Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 359390" data-attributes="member: 15919"><p>[h=2]<span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">“Elcevâb: İslâmın rükünleri başkadır; hakíkat-i İslâmiyyetin esâsları yine başkadır. Hakíkat-i İslâmiyyenin esâsları, altı erkân-ı îmâniyyeyle ve esâs-ı ubûdiyyet ki, İslâmın beş rüknü olan savm, salât, hac, zekât, kelime-i şehâdet mecmuunun hulâsâsıdır. Risâle-i Nûr, altı rükn-i îmâniyyeyle bu esâs-ı ubûdiyyeti isbât edip cilvesine mazhariyyeti murâddır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">“Vücûb-i zekâtın îzâhından murâd ise, zekâtın teferruât tafsîlâtı değil, belki zekâtın hayât-ı ictimâıyyede derece-i lüzûmu ve ehemmiyyetli kıymeti isbât edilmiş demektir. Evet, Risâle-i Nûr’dan evvel yazdığımız risâlelerde, hem de Risâle-i Nûr’un müteaddid yerlerinde, vücûb-i zekâtın hayât-ı ictimâıyyede ne derece ehemmiyyetli olduğu kat’ıyyen ve vâzıhan isbât edilmiş demektir.”</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Hem Ramazan orucuyla alâkalı fıkhî bir suâl soran Re’fet Bey’e cevâb verdikten sonra şöyle demiştir: “Azîz kardeşim, fıkhül-ekber olan esâsât-ı îmâniyyeyle meşgúl olduğumuz için, nakle ve ehl-i ictihâdın medârikine ve meâhizine bakan dekáik-ı mesâil-i fer’iyyeye zihnim şimdilik ciddî müteveccih olamıyor. Zâten yanımda da kitâblar olmadığı gibi, vaktim de yoktur ki mürâcaât edeyim. Hem ulemâ-yı İslâm o kadar tedkíkát-ı sâibe yapmışlar ki, fürûâta dâir tedkíkát-ı amîkaya ihtiyâcları kalmamış. Eğer hakíkí ihtiyâc hissetseydim, böyle fürûâta dâir müctehidînin derin mehazlarına gidip ba’zı beyânâtta bulunacaktım. Belki de, daha o nev’i hakáika meşgúliyyet zamânları gelmemiş.”</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretleri, fikrini esâsât-ı îmâniyyenin delîllerle isbâtına tevcîh ettiği için, fıkhî mesâile dâir eser yazmadığını; fıkhî mesâille iştigál, vazîfesi olmadığını ve buna ihtiyâc da bulunmadığını, “Fıkhül-ekber olan esâsât-ı îmâniyyeyle meşgúl olduğumuz için, nakle ve ehl-i ictihâdın medârikine ve meâhizine bakan dekáik-ı mesâil-i fer’iyyeye zihnim şimdilik ciddî müteveccih olamıyor” cümlesiyle ifâde etmiştir. Yoksa, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesini hâşâ Risâle-i Nûr talebelerinin fıkıh okumamaları gerektiği şeklinde te’vîl etmek büyük bir hatâdır. Zîrâ, bütün ulemâ-i İslâmın ittifâkıyla sâbittir ki; her mü’mine, kendisine âit füruzât-ı dîniyyesini öğrenmesi farz-ı ayndır. Meselâ; </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>a)</strong> Kendisine namaz farz olan bir kimseye abdest, gusül ve namazla alâkalı fıkhî mesâili; </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>b)</strong> Ticâretle uğraşacak bir kimsenin ticâretle alâkalı fıkhî mesâili; </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>c)</strong> Evlenecek bir kimsenin nikâhla alâkalı fıkhî mesâili; </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>d)</strong> Hacca gidecek bir kimsenin hacla alâkalı fıkhî mesâili öğrenmesi farz-ı ayndır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Acabâ bilinmesi farz-ı ayn olan bu nev’i fıkhî mesâil, Risâle-i Nûr’da var mıdır? Mâdem yoktur; o hâlde bu nev’i mesâili öğrenmek için fıkıh kitâblarına mürâcaât edilecektir ve etmek zarûrîdir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Bedîüzzamân (ra), zikrettiğimiz Barla Lâhikası 271. Mektûb’unda,, fıkhî mes’eleleri öğrenmeyi, ulemâ-yı İslâmın kitâblarına havâle etmiştir. Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, bir müctehid kadar re’y sâhibi iken Cenâb-ı Hak, onu bu sahada çalıştırmamıştır. Zîrâ, bu sahada yazılanlar kâfîdir. Hakáik-ı îmâniyyenin isbâtına ihtiyâc duyulduğu için Cenâb-ı Hak onu o sahada istihdâm etmiştir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Müellif (ra), “Zâten yanımda da kitâblar olmadığı gibi, vaktim de yoktur ki mürâcaât edeyim” cümlesiyle işâret ediyor ki, fıkhî mesâil nakle dayanır ve bu mesâili elde etmek için mutlaka müctehid ulemânın me’hazlerine mürâcaât etmek lâzımdır. Halbuki, Üstâd Bedîüzzamân (ra) ise, mesâîsini hakáik-ı îmâniyye ve İslâmiyyenin isbâtına hasrettiği ve sürgünde bulunduğu ve yanında başka kitâblar bulunmadığı için, fıkhî mes’elelerle alâkalı kitâb yazmakla meşgúl olamamıştır. Hem Hicrî 600 yılından i’tibâren ulemâ-i İslâm, fıkhî alanda ictihâd yapmamış; her ne kadar ictihâd kapısı açık ise de hiç kimse o kapıdan girmeye teşebbüs etmemiştir. Çünkü, bu sahada ihtiyâc hissetmemişlerdir. Üstâd Bedîüzzamân da diğer ulemâ-i İslâm gibi, fıkhî mesâili yeniden îzâh etmeğe ihtiyâc duymamıştır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Müellif (ra), “Hem ulemâ-yı İslâm o kadar tedkíkát-ı sâibe yapmışlar ki, fürûâta dâir tedkíkát-ı amîkaya ihtiyâcları kalmamış. Eğer hakíkí ihtiyâc hissetseydim, böyle fürûâta dâir müctehidînin derin mehazlarına gidip ba’zı beyânâtta bulunacaktım” cümlesi ile fıkhî mes’eleleri ulemânın kitâblarına havâle ederek, o kitâblardan öğrenmeyi tavsiye etmiştir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Hem “Belki de, daha o nev’i hakáika meşgúliyyet zamânları gelmemiş” cümlesiyle işâret ediyor ki, îmânın esâslarının sarsıldığı şu zamânda daha o mes’elelerde derin tedkíkáta girişmeye ihtiyâc yoktur. Fakat, ileride Risâle-i Nûr’un şâkirdleri o mes’elelerde de tedkíkát-ı amîkaya girişecekler ve Risâle-i Nûr’un ikinci vazîfesi başladığı ve Şerîat-ı Garrâ o zamânki devletçe tatbîk edildiği zamân, şerîat dâiresinde de tecdîdât yapacaklardır. İnşâallah!</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Risâle-i Nûr’un bahsetmediği bir mevzû’da veyâ sahasına girmeyen mesâilde “Risâle-i Nûr kâfîdir” diye bir fikre saplanmak; hem Risâle-i Nûr’u anlamak için gerekli ilmî alt yapısı olmayan kişilere “Risâle-i Nûr kâfîdir” demek, doğru değildir; yanlış bir anlayıştır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Eğer farazâ “Risâle-i Nûr kâfîdir” sözü, mukayyed ve husûsî olmayıp mutlak ve umûmî olsa idi; o zamân Risâle-i Nûr’un, yemek yemeye veyâ dünyâ için çalışmaya veyâ mektebde fen ve felsefe kitâbları okumaya ve daha bunlar gibi her şeye karşı da kâfî gelmesi lâzım gelirdi. Böyle bir anlayış ise gülünçtür ve akl-ı selîm sâhiblerine yakışmaz. </span></span>[/h]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 359390, member: 15919"] [h=2][SIZE=3][FONT=book antiqua]“Elcevâb: İslâmın rükünleri başkadır; hakíkat-i İslâmiyyetin esâsları yine başkadır. Hakíkat-i İslâmiyyenin esâsları, altı erkân-ı îmâniyyeyle ve esâs-ı ubûdiyyet ki, İslâmın beş rüknü olan savm, salât, hac, zekât, kelime-i şehâdet mecmuunun hulâsâsıdır. Risâle-i Nûr, altı rükn-i îmâniyyeyle bu esâs-ı ubûdiyyeti isbât edip cilvesine mazhariyyeti murâddır. “Vücûb-i zekâtın îzâhından murâd ise, zekâtın teferruât tafsîlâtı değil, belki zekâtın hayât-ı ictimâıyyede derece-i lüzûmu ve ehemmiyyetli kıymeti isbât edilmiş demektir. Evet, Risâle-i Nûr’dan evvel yazdığımız risâlelerde, hem de Risâle-i Nûr’un müteaddid yerlerinde, vücûb-i zekâtın hayât-ı ictimâıyyede ne derece ehemmiyyetli olduğu kat’ıyyen ve vâzıhan isbât edilmiş demektir.” Hem Ramazan orucuyla alâkalı fıkhî bir suâl soran Re’fet Bey’e cevâb verdikten sonra şöyle demiştir: “Azîz kardeşim, fıkhül-ekber olan esâsât-ı îmâniyyeyle meşgúl olduğumuz için, nakle ve ehl-i ictihâdın medârikine ve meâhizine bakan dekáik-ı mesâil-i fer’iyyeye zihnim şimdilik ciddî müteveccih olamıyor. Zâten yanımda da kitâblar olmadığı gibi, vaktim de yoktur ki mürâcaât edeyim. Hem ulemâ-yı İslâm o kadar tedkíkát-ı sâibe yapmışlar ki, fürûâta dâir tedkíkát-ı amîkaya ihtiyâcları kalmamış. Eğer hakíkí ihtiyâc hissetseydim, böyle fürûâta dâir müctehidînin derin mehazlarına gidip ba’zı beyânâtta bulunacaktım. Belki de, daha o nev’i hakáika meşgúliyyet zamânları gelmemiş.” Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretleri, fikrini esâsât-ı îmâniyyenin delîllerle isbâtına tevcîh ettiği için, fıkhî mesâile dâir eser yazmadığını; fıkhî mesâille iştigál, vazîfesi olmadığını ve buna ihtiyâc da bulunmadığını, “Fıkhül-ekber olan esâsât-ı îmâniyyeyle meşgúl olduğumuz için, nakle ve ehl-i ictihâdın medârikine ve meâhizine bakan dekáik-ı mesâil-i fer’iyyeye zihnim şimdilik ciddî müteveccih olamıyor” cümlesiyle ifâde etmiştir. Yoksa, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesini hâşâ Risâle-i Nûr talebelerinin fıkıh okumamaları gerektiği şeklinde te’vîl etmek büyük bir hatâdır. Zîrâ, bütün ulemâ-i İslâmın ittifâkıyla sâbittir ki; her mü’mine, kendisine âit füruzât-ı dîniyyesini öğrenmesi farz-ı ayndır. Meselâ; [B]a)[/B] Kendisine namaz farz olan bir kimseye abdest, gusül ve namazla alâkalı fıkhî mesâili; [B]b)[/B] Ticâretle uğraşacak bir kimsenin ticâretle alâkalı fıkhî mesâili; [B]c)[/B] Evlenecek bir kimsenin nikâhla alâkalı fıkhî mesâili; [B]d)[/B] Hacca gidecek bir kimsenin hacla alâkalı fıkhî mesâili öğrenmesi farz-ı ayndır. Acabâ bilinmesi farz-ı ayn olan bu nev’i fıkhî mesâil, Risâle-i Nûr’da var mıdır? Mâdem yoktur; o hâlde bu nev’i mesâili öğrenmek için fıkıh kitâblarına mürâcaât edilecektir ve etmek zarûrîdir. Bedîüzzamân (ra), zikrettiğimiz Barla Lâhikası 271. Mektûb’unda,, fıkhî mes’eleleri öğrenmeyi, ulemâ-yı İslâmın kitâblarına havâle etmiştir. Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, bir müctehid kadar re’y sâhibi iken Cenâb-ı Hak, onu bu sahada çalıştırmamıştır. Zîrâ, bu sahada yazılanlar kâfîdir. Hakáik-ı îmâniyyenin isbâtına ihtiyâc duyulduğu için Cenâb-ı Hak onu o sahada istihdâm etmiştir. Müellif (ra), “Zâten yanımda da kitâblar olmadığı gibi, vaktim de yoktur ki mürâcaât edeyim” cümlesiyle işâret ediyor ki, fıkhî mesâil nakle dayanır ve bu mesâili elde etmek için mutlaka müctehid ulemânın me’hazlerine mürâcaât etmek lâzımdır. Halbuki, Üstâd Bedîüzzamân (ra) ise, mesâîsini hakáik-ı îmâniyye ve İslâmiyyenin isbâtına hasrettiği ve sürgünde bulunduğu ve yanında başka kitâblar bulunmadığı için, fıkhî mes’elelerle alâkalı kitâb yazmakla meşgúl olamamıştır. Hem Hicrî 600 yılından i’tibâren ulemâ-i İslâm, fıkhî alanda ictihâd yapmamış; her ne kadar ictihâd kapısı açık ise de hiç kimse o kapıdan girmeye teşebbüs etmemiştir. Çünkü, bu sahada ihtiyâc hissetmemişlerdir. Üstâd Bedîüzzamân da diğer ulemâ-i İslâm gibi, fıkhî mesâili yeniden îzâh etmeğe ihtiyâc duymamıştır. Müellif (ra), “Hem ulemâ-yı İslâm o kadar tedkíkát-ı sâibe yapmışlar ki, fürûâta dâir tedkíkát-ı amîkaya ihtiyâcları kalmamış. Eğer hakíkí ihtiyâc hissetseydim, böyle fürûâta dâir müctehidînin derin mehazlarına gidip ba’zı beyânâtta bulunacaktım” cümlesi ile fıkhî mes’eleleri ulemânın kitâblarına havâle ederek, o kitâblardan öğrenmeyi tavsiye etmiştir. Hem “Belki de, daha o nev’i hakáika meşgúliyyet zamânları gelmemiş” cümlesiyle işâret ediyor ki, îmânın esâslarının sarsıldığı şu zamânda daha o mes’elelerde derin tedkíkáta girişmeye ihtiyâc yoktur. Fakat, ileride Risâle-i Nûr’un şâkirdleri o mes’elelerde de tedkíkát-ı amîkaya girişecekler ve Risâle-i Nûr’un ikinci vazîfesi başladığı ve Şerîat-ı Garrâ o zamânki devletçe tatbîk edildiği zamân, şerîat dâiresinde de tecdîdât yapacaklardır. İnşâallah! Risâle-i Nûr’un bahsetmediği bir mevzû’da veyâ sahasına girmeyen mesâilde “Risâle-i Nûr kâfîdir” diye bir fikre saplanmak; hem Risâle-i Nûr’u anlamak için gerekli ilmî alt yapısı olmayan kişilere “Risâle-i Nûr kâfîdir” demek, doğru değildir; yanlış bir anlayıştır. Eğer farazâ “Risâle-i Nûr kâfîdir” sözü, mukayyed ve husûsî olmayıp mutlak ve umûmî olsa idi; o zamân Risâle-i Nûr’un, yemek yemeye veyâ dünyâ için çalışmaya veyâ mektebde fen ve felsefe kitâbları okumaya ve daha bunlar gibi her şeye karşı da kâfî gelmesi lâzım gelirdi. Böyle bir anlayış ise gülünçtür ve akl-ı selîm sâhiblerine yakışmaz. [/FONT][/SIZE][/h] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst