Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 359384" data-attributes="member: 15919"><p>[h=2]<span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>Onuncu Mes’ele:</strong> Üç yüz elli bin tefsîr ve milyonlarca kütüb-i İslâmiyye, Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın ma’nâ ve esrârını beyân etmiştir. Risâle-i Nûr da Kur’ân’ın ma’nevî bir tefsîridir. Kur’ân, her ihtiyâca kâfî geldiği hâlde, Kur’ân için milyonlarca tefsîr ve şerîat kitâblarının yazılması, hâşâ Kur’ân’a bir nakísa teşkîl etmediği gibi; Müslümanların bu kitâbları okuması da Kur’ân’ı yeterli bulmamalarından dolayı değildir. Belki bu kitâbların okunması, Kur’ân’ın daha iyi anlaşılması içindir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Kur’ân hakkında geçerli olan bu káide, Risâle-i Nûr hakkında da geçerlidir. O hâlde Risâle-i Nûr hakkında yapılan şerh ve îzâhlar, Risâle-i Nûr’a bir nakísa teşkîl etmediği gibi; Risâle-i Nûr’un yanında başka İslâmî kitâbların okunması da hakáik-ı îmâniyye cihetinde Risâle-i Nûr’un yeterli bulunmamasından dolayı değildir. Belki bu kitâbların okunması, Risâle-i Nûr’un daha iyi anlaşılması içindir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">O hâlde Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” sözü mutlak olmayıp, belki mezkûr ma’nâları ifâde etmektedir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>On Birinci Mes’ele:</strong> Tasavvufta şöyle bir káide-i mukarrare vardır ki; zâhirî ilimleri bitirenler, tasfiye-i zihin için, yâni zâhirî ilimlerle bâtınî ilimleri mezcetmek için bir mürşid-i kâmilin yanına giderlerdi. O kişiler, kábiliyyetlerine göre ba’zan kırk gün, ba’zan altı ay, ba’zan da kırk yıl gibi muvakkat bir zamânda başka ilimlerle iştigál etmezlerdi. O mürşidin tavsiyelerini dînleyerek zâhirden hakíkate geçinceye kadar başka kitâbları ve başka evrâdları okumazlardı. Bu hal ise muvakkat bir zamâna mahsûs idi. Tasfiye-i zihin bitip hakíkate geçtikten sonra, kemâlât için diğer kitâbları ve evrâdları okurlardı. Ekser ehl-i tasavvuf, muvakkat bir zamân için böyle bir tasfiyeyi gerekli görmüşlerdir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">İşte Üstâd (ra) Hazretleri de, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarına hıtâben yazdığı bu mektûbunda aynen bu ma’nâyı kasdediyor ve bu hakíkati ders veriyor. Yâni, Hacı Hulusi Bey, Hoca Sabri, Mehmet Feyzi gibi zâtlar, zâhirî ilim noktasında tekâmül ettikleri için, Müellif (ra) onlara, “Tasfiye-i zihinde bulunurken ve ilm-i hakíkat noktasında tekâmül ederken muvakkat bir zamân için, yâni zâhirden hakíkate geçinceye kadar Risâle-i Nûr size kâfîdir. Başka ilimlerle ve başka evrâdla meşgúl olmayınız” buyurmuştur. Ancak, bu hal muvakkat bir zamâna mahsûstur, devâmlı değildir. Hakíkate geçen o zâtlar, diğer kitâbları da okumalı ki, Müslümanların ma’nevî ihtiyâclarına cevâb verebilsin.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>On İkinci Mes’ele:</strong> Şerh edeceğimiz bu mektûb, umûma şâmil değildir. Belki, müellif (ra)’ın ifâdesiyle “Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları”nın muhâtab alındığı bir mektûbdur. Evet, 26. Mektûb Onuncu Mes’ele’de beyân edildiği gibi; Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlı olması hasebiyle Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretleriyle münâsebettâr olanlar ya “dost” olur, ya “kardeş” olur, ya “talebe” olur. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Evvelâ: Bu mektûbun muhâtabı “dost ve kardeş” değildir. Belki “talebe”dir. “Talebeliğin hâssası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve te’lîfi gibi hissedip sâhib çıksın ve en mühim vazîfe-i hayâtiyyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.”</span></span></p><p> <span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Sâniyen: Her talebe de değil; belki Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan “sâhib ve vârisleri” ve hâslarının hâsları olan “erkân ve esâsları” murâddır. Bunlar, zâhirî ilimleri bitirip, bâtınî ilimleri de elde etmek sûretiyle hakíkate geçmek isteyen kimselerdir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Bu sebeble bu mektûbu umûma teşmîl etmek hatâdır. Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri bu mektûbta muhâtabını bizzât kendisi, “Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları” ve “gerçi umûma teşmîl sûretiyle değil” ifâdeleriyle tesbît etmiştir.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>On Üçüncü Mes’ele:</strong> Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretlerinin “Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları” cümlesinde geçen “vâris” ta’bîrinin îzâhı hakkındadır. </span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretlerinin “iki” kısım “vâris”leri mevcûddur:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>Bir Kısmı:</strong> Maddî metrûkâtı ve Risâle-i Nûr eserlerinin basım ve dağıtımıyla alâkalı işlerle ilgilenen vârislerdir ki, Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretleri bu kısım vârislerini şu mektûbuyla açıklamıştır:</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong>“Azîz, Sıddık Kardeşlerim ve Vârislerim!</strong></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong></strong>“Ecel gizli olmasından, vasiyetnâme yazmak sünnettir. Benim metrûkâtım ve Risâle-i Nûr’dan olan benim husûsî kitâblarım ve güzel cildlenmiş mecmuâlarım vesâir şeylerimin bütününü, Gül ve nûr fabrikalarının hey’etine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o hey’etten on iki <strong>(**) </strong>kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zamân, benim arkamda o metrûkâtım, benim bedelime o sâdık ve mübârek ellerde hizmet-i nûriyye ve îmâniyyede çalışsın ve isti’mâl edilsin.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'">“Kardeşlerim! Bu vasiyetten telâş etmeyiniz. Ben, teessürâttan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaîf olmakla berâber; gizli münâfıkların desîselerle müteaddid sû-i kasdları için bu vasiyeti yazdım. Merâk etmeyiniz, inâyet-i Rabbâniyye ve hıfz-ı İlâhî devâm ediyor.</span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"></span></span></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'book antiqua'"><strong> “(**) </strong>Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylân, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.”</span></span>[/h]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 359384, member: 15919"] [h=2][SIZE=3][FONT=book antiqua][B]Onuncu Mes’ele:[/B] Üç yüz elli bin tefsîr ve milyonlarca kütüb-i İslâmiyye, Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın ma’nâ ve esrârını beyân etmiştir. Risâle-i Nûr da Kur’ân’ın ma’nevî bir tefsîridir. Kur’ân, her ihtiyâca kâfî geldiği hâlde, Kur’ân için milyonlarca tefsîr ve şerîat kitâblarının yazılması, hâşâ Kur’ân’a bir nakísa teşkîl etmediği gibi; Müslümanların bu kitâbları okuması da Kur’ân’ı yeterli bulmamalarından dolayı değildir. Belki bu kitâbların okunması, Kur’ân’ın daha iyi anlaşılması içindir. Kur’ân hakkında geçerli olan bu káide, Risâle-i Nûr hakkında da geçerlidir. O hâlde Risâle-i Nûr hakkında yapılan şerh ve îzâhlar, Risâle-i Nûr’a bir nakísa teşkîl etmediği gibi; Risâle-i Nûr’un yanında başka İslâmî kitâbların okunması da hakáik-ı îmâniyye cihetinde Risâle-i Nûr’un yeterli bulunmamasından dolayı değildir. Belki bu kitâbların okunması, Risâle-i Nûr’un daha iyi anlaşılması içindir. O hâlde Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” sözü mutlak olmayıp, belki mezkûr ma’nâları ifâde etmektedir. [B]On Birinci Mes’ele:[/B] Tasavvufta şöyle bir káide-i mukarrare vardır ki; zâhirî ilimleri bitirenler, tasfiye-i zihin için, yâni zâhirî ilimlerle bâtınî ilimleri mezcetmek için bir mürşid-i kâmilin yanına giderlerdi. O kişiler, kábiliyyetlerine göre ba’zan kırk gün, ba’zan altı ay, ba’zan da kırk yıl gibi muvakkat bir zamânda başka ilimlerle iştigál etmezlerdi. O mürşidin tavsiyelerini dînleyerek zâhirden hakíkate geçinceye kadar başka kitâbları ve başka evrâdları okumazlardı. Bu hal ise muvakkat bir zamâna mahsûs idi. Tasfiye-i zihin bitip hakíkate geçtikten sonra, kemâlât için diğer kitâbları ve evrâdları okurlardı. Ekser ehl-i tasavvuf, muvakkat bir zamân için böyle bir tasfiyeyi gerekli görmüşlerdir. İşte Üstâd (ra) Hazretleri de, Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâslarına hıtâben yazdığı bu mektûbunda aynen bu ma’nâyı kasdediyor ve bu hakíkati ders veriyor. Yâni, Hacı Hulusi Bey, Hoca Sabri, Mehmet Feyzi gibi zâtlar, zâhirî ilim noktasında tekâmül ettikleri için, Müellif (ra) onlara, “Tasfiye-i zihinde bulunurken ve ilm-i hakíkat noktasında tekâmül ederken muvakkat bir zamân için, yâni zâhirden hakíkate geçinceye kadar Risâle-i Nûr size kâfîdir. Başka ilimlerle ve başka evrâdla meşgúl olmayınız” buyurmuştur. Ancak, bu hal muvakkat bir zamâna mahsûstur, devâmlı değildir. Hakíkate geçen o zâtlar, diğer kitâbları da okumalı ki, Müslümanların ma’nevî ihtiyâclarına cevâb verebilsin. [B]On İkinci Mes’ele:[/B] Şerh edeceğimiz bu mektûb, umûma şâmil değildir. Belki, müellif (ra)’ın ifâdesiyle “Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları”nın muhâtab alındığı bir mektûbdur. Evet, 26. Mektûb Onuncu Mes’ele’de beyân edildiği gibi; Kur’ân-ı Hakîm’in dellâlı olması hasebiyle Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretleriyle münâsebettâr olanlar ya “dost” olur, ya “kardeş” olur, ya “talebe” olur. Evvelâ: Bu mektûbun muhâtabı “dost ve kardeş” değildir. Belki “talebe”dir. “Talebeliğin hâssası ve şartı şudur ki: Sözleri kendi malı ve te’lîfi gibi hissedip sâhib çıksın ve en mühim vazîfe-i hayâtiyyesini, onun neşir ve hizmeti bilsin.” Sâniyen: Her talebe de değil; belki Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan “sâhib ve vârisleri” ve hâslarının hâsları olan “erkân ve esâsları” murâddır. Bunlar, zâhirî ilimleri bitirip, bâtınî ilimleri de elde etmek sûretiyle hakíkate geçmek isteyen kimselerdir. Bu sebeble bu mektûbu umûma teşmîl etmek hatâdır. Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri bu mektûbta muhâtabını bizzât kendisi, “Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları” ve “gerçi umûma teşmîl sûretiyle değil” ifâdeleriyle tesbît etmiştir. [B]On Üçüncü Mes’ele:[/B] Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretlerinin “Risâle-i Nûr talebelerinin hâsları olan sâhib ve vârisleri ve hâslarının hâsları olan erkân ve esâsları” cümlesinde geçen “vâris” ta’bîrinin îzâhı hakkındadır. Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretlerinin “iki” kısım “vâris”leri mevcûddur: [B]Bir Kısmı:[/B] Maddî metrûkâtı ve Risâle-i Nûr eserlerinin basım ve dağıtımıyla alâkalı işlerle ilgilenen vârislerdir ki, Üstâd Bedîüzzamân (ra) Hazretleri bu kısım vârislerini şu mektûbuyla açıklamıştır: [B]“Azîz, Sıddık Kardeşlerim ve Vârislerim! [/B]“Ecel gizli olmasından, vasiyetnâme yazmak sünnettir. Benim metrûkâtım ve Risâle-i Nûr’dan olan benim husûsî kitâblarım ve güzel cildlenmiş mecmuâlarım vesâir şeylerimin bütününü, Gül ve nûr fabrikalarının hey’etine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o hey’etten on iki [B](**) [/B]kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zamân, benim arkamda o metrûkâtım, benim bedelime o sâdık ve mübârek ellerde hizmet-i nûriyye ve îmâniyyede çalışsın ve isti’mâl edilsin. “Kardeşlerim! Bu vasiyetten telâş etmeyiniz. Ben, teessürâttan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaîf olmakla berâber; gizli münâfıkların desîselerle müteaddid sû-i kasdları için bu vasiyeti yazdım. Merâk etmeyiniz, inâyet-i Rabbâniyye ve hıfz-ı İlâhî devâm ediyor. [B] “(**) [/B]Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylân, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillolu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.”[/FONT][/SIZE][/h] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst