altına varlığını sermişti</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Belki her gün, bu şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hattâ </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Üstadı uğrunda, yüzbin hayatı olsa hepsini bile vermeye bilâ-tereddüd hazır olduğunu, surî (dıştan) değil, kalbî bir itirafla müheyyadır</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (hazırdır).</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlıkından bir </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hâmi (sahip ve koruyucu) </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlıklarla dolu olan defter-i a'malim tedkik edilse, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bu hususta ne kadar tazarru' ve niyazım vardır ve ne kadar gözyaşlarım bulunacaktır</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Kur'anî hizmet uğrunda, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">arzın sekenesi (halkı) kadar hayatım olsa, her birisini feda etmeyi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, ne büyük saadet ve şeref kabul etmişim.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ey </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">sevgili </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstadım! Ey </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">kıymetdar </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hocam! Ey </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">senelerden beri aradığım muhterem mürşidim</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">! Ey aziz dellâl-ı Kur'an!</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Izdırablarımın sürura inkılab etmekte olduğunu hissediyorum. Uzakta olanın kusuru görülmez, tokat yakında olana vurulur. Kalbim bu cümlelere (Hâzâ min fadli Rabbî) diyor. Fakat dimağımdan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">silinmeyen </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">birşey varsa, o da aziz </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Üstadımın elemlerine iştirak etmek</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> idi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Muhterem </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">mürşidim</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">! </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kimin haddi var ki, risalelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın veyahut bir cümlesini tenkid etsin veyahut bir kelimesine, hattâ bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bilâ-istisna her ferd istihsan ederken, böyle bir şey yapmak için, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bu cür'eti kimden alayım</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Yok, sevgili Üstadım, müsterih olunuz; senelerden beri çekmekte olduğunuz, kal'abend cezasından pek şedid azabınıza, bir başka ve mühim elem katılmasına tarafdar olanlara </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bir parça meyletmek</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> şöyle dursun, belki bu halin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">şiddetle </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ve belki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">fedaisi </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">olarak aleyhte olduğuma, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">vicdanımın tasdiki</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> kâfi bir şahiddir. Ahmed Hüsrev" (Barla Lahikası, 1930'ların başları)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">İkinci Mektub:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Konya'lı Hacı Sabri kardeşimiz yanıma geldi. Ben, Sadık, Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmiyetli sohbetimiz, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hacı Sabri'ye mühim bir ders oldu</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hususan Hüsrev'in</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">o kadar büyük bir hasenedir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ki, farz-ı muhal </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">binler seyyie olsa afvettirir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Öyle ise, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">başta Hüsrev</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> olarak o erkânların </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hiçbir hareketini tenkid etmemek</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">onlara tesanüd ve tam kardeş olmak </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">lâzımdır diye bu mealde bir ders oldu. İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hüsrev'e tam kardeş olacak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hasta kardeşiniz Said Nursî" (Emirdağ Lahikası 2, 46 1950'ler)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca birinci Emirdağ döneminde yazıldığına nazaran, 1945-50 arasında yazıldığı anlaşılan şu mektub da Hüsrev Efendinin Üstadına hayatını feda etmek derecesindeki samimiyetinin, sadakat ve hürmetinin artarak devam ettiğini açıkça gösteriyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Aziz, sıddık kardeşlerim!</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Sizin bu defa müteaddid mektublarınıza, rahatsızlık mecburiyetiyle, birtek mektubla iktifa ediyorum.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Evvelâ: </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Eğer benim elimden gelseydi, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">." (Emirdağ Lahikası 1, 139)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hiç bir söylenti ve iftira yukarıdaki şu satırlarda görünen ve asırların beklediği bir imama ait olan bu takdirlerin ve samimiyet dolu ifadelerin önüne geçemez.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hem Üstadına hayatını vermeyi bütün içtenliği ile hem başta hem sonda teklif eden, bütün benliğini Üstadın ayakları altına seren ve bunun karşılığında "</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">senin hayatın benimkinden bu hizmete daha lazım; elimden gelse ben sana veririm</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">" cevabını alan Hüsrev Efendi'nin Üstada karşı geldiğini iddia etmek cem-ı zıddeyn gibi bir muhaldir. Apaçık bir iftiradır.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Osmanlıca Risale-i Nurlar'da cümlelerin üzerine çekilen kısa çizgilerin önemi nedir? Bu çizgiler Osmanlı zamanında da kullanılıyor mu idi?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu çizgiler, cümle içinde daha dikkatle okunmasının mananın anlaşılmasına katkı sağlayacağı kelimelerin üzerine çizilmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bediüzzaman Hazretleri'nin kendine ait bir tarz olabilir. Kendi el yazması olan risalelerde, mesela Küçük Sözler'de bu çizgileri çekmiş olduğunu görüyoruz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kendisinden sonra talebelerinin de, yazdıkları risalelerde aynı tarzı tatbik ettikleri görülmektedir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Bediüüzzaman hazretlerini, yazı mektubunda, "Bid'aların ve dalâletlerin istilası zamanında sünneti seniyyeye ve hakikatı Kur'âniyyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehidin sevabını kazanır." diyor ve hadisi örnek veriyor. Yazı ile sünneti seniyye arasında nasıl bir bağ kurabiliriz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Aynı mektubdaki birinci hadis zaten bu bağı kuruyor. Hadis şöyledir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Mahşer günü, alimlerin mürekkebleri şehidlerin kanıyla tartılır, o kıymette olur." (Müsnedül Firdevs, Fethul Kebir) Bu hadis, mütevatir hadislerdendir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu hadisiyle Peygamberimiz (asm) ilim için yazı yazmaya ümmetini teşvik ediyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Müslümanların sünnet olan yazısı ise, Kur'an yazısıdır. Kur'an, peygamber efendimiz (asm)'ın sağlığında bu harflerle yazılarak müslümanların yazısı olmuştur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Dolayısıyla bu harflerle yazmak Peygamberimiz (asm)'ın sünnettidir. Çünkü O'nun fiilen yaptığı, sözle emrettiği her şey onun sünnetidir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an harflerini yazmanın maddi sırları var mıdır? Bazı rivayetlerde, Kur'an harfi ile yazılmış olan dua, ayet gibi kıymetli şeyleri yazmak, üzerinde taşımak veya okumaktan bahs ediliyor. Bunları nasıl anlamalıyız?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Sualinizin cevabını, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin,</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> "Kudret Hazineleri Kef-Nun'dadır" </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yasin Suresi’nin sonundaki ayette beyan edildiği gibi, Allahu Teala Hazretleri, bir şeyin yaratılmasını murad ettiğinde </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">“ol diye emreder"</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve o şey hemen oluverir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Her şeyi yaratan sadece Allah’ın kudreti olmakla beraber, Allahu Teala’nın </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yaratmadan önce</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> her şeye </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ol demek</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> gibi bir </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">adeti </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">vardır ve ayet bu İlâhî adeti ifade ediyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ehl-i Sünnet kelam âlimlerinin bildirdiğine göre, Allah’ın </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ezelî kelamı ve sözü</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> kelimelerden, harflerden ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">parçalardan oluşmaz</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Allah'ın diğer sıfatları gibi, kelam sıfatı da </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">zatından ayrılıp bir tarafa gitmez</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve parçalanıp </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">cüzlere ayrılmaz</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Cüzlere ve kısımlara ayrılmaktan münezzehtir, infikaki muhaldir (zatından ayrılıp gitmesi imkansızdır).</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Diğer sıfatlarının hakiki mahiyetini bilemediğimiz gibi </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">kelam sıfatının da hakikatini bilemeyiz </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ve insan kelamı ile aynı kefeye koyamayız. Çünkü Allah, muhalefetün lil havadis, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">mahluklara benzememe</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> sıfatına sahiptir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Doğru, Allah’ın kelamı harflerden oluşmaz ve Allah'ın zatından parçalar halinde ayrılıp bir tarafa doğru gitmez.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Fakat, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Üstad Bediüzzaman’ın</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> 28. Lema’daki,</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> “Allah’ın ol emrinden gelen harfler, maddi kuvvet gibi varlıklar üzerinde tesir eder.”</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> açıklamasından anlaşıldığına göre, Allah’ın ezeli kelamının bir tecellisi olan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">“ol" kelamıyla emrettiğinde,</span></span></strong> <strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">“ol emrinden gelen"</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, yani </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">onun vesilesiyle ortaya çıkan</span></span></strong> <strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">harfler</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, Arş’dan yere doğru zamansız olarak aniden gelir ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yaratılacak şeye temas ederek onun yaratılmasında maddi bir güç gibi iş yapar.</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (Arştan yere doğru inen bu kudsi harfler, bizzat Allah'ın kelamı değil, o kelamın tecellisiyle yaratılan manevi varlıklardır. Onun kelamı harflerden oluşmaktan münezzehdir.)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nasıl ki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">melekler </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">de Allah’ın yaratmasında </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bazı görevler</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> yaparlar, hâlbuki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">asıl iş gören Allah’ın kudretidir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Onun gibi, emri tekviniden (</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ol emrinden) gelen harfler</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, bazı şeylerin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yaratılmasında görev yaparlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, fakat hakiki iş gören </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">harfler değil Allah’ın kudretidir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Bediüzzaman </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hazretleri 28. Lema’da, bahar mevsimi başında, bademlerin çiçek açması zamanında, bahar havasının onlara temas etmesi ile, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ol emri harflerinin çiçeklerin açmasına vesile olduğunun kendisine gösterildiğini</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> anlatır. Bu normalde görülebilecek bir hadise olmadığı halde, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Allah’ın bir lütfu olarak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> “ol der ve oluverir” ayetinin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">anlaşılması için </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">kendisine </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">gösterilmiştir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte, dünyadaki ve evrendeki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yaratma işlerinde</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, Allah’ın kurduğu, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">harflere dayalı böyle bir düzen</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> vardır. Devamlı bir surette Allah’ın emri ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">o emrin harfleri, varlıklar üzerine iner</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve onları şekillendirir, üzerlerinde işler yapar. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">“Gökten yere (her) emri, (O) tedbîr (ve idâre) eder” </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">(Secde, 5) ayeti bu manayı ifade eder gibidir. Yani, İlâhî emir ve emrin harfleri gökten yere sürekli olarak iner.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Diğer bir ayette de “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yaratmak ve emir Allah’ındır</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (Araf, 54) buyrularak yaratma işinin emirle olduğuna dikkat çekilmiştir. Başka bir ayette de melekler, “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">biz ancak Rabbinin emriyle ineriz</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (Meryem, 64) diyerek yine emir konusu, meleklerle birlikte dikkate sunulmuştur. (Yukarıda, harflerin yaratma işindeki rolünün meleklerinkine benzediğini ifade etmiştik.) Fakat tekrar vurgulayalım. Bütün bu işleri yapan aslen kudret-i ilahiyedir, harfler sırf zahiri bir sebebdir, Allah tarafından kurulmuş </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bir yaratma düzenidir.</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte burada, Kur’an harflerinin tesir ve etki sahibi olması konusu devreye giriyor ve böylece </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">iki kısım harf</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> söz konusu oluyor. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Biri</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, gökten inen </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Allah’ın emrinin harfleri</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">; </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ikincisi, </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">yerde insanlarca </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">okunan ve yazılan Kur’an’ın kudsi harfleri</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Aralarındaki münasebet ise şöyledir: </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Yerde okunan bir Kur’an ayeti ve onun harfleri, hangi derde deva ise, gökten o konuda İâhî emrin inmesine sebeb olur. </span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mesela, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">baş ağrısı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> için okunan bir ayet ise, bu ayet </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Allah'dan şifa emrinin inmesine vesile</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> oluyor. Ağrı için okunan bu Kur’an harfleri, şifa için olan İlahi emrin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">harflerini içine alarak, ona ahizelik yaparak kuvvet kazanıyor ve maddi ilaç gibi o hastalığa şifa oluyor.</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hastalıklara şifa için okunan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">şifa ayetlerini</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, nazardan korunmak veya şifa bulmak için okunan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">nazar ayetini</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, düşmanlardan korunmak için okunan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Ayetel Kürsi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">’yi, sihirden korunmak veya kurtulmak için okunan</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> Felak ve Nas</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> surelerini burada hatırlayabiliriz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Bediüzzaman bu manayı </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">özetle </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">şöyle anlatır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur’an’ın kudsi harfleri</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, hususan surebaşlarında bulunan “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">elif-lam-mim” gibi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ilahi şifrelerin harfleri </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Allah’dan gelen</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> muntazam ve nihâyetsiz hassâs ve zamansız </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">emirleri dinliyorlar ve yapıyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (28. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“İlahi şifreler olan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Sure başlarındaki harfler,</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> havanın zerreleri içinde, zamansız, gizli ve incecik </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bağlantı tellerini harekete getirecek birer düğme harfi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> olduklarını ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yerden arşa manevî telsiz telefon</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> gibi kudsi bir </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">haberleşmeyi </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">yerine getirmeleri, o İlâhî kudsî şifrelerin (</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an harflerinin) vazîfesidir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (28. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yani </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bir mümin, Kur’an harflerindeki kudsiyete yakışan halis bir niyetle ve doğru bir nazarla bir Kur’an ayetini veya harfini okuduğu zaman o harf kudsiyet kazanır ve o kudsi harfi okumakla</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, sanki bir </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">haberleşme düğmesine basmış gibi </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">olur. Veya onun ağzından çıkarak </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">havada oluşan harf</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, sanki bir haberleşme ağının düğmesi imiş gibi </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">havadaki gizli ilahi düzeneği çalıştırarak bir mesaj çekmiş gibi olur</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bunun üzerine derhal ve zamansız bir şekilde, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ol emrinin harfleri bu Kur’an harflerinin üzerine inerek onlara karşılık verir ve o harfleri tesir ve kuvvet sahibi yapar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. İşte kurulan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bu düzen</span></span></strong> <strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">sayesinde</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">okunan </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">veya </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yazılan Kur’an harfleriyle</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> pek çok maddi işler yapılabilir ve tarih boyunca yapılmıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur’an harflerinin, ayetlerinin, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hangisinin neye karşı okunacağı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> hakkında pek çok rivayetler ve bu konuda yazılmış kitaplar olduğu gibi, bazı alimlerce, “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bu ayet şu maddi işe yarar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” manasında </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">pek çok keşifler</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> de yapılmıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte İslam dünyasında asırlardır, “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">falan ayet okunursa filan derde iyi gelir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” veya “</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yazılıp boyunda taşınırsa filan derde şifa olur</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” gibi sözlerin, hastaların üzerine ayetleri okumanın, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">muska yazmanın </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">kaynağı yukarıda anlattığımız gerçeklerdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Harflerin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">okunarak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yazılarak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, hatta </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">zihinden geçirmekle</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> dahi bu özelliklere sahip olabileceğini Hz. Üstad aynı risalede şu mealde ifade etmiştir: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Harflerin havadaki varlıkları bu özelliğe sahip olduğu gibi, insan zihnindeki varlıkları, hatta kağıt üzerine yazılmış şekilleri dahi bu özelliğe sahiptir.</span></span></strong><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Demek o kudsi harflerin okunmasıyla ve yazılmasıyla, maddî ilaç gibi şifâ ve başka maksadlar elde edilebilir.</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (28. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Günümüzde hâkim olan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">maddeci felsefenin bakış açısı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, gözüyle görmediği ve aslını bilmediği şeyleri hurafedir deyip </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">inkâr etse de işin aslı budur</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Allah’ın varlığını kabul etmeyen</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ya da şüpheler içinde bakan kimselerin bunları anlayamaması onların </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">kendi hatalarının sonucudur</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve kendi başlarına sardıkları bir </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">beladır</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bütün kâinatın, her canlının ve her zerrenin, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">varlığını apaçık gösterdiği O yüce yaratıcıyı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> inkâr etmeselerdi, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">kâinatın sırlarını, varlıkların hakikatini anlamakta</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> böyle mahrumiyetlere düşmezlerdi.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risalei Nur hizmeti devam ettikçe yazı hizmetinin de devam edeceğini ve elzem olduğunu isbat eden Risalei Nur'dan bazı ifadeler gösterebilir misiniz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nurun Muhakkak Kur'an Yazısıyle Neşredilmesi Lâzımdır:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihde hiçbir eserde görülmemiştir... Şöyleki:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"></span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'anhattını (Kur'an yazısını) muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olanRisale-i Nurun, muhakkak Kur'an yazısıyle neşredilmesi lâzımdı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> Eski yazı yasak edilmiş ve (eski yazı) matbaaları kaldırılmıştı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.”(Tarihçe-i Hayat)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Binlerle Genç Risale-i Nur'u Yazarak Kur'an Yazısını Öğrenmiştir:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur'dan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eskimez yazı </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">öğrenmeye gelince:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarınıçoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevîkazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya dahaesaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Nur’un İlk Kapısı)</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Ali Kur'an Yazısını Muhafaza Eden Nur Talebelerini İrşad Ediyor:</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“İşte bu zamanda o adamlar </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Çünki onlardır ki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hatt-ı Kur'ân'ı (Kur'an harfleriyle yazmayı) muhafaza ediyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. ” (18. Lema)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Yeni harf ile teksir edilebilen Asâ-yı Musa eserini okuyan gençler, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an harfleri ile yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandançıkarmak için te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.” (Şualar)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Böyle ağır şartlar içerisinde Risale-i Nuru Hazret-i Üstadımız </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">inayet-iİlâhiye ile te'lif edip, ekserisini Kur'an harfleriyle ve el yazısiyleneşretmiştir. Böylelikle -aynı zamanda- Kur'an hattını da muhafazaetmiş ve yüzbinlerle Müslüman Türk Gençleri Risale-i Nuru okuyabilmekiçin mukaddes kitabımız olan Kur'anın yazısını öğrenmek nimet veşerefine nail olmuşlardır.</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">” (Tarihçe-i Hayat)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Bir zaman bir memlekete </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">şimendifer (tren) </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">geldiği vakit, arabacılar telaş edip dediler: "Bizim san'atımız bozuldu." Halbuki şimendiferin gelmesiyle</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> memlekette faaliyet çoğaldığından</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">faytonculuğa iki kat ziyade ihtiyaç</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> olmuş. İnşâallah onun gibi </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Nur yazıcıları değil tevakkuf, belki daha ziyade yazı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ile defter-i a'mallerine hasenat kaydedecekler. (Teksir makinesiylerisalelerin çoğaltılmaya başlanması üzerine söylenmiştir)" (EmirdağLahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bütün bu izahlardan ortaya çıkan şudur. Risalelerin elleyazılmasındaki tek maksad çoğaltılmaları değildir. Aynı zamandarisaleleri yazanların </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bu vesileyle Kur'an yazısıyla okuyup yazmayı öğrenmeleri de maksuddur</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Madem günümüzde Kur'an yazısını öğreten ve koruyan bu kadar canlı ve etkili bir yol yoktur. Elbette bu hizmet devam etmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ne zaman ki, Kur'an yazısı </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">mekteblerde </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">herkese öğretilmeye başlanır ve bu yazının korunması için hususi bir çabaya gerek kalmaz derecede </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yaygınlaşır </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ve risalelerin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">neşri için de başka engeller</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> bulunmazsa o zaman belki düşünülebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Fakat burada da </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">ince bir nokta</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> vardır: Madem </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yazı hizmeti</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin başlatıp yerleştirdiği bir hizmettir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, faraza ileride o gün gelirse ancak</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini gerçekten temsil eden mümessillerin buna karar verip ilan etmesi şarttır</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bir Nur Talebesi kendi düşüncesi ile artık gerek kalmadı deyip yazmayı bıraksa hata etmiş olur. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Üstadının emri ile başladığı bir hizmeti, üstadının rızasını almadan bırakmış olur...</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Emirdağ Lahikası'nda geçen ve bu konuya ışık tuttuğu söylenen, inayeti ilahiyenin risalelerin tamamının basılmasına müsaade etmediğini anlatan mektub nasıl anlaşılmalıdır?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">O mektubdaki ifadelerin daha açıkça anlaşılabilmesi için bir derece şerh ederek aşağıya alıyoruz:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Gecede kalbime (ilhamen) geldi ki: İki ehemmiyetli sebebden, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Allah'ın yardımı</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eski harflerle yazılmış olan risalelerin</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> tamamını </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">matbaalarda bastırmaya tam müsaade etmiyor</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Birinci sebeb: </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Her talebe, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bizzat kendi kalemiyle yazarak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, veya </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">başka birine yazdırarak, </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">âhirette </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">şehidlerin kanıyla tartıldığında üstün geleceği hadiste bildirilen</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, ilmi neşretmekten gelen çok büyük sevabları kazanmak için </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bizzat yazarak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> iman nurları olan </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">risaleleri</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> çoğaltmasıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Eğer </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">matbaalarda </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">basılırsa, herkes risaleleri kolayca elde edeceği için, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">tam bir merakla yazmaya çalışamayabilir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, kendi kalemiyle risalelerin neşrine </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">hizmet vazifesini ve o vazifeden gelen büyük sevabı kaybedebilir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">.</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">İkinci sebeb</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">: Risale-i Nur'un </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">mühim bir vazifesi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, âlem-i İslâmın büyük çoğunluğunun yazısı olan</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'"> Arab Harflerini korumak</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> olduğundan, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">matbaada basılacak olsa</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, şimdi halkın çoğu yalnız yeni harfleri bildikleri için, risaleleri daha çok yeni harflerle basmak lâzım gelecek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu ise, Risale-i Nur'un </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yeni harflere bir fetvası gibi anlaşılıp</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> Nur Talebelerinin de kendilerine kolay gelen o yazıyı tercih etmelerine sebeb olur. </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Eski harfleri koruma vazifesinde tenbelliğe düşebilirler</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yukarıdaki izahlardan anlaşılan öz şudur:</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Allahu Teala Hazretleri, Nur Talebeleri'nin risaleleri elleri ile yazmalarından razıdır ve bunun devam etmesini murad etmektedir.</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu murad-ı ilahinin iki sebebi vardır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Allah (cc), Nur talbelerine bir lütuf olarak açtığı kalemle imana hizmet etmekteki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">büyük sevapların kapısının kapanmasını</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> istemiyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Nur talebeleri, risaleleri elle yazarak </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">eski yazı olarak bilinen Kur'an alfabesinin unutulup kaybolmasını engelliyorlar</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, öğreniyor ve başkalarına da öğreterek </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bilenlerin çoğalmasını</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> sağlıyorlar. Allahu Teala Nur Talebeleri'nin bu vazifeye devam etmelerini ve yeni harfleri tercih etmemelerini murad ediyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Demek ki, ahirette şehidlerin kanıyla tartılacak bu büyük sevabı kaybetmek istemeyen ve Kur'an alfabesini korumak hizmetinde bulunmayı manevi bir cihad olarak kabul edenlerin </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">risaleleri yazmaya, devam etmeleri gerekir.</span></span></strong></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Madem Kur'an alfabesinin korunması noktasındaki ihtiyaç o gün nasıl ise bu gün de aynıdır. Arada hiç bir fark yoktur. Öyleyse korumaya ve biiznillah büyük sevapları kazanmaya devam...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Son bir not:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad Hazretleri, risaleleri yazmakla Kur'an harflerine nasıl hizmet edildiğini bir yerde şöyle açıklar:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur kendi talebeleri ile en az yüzer kalemle, yüzer parça Risale-i Nur'un cüzleriyle ve yirmi bin nüshasıyla en az yüz bin adamı Kur'ân harfleri lehine (çevirerek)...</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">" (18. Lema)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Yazı mektubunda Bediüzzaman Hazretleri, yazıdaki beş nevi ibadeti ifade ederken kalemle ilmi tahsil ve tefekkür ibadetlerini de sayıyor. Halbuki yazarken gereği gibi okuyamadığımızdan bu iki ibadet ciheti olmuyor gibi...Acaba bu iki ibadeti kazanmak için hangi metodları kullanabiliriz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risaleleri yazmak beş değişik açıdan ibadet olmasının yanında, bunlardan çok daha mühimmi </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">iki hadisin işaretiyle yüz şehid sevabı kazandırmaktadır</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Bu yüzden öncelikle şunu belirtmek isteriz ki, yazısını yazan ama yazdığını mütalaa ve tefekkür edemeyen birisi, bu işi ciddi bir eksiklikle yapıyor anlamına gelmez. Yani yüz şehid sevabı vadi eksilmiş olmaz inşaallah.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Saydığınız iki maddeden birincisi olan kalemle ilmi tahsi etmek fazileti de kazanılır. Çünkü Kur'an yazısını okumak ve yazmak da hususen bu asırda çok mühim ve çok faziletli bir ilimdir. Aynı zamanda hatt-ı Kur'an'ı muhafaza sadedinde mühim bir cihaddır. Hz. Ali ra.'ın, ahirzamanda hatt-ı Kur'an'ı muhafaza edenlere kardeşlerim diye hitab etmesindeki kıymeti düşünmek lazım...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İkinci maddedeki tefekküri ibadeti yapmak kısmını elden kaçırmamak için şöyle bir yol takib edilirse hem çok faydalı olur, hem de risalelerin sıhhatli yazılmasına hizmet eder. O da şudur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yazmadan önce bir kere sayfayı okumak, yazarken mümkün mertebe manayı takib etmeye çalışmak ve yazdıktan sonra bir hata olmasın niyetiyle son kez bir daha okumak. Bu şekilde en az iki defa okunmuş olacağı için, inşaallah tefekkür ibadetini de yapmış olunur.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Üstad Bediüzzaman(R.A),Risalei Nur'un onbeş yıllık medrese tahsilinden hasıl olan ilmi, on beş haftaya kadar düşürdüğünü ilan ediyor. Bu ilmin tahsilini de Risalei Nur'u yazmak gibi kudsi bir hizmette olduğunu çok yerlerde beyan etmiş. Bizler yazmakla bu hakikat ilmini nasıl tahsil edebiliriz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bahsettiğiniz miktar yalnız yazmakla değil, ancak ciddi mütalaalarla elde edilebilir. Yazı esnasındaki istifade ise buna katkıda bulunmuş olur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Barla lahikasında Hulusi abinin kalemle ilmi tahsil ve tefekkür hakkındaki izahlarını ve Sabri abinin yazma ve okuma hakkındaki bir ifadelerini fikir vermesi cihetiyle aşağı alıyoruz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"4-Kalemle ilmi tahsil "Nun. Vel-kalemi ve ma yesturun." Madem ki hakikat ilmi tedris edilmiyor. Elbette mahfî hikmetlere binaen mahdud insanların eline geçen, kulağına giren bu nevi derslerin ciddî tahsili için, bilhassa okuması yazması olanların bizzât yazmak suretiyle, bu neticeyi bulacaklarına şübhe edilmemelidir. Bir şeyi yazmak; okumak, anlamak, sonra başka kâğıda nakletmektir ki, bu tarzla matlub istifadenin temin edileceği muhakkaktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">5- Bir saatı bir sene ibadet hükmüne geçecek tefekkür: Evet Nurlarla istifade, böyle saatler, zannederim hepimizin meşhudu olmuştur. Sözler'deki hakaikı tefekkür, aynen Kur'an'ın künuzunu manen taharridir ki; Fettah ismi imdada yetişerek, öyle muhayyir-il ukûl kapılar açıyor ki, zevkine nihayet bulunmuyor. Perdesiz, vasıtasız Kur'an'a bakınca, zülâl gibi hakaikın tecelli ettiği, bulutsuz havada güneş ve böyle bir havada yıldızlarla süslenmiş semada bedirlenmiş kamer gibi müşahede olunuyor."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Yirminci Mektub'u yazarken vaktimin adem-i müsaadesi cihetiyle çabuk yazmağa fazlaca sa'y ettiğimden sathî bir nazar ve kıraat edildi. Derince düşünüp zihnimde takarrur ettiremedim ise de, müsaade-i fâzılaneleri ile şu hakikatı arza ictisar ediyorum ki; bu mektub-u azîm-ül mefhum, şimdiye kadar tesyar buyurulan umum Nur Risalelerinin, hülâsat-ül hülâsa zübdesi ve menba'-ı amîkı olduğuna müşahedemle beraber..."</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Maksadımız Kur'an (islam) harflerini muhafaza ise neden Kur'an-ı Kerim yazmıyoruz?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur'an harflerini okumayı öğrenerek ve ezberleyerek ve hattlarımızın elleriyle yazarak koruyoruz. Bütün islam milletleri, Kur'an alfabesini kullanıyorlar. Araplar, İranlılar (Farslar), Pakistanlılar vs. Ama Türk dilini Kur'an alfabesi ile okuyup yazabiliyor muyuz? Kur'an yazarak, bunu elde edebilir miyiz?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur'an yazmak da elbette çok kıymetli bir hizmettir. Fakat onun hatasız ve güzel yazılması şarttır. Bu yüzden Kur'an yazma işini, bu işin uzmanları olan hattatlar yaparlar. Bütün Türk halkının hattat olması mümkün mü?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Fakat bütün Türk halkının Türkçe'yi, Kur'an alfabesi olan Osmanlıca'yı öğrenerek okuyup yazabilmeleri mümkündür. Üstelik bin yıllık Türk-İslam tarihi boyunca yazılmış hadsiz kitaplar müze ve kütüphanelerde tozlu raflarda duruyor. Bunları okuyabilecek nesillerin yetişmesi de ancak, bazılarının eski Türkçe dedikleri Osmanlıca'yı, yani daha açık ifadesiyle Kur'an harfleriyle Türkçe okuyup yazabilmeyi öğrenmekle olabilir.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Şimdi matbaalar Kur'an hattıyla risaleleri basıyor ve neşr ediliyor. Eskisi gibi değil. O halde Risalei Nur'u el ile yazmaya lüzum kalıyor mu?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İlk olarak; Nur talebelerinin risaleleri elle yazmalarındaki esas maksad ikidir: Birincisi risaleleri çoğaltmak, ikincisi Kur'an yazısını kullanarak, öğrenerek ve öğreterek muhafaza etmektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Sonra, daha önceden de teksir makinesiyle, sonraları fotokopiyle çoğaltma vardı. Fakat yazı da devam ediyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Teksir makinesi tâ 1940 küsurlarda alınıp ta onunla çoğaltılmaya başladığında bakın Üstad Hz. nasıl memnun oluyor ve nasıl talebelerine yazıyı </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bırakmamalarını </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">ihtar ediyor:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Kanaatım geliyor ki; bu sıralarda biz Zülfikar'ı ve Asâ-yı Musa'yı pek çok </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">teksir </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">etmeye mecbur olduğumuz hengâmda ... bu acib </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">makine </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">(teksir makinesi) kolayca elimize verilmesi, o iki mecmuanın makbuliyetine bir işaret-i gaybiye ve inayet-i İlahiyenin bir hârika ikramıdır ve Nurların kerametidir...sekizyüz sahifeyi binbeşyüz nüshaya ve bir milyon sahifelere çıkaran o </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">makine</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">, elbette gaybdan imdadımıza gelmiş Nurcu ve </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bin kalemli bir kâtibdir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Onun için bazı sahifeleri sönük çıksa, zarar yoktur. Parlak kısmı, bize şimdilik yeter. İyi okunmayan kısmı ayrı yapılsın; sonra elmas kalemliler, herbiri bir-iki nüshayı ıslah etsin.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bir zaman bir memlekete </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">şimendifer (tren) </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">geldiği vakit, arabacılar telaş edip dediler: "Bizim san'atımız bozuldu." Halbuki şimendiferin gelmesiyle memlekette faaliyet çoğaldığından, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">faytonculuğa </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">iki kat ziyade ihtiyaç olmuş. İnşâallah onun gibi </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Nur yazıcıları değil tevakkuf (duraklamak), belki daha ziyade yazı ile defter-i a'mallerine hasenat kaydedecekler</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">." (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bir an için yazının bırakıldığını farz edelim bu bize ne kazandırır? Hiçbirşey...</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ama çok şey kaybettirir. Bir kere hatt-ı Kur'an'ı yani Osmanlıca dediğimiz, Kur'an alfabesini korumak ve geliştirmek gibi büyük bir hizmet sona ermiş olur. Bu hizmette çalışmaktan elde edilen çok büyük sevablardan mahrum kalınır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstelik Üstad Hz.nin, "</span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'a intisab eden zatın en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak ve yazdırmak ve intişarına yardım etmektir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">." (Kastamonu Lahikası) emrine muhalif hareket edildiği için Risale-i Nur'a </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">intisabın kopma tehlikesi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> dahi vardır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Biz de Üstad'ın teksir makinesi çıktığında dediği gibi, İnşaallah matbaa makinesiyle birlikte daha ziyade gayrete gelip yazmaya devam edeceğiz. Ta ki Risale-i Nur'lar yüksek merciler eliyle neşredilir hale gelinceye ve Kur'an yazısı umumileşinceye kadar...