Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="genc_kalem" data-source="post: 359381" data-attributes="member: 15919"><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Hem Kur’ân’ın ictihâd ve dirâyet isteyen müteşâbihât kısımları yüzde ondur. Yüzde doksan ise muhkemâttır ve ma’nâsı gáyet açıktır. Üstâd Bedîüzzamân (ra)’ın dediği gibi, elmas sütun hükmünde olan doksan muhkemât-ı Kur’âniyye, altın hükmünde olan on müteşâbihâtâ tâbi’ edilmez. Yüzde doksan muhkemâtı doğrudan doğruya Kur’ân ve Hadîs’ten, yüzde on müteşâbihât ve müşkîlât kısmı ise ulemânın ictihâdı vâsıtasıyla alınmalıdır. Fakat, o ictihâdata dahi, “O âlim ne diyor” diye değil; belki o ictihâdatın hangi âyet ve Hadîs’ten nasıl istinbât edildiğine bakılmalıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Beşinci Mes’ele: Bir Müslümana dînin zarûriyyât kısmını edâ etmek farz olduğu gibi; o zarûriyyât-ı dîniyyeyi hakkıyla yerine getirmek için lüzûmlu bilgileri öğrenmek de farzdır. O zarûriyyât, hangi mes’ele ile alâkalı ise o mes’eleyle ilgili kaynaktan öğrenilmelidir. Meselâ; fıkhî mesâil fıkıhtan, i’tikádî mesâil akáid kitâblarından öğrenilmelidir. Meselâ; kendisine namaz farz olan bir kişiye, namazı sahîh olacak kadar gerekli mes’eleleri Kur’ân ve Hadîs’in fıkhî cebhesini îzâh eden fıkıh kitâblarından öğrenmesi ve namazı sahîh olacak kadar Kur’ân’dan ezber yapması farzdır. Hem meselâ; alışveriş yapan bir kimsenin Kur’ân ve Hadîs’in fıkhî cebhesini îzâh eden fıkıh kitâblarından o husûsa temâs eden mes’eleleri öğrenmesi farzdır. Mehmet Feyzi Efendi’nin dediği gibi: “Farzdan evvel farz, ilimdir. Farz içinde farz, ihlâstır.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Bir kimsenin cem’iyyetle alâkalı olan bir mes’eleyi Kur’ân ve Hadîs’ten öğrenmesi ise farz-ı kifâyedir. Yâni, gerektiğinde ümmete o ilmî ulaştırabilecek kadar kişinin o mes’eleleri Kur’ân ve Hadîs’ten öğrenmesi ümmete farz-ı kifâyedir. Bu sebeble, bir nûr talebesine her mü’min gibi kendisine lâzım olan zarûriyyât-ı dîniyyeye âit mesâili, Kur’ân ve Hadîs’in fıkhî veyâ i’tikádî cebhesini beyân eden fıkıh ve akáid kitâblarından öğrenmesi farz-ı ayn olduğu gibi; cem’iyyete lâzım olan bir mes’eleyi Kur’ân ve Hadîs’ten öğrenmesi ise farz-ı kifâyedir. Çünkü, Risâle-i Nûr talebeleri, irşâd ve tebliğ vazîfesiyle mükelleftirler. Cemâatin başında bulunan ve ümmeti irşâd eden eşhâsın ise, Kur’ân ve Hadîs’ten farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olan kısımlarını, --velev mücmelen de olsa-- bilmesi farzdır. Tâ ki, ümmeti istikámet dâiresinde irşâd edebilsinler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Hem adem-i kabûl başkadır, kabûl-i adem başkadır. Biri lâkaydlık, diğeri reddir. Buna binâen, bir kimsenin Kur’ân ve Hadîs’ten farz-ı ayn olan kısmını --inanmak şartıyla-- ihmâlkârlık edip okumaması günâhtır, bid’at değildir. Farz-ı kifâye olan kısmını ise, başkaları okuyorlar diye okumaması da mes’ûliyyeti mûcib değildir. Fakat, Kur’ân ve Hadîs okumamayı bir meslek, bir hizmet tarzı olarak kabûl etmek ve bunu dîn nâmına müdâfaa etmek ve böyle yanlış bir cadde açmak, kabûl-i adem olduğundan, bid’attır. Bedîüzzamân (ra) Hazretleri, Sünnet-i Seniyyenin merâtibini anlatırken bu mes’eleyi şöyle ifâde etmiştir:</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">“Farz ve vâcib kısmında ittibâa mecbûriyyet var; terkinde azâb ve ıkáb vardır. Herkes ona ittibâa mükelleftir. Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile, yine ehl-i îmân mükelleftir; fakat terkinde azâb ve ıkáb yoktur. Fiilinde ve ittibâında azîm sevâblar var. Ve tağyîr ve tebdîli bida ve dalâlettir ve büyük hatâdır.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Altıncı Mes’ele: Üstâd Bedîüzzamân Said Nursî Hazretlerinin, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesinde geçen “hakáik-ı İslâmiyye” ta’bîrinden murâd: altı erkân-ı îmâniyye ile beş esâsât-ı İslâmiyyenin hulâsâsı olan esâs-ı ubûdiyyettir. Yâni, Risâle-i Nûr,</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">a) Altı erkân-ı îmâniyyeyi aklî delîllerle isbât etmek,</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">b) Beş esâsât-ı İslâmiyyenin ma’nâ, hikmet, esrâr ve ehemmiyyetini beyân etmek noktasında kâfîdir. </span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Hulâsâ: Altı erkân-ı îmâniyye ve beş esâsât-ı İslâmiyyeyi aklî delîllerle isbât etmek husûsunda Risâle-i Nûr kâfîdir, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor, demektir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Yedinci Mes’ele: Müellif (ra)’ın, “Risâletün-Nûr, hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesi, Üstâd Hazretlerinin, “Risâle-i Nûr, Kur’ân ve Hadîs’ten sonra en mühim bir hüccet-i îmâniyyedir” cümlesiyle mukayyeddir. Yâni, “Risâle-i Nûr, kendi konusu olan hakáik-ı îmâniyye ve İslâmiyyenin isbâtı husûsunda Kur’ân ve Hadîs’ten sonra kâfîdir” demektir. Yoksa, Müellif (ra)’ın bu cümlesi, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere sâir İslâmî kitâbları okumaya ihtiyâc yoktur ma’nâsında değildir. Ancak Risâle-i Nûr, hakáik-ı îmâniyye cihetinde Kelâm ve Tasavvuf ilimlerine ihtiyâc bırakmıyor. </span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">Zîrâ, hakáik-ı îmâniyyenin aklî delîllerle isbâtı husûsunda kelâm ilminin serdettiği delîllere bedel; Risâle-i Nûr daha kuvvetli delîller serdeder. Tasavvuftaki imkân âleminin keşfinden sonra vücûb âlemini keşfetmeye bedel; Risâle-i Nûr, Âlem-i İmkânla Âlem-i Vücûbu berâber ders verir. Yâni, her bir eserde bütün âsârı, her bir fiilde bütün ef’âli, her bir isimde bütün esmâyı gösterir. Böylece tasavvufun en son mertebesinde elde edilebilen hakáikı ve keşfiyâtı, Risâle-i Nûr ilk derste verir ve akıl ile kalbi birleştirir. Âyetü’l-Kübrâ risâlesi bunun delîlidir. Bu husûsta Müellif (ra) şöyle buyurmaktadır:</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px">“Âlemde herbir şey, bütün eşyâyı kendi Hálık’ına verir. Ve dünyâda herbir eser, bütün âsârı kendi müessirinin eserleri olduğunu gösterir. Ve kâinâtta herbir fiil-i îcâdî, bütün ef’âl-i îcâdiyyeyi kendi fâilinin fiilleri olduğunu isbât eder. Ve mevcûdâta tecellî eden herbir isim, bütün esmâyı kendi müsemmâsının isimleri ve ünvânları olduğuna işâret eder. Demek, herbir şey, doğrudan doğruya bir bürhân-ı vahdâniyyettir ve ma’rifet-i İlâhiyyenin bir penceresidir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'book antiqua'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="genc_kalem, post: 359381, member: 15919"] [FONT=book antiqua][SIZE=3]Hem Kur’ân’ın ictihâd ve dirâyet isteyen müteşâbihât kısımları yüzde ondur. Yüzde doksan ise muhkemâttır ve ma’nâsı gáyet açıktır. Üstâd Bedîüzzamân (ra)’ın dediği gibi, elmas sütun hükmünde olan doksan muhkemât-ı Kur’âniyye, altın hükmünde olan on müteşâbihâtâ tâbi’ edilmez. Yüzde doksan muhkemâtı doğrudan doğruya Kur’ân ve Hadîs’ten, yüzde on müteşâbihât ve müşkîlât kısmı ise ulemânın ictihâdı vâsıtasıyla alınmalıdır. Fakat, o ictihâdata dahi, “O âlim ne diyor” diye değil; belki o ictihâdatın hangi âyet ve Hadîs’ten nasıl istinbât edildiğine bakılmalıdır. Beşinci Mes’ele: Bir Müslümana dînin zarûriyyât kısmını edâ etmek farz olduğu gibi; o zarûriyyât-ı dîniyyeyi hakkıyla yerine getirmek için lüzûmlu bilgileri öğrenmek de farzdır. O zarûriyyât, hangi mes’ele ile alâkalı ise o mes’eleyle ilgili kaynaktan öğrenilmelidir. Meselâ; fıkhî mesâil fıkıhtan, i’tikádî mesâil akáid kitâblarından öğrenilmelidir. Meselâ; kendisine namaz farz olan bir kişiye, namazı sahîh olacak kadar gerekli mes’eleleri Kur’ân ve Hadîs’in fıkhî cebhesini îzâh eden fıkıh kitâblarından öğrenmesi ve namazı sahîh olacak kadar Kur’ân’dan ezber yapması farzdır. Hem meselâ; alışveriş yapan bir kimsenin Kur’ân ve Hadîs’in fıkhî cebhesini îzâh eden fıkıh kitâblarından o husûsa temâs eden mes’eleleri öğrenmesi farzdır. Mehmet Feyzi Efendi’nin dediği gibi: “Farzdan evvel farz, ilimdir. Farz içinde farz, ihlâstır.” Bir kimsenin cem’iyyetle alâkalı olan bir mes’eleyi Kur’ân ve Hadîs’ten öğrenmesi ise farz-ı kifâyedir. Yâni, gerektiğinde ümmete o ilmî ulaştırabilecek kadar kişinin o mes’eleleri Kur’ân ve Hadîs’ten öğrenmesi ümmete farz-ı kifâyedir. Bu sebeble, bir nûr talebesine her mü’min gibi kendisine lâzım olan zarûriyyât-ı dîniyyeye âit mesâili, Kur’ân ve Hadîs’in fıkhî veyâ i’tikádî cebhesini beyân eden fıkıh ve akáid kitâblarından öğrenmesi farz-ı ayn olduğu gibi; cem’iyyete lâzım olan bir mes’eleyi Kur’ân ve Hadîs’ten öğrenmesi ise farz-ı kifâyedir. Çünkü, Risâle-i Nûr talebeleri, irşâd ve tebliğ vazîfesiyle mükelleftirler. Cemâatin başında bulunan ve ümmeti irşâd eden eşhâsın ise, Kur’ân ve Hadîs’ten farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olan kısımlarını, --velev mücmelen de olsa-- bilmesi farzdır. Tâ ki, ümmeti istikámet dâiresinde irşâd edebilsinler. Hem adem-i kabûl başkadır, kabûl-i adem başkadır. Biri lâkaydlık, diğeri reddir. Buna binâen, bir kimsenin Kur’ân ve Hadîs’ten farz-ı ayn olan kısmını --inanmak şartıyla-- ihmâlkârlık edip okumaması günâhtır, bid’at değildir. Farz-ı kifâye olan kısmını ise, başkaları okuyorlar diye okumaması da mes’ûliyyeti mûcib değildir. Fakat, Kur’ân ve Hadîs okumamayı bir meslek, bir hizmet tarzı olarak kabûl etmek ve bunu dîn nâmına müdâfaa etmek ve böyle yanlış bir cadde açmak, kabûl-i adem olduğundan, bid’attır. Bedîüzzamân (ra) Hazretleri, Sünnet-i Seniyyenin merâtibini anlatırken bu mes’eleyi şöyle ifâde etmiştir: “Farz ve vâcib kısmında ittibâa mecbûriyyet var; terkinde azâb ve ıkáb vardır. Herkes ona ittibâa mükelleftir. Nevâfil kısmında, emr-i istihbâbî ile, yine ehl-i îmân mükelleftir; fakat terkinde azâb ve ıkáb yoktur. Fiilinde ve ittibâında azîm sevâblar var. Ve tağyîr ve tebdîli bida ve dalâlettir ve büyük hatâdır.” Altıncı Mes’ele: Üstâd Bedîüzzamân Said Nursî Hazretlerinin, “Risâletün-Nûr hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesinde geçen “hakáik-ı İslâmiyye” ta’bîrinden murâd: altı erkân-ı îmâniyye ile beş esâsât-ı İslâmiyyenin hulâsâsı olan esâs-ı ubûdiyyettir. Yâni, Risâle-i Nûr, a) Altı erkân-ı îmâniyyeyi aklî delîllerle isbât etmek, b) Beş esâsât-ı İslâmiyyenin ma’nâ, hikmet, esrâr ve ehemmiyyetini beyân etmek noktasında kâfîdir. Hulâsâ: Altı erkân-ı îmâniyye ve beş esâsât-ı İslâmiyyeyi aklî delîllerle isbât etmek husûsunda Risâle-i Nûr kâfîdir, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor, demektir. Yedinci Mes’ele: Müellif (ra)’ın, “Risâletün-Nûr, hakáik-ı İslâmiyyeye dâir ihtiyâclara kâfî geliyor, başka eserlere ihtiyâc bırakmıyor” cümlesi, Üstâd Hazretlerinin, “Risâle-i Nûr, Kur’ân ve Hadîs’ten sonra en mühim bir hüccet-i îmâniyyedir” cümlesiyle mukayyeddir. Yâni, “Risâle-i Nûr, kendi konusu olan hakáik-ı îmâniyye ve İslâmiyyenin isbâtı husûsunda Kur’ân ve Hadîs’ten sonra kâfîdir” demektir. Yoksa, Müellif (ra)’ın bu cümlesi, başta Kur’ân ve Hadîs olmak üzere sâir İslâmî kitâbları okumaya ihtiyâc yoktur ma’nâsında değildir. Ancak Risâle-i Nûr, hakáik-ı îmâniyye cihetinde Kelâm ve Tasavvuf ilimlerine ihtiyâc bırakmıyor. Zîrâ, hakáik-ı îmâniyyenin aklî delîllerle isbâtı husûsunda kelâm ilminin serdettiği delîllere bedel; Risâle-i Nûr daha kuvvetli delîller serdeder. Tasavvuftaki imkân âleminin keşfinden sonra vücûb âlemini keşfetmeye bedel; Risâle-i Nûr, Âlem-i İmkânla Âlem-i Vücûbu berâber ders verir. Yâni, her bir eserde bütün âsârı, her bir fiilde bütün ef’âli, her bir isimde bütün esmâyı gösterir. Böylece tasavvufun en son mertebesinde elde edilebilen hakáikı ve keşfiyâtı, Risâle-i Nûr ilk derste verir ve akıl ile kalbi birleştirir. Âyetü’l-Kübrâ risâlesi bunun delîlidir. Bu husûsta Müellif (ra) şöyle buyurmaktadır: “Âlemde herbir şey, bütün eşyâyı kendi Hálık’ına verir. Ve dünyâda herbir eser, bütün âsârı kendi müessirinin eserleri olduğunu gösterir. Ve kâinâtta herbir fiil-i îcâdî, bütün ef’âl-i îcâdiyyeyi kendi fâilinin fiilleri olduğunu isbât eder. Ve mevcûdâta tecellî eden herbir isim, bütün esmâyı kendi müsemmâsının isimleri ve ünvânları olduğuna işâret eder. Demek, herbir şey, doğrudan doğruya bir bürhân-ı vahdâniyyettir ve ma’rifet-i İlâhiyyenin bir penceresidir. [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
RİSÂLE-İ NUR HER ŞEYE KÂFİ MİDİR? - Bir Makale
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst