Seyit Rıza eşkıya mıydı?

uður1

Well-known member
Van depremin düşündürdükleri
01 Aralık 2011 Perşembe 07:03
Depremde ölen 68 (75) öğretmenin hikayeleri gayet düşündürücüdür.
Ve bunlar öğretmenler gününde öldüler.
Bunların her birisi nice hesaplar kurmuşlardı.
Hepsini rahmetle anıyoruz. Büyük görev uğruna öldüler.
Öğretmen olmak için yıllarını vermişler, KPSS'ye girmişler, epey de puan almışlardı. Ancak yine de bir türlü kendilerine sıra gelmiyordu.
Öyleleri de vardı ki branşında az öğretmen alındığı için, yüksek puan almasına rağmen bir türlü alınmıyordu.
2011 yılı kur’a çekimlerine de katıldılar. Korku ile ümit arasında beklemekteydiler. Dualar ediyor, dualar ettiriyordu. Hatta adaklar adıyordular.
Eğer Rabbim, kazanırsam senin için kurban adayacağım, diyordu.
Kurban bayramı da yakınlaşmıştı. Hem kurban hem de adak bir arada…
Adak kurbandan önce geldi.
Adanan kendisi olmuştu.
Tıpkı İsmail gibi.
Kurban eden İbrahim gibi olmadı, kurban edilen İsmail oldu o.
Burada kazanmak ile kaybetmenin tanımını iyi yapmak gerektir.
Sadece zihnimizdekilerin gerçekleşmesi midir kazanmak?
Her kaybettiğimiz bir kayıp mıdır gerçekte?
Bu öğretmenler kazanmışlardı ancak şimdi kaybetmiş gibi görünüyor.
Veya o kayıpları onlar için bir kazanç neden olmasın ki?
Biz kendi irademizle buraya gelmediğimiz gibi,kendi irademizle de gitmeyeceğiz.
Onlar büyük manevi ücretlerini alarak bu dünyadan gitmekle kalmadılar,aynı zamanda bundan sonra insan hali olarak işlenecek günahlardan korunmuş oldular.
Hayatta kendilerini memnun etmeyecek bir çok durumlarla,hastalıklarla, belalarla karşılaşma gibi tehlikelerden uzak oldular.
Dünya imtihanını bazı dersleri görmeden erken bitirdiler.
Hem kimden kime şekva edebiliriz ki?Şikayetimiz ancak O’nadır.
Hayat kalış yeri değil,gidiş yeridir.Önemli olan kaybetmiş olarak gitmek değil,imanlı ve yaratıcının istekleri doğrultusunda yaşayarak gitmektir.
Nasıl, gidenler gibi bizler de hazır mıyız?
Gitmeme olmadığına göre, elbette gitmeye…
Yoksa hala hazırlanma safhasında mıyız?
Yoksa kendimiz için bir deprem olmayacağından emin miyiz?
Eğer hayatın hatları sürekli var ise,o hatlar mutlaka bizim bulunduğumuz yerden de geçecektir.
Öyle de olmuştu;depremden kaçtılar,kazaya yakalandılar,çadırın yanmasıyla öldüler,başka memlekette bir vesile ile öldüler.Bunun örnekleri hayatın içinden çokça bulunabilir ve görülebilir.
Çok söylenildi;aslında şimdilik ve burada bir deprem beklemiyorduk.
Deprem ansızın geldi.
Depremde haber yaptılar ancak kendileri haber oldular.
Ta Japonya'dan kurtarmaya geldiler.Kendileri kurtarılma beklediler.Kendileri gitti isimleri bir diş hastahanesine isim oldu.
Kader….
‘Men amene bil kader,emine minel keder’,-Kadere iman eden kederden emin olur.

Seyit Rıza eşkıya mıydı?
01 Aralık 2011 Perşembe 07:35
Geçen ay Ezgi Başaran’a verdiği söyleşide “Biz dindarlar Kürtlerin ıstırabını
Hissetmedik” dediği için hem PKK hem de İslami camia tarafından eleştirilmişti.
Ama o geri adım atmadı.
Radikal’e “Biz dindarların Kürt Sorunu ile sınavı sürüyor” başlıklı bir yazı
daha gönderdi.
Muhafazakâr camianın Kürt Sorunu’na yaklaşımındaki sorunların daha iyi
anlaşılması açısından önemli bir tartışma başlattı.
İşte o isim, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı Cemal Uşşak,
rotahaber’de bu kez Dersim tartışmalarına ilişkin hayli ilginç bir tanıklık
yazısı kaleme almış.
Dersim’de yaşanan korkunç katliamları onca bilgi ve belgeden sonra hâlâ ‘isyan’
diyerek meşrulaştırmaya çalışanlar var.
Oysa Uşşak ‘Emir tek kelime idi: İmha’ diyor.
Neden mi?
***
Buyurun bu kez de ‘öteki mahallenin’ vicdanlı kalemi Cemal Uşşak’tan okuyun:
CHP sözcülerinin, Dersim katliamı karşısında yarım ağız söyledikleri, ‘Orada bir
isyan vardı. Ordu isyanı bastırmak için harekât yaptı. Ancak bu arada bazı
aşırılıklar olmuş olabilir. Ayrıca Seyit Rıza da ‘şekavetten’ dolayı idam
edildi’ sözüne karşı benim de bir tanığın beyanları üzerinden söyleyeceklerim
var.
Olay gerçekten, iddia edildiği anlamda bir ‘isyan’ mıydı ve Seyit Rıza da bir
‘şaki’ yani eşkıya mıydı?
Bediüzzaman Said Nursi’nin yakın talebesi, Albay Hulusi Bey (o dönemde binbaşı)
hatıralarında şöyle diyor: “1938’de bizi Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya
memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de; bazı dağ köyleri o yıl vergi
verememişti. Bize verilen emir tek kelime idi: İMHA. Canlı bir şey bırakmayınız;
genç, ihtiyar; çocuk, kadın vs.”
Ellerini öpmekle bahtiyar olduğum, doğruluk timsali olan Albay Hulusi Yahyagil,
sıradan birisi değildir ve tanıklığı çok önemlidir. İki bakımdan;
Birincisi, bölgede görev yapması; aslen Elazığlı olup, bölgenin hususiyetlerini
iyi bilmesi. İkincisi, Said Nursi’nin en yakın talebesi oluşu.
Sözlerinin ağırlığını ona göre tartmak gerekiyor. İsnat edilen suç neymiş?
Vergi verememek. Haydi, başka kaynaklarda yer aldığına göre, çocuklarını askere
göndermemeyi de buna ekleyelim.
Verilen ceza ise tek kelime ile imha.
Üstelik çoluk çocuk, genç, ihtiyar canlı hiçbir şey bırakmamacasına.
Bunun adı, kesinlikle ‘eşkıyalığı önleme’ olamaz, bu doğrudan doğruya bir
katliamdır.
Ucu nereye dayanırsa dayansın, emir ve talimatı kim vermiş olursa olsun, işin
vehametini ortadan kaldırmaz.
Öyle sanıyorum ki, o yıllarda ülkenin başka yerlerinde de, ‘vergi verememe’ veya
‘askere evladını gönderememe’ durumları vardı.
Verilen cevap ise asla kitlesel değil, suçun muhatapları ile sınırlı idi.
Yani asker kaçakları takip edilip bulunur; askere alınır; vergi cezaları ise
gecikme zammıyla birlikte tahsil edilir; bu da yapılamıyorsa, borçlu vatandaş
yol inşaatlarında çalıştırılırdı.
Ancak söz konusu Dersim olunca, bir kitlesel imhadan bahsedebiliyorsak, bunun
adı asla ‘şekavetle mücadele’ değil, dönem yöneticilerinin ifadesiyle
te’dip’tir.
Dersim üzerinden, hem Doğu’ya hem de ülkenin başka yerlerine gözdağı verme.
Pandoranın kutusu açılmış ve dahi ok yaydan çıkmıştır.
Türkiye’nin, yakın tarihinde yaşanan benzer olaylarla; açık ifadesiyle insanlık
suçlarıyla yüzleşmesi zamanı gelmiştir. Bu elbette ki, kanatıcı ve acıtıcı
olacaktır ama gelecek nesiller için pek faydalı olacaktır.
Bu arada Hulusi Yahyagil aldığı bu emir ve talimattan dolayı çok mustariptir.
Elinin kana bulaşma ihtimali bile kendisini perişan etmiştir.
Ancak, yönetimindeki piyade birliğinin bölgeden çekilmesi ve yerini topçu
birliklerinin alması sayesinde elini kana bulamamıştır.
Radikal
 

cade

Member
hal böyleyken ve İMHA işini de CHP Tek Parti Rejimi yapmasına rağmen NİYE ve NEDEN Tunçelililer CHP nin KALESİYDİ 70 YILDIR ? yoksa CHP bunları Devlet Kurumlarına doldurduğu ve DEVLET MEMURU oldukları için mi Dersimliyi SATTIL bu TUNÇELİLİLER ?
 
Üst