</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an harflerinin mahiyet ve kıymetini açıklar mısınız?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur’an harflerinin kıymeti, Allah kelâmına hizmet etmesinden kaynaklanır. Allahu Teâlâ dilemedikçe hiçbir şey olamaz ve o yaratmadıkça hiçbir şey vücuda gelemez. Öyleyse, bu harflerin Kur’an’a hizmetini elbette Allah dilemiş ve takdir etmiştir ve Kur’an’a en münasib harfler de bunlardır. Bu yüzden İslam âlimleri Kur’an’ın bu harflerle yazılmasının farz olduğunu bildirmişlerdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mukaddes Kur’an’a yaptığı hizmet sebebiyle, bu harfler de bir kudsiyet ve büyük bir manevî değer kazanmıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Her şeyin aslı Levh-i Mahfuz’da olduğuna göre, Kur’an’ın da aslı, Levh-i Mahfuz’da bu harflerle yazılmış durumdadır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur’an-ı Kerîm, harflerine dikkat çekmek için, 28 aded suresine “yâ-sîn”, “elif-lâm-mîm” gibi harflerle başlamıştır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yine Kur’an’da, bir sure “Kalem Suresi” adını alarak, kaleme ve kalemin yazdıklarına yeminle başlamıştır. “Nûn. Kaleme ve yazmakta oldukları şeylere yemin olsun.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İlk inen sure olan “İkra” suresi oku emri ile başladığı gibi, hemen ardından “O, kalemle (yazmayı) öğretendir” diyerek, yazmayı dahi insana Allah’ın öğrettiğine vurgu yapılmaktadır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Peygamber (sav) efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Kur’an’ın her bir harfine on sevab verildiğini haber vermiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Diğer bir hadiste de, “Mahşer günü âlimlerin mürekkebleri, şehidlerin kanıyla tartılır” buyurarak, ilim yolunda yazı yazmanın kıymetine işaret etmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu kudsiyetlerinden dolayı Üstad Bediüzzaman da, Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde, Kur’an harflerinin kıymetine işaret eden cümleler kullanmıştır. Meselâ Ramazan Risalesi’nde, </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Kur'ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü'l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene (iyilik) sayılır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur'ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü'minlere kazandırır. İşte, gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki, bu hurufâtın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasârette olduğunu anla.” (Mektubat, Ramazan Risalesi)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Üstad, Yirmi Sekizinci Lem’a’da “Kün fe yekün” ayetini tefsir eden “Kâf-Nun” bahsinde kudsî Kur’an harflerinin maddî tesirlere de Allah’ın izniyle sahib olabildiğini derin tahkikat içerisinde anlatır ve mevzuyu şöyle bitirir: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Mevcudât-ı havâiye (hava varlıkları) olan hurûfât (harfler), kudsiyet kesb ettikçe (kazandıkça); yani; âhizelik (alıcılık) vaziyetini aldıkça, yani, Kur'ân hurûfâtı olmakla âhizelik vaziyetini aldığından ve düğmeler hükmüne geçtiğinden ve sûrelerin başlarındaki hurûfat daha ziyade o münâsebât-ı hafiyenin (gizli münasebetlerin) uçlarının merkezî ukdeleri (düğümleri), ve düğümleri ve hassas düğmeleri olduğundan; vücud-ı havâîleri bu hâsiyete (özelliğe) mâlik olduğu gibi, vücud-ı zihnilerinin (zihindeki harflerin) dahi, hattâ vücud-ı nakşiyelerinin (yazılmış harflerin) dahi bu hâsiyetten hassaları (bu özellikleri) vardır. Demek o hurufların okunmasıyla ve yazılmasıyla, maddî ilâç gibi şifâ ve başkâ maksadlar hâsıl olabilir. ” (28. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yani harfler, ne kadar kudsî ise o kadar çok faydası oluyor demektir. İşte bütümn İslam milletleri, İslamla müşerref olduktan sonra, eski alfabelerini bırakarak bu kudsî Kur’an harfleri ile yazıp okumaya başlamışlardır. Arabların yanında, Türkler, İranlılar, Hintli Müslümanlar, Endonezyalılar gibi büyük küçük bütün İslam milletleri, kendi dillerini Kurân harfleriyle yazmaya başlamışlardır. Bu harfleri kullanmaları sebebiyle, daha çok küçük yaşta bir milletin bütün ferdleri Kur’an harfleriyle tanışmakta ve harfleri vasıtasıyla, bir ömür boyunca Kur’an’la olan bağlantısını canlı tutmaktadır. Çok nadiren Kur’an harfleriyle karşılaşan birisi ile; ömrü boyunca, her gün defalarca bu harfleri gören okuyan ve yazan birisinin, Kur’an’a muhabbet ve bağlılığı elbette bir olmayacaktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İşte, Kur’an harflerinin bu kudsiyeti ve insanların imanını doğrudan alakadar eden faevkalade ehemmiyeti sebebiyle Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Hatt-ı Kur’an denilen Kur’an yazısının korunmasına, okunup yazılmasına çok büyük önem vermiş ve talebelerini de sürekli bu konuda eğitmiştir. Risale-i Nur hizmetinin çok önemli bir başlığını Kur’an yazısını koruma olarak ortaya koymuştur. Nur Talebelerine talebelik şartı olarak Osmanlıca dediğimiz, Kur’an harfleriyle yazılmış risaleleri elle yazarak çoğaltmalarını isterken iki gayeyi hedef edinmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Risalelerdeki iman hakikatlerinin bütün engellemelere rağmen elle çoğaltılarak memlekette yayılması. 2- Bu sayede her Nur Talebesi’nin Kur’an yazısını okuyup yazmasını öğrenmesi ve bu yolla Kur’an yazısının muhafaza edilip korunması. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Üstadın, Kur’an harflerini koruma hedefini ortaya koyduğu bazı cümlelerini aşağıya alıyoruz:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur zındıkaya (dinsizliğe) karşı hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) muhafazaya çalışması gibi, bid'ata (yeni harflere) karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harflerini ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi (dir)...” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi (Kur’an yazısını) harika bir surette neşir ve tamim (yayıp umumîleştirmek) ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda….” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye (Kur’an harfleri) lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (dinsizler ve onlara yardım eden kötü âlimlere) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden (direndiklerinden) elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları (kardeşleri) içinde hususî bir surette onlara bakıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Sual: En mühim hakaik-i Kur'aniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten (geçici olarak) bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin (Kur'an'daki harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Elcevap: Çünkü: Bu meş'um (uğursuz) zamanda Kur'an'ın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum edilir. Ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Said Nursi" (Rumuzat-ı Semaniye)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Kur'an harflerinin araç oldugunu düsünen birine en etkili cevap nedir?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur’an harfleri araçtır diyen birisine söylenecek en doğru ve en kısa söz, kanaatimizce “evet araçtır ama meşru ve kudsi olan tek araçtır” demektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Eğer Kur’an harflerinin, Kur’an yazma aracı olduğuna itiraz ediliyorsa, İslam âlimlerinin, ‘Kur’an’ı Kur’an harfleriyle yazmanın farz olduğuna hükmettikleri’ söylenir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Eğer, Risalelerin yazılması için denmişse, Hz. Üstadın “Risale-i Nur’un bir vazifesi de Kur’an yazısını korumaktır” cümlesini söylemelidir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur, Kur’an harflerini, yalnız Latince basılırsa koruyabilir mi? Elbette bugün daha çok eski yazı, ya da Osmanlıca olarak bilinen ama aslında Kur’an yazısı olan harflerle yazılmakla koruyacak.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kur’an ve İslam’a karşı olmayan birisi için bu konu zor ve karışık bir konu değildir. Muhatabımızın niyeti Kur’an aleyhdarlığı olmadıktan sonra, önce düşüncesini sakince ve dikkatle dinleyerek, hatasının kaynağını tesbit edersek ondan sonra düzeltmenin hiç de zor olmayacağını tahmin ediyoruz.</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risale-i Nur'u neden elle yazıyorlar? Teknolojiden faydalanmak gerekmiyor mu?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nur Talebelerinin, risaleleri elle yazmalarının en önemli sebebi, Üstadları Bediüzzaman Hazretlerinin bunu emretmiş olmasıdır. Şöyle der:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur Talebesi’nin en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran Risale-i Nur Talebesi ünvanını alır” (Kastamonu Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bununla birlikte Nur Talebeleri, risaleleri sadece yazarak çoğaltmazlar. Üstadın hayatı zamanında önce teksir makinesi ile Kur’an harfleri ile çoğaltılmaya başlanmıştır. Daha sonra 1950’lerin sonlarında Latin harfleriyle de matbaalarda basılmaya başlanmıştır. Fakat Üstad Hz.nin yeni harflere bakışı, onların Kur’an harflerine mani olan bir bid’a olduğudur. 18. Lem’ada Nur Talebeleri’nin bütün kuvvetleriyle Kur’an yazısını korumaya çalıştıklarını bu yüzden Hz. Ali ra.’ın “kardeşlerim” iltifatına mazhar olduklarını beyan eder. (Bkz. 18. Lem’a)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca Nur Talebeleri’nin Kur’an yazısı ile Latin yazısı arasında nasıl bir tercihte bulunmaları gerektiğini şu cümleyle özetler: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Risale-i Nur’un bir vazifesi de huruf-u Kur’aniye’yi (Kur’an harflerini) muhafaza (korumak) olduğundan, yeni hurufa (harflere) inşallah zaruret derecesinde müsaade olur.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Buradan anlaşılan şudur: Asıl vazife Kur’an harfleriyle hizmet etmektir. Nur Talebelerinin görevi Kur’an harfleriyle okuyup yazmayı öğrenmek, öğretmek ve yaşatmaktır. Yeni harfler ise mecburiyet olan noktalarda, mesela cemaat dışındaki insanların risalelerden istifadeleri için kullanılabilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Netice olarak, Nur Talebelerinin risaleleri Kur’an harfleriyle, yani Osmanlıca orijinallerinden elle yazarak çoğaltmalarının teknolojik imkânları engellemesi diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü bu imkânlar kullanılmasın diyen hiçbir Nur Talebesi yoktur. Üstadın da böyle bir emri yoktur. Elle yazılmasının ise pek çok faydaları vardır:</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">1-Üstadın emrine sadakatle itaat edilerek talebe olmanın şartı yerine getirilmektedir.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">2-Kur’an yazısının öğrenilmesi ve muhafaza edilmesi sağlanmaktadır.</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">3-Risaleleri çoğaltmaktaki (Üstadın beyanıyla ve hadislerin işaretiyle yüz şehit sevabı kazanmak gibi) büyük sevaplara kavuşulmaktadır. (İnşaallah)</span></span></p><p><span style="font-size: 10px"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'">4-Yazarak öğrenmek, eğitimin en başarılı yollarından biri olduğundan, bu cihetten de istifade edilmiş olmaktadır. </span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Üstad gibi bir alimin yazısının olmamasının hikmeti nedir ? Neden öğrenmemiştir?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Beidüzzaman Hazretleri'nin yazım yok derken maksadı hiç yazamamak değil. Hatta kendi el yazısı ile yazdığı küçük bir risalesi bir hatıra olarak neşredilmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Fakat kendileri bir kaç satırlık yazıyı bile çok büyük zahmetlerle ve çok uzun bir sürede yazabildiği için kendi eserlerini bizzat yazabilme imkanına sahip değildi. Bu yüzden sürekli olarak, bir mektub dahi yazacak olsa bir kâtibin yardımına ihtiyaç duyardı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Kendi el yazısı ile bir mektubunu bir hatıra olsun diye isteyen bir talebesine, yazı yazmakta çektiği müşkilatı ve kendisine güzel ve kolay yazma nimetinin verilmemesindeki hikmeti şöyle izah etmiştir: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Benim kendi hattımla (yazımla) mektub istiyorsun. Bir dudaksız adama, lâmbayı üfle söndür demişler. Demiş, en zahmetli işi bana gösteriyorsunuz, yapmayacağım.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Belî (evet), Cenab-ı Hak bana hüsn-ü hat (güzel yazı) vermemiş, hem </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">bir satır yazmak bana büyük bir iş gibi usanç veriyor</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Eskiden beri diyordum: Ya Rabbi! Ben o kadar muhtaç iken ve nazmı severken, bu iki nimet bana verilmedi, diye teşekki (şikayet) değil, tefekkür ediyordum (düşünüyordum). Sonra bana kat'î tebeyyün etti (açığa çıktı) ki, şiir ve hat bana verilmemekte, büyük bir ihsan imiş.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hem o hatt'a ihtiyacımı </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">sizin gibi kalem kahramanlarının muavenetleri temin ediyor</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Hatt bilse idim, hatt'a itimad edip, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">mesail (ilmi konular) ruhta kararlayarak nakşedilmeyecekti (tam yerleşmeyecekti)</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım (ezberlerdim). Fevkalâde bir meleke (alışkanlık) ihsan edildi.... </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İnşâallah başka bir vakit senin hatırın için büyük zahmet çekip birkaç satır yazacağım. (Yanında kâtiblik yapan Muallim) Galib Bey'in iki eli var; sağ elini bana vermiş, </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">benim hesabıma </span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">yazıyor, sol eli de kendine kalmış. Bu mektub o iki el ile yazılmıştır." (Barla Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu bîçare Said'in gayet muhtaç olduğu ve yetmiş seneden beri o san'atla (yazıyla) meşgul olması ve bazı gün ikiyüz sahife kadar tashihe (yazı düzeltmeye) mecbur olmasıyla beraber </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı kadar bir yazıya mâlik (sahip) olamadığına</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> hayret ediliyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Halbuki </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Said bütün bütün istidadsız değildir</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">. Hem de </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">nesebî kardeşlerinin</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya muhtaç iken böyle </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">yarım ümmi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> (yazısı olmayan) vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat'iyyemle şudur ki:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bir zaman gelecek ki, cüz'î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek (derecede) dehşetli ve manevî düşmanların hücumu zamanında </span></span><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine şerik (ortak) etmek</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"> ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o şahsî ve cüz'î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi bulmak hikmetiyle ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî ihlası elde etmek ve bu suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş." (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Demek ki iki hikmete binaen Hz. Üstad'a tam bir yazı kabiliyeti verilmemiş:</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Birincisi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">: Bütün ilimleri yazıyla kağıda değil, ezberle ruhuna yazsın diye...</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">İkincisi</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">: Yazısı güzel olan insanları arayıp bulmaya ve onlardan oluşan bir cemaat teşkil etmeye, (cemaat zamanı olan şu asırda) tam bir ihyiyaç hissetsin diye...</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Nur cemaatinde sakal niye bırakılmıyor?</span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Nur cemaatinde sakal bırakılmıyor diye bir hüküm doğru olmaz. Orta yaşın üzerindekiler ekseriyetle bırakıyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Gençler ise ekseriyetle bırakmıyor. Bunun en mühim sebebi şudur:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Sakalı bırakmak sünnet olmakla beraber, bıraktıktan sonra kesmek haramdır diyen bir çok alim vardır. Günümüzde ise, askere gitmek, resmi görev almak, hapse girmek gibi sebeblerle sakalı kesmek zorunda kalınabilmektedir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bir kısım Nur talebeleri, sakalı bir bırakmak, bir kesmek gibi ciddiyetsizliklerden sakınmak ve sakal sünnetini zillete düşürmemek için sakal sünnetini bir müddet ertelemektedirler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Aynı suale Üstad Bediüzzaman (ra) de muhatab olmuş ve şöyle cevab vermiştir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">"Sakal mes'elesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım bir hikmet, bir inayet-i İlahiye olduğunu isbat etti. Eğer sakal olsaydı traş edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardı. Çünki ölecektim, dayanamayacaktım. Bazı âlimler "Sakalı traş etmek caiz değildir" demişler. Muradları sakalı bıraktıktan sonra traş etmek haramdır demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terketmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebireden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur'un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferid hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşâallah o sünnetin terkine bir keffarettir." (Emirdağ Lahikası)</span></span></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'">Risalei Nur'dan kendimizi tam manasıyla nasıl yetiştirebiliriz? </span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bu sualinize daha önce verdiğimiz dört sual ve cevaı birleştirerek cevab veriyoruz.</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Sual: Risale-i Nur mütalaasında hangi usullerle daha hızlı ilerleyebiliriz?</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Cevab</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">:1-Risaleleri Kur’an harfleriyle yazılmış olan orijinal nüshalarından okuyor isek, öncelikle okuma süratimizin iyi seviyede olması lazım. Ta ki, zihin okuma zorluğu ile meşgul olarak anlatılan manadan uzaklaşmasın.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2-Risaleler, Osmanlı son dönem Türkçesi ile yazıldığından ve bir vazifesi de dilimizi bozulmaktan korumak olduğundan, bu günkü nesillere göre dili biraz ağırlaşmıştır. Bu sebeble, lügat bilgimizin gelişmiş olması anlamayı kolaylaştıracak en mühim bir şarttır. Öyle olmalı ki, bir lügati gördüğümüzde, mesela ‘fevk’ kelimesini gördüğümüzde zihnimiz, hiç duraksamadan “üst” manasını hemen anlamalı. Bu seviye yakalanmadıkça, mütalaa ettiğimiz sayfaya ince bir sis perdesi arkasından bakmış gibi oluruz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3-Bolca mütalaalar yaparak, hem anlama kabiliyetimizi, hem de bilgilerimiz artırmak. Bilgimizin arttıkça daha zor mevzular daha hızlı ve kolay anlaşılır olacaktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">4-Bol ders dinlemek ve toplu mütalaalara katılmak. Bu, daha tecrübeli olanların bilgi ve tecrübelerinden istifade imkânı sağlar. Ayrıca toplu mütalaalar, daha öğreticidirler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">5-Mütalaa için bir not defteri tutup, kısa notlar almak.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">6-Acele etmeden, kelimeleri, satırları anlaya anlaya ilerlemek. Birkaç satır ilerledikten sonra, geri dönüp anlatılanları toparlamak. Anlaşılamayan yerleri, bir şekilde kaydederek bilenlere sormak.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">7-İlmin hocası meraktır. Merakı artırıcı ve canlı tutucu tedbirler almak. Mesela öğrendiğimiz konuları, çevremizle sohbet mevzuu yapmak, ya da suallerimizi zihnimizde taşıyıp erbabı ile karşılaştığımızda onlarla müzakere etmek gibi…</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">8-Başkalarına ders yapmak da çok tesirli bir yetişme vesilesidir. Ders yapmaktan çekinmemek ve münasib insanların bir arada bulunduğu ortamlarda açıp risaleden ders yapmak.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">9- Risale-i Nur’a sadık talebe olmak. Çünki sadakatin kerameti vardır. Sadık talebe olmak da o hakikatlerin bizlere açılmasına bir vesile olur. Sadık dostların arasında fazla mahremiyet olmadığından dost, sadık arkadaşına itimat ettiğinden evinin bütün kapılarını ona açar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">10- Daimi ve sarsılmaz bir sebata sahip olmak. Çünkü sebat, azmi ve yılmamayı gösterir. Azim ve yılmamak ise “her kim ihlâs ile ne isterse Allah verir” kaidesine binaen hızlı yetişmeyi netice verir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Hepsinin hulasası şudur ki, Risale-i Nur’la fiilen ve zihnen ne kadar çok meşgul olunursa anlama kabiliyeti de o nisbette artacaktır.</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Sual: Risale-i Nur'dan daha iyi istifade edebilmek için nasıl okumalıyız?</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Cevab</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">: Üstad Hazretleri Risale-i Nur’u mütalaa ederken “Gazete gibi okumayınız.” der. Yani gazete gibi rastgele okunursa hakkıyla istifade edilemez.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur iman ve Kur’an hakikatlerini, asrımız insanlarının akıl ve kalblerinde oluşan şüpheleri giderecek derecede kuvvetli ve ikna edici izahlarla ders verir. Hem o hakikatlerin anlaşılması, hem de ortaya konulan mantık örgüsünün hakkıyla kavranabilmesi için itina göstererek okunmalıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bunun için, manası bilinmeyen kelimeler, ya lügatten bakılarak veya kitabın sayfa kenarında varsa oradan bakarak veyahut bilen birinden sorularak öğrenilmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Mütalaada aceleci olmamalı; daha fazla sayfa okumak yerine daha çok manayı anlamayı tercih etmelidir. Bunun için, okuduğumuz cümleyi anlamadan diğer cümleye geçmemelidir. Eğer cümle anlaşılamadı ise, daha sonra tekrar üzerinde düşünmek için veya başka birine sormak üzere işaretlenmelidir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Okuma esnasında elinde muhakkak kalem bulundurmalı, ya ayrı bir deftere veya sayfa üzerinde münasib yerlere notlar alınmalıdır. Bu şekilde okumak dikkati hep canlı tutacaktır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Geçen âyet ve hadislerin mealleri muhakkak araştırılmalıdır. Şu anda risalelerin Osmanlıcaları da dâhil çoğu baskılarında lügatlerin ve meallerin hazır olarak verilmesi gerçekten çok büyük bir kazançtır. Bu fırsatı iyi değerlendirmelidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Ayrıca elimizdeki mecmuanın fihristini de okumak, hatta mümkünse okudukça kendimize göre fihristini çıkartmak Risale-i Nur’un her tarafında ne var ne yok iyice bilmek açısından çok faydalıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Bundan daha ileri bir çalışma ise, okuduğumuz yerin kısaca özetini çıkarmak ve bu özetlerden oluşan bir defter tutmaktır. Bu çalışma çok çok faydalı olmakla beraber, epeyce zaman alacağından mütalaa miktarını oldukça düşürür. Bunu mütalaa için bolca zamanı olanlara, ya da bir risaleyi iyice anlamak ve hâkim olmak isteyenlere tavsiye edebiliriz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Yukarıda yaptığımız izahların yanında, ikinci bir mütalaa tarzını da ayrıca sürdürmek çok faydalı olacaktır. O da yukarıdakine nisbetle daha hafif, daha sathi bir okumadır. Bu okumayla daha çok sayfa ilerlemek ve böylece okumayı hızlandırmak, Risale-i Nur’un üslubuna âşinâ olmak, geneli hakkında daha çabuk malumat sahibi olmak gibi faydalar da temin edilmiş olur.</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Sual: Risale-i Nur'dan okuduğum yerlerin aklımda daha iyi kalması için neler yapabilirim?</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Cevab</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">: Risale-i Nuru hafızanızda daha iyi tutmanın çareleri manevi ve maddi sebebler olarak iki başlık altında toplanabilir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><strong><em><u>Manevi sebebler</u></em></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Kendinizi Bediüzzaman Hazretlerine muhatap kabul ediniz. Eminiz ki Risale-i Nur derslerini Bediüzzamn Hazretlerinin ağızlarından bizzat işitseydiniz konuları daha iyi hatırlardınız. Üstad Hazretleri Abdulkadir Geylani(ks) nun Futuhul Gayb isimli eserini kendisini muhatap kabul ederek mütalaa etmiştir. ihtiyaç hissettiğiniz nisbette daha az unutacaksınız.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Mümkün olduğu kadar harama nazar etmeyiniz. Harama nazar untkanlık verir. Bu hakikati Hazreti Üstad eserlerinde zikr etmektedir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3- Ellerinizi Allaha açıp bu konuda dua etmenizdir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px"><strong><em><u>Maddi sebebler</u></em></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- Mümkünse okuduğunuz risaleleri bitirdikten sonra fihristini ezberlemeye veya ezber derecesinde öğrenmeye gayret ediniz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Okuduğunuz risaleleri sistemetik olarak şema haline getirebilirsiniz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">3- Okuduğunuz yerlerin ana fikirlerini not alarak hafızanıza yardımcı olabilirsiniz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">4- Okuduğunuz yerleri mümkünse başkalarına anlatarak daha iyi öğrenmenize yardımcı olabilirsiniz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">5- Risale-i Nurla olan arkadaşlığınızı artırmakla aklınızda daha iyi tutabilirsiniz.</span></span></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Sual: Bir Risale-i Nur talebesi, asli vazifesi olarak bir günde neler yapmalıdır?</span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #333333"><span style="font-family: 'Arial'">Cevab</span></span></strong><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">:Bir Nur Talebesinin, her gün yapması gereken aslî vazifelerini İbadetler noktası ve</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur hizmeti olarak iki grubda inceleyebiliriz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">İbadetler noktasında, 17. Söz’ün zeylinde geçen şu cümle; “1-İttiba-ı sünnettir, 2-feraizi (farzları) işlemek, 3- kebairi (büyük günahları) terketmektir. 4- Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, 5- namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.” ibadetlere dair vazifeleri güzelce sıralamıştır. Bunlara Kur’an ve Cevşen okumak da ilave edilebilir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">Risale-i Nur hizmeti noktasındaki vazifeleri ise, kısaca iman ve Kur’an’a hizmet etmek olarak ifade edebiliriz. Bu sadedde, Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadelerinden, talebelerinden;</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">1- mümkün mertebe her gün kalem kullanmalarını, yani Risaleleri elleriyle yazmalarını istediğini;</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">2- Risaleleri okumalarını ve dinlemelerini arzu ettiğini anlıyoruz. Buna dair iki parça şöyledir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Vazifedarane (vazifeli gibi) kalemi her gün istimal etmeyenler (yazmayanlar), Risale-i Nur talebeleri ünvan-ı icmalîsinde (özet unvan içinde) her yirmi dört saatte yüz defa hissedar olmak yeter diye, hususî isimlerle has şakirdler (talebeler) dairesi içinde bir kısmın isimleri muvakkaten (geçici) tayyedildi (çıkarıldı).” (Barla Lahikası)</span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 10px">“Her bir adam eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük Medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir Medrese-i Nuriye ittihaz etsin (kabul etsin). Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş-on dakika dahi olsa Risale-i Nur'u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir mikdar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevablarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesi'nde (Yazı Mektubunda) yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi (sıradan) muameleleri (işleri) de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir diye kalbe ihtar edildi (ilham edildi). Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.” (Emirdağ Lahikası)</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Nur_Yazar, post: 256387, member: 1007299"] [B][FONT=Bradley Hand ITC][I]Sorularla Risale-i Nur Hizmeti[/I][/FONT][/B] [B][I][FONT=Arial]Müsbet[/FONT][/I][FONT=Arial] hareketi açıklar mısınız? Bunu bu zamanda nasıl uygulayabiliriz?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS]Müsbet hareketi kısaca şöyle tarif edebiliriz: Emniyet ve asayişi bozmadan, başkalarına ilişmeden ve Cenab-ı Hakkın vazifesine karışmayarak sabır ve tahammülle kendi hizmetimizi yapmaktır. Üstadımız eski Said döneminde zorbalığı ve hakareti kabullenemeyen ve İslamın izzeti için idamı göze alan bir şekilde hareket ettiği halde; yeni Said döneminde yine İslamın izzetini muhafaza ile birlikte müsbet iman hizmeti için kendisine yapılan birçok hakaretlere, zorbalığa ve işkencelere karşı sabırla ve tahammülle mukabele etmiştir. Hatta kendisine kötülük yapanlara beddua etmemiş ve hakkını helal etmiştir. Gizli dinsiz komite üstadımızla çok çeşitli şekillerde uğraşmış. Birçok hakaretlerle, işkencelerle, maddi manevi baskılarla hiddete getirip yeter artık dedirtip hadise çıkarttırarak imha etmeye çalışmış. Üstadımız da tahriklere kapılmadan devamlı müsbet hareket ederek onların planlarını boşa çıkarmış. Talebelerine daima sabır ve tahammül ile yalnız iman ve İslâmiyete çalışmayı tavsiye etmiştir. "Birkaç adamın hatasıyla yüzer adamların zarar görmesine sebeb olunamaz" demiştir. Bunun içindir ki, yapılan o kadar gaddarane zulümlar esnasında bir tek hadise meydana gelmemiştir. Hem aleyhlerinde yapılan bu kadar menfi propagandalara rağmen gazete, radyo, televizyon gibi yayın organlarında nur talebelerinin asayişi bozacak hareketlerine veya suç işlediklerine dair herhangi bir haber çıkmamıştır. [B]RİSALE-İ NUR HİZMETİNDEKİ MÜSBET HAREKET PRENSİPLERİNİ ŞÖYLE SIRALAYABİLİRİZ.[/B] 1. Haklı her meslek sahibinin (başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde) hakkı: "mesleğim haktır. Yahut daha güzeldir" diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden, "hak yalnız benim mesleğimdir ve yahut güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek. 2. Kendi mesleğimizin muhabbetiyle hareket etmekle beraber başka mesleklerin düşmanlığı ile hareket etmemek. 3. Kendi vazifemizi yapmak Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmamak. Muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Bizim vazifemiz değil. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Bizim vazifemiz hizmet-i imaniyedir. Kur’an ve sünnet dairesinde hizmet etmektir. 4. "Beşer zulüm eder, kader adalet eder" sırrıyla beşerin zulümlerine karşı tedbir almakla birlikte başımıza gelen bela ve sıkıntıların Allah tarafından olduğunu bilerek sabır ve şükürle mukabele ederek kaderin hissesine razı olmak. Rahmet, hikmet ve adalet cihetini düşünmek. 5. Müslümanlar içinde fitneden korkarak menfi hareket etmemek, asayişi muhafaza etmek ve bunun için sıkıntılara katlanmak. Çünkü dâhilde cihad, silahla değil ilimle yapılan manevi cihaddır. Hizmetteki kuvveti dâhilde yanlış şekilde kullanmayıp asayişi muhafaza için kullanmak. Bu noktada bize numune olacak iki misal: Birinci misal. “Eski harb-i umumiden evvel ben Van’da iken bazı müttaki zatlar yanıma geldiler, dediler ki:‘Bazı kumandanlarda dinsizlik oluyor. Gel bize iştirak et. Biz bu münafık reislere itaat etmeyeceğiz.’ Ben de dedim:‘O fenalıklar, o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu, onlarla mesul olmaz. Bu Osmanlı ordusunda belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya karşı kılıç çekmem. Size iştirak etmem.’ O zatlar benden ayrıldılar. Kılıç çektiler. Neticesiz Bitlis hadisesi vücuda geldi. Az bir zaman sonra harb-i umumi patladı. O ordu, din-i İslam namına harbe iştirak etti. Cihada girdi. O ordudan yüz bin şehit evliya mertebesine çıktılar. Beni o davamda tasdik ettiler.” (Şualar) İkinci misal. “Şark isyanında Şeyh Sait ve askerleri üstadımız Bediüzzaman’ı şarktaki büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettikleri zaman cevaben demiş.‘Yaptığınız mücadele kardeşi kardeşe öldürtmektir. Ve neticesizdir. Çünkü Türk milleti bin senedir İslamiyete bayraktarlık etmiş. Dini uğrunda binlerle şehit vermiş ve binlerle veli yetiştirmiştir. Binaen aleyh kahraman ve fedakâr İslam müdafilerinin torunlarına yani Türk milletine kılıç çekilmez. Ve ben de çekmem.’ Diyerek hem ret cevabı vermiş hem mücadelesinden vazgeçmesini söylemiştir.” (Asa-yı Musa) 6. Müslüman olmayanlara da İslamı müsbet bir hareket ve üslub ile tebliğ etmek. Fakat bunu yaparken onlara hoş görünmek adına dinimizden de taviz vermemek. Bu meselede üstadımız şöyle buyuruyor: Umur-u diniyede(din işlerinde) müsamaha ve teşebbühle(benzemekle) medenilere yanaşmayın. Çünkü aramızdaki dere pek derindir. O dereyi doldurup hatt-ı muvasalayı(kavuşma hattını) temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz. Veya dalalete düşer boğulursunuz. (Mesnevi-i nuriye) 7. İslam dairesinde hangi meslek ve cemaat olursa olsun Müslümanlarla muhabbet noktalarını düşünerek ortak düşman olan dinsizliğe karşı ittifak etmek ve ihtilafları terk etmek. 8. Hakkın izzeti ve hatırı için nefsini, enâniyetini, yanlış düşündüğü izzetini ve ehemmiyetsiz rekâbetkârane hissiyatını terk etmek. 9. İhlâs ve hakperestlik gereği olarak Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadesine taraftar olmak. 10. Her söylediğin doğru olmalı. Ama her doğruyu söylemek doğru değildir. Çünkü bazen damara dokunur aks’ül-amel yapar. Onun için nerde, neyi, nasıl ve ne şekilde söyleyeceğimizi iyi hesaplayıp ona göre söylemek. 11. Haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetten çekinmek. Böyle hadiselerin vukuunda soğukkanlılıkla, sarsılmamakla ve düşmanlığa girmeden karşılayıp muhaliflerin veya itiraz edenlerin reislerini çürütmemektir. 12. Bize düşmanlık edenlere karşı intikam hissiyle hareket etmemek. Onlar için hidayet temennisinde bulunmak. Bu madde ile ilgili Üstadımızın şu tavsiyesi dikkat çekicidir. “Benimle beraber çok talebelerim de türlü türlü musibetlere, eza ve cefalara maruz kaldılar. Ağır imtihanlar geçirdiler. Benim gibi onlar da bütün haksızlıklara ve haksız hareket edenlere karşı bütün haklarını helal etmelerini isterim. Çünkü onlar, bilmeyerek kader-i ilahinin sırlarına, derin tecellilerine akıl erdiremeyerek bizim davamıza, hakikat-ı imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için hidayet temennisinden ibarettir. Bize eza ve cefa edenlere karşı hiçbir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-i Nura sadakat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim.” (Emirdağ Lahikası)[/FONT] [FONT=Arial][SIZE=3]Bediüzzaman Hazretleri risalelerinde sıklıkla Kur'an'a hizmet edenlerin ilâhî bir inayet, bir koruma ve yardım altında olduklarından bahsediyor. Bu ilâhî koruma, kaza ve belalardan da tamamen korunacakları anlamına gelir mi?[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][B]Bu dünya, imtihan dünyasıdır. Hz. Üstad'ın bahsettiği ilâhî korumanın asıl anlamı, hizmetlerinin bir koruma altında olduğudur. Bu dünyada herkesin başına bela ve musibet gelir. Kimi uzun ömürlüdür, kimi bir kaza neticesi erken yaşta göçer gider. Hizmet olsa olsa, bereketiyle başa gelebilecek bazı belalardan kurtuluşa vesile olabilir. Ama tamamen belalardan emin olarak yaşamak ise, dünyadaki imtihan sırrına terstir.[/B][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][B]Risale-i Nur'un bizlere verdiği ders dünyadaki adetullah kanunlarına itaat etmektir: "Hikmet-i Rabbaniye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile tesis edilen âdetullah kavaninine herkesten ziyade müraat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi, "Sipere giriniz!" emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ tamamıyla hikmet-i İlahiye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i kübraya müraat ve itaatı göstersin." (13. Lem'a, 9. İşaret) Diğer bir ders: Ecel Gizlidir Her An Gelebilir: Bir zaman -Allah rahmet etsin- mühim bir zât kayığa binmekten korkuyordu. Onun ile beraber bir akşam vakti, İstanbul'dan köprüye geldik. Kayığa binmek lâzım geldi. Araba yok. Sultan Eyyüb'e gitmeğe mecburuz. Israr ettim. Dedi: "Korkuyorum, belki batacağız!" Ona dedim: "Bu Haliç'te tahminen kaç kayık var?" Dedi: "Belki bin var." Dedim: "Senede kaç kayık garkolur." Dedi: "Bir-iki tane, bazı sene de hiç batmaz." Dedim: "Sene kaç gündür?" Dedi: "Üçyüzaltmış gündür." Dedim: "Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üçyüz altmış bin ihtimalden bir tek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan; insan değil, hayvan da olamaz!" Hem ona dedim: "Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun?" Dedi: "Ben ihtiyarım, belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır." Dedim: "Ecel gizli olduğundan, herbir günde ölmek ihtimali var; öyle ise üçbin altıyüz günde hergün vefatın muhtemel. İşte kayık gibi üçyüzbinden bir ihtimal değil, belki üçbinden bir ihtimal ile bugün ölümün muhtemeldir, titre ve ağla, vasiyet et!" dedim. Aklı başına geldi, titreyerek kayığa bindirdim. Kayık içinde ona dedim: "Cenab-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrib için değil! Ve hayatı ağır ve müşkil ve elîm ve azab yapmak için vermemiştir. Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa.. hattâ beş-altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârane bir havf meşru olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek evhamdır, hayatı azaba çevirir." (29. Mektub, 6. Kısım) [/B][/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS]Diğer Bir Ders:[/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS][B] "İşte ey kardeşlerim! Eğer ehl-i ilhadın dalkavukları, sizi korkutmak ile kudsî cihad-ı manevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler; onlara deyiniz: "Biz hizb-ül Kur'anız. "Kur'an'ı muhakkak biz indirdik ve onu muhafaza edecek olan da muhakkak biziz." sırrıyla, Kur'anın kal'asındayız. "hasbunallahu ve nimel vekil" etrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur." (29. Mektub, 6. Kısım) Buradaki muhafaza, hizmet noktasında muhafaza edilmektir. Ömrün uzun olması ve kazasız geçmesi noktasında değil. Çünkü evvelki iki ders hayatın temel kuralıdır. Bununla birlikte hizmetin bereketiyle çok defa belalardan mahfuz kalırız da haberimiz bile olmaz. Bazı nadirleri de fark ederiz. Hizmet noktasında muhafazanın nasıl olduğuna dair hz. Üstadın bir izahı: "Bayramınızı tekrar tebrikle beraber, sureten görüşemediğimize teessüf etmeyiniz. Bizler hakikaten daima beraberiz, ebed yolunda da inşâallah bu beraberlik devam edecek. İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevablar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım. Şimdiye kadar, Risale-i Nur şakirdleri gibi çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış. Evet, Cennet ucuz değil. İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakkat olsa da, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Hâlıkımız Rahîm ve Hakîm'dir; başa gelen herşeyi rıza ile, sevinç ile, rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız." (13. Şua, Denizli Hapsi) [/B][/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS] Hizmet Tarihinden Numuneler:[/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS][B] "Aziz, sıddık kardeşlerim! Ben merhum Hâfız Ali'yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazan böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur'ana, İslâmiyete büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe o acı gidiyor, bir inşirah geliyor." (13. Şua, Denizli Hapsi) Nur'un ikinci büyük kahramanı diyebileceğimiz Hafız Ali (rh) abi vefat ettiğinde kırklı yaşlarda idi. Onun gibi diğer bir kahraman hocamızın babası Hafız Mustafa (rh) yine kırklı yaşlarda idi. Diğer büyük bir kahraman Sabri abi bir tarktör kazasında vefat ettiğinde ellili yaşlarda idi. Üçü de Üstadlarından evvel ahirete gittiler. Yine saffı evvelden olan Lütfi abi, Mehmed Zühdü ve Hâfız Mehmed gibi talebeler genç yaşta ahirete gittiler. Bütün bunlar Nur talebeleri uzun ömürlü olurlar, başlarına kaza falan gelmez diye bir kaide bulunmadığını gösteriyor. Önemli olan davanın tasarruf ve muhafaza altında olması, mağlub edilememesidir. [/B][/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS]İslam Tarihinden Numuneler:[/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS][B] Bi'r-i Maune Faciası: Hicret'in dördüncü yılında Uhud savaşından dört ay sonra Necid Reisi Ebû Berâ' Medine'ye geldi. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den kendi kavmini irşad etmeleri için mürşidler istedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) durumdan şüphelendi: "Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından endişe ederim" buyurdu. Ebû Berâ': "Onları ben himayeme aldıktan sonra Necid halkından hiç biri dokunamaz" diye teminat verdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) Ebû Berâ'nın yeğeni Âmir b. Tufeyl'e bir mektup yazdı. Amir, amcası adına kavmini idare ediyordu. Daha sonra Resulullah (s.a.s.) Münzir b. Amr başkanlığında ashabından yetmiş kişilik bir heyet gönderdi. Bunlar ashab-ı suffeden olup kurra idiler. Heyet, Bi'r-i Mâune'ye varınca korkunç bir ihanetle karşılaştılar. Amir b.Tufeyl, Hz. Peygamber. (s.a.s.)'in göndermiş olduğu mektubu bile okumadan mürşidlerin etrafını büyük bir ordu ile kuşatmıştı. Kendi kabîlesi, Ebî Berâ'nın himayesine aldığı mürşidleri öldürmek istemediğinden, başka kabîlelerden kuvvet toplamıştı. Müslümanlar kuşatıldıklarını anlayınca kılıca sarıldılar ve: "Biz, Resulullah (s.a.s.)'in gönderdiği mürşidleriz. Sizinle hiç bir ilgimiz yok" dedilerse de söz anlatamadılar. Mürşidler: "Allah'ım! Resulü'ne durumumuzu haber verecek senden başkasını bulamıyoruz, selamımızı ona sen ulaştır. Allah'ım! Rasülün vasıtasıyla kavmimize haber ver ki; biz Rabbimiz'e kavuştuk. Rabbimiz bizden hoşnud oldu ve bizi de hoşnud kıldı." diyerek hallerini Allah'a arzetmişler ve insafsız düşman kılıçlarıyla Rablerine kavuşmuşlardır. Allah bu sevgili kullarının isteklerini yerine getirerek vahiy meleği Cebrail'i Hz. Peygamber (s.a.s.)'e göndermiştir. Cebrail: "Onlar Rab'lerine kavuştu. Rab'leri onlardan hoşnut oldu ve kendilerini de hoşnut kıldı." diye durumu Hz. Peygambere bildirmiştir. Rasûlullah (s.a.s.) durumdan haberdar olunca çok üzüldü. Hemen bir hutbe irade ederek olayı ashabına bildirdi. Allah'a hamd-u senâ'dan sonra şöyle dedi: "Kardeşleriniz müşrikler tarafından kuşatılıp şehit edildiler. Hiç biri sağ bırakılmadı. Onlar Allah'dan hoşnut oldular, Allah da onlardan hoşnut oldu. " Rasûlullah (s.a.s.) kendisine bu acı haberin ulaştığı gece sabah namazının ikinci rekatında rukûdan doğrulunca: "Allah'ım! Onların durumlarını sana havale ediyorum. Ey Allah'ım! Onların yıllarını Yusuf Peygamber'in kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına darlık getir. " diye beddua etmiş ve buna beş vakit namazlarında bir ay müddetle devam etmişti. Cemaatin de arkasında "âmîn" dediği Rasûlullah (s.a.s.)'in bu duası kabul olmuştur.[/B][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][B]Kaynak: Şamil İslam Ansiklopedisi. [/B][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][B]Allah rasulü asm ve sahabelerden daha çok inayet ve muhafaza altında olan dünyada var mıdır? Demek ki küfürle mücadelede bunların olmasında çok hikmetler vardır. Allah onlardan razı oldu. Onlar da Allah'dan razı oldu. Hadiselere dünya hayatının selametini arzulayan hissiyatın penceresinden bakmakla dünyayı fani görüp ahiret hayatını esas yapmak arasında büyük fark vardır. Hangi pencereden baktığımıza çok dikkat etmeliyiz. [/B][/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS]Netice:[/FONT][/B][B][FONT=Comic Sans MS][B] İnsan bazen, "inayet altında olmak" gibi bir nükteyi esas alır ve bunun dengeleyicisi olan "adetullaha riayet" gibi diğer nüktelere tebei olarak bakar. Gereğini hakkıyla kavrayamaz. Zaman içinde yaşanan bazı tecrübeler, bir yerlerde yanlış bir anlama olduğunu gösterir ve bunlar bizim ölçüleri yeniden gözden geçirmemize sebeb olur. Bu aslında bir tekamül sürecidir. Herkes bu gibi durumları farklı meseleler için dahi olsa yaşar. Burada dikkat etmemiz gereken nokta ise şudur: Böyle anlarımızda sukut-u hayale uğrayıp önceki prensiplerimize külliyen şüphe ile bakmak değil iki şeydir: 1- Önceki prensibimiz gerçekten doğru bir ilme dayanan bir prensib mi, yoksa zanlardan mı ibaret? 2- Eğer ilmi bir kaynağı varsa, öyleyse bu prensibin sınırlarını doğru çizip çizmediğimizi kontrol etmek. Allah cümlemizi kaza ve belalardan muhafaza etsin. Hakiki sınırları asla değişmeyecek olan ömrümüzü ihlasla onun dinine hizmetle geçirebilmeyi nasib eylesin. Amin...[/B][/FONT][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=3]Bediüzzaman Hazretleri'nin kendisinden sonra yerine geçmek üzere Hüsrev Efendi'yi bıraktığı doğru mudur?[/SIZE][/FONT][/B] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri’nin kendinden sonra yerine bıraktığı vekili, talebesi Ahmed Hüsrev Efendi’dir. Bunu sözlü olarak, talebelerine mükerreren bildirdiği gibi, yazdığı risalelerde de buna işaret eden muhtelif beyanları vardır.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Ayrıca Hz. Üstad’ın Risale-i Nur’da geçen pek çok ifadeleri, Hüsrev Efendi’nin bu makama liyakatini göstermektedir. Bu çok mühim meseleyi dört ana başlık altında inceleyerek bunun Nur hizmetinin en parlak en açık hakikatlerinden biri olduğunu göstermeye çalışacağız inşaalla[/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]1- HER CEMAATİN, HER TOPLULUĞUN BİR İDARECİSİ OLMASI İSLAMİYETİN BİR KAİDESİDİR. BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN GÖRÜŞÜ DE BU MERKEZDEDİR [/I][/FONT][/B][/I][I][FONT=Comic Sans MS][I]…[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri’nin cemaat ve şahs-ı manevi üzerinde çok durması ve Nur hizmetinin şahsı manevisini nazara vermesi bazı kimseler tarafından, “O’nun kendisinden sonra yerine sadece cemaati bıraktığı, o cemaate bir reis bırakmadığı” gibi yanlış bir şekilde yorumlanmaktadır. Hâlbuki şahs-ı manevi kuralı, reis ve lider kavramına ters olmadığı gibi aksine onu gerektirir de. Çünkü o şahs-ı maneviyi temsil edecek, idare edecek ve istişarenin son noktası olacak bir reise her zaman ihtiyaç vardır. Toplum hayatında başı olmayan hiçbir topluluk varlığını devam ettiremediği gibi, yaradılış kanunları da her cemaatin bir başı olmasını gerektirir, dinimiz de bunu emreder.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hadis-i Şerif’in İdareci Lüzumuna İşareti:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Peygamber asm. Efendimiz, “Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa, aralarından birini başkan seçsinler!” (Ebû Dâvûd, Cihâd 80) buyurarak liderliğin ne kadar önemli olduğuna işaret etmiştir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bu hadis-i şerif büyük hadis allamesi İmam Nevevî (rh) Hazretleri'nin Riyazus Salihin eadlı eserinde şöyle yorumlanmıştır:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Güzel dinimiz gönül yurdunda şirki, küfrü ve nifakı istemediği gibi toplum hayatında da başıbozukluğu, disiplinsizliği, kargaşayı, fitne ve anarşiyi asla arzu etmez. Dinimize göre düzen ve intizam, en küçük toplum birimine kadar her yerde önemlidir. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, yolculuk yapmakta olan üç kişilik, küçük ve geçici bir toplulukta bile, mutlaka sorumlu birinin, bir yöneticinin belirlenmesini tavsiye etmiştir. Kendisi de mübarek hayatlarında bu hususa büyük bir itina göstermiştir. Bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuştur:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Dünyanın ücra bir köşesinde de olsa, üç kişinin, içlerinden birini kendilerine emir (idareci) tayin etmeden yaşamaları doğru olmaz” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 177)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Dünyanın ücra bir köşesindeki üç kişiye bile Resulullah asm. Başınıza bir idareci seçin diyorsa yüzbinlerce talebenin başsız ve idarecisiz kalması savunulabilir mi? Eğer bu savunulsa Hz. Peygamber asm.ın bu emrine muhalefet edilmiş olmaz mı?![/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri’nin Cemaatin Başsız Olmayacağına İşaret Eden Bazı Beyanları[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“O (yeğeni Abdurrahman) dünyada kalsaydı; hem dünyadaki vazife-i uhreviyemin kuvvetli bir medarı (sebebi) ve benden sonra tam yerime geçecek bir hayr-ül halef (hayırlı halef-yerine geçen) ve hem de bu dünyada en fedakâr bir medar-ı teselli, bir arkadaşım olabilirdi.” (26. Lem’a, 12. Reca)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Demek Hz. Üstad bu Lem’anın yazıldığı 1933 yılında dahi yerine geçecek birini düşünüyordu…[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Mesleğimizin esası uhuvvettir (kardeşliktir). Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta (bağ) değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer.” (21. Lem’a, 4. Düstur)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Demek, Nur Mesleği’nin temeli kardeşlik ve bu kardeşler arasında bir şahs-ı manevi oluşturmak olsa da araya Üstadlık makamı giriyor. Nur mesleği Hz. Üstad’ın hayatından sonra devam ettiğine göre üstadlık esası da devam edecektir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Nübüvvet Beşerde Zaruriyedir[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Karıncayı emîrsiz (idarecisiz), arıları ya'subsuz (Arı beyi) bırakmayan kudret-i ezeliye elbette.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Beşeri de bırakmaz şeriatsız, nebîsiz. Sırr-ı nizam-ı âlem, böyle ister elbette. (Sözler, Lemaat)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Demek karınca ve arı gibi toplulukları dahi başsız bırakmayan Allah, insanların da başsız olmasını murad etmez. Âlemdeki düzen her topluluğun başında bir idareci bulunmasını gerektiriyor.[/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]2- BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN YERİNE HÜSREV EFENDİ’Yİ BIRAKTIĞINA DAİR BİR KISIM SÖZLÜ RİVAYETLER[/I][/FONT][/B][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]1- [B]“Sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!”[/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hususen başta Hüsrev Efendi olarak, bazı talebelerin şu rivayetleri de bu konuda çok mühim önem arz etmektedir:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bedîüzzaman Hazretleri bir gün talebeleri ile birlikte Isparta’nın Kirazlıdere mevkiinde kıra çıkmış ve orada bulunan talebelerinin huzurunda Hüsrev Efendiye hitaben: “Hüsrev! Azrâil Aleyhisselâm gelse ‘Seni mi alayım, Hüsrevi mi alayım?’ dese ben ‘Beni al, Hüsrev hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet eder’ derim” deyince Hüsrev Efendi, “Üstâdım! Ben zâten hastayım! Azrâil Aleyhisselâm beni alsın, ben sizi âhirette karşılarım” diye mukabele etmişti.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bunun üzerine Hazret-i Bedîüzzaman “Hayır Hüsrev! Cenab-ı Hakk böyle ister! Melekü’l-Mevt beni alacak, sen hem benim yerime hem de kendi yerine hizmet edeceksin!” demiştir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Aşağıda Risale-i Nur’dan yaptığımız alıntılarda da görüleceği üzere, yüksek ahlakı, ihlası, tevazuu, sadakati, hizmeti ile Bediüzzaman Hazretleri’nin en sevdiği talebesi olmak şerefine yükselmiş olan Hüsrev Efendi’nin bu rivayetinin doğruluğundan hiçbir Nur Talebesi’nin şüphe etmemesi gerekir. Çünkü Hüsrev Efendi gibi hayatı boyunca dost ve düşmanının ittifakıyla tamamen en yüksek bir fazilet üzere yaşamış bir zattan, Hususan böyle bir konuda hilaf-ı hakikat bir beyan sudur etmesi asla mümkün değildir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]2- “[B]Benden sonra Hüsrev ’e hizmet edeceksiniz.[/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bir kısmı bu gün hayatta olan ve yakınında bulunup şahsi hizmetlerini gören bazı talebeleri, “Bediüzzaman Hazretleri bize, ‘bana hizmet ettiğiniz gibi benden sonra da Hüsrev’e hizmet edeceksiniz' derdi” şeklinde rivayet etmektedirler.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]3- [B]“Sen Benden Sonra On Beş Yirmi Sene Daha Yaşayacaksın Ve Hem Kendi Vazifeni, Hem De Benim Vazifemi Yapacaksın”[/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Abdülkâdir Badıllı’nın Mufassal Tarihçe-i Hayat kitabında geçen ve Hüsrev Efendi’den yapılan şu rivayet de aynı mealdedir:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Ben bir ara Üstadımızın bedeline ahirete gitmeye dair ciddi arzumu kendilerine arz ettim. Üstadımız hayır hayır dedi ve “sen benden sonra on beş yirmi sene daha yaşayacaksın ve hem kendi vazifeni, hem de benim vazifemi yapacaksın demişlerdi.”[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi tam da Üstadının kerametle haber verdiği gibi, 15-20 senenin tam ortası olan 17 sene daha yaşadı ve 1977 senesinde vefat etti. Üstadının buyurduğu gibi hem kendi hizmetlerini, hem de Üstadının bıraktığı vazife olan cemaatin sevk ve idaresi hizmetini etrafına toplanan binlerle sadık arkadaş ve talebeleriyle devam ettirdi.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]4- [B]Şeyh Abdulkâdir-i Geylânî’nin Hüsrev Efendi’ye İşareti[/B]:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Sikke-i Tasdik-i Gaybî Mecmuası’nda Sekizinci Lem’a Risalesi’nde Üstad Hazretleri, Şeyh Geylani Hazretleri’nin bir kasidesinin tahlillerini yapar. Bu kasidede Hz. Şeyh’in Üstad’dan ismiyle haber verdiği, risalelere ve talebelere işaretler ederek bu ahirzaman fitneleri içinde zorluklar altında hizmet eden Nur Talebelerine ta o zamandan iltifatlar ederek teşvik ettiğini söyler ve bunu tahliller yaparak gösterir. Orada Şeyh Geylani Hazretleri, Hüsrev, Hulusi, Sabri, Sıddık Süleyman, Binbaşı Asım Bey gibi o risalenin yazıldığı 1933 yılında Hz. Üstad’ın etrafında bulunan ileri gelen on kadar talebenin isimlerine işaret eder.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Çok dikkat çekici bir durumdur ki, Şeyh Geylanî diğer talebelere farklı yerlerde işaretler ederken Hüsrev Efendi’ye “Taişu Saiden” fıkrası ile işaret eder. Hâlbuki bu fıkra Şeyh Geylani’nin Bediüzzaman Hazretleri’nden adıyla haber verdiği aynı yerdir. Hz. Üstad kendisinden haber veren aynı ibarenin Hüsrev ’i gösterdiğini söylüyor. Bu da Şeyh Geylani’nin Bediüzzaman’dan sonra yerine Hüsrev ’in geçeceğine bir işareti olsa gerektir. Zira Bediüzzaman Hazretleri’nden gelen diğer bir rivayette şöyle demiştir: “Taişu Saiden fıkrası gösteriyor ki, içinizde benden sonra en bahtiyar Hüsrev olacaktır.” [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Yine Hüsrev Efendi’nin rivayetine göre, Denizli Hapsi’nde zehirlenerek şehid edilen Hâfız Ali abi (rh), hapis esnasında talebeler arasından kimin imamlığa geçeceği sözkonusu olduğunda, “Taişu Saiden fıkrası Bediüzzaman’dan sonra Hüsrev’i gösteriyor” diyerek seccadenin önüne geçmiş ve Hüsrev Efendi’den başkasının imamlığa geçmesine mani olmuştur.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]5- [B]“Kırk canım olsa, kırkını da Hüsrev’e feda ederim[/B].”[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdurrahman Cerrahoğlu (rh) ve Mustafa Sungur’un farklı zamanlarda Hz. Üstad’dan işittikleri şu ifadesi de Hüsrev Efendi’yi yerine bırakacağını gösterir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Kırk canım olsa, kırkını da Hüsrev’e feda ederim.”[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri hiçbir talebesi için bu derece fedakârlık gösteren ve bu derece değer verdiği bir cümle sarf etmemiştir. Acaba gerçekten bu sözü söylemiş midir diye kalbine gelenler için, bu sözü söylediğine, Risale-i Nur’da geçen şu ifadesini delil olarak gösterebiliriz:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size (Hüsrev’e) memnuniyetle verirdim.” (Emirdağ Lahikası 1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]6- “[B]Benim Vekilim Hüsrev’dir[/B]”[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Denizli’li eski Nur Talebelerinden Bakırcı Mehmed Efendi şöyle rivayet etmiştir:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Ben, Baraklı’lı Abdullah Koyun ve Homa’lı Sami Tüzün Hz. Üstad’ı Emirdağ’da ziyaretimiz sırasında bize üç defa, “Benim vekilim Hüsrev’dir, benim vekilim Hüsrev’dir, benim vekilim Hüsrev’dir.” dedi.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]7- “Kahraman Hüsrev’im var”[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri’ni ziyaret esnasında, “Üstadım sizden sonra kimi ziyaret edelim” diye soran bazı talebelerine, “Kahraman Hüsrev’im var” diye cevabladığını rivayet etmiştir.[/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]3- BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN HÜSREV EFENDİ’Yİ YERİNE BIRAKACAĞINI GÖSTEREN RİSALE-İ NUR’DAKİ YAZILI BEYANLARI[/I][/FONT][/B][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]1948-49 yıllarında Afyon Hapsinde iken, Üstad bütün talebelerinden ayrı bir koğuşa alınmış idi. Bu sırada diğer koğuşta bulunan talebelerine hitaben yazdığı bir mektubda onlara şöyle demiştir: [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]1- [B][U]“Hüsrev gibi Nur kahramanından -benim yerimde ve Nur'un şahs-ı manevîsinin (manevî şahsiyetinin) çok ehemmiyetli bir mümessili (temsilcisi) olmasından- hiç bir cihetle gücenmemek elzemdir (en lazımdır).” [/U][/B](Şualar, 14. Şua)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hz. Üstad bu ifadeleriyle, Tahiri, Refet, Mehmed Feyzi, Zübeyir ve Ceylan gibi bütün ileri gelen talebelerin bulunduğu bir topluluğun başına Hüsrev Efendi’yi geçirmiş ve onu kendi yerinde bilmelerini istemiştir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]2- “[B][U]Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev 'in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise, başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesanüd (dayanışma) ve tam kardeş olmak lâzımdır diye bu mealde bir ders oldu. İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve Hüsrev 'e tam kardeş olacak; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek. Hasta kardeşiniz Said Nursî[/U][/B]" (Emirdağ Lahikası 2 1950'ler)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bu ifadelerden anlaşılıyor ki Hz. Üstad talebelerine, hususan ve başta Hüsrev olarak Medresetüz Zehra Erkanları ile tam dayanışma içinde olmak ve onları asla tenkid etmemeyi emretmektedir. Medresetüz Zehra Erkanları ise Isparta’nın ileri gelen talebeleri demektir. Emirdağ Lahikası 2. Cildinde geçtiğine bakarak 1950’lerde, yani Hz. Üstad’ın ömrünün sonlarında söylediği anlaşılan bu ifadelerle, tüm talebelerini, özellikle Hüsrev Efendi ile tam kardeş olmaya ve onunla dayanışma halinde bulunmaya davet etmektedir. Bunun açık anlamı ise, Bediüzzaman Hazretleri tüm cemaati, başında Hüsrev Efendi’nin bulunduğu Isparta Nur Talebeleri etrafında toplanmaya çağırmaktadır.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]3- “[B][U]Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim[/U][/B].” (Emirdağ Lahikası 1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Yine 1950’lere yakın dönemde yazılan bu mektubdaki altı çizili olan satırları bir daha dikkatle okursak Hz. Üstad’ın vefatından sonra, kendi yerine Hüsrev Efendi’yi düşündüğü gayet açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Hem pek çok kimseden nakledilen rivayetlere göre burada arzu ettiği gibi daha sonraları Hz. Üstad, ömrünün sekiz senesini Hüsrev Efendi’ye bağışlamıştır.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]4- [B][U]"Hüsrev 'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi yüksek ihlası ve mahviyeti (tevazuu)[/U][/B]” (Kastamonu Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Demek ki, Bediüzzaman Hazretleri Müslüman bir idarecide bulunması elzem olan, gerek tedbir ve dirayet, gerekse en önemli manevi değer olan ihlas açısından Hüsrev Efendi’nin, kendisine ihtiyaç bırakmayacak derecede yüksek bir seviyede bulunduğunu düşünüyor ve mektubla neşrederek bunu bütün talebelerine de ilan ediyor. Hz. Üstad başka hiçbir talebesi için “bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti” tabirini kullanmamıştır. Öyleyse bu ifadeleri ile kendi yerine en layık olan talebenin Hüsrev Efendi olduğunu ilan etmiş oluyor.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]5- “[B][U]Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten oniki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum[/U][/B].” (Emirdağ Lâhikası -1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Aziz, sıddık kardeşlerim, sebatkâr ve hakikî vârislerim!” gibi cümlelerinden anlaşıldığı üzere bütün has talebelerini varisleri olarak görür. Hatta “Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahib ve varisleri” ifadesini kullanır. Fakat yukarıdaki vasiyetnamesinden ve daha önceki karinelerden de anlaşılan o ki, birinci sıradaki varisi olarak Hüsrev Efendi’yi gösteriyor.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]6- “[B][U]Isparta havalisinde yüzer genç Said'ler ve Hüsrev 'ler yetişmişler. Bu ihtiyar ve zaîf Said, dünyadan kemal-i istirahat-ı kalble veda etmeye hazırdır[/U][/B].” (Kastamonu Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Demek ki Üstad Hazretleri Isparta ve civarında yetişen kendisine ve Hüsrev ’e benzeyen talebelerin varlığından dolayı ahirete gitmeye razıdır. Öyleyse “Said” ahirete gittiğinde, onun yerinde Hüsrev ’in kalacağı anlaşılmaz mı? Elbette onun yerini doldurmaya en layık talebesinin Hüsrev olduğu anlaşılır.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]7- “[B][U]Risale-i Nur'un hıfz ve neşrine ve sahabet ve himayetine çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir bîçare ihtiyar Said yerinde çok genç Said'ler o vazifeyi yapıyorlar. Hususan Hüsrev 'ler, Feyzi'ler, Ahmed'ler, Mehmed'ler, biraderzadem gibi çok Abdurrahman'lar ve hakeza Hâfız Ali'yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşâallah kabrimde de öyle mesrur edecekler. [/U][/B](Emirdağ Lâhikası -1 110)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hz. Üstad’ın arkasında bıraktığı ve vefatından sonra kendisini kabrinde de mesrur edecek Genç Saidler’in birincisinin Hüsrev olduğu bu ifadelerden de anlaşılıyor.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]8- "([B][U]Hüsrev 'e hitaben yazılan bir mektubdur) Aziz, mübarek, sıddık kardeşim! … tefsir-i hakaik-i Kur'aniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan bir cemaat-ı mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtib tayin edildiğine o rü'ya beşaret verdiği gibi, biz de beşaret ediyoruz." (Barla Lahikası)[/U][/B][/I][/FONT][/I] [I][B][U][FONT=Comic Sans MS][I]9- “Hüsrev kardeş! … Hakikaten ebedî bir gül fabrikasına kâtib tayin edildiğinize kanaatım kat'iyyet kesbetti[/I][/FONT][/U][/B][/I][I][FONT=Comic Sans MS][I].” (Kastamonu Lâhikası 36)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Son iki iktibas da Hüsrev Efendi’nin en yüksek mertebede ebedî bir Nur hizmetine manen tayin edildiği hem rüyanın müjdesiyle, hem de Üstadın kati kanaatiyle bildirilmektedir. Hz. Üstad’ın kanaati, onun sadık talebelerinin de kanaatidir veya öyle olmalıdır.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] [/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]4- HÜSREV EFENDİ’NİN BU MAKAMA LİYAKATİNİ GÖSTEREN RİSALE-İ NUR’DAN BAZI DELİLLER [/I][/FONT][/B][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi, Bediüzzaman Hazretleri’nin çok değer verdiği ve “saff-ı evvel” ve “Medresetüzzehra Erkanları” namını verdiği Isparta’lı ilk grub talebelerdendir. 1931 yılında hizmete başlamış ve 30 sene boyunca Bediüzzaman Hazretleri’nin en çalışkan, en fedakâr, en ferasetli, en dirayetli, en ihlâslı ve Hz. Üstadın kendisinden en fazla razı olduğu ve Risale-i Nur’a en fazla hizmeti geçen talebesi olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri vefat ettiği 1960 senesinde, Hüsrev Efendi tam 61 yaşında ömrü nurlarla kemale ermiş, Üstadının ve Risale-i Nur’un hizmet anlayışına her cihette sahip olmuş bir durumda idi. Bu saydığımız meziyetlerin tamamı Risale-i Nur’da geçen ibarelere dayanmakta, bu sebeble Risale-i Nur’un hizmet tarihine vâkıf olan herkes tarafından da bilinmektedir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]1- [B]Bediüzzaman Hazretleri’nin Hüsrev Efendi’ye Son Derecede Değer Verdiğini Gösteren Bazı Cümleleri: [/B][/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi’nin Hizmetlerinin Pek Yüksek Değeri[/I][/FONT][/B][/I][I][FONT=Comic Sans MS][I]:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bu zat (Hüsrev) müstesna ve şirin kalemiyle nurlardan altı yüz risaleye yakın yazmış ve vatanın her tarafına neşrederek komünist perdesi altında dehşetli ifsada çalışan anarşistliği kırdı ve tecavüzünü durdurdu ve bu mübarek vatanı ve bu kahraman milleti o zehirden kurtarmak için tesirli tiryakları her tarafa yetiştirdi. Türk gençlerini ve nesl-i âtiyi büyük bir tehlikeden kurtarmağa vesile oldu.” (14. Şua) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Gizli düşmanlarımız iki plânı takib ediyorlar. Biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir. Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilân ederim ki; Hüsrev 'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünki şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir ki, benim sobamın parçalanması gibi acib, sebebsiz bir hâdise başıma geldi.” (14. Şua)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev 'in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. (Emirdağ Lâhikası-2)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bana hizmet eden Ali geldi, dedi: "Ben rü'yada gördüm ki, sen Hüsrev 'le beraber Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın elini öptün." Birden bir mektub aldım ki, Hüsrev 'in hattıyla (yazısıyla) yazılan Asâ-yı Musa mecmuasını kabr-i Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm üzerinde hacılar görmüşler. Demek benim bedelime Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın manevî elini, Hüsrev kaleminin vasıtasıyla öpmüş ve rıza-yı Nebeviyeye mazhar olmuş.” (Şualar 488)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Şimdi Hüsrev gibi Nur kahramanı size ihsan edildi. İnşâallah bu medrese-i Yusufiye dahi, Medreset-üz Zehra'nın bir mübarek dershanesi olacak. Ben şimdiye kadar Hüsrev 'i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim. Fakat neşredilen mecmualar, onu ehl-i siyasete tamamıyla gösterdi, gizli birşey kalmadı. Onun için ben onun iki-üç hizmetini has kardeşlerime izhar ettim. Hem ben, hem o, daha gizlemek değil, lüzum ise aynı hakikat beyan edilecek. (14. Şua) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev kardeş! Kasem ederim benim elimden gelseydi, yalnız bu defa altun yaldızla yazdığın Mu'cizat-ı Ahmediyeye mukabil her bir sahifesine, yalnız maddî bir ücret olarak birer altun hediye edecektim.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev 'in pek çok vazifelerini tamamen yapması, kanaatım geldi ki; Barla'da bulunduğum zaman bütün yazanların tashihatını ve te'lif hizmetini yapmamda tahakkuk eden büyük inayet ve hârika muvaffakıyet, aynen Hüsrev 'de, yardımcılarında dahi nümunesi var.” (Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev 'i (1) tashihte ve (2) tevzi'de ve (3) tedbirde ve (4) muhaberede ve (5) Nurların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakıyetine dua ederiz. Bu ehemmiyetli vazifelerle beraber; (6) yine o şirin ve parlak kaleminin yazılarını çok nüshalarda görüyoruz; hem müstakil nüshaları da yazıyor, mektubundan anlıyorum.” (Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev ve Tahirî gibi vazifelerini tam yapan ve bin Hüsrev ve beşyüz Tahirî meydanda bırakan iki kardeşimiz ve onların sisteminde bir Nurcuyu sulh mahkemesine vermek, İnşâallah neticesinde büyük bir inayet ve fütuhat olacak, hiç merak etmeyiniz.” (Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi’nin Zatının, İhlasının ve Fikrinin Değeri:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Ben dava eder ve isbat ederim ki: bu soğukta soğuk muamele gören ve millete ve vatana zararlı tevehhüm edilen ve vücudca hastalıklı bulunan Husrev, Türk milletinin manevi büyük bir kahramanı ve bu vatanın bir halaskarıdır (kurtarıcısıdır) ve Türk milleti onun ile iftihar edecek bir halis fedakarıdır; [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]ve sırr-ı ihlasa tam mazhar olduğundan benlik ve riyakarlık ve şöhretperestlik bulunmaması cihetiyle çok hizmet-i vataniye ve milliyesinden bir ikisini beyan etmek zamanı geldi.” (14. Şua) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Altı çizili olan satırlarda öyle bir hizmet seviyesi, öyle yüksek bir ihlas mertebesi anlatılıyor ki, âdeta Üstad Bediüzzaman Hazretleri kendinden bahsediyor…[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev , benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim.” (Emirdağ Lâhikası-1) [/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I] Hz. Üstad ile talebesi arasındaki şu fevkalade karşılıklı sevgi ve fedakârlık duygularına hayran olmamak mümkün değil.[/I][/FONT][/B][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev, yazdığı Kur'an'ı fotoğrafla tab'ını kabul etmeyerek binler cazibedar Kur'anlar kendi hattı ile Âlem-i İslâm'da intişarıyla, kutbiyet derecesinde bir mertebe-i ulviyeyi ve yüksek bir şeref-i imtiyazı bırakıp, Risale-i Nur dairesindeki sırr-ı ihlası muhafaza ve hazz-ı nefisten teberri etmiştir.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]İhlası muhafaza etmek yolunda kutubluk gibi bir mertebeyi dahi feda etmek Hüsrev Efendi’nin ihlasının ne kadar yüksek derecelere ulaştığını gösteriyor.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hâfız Ali ile Hüsrev 'in birbirleriyle ciddî bir mahviyet içinde kardeşlik irtibatları, Risale-i İhlas'ın tam sırrına mazhar olduğunuzu bana ihsas etti, ümidlerimi fevkalâde kuvvetlendirdi.”[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I](Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hem bu Hüsrev 'in kalemi gibi; fikri, kalbi de o nisbette hârika diyebiliriz. Risale-i Nur'a karşı irtibatı ve iştiyakı ve kanaatı gittikçe terakki ve inkişaf ediyor. Hiçbir hâdise onu sarsmıyor, fütur vermiyor.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]Üstadının ifadeleriyle “kalemi kerametli” olduğuna göre, kalemi nisbetinde harika olan fikri ve kalbi de kerametli demektir[/I][/FONT][/B][/I][I][FONT=Comic Sans MS][I].[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Risalet-ün Nur hakkında kerametli ve dikkatli ve isabetli ve keskin Hüsrev 'in nazarı doğrudur.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bu defa Hüsrev 'in, Hâfız Ali'nin, Hâfız Mustafa'nın, Küçük Ali'nin birbirine hitaben yazdıkları dört mektublarını okudum. En derin kalbimde bir sürur, bir hiss-i şükran, bir memnuniyet hissettim. Bu çok kıymetdar kardeşlerimin ne derece âlî himmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hâfız Ali'nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazuu içinde ihlası ve fena fi-l ihvan düsturunu muhafaza etmesi; ve Hüsrev 'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi yüksek ihlası ve mahviyeti…” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev, Refet, Rüşdü'nün vaziyetlerini de merak ediyorum. Ve bilhassa Hüsrev ne haldedir?” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Aziz, sıddık, çok mübarek, çok faal, çok hâlis, çok kıymetdar kardeşim Hüsrev !” (Emirdağ Lâhikası -1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Medar-ı hayret bir lütf-u bereket: Gül fabrikasının kâtibliğiyle (bu rüyayla) Risaletü’n-Nur'a intisab eden Hüsrev , iki buçuk sene evvel bir küçük şişe gülyağı göndermişti. Mütemadiyen istimal ettiğim halde daha bitmedi, devam eder.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi’nin Kaleminin ve Yazısının Değeri:[/I][/FONT][/B][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Kur'anın altun bir anahtarı olan kalem-i Hüsrevî; değil yalnız bizleri, belki ruhanîleri ve melekleri de sevindiriyorlar.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Risale-i Nur, Kur'anın bir mu'cize-i manevîsi olduğu gibi; Hüsrev 'in kalemi de, Risale-i Nur'un pek kuvvetli bir kerameti olduğunu buraca hergün tasdik ediyoruz.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev kardeş! Beşinci Şua'ın kıymetini tam beyan ve takdirin beni çok mesrur etti. İkinci defa yaldızlı bir Kur'anı yazdığın, beni fevkalâde müferrah etti. Hem benim için de yeni risaleleri mübarek kaleminle istinsah ettiğin, beni minnetdarlık hissinden mesrurane ağlattı.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Üstadım bana ‘Mu'cizat-ı Ahmediye'yi, kardeşim Hüsrev tarzında yaz’ diyordu. Ben -yani Feyzi- bir parça tenbellik ettim. Birden (bir tokat yiyerek) 28'lilerle askere istenildim.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın ve Risale-i Nur'un hazinelerinin kerametli ve yaldızlı bir anahtarı olan kalem-i Hüsrevî, elhak Mu'cizat-ı Ahmediye'nin (A.S.M.) gizli güzelliğini her göze gayet parlak ve güzel gösteriyor. Cenab-ı Hak bu kalemi, bu hizmette muvaffak ve daim eylesin, âmîn.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Yeni hurufla (harflerle) yazdığınız iki mes'ele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Mes'eleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur'ana ve Kur'an hattına (yazısına) mahsus ve memur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasibdir.” (13. Şua)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bu defa bize yazdığın Mu'cizat-ı Ahmediye (asm) Risalesi çok hârika düşmüş. Kim ona bakıyor, bir zevk-i hakikî hisseder. Demek oluyor ki; manevî hâlis samimî hisler, maddî nakışlar suretinde kendini hissettiriyor. Bu sırra ben muttali' olduğum vakit, kardeşim Galib dahi aynı hisse iştirak etti. Evet bunun altında manevî tebessüm var diye, senin hattını kendi hattına tercihle mukabele etti.” (Barla Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Risale-i Nur'un kahramanı olan Hüsrev 'in bu defaki iki hediye-i kudsiyesi ve kerametkârane o iki semavî hediyenin manevî i'cazını gözlere de gösterir bir tarzda bu şuhur-u selâsede bizlere ve bu muhite hediye etmesi, Risale-i Nur nokta-i nazarında mu'cizane bir hizmettir. İnşâallah o Gül fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana çevirecek. Cenab-ı Hak o kalem sahibine, yazdığı her harf-i Kur'an'a mukabil Leyle-i Kadir'deki gibi otuzbin sevab ve rahmet ve hasene versin, âmîn âmîn âmîn.” (Kastamonu Lâhikası 90)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bu zât, dokuz-on sene zarfında dörtyüz risale kadar dikkatli ve tevafuklu olarak Risale-i Nur'dan yazdığı gibi; hâfız olmadığı halde yazdığı iki mükemmel Kur'an ile ve üçüncüsü -müteferrik surette- gözle görünür bir nevi i'caz-ı Kur'anı gösterir bir tarzda üç Kur'anı yazmış; tam mukabele edilmeden bize gelmiş; biz de mukabele etmeden size göndermiştik. Sizler de kemal-i dikkatle hareke ve harflerde gördüğünüz kırk-elli sehiv, Hüsrev 'in kaleminin ne derece hârika olduğunu gösterir. Çünki her Kur'an'ın üçyüzbin altıyüz yirmi harfinde, o kadar hareke ve sükûnlarında yalnız kırk-elli sehiv bulunması, o kalemin isabette hârika olduğunu gösterir.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev kerametli kalemiyle, bana yazdığı gayet kıymetdar bir nüshayı, aynen ve tam tamına muvafık gelmek şartıyla size yazdırıldı, yakında göndereceğim. Yanınızda yeni yazılan İ'caz-ı Kur'aniye gibi, bana bir nüsha lâzımdır. Fakat Hâfız'ın kalemi oradaki mevcud tevafuku tamamen muhafaza edememiş. Tevafukçu Hüsrev 'in taht-ı nezaretinde, mabeyninizde taksim edip, bana yadigâr bir İ'caz-ı Kur'anî'yi müştereken yazsanız çok iyi olur.” (Barla Lâhikası 336)[/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi’nin Mektublarının Değeri:[/I][/FONT][/B][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Gül ve Nur fabrikası namına Hüsrev 'in tebrik mektubu, beni sevinçle ağlattırdı. Zâten Hüsrev 'in mümtaz bir hasiyeti budur ki; şimdiye kadar bana gelen bütün mektublarının hiçbirisi beni incitmiyor, elîm zamanlarımda da yumuşak geliyor, ruhumu okşuyor. Bu cihette dahi ona şahsım itibariyle çok minnetdarım.” (Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Çok defa benim sıkıntılarıma bir merhem hükmüne geçmiş ve yanımdaki sakladığım kahraman Hüsrev 'in çok mektubları ve onların her birinden birer ehemmiyetli fıkrayı alıp mecmuunu Lâhika'ya geçirmek için zaman bulamıyorum. İnşâallah bir istirahat zamanında tedkik edeceğim.”[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I](Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Nur kahramanı Hüsrev 'in, ben Emirdağı'nda iken bana yazdığı umum mektublarından mühim parçalarını, hususan benim yazdığım mektubların hülâsalarını hâvi kısımlarını bir defterde yazmıştım. Fakat ben hapiste iken birisi hoşuna gitmiş, almış; kayboldu. Şimdi tekrar eski mektublarından kırk kadar bende var. Onları inşâallah ben işaret edeceğim; burada yazdırmazsam size göndereceğim. Bir defterde cem'edilerek belki ehemmiyetine binaen teksir edilecek (çoğaltılacak).” (Emirdağ Lâhikası-2)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Kahraman Hüsrev 'in onlara dair mektubları, mübarek nushalar gibi, tenbellik, lâkaydlık hastalıklarına mübtela olanlara şifa olur, ellerde gezer.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][B][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi’nin Validesinin Değeri:[/I][/FONT][/B][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev kardeş! Son mektubumda demişim: Hüsrev 'lerin vâlideleri sebebiyet verdiler ki; bir seneden ziyade bir vakitten beri bütün talebelerin peder ve vâlideleri duaya dâhil olmuşlar. Sakın yanlış zannetmeyiniz. Senin vâliden gibi, on seneden beri Risalet-in Nur'un has şakirdlerinin dairesinde bulunan orada çok âhiret hemşirelerim var. Onlar, yeniden başkalarının duaya dâhil olmalarına sebeb olmuşlar demektir.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Okudukça sizinle beraber kalbim hazîn hazîn ağlamaktan kendimi alamamakta idim. Hattâ yanımda bulunan vâlideme dahi okudum. Okurken vâlidem ağlıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ben de ağlamamak için nefsime cebrediyordum. Hüsrev” [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev kardeş! Senin mektubun, benim meraklarıma bir şifa ve arzularıma bir deva ve ümidlerime bir ziya hükmüne geçti. Hem Risale-i Nur'un muhterem bir talebesi ve has dairesinde bulunan âhiret hemşirem vâlidenizin hastalığı ve ihtiyarlığı seni Isparta'ya celbi hayırdır. Elbette sen ona, Hastalar ve İhtiyarlar Risalelerini okumuşsun. O risaleler, benim bedelime onun keyfini sorup teselli versinler.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Aziz kardeşim Hüsrev![/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Cenab-ı Hak merhumeyi mağfiret eylesin ve sana ve onun evlâdlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin! Ben de mateminize cidden hissedarım. Senin ağlamana ve ağlayan mektubuna iştirak ettim. Evet sen de benim gibi, dünya ile iki cihetle alâkan kesiliyor. Hem öyle lâzım. Senin gibi Risale-i Nur'un bir fedaisi alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa fevkalâde bir sebat, bir ihlasın lüzumu ile beraber; bazı ârızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez. O havalinin kahramanları elhak müstesnadırlar. Alâkalar onları sarsmıyor. Fakat bazıları; Hüsrev gibi, Said gibi ve Âtıf ve emsali gibi bütün bütün alâkasız da bulunmak lâzım.” (Kastamonu Lâhikası 231)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]2- [B]Hz. Üstad’ın, Hüsrev Efendi’yi Nur Talebelerine Uyulması Gereken Bir Numune Olarak Göstermesi:[/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca, Hüsrev Efendi’nin ismini örnek talebe olarak göstermiş ve daima talebelerini onun gibi olmaya sevketmiştir. Denizli Hüsrev ’i, İnebolu Hüsrev ’i, Kastamonu Hüsrev ’i, Küçük bir Hüsrev gibi sıfatlarla pek çok talebelerini Hüsrev ’e benzemekle taltif etmiştir. [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Buranın bir Hüsrev 'i olacak derecede ihlas ve irtibat ve iktidarı gösteren Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi isminde Risalet-ün Nur'un çalışkan bir talebesi…” (Barla Lâhikası 372)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Lillahilhamd sizlerin gayretinizle o havalide çok Hüsrev 'ler var, meydana çıkmağa başlamışlar. Belki çok zamandan beri mütemadiyen çalışmaktan Hüsrev 'e bir istirahat verildi ve kıymetdar kalemi yerinde mübarek lisanı ve hâlisane ahvali yine kudsî hizmetini idame etmesini inayet-i İlahiyeden ümidvarız. Nasılki Feyzi ve Salahaddin'in askerliği de öyle mübarek oldu.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Isparta'nın Hâfız Ali'si (Kâtib Osman) elhak ikinci bir Hüsrev olduğuna benim de kanaatım geldi. Cenab-ı Hak onu ve Mehmed Zühdü gibi çok fedakârları ve Risale-i Nur'un hakikî sahiblerini Isparta'ya ihsan eylesin, âmîn. (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Ben kalben arzu ederim ki; çelik ve demir gibi sebatkâr Isparta ve civarındakiler gibi metin kahramanlar (Hüsrev ler, Hâfız Ali'ler gibi) Kastamonu tarafından dahi burada görünsün.” (13. şua)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“İkinci Hüsrev olan birinci Tahir'in gayet dikkat ve tevafuklu yazdığı risaleler beni o derece minnetdar ve mesrur ediyor ki, elimden gelseydi herbir nüshasına on altun lira verecektim.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hem küçücük bir Hüsrev , hem küçücük bir Abdurrahman hükmünde Ceylan namında çok çalışkan bir çocuk, Risale-i Nur'a tam hizmet ediyor.” (Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Denizli'nin bir Hüsrev 'i Hasan Feyzi'nin uzunca, tafsilatlı bir mektubunu vasıtanızla aldım.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I](Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Nazif'e bin bârekâllah, bin mâşâallah. İkinci bir Hüsrev , İnebolu ikinci bir Isparta olduğunu isbat ediyor.” (Emirdağ Lâhikası -2)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Küçük bir Hüsrev olan kahraman Sungur aynı vakitte…” (Emirdağ Lâhikası -2)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“O civarın bir Hüsrev 'i kardeşimiz Ahmed Feyzi…” (Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]3-[B] Hüsrev Efendi Bediüzzaman Hazretleri’nin Üç Hapsinde De Onunla Beraber Hapis Yatmış Ve O Çile İmtihanlarından Yüzünün Akıyla Çıkmıştır. [/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi, Afyon hapsindeki müdafaasına şu cümlelerle başlamıştır:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“İddia makamının Risale-i Nur'a hizmetimden dolayı Üstadımın mevhum suçuna beni iştirak ettirmesine mukabil derim ki:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Ben Üstadımın gittiği meslekte ve Risale-i Nur'la âlem-i İslâm'a hususan bu vatana ve bu millete ettiği kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suçuna ruh u canımla iştirak ediyorum. Ve beni bu hizmet-i imaniyede muvaffak eden Cenab-ı Hakk'a âhir ömrüme kadar şükredeceğim.” (14. Şua, Afyon Müdafaası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Çok tecrübelerle ve bilhassa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste kat'î kanaatım gelmiş ki: Risale-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir. Meşgul olmadığım zaman o musibet tezauf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder. Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev 'i ve Hâfız Ali, Tahirî'yi (R.H.) sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. "Acaba neden?" der idim. Şimdi anladım ki; onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar, malayani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enaniyetten gelen hodfüruşluk ve tenkid ve telaş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itminan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirdlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur'un manevî kuvvetini gösterdiler. Cenab-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin, âmîn!” (13. Şua, Denizli Hapsi)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev Altınbaşak'ın evi taharri olunup hem teksir makinesi, hem mecmualar müsadere edilerek bir sene evvel mahkemeye verilmiştik. Neticede yasak olmayan dinî eserler olmasından Hüsrev Altnbaşak'la bana ve diğer bir arkadaşımıza ruhsatsız kitab tab'ettiğimizden bir ay ceza verildi. Biz de temyiz ettik. Henüz temyizden gelmeden Afyon Hapishanesine getirildim.” (Şualar)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]4[B]- Risale-İ Nur’da İsmi En Çok Anılan Hüsrev Efendi’dir. [/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Hüsrev Efendi’nin adı, Bediüzzaman Hazretleri’nce risalelerde o kadar çok anılmıştır ki, kendisinden sonra en çok bahsi geçen isim olan Sabri’den yaklaşık iki kat olmak üzere adı tam 441 defa geçer.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Not: Nur 1.0 programındaki 13 ana eserden bilgisayarla tarama yapılarak tesbit edilmiştir. [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]5- [B]Tevafuklu Kur’an’ı Yazmak Hüsrev Efendi’ye Nasib Olmuştur.[/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Bediüzzaman Hazretleri’nin keşfettiği Kur’an’ın yazılarındaki tevafuk mucizesini onun emriyle “Tevafuklu Kur’an”ı yazarak göstermek Hüsrev Efendi’ye nasib olmuştur.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Asr-ı saadetten beri böyle hârika bir surette mu'cizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı halde Risale-i Nur'un kahraman bir kâtibi olan Hüsrev 'e "Yaz" emir buyurulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi yazılması…” (11. Şua)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Herşeyin aslı Levh-i Mahfuz’da yazılı olduğu gibi Kur’an’ın sayfa ve yazı düzeninin de aslı oradadır. Bediüzzaman Hazretleri’nin verdiği bu büyük müjde Hüsrev Efendi’nin tarih boyunca kimseye nasib olmamış olan Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’a benzer bir Kur’an’ı yazmak gibi çok büyük bir şeref ve imtiyaza da mazhar olduğunu göstermiştir. Hz. Üstad, bu Kur’an’ın Levh-i Mahfuz’daki Kur’an’a benzediğini şu bilgiye dayandırmıştır: [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Ehl-i kalb bazı kimseler demişler: Bu tarz yazı Levh-i Mahfuz’un yazısına benziyor ve ona yakındır, diye hükmetmişler.” (Rumûzât-ı Semaniye)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Senin yazdığın mu'cizeli iki Kur'an-ı Azîmüşşan'ın bu havalide hususan Ramazan-ı Şerif'te sana kazandırdıkları sevabları ve tahsin ve tebriklerini, inşâallah yakında tab'a girmesiyle, âlem-i İslâm'dan senin ruhuna yağacak rahmet dualarını düşün, Allah'a şükreyle.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I](Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] “Hem Kur'anın gözle görülen bir nevi lem'a-i i'caziyeyi (tevafuk mucizesini), beş-altı mushafta işaretler yaptım, hatt-ı arabî-i Kur'anîleri (Kur’an yazıları) mükemmel olan kardeşlerime taksim ettim. Bunların içinde hatt-ı arabî-i Kur'an'da Hüsrev onlara yetişemediği halde, birden umum o kâtiblere ve hatt-ı arabî muallimine tefevvuk eyledi. Ve hatt-ı arabîde, en mümtaz kardeşlerimizden on derece geçti. Umumen onlar tasdik edip: "Evet bizden geçti, biz ona yetişemiyoruz" dediler. Demek Hüsrev 'in kalemi, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın ve Risale-i Nur'un mu'cizevari kerametleri ve hârikalarıdır. Kardeşiniz Said Nursî” (Kastamonu Lâhikası) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ımızı tab'edilecek esbab (sebebler) var, maniler yok. Madem mübarek Hüsrev geldi; en birinci hak, bu mes'elede onundur. Ve madem iki Ali ile Tahirî, Hâfız Mustafa, hârika tesanüdleriyle ve şimdiye kadar bütün Risale-i Nur talebelerini sevindiren ve ehl-i imanı memnun ve minnetdar eden meydandaki hizmetleriyle ve kahraman Rüşdü'nün lâ-yetezelzel sadakatıyla, Hüsrev 'le beraber bu büyük ve ağır ve kıymetdar hizmet-i Kur'aniyeye kemal-i tesanüdle çalışmak lâzımdır.” (Kastamonu Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]6-[B] Hüsrev Efendi’nin Talebeliğe Girişi De Onun İlerideki Makamına İşaret Eden Bazı Rüyalar Ve Kerametlerle Olmuştur.[/B][/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“İki gece birbiri üstüne gördüğüm iki rü'ya-yı sadıkada, temelleri atılmakta olan büyük bir gülyağı fabrikasının kâtibliğine tayin edilmiş ve işe mübaşeret etmiştim. Bu rü'ya tarihinden iki ay sonra risaleleri yazmağa başladım. Ve bilhassa Yirmisekizinci Mektub'un Yedinci ve Sekizinci Mes'elelerinde, hizmetimizin makbuliyeti ve rıza-i İlahî dâhilinde olduğu pek açık bir lisanla yazılması, âciz talebenizi de dilşâd etmiş bulunuyor. Sevgili üstadım, Allah sizden ebeden razı olsun. Hüsrev” (Barla Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]"(Hüsrev 'e hitaben yazılan bir mektubdur) Aziz, mübarek, sıddık kardeşim! Evvelâ: Sözler'e başlamadan iki ay evvel gördüğün mübarek rü'ya çok güzeldir, hem hakikattır. Evet kardeşim, sen bir bahçe-i ebedî olan Kur'an-ı Hakîm'in cennetinden, gül-ü Muhammedî (A.S.M.) namında, hadsiz nuranî hakikatların fabrikası hükmünde, tefsir-i hakaik-i Kur'aniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan bir cemaat-ı mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye kâtib tayin edildiğine o rü'ya beşaret verdiği gibi, biz de beşaret ediyoruz." (Barla Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hizmet-i Kur'âniyede mühim bir rükün olan Hüsrev , o risalenin (30. Söz) kendisine tesliminden mukaddem (önce), Peygamber Aleyhissalatü Vesselâmla münasebattar bir rüya görmüş. Bu Söz, gördüğü rüyanın hakikatlerini tabir ettiğini, bu Sözün o gün eline geçmesiyle görmüş. Ve bu rüya onun için bir keramet-i kat'iye hükmüne geçmekle, tamamiyle hizmete teslim olmuş ve Nurun kahramanı olmuştur.” (Fihrist Risalesi)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev gibi, kendine tembel diyen ve beş senedir Sözler'i işittiği halde yazmaya cidden tenbellik edip başlamayan bir kardeşimiz, bir ayda ondört kitabı güzel ve dikkatli yazması, şübhesiz dördüncü bir keramet-i esrar-ı Kur'aniyedir.” (Mektubat 359)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]7- [B]Bediüzzaman Hazretleri Hüsrev Efendi’ye Risale-i Nur’da Tashih Gereken Yerlerde Düzeltme Yapma Salahiyeti Vermiştir[/B]. [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bundan sonraki kısmı, bütün ömrümde görmediğim dehşetli ve semli bir hastalık içinde yazılmış. Kusuratıma nazar-ı müsamaha ile bakılsın. Hüsrev, münasib görmediği kısmı ta'dil, tebdil, ıslah edebilir.” (Şualar)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hüsrev 'i tashihte ve tevzi'de ve tedbirde ve muhaberede ve Nurların neşir ve yetiştirmesinde tebrik ve muvaffakıyetine dua ederiz.” (Emirdağ Lâhikası-1)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]8- [B]Hüsrev Efendi’nin Üstadına Ne Kadar Büyük Sadakat, Sevgi, Fedakârlık, Hürmet Ve Tevazu Duygularıyla Bağlı Olduğunu Gösteren Risale-i Nur’daki İfadeleri[/B]:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Her tarafı ve her hali kusur ve ayıbla dolu talebeniz, sevgili Üstadının ayaklarının altına varlığını sermişti. Belki her gün, bu şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hattâ Üstadı uğrunda, yüzbin hayatı olsa hepsini bile vermeye bilâ-tereddüd hazır olduğunu, surî değil, kalbî bir itirafla müheyyadır.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlıkından bir hâmi istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlıklarla dolu olan defter-i a'malim tedkik edilse, bu hususta ne kadar tazarru' ve niyazım vardır ve ne kadar gözyaşlarım bulunacaktır. Kur'anî hizmet uğrunda, arzın sekenesi kadar hayatım olsa, her birisini feda etmeyi, ne büyük saadet ve şeref kabul etmişim.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Ey sevgili Üstadım! Ey kıymetdar Hocam! Ey senelerden beri aradığım muhterem mürşidim! Ey aziz dellâl-ı Kur'an! Izdırablarımın sürura inkılab etmekte olduğunu hissediyorum…” (Barla Lahikası) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Hem iki güzel ve latif haşiyelerle hâtime verilmek suretiyle çiçeğin (Meyve Risalesi’nin 10. Mesele’nin) tamam edilmesi bu fakir talebeniz Hüsrev 'i o kadar büyük bir sürurla sonsuz bir şükre sevketti ki; bu güzel çiçeğin verdiği sevinç ve süruru müddet-i ömrümde hissetmediğimi sevgili üstadıma arzettiğim gibi, kardeşlerime de kerratla söylemişim.” (Şualar)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Evet sevgili üstadım, biz Allah'tan, Kur'andan, Habib-i Zîşan'dan ve Risale-i Nur'dan ve Kur'an dellâlı siz sevgili üstadımızdan ebediyen razıyız. Ve intisabımızdan hiçbir cihetle pişmanlığımız yok. Hem kalbimizde zerre kadar kötülük etmek için niyet yok. Biz ancak Allah'ı ve rızasını istiyoruz. Gün geçtikçe, rızası içinde, Cenab-ı Hakk'a vuslat iştiyaklarını kalbimizde teksif ediyoruz. Bilâ-istisna bize fenalık edenleri Cenab-ı Hakk'a terketmekle afvetmek ve bilakis bize zulmeden o zalimler de dâhil olduğu halde, herkese iyilik etmek, Risale-i Nur talebelerinin kalblerine yerleşen bir şiar-ı İslâm olduğunu, biz istemeyerek ilân eden Hazret-i Allah'a hadsiz hududsuz şükürler ediyoruz. Çok kusurlu talebeniz Hüsrev…” (Şualar)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“(Ahmed Hüsrev 'in fıkrasıdır)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Sevgili Üstadım![/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bu hal karşısında kendimi düşünüyorum. Ve bir de, peşinde koştuğum bu kudsî hizmete bakıyorum. Cenab-ı Hakk'ın lütf-u ihsanlarına hamdeder ve şükrederken bir kardeşimizin dediği gibi, ben de kendime diyorum ki:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Evet Hüsrev , iyi olan sen değilsin; takib ettiğin yol iyidir, güzeldir, parlaktır. Ondan daha güzel ve ondan daha parlak ve onlardan daha nurlu, hiçbir şey olamaz diyorum.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Sevgili Üstadım, size medyunuz (minnetdarız), risalelere medyunuz. Bizi size ve risalelere ulaştıran Cenab-ı Hakk'a medyun u müteşekkiriz ve hâmidiz.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Sevgili Üstadım, mektubunuzda yorgunluğumdan bahis buyuruyorsunuz. Evet bazan yoruluyorum, fakat yorgunluktan istirahatı arzu eden nefsimi, ruhum vazifeye davet ediyor ve belki bugünkü sa'yim, keffaret-üz zünub olur. Çünki Cenab-ı Hakk'ın rahmeti vâsi'dir, diyorum. İşte bu düşünce ile şevk ve sevince doğru ilerlerken, yazılarımın kıymetdar Üstadımı memnun etmesi, bu halimi kat kat tezyid ediyor. Ahmed Hüsrev” (Barla Lâhikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Altıncı Mektub'a gelince, şu gurbetteki firkatinizin en hazîn kısmını tayyettiğinizi ve bir kısmının da hikâye edildiğini okudum. Okudukça sizinle beraber kalbim hazîn hazîn ağlamaktan kendimi alamamakta idim. Hattâ yanımda bulunan vâlideme dahi okudum. Okurken vâlidem ağlıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ben de ağlamamak için nefsime cebrediyordum. Hüsrev” (Barla Lahikası) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“(Hüsrev 'in bir fıkrasıdır)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Sevgili, muhterem Üstadım, kıymetdar Üstadım![/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bekir Ağa ile gönderdiğiniz mektubdan duyduğum süruru tarif etmek, benim gibi âciz bir talebenin ne lisanı ve ne de kaleminin haddi değildir. Sevincimden mektubunuzu takbil ediyor (öpüyor); ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak bulunduğumuzdan ağlıyordum. Zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları, yazı yazmak veyahut risaleleri okumakla teskin edebiliyorum. Zaman oluyor kalbim mütemadiyen ağlıyor, ah sevgili Üstadım sizden pek büyük istirhamım budur ki: Beni afvediniz…” (Barla Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“(Hüsrev 'in fıkrasıdır)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Sevgili Üstadım![/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Yorucu bir kuvvetle gece ve gündüz beni düşündüren ve fakat hiç de kıymeti olmayan vaziyetten kurtaran mektubunuzu aldığım vakitten beri sürur içinde, Cenab-ı Hakk'a bînihaye teşekkürlerimi takdim ediyor ve beş vakitte, eltaf-ı İlahiyeye mazhariyetinizi dua ediyorum. Bilhassa sevincimi artıran keyfiyet, Cenab-ı Hakk'ın sırf hizmet-i Kur'an'da istihdam etmesinin iş'ar buyurulmasıdır (bildirilmesidir).[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Sekizinci Remiz'deki, sevgili Üstadımızın manevî bir nur ile parlayan ve gülümseyen, o yüksek en hârika, tatlı sözü, fakir talebenizde öyle bir halet-i azîme tevlid etmişti ki, işte o dakikam saadet-i ebediyeye nâil olanların geçirdiği anlardan bir dakika idi. Bu sürur içinde mektubunuzu ve Sekizinci Remzi okudum. Okurken her bir cümlenin nihayetinde, "var ol, mes'ud ol, bahtiyar ol Üstadım" nidaları kalbime tercümanlık eden lisanımdan ihtiyarsız dökülüyordu.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Sevgili Üstadım size de lâyık olduğunuzdan daha güzel bir şekilde ve daha elyak bir tarzda eltaf-ı Sübhaniyeye nailiyetiniz için dua eder ve damenlerinizi (eteklerinizi) kemal-i hürmet ve ta'zimle öperim, Efendim Hazretleri! Hüsrev” (Barla Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Sevgili Üstadım! Hâlıkımdan ebediyen razı olmuşum. O da sizden ebediyen razı olsun. Maalesef ziyaretinizle müşerref olamıyorum. Buna bedel Bekir Bey'le takdim ettiğim ve arzu edilen şekilde yazamadığım İ'caz-ı Kur'an'ın (25. Söz’ün) sahifelerini açtıkça hakir talebenizin her sahifeye mukabil ellerinizden öpmekte olduğumu kabul buyurmanızı istirhamla, sıhhat u selâmet ve muvaffakıyetiniz için dua ederek, el ve ayaklarınızdan öperim, efendim hazretleri. Talebeniz Ahmed Hüsrev” (Barla Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“(Ahmed Hüsrev 'in fıkrasıdır)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Sevgili, müşfik Üstadım Efendim Hazretleri![/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Arz-ı hürmet ve iştiyakla el ve ayaklarınızdan öperim. Hulusi Bey'in suallerine verilen cevablara ait cihandeğer kıymetli, nurlu, feyizli sözlerinizi iki gün evvel aldım. Suallerin cevabları o kadar latif idi ki, ne okumağa doyabildim ve ne de idrakim kadar olsun hakkıyla kavrayabildim.” (Barla Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“(Hüsrev 'in fıkrasıdır)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Sevgili Üstadım, aziz hocam, efendim hazretleri![/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] El ve ayaklarınızdan öperek, sıhhat ve âfiyetiniz için duacıyım. Bu hafta zarfında, yazıp ikmaline muvaffak olabildiğim Yirmialtıncı ve Onuncu Cüz'leri ve Kur'an-ı Kerim'in tamamen yazılmasından mütevellid sürurlarımı ifade eden şu arîzamı takdim ediyorum.” (Barla Lahikası)[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Bediüzzaman Said Nursî'nin ders ve irşadiyle hakikata ulaşan ve Nur hizmetinde çok kıymettar ve yüksek hizmetleri sebkat eden kahraman ve halis bir talebenin, Üstadın mâhiyetini tarif eden ayn-ı hakikat bir ifadesidir.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bu günde, Mele-i Âlânın Arzda medar-ı süruru.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bu günde, sekene-i Arzın Mele-i Âlâda medar-ı iftiharı.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bu günde, Habibullahın medar-ı nazarı.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bu günde, müslümanlığın sertacı.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bu günde, hak tariklerin şahı.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Bu günde, hakikatların imamı.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Hem bu günde, Mahbub-u Hüda.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Hem bu günde, allâme-i asır.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Hem bu günde, zulmetin nuru.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Hem bütün günlerde serdar-ı hidayet.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Hem Molla Said-in Nursî..[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] Hem Bediüzzaman-el-Fahrüddevranî... Hüsrev” (Tarihçe-i Hayat) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]“Eseridir bu eserler bir ateşpare-i zekanın.[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]İşte bu dehadır beklediği bütün a'sarın (asırların). [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Feyyaz nurlarıdır hep bu nurlar insanlık âleminin[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Şübhe yok Hakkın tecellisidir parlayan içlerinde bu hakikatlerin[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Ya Üstadena feyzine hayran nuruna hayran baştan başa bütün insan[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Asarınla hakkı bulan ezkiya da diyor. Yok kusur bulmaya imkan[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Lütf-ı hakla buluyorlar bu nurları okuyanlar. Yep yeni bir nurlu âlem[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Şübhesiz Allah'dır ancak nurdan hakikatler kalblerde yaradan Talebeniz Husrev” (7. Şua) [/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I]Netice: Buraya kadar saydığımız kuvvetli delillerin tamamını bir arada ele alacak olursak Hüsrev Efendi’nin Bediüzzaman Hazretleri’nin halefi, yani ondan sonra yerine bıraktığı en seçkin talebesi olduğu güneş gibi aşikar olarak ortaya çıkmaktadır. Bahsimizi, yukarıya da almış olduğumuz, Hazret-i Bediüzzaman’ın kısa ve net ifadesiyle kapatıyoruz:[/I][/FONT][/I] [I][FONT=Comic Sans MS][I] “Hüsrev gibi Nur kahramanından -benim yerimde ve Nur'un şahs-ı manevîsinin (manevî şahsiyetinin) çok ehemmiyetli bir mümessili (temsilcisi) olmasından- hiç bir cihetle gücenmemek elzemdir (en lazımdır).” (Şualar, 14. Şua)[/I][/FONT][/I] [B][FONT=Arial]Bediüzzaman'ın takip ettiği tebliğ tarzı nedir? Maddeler halinde anlatabilirmisiniz?[/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]RİSALE-İ NURDA TEBLİĞ ESASLARI[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Tebliğ, biz müslümanlar tarafından üzerinde hassasiyetle ve ciddiyetle durulması gereken bir meseledir. Nur ve rahmet olarak gönderilen İslâmiyet, eğer doğru ve etkili tebliğ edilirse, dünyanın rengini değiştirebilecek bir potansiyele sahiptir. Neyi, niçin, ne kadar ve kime karşı nasıl anlatacağını çok iyi bilen, savunduğu davayı hazmetmiş fedâkar fertlerle yapılan bir tebliğ, asr-ı saadet misal bir asrı netice verebilir. İşte asrımızın imamı Bediüzzaman Hazretleri, zamanı iyi okuyan, ikna edici ve kalplerde yankı bulan, özellikle izzetli ve haysiyetli bir tebliğle islâmiyeti muhtaç gönüllere ulaştırmıştır. Şimdi teori düzeyinde değil pratikte tecrübe edilmiş milyonlarca insanın hayatında yankı bulmuş, kaynağını doğrudan doğruya Kur’ân ve sünnetten alan Risâle-i Nûr’un tebliğ esaslarından şu başlıklar altında bahsedeceğiz.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]1.MERKEZİNDE İHLÂS OLAN BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstâd Bediüzzaman’ın, tebliğ metodunun merkezinde ihlâs hakikati vardır. Allah’ın dinine hizmetin hangi maksatla yapılması gerektiğini kendisi şu cümlelerle beyân eder: “Amelinizde rızâ-yı İlahî olmalı. Eğer o râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O râzı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktizâ ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da râzı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını esas maksad yapmak gerektir.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn1#_ftn1"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][1][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Evet, tebliğin mayasında ihlâs ve samimiyetle istemek olmalıdır ki, netice alınabilsin. Çünkü ihlâs öyle bir iksirdir ki “samîmi bir ihlâs şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. İhlâs ile kim ne isterse Allah verir.” [/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn2#_ftn2"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][2][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]2.LİSÂN-I HAL İLE TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Tebliğe önce kendi nefsinden başlayan Bediüzzaman Hazretleri, “Ben nefsimi herkesten ziyâde nasihate muhtaç görüyorum.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn3#_ftn3"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][3][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] “Nefsini ıslâh etmeyen başkasını ıslâh edemez.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn4#_ftn4"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][4][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] “Risâle-i Nûr, en evvel tercümanının nefsini iknaa çalışır, sonra başkalara bakar.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn5#_ftn5"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][5][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Der. Çünkü tebliğin tesirli olabilmesi için en önemli hususlardan biri de tebliğ edenin, kabul edilmesi ve yaşanması için anlattığı hakikatleri kendi hayatında yaşamasıdır. Yoksa, kendini ayrı tutarak veya nefsini unutarak yapılan bir tebliğ, neticesiz kalmaya mahkûmdur. Dünyanın rengini değiştirecek bir tebliğin, İslâmiyeti, örnek bir şekilde yaşayarak anlatmaktan geçtiğini üstâdın şu cümlelerinden anlıyoruz: “Eğer biz, doğru İslâmiyet'i ve İslâmiyet'e lâyık doğruluğu ve istikâmeti kendi üzerimizde göstersek, bundan sonra insanlar efvecen efvecen (dalga dalga) İslâmiyete dahil olacaklar, girecekler.[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn6#_ftn6"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][6][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], belki Küre-i Arz’ın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehâlet edecekler.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn7#_ftn7"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][7][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu hakikat iledir ki, Üstâd, lisânı ile Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu bütün cihâna ispat ederken Lisân-i haliyle de Kur’ân’ı okuyup; hal ve ahlâkıyla da onun mânasını neşretmiştir. [/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]3.TEBLİĞDE İSTİĞNÂ DÜSTURU[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hazret-i Üstadın, hayatının en çarpıcı özelliklerinden biri de istiğnâ düsturudur. Yani insanlardan yaptığı hizmet mukabilinde maddî-manevî hiçbir şey talep ve kabul etmemesidir. Üstad, çocukluğundan beri ilmin izzetini muhâfaza etmek için bu kâidesini bozmamıştır. Bu kâidesinin çok önemli, bir sebebini kendisi şöyle açıklar: “Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi; ilmi vâsıta-i cerr ( menfaat vâsıtası) etmekle ithâm ediyorlar. 'İlmi ve dini kendilerine medâr-ı maişet (geçim vesîlesi) yapıyorlar.’ deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzîb (etmek, yalanlamak) lâzımdır.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn8#_ftn8"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][8][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hem Hakkı neşrederken peygamberlere tâbi olunması gerektiğini[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn9#_ftn9"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][9][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] söyleyen Bediüzzaman Hazretleri: اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّهِ (Benim ücretim ancak Allah’a âidtir) ayetine güzel bir âyine olarak insanlardan hiçbir beklenti içinde olmamıştır. Bu dehşetli asırda pek çok kimsenin uğrunda esir olduğu maaş, rütbe, servet, şöhret ve daha nice maddî ve manevi menfaatlerle asla alâkası olmadan Kur’an’a hizmet etmiş ve dünyaya tenezzül etmeyerek gönülleri fethetmiştir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]4. ÖZÜNDE İSPAT VE İKNÂ OLAN BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İçinde bulunduğumuz asır, ilim ve fenni esas alan özünde ispat ve iknâ olan bir tebliği, gerekli kılmaktadır. Çünkü dalâlet cehâletten gelse izâlesi kolaydır. Asrımızda ki dalâlet ise çoğunlukla aklı esas alan fenden ve bilimden geldiği için izâlesi zordur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bütün iman esaslarına ilişen bu büyük tehlikeye, asrımızın imamı , zamanın anlayışına uygun yeni iknâ ve ispat usulleriyle karşı koymuştur. İman esaslarını iki kere iki kere dört eder katiyette ispat edip, ehl-i imanın imanını muhafaza etmiştir. Küfre giren ehl-i inkara ise, gittikleri yolun iç yüzünü ve o yolun ne kadar tutarsızlıklarla dolu olduğunu, çok kuvvetli delillerle ispat etmiştir. Eğer hâla o yolda gitmekte ısrar ederlerse ne gibi imkânsız ve hurâfe şeyleri kabul etmeye mecbur kalacaklarını çok açık bir şekilde îzah etmiştir. [/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Özellikle asrımızın mânevî bir hastalığı olan tabiatçılık felsefesini ve bu felsefeden gelen dinsizlik fikrini dirilmeyecek bir surette öldürüp, küfrün temel taşı mesâbesinde olan bu felsefeyi param parça etmiştir. Yine İbn-i Sîna’ gibi dâhilerin anlamakta âciz kaldığı “İman ederiz fakat akıl bu yolda gidemez”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn10#_ftn10"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][10][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] diye hükmettikleri, hem çoğu islam alimlerinin “Haşir bir mesele-i nakliyedir. Delili nakildir. Akıl ile ona gidilmez” diye ittifakla söyledikleri[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn11#_ftn11"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][11][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] haşre imanı, iki kere iki dört eder katiyette avamlara da çocuklara da ispat etmiştir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]5.MİSAL GETİREREK ANLATMA[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Bediüzzaman, Risâle-i Nûr’da çoklukla, Kur’anî bir metot olan misâl getirerek anlatma ve ispat etme yolunu tercih etmiştir. Temsil metodu da denilen bu ispat usulünde, misâller, en derin hakikatlere ulaşmak için bir dürbün, bir merdiven vazifesi görürler. En uzak, hakikatlerin anlaşılmasına ve en derin manaların kolayca kavranmasına hizmet ederler. Bu ispat usulünde; husûsî, cüzî bir misâl vasıtasıyla umûmî bir hakikatin ucu gösterilip, hüküm o hakîkate binâ edilir. Mesela ‘Güneş, bir tek zât iken, ve milyonlarca kilometre uzakta iken nuranilik ve yansıma gibi pek çok özellikleriyle birlikte, her parlak şeyin yanında bulunuyor, icrâat yapıyor.’ temsîliyle bir umûmî kânunun ucu gösterilerek, “Nur ve nurani için kayıd olamaz. Uzak ve yakın bir olur. Az ve çok müsavi olur.” gibi hakikatlere ulaşılır.[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn12#_ftn12"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][12][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Evet, Allah’ın bin bir isminden yalnız Nur isminin sönük bir ayinesi olan güneş, böyle işlere mazhar olsun da, Ezeli güneş olan Allah, , hem her şeye nihayetsiz uzakken hiç mümkün müdür ki, aynı zamanda bize şah damarımızdan daha yakın olamasın? Hiç imkanı var mı ki; cazibe kanunuyla koca arzı bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîr-i mutlak, miraç hadisesinde, sonsuz rahmetinin cazibesiyle, Habibullah makamındaki bir hususi kulunu (asm)’ı arşına çıkaramasın?[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]6.GAYR-I MEŞRÛ LEZZET İÇİNDEKİ ELEMLERİ GÖSTERMEK[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Hazretleri bu zamanda iki dehşetli hâlin hükmettiğini söyler ve birincisini şöyle teşhîs eder: “Âkibeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyât-ı insâniye, bu asırda akıl ve fikre gâlip geliyor.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn13#_ftn13"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][13][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Evet, bu zamanın insanı, âhiretin elmas gibi bâkî nimetlerini ve sonsuz lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak fânî şişe parçalarını onlara tercih ediyor. Dünya sevgisi yüzünden, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete tâbi oluyor. Dünya için ahiretini unutuyor, ahiretini dünyaya feda ediyor. Üstad Bediüzzaman, asrımız insanını bu tehlikeden kurtaracak çare olarak da: “Ehl-i sefaheti sefahetinden kurtarmanın çare-i yegânesi; aynı lezzetin içinde elemini gösterip hissini mağlub etmekle olur.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn14#_ftn14"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][14][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] der. Evet Risale-i Nur öyle bir meslekten gider ki, o lezzetli gibi gözüken haramın, zehirli bir bala benzediğini ispat eder. Hislerine mağlup olup harama girenlere, daha dünyada iken o haramın içindeki cehennem azabını ve elemini gösterir. Böylece en inatçı ve nefisperest insanları da o uğursuz, gayr-ı meşru lezzetlerden ve sefahetlerden kurtarır. Haramdan bir nefret verip aklı başında olanları tevbeye sevkeder. [/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]7.BATILI TASVİR ETMEYEN BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Etkili tebliğin temel özelliklerinden biri de muhatabın zihninde yanlış anlamalara sebebiyet verecek şüpheler oluşturmamaktır. Faydalı olayım derken zarara sebebiyet vermemektir. Çünkü Batıl bir düşüncenin zararlı şüphe ve itirazlarını ayrıntılarıyla anlatmak, çoğu zaman safi zihinleri bulandırır. Muhatabın muhtaç olduğu hakikat, bulantı vermeden, batıl şüpheleri zikretmeden öyle anlatılmalıdır ki muhataba zararsız bir fayda sağlansın.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu konunun üzerinde hassasiyetle duran Bediüzzaman Hazretleri, şu ifadeleri kullanır: “Bâtıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlâldir.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn15#_ftn15"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][15][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] “ Risale-i Nur'un mesleği odur ki; zihinlerde bir iz bırakmamak için, muarızların şüphelerini zikretmeden öyle bir cevap verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn16#_ftn16"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][16][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]8.KENDİ VAZİFESİNİ YAPIP ALLAH’IN VAZİFESİNE KARIŞMAYAN BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Bediüzzaman “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir." deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur'andan ders aldığını”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn17#_ftn17"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][17][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] söyler. O her zaman, “Cenab-ı Hakk'ın rızası ihlâs ile kazanılır. Kesret-i etba' (tabi olanların çokluğu) ile ve fazla muvaffakıyet ile değildir”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn18#_ftn18"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][18][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ölçüsüyle hareket etmiştir. Kabul ettirmenin ve insanları etrafımıza toplamanın Allah’ın vazifesi olduğuna çok iyi inanan Bediüzzaman Hazretleri, bazen ihlâsla söylenen bir tek kelimenin kurtuluşa vesile ve Allah’ın rızasına sebep olacağını, bazen bir tek kişinin irşadının bin kişinin irşadı kadar Cenab-ı Hakkı razı edeceğini ifade eder. O yüzden sayıca çokluğa değil, Allah’ın razı olduğu kaliteli çokluğa ehemmiyet verilmesi üzerinde ısrarla durur.[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn19#_ftn19"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][19][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]9.MUHATAP AYIRTETMEDEN CEMAAT HALİNDE YAPILAN BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risale-i Nur’un vazifelerinden biri de bu asrın manevî tahribâtına karşı Kur’ân hakikatleri ve îmân nurları ile tamirdir. Üstad Hazretleri, bu asırdaki tahribâtın manevî ve alem-i islâmı içine alacak derecede umumî bir tahribât olduğunu ve tahribâtçıların tek tek değil, cemaat halinde taarruz ettiklerini söyler.[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn20#_ftn20"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][20][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Manevi tamir vazifesinin de ancak, kalpleri ıslâh ve tedavi edecek manevî hakikatlerle, cemaat halinde ve her bir ferdle bire bir alakadâr olmak suretiyle yapılması gerektiğini söyler. Özellikle ehl-i dalaletin cemaat halindeki taaruzuna karşı bütün müslümanları ittifak ruhuyla bir araya getiren, bir şahs-ı manevi teşkil edilmesi gerektiğini vurgular.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]10.TOPLUMUN HİÇBİR TABAKASINI İHMAL ETMEYEN BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risale-i Nur, manevî tahribâta karşı tamir vazifesini yaparken toplumdaki her bir ferdin hukukunu düşünerek hareket eder. Toplumun her kesimine hitâp eder, muhatâp ayırt etmez. Hedef kitlesi herkestir. Üstad Bediüzzaman’ın eserleri yediden yetmişe herkesi muhatap kabul eder. Üstad, çocuklar için “Çocuklar risale-i nur’un fıtri talebesidir” [/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn21#_ftn21"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][21][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]der. Gençler için, gençlik rehberini, hanımlar için hanımlar rehberini, ihtiyarlar için ihtiyarlar risalesini, hastalar ve musibetzedeler için hastalar risalesini kaleme almıştır. Ayrıca, Bediüzzaman Hazretleri sosyal hayattaki pek çok itikadî problem ve islamî gruplar hakkında ehl-i sünnetin bakışını herkesi doyurucu ve ikna edici bir şekilde ortaya koymuştur. Örnek olarak; Tarikatlar, siyaset, Şiilik, vehhabilik, mezhepsizlik, milliyetçilik, materyalizm, pozitivizm, naturalizm, determinizm, kapitalizm, sosyalizm, ehl-i bid’a gibi düşünce ve gruplar hakkında herkesçe kabul gören risaleler telif etmiştir. [/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]11.MÜSBET HAREKET ÜZERİNE KURULU BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Risale-i Nur talebeleri, islâmiyeti tebliğ ederken müsbet hareket ederler. Yani kendi mesleklerinin muhabbetiyle hareket edip, diğer mesleklerin düşmanlığı ve kıymetlerinin düşürülmesi üzerine hizmetlerini bina etmezler. Kendi meziyetlerini göstermek için başkalarının kıymetini eksiltmezler. Bediüzzaman Hazretleri, “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir.” der ve şu yol gösterici ifadeleri kullanır: “ Haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı, "Mesleğim haktır yahud daha güzeldir” diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden, "Hak yalnız benim mesleğimdir" veyahut "Güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber etmektir.” [/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn22#_ftn22"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][22][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Evet, Risale-i Nur talebeleri, menfi tahriklere kapılmadan, sadece kendi meslekleriyle meşgul olup, İslamiyet dairesi içinde hangi meşrebte olursa olsun, bütün müslümanlarla muhabbete, kardeşliğe ve birliğe vesile olacak mukaddes bağlar bulunduğunu bilirler. Müslümanları birbirinden uzaklaştıran, birbirine soğutan, birlik ruhunu dağıtan, ayrılığa sebep olan menfî şeylerin her zaman karşısında olmuşlardır.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]12.NAZİKÂNE, NEZİHANE, KAVLİ LEYYİN, MÜŞFİKANE BİR ÜSLUPLA TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Bediüzzaman “Risale-i Nur'un mesleği, nezihâne ve nazikâne ve kavl-i leyyindir.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn23#_ftn23"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][23][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] der. Ve talebelerine Kur’ân hakikatlerini ve îmân nurlarını bu düstur ile tebliğ etmeleri dersini verir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad ve talebeleri, bu zamanın günah bataklığına girmiş ve dinsizlik yangınına düşmüş, çaresiz insanlarını kendi evladları gibi görüp, onları kurtarmak için şefkat ve sabırla hareket ederler. İslamın nuruna muhtaç muhatabı; tenkid etmeden, yargılamadan, karalamadan islamiyeti anlatırlar. Muhatabın şahsiyetine değer verip, hak ve batılın sonuçlarını mukayese ederek akla kapı açarlar. Muhatabın iradesini elinden alacak dayatmalarda bulunmazlar.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]13.İZZETLİ VE KİŞİLİKLİ BİR TEBLİĞ[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bediüzzaman Hazretleri’nin tebliğinin en önemli özeliklerinden biri de güç odaklarından etkilenmeden, izzetli ve kişilikli bir tebliğ yapıp, talebelerine de bu tarzı mîras bırakmasıdır. İzzetli ve kişilikli yapılan bir tebliğ, tebliğe kuvvet ve ruh veren çok mühim bir faktördür. Her türlü dünyevî kaygılardan ve korkulardan uzak sadece Rabbimizin iltifatını önemseyen bir tebliğ, üstadın tebliğ tarzını ifade eder. Üstad, İslamın izzetini, Kur’ânın şerefini muhafaza etmek için hayatı boyunca insanlardan korkmadan, zorluklardan yılmadan hareket etmiştir. Tehditler, sürgünler, mahkemeler, hapisler, işkenceler, defalarca zehirlemeler, idam sehpaları onu davasından geri çevirememiştir. Gerektiğinde imândan gelen bir cesaretle “Eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım olsa, her gün biri kesilse, hakikat-ı Kur'âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-i mutlakaya eğmem. Ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.”[/SIZE][/FONT][URL="http://risaleonline.com/soru-cevap/risale-i-nurda-teblig#_ftn24#_ftn24"][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][COLOR=#26689f][24][/COLOR][/SIZE][/FONT][/URL][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] diyerek zâlimlere karşı kükremiştir.[/SIZE][/FONT] [B][U][FONT=Comic Sans MS]NETİCE OLARAK;[/FONT][/U][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bediüzzaman Hazretleri, ölçüsünü doğrudan doğruya Kur’an ve sünnetten alan, ihlâs ve istiğna düstürunu kendine rehber yapan, anlattıklarını bizzat kendisi yaşayarak, başkalarına da yaşatan, asrın hastalıklarının farkında olup zamanın ihtiyaçlarını iyi okuyan, , ilim ve fenni esas alıp özünde ispat ve ikna bulunan, gayr-ı meşrû lezzet içindeki elemleri gösterip insanları haramdan uzaklaştıran, kendi vazifesini yapıp Allah’ın vazifesine karışmayan, bâtılı tasvir etmeden davasını anlatan,[B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS] [/FONT][/COLOR][/B]muhatap ayırt etmeyerek cemaat halinde toplumun her kesimine ulaşmaya çalışan,[B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS] [/FONT][/COLOR][/B]müsbet hareket üzerine kurulu,[B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS] [/FONT][/COLOR][/B]nâzikâne, nezîhâne, kavl-i leyyin ve müşfîkâne bir üsluba sahib olan,[B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS] [/FONT][/COLOR][/B]izzetli ve kişilikli örnek bir tebliğ yapmıştır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Bediüzzaman’ın kısaca anlatmaya çalıştığımız tebliğ esaslarıyla açtığı yoldan giderek, bu gün milyonlarca insan imanlarını kurtarmış, asrın mânevi tehlikelerinden, Kur’ân ve sünnetin kal’asına sığınmış, İslam şeriatının istediği şuuru ve duruşu kazanmıştır. Bediüzzaman Hazretlerinin Barla gibi, küçük bir köyden, beş on ihlâslı, fedâkar talebesiyle yola çıkarak başlattığı bir hizmetin, bugün arzın dört bir yanındaki milyonlar insanlara Allah’ın izniyle imân dersini işittirmesi, dünyanın pek çok yerlerinde Bediüzzaman ve Risale-i Nûr hakkında paneller, konferanslar, sempozyumlar, toplantılar düzenlenmesi üstadın tebliğ yolunun ne kadar isabetli olduğunun bir göstergesi değil midir? [/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Cenâb-ı Hak’tan niyazımız o dur ki, rızâsına uygun olarak, kendisini ve Resûlünü (asm) sevmeyi ve başkalarına da sevdirmeyi bizlere nasîb eylesin.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Nur hizmetinde, Arabî ilimler ve Arabca klasik metinler okutulmasına nasıl bakılmaktadır?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Nur hizmeti, çalışmalarının merkezine herkese hitab eden Risale-i Nur derslerini almıştır. Bununla birlikte, ilme müştak kimselerin yapabileceği ve büyük çoğunluk olan avamın elde edemeyeceği klasik medrese ilimlerine de karşı değil taraftardır. Bu tarafa eğilimli olanları desteklemektedir. İçlerinden bazı kimselerin Arabî ilmlerde mütahassıs olma durumu da zaten vardır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Lakin bu yolun bütün toplumun yönlendirileceği bir yol olması ise mümkün değildir. Zaten İslam tarihi boyunca da hiç bir zaman külliyen bütün toplum ehl-i ilim olmamıştır. Risale-i Nur'un gayesi toplumun imanının acilen kurtarılması ve islami açıdan şuurlandırılmasına yöneliktir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]1923 yılında Bediüzzaman Hazretleri, Türkiye’de gizli olarak yayılan dinsizlik fikrine mukabil Tabiat Risalesini önce Arapça olarak yazmıştır. Fakat Arapça bilenler ve ehemmiyet verenler az olduğundan bu eser tesirini gösteremediğini fark ederek o eseri on sene sonra Türkçeye tercüme etmiş ve bundan sonra yazdığı risaleleri, 29. Lem'a müstesna, hep Türkçe yazmıştır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Şu anda da Türkiye’deki durum malumdur. Önce Arapça grameri öğretmek ve daha sonra Risale-i Nur’lardaki iman hakikatlerini ders vermek çok uzun bir zaman alacağından ve herkesin bunu başarması da mümkün olmadığından, üstelik gençlerin içinde bulunduğu bu kadar günahların ve itikad bozukluğunun yaşandığı bir ortamda böyle bir yolu tercih etmekle onlardan çok çok azı ancak istifade edebilir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hâlbuki şu anda takip edilen usul kolay olduğundan elhamdülillah bu tarz hizmet ile Risale-i Nur ile irtibatlı olanlardan %100ü istifade edebiliyor. Hem hizmete muhtaç insanlarımızın sayısı çok fazla; buna mukabil hizmet edenler ise gayet azdır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bir tarafta Arapçayı öğretmek diğer tarafta insanlarımızın imanına hizmet etmeye yetişmek için ise yeterli insanımız yoktur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Zaten islamî bütün hizmetleri bir cemaatin yalnız başına yerine getirmesi mümkün değildir. Cenab-ı Hakk’a çok şükür ki, taksimü’l a’mal kaidesiyele her bir cemaat, yapılacak hizmetlerin bir bir bölümünü omuzuna alarak yapmaya çalışıyor. Allah(cc) birlik ve beraberlik versin.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bediüzzaman Hazretleri bu hususta [/SIZE][B][U][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]mealen (1) [/FONT][/COLOR][/U][/B][SIZE=2]şöyle buyurmaktadır: “Ey azizim bil ki, Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla muvaffak ettiği adam, hiçbir tarikata girmeden zahirden hakikate geçebilir; yani sebeblerden kurtulup hakikate ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına kavuşabilir. Evet, Kur’an’dan, tarikatin hakikatini, tarikata girmeden feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve yine asıl maksad olan [/SIZE][B][U][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]akaid gibi yüce ilimlere ulaştıran, alet ilimlerini (dil ve gramer) okumaksızın, bir yol (Risale-i Nur yolu) buldum[/FONT][/COLOR][/U][/B][SIZE=2]. Zaten vakti hızla akıp giden [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]bu zamanın evladlarına, [U]böyle kısa[/U] ve selametli bir yolu ihsan etmek, her işi hikmetli olan rahmet- i ilahiyenin şanındandır[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2].” (Osmanlıca Mesenevi-i Nuriye, 190)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Cenab-ı Hakk’tan dileğimiz odur ki, memleketimizde müsait bir ortam ve her türlü hizmeti ve bütün İslamî ilimleri ihya edebilecke kuvvetli eller ihsan etsin.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2](1) Metin bir derece açıklanarak alınmıştır.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risale-i Nur'u sözlü ve yazılı anlamda şerh ve izah etmek hangi esaslara dayanmalıdır? Şerh ve izah dışında kalan şeyleri tarif edebilir misiniz?[/FONT][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur’u, ya da başka bir ilmî eseri eseri şerh ya da izah ederken dikkat edilecek hususlardan bazıları şunlardır: 1- Yapılan izahların Kur’an ve sünnete, ehl-i sünnet düsturlarına muhalif olmaması. 2- Risale-i Nur’un diğer bahislerine ters düşmemesi. Çünkü bazı meselelerin pek çok yönü olmakta, bu yönlerden yalnız biri esas alınarak yapılan izahlar hatalı olabilmektedir. 3- Elimizdeki sayfada geçen ağır kelimelerin, ayet ve hadislerin, Arabî ve Fârisî ibarelerin izahı yapılmalıdır. 4- İslam ilimlerine, ya da fen bilimlerine dair ıstılah ve tabirler, o ilimlerin asli kaynaklarına dayanarak izah edilmelidir. 5- Okuduğumuz cümle veya cümlelerin kasdettiği manalar anlaşılır bir dille özetlenmelidir. 6- Cümleler ve paragraflar arasındaki mana bağlantıları izah edilmelidir. 7- Tarihi meseleler hakkında kısa malumat verilmelidir. 8- Bahsi geçen meselenin risalenin telif dönemi ile alakası varsa bu alaka izah edilmelidir. 9- İzah yaparken saded harici çıkmamalıdır. Dersin izahı sadedinde, yeri geldikçe âyet ve hadis meallerine, tarihi kıssalara, büyük zatların sözlerine müracaat etmek; bazı derin hakikatlerin anlaşılabilmesi için misaller getirmek dersin daha iyi anlaşılmasına ve dikkatlerin canlı kalmasına ve cemaatin bilgilenmesine vesile olabilir. Yalnız burada da bunların mevzu ile alakasının kuvvetli olmasına ve dersin önüne geçecek miktarda çok olmamasına dikkat etmek lazımdır. 10- Dersin izahında asıl maksad o risaledeki hakikatlere tercüman olabilmektir. Eğer izahları fazla uzatırsak ve daldan dala atlarsak tercümanlık maksadını aşmış oluruz. Yani orada konuşan Risale-i Nur değil bizim kendi malumatımız olur. Belki bazen kendi malumatımızla bir derleme sunmak ihtiyacı da olabilir. Fakat her ders böyle olursa, biz ders adı altında, bilmeden risalelerle cemaat arasına girmiş ve perde olmuş oluruz. Risalelere hizmet etmek değil, adetâ risaleleri kendi vaazımıza hizmet ettirmiş oluruz. Bunun da ihlâslı bir hal olmadığı malumdur.[/FONT][/COLOR][/B] [B][FONT=Arial][SIZE=5]Risale-i Nur'dan ders yaparken nelere dikkat edilmelidir?[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risale-i Nur derslerinin, insanların bu asırda zayıflayan imanlarının kuvvetlenmesinde, bozulmuş İslam ahlakının tamirinde, şuurlu ve ilimle donanmış Müslümanların yetişmesinde çok büyük ehemmiyeti vardır. Nur dersleri, herkesin yalnız başına anlayamayacağı bazı hakikatlerin anlaşılmasında ve daha bol feyiz almada büyük ehemmiyet arz ederler. O yüzden ders yaparken dinleyenlerin azamî istifadesini düşünerek bazı noktaları dikkate almak çok mühimdir. Onlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]A- Dersten önce: 1- Dersi dinleyecek topluluğun ihtiyacına ve seviyesine uygun bir yer seçilmelidir. 2- Seçilen mevzu hakkında ders yapacak kişinin önceden birikimi olması gerekir. 3- Ders yapılacak yeri güzelce okuyup her tarafını iyice anlamak gerekir. Okumada hiçbir problem kalmamalıdır. 4- Ders esnasında üzerinde durmayı düşündüğümüz yerlerin üstü çizilebilir. 5- Ders yapacağımız cemaatin azlığına çokluğuna, eşraftan olup olmadıklarına bakmaksızın onlara değer vererek ve Allah rızası için onlara faydalı olmaya niyet ederek karşılarına çıkmak elzemdir. 6- Dersten en az 10 dakika kadar önce derse motive olmak, dersin gerektirdiği ruh hâlini yakalamaya çalışmak ve güzel bir ders nasib etmesi için Allah’dan yardım istemek.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]B- Ders Esnasında: 1- Derse, Besmele, hamd ve salâvatla başlamalıdır. Arkasından, “Rabbişrah lî sadrî…” ve “”Rabbenâ lâ tuziğ kulubenâ…” âyetleri okunabilir. Bunlar, ders hakkında Allah’dan yardım istemek manalarına geldiğinden ihmal edilmemeleri tavsiye olunur. 2- Dersin konusu hakkında kısaca bilgiler verilerek cemaatin dikkati konu üzerine çekilmelidir. Yalnız bu girişin birkaç dakikadan fazla olmamasına dikkat edilmelidir. 3- Dersi okurken, geçen her lügatin manasını vermek gerekir. Çünkü dersi dinleyen çok değişik seviyelerde insanlar bulunabilir. Eğer lügat bilgisi iyi seviyede bir cemaate ders okuyorsak, dersin akıcılığı açısından ağır lügatler dışındakilerinin manalarını vermemek daha uygun olabilir. 4- Dersin süresinin, kırk, kırk beş dakikayı geçmemesi dinleyenleri sıkmamak açısından önemlidir. Eğer uzun bir mevzu üzerinde durulacaksa, 15 – 20 dakika ara verilerek ikinci bir ders yapılabilir. 5- Okumayı düşündüğümüz bahsin uzunluğunu ders yapacağımız süreye uygun bir şekilde (1-1,5 sayfa gibi) ayarlamalıyız. Daha uzun bir yer seçersek bu bizi acele etmeye sevk edeceğinden açıklanması gereken yerleri gereği gibi açıklamamaya ve dikkatlerin dağılmasına sebeb olur. 6- Her bir iki kelimede durup açıklama yapmak dersin ilerlemesine mani olacağı gibi, akıcılığını da bozar. Hem fazladan tekrarlara sebeb olabilir. Bunun yerine, mananın toplandığı yerlerde durarak izah etmek söz konusu sakıncaları giderir. Fakat bunda da cemaatin seviyesini dikkate alarak birkaç satırdan fazla ve çok uzun okumamak uygun olur. 7- Risale-i Nur’da her satır, hatta her kelimede çok zengin manalar bulunduğundan ağır ağır ve tane tane okuyarak, dinleyenlerin manaları kaçırmamasına dikkat edilmelidir. 8- Derse önceden vâkıf olmanın verdiği fırsattan istifade ile okurken mananın anlaşılmasına önemli katkıları olan ses vurgulamalarıyla okumalıdır. Numune olarak Fatiha’daki “Rabbimiz! Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz!” âyetini ele alalım. Bu ayeti düz bir cümle gibi vurgusuz olarak okumakla, manaya uygun güzel vurgulamalar yaparak okumak arasında ne kadar fark olduğunu şu an bir uygulama yaparak hemen görebilirsiniz. 9- Cemaatin dikkatlerini uyanık tutmak için, bakışlarımızı ders boyunca cemaat üzerinde gezdirmeliyiz. 10- Ders yapan kişinin düşüncesini birinci derecede okuduğu dersin izahı meşgul etmeli. Eğer, “Cemaat dinliyor mu? Güzel okuyabiliyor muyum? Hâlâ rahatlayamadım” gibi düşünceler zihnini çok meşgul ederse kendini manaya veremez ve ders akıcı bir hale kavuşamaz. 11- Dikkatlerin dağıldığı ve nazarların yorulduğunu fark ettiğimiz anlarda bu hâle seyirci kalmamalı ve değişik yollarla dikkatleri toplamalıyız. Meselâ, ortaya bir soru sormak, dersle alakalı bir kıssa, fıkra, hatıra anlatmak, hatta bazen muvakkaten ders dışı konulara latife yollu girmek bile fayda verebilir. 12- Dersin izahı sadedinde, yeri geldikçe âyet ve hadis meallerine, tarihi kıssalara, büyük zatların sözlerine müracaat etmek; bazı derin hakikatlerin anlaşılabilmesi için misaller getirmek dersin daha iyi anlaşılmasına ve dikkatlerin canlı kalmasına ve cemaatin bilgilenmesine vesile olabilir. Yalnız burada da bunların mevzu ile alakasının kuvvetli olmasına ve dersin önüne geçecek miktarda çok olmamasına dikkat etmek lazımdır. 13- Dersin izahında asıl maksad o risaledeki hakikatlere tercüman olabilmektir. Eğer izahları fazla uzatırsak ve daldan dala atlarsak tercümanlık maksadını aşmış oluruz. Yani orada konuşan Risale-i Nur değil bizim kendi malumatımız olmuş olur. Belki bazen kendi malumatımızla bir derleme sunmak ihtiyacı da olabilir. Fakat her ders böyle olursa, biz ders adı altında, bilmeden risalelerle cemaat arasına girmiş ve perde olmuş oluruz. Risalelere hizmet etmek değil, adetâ risaleleri kendi vaazımıza hizmet ettirmiş oluruz. Bunun da ihlâslı bir hal olmadığı malumdur. 14- Ders ilerledikçe geri dönüşler yaparak konu bütünlüğünü toparlamak mühimdir. Aksi takdirde dersin bütünü kavranamamış, dağınık ayrı ayrı bilgiler sunulmuş ve asıl maksad elde edilmemiş olur. 15- Dersi bitirmeden önce mevzuyu birkaç ana başlık altında hulasa etmek. Bu hulasalar cemaatin dersi o başlıklar altında muhafaza etmesine hizmet edeceği için çok fayda verebilir. 16- Dersi bitirirken, derste geçen hakikatlere uygun bir dua ile bitirmek. Meselâ, sünnet-i seniyenin işlendiği bir dersi, “Allahu Teâlâ, bizleri sünneti yaşamakta muvaffak eylesin” gibi. Ya da, imanın kıymetinin anlatıldığı bir dersi bitirirken, “Cenâb-ı Hak başta memleketimiz ve âlem-i İslam’a ve bütün dünyaya imanın fevkalade ehemmiyetini en yakın zamanda anlamayı ve imanla şereflenmeyi nasib etsin” gibi… 17- Son olarak da meşhur “Sübhaneke lâ ilme lenâ…” ayeti ile bitirmek. Bu ayetin bildirdiği dersi, yani ‘biz ancak Allah’ın bize nasib ettiği bir bilgiye vasıtalık edebiliriz. O yüzden şükür ve minnettarlık onadır. Nefsimizin derste ortaya çıkan güzel manalarla iftihara hakkı yoktur’ hakikatini düşünüp hissederek gururdan sakınmak da ders yapanın ihlâsını koruması açısından elzemdir. Bu maddelere eklenebilecek başka maddeler de muhakkak vardır. Zaman içinde, gelen tekliflere göre yapacağımız ilâvelerle buradaki sayıyı artırmamız mümkündür. Feyyaz-ı Mutlak olan Rabbimiz, istifadesi bol dersler nasib eylesin. Amin![/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risale-i Nur'da dinsizliğe karşı dindar Hristiyanlarla ittifak etmek hakkında bazı bahisler var. Bu açıdan, Nur Talebeleri Hristiyanlarla diyalog meselesine nasıl bakıyorlar?[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Gayr-i müslimlerle iyi ilşkiler içinde olmak ve neticesinde onları kazanmaya çalışmak İslamiyet'in ruhunda vardır. Hatta onlara ümmet-i davet denilir. Önemli olan diyaloğu İslami metotlarla, İslam'ın menfaatine ve izzetine münasib bir tarzda ve Allah rızası için yapabilmektir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Dinsizlik fikri, Hristiyanlarla Müslümanlar'ın ortak düşmanıdır. Bu ortak düşmana karşı ittifakla mücadele edebilmek adına bir diyalog yapılabiliyorsa Bediüzzaman Hazretleri'nin maksadına uygun davranılmış olur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Fakat "Hristyanlık da hak bir dindir" deniyor veya bu anlama gelecek imalarda bulunuluyorsa bu yanlıştır. Batılı tasdik anlamına gelir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Sebebli sebebsiz, durduk yerde, "siz batılsınınız" denilmeyebilir. Fakat, batıla hak demek asla İslam'ın üslubu değildir ve olamaz. Üstad Bediüzzaman Hazretleri Mehdi'nin üçüncü vazifesini şöyle izah eder:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"O zâtın üçüncü vazifesi, Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihad-ı İslâma bina ederek, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip Dîn-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir." (Sikke-i Tasdik)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu tabirlerden anlaşılan, Hz. Mehdi (ra) önce ittihad-ı İslam'ı gerçekleştirecek ve İslam hilafetini kuracak, daha sonra İsevîlerle de ittifak kurarak dinsizliği mağlub edecektir ve bunu İslam Devletinin geniş imkânlarıyla ve izzetli makamı ile sağlayacaktır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Yine Hz. Üstad'ın başka yerlerde yaptığı izahlardan, Hz Mehdi'nin ittifak ettiği Hristiyanların İslam'a girmeye yaklaşmış ve arınmış bir Hristiyanlık olacağı anlaşılmaktadır. Hatta sonunda Hristiyanlığın İslamiyete gireceğini müjdelemektedir. Ahirzaman'da İsa (as)'ın tekrar gelip namazda Hz. Mehdi'ye tabi olmasının, Hristiyanlığın İslam'a tabi olacağına işaret ettiğini de belirtir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Yani Hristiyanlarla diyalog meselesi, bu diyaloğu doğru zamanda, doğru kimselerle, doğru metotlarla, doğru kimselerin yapıp yapmadığı meselesidir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hz. Üstad'ın Hristiyanlarla nasıl bir ilişki içinde olunacağına dair mesajlarını doğru uygulayabilmenin yolu, öncelikle Nur hizmetini doğru anlayıp doğru uygulamaktan geçer.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Nur hizmetinin kendisini doğru anlayanlar elbette diyaloğu da doğru yapacaklardır. Lakin aksi takdirde diyalog da yanlış olacaktır.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Şahs-ı maneviyi maddi ve manevi anlamda nasıl misallendirebiliriz? Şahs-ı maneviye dahil olma şartları nedir? Şahs-ı manevinin meşveretle bir ilişkisi varmıdır. Şahs-ı manevi anlayışı ile bir ulul emre tâbi olmak anlayışı biri birisine zıt düşer mi?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Şahs-ı manevi, çok kimselerin belirli bir maksada yönelik olarak bir araya gelmesi ile ortaya çıkan bir topluluğun manen tek bir şahıs gibi olması demektir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Tek bir şahıs nasıl bir gayeye yönelik çalışmalar yapıyor ve belirli neticeler elde ediyorsa, topluluğun şahs-ı manevisi de öyledir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Maddi misal olarak kamu kuruluşlarını verebiliriz. Mesela, Kızılay'ın da bir şahs-ı manevisi vardır. Bu gibi devlet kuruluşlarına, "kamu tüzel kişiliği" denmesi de şahs-ı manevi manasındadır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu kurumun bütün personeli, birlikte kuruluş gayelerine yönelik çalışmalar yaparlar ve tek başlarına yapamayacakları büyük hayırlara vesile olabilirler.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Manevi olarak ise, bütün hayır kuruluşlarını, cemiyetleri ve cemaatleri misalverebiliriz.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Şahs-ı maneviye dahil olmanın şartı, o topluluğun gayelerini samimi bir şekilde kendine gaye edinmek ve bu gayeleri elde etmek yolunda diğer ferdelerle sıkı bir dayanışma içinde olmaktır. Üstad Bediüzzaman dayanışma yoluyla şahs-ı manevi oluşturmanın nasıl büyük bir kuvvet artışına sebeb olduğunu şöyle anlatır:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Hakikî ve samimî bir ittifakta (birleşmekte) herbir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid (birleşmiş) adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır." (21. Lema)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ayrıca Hz. Üstad, şahs-ı manevi oluşturarak yapılan hayırlı çalışmalardan kazanılan büyük sevapların, bölünmeden bütünüyle, şahs-ı maneviye dahil her bir ferdin amel defterine kayd edileceğini, bunun hakikat ehli büyük zatlar tarafından keşfen görüldüğünü ve Allah'ın rahmetinin genişliğinin de bunu gerektirdiğini söyler.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Şahs-ı manevi'nin fikri ise, en güzel meşveret, yani istişare yoluyla ortaya çıkar. Eğer ona dahil ferdler arasında verimli bir meşveret ilişkisi yerleşmiş olursa çok güzel fikirler ortaya çıkabilir. Zararlar erkenden farkedilip tedbirler alınır, kâr getirecek fırsatlar kaçırılmaz. Ferdlerin kabiliyetleri gelişir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad'ın yukarıdaki sözünde geçtiği gibi, bir akılla değil, on akılla düşünülmüş, yirmi gözle görülmüş gibi olur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Şahs-ı manevinin liderlikle bir zıtlığı yoktur. Bunu en güzel örneği, Peygamber Efendimiz (asm) ile sahabeler cemaatinin şahs-ı manevisinin durumudur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Sevgili Peygamberimiz (sav) hem onlara liderlik yapar, hem de onların görüşlerini alır ve onlarla istişare ederdi. Üstelik Kur'an, "Onlarla istişare et" diyerek ona bunu emretmişti.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]En güzel liderlik arkasındaki topluluğun görüşlerinden devamlı faydalanan ve istişare mekanizmasını iyi çalıştıran liderliktir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Allahu teala, arı ve karınca gibi hayvan topluluklarına bile içlerinden birer reis tayin ettiğine göre, insanların cemiyetlerinin başsız olması asla düşünülemez. Bunun aksini savunmanın İslam ahlakı ile hiç bir alakası yoktur. Daha çok anarşist fikirlere uygun bir düşünce tarzıdır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Müslümanların birlik beraberlik olması, şahs-ı manevi teşkil etmeye çok önem vermesi ve meşvereti iyi kullanan kaliteli liderler yetiştirmesi lazımdır. Bu zamanda İslam Dünyası'nın batı karşısında gelişmesi için bu şarttır.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial][SIZE=5]Risale-i Nur'la yeni tanıştıracağımız birine ilk olarak hangi meselelerden başlamamız daha uygun olur?[/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Karşımızdaki insanın durumuna göre konuşmak İslami tebliğin mühim konularındandır. Ayette, "Rabbinin yoluna [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]hikmetle [/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]ve güzel nasihatle davet et." (Nahl 125) buyruluyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İnsanlara hikmetle konuşmak onların anlayabileceği ve [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]ihtiyaçlarına uygun[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] şekilde konuşmak demektir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Peygamber Efendimiz de (asm), "Biz peygamberler topluluğu, insanların akıllarının anlayabileceği şekilde konuşmakla emrolunduk" buyurmuştur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Yine bu sebeble büyüklerimiz, "İnsanlara akıllarının ölçüsüyle konuşunuz" demişlerdir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu açıdan insanlara Risale-i Nur'dan bir risaleyi ders yapacak iken veya bir okumaları için bir risaleyi verirken [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]kendisine en uygun[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] olanlardan birini seçmek gerekir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Mesela, imanlı fakat namazlarına dikkat etmeyen bir kimse için, 10. Hüccet, Küçük Sözler, Namaz Risalesi, Meyve Risalesi ve benzerleri uygun olabilir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İlim sahibi olanlar için İhlas Risalesi ve ilmi risaleler uygun olur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İmani şüpheleri olanlar için, Ayetel Kübra, Tabiat, Reşhalar gibi risaleler münasib olur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Şehid Hafız Ali abinin (rh), Risale-i Nur'un bu noktadaki hususiyetini anlattığı bir mektubundaki isabetli tercihini Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle takdir eder:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Tefsir sahibi [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Hoca Vehbi[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]'nin (Mehmed Vehbi Efendi'nin) (R.H.) [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Risale-i İhlas[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] karşısında mağlubiyetle beraber, [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Risale-i Nur'a karşı hayran ve takdirkâr [/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]olması münasebetiyle, Hâfız Ali demiş: "Risale-i Nur'un bir kerametidir; [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]öküze et ve arslana ot atmaz. Öküze ot verir, arslana et verir[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]. O arslan [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]hocanın en evvel İhlas Risaleleri[/FONT][/COLOR][/B][/FONT][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] eline geçmiş." İşte Hâfız Ali'nin bu mektubunu aldığımdan ya altı, ya yedi gün evvel, Karadağ'dan inerken birden diyordum: "Yahu! Ata et, arslana ot atma; arslana et, ata ot ver." Bu kelimeyi beş-altı defa hoşuma gitmiş tekrar ediyordum. Ya Hâfız Ali benden evvel yazmış, bana da söylettirdi veyahut ben evvel söylemişim, ona yazdırılmış. Yalnız bu garib tevafukta bir farkımız var. O, öküze ot demiş; ben, ata ot demişim." (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Üstad Bediüzzaman'ın talebelerine, "Hüsrev'i dinleyekseniz" dediğine dair rivayetler hakkında ne dersiniz? 12. Reca'daki Kuleönülü Mustafa dan bahseder misiniz? Yerine Kuleönülü Mustafa'yı mı bırakmak istiyor?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu noktada rivayetler varsa da buna kanaat etmek için daha sağlam deliller risalelerde vardır. Çünkü hiç bir rivayet asrın imanının kendi sözünden daha muteber değildir[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Hüsrev gibi bir nur kahramanından [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]benim yerimde[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] ve Risale-i Nur'un şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]hiç bir cihetle gücenmemek[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] elzemdir." (14. Şua)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"[/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Başta Hüsrev[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] olarak o erkânların [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]hiçbir hareketini tenkid etmemek[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]onlara tesanüd (dayanışmak) ve tam kardeş olmak[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] lâzımdır" (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"(Hüsrev'e hitaben yazılan bir mektubdur) Aziz, mübarek, sıddık kardeşim! Evvelâ: Sözler'e başlamadan iki ay evvel gördüğün [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]mübarek rü'ya çok güzeldir[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2], hem [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]hakikattır[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]. Evet kardeşim, sen bir bahçe-i ebedî olan Kur'an-ı Hakîm'in cennetinden, gül-ü Muhammedî (A.S.M.) namında, hadsiz nuranî hakikatların fabrikası hükmünde, tefsir-i hakaik-i Kur'aniye etrafında halka tutan ve sizin gibi çarklardan mürekkeb olan [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]bir cemaat-ı mübareke içinde en has ve en yüksek mertebeye[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] kâtib tayin edildiğine o rü'ya beşaret verdiği gibi, [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]biz de beşaret ediyoruz[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]." (Barla Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Hüsrev'in hakikaten tedbirce [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] tedbir ve dirayeti" (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Hüsrev'in [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]kalemi gibi; fikri, kalbi de o nisbette hârika [/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]diyebiliriz. Risale-i Nur'a karşı irtibatı ve iştiyakı ve kanaatı gittikçe terakki ve inkişaf ediyor. [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Hiçbir hâdise[/FONT][/COLOR][/B][/FONT][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] onu sarsmıyor, fütur vermiyor." (Kastamonu Lahikası) "Risalet-ün Nur hakkında [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]kerametli ve dikkatli ve isabetli ve keskin Hüsrev'in nazarı[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] doğrudur." (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kuleönülü Büyük Mustafa abi, Büyük Ruhlu Küçük Ali'nin ağabeyidir. Yeğeni Abdurrahman abi 1928'de vefat ettiğinde henüz Üstad iki yıldır Barla'da ve Barlalı bir kaç kişiden başka pek talebesi yok. İlk olarak Isparta tarafından Kuleönü'den Mustafa geliyor ve arkasından otuz kiş getiriyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Hazretleri davasını devam ettirecek talebeler ararken yeğeninden ümitli olduğu bir dönemde onun vefatı üzerine büyük bir manevi sıkıntı yaşıyor. İşte tam o sırada Allahu Teala Mustafa Abi'yi gönderiyor ve kalbine şu teselliyi veriyor:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Cenab-ı Hak Mustafa'yı nümune olarak bana göndermiş ki; senden bir Abdurrahman aldım, mukabilinde bu gördüğün Mustafa gibi otuz Abdurrahman o vazife-i diniyede sana hem talebe, hem biraderzade, hem evlâd-ı manevî, hem kardeş, hem fedakâr arkadaş vereceğim. Evet lillahilhamd otuz Abdurrahman'ı verdi."[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu satırlardan yerine onu bıraktı manası çıkmaz. Korkma hizmetinde sana yardımcı olmak ve senden sonra da hizmetini devam ettirecek emin eller vereceğim manası çıkar. Zaten Mustafa abi, Üstad'dan evvel 1955 yılında vefat etmiştir. Allah cümlesine rahmet eylesin.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Bediüzzaman Hazretleri, "Mesleğimiz haliliyye olduğu için meşrebimiz hullettir." diyor. Hullet ve haliliyye ne demektir? Buna işaret eden ayet veya hadis var mı?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Allah, İbrâhîm’i halil (dost) edinmiştir." (Nisa, 125) ayeti ile İbrahim (as)'a Halilullah, Allah'ın dostu adı verilmiştir. Burada Üstad'ın kasdı, Nur hizmeti de dostluk ve kardeşlik hizmetidir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Haliliye, Halil İbrahim (as) gibi dostluk üzerine giden yol demektir. Hullet ise bu yolda sergilenen "dostluk" demektir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Bediüzzaman, bu dostluğun nasıl olacağını İhlas Risalesi'nde şöyle anlatıyor:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Hullet (dostluk) ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd (değerli) kardeş olmak iktiza eder (gerekir)." (21. Lema)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Nur mesleğinin Haliliye olmasına ışık tutan 1. Şua'daki bir ifade şöyledir:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Risale-i Nurun mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle Hazret-i İbrahim’in (A.S.) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek sırrıyla…” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]'Kişi kardeşleriyle kuvvetlidir' diye bir hadis var mı? Risale-i Nur hizmetinde kardeşlik nasıldır?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu ifade ile bir hadise rastlayamadık. Fakat aynı manaya gelen şu hadis var: “Müminler bir binanın tuğlaları gibi birbirlerine kuvvet verirler.” (Buhari) Üstad Bediüzzaman Risale-I Nur hizmetinin temelinin hakikat ve kardeşlik olduğunu vurgular ve bu kardeşliği İhlas Risalesi’nde şöyle anlatır: “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz. Hattâ en latif ve güzel bir hakikat-ı imaniyeyi muhtaç bir mü'mine bildirmek ki; en masumane, zararsız bir menfaattir. Mümkün ise, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer "Ben sevab kazanayım, bu güzel mes'eleyi ben söyleyeyim" arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur. Fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlasa zarar gelebilir.” (21. Lem’a) “Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirane iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde "fena fi-ş şeyh, fena fi-r resul" ıstılahatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte "fena fi-l ihvan" suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna "tefani" denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz "Haliliye" olduğu için, meşrebimiz "hıllet"tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üss-ül esası, samimî ihlastır.” (21. Lem’a) “Ey kardeşlerim! Kur'an-ı Hakîm'in hizmetindeki mesleğimiz hakikat ve uhuvvet olduğu ve uhuvvetin sırrı; şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip, onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek" olduğundan, mabeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet tesir etmemek gerektir. Çünki mesleğimize bütün bütün münafîdir. Madem kardeşlerin şerefi umumiyetle her ferde ait olabilir; o büyük şeref-i manevîyi, şahsî, hodfüruşane, rekabetkârane, cüz'î bir şerefe ve şöhrete feda etmek; Risale-i Nur şakirdlerinden yüz derece uzak olduğu ümidindeyim. Evet Risale-i Nur şakirdlerinin kalbi, aklı, ruhu; böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül etmez. Fakat herkeste nefs-i emmare bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur'un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve heva ve hiss ve vehim bazan aldatıyorlar. Onun için, bazan şiddetli ikaz olunuyorsunuz. Bu şiddet, nefs ve heva ve hiss ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız. Evet eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi, makam bir olurdu veyahut mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid istidadlar namzed olurdu. Gıbtakârane bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârane müzahameye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder.” (21. Lem’a)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risale-i Nur ile tarikat arasındaki fark nedir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu sualinize cevap olarak önceden yayınlamış olan tafsilatlı bir makaleyi buraya aldık:[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Comic Sans MS] RİSALE-İ NUR’UN ZAHİRDEN HAKİKATE GEÇEN BİR MESLEK OLDUĞUNA DAİR[/FONT][/B] [SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Risale-i Nur tarikat değildir. Fakat tarikat insanları “zahirden hakikate ulaştırdığı” gibi, Risale-i Nur da aynı vazifeyi, faaliyeti yapmaktadır. Burada ister istemez zahir nedir, hakikat nedir, zahirden hakikate geçmek nedir? Soruları akla geliyor. Kısaca bu sorulara cevap verelim: Zahir, Bu gördüğümüz şehadet alemi, sebebler alemi, madde alemidir. Yaşadığımız bu şehadet aleminde eşyanın kendi kendine var olduğu, her şeyin sebeplerle meydana geldiğini görürüz. Halbuki bu görünüşte böyledir. Hakikatte ise bütün eşyayı, varlıkları icad eden ve onları varlıkta, ayakta tutan Allah’ın kudretidir. Keza bütün meydana gelen olaylar yine onun kudretiyle, isim ve sıfatlarıyladır. Sebeplerin arkasındaki müessir, hakiki güç Allah’ın gücüdür. Zahirden hakikate geçmek; Bu şehadet aleminin (madde aleminin) ötesindeki eşyanın ve hadiselerin künhüne, sırrına vakıf olabilmek, onların hakikatına erebilmektir. Diğer ifadeyle kainatta Allah’ın tecelli eden isim ve sıfatlarını, kudretini, hikmetini yakini olarak müşahede edebilmektir. Tasavvuf ibadetler üzerinde yoğunlaşarak yüz yıllar boyunca insanları bu sırra mazhar etmeye çalışmış ve sayısız evliya yetiştirmiştir. Risale-i Nur ise tasavvuf faaliyeti yapmadan, bu zamanın ihtiyaçlarına uygun olarak, nafile ibadetler değil, ilim üzerinde durarak insanları hakikate ulaştırmaktadır. Üstad şöyle der: “İ'lem Eyyühel-Aziz! Tevfik-i İlahî refiki olan adam, tarîkat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir. Evet Kur’an’dan, hakikat-ı tarîkatı -tarîkatsız- feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım. Ve keza maksud-u bizzât olan ilimlere alet ilimlerini okumaksızın îsal edici (ulaştırıcı) bir yol buldum. Seri-üs seyr olan (hızlı hareket eden) bu zamanın evlâdına, kısa ve selâmet bir tarîkı/yolu ihsan etmek, rahmet-i hâkimenin şânındandır.” Üstad Mektubat adlı kitabında yukardaki ifadelerini biraz daha genişleterek şu cümleleriyle ifade eder: “Bundan otuz sene evvel, Eski Said'in gafil kafasına müdhiş tokatlar indi, (اَلْمَوْتُ حَقٌّ ) (Ölüm haktır!) hükmünü düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Meded istedi, bir yol aradı, bir halaskâr, kurtarıcı aradı. Gördü ki, yollar muhtelif; tereddütte kaldı. Gavs-ı Azam olan Şeyh-i Geylanî Radıyallahü Anh'ın "Fütuh-ul Gayb" namındaki kitabıyla tefe'ül etti. Tefe'ülde şu çıktı: (اَنْتَ فِى دَارِ الْحِكْمَةِ فَاطْلُبْ طَبِيبًا يُدَاوِى قَلْبَكَ) (Sen darül hikmettesin. Kalbini tedavi edecek bir doktor ara!) Acibdir ki; o vakit ben, Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye âzası idim. Güya Ehl-i İslâm’ın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir. İşte Hazret-i Şeyh bana der ki: "Sen kendin hastasın, kendine bir tabib ara!" Ben dedim: "Sen tabibim ol!" Tuttum, kendimi ona muhatab addederek, o kitabı bana hitab ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetli idi. Gururumu dehşetli kırıyordu. Nefsimde şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. Dayanamadım, yarısına kadar kendimi ona muhatab ederek okudum; bitirmeye tahammülüm kalmadı. O kitabı dolaba koydum. Fakat sonra, ameliyat-ı şifakâraneden gelen acılar gitti, lezzet geldi. O birinci üstadımın kitabını tamamen okudum ve çok istifade ettim. Ve onun virdini ve münacatını dinledim, çok istifaza ettim. Sonra İmam-ı Rabbanî'nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe'ül ederek açtım. Acaibdendir ki, bütün Mektubatında yalnız iki yerde "Bediüzzaman" lafzı var. O iki mektub bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektubların başında "Mirza Bediüzzaman'a Mektub" diye yazılı olarak gördüm. Fesübhanallah dedim, bu bana hitab ediyor. O zaman Eski Said'in bir lâkabı, "Bediüzzaman"dı. Halbuki hicretin üç yüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedanî'den başka o lâkabla iştihar etmiş zâtları bilmiyordum. Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, ona o iki mektubu yazmış. O zâtın hali, benim halime benziyormuş ki, o iki mektubu kendi derdime deva buldum. Yalnız İmam, o mektublarında tavsiye ettiği gibi çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor: "Tevhid-i kıble et." Yani: Birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: "Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekin in mi arkasından gideyim?" tahayyürde kaldım. Herbirinde ayrı ayrı cazibedar hasiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle kalbime geldi ki: "Bu muhtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur'an-ı Hakîm'dir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en a'lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o Mürşid-i Hakikî'nin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor; fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur’an’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler. Dördüncü Nokta: Sahabelerden ve Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiînden en yüksek mertebeli velayet-i kübra sahibi olan zâtlar, nefs-i Kur’an’dan bütün letaiflerinin hisselerini aldıklarından ve Kur'an onlar için hakikî ve kâfi bir mürşid olduğundan gösteriyor ki: Her vakit Kur'an-ı Hakîm, hakikatları ifade ettiği gibi, velayet-i kübra feyizlerini dahi ehil olanlara ifaza eder. Evet zahirden hakikata geçmek iki suretledir: Biri: [B][U]Tarîkat berzahına girip, seyr ü sülûk ile kat'-ı meratib ederek hakikata geçmektir[/U][/B]. İkinci Suret: [B][U]Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u İlahî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek hakaik-i Kur'aniye’den tereşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.[/U][/B]” Üstad’ın zahirden hakikate geçme konusunda yukarda zikredilen ifadelerine benzer başka izahları da Mesnevi adlı kitabının mukaddimesinde şöyle geçer: “Kırk elli sene evvel Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikat-ül hakaike karşı ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarîkat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünki aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra hem kalben, hem aklen hakikata giden bazı büyük ehl-i hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı cazibedar bir hâssası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbanî de ona gaybî bir tarzda "Tevhid-i kıble et!" demiş; yani "Yalnız bir üstadın arkasından git!" O çok yaralı Eski Said'in kalbine geldi ki: “Üstad-ı hakikî Kur'an'dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur.” diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garib bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu manevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazalî (ra), Mevlâna Celaleddin (ra) ve İmam-ı Rabbanî (ra) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrakın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Kur'an'ın dersiyle, irşadıyla hakikata bir yol bulmuş, girmiş. Hattâ (وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِد) (Her şeyde ona dair bir ayet/bir delil vardır. Onun bir olduğuna delalet eder.) hakikatına mazhar olduğunu, Yeni Said'in Risale-i Nur'uyla göstermiş. İkinci Nokta: Mevlâna Celaleddin (ra) ve İmam-ı Rabbanî (ra) ve İmam-ı Gazalî (ra) gibi, akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve ruhun yaralarını tedavi ve nefsin evhamdan kurtulmasını temine çalışıp, lillahilhamd Eski Said Yeni Said'e inkılab etmiş. Aslı Farisî sonra Türkçe olan Mesnevî-i Şerif gibi o da Arabça bir nevi Mesnevî hükmünde Katre, Hubab, Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Şu'le, Lem'alar, Reşhalar, Lâsiyyemalar ve sâir dersleri ve Türkçede o vakit Nokta ve Lemaat'ı gayet kısa bir surette yazmış; fırsat buldukça da tab'etmiş. Yarım asra yakın o mesleği Risale-i Nur suretinde, fakat dâhilî nefs ve şeytanla mücadeleye bedel, hariçte muhtaç mütehayyirlere ve dalalette giden ehl-i felsefeye karşı Risale-i Nur, geniş ve küllî Mesnevîler hükmüne geçti. Üçüncü Nokta: O Yeni Said'in münazarasıyla, nefis ve şeytanın tam mağlub edilmesi ve susturulması gibi, Risale-i Nur dahi yaralanmış talib-i hakikati kısa bir zamanda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalaleti de tam ilzam ve iskât ediyor. Demek bu Arabî Mesnevî Mecmuası, Risale-i Nur'un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hükmündedir. Bu mecmuanın yalnız dâhilî nefis ve şeytanla mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin şübehatından tamamıyla kurtarıyor. Ve o malûmat ise, meşhudat hükmünde ve ilmelyakîn ise, aynelyakîn derecesinde bir itminan ve bir kanaat veriyor. [B][FONT=Comic Sans MS] Risale-i Nur, -Tarikat gibi- İnsanı Allah’a Ulaştıran Bir Tariktir/Yoldur:[/FONT][/B][/FONT][/SIZE] [SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Tarikatler insanı Allah’a ulaştıran yollardır. Risale-i Nur tarikat değildir, fakat tarikat gibi o da insanları Allah’a ulaştırır. Üstad’ın bu konuda bir izahı şöyledir: “Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'ân’dan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kasır fehmimle Kur'ândan istifade ettiğim Acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır. Evet acz dahi, aşk gibi belki daha eslem bir tarîktir ki; ubudiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi, Rahman ismine îsal eder. Hem şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki Rahîm ismine îsal eder. Hem tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin,ve daha parlak bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsal eder (ulaştırır). Şu tarîk, hafî tarîkler misillü, Letaif-i Aşere gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi Nüfus-ı Seb'a yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki (Dört Hatve’den ibarettir.) Tarîkattan ziyade hakikattır, şeriattır. [Yanlış anlaşılmasın] Acz ve fakr ve kusurunu, Cenab-ı Hakk'a karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, farzları işlemek, kebairi (büyük günahları) terketmektir. Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır. [B][FONT=Comic Sans MS]RİSALE-İ NUR VE TARİKAT[/FONT][/B][/FONT][/SIZE] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risale-i Nur bir tarikat değildir, fakat tarikatten maksud olan gayeleri, neticeleri talebesine kazandırır. Üstelik Risale-i Nur yalnızca nur talebeleri için yazılmış bir eser olmayıp, bütün ehl-i imana hitap eder. Ehli tarikatin de Risale-i Nur’ları okuması, iman, Kur’an hakikatlarını öğrenmesi gerekir. Risale-i Nur’u okumak onları tarikatten çıkarmaz, bilakis onların tarikatına kuvvet verir. Aşağıya bu mevzu ile ilgili yazıları alıyoruz: [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS] [/FONT][/COLOR][/B][B][FONT=Comic Sans MS]Beşinci Mektub[/FONT][/B] [SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A) Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-i imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler zevklere ve vecdlere ve kerametlere tercih ederim." Hem demiş ki: "Bütün tarîklerin nokta-i müntehası, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır." Hem demiş ki: "Velayet üç kısımdır: Biri velayet-i suğra ki, meşhur velayettir. Biri velayet-i vustâ, biri velayet-i kübradır. Velayet-i kübra ise; veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır." Hem demiş ki: "Tarîk-i Nakşî'de iki kanad ile sülûk edilir." Yani: Hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez. öyle ise tarîk-i Nakşî'nin üç perdesi var: Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye hizmettir ki, imamı Rabbanî de (r.a) âhir zamanında ona sülûk etmiştir. İkincisi: Feraiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyeye tarîkat perdesi altında hizmettir. Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vâcib, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir. Madem hakikat böyledir; ben tahmin ediyorum ki: Eğer şeyh Abdülkadir-i Geylanî (R.A.) ve şah-ı Nakşibend (ra) ve İmam-ı Rabbanî (r.a) gibi zâtlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslâmiye’nin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünki saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennet'e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet'e giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise Cenab-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa; o yola karşı lâkayd kalmak, elbette kâr-ı akıl değil... İşte otuzüç aded Sözler, böyle Kur'anî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar. Madem hakikat budur; esrar-ı Kur'aniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasib bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi' bir nur ve dalalet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım. Bilirsiniz ki: Eğer dalalet cehaletten gelse izalesi kolaydır. Fakat dalalet, fenden ve ilimden gelse, izalesi müşkildir. Eski zamanda ikinci kısım, binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşad ile yola gelebilirdi. Çünki böyleler kendilerini beğeniyorlar; hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenab-ı Hak şu zamanda, i'caz-ı Kur’an’ın manevî lemaatından olan malûm Sözler'i, şu dalalet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım. Üstad Bediüzzaman meşrep tassubu yaparak ehli tarikatı, tarikatı bırakarak kendine tabi olmaya çağırmaz. Tam tersine tarikatı över , fakat ehli tarikatın Risale-i Nur’a da sahip çıkmasını ister. Onların hem tarikat faaliyetini, hem de iman hizmetini yapmasını ister. Bu konuda bazı ifadeleri şöyle: Nurlar, mektebleri tam nurlandırmağa başladı. Mekteb şakirdlerini medrese talebelerinden ziyade Nurlara sahib ve naşir ve şakird eyledi. İnşâallah medrese ehli yavaş yavaş hakikî malları ve medrese mahsulü olan Nurlara sahib çıkacaklar. Şimdi de çok müftülerden ve çok ülemalardan Nurlara karşı çok iştiyak görülüyor ve istiyorlar. Şimdi en mühim tekkeler ehli, ehl-i tarîkattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahib çıkmaları lâzım ve elzemdir (Haşiye) . Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatını düşünüp "Tarîkat zamanı değil, bid'alar mani' oluyor" dedim. Fakat şimdi Sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki büyük tarîkatın hülâsası olan ve tarîklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarîkat ehli kendi tarîkatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehl-i tarîkatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlub olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakikî Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid'atlara ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerektir. Daireye girmeden evvel bulduğu şeyhini daireye girdikden sonrada her ferd, o şeyhini ve o mürşidini dairede muhafaza edebilir. Fakat şeyhi olmayanlar daireye girdikden sonra ancak daire içinde mürşid arayabilir. [B][FONT=Comic Sans MS] Risale-i Nur’da Keramet[/FONT][/B][/FONT][/SIZE] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][B][I][U]Keramet ve İkram Arasındaki Fark:[/U][/I][/B] Tarikatlerde olduğu gibi, Risale-i Nur hizmetinde de bazı harikuladelikler görülür. Üstad bu harikulade hallere “Keramet değil, ikramdır” der. Kerametle ikram arasındaki farkı “Dokuzuncu Mektup”ta şöyle izah eder: Neşr-i envâr-ı Kur'âniyedeki muvaffakiyetin ve gayretin ve şevkin, bir ikram-ı İlâhîdir, belki bir keramet-i Kur'âniyedir, bir inâyet-i Rabbâniyedir. Sizi tebrik ediyorum. Keramet ve ikram ve inâyetin bahsi geldiği münasebetiyle, keramet ve ikramın bir farkını söyleyeceğim. Şöyle ki: Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i nimettir. Eğer kerametle müşerref olan bir şahıs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmâresi bâki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimad etmek ve gurura düşmek cihetinde istidraç olabilir. Eğer bilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ, birisinin kalbinde bir sual var. İntâk-ı bilhak nev'inden ona muvafık bir cevap verir; sonra anlar. Anladıktan sonra kendi nefsine değil, belki kendi Rabbisine itimadı ziyadeleşir ve "Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîzim vardır" der, tevekkülünü ziyadeleştirir. Bu kısım, hatarsız bir keramettir; ihfâsına mükellef değil. Fakat fahr için, kasten izharına çalışmamalı. Çünkü, onda zâhiren insanın kisbinin bir medhali bulunduğundan, nefsine nisbet edebilir. Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nev'inden daha selâmetli, bence daha âlidir. İzharı, tahdis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez. İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur'ân hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsânât-ı İlâhiye bir ikramdır; izharı, tahdis-i nimettir. Onun için sana karşı, tahdis-i nimet nev'inden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtı yazıyorum. Biliyordum ki, sende fahr değil, şükür damarını tahrik ediyor. [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS] [/FONT][/COLOR][/B][/FONT][B][FONT=Comic Sans MS]Keramet İstenir Mi?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hem lisan-ı hal, hem lisan-ı kal ile ve başka tezahüratlarla sorulan bir suale cevaptır. Deniliyor ki: "Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarikatlerden ziyade iman hakikatlerinin inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirtleri kısmen bir cihette velâyet derecesindeler. Neden evliyalar gibi mânevî zevkler ve keşfiyatlara ve maddî kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar? Bunun hikmeti nedir?" Elcevap: Evvelâ: Sebebi, sırr-ı ihlâstır. Çünkü, dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlûp etmeyen insanlara bir maksat olup, uhrevî ameline bir sebep teşkil eder, ihlâsı kırılır. Çünkü amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranılmaz; aranılsa, sırr-ı ihlâsı bozar. Saniyen: Kerametler, keşfiyatlar, tarikatta sülûk eden âmi ve yalnız imanı taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zayıf olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risale-i Nur'un imanî hakikatlerine gösterdiği hüccetler, hiçbir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği iman-ı tahkikî, keşfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasından, hakikî şakirtleri, öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar. Salisen: Risale-i Nur'un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yalnız rıza-yı İlâhî için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki keramet sahipleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mâbeynindeki ihtilâf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında, ehl-i gafletin nazarında, onlara sû-i zan edip, o mübarek zatları, benlik ve enaniyetle itham etmeleri gösteriyor ki, Risale-i Nur'un şakirtleri, şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir. Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i mâneviye ve kardeşler birbirinde tefâni noktasında Risale-i Nur'un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikrâmât-ı İlâhiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemâlât ve kerameti aramıyorlar. Rabian: Dünyanın yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle, âhiretin bâki olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki, hazır lezzete meftun kör hissiyât-ı insaniye, fâni, hazır bir meyveyi, bâki, uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu hâlet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risale-i Nur şakirtleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı mâneviyeyi dünyada aramıyorlar. Risale-i Nur şakirtlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: "İhtiyacımız şedittir." Birden, altından bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: "İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir." Birden o mübarek hanım demiş ki: "Gerçi çok muhtacız ve âhirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fâni bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil." Birden yerine gitti, Keşifle gördüler diye rivayet edilmiş.İşte bu iki kahraman ehl-i hakikat, Risale-i Nur şakirtlerinin dünyaya ait ezvak-ı kerametlere koşmadıklarına bir hüsn-ü misaldir. [/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Üstad Hazretleri İhlas Risalesi'nde, makam cihetiyle kardeşler arasında, "olsa olsa bir üstadlık ortaya girer" buyurmuştur. Burası talebeler arasında da üstadlık olabileceğini ispatlar mı?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Zaten bu cümlenin iki manası vardır. Birisi; Üstad kelimesinin asıl meşhur manasına göre, "hocalık ve talebelik ilişkisi girer" diyor. Çünkü yetişkin bir Nur talebesi sonradan gelen yeni bir talebenin hocası olup onu yetiştirmeye başlıyor. O talebenin ilmin adabına uyması için aşırıya kaçmadan hocasına hürmet etmesi şarttır. Yani Üstad, İhlas Risalesi'ndeki o ifadelerinde, Nur dairesinde tarikatta olduğu gibi yukarıdan aşağı bir makam hiyerarşisi yok derken, "yanlış anlamayın hoca talebe münasebetleri hariç" demiş oluyor. İslamın edeb anlayışı da zaten bunu gerektiriyor. Bu manayı doğrulayan Risale-i Nur'da bazı cümleler de vardır:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Hâfız Ali'nin mektubunda, [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Medrese-i Nuriye'nin (Sav medresesinin) üstadı[/FONT][/COLOR][/B][/FONT][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] olan Hacı Hâfız ile gayet samimane ve uhuvvetkârane görüşmeleri ve meşveretleri bizleri çok mesrur eyledi." (Kastamonu Lahikası) "[/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Mücahidlerin üstadı[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] ve efelerin hakikî bir nâsihi ve Risale-i Nur'un hâlis muhlis bir şakirdi olan Hasan Âtıf kardeşim!" (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]İknicisi;[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Nur Talebeleri arasındaki meşhur kullanıma göre Üstad Bediüzzaman ve ondan sonra, cemaatin şahs-ı manevisini temsil edecek kimselerdir. Bu manaya göre ise Üstad demek istiyor ki, hizmetimizde tarikat gibi makamlar yok derken şahs-ı manevinin başı olmak makamı (Üstadlık) bundan hariçtir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Zaten dinimiz de bize başsız hareket etmememizi emreder. Hadis-i şerifte, "Üç kişi yolculuğa çıktığında, içlerinden birini başkan seçsinler." (Ebu Davud) buyurulması dinimizin liderliğe ne kadar büyük önem verdiğini gösterir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Üstad Bediüzzaman diyor ki, “Risale-i Nur'a intisab eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran Risale-i Nur Talebesi ünvanını alır" Burada intişar etmekten ne anlayacağız?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İntişarına yardım etmekten Risale-i Nur'ların ve ondaki hakikatlerin insanlara ulaşması için çalışmayı anlamalıyız. Bu, risaleleri yazarak olur, basarak olur, risaleden ders yaparak olur. Aile efradımıza, arkadaşlarımıza, beraber yolculuk yaptığımız insanlara o hakikatleri anlatmakla olur. Hatta internetle neşrederek dahi olur inşaallah.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ayrıca müsait durumda olan insanlara, "bu anlattığım hakikatler Risale-i Nur isimli bir eserde anlatılıyor. Sizin de okumanızı, Risale-i Nur derslerine katılmanızı tavsiye ederim" demek dahi Risale-i Nur'un intişarına, yani yayılmasına hizmet etmek demektir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bunlardan başka yapılan hizmetleri maddi olarak desteklemek, hizmetin yapılabilmesi için gereken dünyevi bazı işlerde yardımcı olmak dahi netice itibariyle Risale-i Nur'un intişarına yardım etmek sınıfına girer.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kısacası Risale-i Nur'a hizmet manasını taşıyan her türlü meşru faaliyet onun intişarına yardım etmektir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]İlk Nur Talebelerinden olan Hüsrev Efendi'nin Nur hizmetindeki yerini gösteren Bediuzzaman Hazretlerince söylenmiş en önemli tesbit nedir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu konuda Risale-i Nur’da o kadar çok ifade var ki, Hüsrev Efendi Risale-i Nur’da en çok ismi geçen talebedir. Mübalağasız yüzlerce yerde adı geçer ve ondan sonra en çok adı geçen Hafız Ali abiden tam iki kat fazla geçer. Biz buraya hepsi birbirinden önemli biri uzun diğer ikisi kısa üç tesbiti alıyoruz. Afyon Hapsinden bir mektub: Aziz sıddık kardeşlerim. Ben dava eder ve isbat ederim ki: bu soğukta soğuk muamele gören ve millete ve vatana zararlı tevehhüm edilen (evhamlanılan) ve vücudça hastalıklı bulunan Husrev.. Türk milletinin manevi büyük bir kahramanı.. ve bu vatanın bir halaskarıdır (kurtarıcısıdır) ve [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Türk milleti onun ile iftihar edecek [/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]bir halis fedakarıdır. ve [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]sırr-ı ihlasa tam mazhar[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] olduğundan [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]benlik ve riyakarlık ve şöhret perestlik bulunmaması[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] cihetiyle çok hizmet-i vataniye ve milliyesinden bir ikisini beyan etmek zamanı geldi. Birincisi bu zat müstesna ve şirin kalemiyle nurlardan altı yüz risaleye yakın yazmış. ve vatanın her tarafına neşrederek komünist perdesi altında dehşetli ifsada çalışan [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]anarşistliği kırdı[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2]. ve tecavüzünü durdurdu. ve bu mübarek vatanı ve bu kahraman milleti o zehirden kurtarmak için tesirli tiryakları (ilaçları) her tarafa yetiştirdi. [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Türk gençlerini ve nesl-i âtiyi[/FONT][/COLOR][/B][/FONT][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] büyük bir tehlikeden kurtarmağa vesile oldu.. (Osmanlıca Şualar, 14. Şua) Said Nursî “Hüsrev gibi [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]Nur kahramanından[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] -[/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]benim yerimde[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] ve Nur'un şahs-ı manevîsinin (manevî şahsiyetinin) çok ehemmiyetli bir [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]mümessili [/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2](temsilcisi) olmasından- hiç bir cihetle gücenmemek [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]elzemdir [/FONT][/COLOR][/B][/FONT][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2](en lazımdır).” (Şualar, 14. Şua) Kastamonu Lahikasından: “Hüsrev'in hakikaten tedbirce [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]bana ihtiyaç bırakmayacak bir derecede[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] tedbir ve dirayeti ve Hâfız Ali gibi [/SIZE][B][COLOR=#333333][FONT=Comic Sans MS]yüksek ihlası ve mahviyeti[/FONT][/COLOR][/B][SIZE=2] (tevazuu)”[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risale-i Nur'un hizmet düsturları, Risale-i Nur öncesi dönemdeki hizmet düsturlarından farklı mıdır? Farklıysa bu fark nedir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Bediüzzaman derki; “Bütün hak tarikler Kur’an’dan alınmıştır”. Yani Allah’a götüren bütün yolların esası Kur’an’dan alınmıştır. Hak olan bütün İslâmî hizmet yolları Kur’an’a hizmet ederler.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hizmet etme yolları ise farklı farklı olabilir. Önemli olan bu hizmet metodlarında sünnet ve şeriata zıt şeylerin olmamasıdır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Her asırda hizmet metodları farklı farklı olabildiğine göre, asırlar geçtikçe ve zamanın şartları başkalaştıkça elbette hizmet metodları da değişir. Hz. Üstad buna “zamanın ilcaatı” der.” Yani zamanın getirdiği ve zorladığı yeni ihtiyaçlara göre tarzlar değişir. Üstad, bu noktadaki nazarını Divan-ı Harb-i Örfî isimli eserinde şöyle izah eder:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Gazetelerde neşrettiğim umum makalatımdaki (makalelerimdeki) umum hakaikte (hakikatlerde) nihayet derecede musırım (ısrarlıyım). Şayet zaman-ı mazi canibinden (geçmiş zaman tarafından), asr-ı saadet mahkemesinden adaletname-i şeriatla davet olunsam; neşrettiğim hakaikı aynen ibraz edeceğim (göstereceğim). Olsa olsa o zamanın ilcaatının modasına göre bir libas giydireceğim. Şayet müstakbel (gelecek) tarafından üçyüz sene sonraki tenkidat-ı ukalâ (akıllıların tenkidleri) mahkemesinden tarih celbnamesiyle (çağrısıyla) celb olunsam, yine bu hakikatları tevessü' ve inbisat (genişlemek) ile çatlayan bazı yerlerini yamalamakla beraber, taze olarak orada da göstereceğim. Demek, hakikat tahavvül etmez (değişmez); hakikat haktır.” Şualar’daki bir takrizden alınan şu ifadeler de her asırdaki müceddidlerin bu tavra sahip olduğunu anlatır: “Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen (müjdelenen) dinin yüksek hâdimleri (hizmetkârları, müceddidleri); emr-i dinde mübtedi' (yeni şeyler icad eden, bidatçi) değil, müttebi'dirler (şeriat ve sünnete tabidirler). Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm (hükümler, kurallar) getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediye’ye (asm) harfiyen ittiba' (uymak) yoluyla dini takvim ve tahkim (güçlendirme) ve dinin hakikat ve asliyetini izhar (gösterme) ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı (batıl şeyleri) ref' ve ibtal ve dine vaki' tecavüzleri redd ve imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlahiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler. Ancak tavr-ı esasîyi (temel esası) bozmadan ve ruh-u aslîyi (şeraitin asıl ruhunu) rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine (anlayışına) uygun yeni ikna' usûlleriyle ve yeni tevcihat (mana yönleri göstererek) ve tafsilât (açıklamalar) ile îfa-i vazife ederler.” Risale-i Nur’un yeni tarzı nedir? Sualine cevab olmak üzere Risale-i Nur’dan iki yeri aşağıya alıyoruz: “Evliya divanlarını ve ulemanın kitaplarını çok mütalâa eden bir kısım zatlar tarafından soruldu: "Risale-in-Nurun verdiği zevk ve şevk ve îman ve iz'an onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?" Elcevap: Eski mübarek zatların ekseri divanları ve ulemanın bir kısım risaleleri, îmanın ve mârifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler.Onların zamanlarında, îmanın esasatına (temellerine) ve köklerine hücum yok idi ve erkân-ı îman sarsılmıyordu. Şimdi ise, köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz var. O divanlar ve risalelerin çoğu, has mü'minlere ve ferdlere hitab ederler. Bu zamanın dehşetli taarruzunu def'edemiyorlar. Risale-i Nur ise, Kur'anın bir mânevî mu'cizesi olarak îmanın esasatını kurtarıyor. Ve… 1- Mevcud ve muhkem (sağlam) îmandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile îmanın isbatına ve tahakkukuna ve muhafazasına ve şübehattan (şübhelerden) kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar. O divanlar derler ki: "Veli ol, gör, makamata çık, bak; nurları, feyzleri al." Risale-i Nur ise der:"Her kim olursan ol, bak, gör; yalnız gözünü aç, hakikatı müşahede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan îmanını kurtar." 2- Hem Risalet-ün-Nur, en evvel tercümanının nefsini iknaa çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmaresini tam ikna eden ve vesvesesini tamamen izale eden bir ders, gayet kuvvetli ve hâlisdir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ımânevî-yi dalâlet karşısında tek başiyle galibane mukabele eder. 3- Hem Risalet-ün-Nur, sair ulemanın eserleri gibi yalnız aklın ayağı ve nazariyle ders vermiyor ve evliya misillü yalnız kalbin keşif ve zevkiyle hareket etmiyor; belki aklın ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh ve sair letâifin teavünü ayağıyle hareket ederek evc-i a'lâya uçar, taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişemediği yerlere çıkar, hakaik-ı îmaniyeyi kör gözüne de gösterir.” (Sikke-i Tasdik) “Diyorlar ki: "Senin eski zamandaki müdafaatın (savunmaların) ve İslâmiyet hakkındaki mücahedatın (manevî mücadelen), şimdiki tarzda değil. Hem Avrupa'ya karşı İslâmiyet'i müdafaa eden mütefekkirîn (düşünürler) tarzında gitmiyorsun. Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidîn-i İslâmiye (manevî İslam mücahidleri olan düşünürler) tarzında hareket etmiyorsun? Elcevab: Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar (çarpışıyorlar); bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete (isbat olunmuş fenler) suretinde lâ-yetezelzel (sarsılmaz) teslim ediyorlar (kabul ediyorlar). O suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek (düşürmek) olduğundan, o mesleği terkettim. Hem bilfiil gösterdim ki: İslâmiyetin esasları o kadar derindir ki; felsefenin en derin esasları onlara yetişmez, belki sathî kalır. Otuzuncu Söz, Yirmidördüncü Mektub, Yirmidokuzuncu Söz bu hakikatı bürhanlarıyla isbat ederek göstermiştir. Eski meslekte, felsefeyi derin zannedip, ahkâm-ı İslâmiyeyi (İslamın hükümlerini) zahirî (yüzeysel) telakki edip felsefenin dallarıyla bağlamakla durutmak ve muhafaza edilmek zannediliyordu. Halbuki felsefenin düsturlarının ne haddi var ki, onlara yetişsin?” (Mektubat, 29. Mektub)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Bediüzzaman Hazretleri’nin siyasetten çekilmesinin sebebi nedir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Allah’ın âhirzaman insanlarının manevi yaralarına merhem olarak Kur’an’dan kendisine ihsan ettiği Risale-i Nur derslerinden kimsenin mahrum kalmaması için siyasetten uzak durmuştur. Çünkü kendi ifadesiyle her siyasi görüş sahiplerinde bu Nur’lara muhtaç olanlar var. Siyasete karışsaydı, olayları siyasi gözlükleriyle değerlendiren insanlarda peşin hükümlere sebep olacaktı. Elindeki bu kıymetli Kur’an hakikatlerini siyasi propaganda için yazdığını zannedeceklerdi. Ya da bazı din düşmanlarının bu kuvvetli iman derslerinin kıymetini düşürmek için “Dini siyasete alet ediyor” iftirasına maruz kalacaktı. Siyasetten çekilmekle, Kur’an’ın elmas gibi kıymetli hakikatlerini cam parçaları durumuna düşürmemiştir. Böylelikle her görüşten fikir sahipleri hiçbir evhama kapılmadan Risale-i Nur’a talebe olabilmişlerdir. (Bkz. Mektubat, 13. Mektub)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Üstad Bediüzzaman'ın yeni harflere bakışı nasıldır? Risalelerin yeni harflerle basılmasına ne zaman izin vermiştir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bediüzzaman Hazretleri, risalelerin Latince olarak basılmasına 1956 yılında izin vermiş ve o tarihten itibaren, başta Ankara, İstanbul olmak üzere beş vilayette basılmaya başlanmıştır. Bununla birlikte Üstad Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’daki beyanlarına baktığımızda, bu müsaadesinin Nur Talebeleri için değil risaleleri bilmeyen diğer ehl-i imanın istifadesi için olduğu anlaşılmaktadır. Yani, Üstad’ın Latin harflerine müsaadesi, cemaatin artık hatt-ı Kur’an’ı bırakarak yeni harflere geçmesi için değil, dışarıdaki ehl-i imanın istifadesi içindi. Emirdağ’da iken, risaleleri Osmanlıca olarak tamamını matbaada basma teşebbüsü üzerine yazdığı aşağıdaki mektubda, ‘talebelerin latin harflerini tercih etmesi’ ihtimaline binaen inayet-i ilahiyenin eski harflerle dahi matbaa kapısını açmadığının kalbine ihtar edildiğini şöyle beyan ediyordu: “Aziz, sıddık kardeşlerim! Sizin bu defa neş'eli güzel mektublarınız, Risale-i Nur'un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi; ve kahraman Tahirî'nin yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmağa sevketti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız. Gecede kalbime geldi ki: İki ehemmiyetli sebebden, inayet-i İlahiye tam serbestiyet ve eski harflerle tamamını tab'etmek tam müsaade etmiyor. Birinci sebeb: İmam-ı Ali'nin (R.A.) işaret ettiği gibi, perde altında her müştak, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]kendi kalemi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ile veyahut başka kalemi çalıştırmasıyla büyük bir ibadet ve âhirette [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]şehidlerin kanıyla racihane[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] müvazene edilen mürekkep ile mücahede hükmündeki kitabetle (yazarak) envâr-ı imanı neşretmektir. Eğer tab'edilse, herkes kolayca elde ettiği için, kemal-i merakla ona çalışamaz, bilfiil neşrine hizmet vazifesini kaybeder. İkinci sebeb: [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-imutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi muhafaza etmek [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]olduğundan, tab' yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab'etmek lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Emirdağ-1) Dikkat edilirse yukarıdaki Mektub’da, iki sebeble, tamamını basmaya Allah’ın inayet etmediği anlaşılıyor: 1- Allahu Teala, Nur Talebeleri’nin elleriyle Nurları yazarak kazandıkları şehid sevabına üstün gelen sevablardan mahrum kalmasını murad etmiyor. 2- Matbaa’da tamamı basılmaya niyet edildiğinde, Osmanlıca’dan çok Latince basmak gerekecek. Çünkü halk bunu biliyor. Latince tamamı basıldığında, bazı Nur Talebeleri bunu fetva gibi algılayıp kolaylarına gelen o yazıyı tercih etmelerine sebeb olur. Allahu Teala ise, Kur’an harflerinin bırakılıp Latinceye geçilmesinden razı olmadığı için inayet-i ilahiye tamamını tab etmeye müsaade etmiyor. Emirdağ-1 mektubları içerisinde olduğu dikkate alındığında 1945-1948 arasında yazıldığı anlaşılan bu mektubda Üstad, tamamının basılmasına müsaade etmeyip Asayı Musa’nın Latince ve Osmanlıca olarak, Zülfikar’ın ise yalnız Osmanlıca basılması ile kanaat ediyor. Daha sonra, yukarıda dediğimiz gibi 1956 senesinden itibaren onun izni ve müsaadesi ile risaleler Latince olarak basılmaya başlanmıştır. Üstad Hazretleri’nin Latince baskı ile iki çeşit hizmeti hedef aldığı ifadelerinden anlaşılıyor. 1- Bu iman dersleri çokça neşrolarak Anadolu’nun sınırlarına dayanmış olan komünizm dinsizliğine sed çeksin. 2- İslam dünyasının kardeşliği yeniden kazanılsın. Bunlar elbette önemli hizmetlerdir. Fakat bu veya benzeri hizmetlerin hiç birisi Nur Talebeleri’nin Kur’an yazısı ile olan asıl hizmetlerini bırakmalarına fetva olamaz. Üstad Hazretleri’nin böyle bir fetvası olmadığı gibi, pek çok aleyhte beyanları vardır. Nur Talebeleri içim önemli olan Latin harflerine ne zaman ve ne kadar bir süre için müsaade edilmesinden ziyade, Risale-i Nur’un ve Üstad’ın yeni harflere aslen nasıl baktığı ve Nur hizmetinde ona ne kadar yer ayırdığıdır. Üstad’ın yeni harflere nasıl baktığını şu cümleler çok açık ifade ediyor: “Şakirdlerin gayret ve şevk ve himmetleri şimdiye kadar matbaalara ihtiyaç bırakmamışlar. İnşâallah o kudsî hizmete devam edip, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]o elmas kalemler ile [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]neşr-i envâr edecekler. Madem [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bütün bütün mesleğimize muhalif olan yeni hurufu (harfleri)[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], bir-iki risale için kabul ettiğimiz halde matbaacılar çekindiler, o hayr-ı azîmi kaybettiler. Siz o iki risaleyi bizim hesabımıza, kahraman kardeşlerimizden yirmi-otuz zâta tevzi' ederek, yirmi-otuz nüshayı eski hurufla yazdırınız. Yazan kalem sahiblerine daimî hasenat kazandıran o pek büyük hayrı, siz kazanınız. Eğer yeni hurufla, el makinasıyla o iki risaleden yazılmış nüshalar varsa, bize bazı nüshalar gönderiniz.” (Kastamonu Lahikası) Bu satırlarda, Üstadın “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bütün bütün mesleğimize muhalif[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” demesi ve talebelerin el yazılarıyla matbaalara ihtiyaç bırakmamalarından memnuniyeti cidden dikkate şayandır. Ayrıca yeni harflere Üstad’ın bakışının ne derece olumsuz olduğunu Üstad 18. Lem’a’da Hz. Ali’den nakille çok açık ifadelerle anlatır. Peki, Latince ile hiç mi hizmet edilmeyecek? Elbette hayır. Yukarıda da geçtiği gibi, cemaat haricindeki insanların ve yeni girenlerin istifadeleri için elbette bir zaruret durumu vardır. Onların mahrum kalmaması için yeni harflerle de hizmet olacaktır. Fakat önemli olan bu müsaadenin zaruret miktarını aşarak, şakirdlerin o kolay yazıyı tercih etmelerine sebeb olmaması, cemaatin Osmanlıca risaleleri bırakıp Latincelere sarılmamalarıdır. Bakınız Üstad Hazretleri, Risale-i Nur’un Latinceye müsaadesindeki sınırı nasıl ifade etmiştir: “Risale-i Nur'un bir vazifesi; huruf-u Kur'aniyeyi muhafaza olduğundan, yeni hurufa zaruret derecesinde inşâallah müsaade olur.” (Kastamonu Lahikası) Demek ki, Hz. Üstad’ın, “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Omsanlıca mı, yeni yazı mı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]?” sualine vereceği cevabın özü işte üstteki satırlardır. Esas hizmet Kur’an harfleriyle, yani Osmanlıca iledir. Yeni harfler ise zaruret miktarınca kullanılabilir. Üstad Hazretleri’nin en büyük arzularından biri Nur Talebeleri’nin Kur’an yazısını okuyup yazmayı öğrenerek Kur’an harflerinin muhafazasına hizmet etmeleri idi. Buna dair risale ve mektublarda o kadar çok ifadeler var ki, toplansa sayfalar tutar. Mesela bazıları şunlardır: “Risale-i Nur şakirdleri [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi (Kur’an yazısını) harika bir surette neşir ve tamim (yayıp umumîleştirmek) ile muhafazasına çalıştıkları [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]bir zamanda….” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a) “Hatt-ı Kur'anın (Kur’an yazısının) tebdiline (değiştirilmesine) karşı, Kur'an şakirdlerinin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'anîyi muhafazaya[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] çalışması aynı senededir.” (Mektubat, 29. Mektub) “Risale-i Nur'a intisab eden zâtın [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]en ehemmiyetli vazifesi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], onu (Kur’an harfleriyle) yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (Kastamonu Lahikası) “Risale-i Nur'dan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eskimez yazı öğrenmeye[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] gelince: Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Nur’un İlk Kapısı) Yani Nur talebeleri, yeni tanıyan bir müslümana Latin harfleriyle basılmış risaleleri verebilirler. Fakat en kısa bir sürede onun da Hatt-ı Kur’an denilen Kur’an alfabesini öğrenerek risaleleri orjinallerinden okumalarını sağlamaları bir vazifeleridir. Kur’an yazısıyla yazılan orijinal risalelerden okumayı [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bırakıp [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Latincelere yönelmek asla Risale-i Nur’un nazarı değildir. Çünkü Üstad’ın nazarında yeni harfler bid’adır. Bunu gösteren bazı cümleleri şunlardır: “Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bid'ata (yeni hurufa) karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (Kur’an harflerini ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi iken; has talebelerden birisi bilfiil huruf ve hatt-ı Kur'aniyeyi ders verdiği halde, sırrı bilinmez bir hevesle, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]huruf ve hatt-ı Kur'aniyeye[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ilm-i din perdesinde tesirli bir surette [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]darbe vuran[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] bazı hocaların darbede istimal ettikleri eserleri almışlar. Haberim olmadan dağda şiddetli bir tarzda o has talebelere karşı bir gerginlik hissettim. Sonra ikaz ettim. Elhamdülillah ayıldılar. İnşâallah tamamen kurtuldular.” (Kastamonu Lahikası) “Bu zât, Ağras'taki Nur talebelerinin başında nâzırları hükmünde olduğu bir zaman, Sünnet-i Seniyeye ittiba ve bid'alardan içtinabı meslek ittihaz eden talebelerin manevî şerefini kâfi görmeyerek ve ehl-i dünyanın nazarında bir mevki kazanmak emeliyle [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]mühim bir bid'anın (yeni hurufun) muallimliğini [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]deruhde etti (üzerine aldı). Tamamıyla mesleğimize zıd bir hata işledi. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Pek müdhiş bir şefkat tokadını yedi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Hanedanının şerefini zîr ü zeber edecek bir hâdiseye maruz kaldı.” (10. Lema) Bid’alara taraftar olmamak, Nur hizmetinin şartlarından biridir. Üstad Bediüzzaman, bid’a taraftarlarını talebeliğe değil dostluğa bile kabul etmiyor. Dost talebe ve kardeş olarak kabul ettiği insanları tarif ederken dostlar için şöyle diyor: “Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat'iyyen, Sözler'e ve envâr-ı Kur'aniyeye dair olan hizmetimize ciddî tarafdar olsun; ve haksızlığa ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bid'alara ve dalalete kalben tarafdar olmasın[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], kendine de istifadeye çalışsın.” (Mektubat) Kastamonu Lahikasında da şöyle der: “Bid'a ile amel eden, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]kalben tarafdar olmamak şartıyla [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]dost olabilir.” Bid’alara kalben taraftarlık gösteren birini dostluğa Kabul etmeyen, hiç talbeleri arasına alır mı? Netice olarak şunu diyebiliriz: Nur Talebeleri, Nurlardan aldıkları dersle sünnet-i seniye üzere bir İslami bakış açısı kazanır ve bid’alara karşı mesafeli dururlar. Bu nokta-i nazardan Risale-i Nur Talebesi olmaya gayret eden kimselerin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur’an yazısı ile okuyup yazmayı öğrenip öğretmeleri ve risalelerin Osmanlıcalarından okuyup ders vermeleri temel bir vazifeleridir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Bu vazifeyi hakkıyla yapamayanların ise, yapanları takdir edip destek olmaları ve Kur’an hattını bilenlerin çoğalmasından, sünnet-i seniye adına büyük memnuniyet duymaları gerekir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risale-i Nur eserlerini yazmak, yazanları ilim talebesi sıfatına sokar mı? Bunun varsa dünya, kabir, mahşer ve ahirete bakan neticeleri nelerdir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Nur Risâleleri en mühim iman ve Kur’ân hakikatlerini ve bilhassa eşref-ul ulum olan iman ilimlerini bu asırda ortaya çıkan imansızlık hastalıklarına şifa olacak derecede kuvvetli izahlarla ders veriyor; elbette ihlasla ona talebe olup ders alanlar ilim talebelerinin sevap ve faziletlerine nail olurlar. Bediüzzaman Hazretleri, Nur'u yazan talebelerin ilim talebesi sınıfına dahil olacağını müjdelemiştir. Buna dair bir kısım yerler şöyledir: "Kalemle Nurlara hizmet ve sadakatla talebesi olmanın iki mühim neticesi vardır: 1- Âyât-ı Kur'aniyenin işaretiyle, imanla kabre girmektir. 2- Bütün şakirdlerin manevî kazançlarına, Nur dairesindeki şirket-i maneviye sırrıyla, umum onların hasenatlarına hissedar olmaktır. Hem bu talebesizlik zamanında, melaikelerin hürmetine mazhar olan (Haşiye) talebe-i ulûm-u diniye sınıfına dâhil olup âlem-i berzahta -talii varsa, tam muvaffak olmuşsa- Hâfız Ali ve "Meyve"de bahsi geçen meşhur talebe gibi; şüheda hayatına mazhar olmaktır." (Emirdağ Lahikası) “Hâlis talebe-i ulûm ünvanına Risâle-i Nur şakirdleri (talebeleri) bu zamanda tam liyakat göstermişler.” (Kastamonu Lâhikası) “Her bir adam eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük Medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir Medrese-i Nuriye ittihaz etsin (edinsin). Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş-on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir mikdar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun (ilim talebelerinin) sevablarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risâlesi’nde yazılan beş nevi ibâdete de mazhar olurlar.” (Emirdağ Lâhikası) “Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’e hadsiz şükür olsun ki; bu acib zamanda ve garib yerde, talebe-i ulûmun kıymetli şerefini ve ehemmiyetli hizmetlerini kazanmayı sizler vasıtasıyla bizlere de müyesser eyledi…. İşte bu vakıaya (ilim talebesinin şehid olarak vefat ederek kendini medresede zannetmesi vakıasına) muvafık (uygun) olarak ben merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risale-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum.” (Şualar) Talebe-i ulumun özelliği şehid olarak vefat etmeleridir. Bu yüzden kabre girer girmez, ebedi saadetlerine kavuşurlar ve sorgusuz sualsiz cennete girerler.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Hatt-ı Kuran'ı muhafaza etmek ne demektir? Allah (cc) Kur'anın kıyamete kadar muhafaza edileceğini bizlere bildirmiş. Bu Kuran harflerinin de kıyamete kadar mahafazasının garantisi değil midir? Yoksa Üstad hazretleri başka birşeyleri mi kasdediyor?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hatt-ı Kur'an, Kur'an yazısı demek. Bununla iki şey anlaşılabiliyor:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]1- Kur'an-ı Kerim'in yazıları.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]2- Kur'an harflerinin alfabe olarak kullanılması ve her müslüman milletinin bu harfleri günlük yazılarında kullanmaları...[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bediüzzaman Hazretleri, Kur'an'a her yönden hizmet ettiği gibi, Kur'an alfabesinin günlük hayatta kullanılmasının unutulmaması için de mücadele etmiştir. Bir yerde Üstad bu gayretini şöyle anlatıyor:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Huruf-u Kur'aniyeyi (Kur'an harflerini) tercüme ile tahrif, tebdil, tağyir etmek (bozup değiştirmek isteyen); mülhidlerin dehşetli cinayetlerine mukabil cihad eden Said..." (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ayrıca, Kur'an'ın muhafaza edilmesi vaadi var diye Kur'an'a hizmet bırakılmadığı gibi, harflerine hizmet de bırakılmaz.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Üstad’ın Sonradan Latince baskının durdurulmasını emrettiği doğru mu?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Evet Bediüzzaman Hazretleri vefatına yakın bir zamanda yaklaşık dört senedir devam eden latince baskıların durmasını emretmiştir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bunu o dönemin ileri gelen talebeleri ile basma işinde rol alan talebeler bilmekte ve bazıları da rivayet etmektedirler.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Fakat burada asıl önemli olan şey, Hz. Üstad'ın yeni harflere ne kadar müsaade ettiğinin asıl ölçüsüdür. Üstad'ın Risale-i Nur'da koyduğu ölçü şudur:[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]"Risale-i Nur'un bir vazifesi; huruf-u Kur'aniyeyi (Kur'an harflerini) muhafaza (korumak) olduğundan, yeni hurufa (harflere) zaruret derecesinde inşâallah müsaade olur." [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2](Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Buradaki zaruret dercesi ile kasd olunan şey ise, çok zaruri bir gerekliliğin ortaya çıktığı bir durumda ve gereken ihtiyaçla sınırlı bir miktarda demektir. Zaruret miktarını Hz. Üstad şöyle tarif eder:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Muztar (zarurete düşmüş) adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Belki, ölmeyecek kadar yiyebilir." (19. Lem'a)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]O dönemde külliyatın latince baskısına bir zaruret olduğunu gören Bediüzzaman Hazretleri olduğu gibi, sonrasında bu ihtiyacın giderildiğini düşünen ve baskıyı durdurma emri veren de Bediüzzaman Hazretleri'dir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Onun o zaman baskıyı durdurması, bir daha hiç latince basılamaz anlamına gelmez. Onun varisleri olan Sadık Nur Talebeleri'nin şahs-ı manevisi, yine onun koyduğu ölçülere dayanarak, zaruret olması durumunda, zaruret mikdarı basmaya karar verebilirler ve basarlar.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hz. Üstad'ın yukarıda aldığımız cümlesinden ve bu emsal çok cümlelerinden açıkça anlaşılan şudur ki, Nur Talebeleri'nin asıl vazifeleri Kur'an Harfleri'ni korumak ve Risalelerin Kur'an Harfleriyle yazılmış ilk ve asıl nüshalarını çoğaltmak ve insanları Kur'an harflerine yönlendirmektir. Fakat zaruret durumu ortaya çıktığı anlarda ve o zaruretin gerektiği miktarda yeni harflerle de basabilirler.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risale-i Nur külliyatında eserlerin sadece Osmanlıca okunmasına dair bilgiler mevcut mu yoksa sadece rivayetlerden mi ibaret?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risaleler Osmanlıca olarak, yani Kur'an harfleriyle telif edilmiştir. Nur Talebeleri de Osmanlıca olarak yazıp çoğaltmışlar ve Osmanlıca olarak okumuşlardır. Bu, Hz. Üstad'ın hayatı boyunca devam etmiştir. Asıl uygulama budur. Çünkü Bediüzzaman'ın nazarında yeni harfler bidattir, mecbur olmadıkça kullanılmamalıdır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ömrünün son yıllarında 1956 senesinde risaleleri yeni harflerle basmaya izin vermekle beraber bunu Nur Talebeleri Osmanlıca okuyup yazmayı bıraksın diye değil cemaatinin dışındaki ehl-i iman da bu iman derslerinden mahrum kalmasın diye izin vermiştir. Bunlar rivayet değil tamamen Üstad'ın Risale-i Nur'daki pek çok beyanlarına ve fiilen yapılan uygulamaya dayanmaktadır.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risale-i Nuru Osmanlıca okumanın lüzumunu nasıl anlatabiliriz?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Osmanlıca’dan maksad, Türkçe'nin kur'an harfleriyle yazıldığı bir alfabedir. Gerek Osmanlı döneminde, gerek daha öncesinde Türk milleti tarafından bin yıl boyunca bu alfabe kullanılmıştır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Bediüzzaman, Türkçe olan, Risale-i Nur Külliyatı isimli eserlerini, 1926'dan 1960'a kadar telif etmiştir. (Lahikalar ve tercümesi yapılan eserler dahil) Bu 34 yıllık telif dönemi zarfında daima Osmanlı alfabesiyle, yani Kur'an harfleriyle yazdırmıştır. Ayrıca, Risale-i Nur Talebeleri'nin esas vazifelerinden birinin hatt-ı Kur'an'ı, yani Kur'an alfabesiyle okuyup-yazmayı korumak olduğunu mükerreren beyan etmiştir. Şuurlu bir Müslüman Türk'ün, atalarının bin yıl boyunca kullanmış olduğu, Kur’an’dan alınmış kudsî bir alfabeye ilgisiz kalması, öğrenmemesi hatta öğretmemesi, en azından buna çalışanları lüzumsuz görmesi düşünülemez. Risaleleri, Osmanlıca asıllarından okumak çok yönden faydalıdır: 1-Harflerindeki kudsîlik sebebiyle ve her iki yazıyı okuyup farkı görebilenlerin vicdânî şehâdetiyle daha fazla feyiz almak mümkün olmaktadır. 2-Hatt-ı Kur’an’ı sürekli okumak-yazmak bu suretle mümkün olmaktadır. Eğer risalelerin Osmanlıcaları olmasa, bugünkü şartlarda Kur’an alfabesi ile yazılmış eserleri bulmak, istifade edebilmek büyük çoğunluk için cidden müşkil olacaktı. Halbuki risaleler sayesinde yediden yetmişe pek çok insan, hemen her gün Osmanlıca ile yani Kur’an alfabesi ile meşgul olmaktadır. 3-Osmanlıca’yı unutulmaktan koruyarak, sünnet-i seniyeye hizmet ve bid’alara muhalefet gibi çok önemli hizmetler yapılmış olmakta ve bunların büyük manevî kazançları elde edilmektedir. Üstad Bediüzaman’ın Kur’an harflerine verdiği değeri gösteren bazı sözleri: “Risale-i Nur zındıkaya (dinsizliğe) karşı hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) muhafazaya çalışması gibi, bid'ata (yeni harflere) karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harflerini ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi...” (Kastamonu Lahikası) “…düşün ki: Bu hurufatın (harflerin) kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette (zararda) olduğunu anla!” (Mektubat, Ramazan Risalesi) “Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle gaybî keramatı beyan ettiği yerde ulema içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karine-i hal gösteriyor ki Risale-i Nur şakirdleri bir hususiyet kesbetmiş ki Hazret-i Ali Radıyallahü Anh iltifatıyla Risale-i Nur'u alkışlıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a) “Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (zındıka ve ulema-i su) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Sual: En mühim hakaik-i Kur'aniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin (Kur'an'daki harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun? Elcevap: Çünkü: Bu meş'um (uğursuz) zamanda Kur'an'ın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum edilir. Ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar. Said Nursi" (Rumuzat-ı Semaniye) [/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]28. Lem'anın başında Hz. Ali'nin İslam harfleri hakkında bir sözü alınıp gerisi Sikke-i Tasdik kitabına havale edilmiş. Bu konuda Hz. Ali neler diyor? Risaleleri islam (Kur'an) harfleriyle okumanın ehemmiyetini açıklar mısınız?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hazret-i Ali (ra), Gümüşhanevî Hazretleri’nin Mecmuatu’l-Ahzab adındaki meşhur dua ve zikir kitabında geçen Ercûze ismindeki kasidesinde Resulullah (sav)’den aldığı dersle, gelecekte meydana gelecek iki büyük olaydan haber veriyor. Biri altı yüz sene sonra olacak olan Moğol istilasını, diğer bin üç yüz sene sonra meydana gelecek olan Arab harflerinin kaldırılarak, Arabca olmayan harflerin kullanılacağını haber veriyor. Hatta bu yeni harflerin gece dersleriyle, zengin fakir ayırt etmeden ve zorla ders verileceğini dahi tarif ediyor. Üstad Bediüzzaman, bu kasidenin tahlilini yaptığı 18. Lem’a ismindeki risalesinde “(arabca olmayan harfler) yazdırılacak” manasına gelen “suttirat testîrâ” cümlesinin ebced hesabının, yani harflerinin rakam değerleri toplamının 1349 ettiğini söyler. Hesab şöyledir: Suttirat = 60+9+200+400 = 669 Testira = 400+60+9+10+200+1=680 669+680=1349 1349 hicri tarihinin miladî karşılığı 1930’dur ve Latin harflerinin yeni kabul edilip halka gece dersleriyle ders verildiği tarihe tam denk gelmektedir. Gelecekten çok açık bir tarihle haber vermek ilâhî hikmete uygun olmadığından Hz. Ali (ra) böyle şifreli bir şekilde Kur’an harflerinin bırakılarak Latin harflerinin kabul edileceğini tarihiyle haber vermiştir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri Kur’an harflerinin günlük okuma yazmada kullanılmasının unutulmaması için büyük çaba sarf etmiştir. Risale-i Nur’un bir vazifesinin de Kur’an yazısını korumak olduğunu tekrarla vurgulamıştır. Bunu temin için 1960’dan vefatına kadar geçen sürede bütün yazdığı risale ve mektublarını Osmanlıca denilen Kur’an harfleriyle yazdırmıştır. Talebelerinin de risaleleri Kur’an harfleriyle okumalarını ve yazmalarını emrederek o yazıyı unutmamalarını ve bilmeyenlerin de öğrenmelerini temine çalışmıştır. Talebelerinin kolaylarına gidecek olan yeni yazıyı tercih etmemelerini istemiştir. Bu endişesini Emirdağ Lahikası mektublarında şöyle anlatır: “Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek (korumak) olduğundan, tab' (matbaada basmak) yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu (harfleri) bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab'etmek (basmak) lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup, şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur.” Mesela bir mektubunda asıl vazifenin Kur’an harflerini korumak olduğunu, yeni harflere zaruret miktarınca müsaade olabileceğini şöyle ifade eder: “Risale-i Nur'un bir vazifesi; huruf-u Kur'aniyeyi muhafaza (Kur’an harflerini korumak) olduğundan, yeni hurufa zaruret derecesinde inşâallah müsaade olur.” (Kastamonu Lahikası) Hazret-i Üstadın, Kur’an harflerini koruma hedefini ortaya koyduğu pek çok cümlelerinden bazıları şöyledir: “Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi (Kur’an yazısını) harika bir surette neşir ve tamim (yayıp umumîleştirmek) ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda….” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a) “Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye (Kur’an harfleri) lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (dinsizler ve onlara yardım eden kötü âlimlere) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden (direndiklerinden) elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları (kardeşleri) içinde hususî bir surette onlara bakıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a) "Sual: En mühim hakaik-i Kur'aniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten (geçici olarak) bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin (Kur'an'daki harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun? Elcevap: Çünkü: Bu meş'um (uğursuz) zamanda Kur'an'ın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum edilir. Ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar.” Said Nursi (Rumuzat-ı Semaniye) Yukarıda bahsettiğimiz Ercûze kasidesinin tahlili yapılan 18. Lem’a’nın özetini aşağıya alıyoruz. Bu risale Üstad’ın ve Nur talebelerinin ve Hz. Ali’nin Kur’an harflerine ne kadar büyük değer verdiğini, başka söze hacet bırakmayacak dercede, çok açık bir şekilde göstermektedir. Ercüze'nin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslı: İsm-i Âzamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem, o münasebetle istikbaldeki bir kısım umur-ı gaybiyeye ve tesis-i İslâmiyet'teki bir kısım mücahedatına işaret etmektir. * Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh, üstadı olan Habibullah Aleyhisselâtü Vesselâmdan aldığı dersinbir kısmını işarî bir surette zikrediyor. * Dokuz karın sonra (Fürs), yani akvam ı Şarkiye (moğollar), Â'râb üzerine hücum edecek, galebe edip Â'râbı hayvan gibi kesecek. Öyle müthiş fitneler ve karanlıklı musibetler ki; en karanlıklı gecelerden daha ziyade karanlık olacak. İşte Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın bir keramet-i bahiresi ki kendinden beş yüz sene sonra gelen ve Arab Devlet-i Abbasiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-i İslâmiyeyi nehr-i Fırat'a döken ve Â'râbı gâyet zâlimane katleden Hülagû vakıa-i meşhuresini (Moğol istilasını) haber veriyor. *Hazret-i Ali Radıyallahü Anh diyor: …"Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-ı esrar-ı mühimme (mühim gizli ilimler) bize şûhûd derecesinde (görür gibi) inkişaf etti. Kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur.” *Hülagû asrından bu asrımıza bakıyor ve ikinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki:… Rûmice bin üç yüz kırk yedide (1931) Arabî hurufunu (Arab harflerini) terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâm içinde başlanacak. Hem umum, fakir, zengin, emir ve işçi, çoluk çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler…. “Ucmin” ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir. * "Kim inâyet-i ilahiyeye mazhar ise Hazret-i Cebrail'in tabiriyle bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenab-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fitnelerinden kurtarır." * "Kim saadete mazhar ise...said ise... şaki değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hükmünde bir nüsha (muska) olur." * "O bid'alar ve acemî ve ecnebi hurufunun (harflerinin) intişarı, zamanı olan o âhirzamanın fena âdemleri bir kısım ülemaü`s-su'dur (kötü âlimlerdir) ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için (ecnebî hurufu gibi) bid'alara yardım edenler ve fetva verenlerdir." * "O zamana yetişen ve alimlerden olan insan! Cenab-ı Haktan o fitnenin şerrinden muhafaza için sana ders verdiğim İsm-i Âzamla dua et." *Hazret-i Ali (ra) şu kasidesinin bir kısmında Risale-i Nur şakirdlerine bilhassa baktığına müteaddit emareler var. O da Gavs-ı Geylanî (Abdulkâdir-i Geylânî) gibi Risale-i Nur'un makbuliyetini imza ediyor ve alkışlıyor. *[Birinci Emare] Latin hurufunun İslâmlar içinde cebren kabul ettirileceğini teessüfle bahsedip ve ulema-üs su'u tokatladığı yerde birdenbire birisiyle irşadkârane konuşuyor ve diyor ki, (Ey o zamana yetişen kişi) "Sana verdiğim ders ile hıfz duasını et."… Demek o zamana yetişenlerin arasında Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hitabına mazhar çok efrad içinde Risale-i Nur naşirine hususi bir iltifatı vardır. [İkinci Emare] Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anh hırs ve tama' yolunda bid'alara tâbi olan bir kısım ulemaü's-su'u tokatladığı vakit ulema içinde birisiyle merhametkârane konuşmaya başlıyor. Üstadımızı bilenlere malumdur ki; Ankara rüesası onun İstanbul'da İngilizlere karşı mücahedatını takdir ederek onu istediler. Ankara'ya gitti…. sırf sünnet-i seniyeye muhalif hareket etmemek için o teklifleri kabul etmeyerek on dokuz sene, belki yirmi iki sene işkenceli esareti kabul eden Üstadımıza elbette Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahü Anhın ulemaü's-su'a hiddet ettiği zaman ona karşı hususi iltifatı olacak ve o manevî mecliste onu okşayacak. [Üçüncü Emare]… "Kim inâyete ve saadete mazhar ise o âhirzamanın fitnelerinden bu altı ismi verdiğim ders tarzında vird edenler mahfuz kalır."Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh huruf-ı ecnebiyi (ecnebî harflerini) İslâmlar içinde kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü's-su'un bid'alara yardımlarından teessüfle bahsedip o iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzam ile ecnebi hurufuna karşı mukabele ediyor. Ve hem ulemaü's-su'a karşı muhalefet ediyor. İşte bu zamanda o âdemler Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir. Çünki onlardır ki hatt-ı Kur'ân'ı muhafaza ediyorlar ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. [Dördüncü Emare] Hazret-i Gavs-ı Geylani fitne-i âhirzamanda sünnet-i seniyeyi ve esrar-ı Kur'âniyeyi muhafazaya ve neşre çalışan bir mürîdine on beş emare ile iltifat eder. Ve onunla konuşursa, …Gavs-ı Âzam'ın ceddi ve üstadı olan Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh … hiç mümkün müdür ki, evladından olan Gavs-ı Geylani'den geri kalsın. Şeceat-ı Haydaranesiyle Risale-i Nur şakirdlerinin imdadına yetişmesin. Elbette bu suretle yetişir ve yetişti. … en ziyade Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın maksadı lehinde hareket eden Risale-i Nur şakirdleridir. Elbette o zat istikbale bakıp (Ey Kardeşlerim) tabiriyle konuştuğu cemâat içinde en ziyade müteharrik ve en ziyade kuvve-i maneviyenin takviyesine muhtaç olanlara hususiyetle bakar. [Beşinci Emare] Ecnebi hurufatını (harflerini) ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir surette kabul ve neşir ve cebrettiği halde Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle gaybî keramatı beyan ettiği yerde ulema içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karine-i hal gösteriyor ki Risale-i Nur şakirdleri bir hususiyet kesbetmiş ki Hazret-i Ali Radıyallahü Anh iltifatıyla Risale-i Nur'u alkışlıyor. [Altıncı Emare]............................... Kuvvetlidir, fakat yazamayız. [Yedinci Emare]............................... Zahirdir (açıktır), fakat gösteremiyoruz. (Ercuzeyi okuyanlar görür) [Elhâsıl] Hazret-i Ali keremallahü vechehü ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid'alara taraftarlık eden bir kısım ulemaü's- su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ve Hazret-i Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor. İşte o Esma-i Sittenin devamından tereşşüh eden ve o Esmanın lemeatı olan Risale-i Nur;[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ve o Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (zındıka ve ulema-i su) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Bediüzzaman Hazretleri'nin Kur'an harflerinin günlük dilde okunup yazılması ile ilgili bakış açısı nasıldır?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an harflerinin okunup yazılmasına büyük ehemmiyet vermiş ve Risale-i Nur talebelerini, Kur’an harflerine hizmet etmeye tekrar tekrar teşvik etmiştir. ‘Risale-i Nur’un bir vazifesi de bid’ate karşı huruf ve hatt-ı Kur’anı muhafaza etmektir’ diyerek bu vazifenin ehemmiyetine dikkat çekmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken mühim bir nokta şudur:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hazret-i Üstad Kur’an harflerine, yalnız Kur’an okumak ve yazmak için ehemmiyet vermiş değildir. Bununla birlikte, diğer İslam milletlerinde olduğu gibi, kendi lisanımızı okur - yazarken de bu harflerin kullanılmasını ve yaygınlaştırılmasını ve unutulmaktan muhafaza olunmasını büyük bir hararetle istemiştir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risale-i Nur’un pek çok yerinde, hatt-ı Kur’an (Kur’an yazısı), huruf-u Kur’aniye (Kur’an harfleri), huruf-u Arabiye (Arab harfleri), İslam yazısı, İslam harfleri, eski yazı, eskimez yazı gibi tabirlerle ifade edilen bu alfabeye, Osmanlı döneminde yüzyıllarca kullanılmış olması sebebiyle, günümüzde daha çok Osmanlıca denilmektedir. Şimdi bu mevzuda Risale-i Nur’da geçen mühim kısımları dikkatli mütalaalarınıza arz ediyoruz.[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Bid'ata Karşı Kur'an Yazısını Muhafaza[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Eder:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bid'ata karşı da[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harfleri ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] iken; has talebelerden birisi bilfiil huruf ve hatt-ı Kur'aniyeyi ders verdiği halde, sırrı bilinmez bir hevesle, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]huruf ve hatt-ı Kur'aniyeye ilm-i din perdesinde tesirli bir surette darbe vuran[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] bazı hocaların darbede istimal ettikleri eserleri almışlar. Haberim olmadan dağda şiddetli bir tarzda o has talebelere karşı bir gerginlik hissettim. Sonra ikaz ettim. Elhamdülillah ayıldılar. İnşâallah tamamen kurtuldular.” (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur'un Mühim Bir Vazifesi, Arab Harflerini Muhafaza Etmektir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi (Arab harflerini) muhafaza etmek olduğundan[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], tab' (baskı) yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab'etmek lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup, şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur.” (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nurun Muhakkak Kur'an Yazısıyle Neşredilmesi Lâzımdır:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Risale-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihde hiçbir eserde görülmemiştir... Şöyleki:[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] [/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an hattını (Kur'an yazısını) muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risale-i Nurun, muhakkak Kur'an yazısıyle neşredilmesi lâzımdı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] Eski yazı yasak edilmiş ve matbaaları kaldırılmıştı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Bediüzzamanın parası, serveti yokdu; fakirdi, dünya metaiyle alâkası yokdu. Risaleleri el ile yazarak çoğaltanlar da, ancak zarurî ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. Risale-i Nuru yazanlar, karakollara götürülüyor.. işkence ve eziyetler yapılıyor, hapislere atılıyordu.” (Tarihçe-i Hayat)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Binlerle Genç Risale-i Nur'u Yazarak Kur'an Yazısını Öğrenmiştir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Risale-i Nur'dan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eskimez yazı [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]öğrenmeye gelince:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarını çoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Nur’un İlk Kapısı)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Nur Talebeleri Bütün Kuvvetleriyle Kur'an Yazısını Muhafazaya Çalışırlar:[/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]“…hatt-ı Kur'anın tebdiline (Kur'an yazısının tebdiline) karşı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], Kur'an şakirdlerinin (Nur Talebelerinin) [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'anîyi muhafazaya çalışması[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] aynı senededir.” (Mektubat)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an Harflerinin Kıymetini Takdir Etmeyenler Hadsiz Zarardadır:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“İşte gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki: [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Bu hurufatın (harflerin) kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette (zararda) olduğunu anla![/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (Mektubat)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz. Üstad Kur'an Harflerinin Değiştirilmesine Karşı Cihad Etmiştir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Huruf-u Kur'aniyeyi (Kur’an harflerini) tercüme ile tahrif, tebdil, tağyir etmek (bozmak, değiştirmek); mülhidlerin (dinsizlerin) dehşetli cinayetlerine mukabil cihad eden Said, [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ifratkârane ve müsrifane tevafukta çok tedkikatı lüzumsuz değil, manasız olmaz.” (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Bu Zamanda Kur'ânın Temel Taşları Olan Harflerine Hücum Ediliyor:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Suâl: En mühim hakaik-i Kur'âniye ve imâni’ye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-ı hecaiyenin (tek tek harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun. Elcevab: Çünkü [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bu meşum (uğursuz) zamanda Kur'ânın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum ediliyor, ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar.”[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (Rumuzat-ı Semaniye, 7. Remiz)[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] [/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz. Üstad Kur’an harflerinin Yasaklanmasına İtiraz Etmiştir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“…Kur'an hurufunun (Kur’an harflerinin) dersinin men'ine (yasaklanmasına) yirmi sene evvel bir mahrem risalede itiraz etmişim.” (Şualar)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'anı Yeni harflerle Yazmak Kur'an'ı Tahriftir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Kur'an'ın [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hurufat-ı kudsiyesinin (kudsi harflerinin) yerine[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] beşerin tercümesini ikame perdesi altında, noksan huruflarla (harflerle) [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yeni hatt (yeni yazı) altında tahrifkârane (aslını bozarak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]) ehl-i dalaletin tevilat-ı fasideleri âyâtın sarahatını incitmelerine bakmıyor gibi, bîçare mazlum bir adamın kardeşlerinin imanını kuvvetlendirmek için bir nükte-i i'caziyeyi beyan ettiği için hizmet-i imaniyesine fütur verecek derecede itiraz, elbette değil ehl-i hakikat zâtlar belki zerre mikdar insafı bulunan itiraz edemez.” (Şualar)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Yeni Harfler Nur Mesleğine Muhaliftir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Madem benim re'yimi de almak istiyorlar. Şimdilik, evvelce nazlanan matbaacılara lüzum yok. Hem [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]mesleğimize muhalif yeni hurufa (yeni harflere), Risale-i Nur'un bir nevi müsaadesi hükmüne geçtiği için lâzım değil.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Sizler, el makinasıyla yazdığınız mikdar yeter. Zâten Nazif de, el makinasıyla bir derece çalışıyor. Tashihine çok dikkat etmek lâzım. Eski hurufla elmas kalemli kardeşlerim matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bize yardım etsinler.” (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an'ı Yeni Harflerle Yazmak Tahriftir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“huruf-ı Kur'âniyenin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial](Kur'an harflerinin) tebdiline (değiştirilmesine) çalışanların nihâyet derecede belahet (ahmaklık) ve hasaretlerine (zararlarına) kat'i delalet ettiğini [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ehl-i dikkat tereddüt etmez görür. Ehl-i ilhadın kör oldukları için görmemeleri imam Busayrî'nin[/SIZE][/FONT] [FONT=Arial][SIZE=2]قد ينكرالمرء ضوء الشمس من رمدٍ. وينكر الفم طعمالماء من سقم[/SIZE][/FONT] [SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]düsturuyla gözlerindeki hastalıklar ile güneşin ziyasını göremezler. Ve dilindeki hastalıklarla ab-ı hayat olan şu tatlı suyun lezzetini ve zevkini his edip tâdemezlar.” (Rumuzat-ı Semaniye)[FONT=Arial][/FONT][/FONT][/SIZE] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Yeni Harfler Dinî Değildir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“…[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]lâdinî (dinî değil) hurufunun resmen kabulü[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] tarihine bir tek fark…” (Rumuzat-ı Semaniye)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Ku'an Yazısına Şevk Uyandırmak:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“tekellüfsüz o tevafukat-ı matlube bir derece gösterilebilir. Ve onu göstermekle [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hatt-ı Kur'âniye (Ku'an yazısına ) bir zevk bir şevk uyandıracak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Rumuzat-ı Semaniye)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Üstadın Maksadı Kur'an Yazısını Muhafaza ve Dikkatleri Ona Çekmektir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Kur'ân-ı Hakîm'i yeni bir tarzda yazmaktaki niyetimin sebebleri üçtür. [Birincisi] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hutut-ı Kur'âniyenin (Kur'an yazısının) muhafazasına hizmettir. [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Çünkü gördüm ki sözlerde tevafukatın zuhuruyla fütura düşen müstensihlerin şevkini yeniledi. Gayrete geldiler. Yeni bir heves uyandı. Kendine yazanlar tekrar yazmağa başladı. Hem yüzler âdemlerin sözlere ve dolayısıyla hakaik-i Kur'âniyeye karşı imanları kuvvetlendi. Hatta bir kısım dinsizler dahi o tavafukatı görüp inkar edemedikleri için ikrara mecbur oldular. Hatta bunlardan birisi demiş: Bunları ikrar etmem fakat inkar da edemem. Çünkü gözümle görüyorum demiş. (…)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2][İkinci sebeb] Kur'ân-ı Hakîmin meani ve hakaikınde esrar ve işaratında olduğu gibi elfaz ve hurufunda dahi çok esrar ve mezaya bulunduğuna bir zemin ihzar etmek için lafzullahın binde bir sırrına işaret edecek bir tarzı yazmak ve bizden sonra gelenler inşâallah daha büyük esrarları o anahtarla açacak temennisidir. Ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]nazar-ı dikkati Kuran'ın hattına çevirmek[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve hakaikıne ehemmiyetle baktırmak niyetidir.” (Rumuzat-ı Semaniye)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz. Üstada'a Göre Kur'an Yazısını Kaldırmaya Çalışanlar Susmalıdır:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hatt-ı Kur'ânın ref'ine (kaldırmaya) çalışanları susturmalıyız[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Ve Kur'ânı unutturmaya niyet edenlerin niyetlerini onlara unutturmalıyız.” (Rumuzat-ı Semaniye)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz. Ali Arab Harflerinin Kaldırılacağını Haber Veriyor:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“(Hz. Ali Ercuze isimli kasidesinde) Hülagû asrından bu asrımıza bakıyor ve ikinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor. Ve diyor ki:… Rûmice bin üç yüz kırk yedide (1931) [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Arabî hurufunu (Arab harflerini) terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâm içinde başlanacak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Hem umum, fakir, zengin, emir ve işçi, çoluk çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler…. “Ucmin” ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir.” (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Ecnebi Harflerinin Yayılması Ahirzamanın Bir Özelliğidir: [/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]O bid'alar ve acemî ve ecnebi hurufunun (harflerinin) intişarı, zamanı olan o âhirzamanın[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] fena âdemleri bir kısım ülemaü`s-su'dur (kötü âlimlerdir) ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için (ecnebî hurufu gibi) [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bid'alara yardım edenler ve fetva verenlerdir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]." (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz. Ali Yeni Harflere Teessüf Ediyor:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“(Hz. Ali) [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Latin hurufunun İslâmlar içinde cebren kabul ettirileceğini teessüfle bahsedip ve ulema-üs su'u tokatladığı yerde[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]”... (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz. Ali Kur'an Yazısını Muhafaza Eden Nur Talebelerini İrşad Ediyor:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Hazret-i İmam Ali Radıyallahü Anh [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]huruf-ı ecnebiyi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (ecnebî harflerini) İslâmlar içinde kabul ettirmek hadisesi ile ulemaü's-su'un bid'alara yardımlarından teessüfle bahsedip o iki hadise ortasında irşadkârane bazılarından bahsediyor ki, o Sekine olan İsm-i Âzam ile [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ecnebi hurufuna karşı mukabele ediyor[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Ve hem ulemaü's-su'a karşı muhalefet ediyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İşte bu zamanda o âdemler [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Çünki onlardır ki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hatt-ı Kur'ân'ı muhafaza ediyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. ” (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Nur Talebeleri Kur'an Yazısını Bütün Kuvvetleriyle Yayıp Koruyorlar:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Ecnebi hurufatını[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (harflerini) ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir surette kabul ve neşir ve cebrettiği halde [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi harika bir surette neşir ve tamim ile muhafazasına[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle” (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hazret-i Ali Ecnebi Harflerine Şiddetli Teessüf ve Hiddet Ediyor:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Hazret-i Ali keremallahü vechehü [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve bid'alara taraftarlık eden bir kısım ulemaü's- su'a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor. Ve Hazret-i Cibril'in tabiriyle Sekine ismi verilen ve İsm-i Âzam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam edeni irşad ediyor, taltif ediyor." (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur Yüz Binler Adamı Kur'ân Harfleri Lehine Çevirmiştir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"İşte o Esma-i Sittenin devamından tereşşüh eden ve o Esmanın lemeatı olan Risale-i Nur ve o Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yüz bin adami huruf-ı Kur'âniye lehine [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (zındıka ve ulema-i su) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden elbette [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Diğer Bazı Bahisler:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Sen anlaşılıyor ki, bir parça firengî okumuşsun. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Bu İslâm yazılarını okuyamıyorsun. Hem de bilenden sormuyorsun[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (10. Söz)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Şu Söz'ün (25. Söz’ün) başında beş şu'leyi yazmak niyet ettik. Fakat Birinci Şu'le'nin âhirlerinde (yasaklanmadan önce) [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eski hurufatla (eski harflerle) tab'etmek (basmak) için [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]gayet sür'atle yazmağa mecbur olduk.” (25. Söz)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Bu gaybdan haber veren âyetler, pekçok tefsirlerde izah edilmesinden ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eski harfle tab'etmek niyeti [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]müellifine verdiği acelelik hatasından burada izahsız ve o kıymetdar hazineler kapalı kaldılar.” (25. Söz)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Bekir Efendi, Onuncu Söz'ü tab'etti. İ'caz-ı Kur'ana dair Yirmibeşinci Söz'ü, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yeni huruf (yeni harfler) çıkmadan tab'etmek için[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ona gönderdik. Onuncu Söz'ün matbaa fiatını gönderdiğimiz gibi, onu da göndereceğiz diye yazdık.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bekir Efendi, benim fakr-ı halimi düşünüp matbaa fiatı dörtyüz banknot kadar olduğunu mülahaza ederek (değerlendirerek) ve kendi kesesinden vermek, belki Hoca razı olmaz diye onun nefsi onu aldattı. Tab'edilmedi. Hizmet-i Kur'aniyeye mühim bir zarar oldu. İki ay sonra dokuzyüz lira hırsızların eline geçti. Şefkatli ve şiddetli bir tokat yedi. İnşâallah ziyaa giden dokuzyüz lira, sadaka hükmüne geçti.” (10. Lema)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Cenab-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yarım ümmi, diyar-ı gurbette, kimsesiz, ihtilattan men'edilmiş bir tarzda; kuvvetli, ciddî, samimî, gayyur, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılınç olan kardeşleri bana muavin ihsan etti. … ve şu zamanda, yani [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hurufat (harfler) değişmiş, (Osmanlıca) matbaa yok[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], herkes envâr-ı imaniyeye muhtaç olduğu bir zamanda ve fütur verecek ve şevki kıracak çok esbab varken, bunların fütursuz, kemal-i şevk ve gayretle bu hizmetleri, doğrudan doğruya bir keramet-i Kur'aniye ve zahir bir inayet-i İlahiyedir.” (28. Mektub, 7. Mesele)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Haber almışım ki, arabî olarak [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eski huruf (eski harfler)[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ile Matbaa-i Evkaf'ta tab'edilmek izni varmış. Eğer Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Türkçe olarak eski hurufa[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (eski harflerle) müsaade-i resmî olduğu dakikada ve Bekir Efendi şu iki risaleyi (31 ve 32. Sözleri) Seyyid Şefik'in taht-ı nezaretinde tashihine gayet dikkat etmek şartıyla çabuk tab'ediniz.” (Barla Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“İstanbul'da [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yeni huruf (yeni harfler) çıkmadan evvel (1926’da) tab'ettirdiğim [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Onuncu Söz namında gayet kıymetdar haşri ve kıyameti gündüz gibi isbat eden risalemi…” (Barla Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Kardeşlerim! [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Yeni hurufla[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (yeni harflerle) yazdığınız iki mes'ele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Mes'eleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]kalemleri Kur'ana ve Kur'an hattına (Kur’an yazısına) mahsus ve memur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasibdir.” (Şualar)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Harbiye Nezareti'nin kapısındaki ...hatt-ı Kur'anînin üzeri mermer taşlarla kapatılmışken meydana çıkarılması, şimdi yeniden [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hatt-ı Kur'anîye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile...[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (14. Şua)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Merkez-i hükûmette umumî bir [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]arabî hattı ve hurufu kursu açılması[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve Asâ-yı Musa Risalesi'nin fütuhatına ve kerametine alâmet olmasını müjdelemeleri, pek büyük bir inşirah vermesiyle [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bu kışın bütün çektiğim sıkıntıları hiçe indirdi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“İki genç muallim daha [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eski yazı ile Nurlara girmesi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve çocukların [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]huruf-u Kur'aniyeyi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] öğrenmeye başlaması ile Risale-i Nurları da yazmağa girmeleri, büyük bir fâl-i hayırdır.” (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“...Lafzullah'ı kırmızı ile yazdırdık, gören "Kur'an'ın i'cazını gözümle görebiliyorum" diyebilir. İnşâallah bu cüz'-i i'caz, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hatt-ı Kur'anîyi muhafaza edecek, tahriften (bozulmaktan) kurtaracak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Barla Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hatt-ı Kur'anî lehinde birincisinin bir kerameti, merkezde hatt-ı Kur'anînin bir kursu açılması olduğu[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] gibi; inşâallah ikincisi, daha mu'cizane bir keramet gösterecek.” (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Yeni harf ile teksir edilebilen Asâ-yı Musa eserini okuyan gençler, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an harfleri ile yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandan çıkarmak için te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Şualar)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Böyle ağır şartlar içerisinde Risale-i Nuru Hazret-i Üstadımız [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]inayet-i İlâhiye ile te'lif edip, ekserisini Kur'an harfleriyle ve el yazısiyle neşretmiştir. Böylelikle -aynı zamanda- Kur'an hattını da muhafaza etmiş ve yüzbinlerle Müslüman Türk Gençleri Risale-i Nuru okuyabilmek için mukaddes kitabımız olan Kur'anın yazısını öğrenmek nimet ve şerefine nail olmuşlardır.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (Tarihçe-i Hayat)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Barla medrese-i Nuriyenin baş kâtibi Şamlı Hâfız Tevfik'in halka-i tedrisinde Sıddık Süleyman'ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Çavuş'un ve Ahmed'in oğulları gibi Kur'an dersiyle [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an yazısını ve Nurları öğrenmesi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]; ve Hulusi ve Hâfız Hakkı'nın Nurları şevk ile yazmaları, Barla'ya karşı benim ümidimi kuvvetlendirdiler ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]derince bir ferah ve sürur verdiler.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risalelerin latince olarak basılmaya başladığı son dönemde Hüsrev Efendi'nin Üstad Bediüzzaman'a bu noktada her hangi bir itirazı olmuş mudur?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu tamamen, "gizli düşmanlarımız iki planı takib ediyorlar: Biri beni ihanetlerle çürütmek, ikincisi başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır" diye Bediüzzaman Hazretleri'nin ikaz ettiği dinsizlerin planının uygulanmasından ibaret bir iftiradır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hüsrev Efendinin Bediüzzaman Hazretleri'ne itiraz etmek gibi, terbiye dışı bir hareketi asla olmadığı gibi, bu imkansızdır da...Bunun böyle olduğunu gösteren, Risale-i Nur'da geçen, Bediüzzaman Hazretleri'nin onun yüksek maneviyatını ve hizmetkarlığını, sadakatini ortaya koyan, -mübalağasız- yüzlerce ifadesi olduğu gibi, Hüsrev Efendi'nin Üstadına yazdığı terbiye, sadakat, fedakarlık dolu mektubları da bunu açıkça isbat eder.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Mesela, numune olarak, Hüsrev Efendinin sadakattaki derecesini ve bunun ömrü boyu artarak devam ettiğini gösteren iki mektub sunacağız. Birincisi, Üstad'la yeni tanıştığı Barla döneminde 1930'un başlarında yazılmış, ikincisi son dönemde Üstad Emirdağ'da iken 1950'lerde Üstad'ın vefatına yakın yazılmış iki mektub:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"(Hüsrev, Üstadının kendi hakkında hiddetini zannedip, bir mes'eleye dair müteessiren yazdığı mektubundan bir fıkradır.) [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Sevgili ve kıymetdar Üstadım![/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Mektubunuzun mütalaasından mütevellid teessüratım arasında, kalbime çok havatır hutur ediyordu. Her tarafı ve her hali kusur ve ayıbla dolu talebeniz, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]sevgili Üstadının ayaklarının altına varlığını sermişti[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Belki her gün, bu şiddetten daha büyük bir şiddetle muamele görse ve hattâ [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Üstadı uğrunda, yüzbin hayatı olsa hepsini bile vermeye bilâ-tereddüd hazır olduğunu, surî (dıştan) değil, kalbî bir itirafla müheyyadır[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (hazırdır). Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlıkından bir [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hâmi (sahip ve koruyucu) [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]istiyordu. Baştan aşağıya kadar siyahlıklarla dolu olan defter-i a'malim tedkik edilse, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bu hususta ne kadar tazarru' ve niyazım vardır ve ne kadar gözyaşlarım bulunacaktır[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Kur'anî hizmet uğrunda, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]arzın sekenesi (halkı) kadar hayatım olsa, her birisini feda etmeyi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], ne büyük saadet ve şeref kabul etmişim. Ey [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]sevgili [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstadım! Ey [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]kıymetdar [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hocam! Ey [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]senelerden beri aradığım muhterem mürşidim[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]! Ey aziz dellâl-ı Kur'an! Izdırablarımın sürura inkılab etmekte olduğunu hissediyorum. Uzakta olanın kusuru görülmez, tokat yakında olana vurulur. Kalbim bu cümlelere (Hâzâ min fadli Rabbî) diyor. Fakat dimağımdan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]silinmeyen [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]birşey varsa, o da aziz [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Üstadımın elemlerine iştirak etmek[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] idi. Muhterem [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]mürşidim[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]! [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kimin haddi var ki, risalelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın veyahut bir cümlesini tenkid etsin veyahut bir kelimesine, hattâ bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bilâ-istisna her ferd istihsan ederken, böyle bir şey yapmak için, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bu cür'eti kimden alayım[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Yok, sevgili Üstadım, müsterih olunuz; senelerden beri çekmekte olduğunuz, kal'abend cezasından pek şedid azabınıza, bir başka ve mühim elem katılmasına tarafdar olanlara [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bir parça meyletmek[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] şöyle dursun, belki bu halin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]şiddetle [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ve belki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]fedaisi [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]olarak aleyhte olduğuma, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]vicdanımın tasdiki[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] kâfi bir şahiddir. Ahmed Hüsrev" (Barla Lahikası, 1930'ların başları)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]İkinci Mektub:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Konya'lı Hacı Sabri kardeşimiz yanıma geldi. Ben, Sadık, Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmiyetli sohbetimiz, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hacı Sabri'ye mühim bir ders oldu[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Bilhassa Medreset-üz Zehra erkânlarının, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hususan Hüsrev'in[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]o kadar büyük bir hasenedir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ki, farz-ı muhal [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]binler seyyie olsa afvettirir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Öyle ise, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]başta Hüsrev[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] olarak o erkânların [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hiçbir hareketini tenkid etmemek[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]onlara tesanüd ve tam kardeş olmak [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]lâzımdır diye bu mealde bir ders oldu. İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hüsrev'e tam kardeş olacak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek. Hasta kardeşiniz Said Nursî" (Emirdağ Lahikası 2, 46 1950'ler)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ayrıca birinci Emirdağ döneminde yazıldığına nazaran, 1945-50 arasında yazıldığı anlaşılan şu mektub da Hüsrev Efendinin Üstadına hayatını feda etmek derecesindeki samimiyetinin, sadakat ve hürmetinin artarak devam ettiğini açıkça gösteriyor:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Aziz, sıddık kardeşlerim! Sizin bu defa müteaddid mektublarınıza, rahatsızlık mecburiyetiyle, birtek mektubla iktifa ediyorum. Evvelâ: [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur'un kahramanı Hüsrev[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Ben de derim: Te'lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hayatın dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Eğer benim elimden gelseydi, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]." (Emirdağ Lahikası 1, 139)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hiç bir söylenti ve iftira yukarıdaki şu satırlarda görünen ve asırların beklediği bir imama ait olan bu takdirlerin ve samimiyet dolu ifadelerin önüne geçemez.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hem Üstadına hayatını vermeyi bütün içtenliği ile hem başta hem sonda teklif eden, bütün benliğini Üstadın ayakları altına seren ve bunun karşılığında "[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]senin hayatın benimkinden bu hizmete daha lazım; elimden gelse ben sana veririm[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]" cevabını alan Hüsrev Efendi'nin Üstada karşı geldiğini iddia etmek cem-ı zıddeyn gibi bir muhaldir. Apaçık bir iftiradır.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Osmanlıca Risale-i Nurlar'da cümlelerin üzerine çekilen kısa çizgilerin önemi nedir? Bu çizgiler Osmanlı zamanında da kullanılıyor mu idi?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu çizgiler, cümle içinde daha dikkatle okunmasının mananın anlaşılmasına katkı sağlayacağı kelimelerin üzerine çizilmiştir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bediüzzaman Hazretleri'nin kendine ait bir tarz olabilir. Kendi el yazması olan risalelerde, mesela Küçük Sözler'de bu çizgileri çekmiş olduğunu görüyoruz.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kendisinden sonra talebelerinin de, yazdıkları risalelerde aynı tarzı tatbik ettikleri görülmektedir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Bediüüzzaman hazretlerini, yazı mektubunda, "Bid'aların ve dalâletlerin istilası zamanında sünneti seniyyeye ve hakikatı Kur'âniyyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehidin sevabını kazanır." diyor ve hadisi örnek veriyor. Yazı ile sünneti seniyye arasında nasıl bir bağ kurabiliriz?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Aynı mektubdaki birinci hadis zaten bu bağı kuruyor. Hadis şöyledir:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Mahşer günü, alimlerin mürekkebleri şehidlerin kanıyla tartılır, o kıymette olur." (Müsnedül Firdevs, Fethul Kebir) Bu hadis, mütevatir hadislerdendir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu hadisiyle Peygamberimiz (asm) ilim için yazı yazmaya ümmetini teşvik ediyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Müslümanların sünnet olan yazısı ise, Kur'an yazısıdır. Kur'an, peygamber efendimiz (asm)'ın sağlığında bu harflerle yazılarak müslümanların yazısı olmuştur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Dolayısıyla bu harflerle yazmak Peygamberimiz (asm)'ın sünnettidir. Çünkü O'nun fiilen yaptığı, sözle emrettiği her şey onun sünnetidir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Kur'an harflerini yazmanın maddi sırları var mıdır? Bazı rivayetlerde, Kur'an harfi ile yazılmış olan dua, ayet gibi kıymetli şeyleri yazmak, üzerinde taşımak veya okumaktan bahs ediliyor. Bunları nasıl anlamalıyız?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Sualinizin cevabını, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin,[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] "Kudret Hazineleri Kef-Nun'dadır" [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Yasin Suresi’nin sonundaki ayette beyan edildiği gibi, Allahu Teala Hazretleri, bir şeyin yaratılmasını murad ettiğinde [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]“ol diye emreder"[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve o şey hemen oluverir. Her şeyi yaratan sadece Allah’ın kudreti olmakla beraber, Allahu Teala’nın [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yaratmadan önce[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] her şeye [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ol demek[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] gibi bir [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]adeti [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]vardır ve ayet bu İlâhî adeti ifade ediyor. Ehl-i Sünnet kelam âlimlerinin bildirdiğine göre, Allah’ın [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ezelî kelamı ve sözü[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] kelimelerden, harflerden ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]parçalardan oluşmaz[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Allah'ın diğer sıfatları gibi, kelam sıfatı da [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]zatından ayrılıp bir tarafa gitmez[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve parçalanıp [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]cüzlere ayrılmaz[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Cüzlere ve kısımlara ayrılmaktan münezzehtir, infikaki muhaldir (zatından ayrılıp gitmesi imkansızdır).[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Diğer sıfatlarının hakiki mahiyetini bilemediğimiz gibi [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]kelam sıfatının da hakikatini bilemeyiz [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ve insan kelamı ile aynı kefeye koyamayız. Çünkü Allah, muhalefetün lil havadis, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]mahluklara benzememe[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] sıfatına sahiptir. Doğru, Allah’ın kelamı harflerden oluşmaz ve Allah'ın zatından parçalar halinde ayrılıp bir tarafa doğru gitmez.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Fakat, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Üstad Bediüzzaman’ın[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] 28. Lema’daki,[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] “Allah’ın ol emrinden gelen harfler, maddi kuvvet gibi varlıklar üzerinde tesir eder.”[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] açıklamasından anlaşıldığına göre, Allah’ın ezeli kelamının bir tecellisi olan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]“ol" kelamıyla emrettiğinde,[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]“ol emrinden gelen"[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], yani [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]onun vesilesiyle ortaya çıkan[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]harfler[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], Arş’dan yere doğru zamansız olarak aniden gelir ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yaratılacak şeye temas ederek onun yaratılmasında maddi bir güç gibi iş yapar.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (Arştan yere doğru inen bu kudsi harfler, bizzat Allah'ın kelamı değil, o kelamın tecellisiyle yaratılan manevi varlıklardır. Onun kelamı harflerden oluşmaktan münezzehdir.) Nasıl ki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]melekler [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]de Allah’ın yaratmasında [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bazı görevler[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] yaparlar, hâlbuki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]asıl iş gören Allah’ın kudretidir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Onun gibi, emri tekviniden ([/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ol emrinden) gelen harfler[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], bazı şeylerin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yaratılmasında görev yaparlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], fakat hakiki iş gören [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]harfler değil Allah’ın kudretidir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Bediüzzaman [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hazretleri 28. Lema’da, bahar mevsimi başında, bademlerin çiçek açması zamanında, bahar havasının onlara temas etmesi ile, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ol emri harflerinin çiçeklerin açmasına vesile olduğunun kendisine gösterildiğini[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] anlatır. Bu normalde görülebilecek bir hadise olmadığı halde, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Allah’ın bir lütfu olarak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] “ol der ve oluverir” ayetinin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]anlaşılması için [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]kendisine [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]gösterilmiştir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. İşte, dünyadaki ve evrendeki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yaratma işlerinde[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], Allah’ın kurduğu, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]harflere dayalı böyle bir düzen[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] vardır. Devamlı bir surette Allah’ın emri ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]o emrin harfleri, varlıklar üzerine iner[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve onları şekillendirir, üzerlerinde işler yapar. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]“Gökten yere (her) emri, (O) tedbîr (ve idâre) eder” [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2](Secde, 5) ayeti bu manayı ifade eder gibidir. Yani, İlâhî emir ve emrin harfleri gökten yere sürekli olarak iner.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Diğer bir ayette de “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yaratmak ve emir Allah’ındır[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (Araf, 54) buyrularak yaratma işinin emirle olduğuna dikkat çekilmiştir. Başka bir ayette de melekler, “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]biz ancak Rabbinin emriyle ineriz[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (Meryem, 64) diyerek yine emir konusu, meleklerle birlikte dikkate sunulmuştur. (Yukarıda, harflerin yaratma işindeki rolünün meleklerinkine benzediğini ifade etmiştik.) Fakat tekrar vurgulayalım. Bütün bu işleri yapan aslen kudret-i ilahiyedir, harfler sırf zahiri bir sebebdir, Allah tarafından kurulmuş [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bir yaratma düzenidir.[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İşte burada, Kur’an harflerinin tesir ve etki sahibi olması konusu devreye giriyor ve böylece [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]iki kısım harf[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] söz konusu oluyor. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Biri[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], gökten inen [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Allah’ın emrinin harfleri[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]; [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ikincisi, [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]yerde insanlarca [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]okunan ve yazılan Kur’an’ın kudsi harfleri[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Aralarındaki münasebet ise şöyledir: [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Yerde okunan bir Kur’an ayeti ve onun harfleri, hangi derde deva ise, gökten o konuda İâhî emrin inmesine sebeb olur. [/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Mesela, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]baş ağrısı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] için okunan bir ayet ise, bu ayet [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Allah'dan şifa emrinin inmesine vesile[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] oluyor. Ağrı için okunan bu Kur’an harfleri, şifa için olan İlahi emrin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]harflerini içine alarak, ona ahizelik yaparak kuvvet kazanıyor ve maddi ilaç gibi o hastalığa şifa oluyor.[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hastalıklara şifa için okunan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]şifa ayetlerini[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], nazardan korunmak veya şifa bulmak için okunan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]nazar ayetini[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], düşmanlardan korunmak için okunan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Ayetel Kürsi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]’yi, sihirden korunmak veya kurtulmak için okunan[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] Felak ve Nas[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] surelerini burada hatırlayabiliriz. Üstad Bediüzzaman bu manayı [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]özetle [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]şöyle anlatır: “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur’an’ın kudsi harfleri[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], hususan surebaşlarında bulunan “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]elif-lam-mim” gibi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ilahi şifrelerin harfleri [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Allah’dan gelen[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] muntazam ve nihâyetsiz hassâs ve zamansız [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]emirleri dinliyorlar ve yapıyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (28. Lema) “İlahi şifreler olan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Sure başlarındaki harfler,[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] havanın zerreleri içinde, zamansız, gizli ve incecik [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bağlantı tellerini harekete getirecek birer düğme harfi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] olduklarını ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yerden arşa manevî telsiz telefon[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] gibi kudsi bir [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]haberleşmeyi [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]yerine getirmeleri, o İlâhî kudsî şifrelerin ([/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an harflerinin) vazîfesidir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (28. Lema) Yani [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bir mümin, Kur’an harflerindeki kudsiyete yakışan halis bir niyetle ve doğru bir nazarla bir Kur’an ayetini veya harfini okuduğu zaman o harf kudsiyet kazanır ve o kudsi harfi okumakla[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], sanki bir [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]haberleşme düğmesine basmış gibi [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]olur. Veya onun ağzından çıkarak [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]havada oluşan harf[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], sanki bir haberleşme ağının düğmesi imiş gibi [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]havadaki gizli ilahi düzeneği çalıştırarak bir mesaj çekmiş gibi olur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bunun üzerine derhal ve zamansız bir şekilde, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ol emrinin harfleri bu Kur’an harflerinin üzerine inerek onlara karşılık verir ve o harfleri tesir ve kuvvet sahibi yapar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. İşte kurulan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bu düzen[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]sayesinde[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]okunan [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]veya [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yazılan Kur’an harfleriyle[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] pek çok maddi işler yapılabilir ve tarih boyunca yapılmıştır. Kur’an harflerinin, ayetlerinin, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hangisinin neye karşı okunacağı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] hakkında pek çok rivayetler ve bu konuda yazılmış kitaplar olduğu gibi, bazı alimlerce, “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bu ayet şu maddi işe yarar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” manasında [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]pek çok keşifler[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] de yapılmıştır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İşte İslam dünyasında asırlardır, “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]falan ayet okunursa filan derde iyi gelir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” veya “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yazılıp boyunda taşınırsa filan derde şifa olur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” gibi sözlerin, hastaların üzerine ayetleri okumanın, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]muska yazmanın [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]kaynağı yukarıda anlattığımız gerçeklerdir. Harflerin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]okunarak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yazılarak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], hatta [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]zihinden geçirmekle[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] dahi bu özelliklere sahip olabileceğini Hz. Üstad aynı risalede şu mealde ifade etmiştir: “[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Harflerin havadaki varlıkları bu özelliğe sahip olduğu gibi, insan zihnindeki varlıkları, hatta kağıt üzerine yazılmış şekilleri dahi bu özelliğe sahiptir.[/FONT][/COLOR][/B][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Demek o kudsi harflerin okunmasıyla ve yazılmasıyla, maddî ilaç gibi şifâ ve başka maksadlar elde edilebilir.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (28. Lema) Günümüzde hâkim olan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]maddeci felsefenin bakış açısı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], gözüyle görmediği ve aslını bilmediği şeyleri hurafedir deyip [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]inkâr etse de işin aslı budur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Allah’ın varlığını kabul etmeyen[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ya da şüpheler içinde bakan kimselerin bunları anlayamaması onların [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]kendi hatalarının sonucudur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve kendi başlarına sardıkları bir [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]beladır[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bütün kâinatın, her canlının ve her zerrenin, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]varlığını apaçık gösterdiği O yüce yaratıcıyı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] inkâr etmeselerdi, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]kâinatın sırlarını, varlıkların hakikatini anlamakta[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] böyle mahrumiyetlere düşmezlerdi.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risalei Nur hizmeti devam ettikçe yazı hizmetinin de devam edeceğini ve elzem olduğunu isbat eden Risalei Nur'dan bazı ifadeler gösterebilir misiniz?[/FONT][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nurun Muhakkak Kur'an Yazısıyle Neşredilmesi Lâzımdır:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Risale-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihde hiçbir eserde görülmemiştir... Şöyleki: [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'anhattını (Kur'an yazısını) muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olanRisale-i Nurun, muhakkak Kur'an yazısıyle neşredilmesi lâzımdı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] Eski yazı yasak edilmiş ve (eski yazı) matbaaları kaldırılmıştı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].”(Tarihçe-i Hayat)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Binlerle Genç Risale-i Nur'u Yazarak Kur'an Yazısını Öğrenmiştir:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Risale-i Nur'dan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eskimez yazı [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]öğrenmeye gelince: Kur'an yazısıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].Hem yazarken malûmat elde ediyoruz. Hem Risale-i Nur eczalarınıçoğaltmakla, imana ve Kur'an'a hizmet edildiği için pek büyük manevîkazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya dahaesaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]binlerle genç Risale-i Nur'u yazarak Kur'an yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Nur’un İlk Kapısı)[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Hz. Ali Kur'an Yazısını Muhafaza Eden Nur Talebelerini İrşad Ediyor:[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“İşte bu zamanda o adamlar [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri oldukları şüphesizdir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Çünki onlardır ki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hatt-ı Kur'ân'ı (Kur'an harfleriyle yazmayı) muhafaza ediyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve bid'akâr bir kısım ulemalara karşı mukavemet ediyorlar. ” (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Yeni harf ile teksir edilebilen Asâ-yı Musa eserini okuyan gençler, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an harfleri ile yazılmış mütebâki eserleri de okuyabilmek için kısa bir zamanda o yazıyı da öğreniyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].Bu şekilde birçok ilimlerin öğrenilmesine engel olan ve dinden imandançıkarmak için te'lif edilen eserleri okumağa mecbur eden [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Kur'an hattını bilmemek gibi büyük bir seddi de yıkmış oluyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].” (Şualar)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Böyle ağır şartlar içerisinde Risale-i Nuru Hazret-i Üstadımız [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]inayet-iİlâhiye ile te'lif edip, ekserisini Kur'an harfleriyle ve el yazısiyleneşretmiştir. Böylelikle -aynı zamanda- Kur'an hattını da muhafazaetmiş ve yüzbinlerle Müslüman Türk Gençleri Risale-i Nuru okuyabilmekiçin mukaddes kitabımız olan Kur'anın yazısını öğrenmek nimet veşerefine nail olmuşlardır.[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]” (Tarihçe-i Hayat)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Bir zaman bir memlekete [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]şimendifer (tren) [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]geldiği vakit, arabacılar telaş edip dediler: "Bizim san'atımız bozuldu." Halbuki şimendiferin gelmesiyle[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] memlekette faaliyet çoğaldığından[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]faytonculuğa iki kat ziyade ihtiyaç[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] olmuş. İnşâallah onun gibi [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Nur yazıcıları değil tevakkuf, belki daha ziyade yazı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ile defter-i a'mallerine hasenat kaydedecekler. (Teksir makinesiylerisalelerin çoğaltılmaya başlanması üzerine söylenmiştir)" (EmirdağLahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bütün bu izahlardan ortaya çıkan şudur. Risalelerin elleyazılmasındaki tek maksad çoğaltılmaları değildir. Aynı zamandarisaleleri yazanların [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bu vesileyle Kur'an yazısıyla okuyup yazmayı öğrenmeleri de maksuddur[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Madem günümüzde Kur'an yazısını öğreten ve koruyan bu kadar canlı ve etkili bir yol yoktur. Elbette bu hizmet devam etmelidir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ne zaman ki, Kur'an yazısı [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]mekteblerde [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]herkese öğretilmeye başlanır ve bu yazının korunması için hususi bir çabaya gerek kalmaz derecede [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yaygınlaşır [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ve risalelerin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]neşri için de başka engeller[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] bulunmazsa o zaman belki düşünülebilir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Fakat burada da [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]ince bir nokta[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] vardır: Madem [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yazı hizmeti[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin başlatıp yerleştirdiği bir hizmettir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], faraza ileride o gün gelirse ancak[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini gerçekten temsil eden mümessillerin buna karar verip ilan etmesi şarttır[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bir Nur Talebesi kendi düşüncesi ile artık gerek kalmadı deyip yazmayı bıraksa hata etmiş olur. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Üstadının emri ile başladığı bir hizmeti, üstadının rızasını almadan bırakmış olur...[/FONT][/COLOR][/B] [B][FONT=Arial]Emirdağ Lahikası'nda geçen ve bu konuya ışık tuttuğu söylenen, inayeti ilahiyenin risalelerin tamamının basılmasına müsaade etmediğini anlatan mektub nasıl anlaşılmalıdır?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]O mektubdaki ifadelerin daha açıkça anlaşılabilmesi için bir derece şerh ederek aşağıya alıyoruz:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Gecede kalbime (ilhamen) geldi ki: İki ehemmiyetli sebebden, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Allah'ın yardımı[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eski harflerle yazılmış olan risalelerin[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] tamamını [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]matbaalarda bastırmaya tam müsaade etmiyor[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Birinci sebeb: [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Her talebe, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bizzat kendi kalemiyle yazarak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], veya [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]başka birine yazdırarak, [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]âhirette [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]şehidlerin kanıyla tartıldığında üstün geleceği hadiste bildirilen[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], ilmi neşretmekten gelen çok büyük sevabları kazanmak için [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bizzat yazarak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] iman nurları olan [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]risaleleri[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] çoğaltmasıdır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Eğer [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]matbaalarda [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]basılırsa, herkes risaleleri kolayca elde edeceği için, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]tam bir merakla yazmaya çalışamayabilir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], kendi kalemiyle risalelerin neşrine [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]hizmet vazifesini ve o vazifeden gelen büyük sevabı kaybedebilir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2].[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]İkinci sebeb[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]: Risale-i Nur'un [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]mühim bir vazifesi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], âlem-i İslâmın büyük çoğunluğunun yazısı olan[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial] Arab Harflerini korumak[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] olduğundan, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]matbaada basılacak olsa[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], şimdi halkın çoğu yalnız yeni harfleri bildikleri için, risaleleri daha çok yeni harflerle basmak lâzım gelecek.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu ise, Risale-i Nur'un [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yeni harflere bir fetvası gibi anlaşılıp[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] Nur Talebelerinin de kendilerine kolay gelen o yazıyı tercih etmelerine sebeb olur. [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Eski harfleri koruma vazifesinde tenbelliğe düşebilirler[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]."[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Yukarıdaki izahlardan anlaşılan öz şudur:[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Allahu Teala Hazretleri, Nur Talebeleri'nin risaleleri elleri ile yazmalarından razıdır ve bunun devam etmesini murad etmektedir.[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu murad-ı ilahinin iki sebebi vardır:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]1- Allah (cc), Nur talbelerine bir lütuf olarak açtığı kalemle imana hizmet etmekteki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]büyük sevapların kapısının kapanmasını[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] istemiyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]2- Nur talebeleri, risaleleri elle yazarak [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]eski yazı olarak bilinen Kur'an alfabesinin unutulup kaybolmasını engelliyorlar[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], öğreniyor ve başkalarına da öğreterek [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bilenlerin çoğalmasını[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] sağlıyorlar. Allahu Teala Nur Talebeleri'nin bu vazifeye devam etmelerini ve yeni harfleri tercih etmemelerini murad ediyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Demek ki, ahirette şehidlerin kanıyla tartılacak bu büyük sevabı kaybetmek istemeyen ve Kur'an alfabesini korumak hizmetinde bulunmayı manevi bir cihad olarak kabul edenlerin [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]risaleleri yazmaya, devam etmeleri gerekir.[/FONT][/COLOR][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Madem Kur'an alfabesinin korunması noktasındaki ihtiyaç o gün nasıl ise bu gün de aynıdır. Arada hiç bir fark yoktur. Öyleyse korumaya ve biiznillah büyük sevapları kazanmaya devam...[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Son bir not:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstad Hazretleri, risaleleri yazmakla Kur'an harflerine nasıl hizmet edildiğini bir yerde şöyle açıklar:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur kendi talebeleri ile en az yüzer kalemle, yüzer parça Risale-i Nur'un cüzleriyle ve yirmi bin nüshasıyla en az yüz bin adamı Kur'ân harfleri lehine (çevirerek)...[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]" (18. Lema)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Yazı mektubunda Bediüzzaman Hazretleri, yazıdaki beş nevi ibadeti ifade ederken kalemle ilmi tahsil ve tefekkür ibadetlerini de sayıyor. Halbuki yazarken gereği gibi okuyamadığımızdan bu iki ibadet ciheti olmuyor gibi...Acaba bu iki ibadeti kazanmak için hangi metodları kullanabiliriz?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Risaleleri yazmak beş değişik açıdan ibadet olmasının yanında, bunlardan çok daha mühimmi [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]iki hadisin işaretiyle yüz şehid sevabı kazandırmaktadır[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Bu yüzden öncelikle şunu belirtmek isteriz ki, yazısını yazan ama yazdığını mütalaa ve tefekkür edemeyen birisi, bu işi ciddi bir eksiklikle yapıyor anlamına gelmez. Yani yüz şehid sevabı vadi eksilmiş olmaz inşaallah.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Saydığınız iki maddeden birincisi olan kalemle ilmi tahsi etmek fazileti de kazanılır. Çünkü Kur'an yazısını okumak ve yazmak da hususen bu asırda çok mühim ve çok faziletli bir ilimdir. Aynı zamanda hatt-ı Kur'an'ı muhafaza sadedinde mühim bir cihaddır. Hz. Ali ra.'ın, ahirzamanda hatt-ı Kur'an'ı muhafaza edenlere kardeşlerim diye hitab etmesindeki kıymeti düşünmek lazım...[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İkinci maddedeki tefekküri ibadeti yapmak kısmını elden kaçırmamak için şöyle bir yol takib edilirse hem çok faydalı olur, hem de risalelerin sıhhatli yazılmasına hizmet eder. O da şudur:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Yazmadan önce bir kere sayfayı okumak, yazarken mümkün mertebe manayı takib etmeye çalışmak ve yazdıktan sonra bir hata olmasın niyetiyle son kez bir daha okumak. Bu şekilde en az iki defa okunmuş olacağı için, inşaallah tefekkür ibadetini de yapmış olunur.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Üstad Bediüzzaman(R.A),Risalei Nur'un onbeş yıllık medrese tahsilinden hasıl olan ilmi, on beş haftaya kadar düşürdüğünü ilan ediyor. Bu ilmin tahsilini de Risalei Nur'u yazmak gibi kudsi bir hizmette olduğunu çok yerlerde beyan etmiş. Bizler yazmakla bu hakikat ilmini nasıl tahsil edebiliriz?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bahsettiğiniz miktar yalnız yazmakla değil, ancak ciddi mütalaalarla elde edilebilir. Yazı esnasındaki istifade ise buna katkıda bulunmuş olur.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Barla lahikasında Hulusi abinin kalemle ilmi tahsil ve tefekkür hakkındaki izahlarını ve Sabri abinin yazma ve okuma hakkındaki bir ifadelerini fikir vermesi cihetiyle aşağı alıyoruz.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"4-Kalemle ilmi tahsil "Nun. Vel-kalemi ve ma yesturun." Madem ki hakikat ilmi tedris edilmiyor. Elbette mahfî hikmetlere binaen mahdud insanların eline geçen, kulağına giren bu nevi derslerin ciddî tahsili için, bilhassa okuması yazması olanların bizzât yazmak suretiyle, bu neticeyi bulacaklarına şübhe edilmemelidir. Bir şeyi yazmak; okumak, anlamak, sonra başka kâğıda nakletmektir ki, bu tarzla matlub istifadenin temin edileceği muhakkaktır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]5- Bir saatı bir sene ibadet hükmüne geçecek tefekkür: Evet Nurlarla istifade, böyle saatler, zannederim hepimizin meşhudu olmuştur. Sözler'deki hakaikı tefekkür, aynen Kur'an'ın künuzunu manen taharridir ki; Fettah ismi imdada yetişerek, öyle muhayyir-il ukûl kapılar açıyor ki, zevkine nihayet bulunmuyor. Perdesiz, vasıtasız Kur'an'a bakınca, zülâl gibi hakaikın tecelli ettiği, bulutsuz havada güneş ve böyle bir havada yıldızlarla süslenmiş semada bedirlenmiş kamer gibi müşahede olunuyor." "Yirminci Mektub'u yazarken vaktimin adem-i müsaadesi cihetiyle çabuk yazmağa fazlaca sa'y ettiğimden sathî bir nazar ve kıraat edildi. Derince düşünüp zihnimde takarrur ettiremedim ise de, müsaade-i fâzılaneleri ile şu hakikatı arza ictisar ediyorum ki; bu mektub-u azîm-ül mefhum, şimdiye kadar tesyar buyurulan umum Nur Risalelerinin, hülâsat-ül hülâsa zübdesi ve menba'-ı amîkı olduğuna müşahedemle beraber..."[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Maksadımız Kur'an (islam) harflerini muhafaza ise neden Kur'an-ı Kerim yazmıyoruz?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kur'an harflerini okumayı öğrenerek ve ezberleyerek ve hattlarımızın elleriyle yazarak koruyoruz. Bütün islam milletleri, Kur'an alfabesini kullanıyorlar. Araplar, İranlılar (Farslar), Pakistanlılar vs. Ama Türk dilini Kur'an alfabesi ile okuyup yazabiliyor muyuz? Kur'an yazarak, bunu elde edebilir miyiz?[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kur'an yazmak da elbette çok kıymetli bir hizmettir. Fakat onun hatasız ve güzel yazılması şarttır. Bu yüzden Kur'an yazma işini, bu işin uzmanları olan hattatlar yaparlar. Bütün Türk halkının hattat olması mümkün mü?[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Fakat bütün Türk halkının Türkçe'yi, Kur'an alfabesi olan Osmanlıca'yı öğrenerek okuyup yazabilmeleri mümkündür. Üstelik bin yıllık Türk-İslam tarihi boyunca yazılmış hadsiz kitaplar müze ve kütüphanelerde tozlu raflarda duruyor. Bunları okuyabilecek nesillerin yetişmesi de ancak, bazılarının eski Türkçe dedikleri Osmanlıca'yı, yani daha açık ifadesiyle Kur'an harfleriyle Türkçe okuyup yazabilmeyi öğrenmekle olabilir.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Şimdi matbaalar Kur'an hattıyla risaleleri basıyor ve neşr ediliyor. Eskisi gibi değil. O halde Risalei Nur'u el ile yazmaya lüzum kalıyor mu?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İlk olarak; Nur talebelerinin risaleleri elle yazmalarındaki esas maksad ikidir: Birincisi risaleleri çoğaltmak, ikincisi Kur'an yazısını kullanarak, öğrenerek ve öğreterek muhafaza etmektir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Sonra, daha önceden de teksir makinesiyle, sonraları fotokopiyle çoğaltma vardı. Fakat yazı da devam ediyordu.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Teksir makinesi tâ 1940 küsurlarda alınıp ta onunla çoğaltılmaya başladığında bakın Üstad Hz. nasıl memnun oluyor ve nasıl talebelerine yazıyı [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bırakmamalarını [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]ihtar ediyor:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Kanaatım geliyor ki; bu sıralarda biz Zülfikar'ı ve Asâ-yı Musa'yı pek çok [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]teksir [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]etmeye mecbur olduğumuz hengâmda ... bu acib [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]makine [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2](teksir makinesi) kolayca elimize verilmesi, o iki mecmuanın makbuliyetine bir işaret-i gaybiye ve inayet-i İlahiyenin bir hârika ikramıdır ve Nurların kerametidir...sekizyüz sahifeyi binbeşyüz nüshaya ve bir milyon sahifelere çıkaran o [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]makine[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2], elbette gaybdan imdadımıza gelmiş Nurcu ve [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bin kalemli bir kâtibdir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Onun için bazı sahifeleri sönük çıksa, zarar yoktur. Parlak kısmı, bize şimdilik yeter. İyi okunmayan kısmı ayrı yapılsın; sonra elmas kalemliler, herbiri bir-iki nüshayı ıslah etsin.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bir zaman bir memlekete [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]şimendifer (tren) [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]geldiği vakit, arabacılar telaş edip dediler: "Bizim san'atımız bozuldu." Halbuki şimendiferin gelmesiyle memlekette faaliyet çoğaldığından, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]faytonculuğa [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]iki kat ziyade ihtiyaç olmuş. İnşâallah onun gibi [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Nur yazıcıları değil tevakkuf (duraklamak), belki daha ziyade yazı ile defter-i a'mallerine hasenat kaydedecekler[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]." (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bir an için yazının bırakıldığını farz edelim bu bize ne kazandırır? Hiçbirşey...[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ama çok şey kaybettirir. Bir kere hatt-ı Kur'an'ı yani Osmanlıca dediğimiz, Kur'an alfabesini korumak ve geliştirmek gibi büyük bir hizmet sona ermiş olur. Bu hizmette çalışmaktan elde edilen çok büyük sevablardan mahrum kalınır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Üstelik Üstad Hz.nin, "[/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Risale-i Nur'a intisab eden zatın en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak ve yazdırmak ve intişarına yardım etmektir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]." (Kastamonu Lahikası) emrine muhalif hareket edildiği için Risale-i Nur'a [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]intisabın kopma tehlikesi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] dahi vardır.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Biz de Üstad'ın teksir makinesi çıktığında dediği gibi, İnşaallah matbaa makinesiyle birlikte daha ziyade gayrete gelip yazmaya devam edeceğiz. Ta ki Risale-i Nur'lar yüksek merciler eliyle neşredilir hale gelinceye ve Kur'an yazısı umumileşinceye kadar...[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Kur'an harflerinin mahiyet ve kıymetini açıklar mısınız?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kur’an harflerinin kıymeti, Allah kelâmına hizmet etmesinden kaynaklanır. Allahu Teâlâ dilemedikçe hiçbir şey olamaz ve o yaratmadıkça hiçbir şey vücuda gelemez. Öyleyse, bu harflerin Kur’an’a hizmetini elbette Allah dilemiş ve takdir etmiştir ve Kur’an’a en münasib harfler de bunlardır. Bu yüzden İslam âlimleri Kur’an’ın bu harflerle yazılmasının farz olduğunu bildirmişlerdir. Mukaddes Kur’an’a yaptığı hizmet sebebiyle, bu harfler de bir kudsiyet ve büyük bir manevî değer kazanmıştır. Her şeyin aslı Levh-i Mahfuz’da olduğuna göre, Kur’an’ın da aslı, Levh-i Mahfuz’da bu harflerle yazılmış durumdadır. Kur’an-ı Kerîm, harflerine dikkat çekmek için, 28 aded suresine “yâ-sîn”, “elif-lâm-mîm” gibi harflerle başlamıştır. Yine Kur’an’da, bir sure “Kalem Suresi” adını alarak, kaleme ve kalemin yazdıklarına yeminle başlamıştır. “Nûn. Kaleme ve yazmakta oldukları şeylere yemin olsun.” İlk inen sure olan “İkra” suresi oku emri ile başladığı gibi, hemen ardından “O, kalemle (yazmayı) öğretendir” diyerek, yazmayı dahi insana Allah’ın öğrettiğine vurgu yapılmaktadır. Peygamber (sav) efendimiz bir hadis-i şeriflerinde Kur’an’ın her bir harfine on sevab verildiğini haber vermiştir. Diğer bir hadiste de, “Mahşer günü âlimlerin mürekkebleri, şehidlerin kanıyla tartılır” buyurarak, ilim yolunda yazı yazmanın kıymetine işaret etmiştir. Bu kudsiyetlerinden dolayı Üstad Bediüzzaman da, Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde, Kur’an harflerinin kıymetine işaret eden cümleler kullanmıştır. Meselâ Ramazan Risalesi’nde, “Kur'ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü'l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene (iyilik) sayılır. Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur'ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü'minlere kazandırır. İşte, gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki, bu hurufâtın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasârette olduğunu anla.” (Mektubat, Ramazan Risalesi) Üstad, Yirmi Sekizinci Lem’a’da “Kün fe yekün” ayetini tefsir eden “Kâf-Nun” bahsinde kudsî Kur’an harflerinin maddî tesirlere de Allah’ın izniyle sahib olabildiğini derin tahkikat içerisinde anlatır ve mevzuyu şöyle bitirir: “Mevcudât-ı havâiye (hava varlıkları) olan hurûfât (harfler), kudsiyet kesb ettikçe (kazandıkça); yani; âhizelik (alıcılık) vaziyetini aldıkça, yani, Kur'ân hurûfâtı olmakla âhizelik vaziyetini aldığından ve düğmeler hükmüne geçtiğinden ve sûrelerin başlarındaki hurûfat daha ziyade o münâsebât-ı hafiyenin (gizli münasebetlerin) uçlarının merkezî ukdeleri (düğümleri), ve düğümleri ve hassas düğmeleri olduğundan; vücud-ı havâîleri bu hâsiyete (özelliğe) mâlik olduğu gibi, vücud-ı zihnilerinin (zihindeki harflerin) dahi, hattâ vücud-ı nakşiyelerinin (yazılmış harflerin) dahi bu hâsiyetten hassaları (bu özellikleri) vardır. Demek o hurufların okunmasıyla ve yazılmasıyla, maddî ilâç gibi şifâ ve başkâ maksadlar hâsıl olabilir. ” (28. Lem’a) Yani harfler, ne kadar kudsî ise o kadar çok faydası oluyor demektir. İşte bütümn İslam milletleri, İslamla müşerref olduktan sonra, eski alfabelerini bırakarak bu kudsî Kur’an harfleri ile yazıp okumaya başlamışlardır. Arabların yanında, Türkler, İranlılar, Hintli Müslümanlar, Endonezyalılar gibi büyük küçük bütün İslam milletleri, kendi dillerini Kurân harfleriyle yazmaya başlamışlardır. Bu harfleri kullanmaları sebebiyle, daha çok küçük yaşta bir milletin bütün ferdleri Kur’an harfleriyle tanışmakta ve harfleri vasıtasıyla, bir ömür boyunca Kur’an’la olan bağlantısını canlı tutmaktadır. Çok nadiren Kur’an harfleriyle karşılaşan birisi ile; ömrü boyunca, her gün defalarca bu harfleri gören okuyan ve yazan birisinin, Kur’an’a muhabbet ve bağlılığı elbette bir olmayacaktır. İşte, Kur’an harflerinin bu kudsiyeti ve insanların imanını doğrudan alakadar eden faevkalade ehemmiyeti sebebiyle Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Hatt-ı Kur’an denilen Kur’an yazısının korunmasına, okunup yazılmasına çok büyük önem vermiş ve talebelerini de sürekli bu konuda eğitmiştir. Risale-i Nur hizmetinin çok önemli bir başlığını Kur’an yazısını koruma olarak ortaya koymuştur. Nur Talebelerine talebelik şartı olarak Osmanlıca dediğimiz, Kur’an harfleriyle yazılmış risaleleri elle yazarak çoğaltmalarını isterken iki gayeyi hedef edinmiştir. 1- Risalelerdeki iman hakikatlerinin bütün engellemelere rağmen elle çoğaltılarak memlekette yayılması. 2- Bu sayede her Nur Talebesi’nin Kur’an yazısını okuyup yazmasını öğrenmesi ve bu yolla Kur’an yazısının muhafaza edilip korunması. Hazret-i Üstadın, Kur’an harflerini koruma hedefini ortaya koyduğu bazı cümlelerini aşağıya alıyoruz: “Risale-i Nur zındıkaya (dinsizliğe) karşı hakaik-i imaniyeyi (iman hakikatlerini) muhafazaya çalışması gibi, bid'ata (yeni harflere) karşı da huruf ve hatt-ı Kur'an'ı (Kur’an harflerini ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi (dir)...” (Kastamonu Lahikası) “Risale-i Nur şakirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur'âniyi (Kur’an yazısını) harika bir surette neşir ve tamim (yayıp umumîleştirmek) ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda….” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a) “Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal (en az) yüzer kalemle yüzer parça Risale-i Nur'un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin âdemi huruf-ı Kur'âniye (Kur’an harfleri) lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın hiddet ettiği iki cereyana (dinsizler ve onlara yardım eden kötü âlimlere) karşı tamamıyla mukavemet ettiklerinden (direndiklerinden) elbette Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın (Ey Kardeşlerim) tabir ettiği ihvanları (kardeşleri) içinde hususî bir surette onlara bakıyor.” (Sikke-i Tasdik, 18. Lem’a) "Sual: En mühim hakaik-i Kur'aniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde neden onu muvakkaten (geçici olarak) bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin (Kur'an'daki harflerin) adedlerinden bahs ediyorsun? Elcevap: Çünkü: Bu meş'um (uğursuz) zamanda Kur'an'ın bir temel taşı olan hurufuna (harflerine) hücum edilir. Ve onların tebdiline (değiştirmeye) çalışıyorlar. Said Nursi" (Rumuzat-ı Semaniye)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Kur'an harflerinin araç oldugunu düsünen birine en etkili cevap nedir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kur’an harfleri araçtır diyen birisine söylenecek en doğru ve en kısa söz, kanaatimizce “evet araçtır ama meşru ve kudsi olan tek araçtır” demektir. Eğer Kur’an harflerinin, Kur’an yazma aracı olduğuna itiraz ediliyorsa, İslam âlimlerinin, ‘Kur’an’ı Kur’an harfleriyle yazmanın farz olduğuna hükmettikleri’ söylenir. Eğer, Risalelerin yazılması için denmişse, Hz. Üstadın “Risale-i Nur’un bir vazifesi de Kur’an yazısını korumaktır” cümlesini söylemelidir. Risale-i Nur, Kur’an harflerini, yalnız Latince basılırsa koruyabilir mi? Elbette bugün daha çok eski yazı, ya da Osmanlıca olarak bilinen ama aslında Kur’an yazısı olan harflerle yazılmakla koruyacak. Kur’an ve İslam’a karşı olmayan birisi için bu konu zor ve karışık bir konu değildir. Muhatabımızın niyeti Kur’an aleyhdarlığı olmadıktan sonra, önce düşüncesini sakince ve dikkatle dinleyerek, hatasının kaynağını tesbit edersek ondan sonra düzeltmenin hiç de zor olmayacağını tahmin ediyoruz.[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risale-i Nur'u neden elle yazıyorlar? Teknolojiden faydalanmak gerekmiyor mu?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Nur Talebelerinin, risaleleri elle yazmalarının en önemli sebebi, Üstadları Bediüzzaman Hazretlerinin bunu emretmiş olmasıdır. Şöyle der:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]“Risale-i Nur Talebesi’nin en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran Risale-i Nur Talebesi ünvanını alır” (Kastamonu Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bununla birlikte Nur Talebeleri, risaleleri sadece yazarak çoğaltmazlar. Üstadın hayatı zamanında önce teksir makinesi ile Kur’an harfleri ile çoğaltılmaya başlanmıştır. Daha sonra 1950’lerin sonlarında Latin harfleriyle de matbaalarda basılmaya başlanmıştır. Fakat Üstad Hz.nin yeni harflere bakışı, onların Kur’an harflerine mani olan bir bid’a olduğudur. 18. Lem’ada Nur Talebeleri’nin bütün kuvvetleriyle Kur’an yazısını korumaya çalıştıklarını bu yüzden Hz. Ali ra.’ın “kardeşlerim” iltifatına mazhar olduklarını beyan eder. (Bkz. 18. Lem’a)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Ayrıca Nur Talebeleri’nin Kur’an yazısı ile Latin yazısı arasında nasıl bir tercihte bulunmaları gerektiğini şu cümleyle özetler: “Risale-i Nur’un bir vazifesi de huruf-u Kur’aniye’yi (Kur’an harflerini) muhafaza (korumak) olduğundan, yeni hurufa (harflere) inşallah zaruret derecesinde müsaade olur.”[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Buradan anlaşılan şudur: Asıl vazife Kur’an harfleriyle hizmet etmektir. Nur Talebelerinin görevi Kur’an harfleriyle okuyup yazmayı öğrenmek, öğretmek ve yaşatmaktır. Yeni harfler ise mecburiyet olan noktalarda, mesela cemaat dışındaki insanların risalelerden istifadeleri için kullanılabilir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Netice olarak, Nur Talebelerinin risaleleri Kur’an harfleriyle, yani Osmanlıca orijinallerinden elle yazarak çoğaltmalarının teknolojik imkânları engellemesi diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü bu imkânlar kullanılmasın diyen hiçbir Nur Talebesi yoktur. Üstadın da böyle bir emri yoktur. Elle yazılmasının ise pek çok faydaları vardır:[/SIZE][/FONT] [SIZE=2][FONT=Comic Sans MS]1-Üstadın emrine sadakatle itaat edilerek talebe olmanın şartı yerine getirilmektedir. 2-Kur’an yazısının öğrenilmesi ve muhafaza edilmesi sağlanmaktadır. 3-Risaleleri çoğaltmaktaki (Üstadın beyanıyla ve hadislerin işaretiyle yüz şehit sevabı kazanmak gibi) büyük sevaplara kavuşulmaktadır. (İnşaallah) 4-Yazarak öğrenmek, eğitimin en başarılı yollarından biri olduğundan, bu cihetten de istifade edilmiş olmaktadır. [/FONT][/SIZE] [B][FONT=Arial]Üstad gibi bir alimin yazısının olmamasının hikmeti nedir ? Neden öğrenmemiştir?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Beidüzzaman Hazretleri'nin yazım yok derken maksadı hiç yazamamak değil. Hatta kendi el yazısı ile yazdığı küçük bir risalesi bir hatıra olarak neşredilmiştir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Fakat kendileri bir kaç satırlık yazıyı bile çok büyük zahmetlerle ve çok uzun bir sürede yazabildiği için kendi eserlerini bizzat yazabilme imkanına sahip değildi. Bu yüzden sürekli olarak, bir mektub dahi yazacak olsa bir kâtibin yardımına ihtiyaç duyardı.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Kendi el yazısı ile bir mektubunu bir hatıra olsun diye isteyen bir talebesine, yazı yazmakta çektiği müşkilatı ve kendisine güzel ve kolay yazma nimetinin verilmemesindeki hikmeti şöyle izah etmiştir: [/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Benim kendi hattımla (yazımla) mektub istiyorsun. Bir dudaksız adama, lâmbayı üfle söndür demişler. Demiş, en zahmetli işi bana gösteriyorsunuz, yapmayacağım.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Belî (evet), Cenab-ı Hak bana hüsn-ü hat (güzel yazı) vermemiş, hem [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]bir satır yazmak bana büyük bir iş gibi usanç veriyor[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Eskiden beri diyordum: Ya Rabbi! Ben o kadar muhtaç iken ve nazmı severken, bu iki nimet bana verilmedi, diye teşekki (şikayet) değil, tefekkür ediyordum (düşünüyordum). Sonra bana kat'î tebeyyün etti (açığa çıktı) ki, şiir ve hat bana verilmemekte, büyük bir ihsan imiş.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Hem o hatt'a ihtiyacımı [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]sizin gibi kalem kahramanlarının muavenetleri temin ediyor[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Hatt bilse idim, hatt'a itimad edip, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]mesail (ilmi konular) ruhta kararlayarak nakşedilmeyecekti (tam yerleşmeyecekti)[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım (ezberlerdim). Fevkalâde bir meleke (alışkanlık) ihsan edildi.... [/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]İnşâallah başka bir vakit senin hatırın için büyük zahmet çekip birkaç satır yazacağım. (Yanında kâtiblik yapan Muallim) Galib Bey'in iki eli var; sağ elini bana vermiş, [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]benim hesabıma [/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]yazıyor, sol eli de kendine kalmış. Bu mektub o iki el ile yazılmıştır." (Barla Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu bîçare Said'in gayet muhtaç olduğu ve yetmiş seneden beri o san'atla (yazıyla) meşgul olması ve bazı gün ikiyüz sahife kadar tashihe (yazı düzeltmeye) mecbur olmasıyla beraber [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı kadar bir yazıya mâlik (sahip) olamadığına[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] hayret ediliyordu.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Halbuki [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Said bütün bütün istidadsız değildir[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]. Hem de [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]nesebî kardeşlerinin[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya muhtaç iken böyle [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]yarım ümmi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] (yazısı olmayan) vaziyetinin hikmeti, kanaat-ı kat'iyyemle şudur ki:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bir zaman gelecek ki, cüz'î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek (derecede) dehşetli ve manevî düşmanların hücumu zamanında [/SIZE][/FONT][B][COLOR=#333333][FONT=Arial]güzel yazı sahiblerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine şerik (ortak) etmek[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2] ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o manevî ağaca hizmet etmek için o şahsî ve cüz'î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi bulmak hikmetiyle ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî ihlası elde etmek ve bu suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş." (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Demek ki iki hikmete binaen Hz. Üstad'a tam bir yazı kabiliyeti verilmemiş:[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Birincisi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]: Bütün ilimleri yazıyla kağıda değil, ezberle ruhuna yazsın diye...[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]İkincisi[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]: Yazısı güzel olan insanları arayıp bulmaya ve onlardan oluşan bir cemaat teşkil etmeye, (cemaat zamanı olan şu asırda) tam bir ihyiyaç hissetsin diye...[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Nur cemaatinde sakal niye bırakılmıyor?[/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Nur cemaatinde sakal bırakılmıyor diye bir hüküm doğru olmaz. Orta yaşın üzerindekiler ekseriyetle bırakıyor.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Gençler ise ekseriyetle bırakmıyor. Bunun en mühim sebebi şudur:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Sakalı bırakmak sünnet olmakla beraber, bıraktıktan sonra kesmek haramdır diyen bir çok alim vardır. Günümüzde ise, askere gitmek, resmi görev almak, hapse girmek gibi sebeblerle sakalı kesmek zorunda kalınabilmektedir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bir kısım Nur talebeleri, sakalı bir bırakmak, bir kesmek gibi ciddiyetsizliklerden sakınmak ve sakal sünnetini zillete düşürmemek için sakal sünnetini bir müddet ertelemektedirler.[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Aynı suale Üstad Bediüzzaman (ra) de muhatab olmuş ve şöyle cevab vermiştir:[/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]"Sakal mes'elesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım bir hikmet, bir inayet-i İlahiye olduğunu isbat etti. Eğer sakal olsaydı traş edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardı. Çünki ölecektim, dayanamayacaktım. Bazı âlimler "Sakalı traş etmek caiz değildir" demişler. Muradları sakalı bıraktıktan sonra traş etmek haramdır demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terketmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebireden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur'un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferid hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşâallah o sünnetin terkine bir keffarettir." (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Arial]Risalei Nur'dan kendimizi tam manasıyla nasıl yetiştirebiliriz? [/FONT][/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]Bu sualinize daha önce verdiğimiz dört sual ve cevaı birleştirerek cevab veriyoruz.[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Sual: Risale-i Nur mütalaasında hangi usullerle daha hızlı ilerleyebiliriz?[/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Cevab[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]:1-Risaleleri Kur’an harfleriyle yazılmış olan orijinal nüshalarından okuyor isek, öncelikle okuma süratimizin iyi seviyede olması lazım. Ta ki, zihin okuma zorluğu ile meşgul olarak anlatılan manadan uzaklaşmasın. 2-Risaleler, Osmanlı son dönem Türkçesi ile yazıldığından ve bir vazifesi de dilimizi bozulmaktan korumak olduğundan, bu günkü nesillere göre dili biraz ağırlaşmıştır. Bu sebeble, lügat bilgimizin gelişmiş olması anlamayı kolaylaştıracak en mühim bir şarttır. Öyle olmalı ki, bir lügati gördüğümüzde, mesela ‘fevk’ kelimesini gördüğümüzde zihnimiz, hiç duraksamadan “üst” manasını hemen anlamalı. Bu seviye yakalanmadıkça, mütalaa ettiğimiz sayfaya ince bir sis perdesi arkasından bakmış gibi oluruz. 3-Bolca mütalaalar yaparak, hem anlama kabiliyetimizi, hem de bilgilerimiz artırmak. Bilgimizin arttıkça daha zor mevzular daha hızlı ve kolay anlaşılır olacaktır. 4-Bol ders dinlemek ve toplu mütalaalara katılmak. Bu, daha tecrübeli olanların bilgi ve tecrübelerinden istifade imkânı sağlar. Ayrıca toplu mütalaalar, daha öğreticidirler. 5-Mütalaa için bir not defteri tutup, kısa notlar almak. 6-Acele etmeden, kelimeleri, satırları anlaya anlaya ilerlemek. Birkaç satır ilerledikten sonra, geri dönüp anlatılanları toparlamak. Anlaşılamayan yerleri, bir şekilde kaydederek bilenlere sormak. 7-İlmin hocası meraktır. Merakı artırıcı ve canlı tutucu tedbirler almak. Mesela öğrendiğimiz konuları, çevremizle sohbet mevzuu yapmak, ya da suallerimizi zihnimizde taşıyıp erbabı ile karşılaştığımızda onlarla müzakere etmek gibi… 8-Başkalarına ders yapmak da çok tesirli bir yetişme vesilesidir. Ders yapmaktan çekinmemek ve münasib insanların bir arada bulunduğu ortamlarda açıp risaleden ders yapmak. 9- Risale-i Nur’a sadık talebe olmak. Çünki sadakatin kerameti vardır. Sadık talebe olmak da o hakikatlerin bizlere açılmasına bir vesile olur. Sadık dostların arasında fazla mahremiyet olmadığından dost, sadık arkadaşına itimat ettiğinden evinin bütün kapılarını ona açar. 10- Daimi ve sarsılmaz bir sebata sahip olmak. Çünkü sebat, azmi ve yılmamayı gösterir. Azim ve yılmamak ise “her kim ihlâs ile ne isterse Allah verir” kaidesine binaen hızlı yetişmeyi netice verir. Hepsinin hulasası şudur ki, Risale-i Nur’la fiilen ve zihnen ne kadar çok meşgul olunursa anlama kabiliyeti de o nisbette artacaktır.[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Sual: Risale-i Nur'dan daha iyi istifade edebilmek için nasıl okumalıyız?[/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Cevab[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]: Üstad Hazretleri Risale-i Nur’u mütalaa ederken “Gazete gibi okumayınız.” der. Yani gazete gibi rastgele okunursa hakkıyla istifade edilemez. Risale-i Nur iman ve Kur’an hakikatlerini, asrımız insanlarının akıl ve kalblerinde oluşan şüpheleri giderecek derecede kuvvetli ve ikna edici izahlarla ders verir. Hem o hakikatlerin anlaşılması, hem de ortaya konulan mantık örgüsünün hakkıyla kavranabilmesi için itina göstererek okunmalıdır. Bunun için, manası bilinmeyen kelimeler, ya lügatten bakılarak veya kitabın sayfa kenarında varsa oradan bakarak veyahut bilen birinden sorularak öğrenilmelidir. Mütalaada aceleci olmamalı; daha fazla sayfa okumak yerine daha çok manayı anlamayı tercih etmelidir. Bunun için, okuduğumuz cümleyi anlamadan diğer cümleye geçmemelidir. Eğer cümle anlaşılamadı ise, daha sonra tekrar üzerinde düşünmek için veya başka birine sormak üzere işaretlenmelidir. Okuma esnasında elinde muhakkak kalem bulundurmalı, ya ayrı bir deftere veya sayfa üzerinde münasib yerlere notlar alınmalıdır. Bu şekilde okumak dikkati hep canlı tutacaktır. Geçen âyet ve hadislerin mealleri muhakkak araştırılmalıdır. Şu anda risalelerin Osmanlıcaları da dâhil çoğu baskılarında lügatlerin ve meallerin hazır olarak verilmesi gerçekten çok büyük bir kazançtır. Bu fırsatı iyi değerlendirmelidir. Ayrıca elimizdeki mecmuanın fihristini de okumak, hatta mümkünse okudukça kendimize göre fihristini çıkartmak Risale-i Nur’un her tarafında ne var ne yok iyice bilmek açısından çok faydalıdır. Bundan daha ileri bir çalışma ise, okuduğumuz yerin kısaca özetini çıkarmak ve bu özetlerden oluşan bir defter tutmaktır. Bu çalışma çok çok faydalı olmakla beraber, epeyce zaman alacağından mütalaa miktarını oldukça düşürür. Bunu mütalaa için bolca zamanı olanlara, ya da bir risaleyi iyice anlamak ve hâkim olmak isteyenlere tavsiye edebiliriz. Yukarıda yaptığımız izahların yanında, ikinci bir mütalaa tarzını da ayrıca sürdürmek çok faydalı olacaktır. O da yukarıdakine nisbetle daha hafif, daha sathi bir okumadır. Bu okumayla daha çok sayfa ilerlemek ve böylece okumayı hızlandırmak, Risale-i Nur’un üslubuna âşinâ olmak, geneli hakkında daha çabuk malumat sahibi olmak gibi faydalar da temin edilmiş olur.[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Sual: Risale-i Nur'dan okuduğum yerlerin aklımda daha iyi kalması için neler yapabilirim?[/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Cevab[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]: Risale-i Nuru hafızanızda daha iyi tutmanın çareleri manevi ve maddi sebebler olarak iki başlık altında toplanabilir: [B][I][U]Manevi sebebler[/U][/I][/B] 1- Kendinizi Bediüzzaman Hazretlerine muhatap kabul ediniz. Eminiz ki Risale-i Nur derslerini Bediüzzamn Hazretlerinin ağızlarından bizzat işitseydiniz konuları daha iyi hatırlardınız. Üstad Hazretleri Abdulkadir Geylani(ks) nun Futuhul Gayb isimli eserini kendisini muhatap kabul ederek mütalaa etmiştir. ihtiyaç hissettiğiniz nisbette daha az unutacaksınız. 2- Mümkün olduğu kadar harama nazar etmeyiniz. Harama nazar untkanlık verir. Bu hakikati Hazreti Üstad eserlerinde zikr etmektedir. 3- Ellerinizi Allaha açıp bu konuda dua etmenizdir. [B][I][U]Maddi sebebler[/U][/I][/B] 1- Mümkünse okuduğunuz risaleleri bitirdikten sonra fihristini ezberlemeye veya ezber derecesinde öğrenmeye gayret ediniz. 2- Okuduğunuz risaleleri sistemetik olarak şema haline getirebilirsiniz. 3- Okuduğunuz yerlerin ana fikirlerini not alarak hafızanıza yardımcı olabilirsiniz. 4- Okuduğunuz yerleri mümkünse başkalarına anlatarak daha iyi öğrenmenize yardımcı olabilirsiniz. 5- Risale-i Nurla olan arkadaşlığınızı artırmakla aklınızda daha iyi tutabilirsiniz.[/SIZE][/FONT] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Sual: Bir Risale-i Nur talebesi, asli vazifesi olarak bir günde neler yapmalıdır?[/FONT][/COLOR][/B] [B][COLOR=#333333][FONT=Arial]Cevab[/FONT][/COLOR][/B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=2]:Bir Nur Talebesinin, her gün yapması gereken aslî vazifelerini İbadetler noktası ve Risale-i Nur hizmeti olarak iki grubda inceleyebiliriz. İbadetler noktasında, 17. Söz’ün zeylinde geçen şu cümle; “1-İttiba-ı sünnettir, 2-feraizi (farzları) işlemek, 3- kebairi (büyük günahları) terketmektir. 4- Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, 5- namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.” ibadetlere dair vazifeleri güzelce sıralamıştır. Bunlara Kur’an ve Cevşen okumak da ilave edilebilir. Risale-i Nur hizmeti noktasındaki vazifeleri ise, kısaca iman ve Kur’an’a hizmet etmek olarak ifade edebiliriz. Bu sadedde, Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadelerinden, talebelerinden; 1- mümkün mertebe her gün kalem kullanmalarını, yani Risaleleri elleriyle yazmalarını istediğini; 2- Risaleleri okumalarını ve dinlemelerini arzu ettiğini anlıyoruz. Buna dair iki parça şöyledir: “Vazifedarane (vazifeli gibi) kalemi her gün istimal etmeyenler (yazmayanlar), Risale-i Nur talebeleri ünvan-ı icmalîsinde (özet unvan içinde) her yirmi dört saatte yüz defa hissedar olmak yeter diye, hususî isimlerle has şakirdler (talebeler) dairesi içinde bir kısmın isimleri muvakkaten (geçici) tayyedildi (çıkarıldı).” (Barla Lahikası) “Her bir adam eğer hanesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük Medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir Medrese-i Nuriye ittihaz etsin (kabul etsin). Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş-on dakika dahi olsa Risale-i Nur'u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir mikdar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevablarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesi'nde (Yazı Mektubunda) yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi (sıradan) muameleleri (işleri) de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir diye kalbe ihtar edildi (ilham edildi). Ben de kardeşlerime beyan ediyorum.” (Emirdağ Lahikası)[/SIZE][/FONT] [B][FONT=Times New Roman][SIZE=3] [/SIZE][/FONT][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Sorularla Risale-i Nur Hizmeti-DERLEME-
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst