Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 359395" data-attributes="member: 15919"><p>[h=2]<span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Talebe, o mu’teber eserlerden istifâde edip aldığı ma’lûmâtı mesleği olan Risâle-i Nûr’a tâbi’ ve mütemmim yapmalıdır. Ayrıca, Risâle-i Nûr’un bahsetmediği ve kendisine bir Müslüman olarak da lâzım olan zarûriyyât-ı dîniyyesini o kitâblardan öğrenmeli ve cemâat içinde o mevzû’ları da bilen kişiler olmalı ve onlar, Risâle-i Nûr’la berâber bu mevzû’ları da başkalarına öğretmelidirler. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Üstâd Hazretlerinin, talebelerine, sâir tasavvuf ve kelâm kitâblarına hasr-ı nazar etmek yerine Risâle-i Nûr ile meşgúl olmalarını emretmesi ve, “Mesleklerinde, elbette çok mühim ve bizim de malımız hakíkatler var. O hakíkatlerin intişârına bize ihtiyâcları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Biz onların yardımlarına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyyetli vazîfe zedelenir ve muhâfazası lâzım olan ve birer tâifeye mahsûs bir kısım esâslar ve âlî hakíkatler kaybolmasına vesîle olur”1 gibi ifâdeleri bu noktadandır. Yâni, diğer eserlerle meşgúl olmak yerine, yeni olan bu mesleğin esâsâtının ta’lîm ve taallüm ile hıfzına ihtiyâc olduğundan bunda ihtisâs sâhibi olun, kendi mesleğinize hasr-ı nazar edin, demektir. Tâ ki, bu yeni Cadde-i Kübrâ-yı Kur’âniyye açık kalabilsin ve kaybolmadan devâm edebilsin. Yoksa, “Ulemâ-i İslâm’ın eserlerinin size lâzım olan kısımlarını okumayın” demek değildir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Bu husûs da bilinmelidir ki, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, bir müceddid olarak zuhûr ettiğinde, medrese, tekye ve zâviyeler kapatılmıştı; hurûfât değişmiş, Arapça kitâblar yasaklanmıştı; halkın îmânı zedelenmişti. Müellif (ra) tek başına olup yardımcıları pek azdı; hapishânede tecrîd-i mutlakta idi ve bir kitâb bile yanına bırakılmıyordu. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Bu şartlar ve zamân ve zemîn nazara alınarak şerhettiğimiz mektûb okunmalıdır. Aksi hâlde mektûba yanlış ma’nâlar verilebilir. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Hem Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri’nin, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesi, ümmeti yanlış yola sevk eden müfrit Vehhâbîlik ve müferrit Melâmîlik hakkında yazılan eserlerin okunmaması ile kayıtlıdır. Nitekim, müellif (ra) bu kaydı şöyle ifâde etmektedir: </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">(Meselâ, hâdisât-ı zamâniyye bahânesiyle Vehhâbîlik ve Melâmîliğin bir nev’ine zemîn ihzâr etmek tarzında, ba’zı ruhsat-ı şer’ıyyeyi perde yapıp eserler yazılmış.)</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"> </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Vehhâbîlik; Muhammed ibn Abdulvehhab’ın kurduğu bir mezhebdir. Kendisi H. 1111- M. 1699 yılında Necd’de Hureymile kasabasında dünyâya gelmiş, H. 1206- M. 1791 yılında vefât etmiştir. Bu mezheb, eskideki Hâricîlik ve Mu’tezile’nin başka sûrette bir tezâhürüdür.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Melâmîler ise; aslında bunlar mutasavvıflar içinde bir tâifedir. İhlâsı muhâfaza etmek için ibâdet ve hayrâtı gizli yapıp, sünnet-i seniyyeye a’zamî ittiba’ ederler ve nâfilelerle fazla meşgúl olurlardı. Melâmîlerin bir kısmı daha vardır ki, onlar da riyâ ve gösterişten kaçınırlar. Fakat, onlar nâfilelerle uğraşmazlar. Farzlara ise dikkat ederler. Herkese tatlı söz söyleyerek güler yüz göstererek kalb kazanmaya çalışırlar; dünyâya ve şan ve şerefe pek rağbet etmezlerdi. Bunlara “kalender” denilir. Nasıl ki, Hacı Bektaş-ı Velî’nin (ks) kurduğu tarîkat ki; o tarîkat, ehl-i sünnete bağlı hak bir tarîkat iken, o zâtın vefâtından sonra tahrîf edilerek bugünkü “Bektaşîlik” şeklini almıştır. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Aynen bunun gibi, Melâmîliğin aslı sünnete muvâfık iken, daha sonra bozulmuştur. Kendine Melâmî nâmını veren çok kimseler ibâdetlerine dikkat etmez olmuşlardır. Şerîatın ahkâmına ehemmiyyet vermeyerek, “Önemli olan kalb temizliğidir. Allah’ın ibâdete ihtiyâcı yoktur. İnsânlara fâideli olmak ve onlarla güzel geçinmek en hayırlı ibâdettir” diyerek ahkâm-ı şerîatı terk etmişlerdir. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">İşte şu zamânda da Melâmîlik ve kalenderliğin bir başka nev’i ihdâs edilerek bu gibi sözlerle ahkâm-ı İlâhiyyede ta’vîzler verilmiş ve bid’alara zemîn hazırlanmıştır. Zamânımızda bu gibi sözleri, Âlem-i İslâm’da pek çok kimselerden duymaktayız. “Ahkâm-ı Kur’âniyye teferruâttır. Bunlar fazla önemli değildir. Önemli olan Allah’ın zâtına îmândır, amel mühim değildir. Hoşgörü de bir ibâdettir” demek de Melâmîliğin bir başka nev’i olduğu unutulmamalıdır. Evet, Melâmîliğin bir nev’i, “hoşgörü ve diyalog” nâmı altında bu asırda tezâhür etmiştir. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Demek, Müellif (ra)’ın mezkûr cümleleri, Vehhâbîlik ve Melâmîliğin müfrit kısmının kaleme aldığı İslâmiyyetin rûhuna muhâlif düşüncelerini ihtivâ eden eserlerini okumamak hakkındadır. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Öyle ise, müellif (ra)’ın, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesinden murâdı; Vehhâbîlik ve Melâmîliğin müfrit kısmının kitâblarını okumayın demektir. Yoksa, “Risâle-i Nûr kâfîdir; Ehl-i sünnet ulemâsının eserlerini okumaya ihtiyâc yoktur” ma’nâsında değildir. Üstâd Hazretlerinin bu cümlesinden böyle bir ma’nâyı çıkarmak büyük hatâdır. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Gelecek cümleler, Risâle-i Nûr’un yüksek esâslarından ve âlî hakíkatlerinden dört tânesini beyân etmektedir. Yâni:</span></span>[/h]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 359395, member: 15919"] [h=2][SIZE=3][FONT=book antiqua]Talebe, o mu’teber eserlerden istifâde edip aldığı ma’lûmâtı mesleği olan Risâle-i Nûr’a tâbi’ ve mütemmim yapmalıdır. Ayrıca, Risâle-i Nûr’un bahsetmediği ve kendisine bir Müslüman olarak da lâzım olan zarûriyyât-ı dîniyyesini o kitâblardan öğrenmeli ve cemâat içinde o mevzû’ları da bilen kişiler olmalı ve onlar, Risâle-i Nûr’la berâber bu mevzû’ları da başkalarına öğretmelidirler. Üstâd Hazretlerinin, talebelerine, sâir tasavvuf ve kelâm kitâblarına hasr-ı nazar etmek yerine Risâle-i Nûr ile meşgúl olmalarını emretmesi ve, “Mesleklerinde, elbette çok mühim ve bizim de malımız hakíkatler var. O hakíkatlerin intişârına bize ihtiyâcları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımlarına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyyetli vazîfe zedelenir ve muhâfazası lâzım olan ve birer tâifeye mahsûs bir kısım esâslar ve âlî hakíkatler kaybolmasına vesîle olur”1 gibi ifâdeleri bu noktadandır. Yâni, diğer eserlerle meşgúl olmak yerine, yeni olan bu mesleğin esâsâtının ta’lîm ve taallüm ile hıfzına ihtiyâc olduğundan bunda ihtisâs sâhibi olun, kendi mesleğinize hasr-ı nazar edin, demektir. Tâ ki, bu yeni Cadde-i Kübrâ-yı Kur’âniyye açık kalabilsin ve kaybolmadan devâm edebilsin. Yoksa, “Ulemâ-i İslâm’ın eserlerinin size lâzım olan kısımlarını okumayın” demek değildir. Bu husûs da bilinmelidir ki, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, bir müceddid olarak zuhûr ettiğinde, medrese, tekye ve zâviyeler kapatılmıştı; hurûfât değişmiş, Arapça kitâblar yasaklanmıştı; halkın îmânı zedelenmişti. Müellif (ra) tek başına olup yardımcıları pek azdı; hapishânede tecrîd-i mutlakta idi ve bir kitâb bile yanına bırakılmıyordu. Bu şartlar ve zamân ve zemîn nazara alınarak şerhettiğimiz mektûb okunmalıdır. Aksi hâlde mektûba yanlış ma’nâlar verilebilir. Hem Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri’nin, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesi, ümmeti yanlış yola sevk eden müfrit Vehhâbîlik ve müferrit Melâmîlik hakkında yazılan eserlerin okunmaması ile kayıtlıdır. Nitekim, müellif (ra) bu kaydı şöyle ifâde etmektedir: (Meselâ, hâdisât-ı zamâniyye bahânesiyle Vehhâbîlik ve Melâmîliğin bir nev’ine zemîn ihzâr etmek tarzında, ba’zı ruhsat-ı şer’ıyyeyi perde yapıp eserler yazılmış.) Vehhâbîlik; Muhammed ibn Abdulvehhab’ın kurduğu bir mezhebdir. Kendisi H. 1111- M. 1699 yılında Necd’de Hureymile kasabasında dünyâya gelmiş, H. 1206- M. 1791 yılında vefât etmiştir. Bu mezheb, eskideki Hâricîlik ve Mu’tezile’nin başka sûrette bir tezâhürüdür. Melâmîler ise; aslında bunlar mutasavvıflar içinde bir tâifedir. İhlâsı muhâfaza etmek için ibâdet ve hayrâtı gizli yapıp, sünnet-i seniyyeye a’zamî ittiba’ ederler ve nâfilelerle fazla meşgúl olurlardı. Melâmîlerin bir kısmı daha vardır ki, onlar da riyâ ve gösterişten kaçınırlar. Fakat, onlar nâfilelerle uğraşmazlar. Farzlara ise dikkat ederler. Herkese tatlı söz söyleyerek güler yüz göstererek kalb kazanmaya çalışırlar; dünyâya ve şan ve şerefe pek rağbet etmezlerdi. Bunlara “kalender” denilir. Nasıl ki, Hacı Bektaş-ı Velî’nin (ks) kurduğu tarîkat ki; o tarîkat, ehl-i sünnete bağlı hak bir tarîkat iken, o zâtın vefâtından sonra tahrîf edilerek bugünkü “Bektaşîlik” şeklini almıştır. Aynen bunun gibi, Melâmîliğin aslı sünnete muvâfık iken, daha sonra bozulmuştur. Kendine Melâmî nâmını veren çok kimseler ibâdetlerine dikkat etmez olmuşlardır. Şerîatın ahkâmına ehemmiyyet vermeyerek, “Önemli olan kalb temizliğidir. Allah’ın ibâdete ihtiyâcı yoktur. İnsânlara fâideli olmak ve onlarla güzel geçinmek en hayırlı ibâdettir” diyerek ahkâm-ı şerîatı terk etmişlerdir. İşte şu zamânda da Melâmîlik ve kalenderliğin bir başka nev’i ihdâs edilerek bu gibi sözlerle ahkâm-ı İlâhiyyede ta’vîzler verilmiş ve bid’alara zemîn hazırlanmıştır. Zamânımızda bu gibi sözleri, Âlem-i İslâm’da pek çok kimselerden duymaktayız. “Ahkâm-ı Kur’âniyye teferruâttır. Bunlar fazla önemli değildir. Önemli olan Allah’ın zâtına îmândır, amel mühim değildir. Hoşgörü de bir ibâdettir” demek de Melâmîliğin bir başka nev’i olduğu unutulmamalıdır. Evet, Melâmîliğin bir nev’i, “hoşgörü ve diyalog” nâmı altında bu asırda tezâhür etmiştir. Demek, Müellif (ra)’ın mezkûr cümleleri, Vehhâbîlik ve Melâmîliğin müfrit kısmının kaleme aldığı İslâmiyyetin rûhuna muhâlif düşüncelerini ihtivâ eden eserlerini okumamak hakkındadır. Öyle ise, müellif (ra)’ın, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesinden murâdı; Vehhâbîlik ve Melâmîliğin müfrit kısmının kitâblarını okumayın demektir. Yoksa, “Risâle-i Nûr kâfîdir; Ehl-i sünnet ulemâsının eserlerini okumaya ihtiyâc yoktur” ma’nâsında değildir. Üstâd Hazretlerinin bu cümlesinden böyle bir ma’nâyı çıkarmak büyük hatâdır. Gelecek cümleler, Risâle-i Nûr’un yüksek esâslarından ve âlî hakíkatlerinden dört tânesini beyân etmektedir. Yâni:[/FONT][/SIZE][/h] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst