Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 359393" data-attributes="member: 15919"><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Hem tasavvuf kitâbları da --vahdetü’l-vücûd, vahdetü’ş-şuhûd gibi-- meslek ve meşreblere göre taaddüd etmiştir. Yine ehl-i tasavvufun bir kısmı istikámet üzere bulunmuş, bir kısmı ise istikámeti muhâfaza edememiştir. Her iki kısım mutasavvıfların efkârı, tasavvuf kitâblarında yer almıştır. Nasıl, eğrinin eğriliğini isbât etmektense, doğrunun doğruluğu isbât edilse daha selâmetlidir; aynen öyle de, Risâle-i Nûr kelâm ve tasavvufa muhâlif olarak, ehl-i bid’a ve ehl-i felsefenin bâtıl fikirlerini zikretmeden doğrudan doğruya hakáik-ı îmâniyyenin isbâtı cihetinde ifâde-i beyân etmiştir. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Evet, Risâle-i Nûr’un yüzlerce yerinde ehl-i bid’anın ve ehl-i felsefenin bâtıl efkârı çürütülmekte; fakat bu fikirler tasvîr edilmemektedir. Tâ ki, sâfî zihinler onunla bulanmasın. İşte bunun için, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarının ehl-i bid’anın ve ehl-i felsefenin efkârını öğrenmesi ve onların kitâblarını ve kelâm kitâblarında geçen mücâdeleleri okuması lâzım değildir. Zîrâ, Risâle-i Nûr onları çürütmüştür. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde tekâmül etmeyen talebelerin ise zâten o kitâbları okumaları câiz değildir. Çünkü, zarâr görür.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Müellif (ra)’ın, “Bu fakir kardeşiniz yirmi seneden evvel kesret-i mütâleayla ba’zan bir günde (menfî veyâ müsbet) bir cild kitâbı anlayarak mütâlea ederken, yirmi seneye yakındır ki Kurân ve Kurândan gelen Resâilün-Nûr bana kâfî geliyorlardı. Bir tek kitâba muhtâc olmadım, başka kitâbları yanımda bulundurmadım. Risâletün-Nûr çok mütenevvi’ hakáika dâir olduğu hâlde, te’lîfi zamânında, yirmi seneden beri ben muhtâc olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyâde muhtâc olmamak lâzım gelir” cümlelerini, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere ulemânın müsbet kitâblarının okunmaması, husûsan kelâm kitâblarında geçen zarûriyyât-ı dîniyyenin ve fıkhî mesâilin öğrenilmemesi ma’nâsında te’vîl etmek; ancak o gizli zındıka komitesinin işi olabilir. O gizli komitenin planıyla bugün maalesef Üstâd Hazretlerinin yasakladığı ehl-i bid’a ve ehl-i felsefenin kitâbları, her çeşit romanlar ve gazeteler okunuyor; ancak başta Kur’ân, Hadîs ve Fıkıh olmak üzere selef-i sâlihînin kitâbları ve ulemâ-i İslâmın eserleri okunmuyor. Şerhini yaptığımız mektûba tamâmen zıt hareket ediliyor. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">(Hem mâdem ben sizlere kanâat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgúl olmuyorum; siz dahi Risâletü’n-Nûr’a kanâat etmeniz lâzımdır.) Metinde geçen “sizler” ta’bîrinden murâd; Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarıdır, umûm Risâle-i Nûr okuyucuları değildir. İmâm-ı Gazâlî’nin beyân ettiği üzere: “Talebenin edebi, üstâdına kanâat etmektir.” İmâm Rabbânî de bunu emretmektedir. Müellif (ra) da bu makámda meâlen diyor ki: “Mâdem ben îmân hakíkatlerinin isbâtı noktasında bir müceddidim ve bu husûsta size, tasavvuf ve kelâm ilimlerine bedel hakáik-ı îmâniyyeyi kâfî miktârda ders veriyorum; siz dahi bu cihette, yâni îmân hakíkatlerinin isbâtı ve keşfi cihetinde Risâle-i Nûr’a kanâat etmeniz lâzımdır”; (belki bu zamânda elzemdir), yâni daha lüzûmludur. Bu elzemiyyet ise iki noktadan kaynaklanmaktadır:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>Birincisi:</strong> Bu zamânda çok bid’alarla âlûde kitâblar yazıldığından, sırât-ı müstakíme irşâd eden Risâle-i Nûr’a kanâat etmek daha ziyâde elzemdir. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">İkincisi: Biz zayıfız. Bize tecâvüz edenler ise hadsizdir. Sâir mu’teber kitâbların hâmîleri ve okuyucuları ise pek çoktur. Risâle-i Nûrun hâmîleri ve okuyucuları ise pek azdır. Bu noktadan da Risâle-i Nûr’a kanâat etmek daha ziyâde elzemdir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Nitekim müellif (ra) gelecek ifâdelerinde bu iki noktayı şöyle beyân etmektedir: (Hem şimdilik ba’zı ulemânın yeni eserlerinde meslek ve meşreb ayrı ve bid’atlara müsâid gittiği için); îmân hakíkatlerinin delîllerle isbâtı husûsunda Risâle-i Nûr’a kanâat edip ba’zı bid’akâr hocaların yazdıkları kitâbları okumamak lâzım ve elzemdir. (Risâletün-Nûr, zındıkaya karşı hakáik-ı îmâniyyeyi muhâfazaya çalışması gibi, bid’ata karşı da hurûf ve hatt-ı Kur’ân’ı muhâfaza etmek bir vazîfesi iken.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Yâni, Risâle-i Nûr’un iki vazîfesi vardır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>Birisi:</strong> Îmân hakíkatlerini zındakaya karşı isbât ve müdâfaa etmek. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>Diğeri:</strong> Bid’alara karşı sünnet-i seniyyenin düstûrlarını muhâfaza etmekdir ki, bu bid’alardan birisi de Latin hurûfudur. O hâlde, Sünnet-i Seniyyenin düstûrlarına teferruât diyerek ihmâlkârlık göstermemek lâzımdır. Sünnet-i Seniyyeye bilfiil ittiba’ edilmese de, sünnet-i seniyyenin bütün nev’lerine binniyet, bilkasd taraftârâne ve iltizâmkârâne tâlib olmak ve bid’alara taraftâr olmamak şarttır. Yoksa, “talebelik” ünvânını alamaz. Nitekim, müellif (ra), bu hakíkati “Sünnet-i Seniyye Risâlesi”nde şöyle ifâde etmektedir:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">“Sünnet-i Seniyyenin herbir nevine tamâmen bilfiil ittiba’ etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkasd taraftârâne ve iltizâmkârâne tâlib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zâten ittiba’’a mecbûriyyet var. Ve ubûdiyyetteki müstehâb olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde günâh olmasa dahi, büyük sevâbın zâyiâtı var. Tağyîrinde ise, büyük hatâ vardır. Âdât ve muâmelâttaki Sünnet-i Seniyye ise, ittiba’ ettikçe, o âdât, ibâdet olur. Etmese itâb yok. Fakat, Habîbullahın âdâb-ı hayâtiyyesinin nûrundan istifâdesi azalır. Ahkâm-ı ubûdiyyette yeni îcâdlar bidattır. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Bidatlar ise, sırrına münâfî olduğu için, merdûddur</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 359393, member: 15919"] [SIZE=3][FONT=book antiqua]Hem tasavvuf kitâbları da --vahdetü’l-vücûd, vahdetü’ş-şuhûd gibi-- meslek ve meşreblere göre taaddüd etmiştir. Yine ehl-i tasavvufun bir kısmı istikámet üzere bulunmuş, bir kısmı ise istikámeti muhâfaza edememiştir. Her iki kısım mutasavvıfların efkârı, tasavvuf kitâblarında yer almıştır. Nasıl, eğrinin eğriliğini isbât etmektense, doğrunun doğruluğu isbât edilse daha selâmetlidir; aynen öyle de, Risâle-i Nûr kelâm ve tasavvufa muhâlif olarak, ehl-i bid’a ve ehl-i felsefenin bâtıl fikirlerini zikretmeden doğrudan doğruya hakáik-ı îmâniyyenin isbâtı cihetinde ifâde-i beyân etmiştir. Evet, Risâle-i Nûr’un yüzlerce yerinde ehl-i bid’anın ve ehl-i felsefenin bâtıl efkârı çürütülmekte; fakat bu fikirler tasvîr edilmemektedir. Tâ ki, sâfî zihinler onunla bulanmasın. İşte bunun için, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarının ehl-i bid’anın ve ehl-i felsefenin efkârını öğrenmesi ve onların kitâblarını ve kelâm kitâblarında geçen mücâdeleleri okuması lâzım değildir. Zîrâ, Risâle-i Nûr onları çürütmüştür. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde tekâmül etmeyen talebelerin ise zâten o kitâbları okumaları câiz değildir. Çünkü, zarâr görür. Müellif (ra)’ın, “Bu fakir kardeşiniz yirmi seneden evvel kesret-i mütâleayla ba’zan bir günde (menfî veyâ müsbet) bir cild kitâbı anlayarak mütâlea ederken, yirmi seneye yakındır ki Kurân ve Kurândan gelen Resâilün-Nûr bana kâfî geliyorlardı. Bir tek kitâba muhtâc olmadım, başka kitâbları yanımda bulundurmadım. Risâletün-Nûr çok mütenevvi’ hakáika dâir olduğu hâlde, te’lîfi zamânında, yirmi seneden beri ben muhtâc olmadım. Elbette siz, yirmi derece daha ziyâde muhtâc olmamak lâzım gelir” cümlelerini, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere ulemânın müsbet kitâblarının okunmaması, husûsan kelâm kitâblarında geçen zarûriyyât-ı dîniyyenin ve fıkhî mesâilin öğrenilmemesi ma’nâsında te’vîl etmek; ancak o gizli zındıka komitesinin işi olabilir. O gizli komitenin planıyla bugün maalesef Üstâd Hazretlerinin yasakladığı ehl-i bid’a ve ehl-i felsefenin kitâbları, her çeşit romanlar ve gazeteler okunuyor; ancak başta Kur’ân, Hadîs ve Fıkıh olmak üzere selef-i sâlihînin kitâbları ve ulemâ-i İslâmın eserleri okunmuyor. Şerhini yaptığımız mektûba tamâmen zıt hareket ediliyor. (Hem mâdem ben sizlere kanâat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgúl olmuyorum; siz dahi Risâletü’n-Nûr’a kanâat etmeniz lâzımdır.) Metinde geçen “sizler” ta’bîrinden murâd; Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarıdır, umûm Risâle-i Nûr okuyucuları değildir. İmâm-ı Gazâlî’nin beyân ettiği üzere: “Talebenin edebi, üstâdına kanâat etmektir.” İmâm Rabbânî de bunu emretmektedir. Müellif (ra) da bu makámda meâlen diyor ki: “Mâdem ben îmân hakíkatlerinin isbâtı noktasında bir müceddidim ve bu husûsta size, tasavvuf ve kelâm ilimlerine bedel hakáik-ı îmâniyyeyi kâfî miktârda ders veriyorum; siz dahi bu cihette, yâni îmân hakíkatlerinin isbâtı ve keşfi cihetinde Risâle-i Nûr’a kanâat etmeniz lâzımdır”; (belki bu zamânda elzemdir), yâni daha lüzûmludur. Bu elzemiyyet ise iki noktadan kaynaklanmaktadır: [B]Birincisi:[/B] Bu zamânda çok bid’alarla âlûde kitâblar yazıldığından, sırât-ı müstakíme irşâd eden Risâle-i Nûr’a kanâat etmek daha ziyâde elzemdir. İkincisi: Biz zayıfız. Bize tecâvüz edenler ise hadsizdir. Sâir mu’teber kitâbların hâmîleri ve okuyucuları ise pek çoktur. Risâle-i Nûrun hâmîleri ve okuyucuları ise pek azdır. Bu noktadan da Risâle-i Nûr’a kanâat etmek daha ziyâde elzemdir. Nitekim müellif (ra) gelecek ifâdelerinde bu iki noktayı şöyle beyân etmektedir: (Hem şimdilik ba’zı ulemânın yeni eserlerinde meslek ve meşreb ayrı ve bid’atlara müsâid gittiği için); îmân hakíkatlerinin delîllerle isbâtı husûsunda Risâle-i Nûr’a kanâat edip ba’zı bid’akâr hocaların yazdıkları kitâbları okumamak lâzım ve elzemdir. (Risâletün-Nûr, zındıkaya karşı hakáik-ı îmâniyyeyi muhâfazaya çalışması gibi, bid’ata karşı da hurûf ve hatt-ı Kur’ân’ı muhâfaza etmek bir vazîfesi iken. Yâni, Risâle-i Nûr’un iki vazîfesi vardır. [B]Birisi:[/B] Îmân hakíkatlerini zındakaya karşı isbât ve müdâfaa etmek. [B]Diğeri:[/B] Bid’alara karşı sünnet-i seniyyenin düstûrlarını muhâfaza etmekdir ki, bu bid’alardan birisi de Latin hurûfudur. O hâlde, Sünnet-i Seniyyenin düstûrlarına teferruât diyerek ihmâlkârlık göstermemek lâzımdır. Sünnet-i Seniyyeye bilfiil ittiba’ edilmese de, sünnet-i seniyyenin bütün nev’lerine binniyet, bilkasd taraftârâne ve iltizâmkârâne tâlib olmak ve bid’alara taraftâr olmamak şarttır. Yoksa, “talebelik” ünvânını alamaz. Nitekim, müellif (ra), bu hakíkati “Sünnet-i Seniyye Risâlesi”nde şöyle ifâde etmektedir: “Sünnet-i Seniyyenin herbir nevine tamâmen bilfiil ittiba’ etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkasd taraftârâne ve iltizâmkârâne tâlib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zâten ittiba’’a mecbûriyyet var. Ve ubûdiyyetteki müstehâb olan Sünnet-i Seniyyenin terkinde günâh olmasa dahi, büyük sevâbın zâyiâtı var. Tağyîrinde ise, büyük hatâ vardır. Âdât ve muâmelâttaki Sünnet-i Seniyye ise, ittiba’ ettikçe, o âdât, ibâdet olur. Etmese itâb yok. Fakat, Habîbullahın âdâb-ı hayâtiyyesinin nûrundan istifâdesi azalır. Ahkâm-ı ubûdiyyette yeni îcâdlar bidattır. Bidatlar ise, sırrına münâfî olduğu için, merdûddur[/FONT][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst