Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Soru Cevap
Risale-i Nur Soru Cevap 9 : Birinci Lem'a
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="faris" data-source="post: 280982" data-attributes="member: 1006387"><p><strong>Cevap: Risale Soru Cevap 9 : Birinci Lem'a</strong></p><p></p><p>[DIKKAT]<strong><span style="color: #ff0000">Soru 4 : </span></strong>"<strong>sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için</strong>" sözünden ne anlamalıyız?</p><p></p><p>[/DIKKAT]</p><p></p><p>Ehadiyetin daha iyi anlaşabilmesi için ehadiyet ve vahidiyet arasındaki ilişkiden bahsetmek gerekir. Şöyle ki:</p><p></p><p>Vahidiyetin Lugat kavramı için açıklama şu şekilde : " Cenab-ı Hakk`ın isim ve sıfatlarının birliği ve kainatı kuşatması."</p><p></p><p>Ehadiyetin Lugat kavramı için açıklama şu şekilde : "Allah`ın yarattığı herşeyin yanında Zâtıyla, sıfatlarıyla ve isimleriyle bulunarak birliğini göstermesi."</p><p></p><p>Yani nasıl ki güneş kars'ta bulunan ahmedi ısıttığı gibi istanbulda bulunan fariside ısıtır, adıymanda bulunan ayşeyi'de. Ahmedi ısıtması ne farise ne de ayşe'ye engel değildir. Yine aynı şekilde Ahmedi ısıtan güneşle farisi ve ayşeyi ısıtan güneş aynı ve tek olan güneştir. İşte bu husus vahdaniyet kavramı olan Allah'ın bütün kainata hükmetmesini ve birine hükmederken diğerine engel olmayışı hususudur. Bununla beraber hem ahmede hem farise hem de ayşeye birebir ilgileniyor. Faris, ahmedi ısıtan güneşin yansımasından ısınmamakta ve ayşe de farise gelen yansıma ile ısınmamakta. Güneş hem ahmed ile hem faris ile hem de ayşeyi ayrı ayrı bire bir ısıtmakta. (Sadece ısıtmak ile kalmıyor güneşin bütün özelliklerinden istifade ediyorlar) İşte bu hususuda ehadiyet kavramı olarak Allah'ın bütün yarattıkları ile zatıyla, sıfatlarıyla ve isimleriyle bir tek olarak göstermesi olarak anlıyabiliriz. </p><p></p><p>Nur-u Tevhid ise Allah'ın bütün mahlukat üstündeki tasarufatıdır. Tevhid birleştirme, birlikte düşünmektir. Ormanlarda hayvanları rızıklandıran kimse bağda bahçeleri şehirde insanlarıda rızıklandıran O'dur. Tevhid nuru şu âlemi tek elden idare edilen bir memleket olarak gösterir.</p><p></p><p>Hz. Yunus a.s. Allah'ın nuru tevhid ile bütün mahlukatlar ve hassaten balık, gece, deniz ve semadaki tasarufatını düşünüp daha sonra kendi üzerindeki tasarufata gelerek Ehadiyeti görmüş keşfetmiş ve bu keşfi inkişafa vücu bulduğunu ve böylecede o sıkıntılı halinden feraha ermiştir.</p><p></p><p> Ustadımız Bediüzzaman r.a. bizlere bir tek satır ile gayet tefekkürane bir hali bir ibadetide öğretmiş oluyor. İşte bizlerde bize gelen bela ve musibetlerde ve sair sıkıntılar da Vahidiyet, Ehadiyet ve Nuru Tevhid tefekkürü ile Allaha sığınmalı ve istememiz gerektiğini öğretmekte..</p><p></p><p></p><p>[DIKKAT]<strong><span style="color: #ff0000">Soru 5 :</span></strong> "<strong>Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz</strong>" bu sözde geçen Hazret-i Yunus (a.s.)'ın birinci vaziyeti nedir ve bizim yüz derece müthiş vaziyetimiz nasıl oluyor?</p><p></p><p>[/DIKKAT]</p><p></p><p></p><p>[BILGI]İşte, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır. Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.[/BILGI]</p><p></p><p>Hazreti Yunus a.s.'ın birinci vaziyeti balığın karnında, fırtınalı bir havada ve dalgalı bir denizde ve gecenin zifiri karanlığında ve yağmurun şimşeğin olduğu bir halde ki tek başına bir insan böyle bir hali bırakın kendi evinde geceleyin tek başına bile ışığı açmadan bir odadan bir odaya gidemezken böyle bir halde iken nasıl bir korku ve telaş içinde olur kalb buna dayanabilir mi? Böyle bir halin yüz derece daha vahimi manen olduğunu Ustadımız işaret ediyor ama bizim manevi gözümüz körleştiğinden ne kadar bir vahim halde olduğumuzu göremediğimizden korkmuyoruz telaşlanmıyoruz. Rabbim Ustadımızdan binlerce kez razı olsun bizlere bu vahim halimizi göstermiş ve çıkış yollarını öğretiyor. </p><p></p><p>İşte Hz. Yunus a.s.'ın karanlıklı o gecesi bizim geleceğimiz yarınımız. O a.s.'ın gecesinden yüz derece daha karanlıklı değil mi? İman gözlüğümüzü takmaz isek yarın başımıza geleceklerden nasıl emin olabiliriz? Görmediğimiz tahmin edemediğimiz bir yarın.. Onun denizi bizim şu yaşadığımız yer. İnsan tek başına dışarda dolaşmaktan dahi emin değil, çünkü tanımadığı bilmediği kendisine kötülük gelebilecek o kadar çok insan var ki ve yine her bir tarafından mezarların olması, mezarlığın içine girdiğimizde o mezarların hakikatini bilmiyorsak o mezarlardan nasıl emin olabiliriz? Hz. Yunus a.s. balığın karnındaydı, o balık O a.s.'ın fani bir ömrünün mahfına yani zahiri olarak belki onu öldürmeye çalışıyordu. Bizim balığımız ise nefsimizdir ve bizim ahiretimizin mahfına çalışmakta. Yusuf Süresinde Hz. Yusu a.s. şöyle dediğini Allah haber vermekte : <strong>"..Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder.." </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong></strong>[DIKKAT]<strong><span style="color: #ff0000">Soru 6 : </span></strong>Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir.. Cümlesini açıklar mısınız?[/DIKKAT]</p><p></p><p></p><p>Nazarı gaflet yani istikbalin hakiki manasını bilmeme, Allah'ın hikmet esintilerini unutarak böyle bir şekilde geleceğe bakmak.</p><p></p><p>Ustadımız Bediüzzaman r.a. Mesnevi Nuriye, Onuncu Risalede bu sorumuza şöyle cevap vermekte :</p><p></p><p>[BILGI]<strong>"Bizler uzun bir seferdeyiz, ruhlar aleminden ana rahmine, oradan dünya hayatına, oradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine giden uzun bir seferdeyiz. Evet dünya imtihanın da olan bizlerin uzun bir geleceğimiz var. Eğer iman ve ubudiyet olmazsa geleceğimizin, Hz. Yunus (as)'ın gecesi kadar dehşetli olacağını başta Kur'an ve 124.000 peygamberler ve daha milyonlarla evliya haber verip doğruluğunu tasdik ediyorlar."</strong>[/BILGI]</p><p></p><p></p><p>[DIKKAT]<strong><span style="color: #ff0000">Soru 7 : </span></strong>"<strong>Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor.</strong>" Nefis nasıl olurda ahiretimizin mahvına çalışır?</p><p></p><p>[/DIKKAT]</p><p></p><p>Beşinci sorunun cevabında da denildiği gibi:</p><p></p><p>Yusuf Süresinde Hz. Yusu a.s. şöyle dediğini Allah haber vermekte : <strong>"..Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder.." </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong></strong>Nefis insan mahiyetinde maddi, cismani ve hayvani yönü temsil eden ve nurani ve latif duyguların terakki ve tekemmülünde rakip olan bir cihazdır. İnsanın nebati ve hayvani bütün istek ve arzularını cem eden bir terimdir diyebiliriz nefse. Nefis kesafetli olduğu için Allah’ın isim ve sıfatlarının tamamının anlaşılmasında önemli bir miyardır. İnsan bu kesafetli nefsi ıslah ve terbiye ile nurani ve latif bir surete çevrilebilir. İşte nefsin mertebeleri bu ıslah ve terbiye sürecinin aşamalarından ibarettir. Şehvet ve öfke nefis kapsamında en önemli iki hissiyattır.</p><p></p><p>Allah, nefis ve şeytan gibi şeyleri insanın terakki ve tekemmülü için insana musallat etmiştir. Bu yüzden imtihan dünyasında ölene kadar nefis ve şeytan insan mahiyetinde vazifesini yapacaktır. İnsanın vazifesi de bu düşmanlarla mücadele edip Allah yolunda terakki etmektir.</p><p></p><p>Nefis kördür, zira akıbeti görmez ve düşünmez. Bu yüzden nefse yol gösterip ona istikamet verecek insanın irade ve imanıdır. İnsan nefse yol göstermez ise, nefis insanın ahiretine zarar vereceği gibi biz de ona zulmetmiş olur. Nefis bu yapısı ile bizden müşteki olup hakkını ister.</p><p></p><p>[DIKKAT]</p><p><strong><span style="color: #ff0000">Soru 8 : </span></strong>"<strong>gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden </strong><strong>istikbal</strong>" gaflet ve dalaletimize örnek verir misiniz?</p><p></p><p>[/DIKKAT]</p><p></p><p><strong>GAFLET: </strong>Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.</p><p></p><p>Ustadımız Bediüzzaman Hazretleri bu hususda Sözler, Ondördüncü Sözde şöyle demekte : </p><p></p><p>[BILGI]"Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir." </p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۤ اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px"></span></span></strong>"Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka birşey değildir." (Âl-i İmrân, 3/185). Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna! Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez."(1)</p><p></p><p>[/BILGI]</p><p></p><p>Dizilere, oyunlara dalıp namazı kılmamak gaflettir.. </p><p></p><p>Üstad Hazretleri devamla, insanların umumi bir şekilde gaflet ve günahta gitmesi seni cesaretlendirmesin, zira onların yoldaşlığı ve arkadaşlığı ancak kabir kapısına kadardır; ondan sonra yalnız ve çaresiz kalacaksın; diyerek insanların umumen gafil bir hayat içinde olmasının mazeret teşkil etmeyeceğini ihtar ediyor.</p><p></p><p>Yine devamla insan şu dünya hayatında başı boş ve gayesiz değildir; buna şahit bütün kainattaki mevcudatın mükemmel bir intizam ve ahenk içinde bir gaye etrafında hareket etmesidir. Bir çöpün dahi gaye ve intizam içinde olup da kainatın halifesi konumunda olan insanın gayesiz ve başıboş olması nasıl mümkün olabilir. Hatta bütün kainat intizam ve ahengini insana odakladığı için, insan şayet vazifesi olan iman ve ibadeti terk ederse kainat bundan şikayetçi olup kızacaklar. Bu sebeple deprem ve sel gibi musibetler başımıza geliyor. İnsanın gafleti kainatın intizamını rencide ediyor ve musibetlerin gelmesine fetva verdiriyor.</p><p></p><p><strong>DALALET:</strong> İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. Allah'a isyankâr olmak.Şaşkınlık.</p><p></p><p>Ustad Bediüzzaman Lemalarda şöyle demekte : <strong>"Nevâfil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevaplar var; ve tağyir ve tebdili, bid'a ve dalâlettir ve büyük hatadır...... Sünnete ittiba etmiyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azîmedir."</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong></strong>[BILGI]</p><p><strong>"Küfür ve dalâlet iki kısımdır. Bir kısmı, amelî ve fer'î olmakla beraber, iman hükümlerini nefyetmek ve inkâr etmektir ki, bu tarz dalâlet kolaydır. Hakkı kabul etmemektir; bir terktir, bir ademdir, bir adem-i kabuldür. İşte bu kısımdır ki, Risalelerde kolay gösterilmiş."</strong>(1)</p><p></p><p><strong>Ameli ve fer’i ifadesi;</strong> İslam’ın hükümlerini kabul etmemek ve terk etmek anlamına gelen, cüz'i ve basit de olsa bir eylem, bir icraat anlamındadır. Fikir yürütmeden, üstünde muhakeme kurmadan, etraflıca zihinde düşünmeden, sırf inat ya da başka bir sebep ile hakkı inkar etmek ve yok saymak ameliyesidir. Bunlara en kuvvetli delili de getirsen, kabul etmemeyi prensip haline getirdikleri için, fikir yürütmeden, muhakeme etmeden inkar ediyorlar, bunların işi bu noktadan kolaydır. Çünkü kuvvetli bir delil karşısında düşünen ve fikir yürüten adam, müşkil durumda kalır. Ama bunlar fikir yürütmeden, direkt inkar ettikleri için işleri basit ve kolaydır.</p><p></p><p>Ameli ve fer’i kelimelerin muhtemel diğer bir manası; kafir küfürle amel ediyor, bu yüzden imana mahal kalmıyor. </p><p></p><p>Mesela; alemini Yahudilik inancı doldurmuş bir adamın, elbette İslam ve imana kucak açacak bir vaziyeti kalmıyor. Bu batıl inancını ve amelini de asla sorgulamadığı için, batıllığını görüp bilemiyor. Böyle adamlara imanı anlatmak çok zordur. Ama kendi aleminde İslam’ı inkar edip batılı kucağına alması, epey basit ve kolaydır, zira düşünme ve muhakeme etmek bunun mesleğinde yok.</p><p></p><p><strong>"İkinci kısım ise, amelî ve fer'î olmayıp, belki itikadî ve fikrî bir hükümdür. Yalnız imanın nefyini değil, belki imanın zıddına gidip bir yol açmaktır. Bu ise bâtılı kabuldür, hakkın aksini ispattır. Bu kısım, imanın yalnız nefyi ve nakîzi değil, imanın zıddıdır. Adem-i kabul değil ki kolay olsun. Belki kabul-ü ademdir. Ve o ademi ispat etmekle kabul edilebilir. El-ademü lâ yüsbetü kaidesiyle, ademin ispatı elbette kolay değildir."</strong>(1) </p><p></p><p>Olmayan bir şeyin ispatı, dünyada en zor iştir. Bu sebeple bu nevi kafirlerin mesleği olmayan bir şeyi ispat üstünde gittiği için, en zor iş bunların işidir. Allah’ın varlığına ve birliğine dair milyonlarca kuvvetli delil karşısında durup, bunları tek tek çürütmek ve onların aksini ispat etmek muhal ve imkansız bir gayret ve çabadır. Risale-i Nurlarda ekseri bu çeşit kafirlerin fikri çürütülüp, imkansız ve esassız gösteriliyor.</p><p></p><p><strong>"Elhasıl, itikad-ı küfriye, iki kısımdır:"</strong></p><p></p><p><strong>"Birisi: Hakaik-i İslâmiyeye bakmıyor. Kendine mahsus yanlış bir tasdik ve bâtıl bir itikat ve hatâ bir kabuldür ve zâlim bir hükümdür. Bu kısım bahsimizden hariçtir. O bize karışmaz, biz de ona karışmayız."</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>"İkincisi: Hakaik-i imaniyeye karşı çıkar, muaraza eder. Bu dahi iki kısımdır:"</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>"Birisi: Adem-i kabuldür. Yalnız, ispatı tasdik etmemektir. Bu ise bir cehildir; bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu da bahsimizden hariçtir.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>İkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, ademini tasdik etmektir. Bu kısım ise bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır. Hem iltizamı için nefyini ispat etmeye mecburdur."</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>"Nefiy dahi iki kısımdır:"</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>"Birisi: “Has bir mevkide ve hususî bir cihette yoktur” der. Bu kısım ise ispat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden hariçtir."</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>"İkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve asırlara bakan imanî ve kudsî ve âmm ve muhît olan meseleleri nefiy ve inkâr etmektir. Bu nefiy ise, Birinci" "Meselede beyan ettiğimiz gibi, hiçbir cihetle ispat edilmez. Belki kâinatı ihâta edecek ve âhireti görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temaşâ edecek bir nazar lâzımdır, tâ o gibi nefiyler ispat edilebilsin."</strong>(2) </p><p></p><p>(1) bk. <strong><a href="http://www.sorularlarisale.com/index.php?s=modules/kulliyat&id=2025" target="_blank">Lem'alar, On Üçüncü Lem'a Sekizinci İşaret.</a></strong></p><p></p><p>(2) bk. <strong><a href="http://www.sorularlarisale.com/index.php?s=modules/kulliyat&id=5524" target="_blank">Şualar, Yedinci Şua, Mukaddime</a></strong></p><p></p><p>Sorularla Risale[/BILGI]</p><p></p><p>[DIKKAT]<strong><span style="color: #ff0000">Soru 9 : </span></strong>Hakikat-ı İslamiyet kavramını izah eder misiniz?[/DIKKAT]</p><p></p><p>İslamiyet gerçekleri. Yani İslamın şartlarını yerine getirmek. Bunlarda : Kelime-i Şehadet getirmek, Namaz Kılmaz, Oruç Tutmak, Zekat Vermek, Hacca Gitmek ve bunları bütün boyutuyla yaşamaya çalışmak..</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="faris, post: 280982, member: 1006387"] [b]Cevap: Risale Soru Cevap 9 : Birinci Lem'a[/b] [DIKKAT][B][COLOR=#ff0000]Soru 4 : [/COLOR][/B]"[B]sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için[/B]" sözünden ne anlamalıyız? [/DIKKAT] Ehadiyetin daha iyi anlaşabilmesi için ehadiyet ve vahidiyet arasındaki ilişkiden bahsetmek gerekir. Şöyle ki: Vahidiyetin Lugat kavramı için açıklama şu şekilde : " Cenab-ı Hakk`ın isim ve sıfatlarının birliği ve kainatı kuşatması." Ehadiyetin Lugat kavramı için açıklama şu şekilde : "Allah`ın yarattığı herşeyin yanında Zâtıyla, sıfatlarıyla ve isimleriyle bulunarak birliğini göstermesi." Yani nasıl ki güneş kars'ta bulunan ahmedi ısıttığı gibi istanbulda bulunan fariside ısıtır, adıymanda bulunan ayşeyi'de. Ahmedi ısıtması ne farise ne de ayşe'ye engel değildir. Yine aynı şekilde Ahmedi ısıtan güneşle farisi ve ayşeyi ısıtan güneş aynı ve tek olan güneştir. İşte bu husus vahdaniyet kavramı olan Allah'ın bütün kainata hükmetmesini ve birine hükmederken diğerine engel olmayışı hususudur. Bununla beraber hem ahmede hem farise hem de ayşeye birebir ilgileniyor. Faris, ahmedi ısıtan güneşin yansımasından ısınmamakta ve ayşe de farise gelen yansıma ile ısınmamakta. Güneş hem ahmed ile hem faris ile hem de ayşeyi ayrı ayrı bire bir ısıtmakta. (Sadece ısıtmak ile kalmıyor güneşin bütün özelliklerinden istifade ediyorlar) İşte bu hususuda ehadiyet kavramı olarak Allah'ın bütün yarattıkları ile zatıyla, sıfatlarıyla ve isimleriyle bir tek olarak göstermesi olarak anlıyabiliriz. Nur-u Tevhid ise Allah'ın bütün mahlukat üstündeki tasarufatıdır. Tevhid birleştirme, birlikte düşünmektir. Ormanlarda hayvanları rızıklandıran kimse bağda bahçeleri şehirde insanlarıda rızıklandıran O'dur. Tevhid nuru şu âlemi tek elden idare edilen bir memleket olarak gösterir. Hz. Yunus a.s. Allah'ın nuru tevhid ile bütün mahlukatlar ve hassaten balık, gece, deniz ve semadaki tasarufatını düşünüp daha sonra kendi üzerindeki tasarufata gelerek Ehadiyeti görmüş keşfetmiş ve bu keşfi inkişafa vücu bulduğunu ve böylecede o sıkıntılı halinden feraha ermiştir. Ustadımız Bediüzzaman r.a. bizlere bir tek satır ile gayet tefekkürane bir hali bir ibadetide öğretmiş oluyor. İşte bizlerde bize gelen bela ve musibetlerde ve sair sıkıntılar da Vahidiyet, Ehadiyet ve Nuru Tevhid tefekkürü ile Allaha sığınmalı ve istememiz gerektiğini öğretmekte.. [DIKKAT][B][COLOR=#ff0000]Soru 5 :[/COLOR][/B] "[B]Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz[/B]" bu sözde geçen Hazret-i Yunus (a.s.)'ın birinci vaziyeti nedir ve bizim yüz derece müthiş vaziyetimiz nasıl oluyor? [/DIKKAT] [BILGI]İşte, Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu sergerdan küre-i zeminimizdir. Bu denizin her mevcinde binler cenaze bulunuyor; onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hut, onun hûtundan bin derece daha muzırdır. Çünkü onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor.[/BILGI] Hazreti Yunus a.s.'ın birinci vaziyeti balığın karnında, fırtınalı bir havada ve dalgalı bir denizde ve gecenin zifiri karanlığında ve yağmurun şimşeğin olduğu bir halde ki tek başına bir insan böyle bir hali bırakın kendi evinde geceleyin tek başına bile ışığı açmadan bir odadan bir odaya gidemezken böyle bir halde iken nasıl bir korku ve telaş içinde olur kalb buna dayanabilir mi? Böyle bir halin yüz derece daha vahimi manen olduğunu Ustadımız işaret ediyor ama bizim manevi gözümüz körleştiğinden ne kadar bir vahim halde olduğumuzu göremediğimizden korkmuyoruz telaşlanmıyoruz. Rabbim Ustadımızdan binlerce kez razı olsun bizlere bu vahim halimizi göstermiş ve çıkış yollarını öğretiyor. İşte Hz. Yunus a.s.'ın karanlıklı o gecesi bizim geleceğimiz yarınımız. O a.s.'ın gecesinden yüz derece daha karanlıklı değil mi? İman gözlüğümüzü takmaz isek yarın başımıza geleceklerden nasıl emin olabiliriz? Görmediğimiz tahmin edemediğimiz bir yarın.. Onun denizi bizim şu yaşadığımız yer. İnsan tek başına dışarda dolaşmaktan dahi emin değil, çünkü tanımadığı bilmediği kendisine kötülük gelebilecek o kadar çok insan var ki ve yine her bir tarafından mezarların olması, mezarlığın içine girdiğimizde o mezarların hakikatini bilmiyorsak o mezarlardan nasıl emin olabiliriz? Hz. Yunus a.s. balığın karnındaydı, o balık O a.s.'ın fani bir ömrünün mahfına yani zahiri olarak belki onu öldürmeye çalışıyordu. Bizim balığımız ise nefsimizdir ve bizim ahiretimizin mahfına çalışmakta. Yusuf Süresinde Hz. Yusu a.s. şöyle dediğini Allah haber vermekte : [B]"..Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder.." [/B][DIKKAT][B][COLOR=#ff0000]Soru 6 : [/COLOR][/B]Gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir.. Cümlesini açıklar mısınız?[/DIKKAT] Nazarı gaflet yani istikbalin hakiki manasını bilmeme, Allah'ın hikmet esintilerini unutarak böyle bir şekilde geleceğe bakmak. Ustadımız Bediüzzaman r.a. Mesnevi Nuriye, Onuncu Risalede bu sorumuza şöyle cevap vermekte : [BILGI][B]"Bizler uzun bir seferdeyiz, ruhlar aleminden ana rahmine, oradan dünya hayatına, oradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebed memleketine giden uzun bir seferdeyiz. Evet dünya imtihanın da olan bizlerin uzun bir geleceğimiz var. Eğer iman ve ubudiyet olmazsa geleceğimizin, Hz. Yunus (as)'ın gecesi kadar dehşetli olacağını başta Kur'an ve 124.000 peygamberler ve daha milyonlarla evliya haber verip doğruluğunu tasdik ediyorlar."[/B][/BILGI] [DIKKAT][B][COLOR=#ff0000]Soru 7 : [/COLOR][/B]"[B]Bizim hevâ-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayat-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor.[/B]" Nefis nasıl olurda ahiretimizin mahvına çalışır? [/DIKKAT] Beşinci sorunun cevabında da denildiği gibi: Yusuf Süresinde Hz. Yusu a.s. şöyle dediğini Allah haber vermekte : [B]"..Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder.." [/B]Nefis insan mahiyetinde maddi, cismani ve hayvani yönü temsil eden ve nurani ve latif duyguların terakki ve tekemmülünde rakip olan bir cihazdır. İnsanın nebati ve hayvani bütün istek ve arzularını cem eden bir terimdir diyebiliriz nefse. Nefis kesafetli olduğu için Allah’ın isim ve sıfatlarının tamamının anlaşılmasında önemli bir miyardır. İnsan bu kesafetli nefsi ıslah ve terbiye ile nurani ve latif bir surete çevrilebilir. İşte nefsin mertebeleri bu ıslah ve terbiye sürecinin aşamalarından ibarettir. Şehvet ve öfke nefis kapsamında en önemli iki hissiyattır. Allah, nefis ve şeytan gibi şeyleri insanın terakki ve tekemmülü için insana musallat etmiştir. Bu yüzden imtihan dünyasında ölene kadar nefis ve şeytan insan mahiyetinde vazifesini yapacaktır. İnsanın vazifesi de bu düşmanlarla mücadele edip Allah yolunda terakki etmektir. Nefis kördür, zira akıbeti görmez ve düşünmez. Bu yüzden nefse yol gösterip ona istikamet verecek insanın irade ve imanıdır. İnsan nefse yol göstermez ise, nefis insanın ahiretine zarar vereceği gibi biz de ona zulmetmiş olur. Nefis bu yapısı ile bizden müşteki olup hakkını ister. [DIKKAT] [B][COLOR=#ff0000]Soru 8 : [/COLOR][/B]"[B]gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden [/B][B]istikbal[/B]" gaflet ve dalaletimize örnek verir misiniz? [/DIKKAT] [B]GAFLET: [/B]Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak. Ustadımız Bediüzzaman Hazretleri bu hususda Sözler, Ondördüncü Sözde şöyle demekte : [BILGI]"Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir." [B][FONT=trebuchet ms][SIZE=6]بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۤ اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ [/SIZE][/FONT][/B]"Dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatten başka birşey değildir." (Âl-i İmrân, 3/185). Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna! Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez."(1) [/BILGI] Dizilere, oyunlara dalıp namazı kılmamak gaflettir.. Üstad Hazretleri devamla, insanların umumi bir şekilde gaflet ve günahta gitmesi seni cesaretlendirmesin, zira onların yoldaşlığı ve arkadaşlığı ancak kabir kapısına kadardır; ondan sonra yalnız ve çaresiz kalacaksın; diyerek insanların umumen gafil bir hayat içinde olmasının mazeret teşkil etmeyeceğini ihtar ediyor. Yine devamla insan şu dünya hayatında başı boş ve gayesiz değildir; buna şahit bütün kainattaki mevcudatın mükemmel bir intizam ve ahenk içinde bir gaye etrafında hareket etmesidir. Bir çöpün dahi gaye ve intizam içinde olup da kainatın halifesi konumunda olan insanın gayesiz ve başıboş olması nasıl mümkün olabilir. Hatta bütün kainat intizam ve ahengini insana odakladığı için, insan şayet vazifesi olan iman ve ibadeti terk ederse kainat bundan şikayetçi olup kızacaklar. Bu sebeple deprem ve sel gibi musibetler başımıza geliyor. İnsanın gafleti kainatın intizamını rencide ediyor ve musibetlerin gelmesine fetva verdiriyor. [B]DALALET:[/B] İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. Allah'a isyankâr olmak.Şaşkınlık. Ustad Bediüzzaman Lemalarda şöyle demekte : [B]"Nevâfil kısmında, emr-i istihbabî ile yine ehl-i iman mükelleftir. Fakat, terkinde azab ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevaplar var; ve tağyir ve tebdili, bid'a ve dalâlettir ve büyük hatadır...... Sünnete ittiba etmiyen, tenbellik eder ise, hasaret-i azîme; ehemmiyetsiz görür ise, cinayet-i azîme; tekzibini işmam eden tenkid ise, dalâlet-i azîmedir." [/B][BILGI] [B]"Küfür ve dalâlet iki kısımdır. Bir kısmı, amelî ve fer'î olmakla beraber, iman hükümlerini nefyetmek ve inkâr etmektir ki, bu tarz dalâlet kolaydır. Hakkı kabul etmemektir; bir terktir, bir ademdir, bir adem-i kabuldür. İşte bu kısımdır ki, Risalelerde kolay gösterilmiş."[/B](1) [B]Ameli ve fer’i ifadesi;[/B] İslam’ın hükümlerini kabul etmemek ve terk etmek anlamına gelen, cüz'i ve basit de olsa bir eylem, bir icraat anlamındadır. Fikir yürütmeden, üstünde muhakeme kurmadan, etraflıca zihinde düşünmeden, sırf inat ya da başka bir sebep ile hakkı inkar etmek ve yok saymak ameliyesidir. Bunlara en kuvvetli delili de getirsen, kabul etmemeyi prensip haline getirdikleri için, fikir yürütmeden, muhakeme etmeden inkar ediyorlar, bunların işi bu noktadan kolaydır. Çünkü kuvvetli bir delil karşısında düşünen ve fikir yürüten adam, müşkil durumda kalır. Ama bunlar fikir yürütmeden, direkt inkar ettikleri için işleri basit ve kolaydır. Ameli ve fer’i kelimelerin muhtemel diğer bir manası; kafir küfürle amel ediyor, bu yüzden imana mahal kalmıyor. Mesela; alemini Yahudilik inancı doldurmuş bir adamın, elbette İslam ve imana kucak açacak bir vaziyeti kalmıyor. Bu batıl inancını ve amelini de asla sorgulamadığı için, batıllığını görüp bilemiyor. Böyle adamlara imanı anlatmak çok zordur. Ama kendi aleminde İslam’ı inkar edip batılı kucağına alması, epey basit ve kolaydır, zira düşünme ve muhakeme etmek bunun mesleğinde yok. [B]"İkinci kısım ise, amelî ve fer'î olmayıp, belki itikadî ve fikrî bir hükümdür. Yalnız imanın nefyini değil, belki imanın zıddına gidip bir yol açmaktır. Bu ise bâtılı kabuldür, hakkın aksini ispattır. Bu kısım, imanın yalnız nefyi ve nakîzi değil, imanın zıddıdır. Adem-i kabul değil ki kolay olsun. Belki kabul-ü ademdir. Ve o ademi ispat etmekle kabul edilebilir. El-ademü lâ yüsbetü kaidesiyle, ademin ispatı elbette kolay değildir."[/B](1) Olmayan bir şeyin ispatı, dünyada en zor iştir. Bu sebeple bu nevi kafirlerin mesleği olmayan bir şeyi ispat üstünde gittiği için, en zor iş bunların işidir. Allah’ın varlığına ve birliğine dair milyonlarca kuvvetli delil karşısında durup, bunları tek tek çürütmek ve onların aksini ispat etmek muhal ve imkansız bir gayret ve çabadır. Risale-i Nurlarda ekseri bu çeşit kafirlerin fikri çürütülüp, imkansız ve esassız gösteriliyor. [B]"Elhasıl, itikad-ı küfriye, iki kısımdır:"[/B] [B]"Birisi: Hakaik-i İslâmiyeye bakmıyor. Kendine mahsus yanlış bir tasdik ve bâtıl bir itikat ve hatâ bir kabuldür ve zâlim bir hükümdür. Bu kısım bahsimizden hariçtir. O bize karışmaz, biz de ona karışmayız." "İkincisi: Hakaik-i imaniyeye karşı çıkar, muaraza eder. Bu dahi iki kısımdır:" "Birisi: Adem-i kabuldür. Yalnız, ispatı tasdik etmemektir. Bu ise bir cehildir; bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu da bahsimizden hariçtir. İkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, ademini tasdik etmektir. Bu kısım ise bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır. Hem iltizamı için nefyini ispat etmeye mecburdur." "Nefiy dahi iki kısımdır:" "Birisi: “Has bir mevkide ve hususî bir cihette yoktur” der. Bu kısım ise ispat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden hariçtir." "İkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve asırlara bakan imanî ve kudsî ve âmm ve muhît olan meseleleri nefiy ve inkâr etmektir. Bu nefiy ise, Birinci" "Meselede beyan ettiğimiz gibi, hiçbir cihetle ispat edilmez. Belki kâinatı ihâta edecek ve âhireti görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temaşâ edecek bir nazar lâzımdır, tâ o gibi nefiyler ispat edilebilsin."[/B](2) (1) bk. [B][URL="http://www.sorularlarisale.com/index.php?s=modules/kulliyat&id=2025"]Lem'alar, On Üçüncü Lem'a Sekizinci İşaret.[/URL][/B] (2) bk. [B][URL="http://www.sorularlarisale.com/index.php?s=modules/kulliyat&id=5524"]Şualar, Yedinci Şua, Mukaddime[/URL][/B] Sorularla Risale[/BILGI] [DIKKAT][B][COLOR=#ff0000]Soru 9 : [/COLOR][/B]Hakikat-ı İslamiyet kavramını izah eder misiniz?[/DIKKAT] İslamiyet gerçekleri. Yani İslamın şartlarını yerine getirmek. Bunlarda : Kelime-i Şehadet getirmek, Namaz Kılmaz, Oruç Tutmak, Zekat Vermek, Hacca Gitmek ve bunları bütün boyutuyla yaşamaya çalışmak.. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Soru Cevap
Risale-i Nur Soru Cevap 9 : Birinci Lem'a
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst