Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 359388" data-attributes="member: 15919"><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Elbette siz, yirmi derece daha ziyâde muhtâc olmamak lâzım gelir.”</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Yoksa hâşâ, Üstâdımızın bu cümleleri, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere selef-i sâlihînin ve mu’teber ulemânın menba-ı hak ve hakíkat olan kitâblarının okunmaması ma’nâsında değildir. Belki, menfî kitâbların, yâni ehl-i bid’a ve ehl-i felsefenin kitâblarının okunmaması ma’nâsındadır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>NOT:</strong> Mukaddime’nin biraz uzunca olmasının hikmeti, mukaddimede zikredilen káide ve ilmî düstûrların bilinmemesi sebebiyle o gizli komitenin, şerh ve îzâhını yaptığımız mektûba, husûsan, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor” cümlesine yanlış ma’nâ verip, Müslümanları Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri ve Risâle-i Nûr eserlerinden uzaklaştırmak istemesidir. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Biz de mukaddimede zikrettiğimiz káide ve ilmî düstûrlarla, o gizli komitenin te’vîllerinin fâsid olduğunu; Bedîüzzamân Hazretlerinin murâdının o gizli komitenin ortaya koyduğu ma’nâda olmadığını; Risâle-i Nûr’la berâber diğer İslâmî eserlerin de okunması lâzım geldiğini; Bedîüzzamân Hazretleri ve Risâle-i Nûr eserlerinin umûm ümmetin malı olduğunu îzâh etmeye çalıştık.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Şimdi Mukaddime’de geçen esâsât ve düstûrlara göre o gizli ecnebî komitenin, te’vîlât-ı fâside ile te’vîl ettiği ve o fâsid te’vîller sebebiyle pek çoklarının yanlış anladığı Üstâd Bedîüzzamân’ın mektûbunun şerh ve îzâhına geçiyoruz:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>ŞERH VE ÎZÂHI:</strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong></strong>(Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları olan kardeşlerime)…</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Müellif (ra)’ın ifâdesiyle bu mektûbun muhâtabı, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarıdır; umûm okuyucular değildir. Mâdem bu mektûb, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârislere ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslara hasdır. Öyle ise bu mektûbun umûmî neşrine, Müellif (ra)’ın izni yoktur ve Müellif (ra) bunu, mektûbun sonunda “umûma teşmîl sûretiyle değil” kaydıyla da ifâde etmiştir. Eğer bu mektûb, umûma şâmil olsaydı; füruzât-ı dîniyyesini bilmeyenler --bugün olduğu gibi-- bu mektûbu yanlış anlayacaklardı. Belki bu mektûb, “Hacı Hulusi Bey, Hoca Sabri, Mehmed Feyzi, Hâfız Ali, Hâfız Tevfik, Hasan Feyzi” gibi füruzât-ı dîniyyesini bilen, zâhirî ilimleri elde eden ve hakíkate geçmek isteyen, kısaca zâhir ve bâtın ilimlerini mezcetmek sûretiyle tekâmül etmek isteyen saff-ı evveldeki talebelerine hasdır. Bu zâtlar, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri ve Risâle-i Nûr’un irşâdâtıyla tekâmül ettikten sonra, derecelerine göre hakíkate kavuşmuşlardır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslar ise iki kısımdır:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Bir Kısmı: Hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlardır ki, bunlar, ehass-ı havas’dır: Hacı Hulusi Bey gibi. Nitekim Müellif (ra) bu ma’nâda Hacı Hulusi Bey’e hıtâben şöyle buyurmuştur:</span></span></p><p> <span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">“Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara...</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Diğer kısmı ise: Zâhirden hakíkate geçen, fakat birinci kısımdaki zâtlar gibi hakíkatte tam tekâmül edemeyen, yâni “asfiyâ” makámına çıkamayan zevâttır ki, bunlar da “hâslar”dır.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Tasavvufta bir káide-i mukarraredir ki, zâhirî ilimleri bitirip zâhirden hakíkate geçmek isteyenler, kábiliyyetlerine göre ba’zan kırk gün, ba’zan altı ay, ba’zan da kırk yıl gibi muvakkat bir zamânda başka ilimlerle iştigál etmeyip sâdece o mürşidin tavsiye ve irşâdâtını dînleyerek tasfiye-i zihin etmek sûretiyle zâhirden hakíkate geçinceye kadar başka kitâbları ve başka evrâdları okumazlardı. Zihinleri sâfîleştikten ve ma’nen tekâmül ettikten sonra yine diğer kitâbları ve evrâdları okurlardı.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Meselâ: Seyyid Şerîf Cürcânî ve Sa’d-ı Şirâzî gibi zâtlar, önce ilim noktasında tekâmül edip ilimle tam mücehhez olduktan sonra, okudukları ilimlerin hakíkatini anlamak ve bâtınî ilimleri de elde etmek maksadıyla Şâh-ı Geylanî gibi ba’zı muhakkık mürşidlerin yanına giderler, o zevâtın rahle-i irşâdâtına otururlardı. O irşâdât müddeti ba’zan kırk gün, ba’zan altı ay, ba’zan de kırk yıl devâm ederdi. O zevât, mürşidlerinin tavsiyeleri dışında muvakkat bir zamân için başka kitâbları ve başka evrâdı okumazlardı. Bu, ekser ehl-i tasavvuf mabeyninde mukarrer bir káidedir. Buna “tasfiye-i zihin” denir. Ekser ehl-i tasavvuf, muvakkat bir zamân için böyle bir tasfiyeyi gerekli görmüşlerdir. O muvakkat müddet içinde mürşid olan zâtın ders ve irşâdâtı o gelen zevâta kâfîdir, başka esere mürâcaâta ve başka mürşidi aramaya gerek yoktur.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">İşte müellif (ra) da Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarına hıtâben yazdığı bu mektûbunda aynen bu ma’nâyı kasdediyor ve bu hakíkati ders veriyor. Şöyle ki:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Hacı Hulusi Bey, Hoca Sabri, Mehmet Feyzi gibi zâtlar, ilim noktasında tekâmül ettikleri için, Müellif (ra) onlara, “İlm-i hakíkat noktasında tekâmül ederken ve tasfiye-i zihinde bulunurken muvakkat bir zamân için, yâni zâhirden hakíkate geçinceye kadar Risâle-i Nûr size kâfîdir. Başka ilimlerle ve başka evrâdla meşgúl olmayınız” buyurmuştur. Ancak bu hal, muvakkat bir zamâna mahsûstur, devâmlı değildir. Hakíkate geçen o zâtların, Müslümanların ma’nevî ihtiyâclarına cevâb verebilmeleri için diğer kitâbları da okumaları gerekir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 359388, member: 15919"] [SIZE=3][FONT=book antiqua]Elbette siz, yirmi derece daha ziyâde muhtâc olmamak lâzım gelir.” Yoksa hâşâ, Üstâdımızın bu cümleleri, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere selef-i sâlihînin ve mu’teber ulemânın menba-ı hak ve hakíkat olan kitâblarının okunmaması ma’nâsında değildir. Belki, menfî kitâbların, yâni ehl-i bid’a ve ehl-i felsefenin kitâblarının okunmaması ma’nâsındadır. [B]NOT:[/B] Mukaddime’nin biraz uzunca olmasının hikmeti, mukaddimede zikredilen káide ve ilmî düstûrların bilinmemesi sebebiyle o gizli komitenin, şerh ve îzâhını yaptığımız mektûba, husûsan, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor” cümlesine yanlış ma’nâ verip, Müslümanları Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri ve Risâle-i Nûr eserlerinden uzaklaştırmak istemesidir. Biz de mukaddimede zikrettiğimiz káide ve ilmî düstûrlarla, o gizli komitenin te’vîllerinin fâsid olduğunu; Bedîüzzamân Hazretlerinin murâdının o gizli komitenin ortaya koyduğu ma’nâda olmadığını; Risâle-i Nûr’la berâber diğer İslâmî eserlerin de okunması lâzım geldiğini; Bedîüzzamân Hazretleri ve Risâle-i Nûr eserlerinin umûm ümmetin malı olduğunu îzâh etmeye çalıştık. Şimdi Mukaddime’de geçen esâsât ve düstûrlara göre o gizli ecnebî komitenin, te’vîlât-ı fâside ile te’vîl ettiği ve o fâsid te’vîller sebebiyle pek çoklarının yanlış anladığı Üstâd Bedîüzzamân’ın mektûbunun şerh ve îzâhına geçiyoruz: [B]ŞERH VE ÎZÂHI: [/B](Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları olan kardeşlerime)… Müellif (ra)’ın ifâdesiyle bu mektûbun muhâtabı, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarıdır; umûm okuyucular değildir. Mâdem bu mektûb, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârislere ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslara hasdır. Öyle ise bu mektûbun umûmî neşrine, Müellif (ra)’ın izni yoktur ve Müellif (ra) bunu, mektûbun sonunda “umûma teşmîl sûretiyle değil” kaydıyla da ifâde etmiştir. Eğer bu mektûb, umûma şâmil olsaydı; füruzât-ı dîniyyesini bilmeyenler --bugün olduğu gibi-- bu mektûbu yanlış anlayacaklardı. Belki bu mektûb, “Hacı Hulusi Bey, Hoca Sabri, Mehmed Feyzi, Hâfız Ali, Hâfız Tevfik, Hasan Feyzi” gibi füruzât-ı dîniyyesini bilen, zâhirî ilimleri elde eden ve hakíkate geçmek isteyen, kısaca zâhir ve bâtın ilimlerini mezcetmek sûretiyle tekâmül etmek isteyen saff-ı evveldeki talebelerine hasdır. Bu zâtlar, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri ve Risâle-i Nûr’un irşâdâtıyla tekâmül ettikten sonra, derecelerine göre hakíkate kavuşmuşlardır. Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslar ise iki kısımdır: Bir Kısmı: Hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlardır ki, bunlar, ehass-ı havas’dır: Hacı Hulusi Bey gibi. Nitekim Müellif (ra) bu ma’nâda Hacı Hulusi Bey’e hıtâben şöyle buyurmuştur: “Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara... Diğer kısmı ise: Zâhirden hakíkate geçen, fakat birinci kısımdaki zâtlar gibi hakíkatte tam tekâmül edemeyen, yâni “asfiyâ” makámına çıkamayan zevâttır ki, bunlar da “hâslar”dır. Tasavvufta bir káide-i mukarraredir ki, zâhirî ilimleri bitirip zâhirden hakíkate geçmek isteyenler, kábiliyyetlerine göre ba’zan kırk gün, ba’zan altı ay, ba’zan da kırk yıl gibi muvakkat bir zamânda başka ilimlerle iştigál etmeyip sâdece o mürşidin tavsiye ve irşâdâtını dînleyerek tasfiye-i zihin etmek sûretiyle zâhirden hakíkate geçinceye kadar başka kitâbları ve başka evrâdları okumazlardı. Zihinleri sâfîleştikten ve ma’nen tekâmül ettikten sonra yine diğer kitâbları ve evrâdları okurlardı. Meselâ: Seyyid Şerîf Cürcânî ve Sa’d-ı Şirâzî gibi zâtlar, önce ilim noktasında tekâmül edip ilimle tam mücehhez olduktan sonra, okudukları ilimlerin hakíkatini anlamak ve bâtınî ilimleri de elde etmek maksadıyla Şâh-ı Geylanî gibi ba’zı muhakkık mürşidlerin yanına giderler, o zevâtın rahle-i irşâdâtına otururlardı. O irşâdât müddeti ba’zan kırk gün, ba’zan altı ay, ba’zan de kırk yıl devâm ederdi. O zevât, mürşidlerinin tavsiyeleri dışında muvakkat bir zamân için başka kitâbları ve başka evrâdı okumazlardı. Bu, ekser ehl-i tasavvuf mabeyninde mukarrer bir káidedir. Buna “tasfiye-i zihin” denir. Ekser ehl-i tasavvuf, muvakkat bir zamân için böyle bir tasfiyeyi gerekli görmüşlerdir. O muvakkat müddet içinde mürşid olan zâtın ders ve irşâdâtı o gelen zevâta kâfîdir, başka esere mürâcaâta ve başka mürşidi aramaya gerek yoktur. İşte müellif (ra) da Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarına hıtâben yazdığı bu mektûbunda aynen bu ma’nâyı kasdediyor ve bu hakíkati ders veriyor. Şöyle ki: Hacı Hulusi Bey, Hoca Sabri, Mehmet Feyzi gibi zâtlar, ilim noktasında tekâmül ettikleri için, Müellif (ra) onlara, “İlm-i hakíkat noktasında tekâmül ederken ve tasfiye-i zihinde bulunurken muvakkat bir zamân için, yâni zâhirden hakíkate geçinceye kadar Risâle-i Nûr size kâfîdir. Başka ilimlerle ve başka evrâdla meşgúl olmayınız” buyurmuştur. Ancak bu hal, muvakkat bir zamâna mahsûstur, devâmlı değildir. Hakíkate geçen o zâtların, Müslümanların ma’nevî ihtiyâclarına cevâb verebilmeleri için diğer kitâbları da okumaları gerekir. [/FONT][/SIZE][FONT=book antiqua][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst