Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Soru Cevap
Risale-i Nur Soru Cevap 24 : Dördüncü Lem'a (Dördüncü Bölüm)
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 421191" data-attributes="member: 1"><p><span style="color: #151515">Bismillahirrahmanirrahim;</span></p><p></p><p></p><p></p><ul> <li data-xf-list-type="ul">Derslerimize herkes katılabilir.</li> <li data-xf-list-type="ul">Soru sorabilir veya sorulan sorulara cevap verebilir.</li> <li data-xf-list-type="ul">Ders anlayışımız; "biz biliyoruz, öğretiyoruz" değil, "anladığımızı paylaşıyoruz." şeklindedir.</li> <li data-xf-list-type="ul">Açıklamalı dersler, birkaç yöneticinin kendi tekelinde gibi algılanmamalı.</li> <li data-xf-list-type="ul">Yöneticiler derslerin sadece takibini ve seri olarak açma vazifelerini üstlenmekteler.</li> <li data-xf-list-type="ul">Bunun dışında dersin gidişatı herkese açıktır.</li> <li data-xf-list-type="ul">Bundan dolayı bütün kardeşlerimizin derslere iştirak etmelerini arzu ediyoruz.</li> </ul><p></p><p></p><p></p><p></p><p>[BILGI]<p style="text-align: center">DÖRDÜNCÜ NÜKTE</p><p></p><p>Üçüncü Nükte münasebetiyle, Şîalarla Ehl-i Sünnet ve Cemaatin medar-ı nizâı, hattâ akaid-i imaniye kitaplarına ve esasat-ı imaniye sırasına girecek derecede [SUP]1[/SUP] büyütülmüş bir meseleye kısaca bir işaret edeceğiz. Mesele şudur:</p><p></p><p>Ehl-i Sünnet ve Cemaat der ki: “Hazret-i Ali Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür.Hazret-i Sıddık daha efdaldir ve hilâfete daha müstehak idi ki, en evvel o geçti.”[SUP]2[/SUP]</p><p></p><p>Şîalar derler ki: “Hak Hazret-i Ali’nin (r.a.) idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan enefdal Hazret-i Ali’dir (r.a.).” Dâvâlarına getirdikleri delillerin hülâsası: Derler ki,Hazret-i Ali (r.a.) hakkında vârid ehâdis-i Nebeviye[SUP]3[/SUP] ve Hazret-i Ali’nin (r.a.) “Şah-ı Velâyet” ünvanıyla, ekseriyet-i mutlaka ile evliyanın ve tariklerin mercii ve ilim veşecaat ve ibadette harikulâde sıfatları ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ona ve ondan teselsül eden Âl-i Beyte karşı şiddet-i alâkası gösteriyor ki, en efdalodur. Daima hilâfet onun hakkı idi, ondan gasp edildi.</p><p></p><p>Elcevap: Hazret-i Ali (r.a.) mükerreren, kendi ikrarı[SUP]4[/SUP] ve yirmi seneden ziyade o hulefâ-i selâseye ittibâ ederek onların şeyhülislâmlığı makamında bulunması, Şîaların bu dâvâlarını cerh ediyor. Hem hulefâ-i selâsenin zaman-ı hilâfetlerinde fütuhat-ı İslâmiye ve mücahede-i a’dâ hadiseleri ve Hazret-i Ali’nin zamanındaki vakıalar, yine hilâfet-i İslâmiye noktasında Şîaların dâvâlarını cerh ediyor. Demek Ehl-i Sünnet ve Cemaatin dâvâsı haktır.</p><p></p><p>Eğer denilse: Şîa ikidir. Biri Şîa-i Velâyettir, diğeri Şîa-i Hilâfettir. Haydi, bu ikinci kısım, garaz ve siyaset karıştırmasıyla haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve siyaset yok. Halbuki Şîa-i Velâyet, Şîa-i Hilâfete iltihak etmiş. Yani, ehl-i turuktaki evliyanın bir kısmı Hazret-i Ali’yi efdal görüyorlar, siyaset cihetinde olan Şîa-i Hilâfetin dâvâlarını tasdik ediyorlar.</p><p></p><p>Elcevap: Hazret-i Ali’ye (r.a.) iki cihetle bakılmak gerektir. Bir ciheti şahsî kemâlât ve mertebesi noktasından, ikinci cihet Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsini temsil ettiği noktasındandır. Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsi ise Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bir nevi mahiyetini gösteriyor.</p><p></p><p>İşte, birinci nokta itibarıyla, Hazret-i Ali (r.a.) başta olarak bütün ehl-i hakikat, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’i (r.a.) takdim ediyorlar.[SUP]5[/SUP] Hizmet-i İslâmiyette ve kurbiyet-i İlâhiyede makamlarını daha yüksek görmüşler.</p><p></p><p>İkinci nokta cihetinde, Hazret-i Ali (r.a.) şahs-ı mânevî-i Âl-i Beytin mümessili ve şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt bir hakikat-i Muhammediyeyi (a.s.m.) temsil ettiği cihetle, muvazeneye gelmez. İşte, Hazret-i Ali hakkında fevkalâde senâkârâne ehâdis-i Nebeviye[SUP]6[/SUP] bu ikinci noktaya bakıyorlar. Bu hakikati teyid eden bir rivayet-i sahiha var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “Her nebînin nesli kendindendir. Benim neslim Ali’nin (r.a.) neslidir.”[SUP]7[/SUP]</p><p></p><p>Hazret-i Ali’nin (r.a.) şahsı hakkında sair hulefâdan ziyade senâkârâne ehâdisin kesretle intişarının sırrı şudur ki: Emevîler ve Haricîler ona haksız hücum ve tenkis ettiklerine mukabil, Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak, onun hakkında rivâyâtı çok neşrettiler. Sair Hulefâ-i Râşidîn ise öyle tenkit ve tenkise çok maruz kalmadıkları için, onlar hakkındaki ehâdisin intişarına ihtiyaç görülmedi.</p><p></p><p>Hem istikbalde Hazret-i Ali (r.a.) elîm hâdisâta ve dahilî fitnelere maruz kalacağını nazar-ı nübüvvetle görmüş, Hazret-i Ali’yi (r.a.) meyusiyetten ve ümmetini onun hakkında sû-i zandan kurtarmak için, 8 <span style="font-size: 22px">مَنْ كُنْتُ مَوْلاَهُ فَعَلِىٌّ مَوْلاَهُ</span> gibi mühim hadislerle Ali’yi (r.a.) teselli ve ümmeti irşad etmiştir.</p><p></p><p>Hazret-i Ali’ye (r.a.) karşı Şîa-i Velâyetin ifratkârâne muhabbetleri ve tarikat cihetinden gelen tafdilleri, kendilerini Şîa-i Hilâfet derecesinde mes’ul etmez. Çünkü,ehl-i velâyet, meslek itibarıyla, muhabbetle mürşidlerine bakarlar. Muhabbetin şe’ni ifrattır.[SUP]9[/SUP] Mahbubunu makamından fazla görmek arzu ediyor. Ve öyle de görüyor. Muhabbetin taşkınlıklarında ehl-i hal mâzur olabilirler. Fakat onların muhabbetten gelen tafdili, Hulefâ-i Râşidînin zemmine ve adâvetine gitmemek şartıyla ve usul-ü İslâmiyenin haricine çıkmamak kaydıyla mâzur olabilirler.</p><p></p><p>Şîa-i Hilâfet ise, ağrâz-ı siyaset, içine girdiği için, garazdan, tecavüzden kurtulamıyorlar, itizar hakkını kaybediyorlar. Hattâ, [SUP]10[/SUP] <span style="font-size: 22px">لاَ لِحُبِّ عَلِىٍّ بَلْ لِبُغْضِ عُمَرَ </span>cümlesine mâsadak olarak, Hazret-i Ömer’in (r.a.) eliyle İran milliyeti ceriha aldığı için,[SUP]11[/SUP] intikamlarını hubb-u Ali suretinde gösterdikleri gibi, Amr ibnü’l-Âs’ın Hazret-i Ali’ye (r.a.) karşı hurucu ve Ömer ibni Sa’d’ın Hazret-i Hüseyin’e (r.a.) karşı feci muharebesi,[SUP]12[/SUP] Ömer ismine karşı şiddetli bir gayz ve adâveti Şîalara vermiş.</p><p></p><p>Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı Şîa-i Velâyetin hakkı yoktur ki, Ehl-i Sünneti tenkit etsin. Çünkü Ehl-i Sünnet, Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkis etmedikleri gibi, ciddî severler. Fakat hadisçe tehlikeli sayılan ifrat-ı muhabbetten[SUP]13[/SUP] çekiniyorlar. Hadisçe Hazret-i Ali’nin (r.a.) şîası hakkındaki senâ-yı Nebevî,[SUP]14 [/SUP]Ehl-i Sünnete aittir. Çünkü istikametli muhabbetle Hazret-i Ali’nin (r.a.) şîaları, ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaattir.Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkındaki ifrat-ı muhabbet Nesârâ için tehlikeli olduğu gibi, Hazret-i Ali (r.a.) hakkında da o tarzda ifrat-ı muhabbet, hadis-i sahihte, tehlikeli olduğu tasrih edilmiş.[SUP]15[/SUP]</p><p></p><p>Şîa-i Velâyet eğer dese ki: “Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı fevkalâdesi kabul olunduktan sonra Hazret-i Sıddık’ı (r.a.) ona tercih etmek kabil olmuyor.”</p><p></p><p>Elcevap: Hazret-i Sıddık-ı Ekberin ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) şahsî kemâlâtıyla ve veraset-i nübüvvet vazifesiyle zaman-ı hilâfetteki kemâlâtıyla beraber bir mizanın kefesine; Hazret-i Ali’nin (r.a.) şahsî kemâlât-ı harikasıyla, hilâfet zamanındaki dahilî, bilmecburiye girdiği elîm vakıalardan gelen ve sû-i zanlara mâruz olan hilâfet mücahedeleri beraber mizanın diğer kefesine bırakılsa, elbette Hazret-i Sıddık’ın (r.a.) veyahut Fâruk’un (r.a.) veyahut Zinnureyn’in (r.a.) kefesi ağır geldiğini Ehl-i Sünnet görmüş, tercih etmiş.</p><p></p><p>Hem, On İkinci ve Yirmi Dördüncü Sözlerde ispat edildiği gibi, nübüvvet, velâyete nisbeten derecesi o kadar yüksektir ki, nübüvvetin bir dirhem kadar cilvesi, bir batman kadar velâyetin cilvesine müreccahtır. Bu nokta-i nazardan, Hazret-i Sıddık-ı Ekberin (r.a.) ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) veraset-i nübüvvet ve tesis‑i ahkâm-ı risalet noktasında[SUP]16[/SUP] hisseleri taraf-ı İlâhîden ziyade verildiğine, hilâfetleri zamanlarındaki muvaffakiyetleri Ehl-i Sünnet ve Cemaate delil olmuş. Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı şahsiyesi, o veraset-i nübüvvetten gelen o ziyade hisseyi hükümde niskat edemediği için, Hazret-i Ali (r.a.), Şeyheyn-i Mükerremeynin zaman-ı hilâfetlerinde onlara şeyhülislâm olmuş ve onlara hürmet etmiş. Acaba Hazret-i Ali’yi (r.a.) seven ve hürmet eden ehl-i hak ve sünnet, Hazret-i Ali’nin (r.a.) sevdiği ve ciddî hürmet ettiği Şeyheyni nasıl sevmesin ve hürmet etmesin?</p><p></p><p>Bu hakikati bir misalle izah edelim: Meselâ, gayet zengin bir zâtın irsiyetinden, evlâtlarının birine yirmi batman gümüş ile dört batman altın veriliyor. Diğerine beş batman gümüş ile beş batman altın veriliyor. Öbürüne de üç batman gümüş ile beş batman altın verilse, elbette âhirdeki ikisi çendan kemiyeten az alıyorlar, fakat keyfiyeten ziyade alıyorlar. İşte, bu misal gibi, Şeyheynin veraset-i nübüvvet ve tesis-i ahkâm-ı risaletinde tecellî eden hakikat-i akrebiyet-i İlâhiye altınından hisselerinin az bir fazlalığı, kemâlât-ı şahsiye ve velâyet cevherinden neş’et eden kurbiyet-i İlâhiyenin ve kemâlât-ı velâyetin ve kurbiyetin çoğuna galip gelir. Muvazenede bu noktaları nazara almak gerektir.[SUP]17[/SUP] Yoksa, şahsî şecaati ve ilmi ve velâyeti noktasında birbiriyle muvazene edilse, hakikatin sureti değişir.</p><p></p><p>Hem Hazret-i Ali’nin (r.a.) zâtında temessül eden şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt ve o şahsiyet-i mâneviyede veraset-i mutlaka cihetiyle tecellî eden hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) noktasında muvazene edilmez. Çünkü orada Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın sırr-ı azîmi var. </p><p></p><p>Amma Şîa-i Hilâfet ise, Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü bunlar Hazret-i Ali’yi (r.a.) fevkalâde sevmek dâvâsında oldukları halde tenkis ediyorlar ve sû-i ahlâkta bulunduğunu onların mezhepleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki, “Hazret-i Sıddık ile Hazret-i Ömer (r.a.) haksız oldukları halde, Hazret-i Ali (r.a.) onlara mümâşât etmiş, Şîa ıstılahınca takiyye etmiş, yani onlardan korkmuş, riyâkârlık etmiş.”[SUP]18[/SUP] Acaba böyle kahraman-ı İslâm ve “Esedullah” ünvanını kazanan[SUP]19[/SUP] ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı riyâkâr ve korkaklıkla ve sevmediği zatlara tasannukârâne muhabbet göstermekle ve yirmi seneden ziyade havf altında mümâşât etmekle, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hazret-i Ali(r.a.) teberrî eder.</p><p></p><p>İşte, ehl-i hakkın mezhebi hiçbir cihetle Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkis etmez, sû‑i ahlâk ile itham etmez, öyle bir harika-i şecaate korkaklık isnad etmez ve derler ki: “Hazret-i Ali (r.a.) Hulefâ-i Râşidîni hak görmeseydi, bir dakika tanımaz ve itaat etmezdi. Demek ki, onları haklı ve râcih gördüğü için, gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş.”[SUP]20[/SUP]</p><p></p><p>Elhasıl: Herşeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise, hadd-i vasattır ki,[SUP]21[/SUP] Ehl-i Sünnet ve Cemaat onu ihtiyar etmiş. Fakat, maatteessüf, Ehl-i Sünnet ve Cemaat perdesi altına Vahhâbîlik ve Haricîlik fikri kısmen girdiği gibi, siyaset meftunları ve bir kısım mülhidler, Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkit ediyorlar. Hâşâ, siyaseti bilmediğinden hilâfete tam liyakat göstermemiş, idare edememiş diyorlar. İşte bunların bu haksız ithamlarından, Alevîler Ehl-i Sünnete karşı küsmek vaziyetini alıyorlar. Halbuki, Ehl-i Sünnetin düsturları ve esas-ı mezhepleri, bu fikirleri iktiza etmiyor, belki aksini ispat ediyorlar. Haricîlerin ve mülhidlerin tarafından gelen böyle fikirlerle Ehl-i Sünnet mahkûm olamaz. Belki Ehl-i Sünnet, Alevîlerden ziyade Hazret-i Ali’nin (r.a.) taraftarıdırlar. Bütün hutbelerinde, dualarında Hazret-i Ali’yi (r.a.) lâyık olduğu senâ ile zikrediyorlar. Hususan, ekseriyet-i mutlaka ile Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürşid ve Şah-ı Velâyet biliyorlar.[SUP]22[/SUP] Alevîler, hem Alevîlerin, hem Ehl-i Sünnetin adâvetine istihkak kesb eden Haricîleri ve mülhidleri bırakıp ehl-i hakka karşı cephe almamalıdırlar. Hattâ bir kısım Alevîler, Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terk ediyorlar. Her ne ise, bu meselede fazla söyledik; çünkü ulemanın beyninde ziyade medar-ı bahs olmuştur.</p><p></p><p>Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı aranızdan kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mâbeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz’î meseleleri bırakmak elzemdir.</p><hr /><p></p><p>Dipnot-1</p><p> bk. et-Teftazânî, Şerhü’l-Akâid (Terc: Süleyman Uludağ) s.321.</p><p>Dipnot-2 bk. Ahmed İbni Hanbel, el-Âkîde: 1:123; İbni Ebi’l-İzz, Şerhu Akîdeti’t-Tahâviyye: 1:545, 548.</p><p>Dipnot-3 Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned: 1:84, 118, 4:281.</p><p>Dipnot-4 bk. Buhârî, Fezâilü Ashâb: 5; Ebû Dâvud, Sünne: 7; Müsned: 1:106.</p><p>Dipnot-5 bk. el-Gazâlî, Kavâidü’l-Akâid: 1:228; el-Kelâbâzî, et-Taarruf li Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf: 1:57.</p><p>Dipnot-6 Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned: 1:84, 118, 4:281.</p><p>Dipnot-7 Taberânî, el-Mecmeu’l-Kebîr, no: 2630; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 10:333; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, c.2, s. 223, no: 1717.</p><p>Dipnot-8 “Ben kimin efendisiysem, Ali de onun efendisidir.” Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned, 1:84, 118, 119, 152, 331, 4:281, 368, 370, 382, 5:347, 366, 419; el-Kettânî, Nazmu’l-Mütenâsir fi’l-Ehâdîsi’l-Mütevâtir, s. 24; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 6:218; İbni Hibbân, Sahih, 9:42; Hâkim, el-Müstedrek, 2:130, 3:134.</p><p>Dipnot-9 Ebû Dâvud, Edeb: 113; Müsned: 5:194, 6:450.</p><p>Dipnot-10 Sebep, Hz. Ali’ye duyulan sevgi değil; Hz. Ömer’e duyulan kindir.</p><p>Dipnot-11 bk. İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 6:12, 21; et-Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk: 3:283, 289.</p><p>Dipnot-12 bk. et-Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk: 3:298; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye: 8:193.</p><p>Dipnot-13 Müsned: 1:160; Nesâi, es-Sünenü’l-Kübrâ: 5:137; el-Hâkim, el-Müstedrek: 3:132.</p><p>Dipnot-14 et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsad: 6:354, 355, 7:343.</p><p>Dipnot-15 Buharî, Tarihü’l-Kebîr, 2:1:257; Ahmed ibni Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe, no: 1087, 1221, 1222; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:133; İbnü’l-Cevzî, el-İleli’l-Mütenâhiye, 1:223.</p><p>Dipnot-16 bk. Buhârî, Fezâilü Ashâb: 6; Müslim, Fazâilü’s-Sahâbe: 15-16; Tirmizî, Rüya: 9.</p><p>Dipnot-17 bk. Tirmizî, Rüya: 10; Ebû Dâvud, Sünnet: 8; Müsned: 5:44, 50.</p><p>Dipnot-18 bk. er-Râzî, İ’tikâdâtü Firâki’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn: 1:60, 61: İbni Teymiyye, Minhâcü’s-Sünne: 6:320.</p><p>Dipnot-19 bk. Ahmed bin Abdullah et-Taberî, er-Riyadu’n-Nâdıra: 1:245, Zehâiru’l-Ukbâ: 1:92.</p><p>Dipnot-20 bk. İbni Ebi’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belâğa, 1:130-132.</p><p>Dipnot-21 bk. el-Beyhâkî, Şuabü’l-Îmân: 3:402, 5:261; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 1:470.</p><p>Dipnot-22 bk. İmam-ı Rabbânî, el-Mektûbât: 1:134 (251. Mektup).[/BILGI]</p><p></p><p></p><p> [DIKKAT]</p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 1:</strong></span> Akaid-i imaniye ve esasat-ı imaniye ne demektir?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 2:</strong></span> Ehli sünnet ve cemaat nedemektir? Şia nedemektir?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 3:</strong></span> Akaid-i imaniye kitaplarına ve esasat-ı imaniye olmaması gereken ancak konu edilecek derecede ehemmiyet verilerek büyütülmüş olan mesele nedir? Bu meseleyi ehli sünnet ve cemaat nasıl izah ediyor? Şialar nasıl izah ediyor ve delilleri nelerdir?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 4:</strong></span> Hz. Ali r.a. sözleri ve davranışları şiaların delillerini nasıl çürütüyor?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 5:</strong></span> Şîa-i Velâyet ve Şîa-i Hilâfet ne demektir? </p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 6:</strong></span> Siyaset ve Garaz islam akaidinde yeri nedir? Sakıncaları nelerdir?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 7:</strong></span> Hz. Ali r.a.'a bakılması gereken iki cihet nedir? Ustad Bediüzzaman neden iki cihetle bakılması gerekir diyor?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 8:</strong></span> Hz. Ali r.a.'ın diğer halifelerden daha çok öne çıkarılmasındaki asıl sebeb nedir?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 9:</strong></span> "Muhabbetin şe’ni ifrattır" ve "ifrat-ı muhabbet" sözünü nasıl anlayabiliriz? Sakıncaları var mıdır?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 10:</strong></span> Şia-i Hilafetin Ömer ismine karşı şiddetli garaz ve adavetinin sebebi nedir? Haklılar mı?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 11:</strong></span> Şia-i Velayet neden Ehli Sünnet ve Cemaati tenkid edemez?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 12:</strong></span> “Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı fevkalâdesi kabul olunduktan sonra Hazret-i Sıddık’ı (r.a.) ona tercih etmek kabil olmuyor.” iddiası doğrumudur?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 13:</strong></span> Hz. Ali r.a. ve hulefâ-i selâsenin muvazenesinde dikkat edilmesi gereken hususları açıklar mısınız?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 14:</strong></span> Birbirine çok zıt olan muhabbet ve tenkis konusunda Şia-i Hilafet Hz. Ali r.a. ifratkarane muhabbetleri olmasına rağmen Hz. Ali r.a.'ın teberri olduğu hangi konuda Hz. Ali r.a.'ı tenkis ve riyakar ve su-i ahlak ile itham ediyorlar?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 15:</strong></span> İfrat ve Tefrit nedir izah eder misiniz? İstikamet olan hadd-i vasat nedir?</p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 16:</strong></span> Ehli Sünnet ile Alevileri anlaşmazlığa düşüren kimlerdir? Ehli Sünnete ait sanılan Hz. Ali r.a.'ı tenkid eden fikirler nelerdir? </p><p></p><p><span style="color: #ff0000"><strong>Soru 17:</strong></span> Diğer inadi meselelere kıyas edecek olursak : Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terk etmenin faydası var mıdır? Zararı nelerdir?[/DIKKAT]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 421191, member: 1"] [COLOR=#151515]Bismillahirrahmanirrahim;[/COLOR] [LIST] [*]Derslerimize herkes katılabilir. [*]Soru sorabilir veya sorulan sorulara cevap verebilir. [*]Ders anlayışımız; "biz biliyoruz, öğretiyoruz" değil, "anladığımızı paylaşıyoruz." şeklindedir. [*]Açıklamalı dersler, birkaç yöneticinin kendi tekelinde gibi algılanmamalı. [*]Yöneticiler derslerin sadece takibini ve seri olarak açma vazifelerini üstlenmekteler. [*]Bunun dışında dersin gidişatı herkese açıktır. [*]Bundan dolayı bütün kardeşlerimizin derslere iştirak etmelerini arzu ediyoruz. [/LIST] [BILGI][CENTER]DÖRDÜNCÜ NÜKTE[/CENTER] Üçüncü Nükte münasebetiyle, Şîalarla Ehl-i Sünnet ve Cemaatin medar-ı nizâı, hattâ akaid-i imaniye kitaplarına ve esasat-ı imaniye sırasına girecek derecede [SUP]1[/SUP] büyütülmüş bir meseleye kısaca bir işaret edeceğiz. Mesele şudur: Ehl-i Sünnet ve Cemaat der ki: “Hazret-i Ali Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür.Hazret-i Sıddık daha efdaldir ve hilâfete daha müstehak idi ki, en evvel o geçti.”[SUP]2[/SUP] Şîalar derler ki: “Hak Hazret-i Ali’nin (r.a.) idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan enefdal Hazret-i Ali’dir (r.a.).” Dâvâlarına getirdikleri delillerin hülâsası: Derler ki,Hazret-i Ali (r.a.) hakkında vârid ehâdis-i Nebeviye[SUP]3[/SUP] ve Hazret-i Ali’nin (r.a.) “Şah-ı Velâyet” ünvanıyla, ekseriyet-i mutlaka ile evliyanın ve tariklerin mercii ve ilim veşecaat ve ibadette harikulâde sıfatları ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ona ve ondan teselsül eden Âl-i Beyte karşı şiddet-i alâkası gösteriyor ki, en efdalodur. Daima hilâfet onun hakkı idi, ondan gasp edildi. Elcevap: Hazret-i Ali (r.a.) mükerreren, kendi ikrarı[SUP]4[/SUP] ve yirmi seneden ziyade o hulefâ-i selâseye ittibâ ederek onların şeyhülislâmlığı makamında bulunması, Şîaların bu dâvâlarını cerh ediyor. Hem hulefâ-i selâsenin zaman-ı hilâfetlerinde fütuhat-ı İslâmiye ve mücahede-i a’dâ hadiseleri ve Hazret-i Ali’nin zamanındaki vakıalar, yine hilâfet-i İslâmiye noktasında Şîaların dâvâlarını cerh ediyor. Demek Ehl-i Sünnet ve Cemaatin dâvâsı haktır. Eğer denilse: Şîa ikidir. Biri Şîa-i Velâyettir, diğeri Şîa-i Hilâfettir. Haydi, bu ikinci kısım, garaz ve siyaset karıştırmasıyla haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve siyaset yok. Halbuki Şîa-i Velâyet, Şîa-i Hilâfete iltihak etmiş. Yani, ehl-i turuktaki evliyanın bir kısmı Hazret-i Ali’yi efdal görüyorlar, siyaset cihetinde olan Şîa-i Hilâfetin dâvâlarını tasdik ediyorlar. Elcevap: Hazret-i Ali’ye (r.a.) iki cihetle bakılmak gerektir. Bir ciheti şahsî kemâlât ve mertebesi noktasından, ikinci cihet Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsini temsil ettiği noktasındandır. Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsi ise Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bir nevi mahiyetini gösteriyor. İşte, birinci nokta itibarıyla, Hazret-i Ali (r.a.) başta olarak bütün ehl-i hakikat, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’i (r.a.) takdim ediyorlar.[SUP]5[/SUP] Hizmet-i İslâmiyette ve kurbiyet-i İlâhiyede makamlarını daha yüksek görmüşler. İkinci nokta cihetinde, Hazret-i Ali (r.a.) şahs-ı mânevî-i Âl-i Beytin mümessili ve şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt bir hakikat-i Muhammediyeyi (a.s.m.) temsil ettiği cihetle, muvazeneye gelmez. İşte, Hazret-i Ali hakkında fevkalâde senâkârâne ehâdis-i Nebeviye[SUP]6[/SUP] bu ikinci noktaya bakıyorlar. Bu hakikati teyid eden bir rivayet-i sahiha var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “Her nebînin nesli kendindendir. Benim neslim Ali’nin (r.a.) neslidir.”[SUP]7[/SUP] Hazret-i Ali’nin (r.a.) şahsı hakkında sair hulefâdan ziyade senâkârâne ehâdisin kesretle intişarının sırrı şudur ki: Emevîler ve Haricîler ona haksız hücum ve tenkis ettiklerine mukabil, Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak, onun hakkında rivâyâtı çok neşrettiler. Sair Hulefâ-i Râşidîn ise öyle tenkit ve tenkise çok maruz kalmadıkları için, onlar hakkındaki ehâdisin intişarına ihtiyaç görülmedi. Hem istikbalde Hazret-i Ali (r.a.) elîm hâdisâta ve dahilî fitnelere maruz kalacağını nazar-ı nübüvvetle görmüş, Hazret-i Ali’yi (r.a.) meyusiyetten ve ümmetini onun hakkında sû-i zandan kurtarmak için, 8 [SIZE=6]مَنْ كُنْتُ مَوْلاَهُ فَعَلِىٌّ مَوْلاَهُ[/SIZE] gibi mühim hadislerle Ali’yi (r.a.) teselli ve ümmeti irşad etmiştir. Hazret-i Ali’ye (r.a.) karşı Şîa-i Velâyetin ifratkârâne muhabbetleri ve tarikat cihetinden gelen tafdilleri, kendilerini Şîa-i Hilâfet derecesinde mes’ul etmez. Çünkü,ehl-i velâyet, meslek itibarıyla, muhabbetle mürşidlerine bakarlar. Muhabbetin şe’ni ifrattır.[SUP]9[/SUP] Mahbubunu makamından fazla görmek arzu ediyor. Ve öyle de görüyor. Muhabbetin taşkınlıklarında ehl-i hal mâzur olabilirler. Fakat onların muhabbetten gelen tafdili, Hulefâ-i Râşidînin zemmine ve adâvetine gitmemek şartıyla ve usul-ü İslâmiyenin haricine çıkmamak kaydıyla mâzur olabilirler. Şîa-i Hilâfet ise, ağrâz-ı siyaset, içine girdiği için, garazdan, tecavüzden kurtulamıyorlar, itizar hakkını kaybediyorlar. Hattâ, [SUP]10[/SUP] [SIZE=6]لاَ لِحُبِّ عَلِىٍّ بَلْ لِبُغْضِ عُمَرَ [/SIZE]cümlesine mâsadak olarak, Hazret-i Ömer’in (r.a.) eliyle İran milliyeti ceriha aldığı için,[SUP]11[/SUP] intikamlarını hubb-u Ali suretinde gösterdikleri gibi, Amr ibnü’l-Âs’ın Hazret-i Ali’ye (r.a.) karşı hurucu ve Ömer ibni Sa’d’ın Hazret-i Hüseyin’e (r.a.) karşı feci muharebesi,[SUP]12[/SUP] Ömer ismine karşı şiddetli bir gayz ve adâveti Şîalara vermiş. Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı Şîa-i Velâyetin hakkı yoktur ki, Ehl-i Sünneti tenkit etsin. Çünkü Ehl-i Sünnet, Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkis etmedikleri gibi, ciddî severler. Fakat hadisçe tehlikeli sayılan ifrat-ı muhabbetten[SUP]13[/SUP] çekiniyorlar. Hadisçe Hazret-i Ali’nin (r.a.) şîası hakkındaki senâ-yı Nebevî,[SUP]14 [/SUP]Ehl-i Sünnete aittir. Çünkü istikametli muhabbetle Hazret-i Ali’nin (r.a.) şîaları, ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaattir.Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkındaki ifrat-ı muhabbet Nesârâ için tehlikeli olduğu gibi, Hazret-i Ali (r.a.) hakkında da o tarzda ifrat-ı muhabbet, hadis-i sahihte, tehlikeli olduğu tasrih edilmiş.[SUP]15[/SUP] Şîa-i Velâyet eğer dese ki: “Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı fevkalâdesi kabul olunduktan sonra Hazret-i Sıddık’ı (r.a.) ona tercih etmek kabil olmuyor.” Elcevap: Hazret-i Sıddık-ı Ekberin ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) şahsî kemâlâtıyla ve veraset-i nübüvvet vazifesiyle zaman-ı hilâfetteki kemâlâtıyla beraber bir mizanın kefesine; Hazret-i Ali’nin (r.a.) şahsî kemâlât-ı harikasıyla, hilâfet zamanındaki dahilî, bilmecburiye girdiği elîm vakıalardan gelen ve sû-i zanlara mâruz olan hilâfet mücahedeleri beraber mizanın diğer kefesine bırakılsa, elbette Hazret-i Sıddık’ın (r.a.) veyahut Fâruk’un (r.a.) veyahut Zinnureyn’in (r.a.) kefesi ağır geldiğini Ehl-i Sünnet görmüş, tercih etmiş. Hem, On İkinci ve Yirmi Dördüncü Sözlerde ispat edildiği gibi, nübüvvet, velâyete nisbeten derecesi o kadar yüksektir ki, nübüvvetin bir dirhem kadar cilvesi, bir batman kadar velâyetin cilvesine müreccahtır. Bu nokta-i nazardan, Hazret-i Sıddık-ı Ekberin (r.a.) ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) veraset-i nübüvvet ve tesis‑i ahkâm-ı risalet noktasında[SUP]16[/SUP] hisseleri taraf-ı İlâhîden ziyade verildiğine, hilâfetleri zamanlarındaki muvaffakiyetleri Ehl-i Sünnet ve Cemaate delil olmuş. Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı şahsiyesi, o veraset-i nübüvvetten gelen o ziyade hisseyi hükümde niskat edemediği için, Hazret-i Ali (r.a.), Şeyheyn-i Mükerremeynin zaman-ı hilâfetlerinde onlara şeyhülislâm olmuş ve onlara hürmet etmiş. Acaba Hazret-i Ali’yi (r.a.) seven ve hürmet eden ehl-i hak ve sünnet, Hazret-i Ali’nin (r.a.) sevdiği ve ciddî hürmet ettiği Şeyheyni nasıl sevmesin ve hürmet etmesin? Bu hakikati bir misalle izah edelim: Meselâ, gayet zengin bir zâtın irsiyetinden, evlâtlarının birine yirmi batman gümüş ile dört batman altın veriliyor. Diğerine beş batman gümüş ile beş batman altın veriliyor. Öbürüne de üç batman gümüş ile beş batman altın verilse, elbette âhirdeki ikisi çendan kemiyeten az alıyorlar, fakat keyfiyeten ziyade alıyorlar. İşte, bu misal gibi, Şeyheynin veraset-i nübüvvet ve tesis-i ahkâm-ı risaletinde tecellî eden hakikat-i akrebiyet-i İlâhiye altınından hisselerinin az bir fazlalığı, kemâlât-ı şahsiye ve velâyet cevherinden neş’et eden kurbiyet-i İlâhiyenin ve kemâlât-ı velâyetin ve kurbiyetin çoğuna galip gelir. Muvazenede bu noktaları nazara almak gerektir.[SUP]17[/SUP] Yoksa, şahsî şecaati ve ilmi ve velâyeti noktasında birbiriyle muvazene edilse, hakikatin sureti değişir. Hem Hazret-i Ali’nin (r.a.) zâtında temessül eden şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt ve o şahsiyet-i mâneviyede veraset-i mutlaka cihetiyle tecellî eden hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) noktasında muvazene edilmez. Çünkü orada Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın sırr-ı azîmi var. Amma Şîa-i Hilâfet ise, Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü bunlar Hazret-i Ali’yi (r.a.) fevkalâde sevmek dâvâsında oldukları halde tenkis ediyorlar ve sû-i ahlâkta bulunduğunu onların mezhepleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki, “Hazret-i Sıddık ile Hazret-i Ömer (r.a.) haksız oldukları halde, Hazret-i Ali (r.a.) onlara mümâşât etmiş, Şîa ıstılahınca takiyye etmiş, yani onlardan korkmuş, riyâkârlık etmiş.”[SUP]18[/SUP] Acaba böyle kahraman-ı İslâm ve “Esedullah” ünvanını kazanan[SUP]19[/SUP] ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı riyâkâr ve korkaklıkla ve sevmediği zatlara tasannukârâne muhabbet göstermekle ve yirmi seneden ziyade havf altında mümâşât etmekle, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hazret-i Ali(r.a.) teberrî eder. İşte, ehl-i hakkın mezhebi hiçbir cihetle Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkis etmez, sû‑i ahlâk ile itham etmez, öyle bir harika-i şecaate korkaklık isnad etmez ve derler ki: “Hazret-i Ali (r.a.) Hulefâ-i Râşidîni hak görmeseydi, bir dakika tanımaz ve itaat etmezdi. Demek ki, onları haklı ve râcih gördüğü için, gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş.”[SUP]20[/SUP] Elhasıl: Herşeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise, hadd-i vasattır ki,[SUP]21[/SUP] Ehl-i Sünnet ve Cemaat onu ihtiyar etmiş. Fakat, maatteessüf, Ehl-i Sünnet ve Cemaat perdesi altına Vahhâbîlik ve Haricîlik fikri kısmen girdiği gibi, siyaset meftunları ve bir kısım mülhidler, Hazret-i Ali’yi (r.a.) tenkit ediyorlar. Hâşâ, siyaseti bilmediğinden hilâfete tam liyakat göstermemiş, idare edememiş diyorlar. İşte bunların bu haksız ithamlarından, Alevîler Ehl-i Sünnete karşı küsmek vaziyetini alıyorlar. Halbuki, Ehl-i Sünnetin düsturları ve esas-ı mezhepleri, bu fikirleri iktiza etmiyor, belki aksini ispat ediyorlar. Haricîlerin ve mülhidlerin tarafından gelen böyle fikirlerle Ehl-i Sünnet mahkûm olamaz. Belki Ehl-i Sünnet, Alevîlerden ziyade Hazret-i Ali’nin (r.a.) taraftarıdırlar. Bütün hutbelerinde, dualarında Hazret-i Ali’yi (r.a.) lâyık olduğu senâ ile zikrediyorlar. Hususan, ekseriyet-i mutlaka ile Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürşid ve Şah-ı Velâyet biliyorlar.[SUP]22[/SUP] Alevîler, hem Alevîlerin, hem Ehl-i Sünnetin adâvetine istihkak kesb eden Haricîleri ve mülhidleri bırakıp ehl-i hakka karşı cephe almamalıdırlar. Hattâ bir kısım Alevîler, Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terk ediyorlar. Her ne ise, bu meselede fazla söyledik; çünkü ulemanın beyninde ziyade medar-ı bahs olmuştur. Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı aranızdan kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mâbeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz’î meseleleri bırakmak elzemdir. [HR][/HR] Dipnot-1 bk. et-Teftazânî, Şerhü’l-Akâid (Terc: Süleyman Uludağ) s.321. Dipnot-2 bk. Ahmed İbni Hanbel, el-Âkîde: 1:123; İbni Ebi’l-İzz, Şerhu Akîdeti’t-Tahâviyye: 1:545, 548. Dipnot-3 Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned: 1:84, 118, 4:281. Dipnot-4 bk. Buhârî, Fezâilü Ashâb: 5; Ebû Dâvud, Sünne: 7; Müsned: 1:106. Dipnot-5 bk. el-Gazâlî, Kavâidü’l-Akâid: 1:228; el-Kelâbâzî, et-Taarruf li Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf: 1:57. Dipnot-6 Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned: 1:84, 118, 4:281. Dipnot-7 Taberânî, el-Mecmeu’l-Kebîr, no: 2630; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 10:333; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, c.2, s. 223, no: 1717. Dipnot-8 “Ben kimin efendisiysem, Ali de onun efendisidir.” Tirmizî, Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 11; Müsned, 1:84, 118, 119, 152, 331, 4:281, 368, 370, 382, 5:347, 366, 419; el-Kettânî, Nazmu’l-Mütenâsir fi’l-Ehâdîsi’l-Mütevâtir, s. 24; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 6:218; İbni Hibbân, Sahih, 9:42; Hâkim, el-Müstedrek, 2:130, 3:134. Dipnot-9 Ebû Dâvud, Edeb: 113; Müsned: 5:194, 6:450. Dipnot-10 Sebep, Hz. Ali’ye duyulan sevgi değil; Hz. Ömer’e duyulan kindir. Dipnot-11 bk. İbni Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ: 6:12, 21; et-Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk: 3:283, 289. Dipnot-12 bk. et-Taberî, Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülûk: 3:298; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye: 8:193. Dipnot-13 Müsned: 1:160; Nesâi, es-Sünenü’l-Kübrâ: 5:137; el-Hâkim, el-Müstedrek: 3:132. Dipnot-14 et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsad: 6:354, 355, 7:343. Dipnot-15 Buharî, Tarihü’l-Kebîr, 2:1:257; Ahmed ibni Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe, no: 1087, 1221, 1222; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:133; İbnü’l-Cevzî, el-İleli’l-Mütenâhiye, 1:223. Dipnot-16 bk. Buhârî, Fezâilü Ashâb: 6; Müslim, Fazâilü’s-Sahâbe: 15-16; Tirmizî, Rüya: 9. Dipnot-17 bk. Tirmizî, Rüya: 10; Ebû Dâvud, Sünnet: 8; Müsned: 5:44, 50. Dipnot-18 bk. er-Râzî, İ’tikâdâtü Firâki’l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn: 1:60, 61: İbni Teymiyye, Minhâcü’s-Sünne: 6:320. Dipnot-19 bk. Ahmed bin Abdullah et-Taberî, er-Riyadu’n-Nâdıra: 1:245, Zehâiru’l-Ukbâ: 1:92. Dipnot-20 bk. İbni Ebi’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-Belâğa, 1:130-132. Dipnot-21 bk. el-Beyhâkî, Şuabü’l-Îmân: 3:402, 5:261; el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 1:470. Dipnot-22 bk. İmam-ı Rabbânî, el-Mektûbât: 1:134 (251. Mektup).[/BILGI] [DIKKAT] [COLOR=#ff0000][B]Soru 1:[/B][/COLOR] Akaid-i imaniye ve esasat-ı imaniye ne demektir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 2:[/B][/COLOR] Ehli sünnet ve cemaat nedemektir? Şia nedemektir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 3:[/B][/COLOR] Akaid-i imaniye kitaplarına ve esasat-ı imaniye olmaması gereken ancak konu edilecek derecede ehemmiyet verilerek büyütülmüş olan mesele nedir? Bu meseleyi ehli sünnet ve cemaat nasıl izah ediyor? Şialar nasıl izah ediyor ve delilleri nelerdir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 4:[/B][/COLOR] Hz. Ali r.a. sözleri ve davranışları şiaların delillerini nasıl çürütüyor? [COLOR=#ff0000][B]Soru 5:[/B][/COLOR] Şîa-i Velâyet ve Şîa-i Hilâfet ne demektir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 6:[/B][/COLOR] Siyaset ve Garaz islam akaidinde yeri nedir? Sakıncaları nelerdir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 7:[/B][/COLOR] Hz. Ali r.a.'a bakılması gereken iki cihet nedir? Ustad Bediüzzaman neden iki cihetle bakılması gerekir diyor? [COLOR=#ff0000][B]Soru 8:[/B][/COLOR] Hz. Ali r.a.'ın diğer halifelerden daha çok öne çıkarılmasındaki asıl sebeb nedir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 9:[/B][/COLOR] "Muhabbetin şe’ni ifrattır" ve "ifrat-ı muhabbet" sözünü nasıl anlayabiliriz? Sakıncaları var mıdır? [COLOR=#ff0000][B]Soru 10:[/B][/COLOR] Şia-i Hilafetin Ömer ismine karşı şiddetli garaz ve adavetinin sebebi nedir? Haklılar mı? [COLOR=#ff0000][B]Soru 11:[/B][/COLOR] Şia-i Velayet neden Ehli Sünnet ve Cemaati tenkid edemez? [COLOR=#ff0000][B]Soru 12:[/B][/COLOR] “Hazret-i Ali’nin (r.a.) kemâlât-ı fevkalâdesi kabul olunduktan sonra Hazret-i Sıddık’ı (r.a.) ona tercih etmek kabil olmuyor.” iddiası doğrumudur? [COLOR=#ff0000][B]Soru 13:[/B][/COLOR] Hz. Ali r.a. ve hulefâ-i selâsenin muvazenesinde dikkat edilmesi gereken hususları açıklar mısınız? [COLOR=#ff0000][B]Soru 14:[/B][/COLOR] Birbirine çok zıt olan muhabbet ve tenkis konusunda Şia-i Hilafet Hz. Ali r.a. ifratkarane muhabbetleri olmasına rağmen Hz. Ali r.a.'ın teberri olduğu hangi konuda Hz. Ali r.a.'ı tenkis ve riyakar ve su-i ahlak ile itham ediyorlar? [COLOR=#ff0000][B]Soru 15:[/B][/COLOR] İfrat ve Tefrit nedir izah eder misiniz? İstikamet olan hadd-i vasat nedir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 16:[/B][/COLOR] Ehli Sünnet ile Alevileri anlaşmazlığa düşüren kimlerdir? Ehli Sünnete ait sanılan Hz. Ali r.a.'ı tenkid eden fikirler nelerdir? [COLOR=#ff0000][B]Soru 17:[/B][/COLOR] Diğer inadi meselelere kıyas edecek olursak : Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terk etmenin faydası var mıdır? Zararı nelerdir?[/DIKKAT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Soru Cevap
Risale-i Nur Soru Cevap 24 : Dördüncü Lem'a (Dördüncü Bölüm)
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst