Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Sadeleştirme Analizi
"Risâle-i Nur Anlaşılmıyor" Diyenlerin Yaman Çelişkileri
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 164040" data-attributes="member: 27"><p><span style="color: DarkRed"><strong>“HÂRİKA, MUAZZAM, MUHTEŞEM, VECİZ VE CEM’İYETLİ BİR ESER”</strong></span></p><p> </p><p> Keza Nur Risâlelerinin “sadeleştirme” perdesinde kudsî ve mübârek lâfızlarının değiştirilemeyeceği hakikati de bunun içindir. <strong>Gerçek mânâların hazinesi olan Risâle-i Nurlar için “sadeleştirme” ameliyesinin hiçbir suretle uygulanmayacağı ve bunun bir “tahrif” olacağı kanaatinin ana fikri budur. </strong></p><p><strong></strong></p><p></p><p> Bu bakımdan Risâle-i Nur araştırmacısı Abdülkadir Badıllı’nın ifâdesiyle, “öztürkçecilik” hastalığıyla Risâlelerin sadeleştirilmesini, <strong>“inadî ve zorakî bir tarzda bir tahrif olduğunu”</strong>, bunun <strong>“Risâlelerdeki canlı, hakikatli, her tarafı şuurlu ve çok ince ve nazdar, mânidar lâfızları kaybettireceğini”</strong> belirtir. Sadeleştirilerek onun yerine ikame ettirilmek istenen kelimeleri, <strong>“derisi soyulmuş meyveler misali nurlu mânâlarından mücerred, donuk, bozuk, nursuz, ruhsuz adî boncuklar”</strong> olarak niteler. </p><p></p><p></p><p> Keza Risâleleri sadeleştirmekle, eserin üslûbunu, ifâde tarzını tamamen bozduğunu, mukaddes mânâlarını uçurduğu nazara veren <strong>Zübeyr Gündüzalp, Necip Fazıl’a gönderdiği mektupta,</strong> <strong><span style="color: Purple">“Risâle-i Nur; hârika, muazzam, muhteşem, veciz ve cem’iyetli bir eser külliyatı olması hasebiyle, ta’dilat yaparak neşrine râzı olmak mümkün değildir. Tanıyan idrâkli gençlik tarafından aşk derecesinde sevilen, şirin, lâtif, zarif ve müstesna üslûbu altüst ediyor” </span></strong>gerçeğini bildirir. </p><p></p><p></p><p> <strong>Okuyanların, “halis Türkçe” olan Risâle-i Nur’daki Kur’ânî kuvvetli üslûbunu anlamalarına ve takdirlerine karşı,<span style="color: Red"> “Haber Türk” </span>televizyonundaki tarihçilerin, “anlamıyoruz” demeleri, doğrusu bütün bu tesbitler karşısında çok garip kaçmakta, insanı hayretler içinde bırakmakta… </strong></p><p> </p><p></p><p></p><p><span style="color: DarkRed"><strong>“TÜRK-İSLÂM DÜNYASINDA EN FAZLA ETKİ YAPAN BİR ÂLİM” İSE…</strong></span></p><p> </p><p> Hakikaten milyonlarca insanın, gençliğin iştiyakla okuduğu bir şâheserin “okunmadığını” ve “anlaşılmadığını” iddia etmenin hiçbir ilmî ve sosyolojik gerçeği ifâde etmediği, tamamen bir saptırmadan ibâret olduğu ortada… </p><p> Bediüzzaman’ın edebiyat ve üslûbunu idrâk için öncelikle Risâleleri okumak gerekiyor. </p><p></p><p></p><p> Her dinî ilmin bir terminolojisi ve bir literatürünün olduğunu çok iyi bilenlerin, dinî ve akâidî ilimlere dair terimleri inkâr edercesine, <strong>“mânây-ı harfî” gibi tâbirleri “anlamıyoruz” diye istihza etmeleri, doğrusu çok ayıp ve sığ kaçmıştır… </strong></p><p></p><p></p><p> <span style="color: Purple">Belli ki Bediüzzaman’ın eserlerini okumamışlar. <strong>Çünkü okusalardı, Bediüzzaman’ın “mânây-ı harfî”nin mânâsını açıkladıklarını göreceklerdi. </strong></span></p><p><span style="color: Purple">Veya en azından bir lügata baksalardı, mânây-ı harfinin, “bir şeyin başka şeyi tanıtması, başka mânâları okutması, bildirmesi” olduğunu, kelâm ve tevhid ilmi ıstılâhında, <strong>“bir şeyin kendisini değil de san'atkârını, ustasını, sahibini, yani Yaratıcısını bilip tanıttırma mânâsını verdiğini”</strong> bileceklerdi.</span></p><p> <span style="color: Purple">“İmanı kuvvetlendirmeye çalışıyor” dedikleri Said Nursî’nin, eşyanın hakikatini ve yaratılışı açıklarken, anlamını açıkladığı “mânây-ı harfî”nin mânâsını anlayacaklardı… </span></p><p> <span style="color: Purple">Medresede yetişenlere örnek olarak “dinden çıkmak”la yargılanan Turan Dursun’u örnek vermeyecekler, </span></p><p><span style="color: Purple">milyonlarca mensubu olduğunu kabul ettikleri Said Nursî’nin <strong>“Türkiye’nin dinî hayatına damgasını vurmadığı”</strong> gülünçlüklere ve sathiliklere sapmayacaklardı. </span></p><p> <span style="color: Purple">Türkiye’den İslâm dünyasını etkileyen birinin çıkmadığını iddia edip, </span></p><p><span style="color: Purple">Şam’dan Kahire’ye İslâm âleminin çeşitli merkezlerindeki “Bediüzzaman sempozyumları”nı, ilmî toplantılarını görmezden gelmeyeceklerdi. </span></p><p><span style="color: Purple">Hele Bediüzzaman’ın, Seyyid Kutup, Muhammed İkbal, dahası Hamidullah ve “modernist-Kemalist” dedikleri Fazlürrahman kadar etkili olmadığı saçmalığını ileri sürmeyeceklerdi.</span></p><p> <span style="color: Purple">Önyargı ve çarpıtmanın iflâh olmaz illetinin esiri olmayacaklardı… </span> </p><p></p><p></p><p> <strong><span style="color: Red">Sahi, İslâm ve Batı dünyasından yüzlerce ilim adamının Bediüzzaman ve Nur Risâleleri için yaptığı değerlendirmeleri gözardı ederek, Bediüzzaman’ı Nihal Atsız’ın “bir-iki makalesiyle-saldırısıyla” yorumlamaya kalkışmanın mantığı nedir? </span></strong></p><p></p><p></p><p> <span style="color: Red">Gerçekten <span style="color: Blue"><strong>“Haber Türk”teki “Teke Tek”</strong> </span>programında, Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950 seçimlerinin ardından iktidara gelir gelir-gelmez ilk icraat olarak Meclis’e sunduğu “Ezânın serbestçe okunması”na dair kanuna CHP’nin muhalefet edemeyişini, “Ezânın aslına çevrilmesi teklifini CHP verdi” uydurması gibi, gerçeklerin çoğu yerde tersyüz edilip çarpıtılmasının gereği nedir? </span></p><p></p><p></p><p> <strong><span style="color: Red">Önce “Said Nursî İslâm dünyasında ve hatta Türkiye’de bir etki yapmamış” diyenler, programa verilen aradan sonra, bu kez “Said Nursî etki yapmamış demiyoruz; tabi ki 20. yüzyılda Türk- İslâm dünyasında en fazla etkiyi yapmış âlimdir” demek durumunda kaldılar. Peki, kendi ifâdeleriyle onbinlerce tepki ve ikaz mesajı karşısında panikleyip bunalarak çark edenler, neden gerçekleri teslim etmekte zorlanıyorlar? Ne zorları var? </span></strong></p><p><strong><span style="color: Red"></span></strong></p><p></p><p></p><p><span style="color: DarkRed"><strong>“RİSÂLE-İ NUR ANLAŞILMIYOR” DİYENLERİN YAMAN ÇELİŞKİLERİ…</strong></span></p><p> </p><p> <strong>Gerçek şu ki “Haber Türk”teki programa, Nur Risâlelerini okuduklarını söyleyen “konuşmacılar”ın son demde düştükleri tenâkuzlar, Risâle-i Nur’u okumadıklarını ya da okudukları ve anladıkları halde bile bile “anlaşılmıyor” iddialarının çürüklüğünü ortaya koydu. Ve bütün seyirciler, “konuklar”ın tezâdını ve tıkanıklığını ibretle seyretti… </strong></p><p><strong></strong></p><p></p><p> Programın yöneticisi <strong><span style="color: Red">Fatih Altaylı</span></strong>’nın, yağan seyirci mesajlarını <strong>“abuk-sabuk”</strong> diye hafife alıp, ardından ekrâna yansıyan açık bir tutukluluk haliyle “konukları”yla kısa bir süre bakıştıktan sonra, <strong><span style="color: Red">“Bundan sonra bu konuda program yapmayacağız; bugün erken bitirelim, zaten Hoca’nın (İlber Ortaylı’nın) uykusu geliyor…”</span></strong> <strong>diye programı apar-topar erkenden kapatması, aslında bir seyircinin ifâdesiyle “seviyesiz tartışma”nın akıbetini ortaya koyuyordu. </strong>Milletin gözünün içine baka baka, bir yandan <strong>“Elbette çok etkisi olmuştur”</strong> dedikleri, diğer yandan <strong>“okunmuyor, anlaşılmıyor” </strong>iddiasında bulundukları Said Nursî’nin eserlerinin, Anadolu’da, İslâm dünyasında ve hatta Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da ve Uzakdoğu’da milyonlarca insan tarafından okunduğu gerçeği karşısında saplandıkları “yaman çelişki”den her şeyi gözler önüne serdi. </p><p></p><p></p><p> Altaylı’nın, seyircilerin ardı arkası kesilmeyen ısrarlı e-mailleri üzerine, programın sonunda <strong><span style="color: Red">“Biz de anlamıyoruz; hem okunmuyor, anlaşılmıyor; hem de bu kadar çok okunuyor ve anlaşıldığı bildiriliyor. Bu nasıl oluyor? Biz de bu çelişkiyi çözmeye çalışıyoruz”</span></strong> demesi; ve programı tereddütlerle, “istifhamlar”la bitirmesi, aslında bile bile sürüklendikleri çelişkilerin ve çıkmazın ikrarıydı… </p><p></p><p></p><p> <strong><span style="color: Blue">Altaylı, Bediüzzaman’ı bilmeyenleri, Said Nursî’nin eserlerini doğru dürüst okumayanları, salt kulaktan dolma uydurma yorumlarla konuşanları değil; Said Nursî’yi, eserlerini okuyanları, bilenleri, gerçekleri çarpıtmayanları, doğrular karşısında önyargılı olmayanları ve çelişkilere düşmeyenleri de konuşturmalı… </span></strong></p><p><strong><span style="color: Blue"></span></strong></p><p></p><p> <strong><span style="color: Blue">Eğer, gerçeklerin ortaya çıkmasını isteyen, doğruların kamuoyuna duyurulmasına çalışan araştırmacı bir gazeteci ise… </span></strong></p><p><strong><span style="color: Blue"></span></strong></p><p></p><p style="text-align: right"><u><strong><span style="color: Red">Cevher İLHAN</span></strong></u></p> <p style="text-align: right"><u><strong><span style="color: Red"> 29 Ekim 2009</span></strong></u></p> <p style="text-align: right"><u><strong><span style="color: Red">sentezhaber.com</span></strong></u></p> <p style="text-align: right"></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 164040, member: 27"] [COLOR=DarkRed][B]“HÂRİKA, MUAZZAM, MUHTEŞEM, VECİZ VE CEM’İYETLİ BİR ESER”[/B][/COLOR] Keza Nur Risâlelerinin “sadeleştirme” perdesinde kudsî ve mübârek lâfızlarının değiştirilemeyeceği hakikati de bunun içindir. [B]Gerçek mânâların hazinesi olan Risâle-i Nurlar için “sadeleştirme” ameliyesinin hiçbir suretle uygulanmayacağı ve bunun bir “tahrif” olacağı kanaatinin ana fikri budur. [/B] Bu bakımdan Risâle-i Nur araştırmacısı Abdülkadir Badıllı’nın ifâdesiyle, “öztürkçecilik” hastalığıyla Risâlelerin sadeleştirilmesini, [B]“inadî ve zorakî bir tarzda bir tahrif olduğunu”[/B], bunun [B]“Risâlelerdeki canlı, hakikatli, her tarafı şuurlu ve çok ince ve nazdar, mânidar lâfızları kaybettireceğini”[/B] belirtir. Sadeleştirilerek onun yerine ikame ettirilmek istenen kelimeleri, [B]“derisi soyulmuş meyveler misali nurlu mânâlarından mücerred, donuk, bozuk, nursuz, ruhsuz adî boncuklar”[/B] olarak niteler. Keza Risâleleri sadeleştirmekle, eserin üslûbunu, ifâde tarzını tamamen bozduğunu, mukaddes mânâlarını uçurduğu nazara veren [B]Zübeyr Gündüzalp, Necip Fazıl’a gönderdiği mektupta,[/B] [B][COLOR=Purple]“Risâle-i Nur; hârika, muazzam, muhteşem, veciz ve cem’iyetli bir eser külliyatı olması hasebiyle, ta’dilat yaparak neşrine râzı olmak mümkün değildir. Tanıyan idrâkli gençlik tarafından aşk derecesinde sevilen, şirin, lâtif, zarif ve müstesna üslûbu altüst ediyor” [/COLOR][/B]gerçeğini bildirir. [B]Okuyanların, “halis Türkçe” olan Risâle-i Nur’daki Kur’ânî kuvvetli üslûbunu anlamalarına ve takdirlerine karşı,[COLOR=Red] “Haber Türk” [/COLOR]televizyonundaki tarihçilerin, “anlamıyoruz” demeleri, doğrusu bütün bu tesbitler karşısında çok garip kaçmakta, insanı hayretler içinde bırakmakta… [/B] [COLOR=DarkRed][B]“TÜRK-İSLÂM DÜNYASINDA EN FAZLA ETKİ YAPAN BİR ÂLİM” İSE…[/B][/COLOR] Hakikaten milyonlarca insanın, gençliğin iştiyakla okuduğu bir şâheserin “okunmadığını” ve “anlaşılmadığını” iddia etmenin hiçbir ilmî ve sosyolojik gerçeği ifâde etmediği, tamamen bir saptırmadan ibâret olduğu ortada… Bediüzzaman’ın edebiyat ve üslûbunu idrâk için öncelikle Risâleleri okumak gerekiyor. Her dinî ilmin bir terminolojisi ve bir literatürünün olduğunu çok iyi bilenlerin, dinî ve akâidî ilimlere dair terimleri inkâr edercesine, [B]“mânây-ı harfî” gibi tâbirleri “anlamıyoruz” diye istihza etmeleri, doğrusu çok ayıp ve sığ kaçmıştır… [/B] [COLOR=Purple]Belli ki Bediüzzaman’ın eserlerini okumamışlar. [B]Çünkü okusalardı, Bediüzzaman’ın “mânây-ı harfî”nin mânâsını açıkladıklarını göreceklerdi. [/B] Veya en azından bir lügata baksalardı, mânây-ı harfinin, “bir şeyin başka şeyi tanıtması, başka mânâları okutması, bildirmesi” olduğunu, kelâm ve tevhid ilmi ıstılâhında, [B]“bir şeyin kendisini değil de san'atkârını, ustasını, sahibini, yani Yaratıcısını bilip tanıttırma mânâsını verdiğini”[/B] bileceklerdi. “İmanı kuvvetlendirmeye çalışıyor” dedikleri Said Nursî’nin, eşyanın hakikatini ve yaratılışı açıklarken, anlamını açıkladığı “mânây-ı harfî”nin mânâsını anlayacaklardı… Medresede yetişenlere örnek olarak “dinden çıkmak”la yargılanan Turan Dursun’u örnek vermeyecekler, milyonlarca mensubu olduğunu kabul ettikleri Said Nursî’nin [B]“Türkiye’nin dinî hayatına damgasını vurmadığı”[/B] gülünçlüklere ve sathiliklere sapmayacaklardı. Türkiye’den İslâm dünyasını etkileyen birinin çıkmadığını iddia edip, Şam’dan Kahire’ye İslâm âleminin çeşitli merkezlerindeki “Bediüzzaman sempozyumları”nı, ilmî toplantılarını görmezden gelmeyeceklerdi. Hele Bediüzzaman’ın, Seyyid Kutup, Muhammed İkbal, dahası Hamidullah ve “modernist-Kemalist” dedikleri Fazlürrahman kadar etkili olmadığı saçmalığını ileri sürmeyeceklerdi. Önyargı ve çarpıtmanın iflâh olmaz illetinin esiri olmayacaklardı… [/COLOR] [B][COLOR=Red]Sahi, İslâm ve Batı dünyasından yüzlerce ilim adamının Bediüzzaman ve Nur Risâleleri için yaptığı değerlendirmeleri gözardı ederek, Bediüzzaman’ı Nihal Atsız’ın “bir-iki makalesiyle-saldırısıyla” yorumlamaya kalkışmanın mantığı nedir? [/COLOR][/B] [COLOR=Red]Gerçekten [COLOR=Blue][B]“Haber Türk”teki “Teke Tek”[/B] [/COLOR]programında, Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950 seçimlerinin ardından iktidara gelir gelir-gelmez ilk icraat olarak Meclis’e sunduğu “Ezânın serbestçe okunması”na dair kanuna CHP’nin muhalefet edemeyişini, “Ezânın aslına çevrilmesi teklifini CHP verdi” uydurması gibi, gerçeklerin çoğu yerde tersyüz edilip çarpıtılmasının gereği nedir? [/COLOR] [B][COLOR=Red]Önce “Said Nursî İslâm dünyasında ve hatta Türkiye’de bir etki yapmamış” diyenler, programa verilen aradan sonra, bu kez “Said Nursî etki yapmamış demiyoruz; tabi ki 20. yüzyılda Türk- İslâm dünyasında en fazla etkiyi yapmış âlimdir” demek durumunda kaldılar. Peki, kendi ifâdeleriyle onbinlerce tepki ve ikaz mesajı karşısında panikleyip bunalarak çark edenler, neden gerçekleri teslim etmekte zorlanıyorlar? Ne zorları var? [/COLOR][/B] [COLOR=DarkRed][B]“RİSÂLE-İ NUR ANLAŞILMIYOR” DİYENLERİN YAMAN ÇELİŞKİLERİ…[/B][/COLOR] [B]Gerçek şu ki “Haber Türk”teki programa, Nur Risâlelerini okuduklarını söyleyen “konuşmacılar”ın son demde düştükleri tenâkuzlar, Risâle-i Nur’u okumadıklarını ya da okudukları ve anladıkları halde bile bile “anlaşılmıyor” iddialarının çürüklüğünü ortaya koydu. Ve bütün seyirciler, “konuklar”ın tezâdını ve tıkanıklığını ibretle seyretti… [/B] Programın yöneticisi [B][COLOR=Red]Fatih Altaylı[/COLOR][/B]’nın, yağan seyirci mesajlarını [B]“abuk-sabuk”[/B] diye hafife alıp, ardından ekrâna yansıyan açık bir tutukluluk haliyle “konukları”yla kısa bir süre bakıştıktan sonra, [B][COLOR=Red]“Bundan sonra bu konuda program yapmayacağız; bugün erken bitirelim, zaten Hoca’nın (İlber Ortaylı’nın) uykusu geliyor…”[/COLOR][/B] [B]diye programı apar-topar erkenden kapatması, aslında bir seyircinin ifâdesiyle “seviyesiz tartışma”nın akıbetini ortaya koyuyordu. [/B]Milletin gözünün içine baka baka, bir yandan [B]“Elbette çok etkisi olmuştur”[/B] dedikleri, diğer yandan [B]“okunmuyor, anlaşılmıyor” [/B]iddiasında bulundukları Said Nursî’nin eserlerinin, Anadolu’da, İslâm dünyasında ve hatta Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da ve Uzakdoğu’da milyonlarca insan tarafından okunduğu gerçeği karşısında saplandıkları “yaman çelişki”den her şeyi gözler önüne serdi. Altaylı’nın, seyircilerin ardı arkası kesilmeyen ısrarlı e-mailleri üzerine, programın sonunda [B][COLOR=Red]“Biz de anlamıyoruz; hem okunmuyor, anlaşılmıyor; hem de bu kadar çok okunuyor ve anlaşıldığı bildiriliyor. Bu nasıl oluyor? Biz de bu çelişkiyi çözmeye çalışıyoruz”[/COLOR][/B] demesi; ve programı tereddütlerle, “istifhamlar”la bitirmesi, aslında bile bile sürüklendikleri çelişkilerin ve çıkmazın ikrarıydı… [B][COLOR=Blue]Altaylı, Bediüzzaman’ı bilmeyenleri, Said Nursî’nin eserlerini doğru dürüst okumayanları, salt kulaktan dolma uydurma yorumlarla konuşanları değil; Said Nursî’yi, eserlerini okuyanları, bilenleri, gerçekleri çarpıtmayanları, doğrular karşısında önyargılı olmayanları ve çelişkilere düşmeyenleri de konuşturmalı… [/COLOR][/B] [B][COLOR=Blue]Eğer, gerçeklerin ortaya çıkmasını isteyen, doğruların kamuoyuna duyurulmasına çalışan araştırmacı bir gazeteci ise… [/COLOR][/B] [RIGHT][U][B][COLOR=Red]Cevher İLHAN[/COLOR][/B][/U] [U][B][COLOR=Red] 29 Ekim 2009[/COLOR][/B][/U] [U][B][COLOR=Red]sentezhaber.com[/COLOR][/B][/U] [/RIGHT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Sadeleştirme Analizi
"Risâle-i Nur Anlaşılmıyor" Diyenlerin Yaman Çelişkileri
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst