Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur ve Nur Cemaati
Risale-i Nur Düsturları
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="akna" data-source="post: 197463" data-attributes="member: 1004668"><p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">VAZİFE-İ İLAHİYE</span></span></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİ</span></span></strong></p><p></p><p> </p><p><span style="font-size: 12px">Allah’ın vazifesi denilince, insanlara düşen vazife gibi anlaşılmaması lazımdır. İşarat-ül İcaz’ın 187. sahifesindeki temsile bakarak bu durumu şöyle izah edebiliriz. Nasıl ki, müşrikler ‘haya’ kelimesini Cenab-ı Hakk’a isnad ederekkullandıkları için, Kur’anda da aynı kelime Allah için kullanılmaktadır. Aynen öyle de, mevzuumuz olan vazife manası, insanların vazifeleri ta’dad edilirken mezkur belagat kaidelerine uygun olarak ‘Vazife-i İlahiye’ tabiri kullanılabilmektedir. Buna belagatça ‘Müşakelet ve Müşabehet’ denilmektedir. </span></p><p><span style="font-size: 12px">‘Cenab-ı Hakk <strong>1-</strong>Hayatı veriyor ve besliyor <strong>2-</strong>Neticeleri halk ediyor.’ İşte bu neticeler:</span></p><p><span style="font-size: 12px">1-Kesret-i etba </span></p><p><span style="font-size: 12px">2-Fazla muvaffakiyet </span></p><p><span style="font-size: 12px">3-Halkı toplamak </span></p><p><span style="font-size: 12px">4-Halka kabul ettirmek</span></p><p><span style="font-size: 12px">5-Hayırlı neticeleri vermek </span></p><p><span style="font-size: 12px">6-Nurları okutturmak ve talebeleri çalıştırmak </span></p><p><span style="font-size: 12px">7-Galib etmek, mağlub etmek </span></p><p><span style="font-size: 12px">8-Revaç vermek </span></p><p><span style="font-size: 12px">9-İnayetlere mazhar etmek </span></p><p><span style="font-size: 12px">10-Nurların intişarı </span></p><p><span style="font-size: 12px">11-Muarızları kaçırmak </span></p><p><span style="font-size: 12px">12-Hidayet vermek </span></p><p><span style="font-size: 12px">13-Hüsn-ü te’sir vermek </span></p><p><span style="font-size: 12px">14-Teveccüh-ü nası kazanmak şeklinde sıralanabilmektedir. <span style="color: purple"><em>Vazife-i İlahiyeye karışmak, su’i edebdir, ubudiyetle münafidir.</em></span></span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYEYE KARIŞMAMALI !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">1- “Medar-ı necat ve halas, yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla halis olmayana müreccahtır. İhlası kazandıran harekatındaki sebebi, sırf bir emr-i ilahi ve neticesi rıza-yı ilahi olduğunu düşünmeli ve vazife-i ilahiyeye karışmamalı. Her şeyde bir ihlas var. Hatta muhabbetinde ihlası ile bir zerresi, batmanlarla resmi ve ücretli muhabbete tereccuh eder.” (Lem:133)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">KESRET-İ ETBA’ , FAZLA MUVAFFAKİYET: </span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><span style="font-size: 12px"><strong><em>VAZİFE-İ İLAHİYEYE AİTTİR !!!</em></strong></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">2- “Cenab-ı Hakk’ın rızası ihlas ile kazanılır. Kesret-i etba’ ile ve fazla muvaffakiyet ile değildir. Çünkü onlar vazife-i ilahiyeye ait olduğu için istenilmez, belki bazen verilir. Evet bazen bir tek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü bazen bir tek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı ilahiye medar olur. Hem ihlas ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine tarafdar olmaktır. Yoksa “Benden ders alıp sevap kazandırsınlar” düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir.” (lem:152)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">HALKI TOPLAMAK, KABUL ETTİRMEK : </span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">3- “Ey sevaba hırslı ve a’mal-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdud birkaç kişiden başka ittiba edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner kesret-i etba’ ile değildir. Belki hüner, rıza-yı ilahiyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki böyle hırs ile “Herkes beni dinlesin” diye vazifeni unutup, Vazife-i İlahiye’ye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.” (lem:152)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">İNSAN, HAREKETİNDE RIZA-YI İLAHİYİ DÜŞÜNÜP, </span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMALI</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">4- “Ubudiyetin esası olan acz, fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergah-i ilahinin rahmet kapısını çalmak lazım geldiğini, hem her amelde bir ihlas ciheti olduğundan, insan hareketinde rıza-yı ilahiyi düşünüp, vazife-i ilahiyeye karışmamasıyla a’la-yı illiyyine çıkacağını yol gösteren mühim bir mes’eledir.” (Lem:394)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">MUVAFFAKİYET VE HAYIRLI NETİCELERİ VERMEK,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYEDİR</span></em></strong></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px">5- “Meşakkat derecesinde sevabın ziyadeleşmesi cihetinde, bu şiddetli hale şükretmeliyiz. Vazifemiz olan hizmet-i imaniyeyi ihlasla yapmaya çalışmalı: vazife-i ilahiye olan muvaffakiyet ve hayırlı neticeleri vermek cihetine karışmamalıyız.” (Şu:482)</span></p><p></p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">NURLARI OKUTTURAN VE TALEBELERİNİ ÇALIŞTIRAN </span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYEYE KARIŞMAM !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">6- “Madem emsalsiz bir tarzda, çok ağır şerait altında, pek çok muarızlar karşısında bu derece Nurlar kendilerini okutturuyorlar… Talebelerini hapiste çeşit çeşit suretlerde çalıştırıyor, perişaniyetlerine inayet-i ilahiye ile meydan vermiyorlar; biz bu derece kanaat edip şekva yerinde şükretmekle mükellefiz. Benim bütün şiddetli sıkıntılara karşı tahammülüm bu kanaatten geliyor. Vazife-i ilahiyeye karışmam.” (Şu:518)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">SIKINTILI MUSİBETLERİ HİÇE İNDİREN BİR HAKİKAT DE,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAK</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">7- “Sıkıntılı musibetlerimi hiçe indiren bir hakikatli tesellidir:</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Birinci:</strong> Hakkımızda zahmet rahmete dönmesi.</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>İkinci:</strong> Kader adaleti içinde rıza ve teslim ferahı</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Üçüncü:</strong> İnayet-i Hassanın Nurcular hakkında hususiyetindeki sevinç</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Dördüncü:</strong> Geçici olmasından zevalinde lezzet</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Beşinci:</strong> Ehemmiyetli sevaplar</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Altıncı:</strong> Vazife-i İlahiye’ye karışmamak</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Yedinci:</strong> En şiddetli hücumda en az meşakkat ve küçük yaralar</span></p><p><span style="font-size: 12px"><strong>Sekizinci:</strong> Sair musibetzedelere nisbeten çok derece hafif” (Şu:531)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">GALİB ETMEK, MAĞLUB ETMEK, MUVAFFAK ETMEK,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">NURLARI KABUL ETTİRMEK, CENAB-I HAKK’A AİTTİR;</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">BİZ VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMALIYIZ !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">8- “Bediüzzaman, devletlere milletlere mukabil, değil yalnız bir yerdeki Firavunlara, bütün Avrupa dinsizliğine karşı tek başıyla meydan okumuş ve okuyor. Ve Kur’an hakikatlerini eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak içerisinde neşrediyor. “Vazifemiz çalışmaktır. Bizi galib etmek, mağlub etmek, muvaffak etmek ve Nurları kabul ettirmek Cenab-ı Hakk’a aittir. Biz vazife-i ilahiyeye karışmayız” demiş ve tarihte misline rastlanmayan zulüm ve işkenceler içerisinde çok zalimane muameleler görmüş ve kapısında jandarma ve polis bekletilmek suretiyle Cuma Namazına dahi gitmekten men’edilmiş ve bütün bu tarihi faciaları kapatmak ve kimseye işittirmemek için de sıkı bir takdiyat altına alınmıştır.” (T:693)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFEMİZ HİZMETTİR, VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAK,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">HİZMETİMİZİ O’NUN VAZİFESİNE BİNA ETMEKLE</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">BİR NEVİ TECRÜBE YAPMAMAKTIR</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">9- “Muhbir-i Sadık’ın haber verdiği “Manevi fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak, zaman ve zemin hemen hemen gelmesi” diye fıkrasına, bütün ruh-u canımızla rahmet-i ilahiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz. Fakat biz Risale-i Nur şakirdleri ise: Vazifemiz hizmettir, vazife-i ilahiyeye karışmamak ve hizmetimizi O’nun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber; kemiyete değil keyfiyete bakmaktır.” (K:107)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">MUVAFFAKİYET, HALKA KABUL ETTİRMEK, REVAÇ VERMEK,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">GALEBE ETTİRMEK, İNAYETLERE MAZHAR ETMEK</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYEDİR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">10- “Risale-i nur şakirdleri, hizmet-i nuriyeyi velayet makamına tercih eder, keşf-ü kerameti aramaz ve ahret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz, ve vazife-i ilahiye olan muvaffakiyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şan-ü şeref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmaz ve harekatını onlara bina etmezler. Halisen, muhlisen çalışırlar “Vazifemiz hizmettir, o yeter” derler” (K:263)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">MUVAFFAKİYET, FÜTUHAT-I NURİYE VE REVAÇ İLE İNTİŞARI,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYEDİR !</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">11- “Vazifemiz, ihlas ile ve sebat ve tesanüdle ve mümkün olduğu kadar ihtiyat ile “sırran tenevverat” irşad-ı Aleviyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir. Yoksa, muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telaş etmek değil. Muvaffakiyet ve fütuhat-ı Nuriye ve revaç ile intişarı ise, vazife-i ilahiyedir. Vazifemizi yapıp, vazife-i ilahiyeye karışmamak gerektir diye hem bana, hem sizin bedelinize teselli buldum.” (E-1:212)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFEMİZİ YAPMAK, VAZİFE-İ İLAHİYEYE KARIŞMAMAK LAZIMDIR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">12-“Her vakit ihtiyat, ihlas, tesanüd, sebat, sarsılmamak ve vazifemizi yapmak ve vazife-i ilahiyeye karışmamak, “sırran tenevverat” düsturuna göre hareket etmek ve telaş ve me’yus olmamak lazım ve elzemdir. Hem tekrar derim: Nur şakirdleri gibi pek az zahmetle pek çok kıymetdar hizmet ve pek çok manevi kazanç elde edenler tarihlerde görülmüyor. Ağır şerait altında bazen bir saat nöbet bir sene ibadet hükmüne geçtiği misillü, inşaallah Nurcuların hizmet-i imaniye ve Kur’aniyedeki saatleri yüzer saat hükmünde hayırlar kazandırır.” (Em-2:14)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">MUVAFFAK ETMEK, HALKA KABUL ETTİRMEK VE</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">MUARIZLARI KAÇIRMAK İSE, O VAZİFE-İ İLAHİYEDİR.</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">BİZ BUNA KARIŞMAYACAĞIZ !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">13- “Vazifemiz ihlas ile iman ve Kur'ana hizmet etmektir. Amma bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek ve muarızları kaçırmak </span><span style="font-size: 12px">ise, o vazife-i İlahiyedir. Biz buna karışmayacağız. Mağlub da olsak, kuvve-i maneviyeye ve hizmetimize noksanlık vermeyecek. O noktada kanaat etmek lâzımdır. <strong>Meselâ: Bir zaman İslâm'ın büyük bir kahramanı Celaleddin-i Harzemşah'a demişler: "Cengiz'e karşı muzaffer olacaksın." O demiş: "Vazifemiz cihad etmektir. Bizi galib etmek vazife-i İlahiyedir. Ona karışmam." </strong>Sizin şimdiye kadar sarsılmadan hâlis hizmetinizin delaletiyle, siz de bu kahramana iktida etmişsiniz. Binden bir-iki adam sizden kabul etse, yine sarsılmamak gerektir. Bazan bir-iki adam, bine mukabil geliyor.” (E-2:55)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">AZAMİ İHLAS, VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">14- “Hem azami ihlasın zedelenmemek için şimdi düşmanlar da dostlara inkılab ettiği bir zamanda sohbet etmek, konuşmak, bu dünyada da uhrevi hizmetlerin bir güzel ve fani meyvelerine vesile olabilir. O vakit azami ihlas ki, hiçbir şeye alet olmayacak. Hem vazife-i ilahiyeye karışmamak için kader-i ilahi hakkımdaki bu şiddetli halete aleyhimde değil, lehimde olarak fetva verdi, müsaade etti.” (E-2:226)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">RIZA-YI İLAHİYE GÖRE SIRF HİZMET-İ İMANİYE YAPMAK;</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">15- “Aziz kardeşlerim! Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı ilahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i ilahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” (E-2:241)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">MÜSBET HAREKET ETMEK, MENFİ HAREKET ETMEMEK;</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">16- “<em><em>Rusya'da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfî'de idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım tahakkümlere boyuneğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfi hareket etmemek ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım.</em></em>” (E-2:241)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">CİHAD-I MANEVİYENİN EN BÜYÜK ŞARTI DA ;</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">17- “Cihad-ı maneviyenin en büyük şartı da; vazife-i ilâhiyeye karışmamaktır ki, "Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakka aittir. Biz vazfemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz."Ben de Celâleddin Harzemşah* gibi, "Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakkın vazifesidir." deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur'an'dan ders almışım.” (E-2:241)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">İSLAMİYETİN MUKTEZASI MÜ’MİNANE TEVEKKÜL; VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">18- “Kurun-u vustâ ve kurûn-u uhranın ilcaatını tefrik eylemeyen; ve birbirinden gayetuzak, biri mezmum ve biri memduh olan tahsil ve kesbde olan kanaatı ile, mahsul ve ücretteki kanaatı temyiz etmeyen; ve birbirinden nihayet derecede baîd, hattâ biri tenbelliğin ünvanı, diğeri hakikî ihlasın sadefi olan iki tevekkülü (ki biri, meşietin muktezası olan esbab arasındaki nizama karşı temerrüd hükmünde olan, tertib-i mukaddemattaki bir tevekkül-ü tenbelane; diğeri, İslâmiyetin muktezası olan, netice itibariyle gerdendade-i tevfik olarak vazife-i İlahiyeye karışmamakla terettüb-ü neticede mü’minane tevekküldür) ikisini birbiriyle iltibas eden ve “Ümmetî! Ümmetî!” sırrını teferrüs etmeyen ve hikmetini anlamayan bazı adamlar ve bilmeyen bir kısım vaizlerdir ki, o meyelanı kırdılar, o şevki de söndürdüler.” (Mü:38) </span></p><p> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">ASIL VAZİFE TALİM VE MUHAREBEDİR; </span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">AÇ BIRAKMAMAK PADİŞAHIN VAZİFESİDİR</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">19- “Birader, asıl vazifen, talim ve muharebedir. Sen onun için buraya getirilmişsin. Padişaha itimad et. O seni aç bırakmaz. O, O’nun vazifesidir. Hem sen aciz ve fakirsin, her yerde kendini beslettiremezsin. Hem mücahede ve seferberlik zamanıdır. Hem sana asidir der ceza veririler. Evet, iki vazife peşimizde görünüyor, Biri, padişahın vazifesidir. Bazen biz onun angaryasını çekeriz ki, bizi beslemektir. Diğeri, bizim vazifemizdir. Padişah bize teshilat ile yardım eder ki, talim ve harbdir.” (S:23)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">HAYATI VERİP BESLEME VAZİFESİNİ YAPANA,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">PERESTİŞ EDİP YALVARMAK VAZİFESİ, BİZİMDİR !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">20- “Ve o iki vazife ise; birisi hayatı verip beslemektir. Diğeri hayatı verene ve besleyene perestiş edip yalvarmaktır. O’na tevekkül edip emniyet etmektir.” (S:23)</span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">İNSANIN RABBİ MASNUATIYLA KENDİNİ TANITIRSA,</span></em></strong></p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">İNSAN DA O’NU İMAN İLE TANIYACAK !!!</span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px">21- “Evet hiç mümkün müdür ki; insan umum mevcudat içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsunda, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuatıyla kendini tanıttırsa, mukabilinde insan iman ile O’nu tanımazsa … ” (S:65)</span></p><p> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">“BEN BÖYLE İŞLESEM, SEN BÖYLE İŞLER MİSİN?” DİYEREK, CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİNE KARIŞMAMALI !!!</span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-size: 12px">22-</span><span style="font-size: 12px">“Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: ‘Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin?’ diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: ‘Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?’ diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir.” <em><u>Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamalı.</u></em> </span></p><p><span style="font-size: 12px">Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler: </span></p><p><span style="font-size: 12px">“Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek.” </span></p><p><span style="font-size: 12px">O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir.” </span></p><p><span style="font-size: 12px">İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir sûrette çok defa muzaffer olmuştur.” (L:130)</span> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">İNSANLARA DİNLETTİRMEK VE HİDAYET VERMEK</span></em></strong> </p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!!</span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-size: 12px">23- “</span><span style="font-size: 12px"><strong>Evet, insanın elindeki cüz-ü ihtiyarî ile işledikleri ef’allerinde, Cenâb-ı Hakka ait netâici düşünmemek gerektir. Meselâ, kardeşlerimizden bir kısım zatlar, halkların Risale-i Nur’a iltihakları şevklerini ziyadeleştiriyor, gayrete getiriyor. Dinlemedikleri vakit, zayıfların kuvve-i mâneviyeleri kırılıyor, şevkleri bir derece sönüyor. Halbuki, üstad-ı mutlak, muktedâ-yı küll, rehber-i ekmel olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, “Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir.” (Nur Sûresi, 24:54.) olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa’y ve gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünkü “Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir.” (Kasas Sûresi, 28:56.) sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenâb-ı Hakkın vazifesidir; Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmazdı. </strong></span></p><p><strong><span style="font-size: 12px">Öyleyse, işte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazifeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.</span></strong><span style="font-size: 12px">” (L:131)</span> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-size: 12px">HÜSN-Ü KABUL, HÜSN-Ü TESİR VE TEVECCÜH-Ü NASI KAZANMAK NOKTALARI CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!!</span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-size: 12px">24- “İşte bu müdhiş marazın merhemi, ilâcı ihlâstır. Yâni hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enâniyetin hatırına galib gelmekle <span style="font-size: 18px">اِنْاَجْرِىَاِلاَّعَلَىاللّهِ</span> <span style="font-family: 'Verdana'">sırrına mazhar olup nâsdan gelen maddî ve mânevî ücretten istiğnâ etmekle <span style="font-size: 18px">وَمَاعَلَى</span><span style="font-size: 18px">الرَّسُولِاِلاَّ</span></span><span style="font-family: 'Times New Roman'"><span style="font-size: 18px">الْبَلاَغُ</span> </span><span style="font-family: 'Verdana'">sırrına mazhar olup hüsn-ü kabul ve hüsn-ü te’sir ve teveccüh-ü nâsı kazanmak noktalarının Cenab-ı Hakk’ın vazifesi ve ihsanı olduğunu ve kendi vazifesi olan tebliğde dahil olmadığını ve lâzım da olmadığını ve onunla mükellef olmadığını bilmekle ihlâsa muvaffak olur. Yoksa ihlâsı kaçırır.” (L:149)</span></span> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">KABUL ETTİRMEK, SENİN ETRAFINA HALKI TOPLAMAK ;</span></span></em></strong> </p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">CENAB-I HAKKIN VAZİFESİDİR !!!</span></span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">25- “Ey sevaba hırslı ve a'mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ' ile değildir. Belki hüner, rızâ-i İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla "Herkes beni dinlesin?" diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah'ın vazifesine karışma.” (L:152)</span></span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">KENDİ VAZİFEMİZİ DÜŞÜNMEK, CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİNE KARIŞMAMAKTIR !!!</span></span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">26- “Tarik-ı hakta çalışan ve mücahede edenler yalnız kendi vazifesini düşünüp, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmamaları lazım geldiğini ve şiddet-i hırs yüzünden, vazife-i ubudiyet ve memuriyeti, amiriyet ve mabudiyetle iltibas edenlere karşı tefrik edip, haddini tecavüz eden insana makamını gösteren, herkese lüzumlu bir mes’eledir.” (L:393)</span></span> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">MUVAFFAK OLMAK, İNSANLARA KABUL ETTİRMEK;</span></span></em></strong> </p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!!</span></span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Verdana'">27-</span><span style="font-family: 'Verdana'">“Emirdağında iken, Ankara'ya Nur hizmeti için gönderdiği bir talebesi, hâl-i âleme bakarak, "Bu insanlar ne zaman Nur hakikatlerini dinleyecek, kalın zulmet perdeleri nasıl yırtılacak, mânevî karanlıklar nasıl izale olacak?" diye ümitsizliğe düşer. Sonra birgün Emirdağına Üstadın yanına döndüğü zaman, o büyük Üstad der: "Vazifemiz hizmettir. Muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada, 'Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur'u dinleyecekler?' diye ümitsizliğe düşme, merak etme. Kat'iyen bil ki, mele-i âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur'u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet, kemiyette değil, keyfiyettedir. Bazan bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir" diyerek ye'sini giderir.” (T:463)</span></span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">RİSALE-İ NUR’UN MESLEĞİ, VAZİFESİ TEBLİĞDİR; KABUL ETTİRMEK CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!!</span></span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">28- “Mücahidlerin üstadı ve efelerin hakiki bir nasihi ve Risale-i Nur’un halis muhlis bir şakirdi olan Hasan atıf kardeşim! Senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli mektubun içindeki edibane, gayet ince hissiyatın ve sana mahsus latif tabiratın hoşuma gitti. Kardeşim, mübtedilerin ve hodfüruşların ve mülhidlerin ilişmelerinden teessüratın beni, senin hesabına müteessir etti. Evvelce size yazdığım mektup, inşaallah o teesüratı izale eder. Risale-i Nur’un mesleği ise; vazifesini yapar, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmaz, Vazifesi tebliğidir. Kabul ettirmek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir.” (K:259)</span></span> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">BİZ YAĞMUR DUASI VE NAMAZI İLE VAZİFEMİZİ YAPTIK,</span></span></em></strong> </p> <p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">YAĞMURU VERMEK CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR</span></span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Verdana'">29- “Akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de, bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa yanlış olur. Yağmuru vermek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık; Onun vazifesine karışmayız.Gerçi yağmur namazının zahir neticesi yağmurun gelmesidir; fakat asıl hakikî, en menfaatli neticesi ve en güzel ve tatlı meyvesi şudur ki: Herkes o vaziyetle anlar ki, onun tayınını veren babası, hanesi, dükkânı değil; belki onun tayınını ve yemeğini veren, koca bulutları sünger gibi ve zemin yüzünü bir tarla gibi tasarrufunda bulunduran bir Zât, onu besliyor, rızkını veriyor.” (E-1:32)</span></span></p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">MUVAFFAK ETMEK YA DA ETMEMEK CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR</span></span></em></strong> </p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Verdana'">30- “Ben de Celaleddin-i Harzemşah gibi, “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir, muvaffak etmek ya da etmemek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir” deyip ihlas ile hareket etmeyi Kur’an dan ders almışım.” (E-2:242)</span></span> </p><p> </p><p style="text-align: center"><strong><em><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 12px">GAFİL OLAN İNSAN, ALLAH’IN VAZİFESİYLE MEŞGUL OLUR !!!</span></span></em></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Verdana'">31- “Gafil olan insan kendi vazifesini terk eder. Allah’ın vazifesiyle meşgul olur. Evet insan, gafletten dolayı iktidarı dahilinde kolay olan ubudiyet vazifesinin terkiyle, zaif kalbiyle rububiyet vazife-i sakilesinin altına girer, altında ezilir. İnsanın Allah’a karşı ubudiyet, vazifesidir. Amma gerek nefsine, gerek evlad ve taallukatına hayat malzemesini tedarik etmek Allah’ın vazifesidir.” (Ms:223)</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="akna, post: 197463, member: 1004668"] [CENTER][B][SIZE=4][COLOR=red]VAZİFE-İ İLAHİYE[/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=4][COLOR=red]CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİ[/COLOR][/SIZE][/B][/CENTER] [SIZE=3]Allah’ın vazifesi denilince, insanlara düşen vazife gibi anlaşılmaması lazımdır. İşarat-ül İcaz’ın 187. sahifesindeki temsile bakarak bu durumu şöyle izah edebiliriz. Nasıl ki, müşrikler ‘haya’ kelimesini Cenab-ı Hakk’a isnad ederekkullandıkları için, Kur’anda da aynı kelime Allah için kullanılmaktadır. Aynen öyle de, mevzuumuz olan vazife manası, insanların vazifeleri ta’dad edilirken mezkur belagat kaidelerine uygun olarak ‘Vazife-i İlahiye’ tabiri kullanılabilmektedir. Buna belagatça ‘Müşakelet ve Müşabehet’ denilmektedir. [/SIZE] [SIZE=3]‘Cenab-ı Hakk [B]1-[/B]Hayatı veriyor ve besliyor [B]2-[/B]Neticeleri halk ediyor.’ İşte bu neticeler:[/SIZE] [SIZE=3]1-Kesret-i etba [/SIZE] [SIZE=3]2-Fazla muvaffakiyet [/SIZE] [SIZE=3]3-Halkı toplamak [/SIZE] [SIZE=3]4-Halka kabul ettirmek[/SIZE] [SIZE=3]5-Hayırlı neticeleri vermek [/SIZE] [SIZE=3]6-Nurları okutturmak ve talebeleri çalıştırmak [/SIZE] [SIZE=3]7-Galib etmek, mağlub etmek [/SIZE] [SIZE=3]8-Revaç vermek [/SIZE] [SIZE=3]9-İnayetlere mazhar etmek [/SIZE] [SIZE=3]10-Nurların intişarı [/SIZE] [SIZE=3]11-Muarızları kaçırmak [/SIZE] [SIZE=3]12-Hidayet vermek [/SIZE] [SIZE=3]13-Hüsn-ü te’sir vermek [/SIZE] [SIZE=3]14-Teveccüh-ü nası kazanmak şeklinde sıralanabilmektedir. [COLOR=purple][I]Vazife-i İlahiyeye karışmak, su’i edebdir, ubudiyetle münafidir.[/I][/COLOR][/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYEYE KARIŞMAMALI !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]1- “Medar-ı necat ve halas, yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, batmanlarla halis olmayana müreccahtır. İhlası kazandıran harekatındaki sebebi, sırf bir emr-i ilahi ve neticesi rıza-yı ilahi olduğunu düşünmeli ve vazife-i ilahiyeye karışmamalı. Her şeyde bir ihlas var. Hatta muhabbetinde ihlası ile bir zerresi, batmanlarla resmi ve ücretli muhabbete tereccuh eder.” (Lem:133)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]KESRET-İ ETBA’ , FAZLA MUVAFFAKİYET: [/SIZE][/I][/B] [SIZE=3][B][I]VAZİFE-İ İLAHİYEYE AİTTİR !!![/I][/B][/SIZE][/CENTER] [SIZE=3]2- “Cenab-ı Hakk’ın rızası ihlas ile kazanılır. Kesret-i etba’ ile ve fazla muvaffakiyet ile değildir. Çünkü onlar vazife-i ilahiyeye ait olduğu için istenilmez, belki bazen verilir. Evet bazen bir tek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü bazen bir tek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı ilahiye medar olur. Hem ihlas ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine tarafdar olmaktır. Yoksa “Benden ders alıp sevap kazandırsınlar” düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir.” (lem:152)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]HALKI TOPLAMAK, KABUL ETTİRMEK : [/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR[/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]3- “Ey sevaba hırslı ve a’mal-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdud birkaç kişiden başka ittiba edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner kesret-i etba’ ile değildir. Belki hüner, rıza-yı ilahiyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki böyle hırs ile “Herkes beni dinlesin” diye vazifeni unutup, Vazife-i İlahiye’ye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.” (lem:152)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]İNSAN, HAREKETİNDE RIZA-YI İLAHİYİ DÜŞÜNÜP, [/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMALI[/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]4- “Ubudiyetin esası olan acz, fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergah-i ilahinin rahmet kapısını çalmak lazım geldiğini, hem her amelde bir ihlas ciheti olduğundan, insan hareketinde rıza-yı ilahiyi düşünüp, vazife-i ilahiyeye karışmamasıyla a’la-yı illiyyine çıkacağını yol gösteren mühim bir mes’eledir.” (Lem:394)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]MUVAFFAKİYET VE HAYIRLI NETİCELERİ VERMEK,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYEDİR[/SIZE][/I][/B][/CENTER] [LEFT][SIZE=3]5- “Meşakkat derecesinde sevabın ziyadeleşmesi cihetinde, bu şiddetli hale şükretmeliyiz. Vazifemiz olan hizmet-i imaniyeyi ihlasla yapmaya çalışmalı: vazife-i ilahiye olan muvaffakiyet ve hayırlı neticeleri vermek cihetine karışmamalıyız.” (Şu:482)[/SIZE][/LEFT] [CENTER][B][I][SIZE=3]NURLARI OKUTTURAN VE TALEBELERİNİ ÇALIŞTIRAN [/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYEYE KARIŞMAM !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]6- “Madem emsalsiz bir tarzda, çok ağır şerait altında, pek çok muarızlar karşısında bu derece Nurlar kendilerini okutturuyorlar… Talebelerini hapiste çeşit çeşit suretlerde çalıştırıyor, perişaniyetlerine inayet-i ilahiye ile meydan vermiyorlar; biz bu derece kanaat edip şekva yerinde şükretmekle mükellefiz. Benim bütün şiddetli sıkıntılara karşı tahammülüm bu kanaatten geliyor. Vazife-i ilahiyeye karışmam.” (Şu:518)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]SIKINTILI MUSİBETLERİ HİÇE İNDİREN BİR HAKİKAT DE,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAK[/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]7- “Sıkıntılı musibetlerimi hiçe indiren bir hakikatli tesellidir:[/SIZE] [SIZE=3][B]Birinci:[/B] Hakkımızda zahmet rahmete dönmesi.[/SIZE] [SIZE=3][B]İkinci:[/B] Kader adaleti içinde rıza ve teslim ferahı[/SIZE] [SIZE=3][B]Üçüncü:[/B] İnayet-i Hassanın Nurcular hakkında hususiyetindeki sevinç[/SIZE] [SIZE=3][B]Dördüncü:[/B] Geçici olmasından zevalinde lezzet[/SIZE] [SIZE=3][B]Beşinci:[/B] Ehemmiyetli sevaplar[/SIZE] [SIZE=3][B]Altıncı:[/B] Vazife-i İlahiye’ye karışmamak[/SIZE] [SIZE=3][B]Yedinci:[/B] En şiddetli hücumda en az meşakkat ve küçük yaralar[/SIZE] [SIZE=3][B]Sekizinci:[/B] Sair musibetzedelere nisbeten çok derece hafif” (Şu:531)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]GALİB ETMEK, MAĞLUB ETMEK, MUVAFFAK ETMEK,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]NURLARI KABUL ETTİRMEK, CENAB-I HAKK’A AİTTİR;[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]BİZ VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMALIYIZ !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]8- “Bediüzzaman, devletlere milletlere mukabil, değil yalnız bir yerdeki Firavunlara, bütün Avrupa dinsizliğine karşı tek başıyla meydan okumuş ve okuyor. Ve Kur’an hakikatlerini eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak içerisinde neşrediyor. “Vazifemiz çalışmaktır. Bizi galib etmek, mağlub etmek, muvaffak etmek ve Nurları kabul ettirmek Cenab-ı Hakk’a aittir. Biz vazife-i ilahiyeye karışmayız” demiş ve tarihte misline rastlanmayan zulüm ve işkenceler içerisinde çok zalimane muameleler görmüş ve kapısında jandarma ve polis bekletilmek suretiyle Cuma Namazına dahi gitmekten men’edilmiş ve bütün bu tarihi faciaları kapatmak ve kimseye işittirmemek için de sıkı bir takdiyat altına alınmıştır.” (T:693)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]VAZİFEMİZ HİZMETTİR, VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAK,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]HİZMETİMİZİ O’NUN VAZİFESİNE BİNA ETMEKLE[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]BİR NEVİ TECRÜBE YAPMAMAKTIR[/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]9- “Muhbir-i Sadık’ın haber verdiği “Manevi fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak, zaman ve zemin hemen hemen gelmesi” diye fıkrasına, bütün ruh-u canımızla rahmet-i ilahiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz. Fakat biz Risale-i Nur şakirdleri ise: Vazifemiz hizmettir, vazife-i ilahiyeye karışmamak ve hizmetimizi O’nun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber; kemiyete değil keyfiyete bakmaktır.” (K:107)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]MUVAFFAKİYET, HALKA KABUL ETTİRMEK, REVAÇ VERMEK,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]GALEBE ETTİRMEK, İNAYETLERE MAZHAR ETMEK[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYEDİR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]10- “Risale-i nur şakirdleri, hizmet-i nuriyeyi velayet makamına tercih eder, keşf-ü kerameti aramaz ve ahret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz, ve vazife-i ilahiye olan muvaffakiyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şan-ü şeref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmaz ve harekatını onlara bina etmezler. Halisen, muhlisen çalışırlar “Vazifemiz hizmettir, o yeter” derler” (K:263)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]MUVAFFAKİYET, FÜTUHAT-I NURİYE VE REVAÇ İLE İNTİŞARI,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYEDİR ![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]11- “Vazifemiz, ihlas ile ve sebat ve tesanüdle ve mümkün olduğu kadar ihtiyat ile “sırran tenevverat” irşad-ı Aleviyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir. Yoksa, muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telaş etmek değil. Muvaffakiyet ve fütuhat-ı Nuriye ve revaç ile intişarı ise, vazife-i ilahiyedir. Vazifemizi yapıp, vazife-i ilahiyeye karışmamak gerektir diye hem bana, hem sizin bedelinize teselli buldum.” (E-1:212)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]VAZİFEMİZİ YAPMAK, VAZİFE-İ İLAHİYEYE KARIŞMAMAK LAZIMDIR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]12-“Her vakit ihtiyat, ihlas, tesanüd, sebat, sarsılmamak ve vazifemizi yapmak ve vazife-i ilahiyeye karışmamak, “sırran tenevverat” düsturuna göre hareket etmek ve telaş ve me’yus olmamak lazım ve elzemdir. Hem tekrar derim: Nur şakirdleri gibi pek az zahmetle pek çok kıymetdar hizmet ve pek çok manevi kazanç elde edenler tarihlerde görülmüyor. Ağır şerait altında bazen bir saat nöbet bir sene ibadet hükmüne geçtiği misillü, inşaallah Nurcuların hizmet-i imaniye ve Kur’aniyedeki saatleri yüzer saat hükmünde hayırlar kazandırır.” (Em-2:14)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]MUVAFFAK ETMEK, HALKA KABUL ETTİRMEK VE[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]MUARIZLARI KAÇIRMAK İSE, O VAZİFE-İ İLAHİYEDİR.[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]BİZ BUNA KARIŞMAYACAĞIZ !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]13- “Vazifemiz ihlas ile iman ve Kur'ana hizmet etmektir. Amma bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek ve muarızları kaçırmak [/SIZE][SIZE=3]ise, o vazife-i İlahiyedir. Biz buna karışmayacağız. Mağlub da olsak, kuvve-i maneviyeye ve hizmetimize noksanlık vermeyecek. O noktada kanaat etmek lâzımdır. [B]Meselâ: Bir zaman İslâm'ın büyük bir kahramanı Celaleddin-i Harzemşah'a demişler: "Cengiz'e karşı muzaffer olacaksın." O demiş: "Vazifemiz cihad etmektir. Bizi galib etmek vazife-i İlahiyedir. Ona karışmam." [/B]Sizin şimdiye kadar sarsılmadan hâlis hizmetinizin delaletiyle, siz de bu kahramana iktida etmişsiniz. Binden bir-iki adam sizden kabul etse, yine sarsılmamak gerektir. Bazan bir-iki adam, bine mukabil geliyor.” (E-2:55)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]AZAMİ İHLAS, VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]14- “Hem azami ihlasın zedelenmemek için şimdi düşmanlar da dostlara inkılab ettiği bir zamanda sohbet etmek, konuşmak, bu dünyada da uhrevi hizmetlerin bir güzel ve fani meyvelerine vesile olabilir. O vakit azami ihlas ki, hiçbir şeye alet olmayacak. Hem vazife-i ilahiyeye karışmamak için kader-i ilahi hakkımdaki bu şiddetli halete aleyhimde değil, lehimde olarak fetva verdi, müsaade etti.” (E-2:226)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]RIZA-YI İLAHİYE GÖRE SIRF HİZMET-İ İMANİYE YAPMAK;[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]15- “Aziz kardeşlerim! Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı ilahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i ilahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” (E-2:241)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]MÜSBET HAREKET ETMEK, MENFİ HAREKET ETMEMEK;[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]16- “[I][I]Rusya'da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfî'de idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım tahakkümlere boyuneğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfi hareket etmemek ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım.[/I][/I]” (E-2:241)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]CİHAD-I MANEVİYENİN EN BÜYÜK ŞARTI DA ;[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]17- “Cihad-ı maneviyenin en büyük şartı da; vazife-i ilâhiyeye karışmamaktır ki, "Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakka aittir. Biz vazfemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz."Ben de Celâleddin Harzemşah* gibi, "Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakkın vazifesidir." deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur'an'dan ders almışım.” (E-2:241)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]İSLAMİYETİN MUKTEZASI MÜ’MİNANE TEVEKKÜL; VAZİFE-İ İLAHİYE’YE KARIŞMAMAKTIR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]18- “Kurun-u vustâ ve kurûn-u uhranın ilcaatını tefrik eylemeyen; ve birbirinden gayetuzak, biri mezmum ve biri memduh olan tahsil ve kesbde olan kanaatı ile, mahsul ve ücretteki kanaatı temyiz etmeyen; ve birbirinden nihayet derecede baîd, hattâ biri tenbelliğin ünvanı, diğeri hakikî ihlasın sadefi olan iki tevekkülü (ki biri, meşietin muktezası olan esbab arasındaki nizama karşı temerrüd hükmünde olan, tertib-i mukaddemattaki bir tevekkül-ü tenbelane; diğeri, İslâmiyetin muktezası olan, netice itibariyle gerdendade-i tevfik olarak vazife-i İlahiyeye karışmamakla terettüb-ü neticede mü’minane tevekküldür) ikisini birbiriyle iltibas eden ve “Ümmetî! Ümmetî!” sırrını teferrüs etmeyen ve hikmetini anlamayan bazı adamlar ve bilmeyen bir kısım vaizlerdir ki, o meyelanı kırdılar, o şevki de söndürdüler.” (Mü:38) [/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]ASIL VAZİFE TALİM VE MUHAREBEDİR; [/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]AÇ BIRAKMAMAK PADİŞAHIN VAZİFESİDİR[/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]19- “Birader, asıl vazifen, talim ve muharebedir. Sen onun için buraya getirilmişsin. Padişaha itimad et. O seni aç bırakmaz. O, O’nun vazifesidir. Hem sen aciz ve fakirsin, her yerde kendini beslettiremezsin. Hem mücahede ve seferberlik zamanıdır. Hem sana asidir der ceza veririler. Evet, iki vazife peşimizde görünüyor, Biri, padişahın vazifesidir. Bazen biz onun angaryasını çekeriz ki, bizi beslemektir. Diğeri, bizim vazifemizdir. Padişah bize teshilat ile yardım eder ki, talim ve harbdir.” (S:23)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]HAYATI VERİP BESLEME VAZİFESİNİ YAPANA,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]PERESTİŞ EDİP YALVARMAK VAZİFESİ, BİZİMDİR !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]20- “Ve o iki vazife ise; birisi hayatı verip beslemektir. Diğeri hayatı verene ve besleyene perestiş edip yalvarmaktır. O’na tevekkül edip emniyet etmektir.” (S:23)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]İNSANIN RABBİ MASNUATIYLA KENDİNİ TANITIRSA,[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]İNSAN DA O’NU İMAN İLE TANIYACAK !!![/SIZE][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3]21- “Evet hiç mümkün müdür ki; insan umum mevcudat içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsunda, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuatıyla kendini tanıttırsa, mukabilinde insan iman ile O’nu tanımazsa … ” (S:65)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]“BEN BÖYLE İŞLESEM, SEN BÖYLE İŞLER MİSİN?” DİYEREK, CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİNE KARIŞMAMALI !!![/SIZE][/I][/B] [/CENTER] [SIZE=3]22-[/SIZE][SIZE=3]“Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: ‘Sen böyle yapsan sana böyle yaparım. Göreyim seni, yapabilir misin?’ diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin: ‘Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?’ diye tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı, sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir.” [I][U]Madem hakikat budur; insan kendi vazifesini yapıp Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamalı.[/U][/I] [/SIZE] [SIZE=3]Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler: [/SIZE] [SIZE=3]“Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek.” [/SIZE] [SIZE=3]O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek Onun vazifesidir.” [/SIZE] [SIZE=3]İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir sûrette çok defa muzaffer olmuştur.” (L:130)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]İNSANLARA DİNLETTİRMEK VE HİDAYET VERMEK[/SIZE][/I][/B] [B][I][SIZE=3]CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!![/SIZE][/I][/B] [/CENTER] [SIZE=3]23- “[/SIZE][SIZE=3][B]Evet, insanın elindeki cüz-ü ihtiyarî ile işledikleri ef’allerinde, Cenâb-ı Hakka ait netâici düşünmemek gerektir. Meselâ, kardeşlerimizden bir kısım zatlar, halkların Risale-i Nur’a iltihakları şevklerini ziyadeleştiriyor, gayrete getiriyor. Dinlemedikleri vakit, zayıfların kuvve-i mâneviyeleri kırılıyor, şevkleri bir derece sönüyor. Halbuki, üstad-ı mutlak, muktedâ-yı küll, rehber-i ekmel olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, “Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir.” (Nur Sûresi, 24:54.) olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa’y ve gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünkü “Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir.” (Kasas Sûresi, 28:56.) sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenâb-ı Hakkın vazifesidir; Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmazdı. [/B][/SIZE] [B][SIZE=3]Öyleyse, işte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazifeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.[/SIZE][/B][SIZE=3]” (L:131)[/SIZE] [CENTER][B][I][SIZE=3]HÜSN-Ü KABUL, HÜSN-Ü TESİR VE TEVECCÜH-Ü NASI KAZANMAK NOKTALARI CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!![/SIZE][/I][/B] [/CENTER] [SIZE=3]24- “İşte bu müdhiş marazın merhemi, ilâcı ihlâstır. Yâni hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enâniyetin hatırına galib gelmekle [SIZE=5]اِنْاَجْرِىَاِلاَّعَلَىاللّهِ[/SIZE] [FONT=Verdana]sırrına mazhar olup nâsdan gelen maddî ve mânevî ücretten istiğnâ etmekle [SIZE=5]وَمَاعَلَى[/SIZE][SIZE=5]الرَّسُولِاِلاَّ[/SIZE][/FONT][FONT=Times New Roman][SIZE=5]الْبَلاَغُ[/SIZE] [/FONT][FONT=Verdana]sırrına mazhar olup hüsn-ü kabul ve hüsn-ü te’sir ve teveccüh-ü nâsı kazanmak noktalarının Cenab-ı Hakk’ın vazifesi ve ihsanı olduğunu ve kendi vazifesi olan tebliğde dahil olmadığını ve lâzım da olmadığını ve onunla mükellef olmadığını bilmekle ihlâsa muvaffak olur. Yoksa ihlâsı kaçırır.” (L:149)[/FONT][/SIZE] [CENTER][B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]KABUL ETTİRMEK, SENİN ETRAFINA HALKI TOPLAMAK ;[/SIZE][/FONT][/I][/B] [B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]CENAB-I HAKKIN VAZİFESİDİR !!![/SIZE][/FONT][/I][/B] [/CENTER] [FONT=Verdana][SIZE=3]25- “Ey sevaba hırslı ve a'mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ' ile değildir. Belki hüner, rızâ-i İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla "Herkes beni dinlesin?" diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah'ın vazifesine karışma.” (L:152)[/SIZE][/FONT] [CENTER][B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]KENDİ VAZİFEMİZİ DÜŞÜNMEK, CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİNE KARIŞMAMAKTIR !!![/SIZE][/FONT][/I][/B] [/CENTER] [FONT=Verdana][SIZE=3]26- “Tarik-ı hakta çalışan ve mücahede edenler yalnız kendi vazifesini düşünüp, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmamaları lazım geldiğini ve şiddet-i hırs yüzünden, vazife-i ubudiyet ve memuriyeti, amiriyet ve mabudiyetle iltibas edenlere karşı tefrik edip, haddini tecavüz eden insana makamını gösteren, herkese lüzumlu bir mes’eledir.” (L:393)[/SIZE][/FONT] [CENTER][B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]MUVAFFAK OLMAK, İNSANLARA KABUL ETTİRMEK;[/SIZE][/FONT][/I][/B] [B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!![/SIZE][/FONT][/I][/B] [/CENTER] [SIZE=3][FONT=Verdana]27-[/FONT][FONT=Verdana]“Emirdağında iken, Ankara'ya Nur hizmeti için gönderdiği bir talebesi, hâl-i âleme bakarak, "Bu insanlar ne zaman Nur hakikatlerini dinleyecek, kalın zulmet perdeleri nasıl yırtılacak, mânevî karanlıklar nasıl izale olacak?" diye ümitsizliğe düşer. Sonra birgün Emirdağına Üstadın yanına döndüğü zaman, o büyük Üstad der: "Vazifemiz hizmettir. Muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada, 'Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur'u dinleyecekler?' diye ümitsizliğe düşme, merak etme. Kat'iyen bil ki, mele-i âlânın hadsiz sakinleri, bugün Risale-i Nur'u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet, kemiyette değil, keyfiyettedir. Bazan bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir" diyerek ye'sini giderir.” (T:463)[/FONT][/SIZE] [CENTER][B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]RİSALE-İ NUR’UN MESLEĞİ, VAZİFESİ TEBLİĞDİR; KABUL ETTİRMEK CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR !!![/SIZE][/FONT][/I][/B] [/CENTER] [FONT=Verdana][SIZE=3]28- “Mücahidlerin üstadı ve efelerin hakiki bir nasihi ve Risale-i Nur’un halis muhlis bir şakirdi olan Hasan atıf kardeşim! Senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli mektubun içindeki edibane, gayet ince hissiyatın ve sana mahsus latif tabiratın hoşuma gitti. Kardeşim, mübtedilerin ve hodfüruşların ve mülhidlerin ilişmelerinden teessüratın beni, senin hesabına müteessir etti. Evvelce size yazdığım mektup, inşaallah o teesüratı izale eder. Risale-i Nur’un mesleği ise; vazifesini yapar, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmaz, Vazifesi tebliğidir. Kabul ettirmek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir.” (K:259)[/SIZE][/FONT] [CENTER][B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]BİZ YAĞMUR DUASI VE NAMAZI İLE VAZİFEMİZİ YAPTIK,[/SIZE][/FONT][/I][/B] [B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]YAĞMURU VERMEK CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR[/SIZE][/FONT][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3][FONT=Verdana]29- “Akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de, bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa yanlış olur. Yağmuru vermek Cenâb-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık; Onun vazifesine karışmayız.Gerçi yağmur namazının zahir neticesi yağmurun gelmesidir; fakat asıl hakikî, en menfaatli neticesi ve en güzel ve tatlı meyvesi şudur ki: Herkes o vaziyetle anlar ki, onun tayınını veren babası, hanesi, dükkânı değil; belki onun tayınını ve yemeğini veren, koca bulutları sünger gibi ve zemin yüzünü bir tarla gibi tasarrufunda bulunduran bir Zât, onu besliyor, rızkını veriyor.” (E-1:32)[/FONT][/SIZE] [CENTER][B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]MUVAFFAK ETMEK YA DA ETMEMEK CENAB-I HAKK’IN VAZİFESİDİR[/SIZE][/FONT][/I][/B] [/CENTER] [SIZE=3][FONT=Verdana]30- “Ben de Celaleddin-i Harzemşah gibi, “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir, muvaffak etmek ya da etmemek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir” deyip ihlas ile hareket etmeyi Kur’an dan ders almışım.” (E-2:242)[/FONT][/SIZE] [CENTER][B][I][FONT=Verdana][SIZE=3]GAFİL OLAN İNSAN, ALLAH’IN VAZİFESİYLE MEŞGUL OLUR !!![/SIZE][/FONT][/I][/B][/CENTER] [SIZE=3][FONT=Verdana]31- “Gafil olan insan kendi vazifesini terk eder. Allah’ın vazifesiyle meşgul olur. Evet insan, gafletten dolayı iktidarı dahilinde kolay olan ubudiyet vazifesinin terkiyle, zaif kalbiyle rububiyet vazife-i sakilesinin altına girer, altında ezilir. İnsanın Allah’a karşı ubudiyet, vazifesidir. Amma gerek nefsine, gerek evlad ve taallukatına hayat malzemesini tedarik etmek Allah’ın vazifesidir.” (Ms:223)[/FONT][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur ve Nur Cemaati
Risale-i Nur Düsturları
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst