Osmanlinin üç şifresi

topraktoprak

Well-known member
24 Milyon kilometrekare yüzölçümüne ulaşan, 710. kuruluş yılında andığımız Osmanlı Devleti, bugünkü Türkiye toprağının 37 katına denktir. Üç kıtada at koşturan ve 624 yıl, 256 çeşit inanç mozaiği ile 73 millete hizmet götüren Osmanlı topraklarında bugün birbirileriyle cedelleşen irili, ufaklı 37 devlet barınmaktadır. Tarih ufku ile köklerimize kadar ulaşmak, ibretler almak ve toplumun ortak paydasını oluşturmak tarih bilincine dönmektir ki, bu toplum için özgüvendir, böylece fertlerin davranışlarında olgun meyveleri görülür. M. Akif Ersoy; Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar./ Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi. Deyimini yakalamak gerekir.
Açıktan İslam Dini’ne saldıramayanlar, cehaletlerinden dolayı Osmanlı Devletini’nin püf noktalarını yakalamaktan aciz olanlar veya haçlı zihniyetinin rüzgarına kendini kaptıranlar için, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar olan sürenin üç ana şifresini sizlerle paylaşmak istiyoruz.

OSMANLI‘NIN 1. ŞİFRESİ: İLA’YI KELİMETULLAH
Gaziantep’de Ukkaşe (ra), İstanbulda Ebu Eyüb El Ensari (ra), Kıbrısta Efendimiz (sav)’in halası (ayrıca, Ahlat, Diyarbakır, İstanbul’a gelen sahabeler) kutsal topraklarda kalabilir, İslam’a hizmetleri ile öğünürler ve onunla yetinebilirlerdi. Ama öyle yapmadılar. O zamanın ağır şartlarını hiçe sayarak Cenab’ı Allah’ın ismini yüceltmek (İla’yı kelimetullah) için vatanlarını ve sevdiklerini terk etmek zorunda kaldılar.

OSMANLI’NIN 2. ŞİFRESİ: ADALET
624 Yıllık Osmanlı Devleti’nde hiçbir zaman hak ve hürriyet mücadelesi verenler olmamıştır. Çünkü; olmayan şey istenir. Osmanlı’lar inancından kaynaklanan adalet ve zıddı zulüm kavramını özümsemiş, her canlıya kul hakkı geçer endişesiyle adaleti dağıtmayı kendilerine şiar edinmişlerdir. Ard niyetli ve emperyalist düşünce mensupları kılıç ile ayakta duran ceberut, barbar bir devlet olarak gösterme gayretine girmişlerdir.
Dikkatimizi çeken ve bizi Osmanlı’ya yaklaştıran 1689 İngiltere Magna Karta insan hakları, 1776 Amerika Virjinya hak ve hürriyetler beyannamesi, 1789 - Fransız devrimi ile hak ve hürriyetler beyannamesi, 10 Aralık 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kıyaslamayı dahi gerektirmez.
Bugün elinde veto hakkı bulunduran beş devletin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yürürlükte olmasına rağmen İsrail’in kan akıtmasına seyirci kalmalarıdır. Halbuki bugün insanlık 624 yılı Medine Sözleşmesini okuyup iyi bir irdelemiş olsaydı sevgi toplumunu yaşıyor olacaktı.

OSMANLI’NIN 3. ŞİFRESİ: NEMELAZIM
Osmanlı’nın son devir Dışişleri Bakanlarından Fuad Paşa’nın da dediği gibi, yüzyıllardır Batılı devletler dışarıdan, Tanzimatçılar, Jön Türkler ve İttihatçılar da içeriden, çok defa elbirliği ve çıkar birliği ederek Osmanlı Devleti’ni çökertmeye çalışmışlardı. Ancak en etkili olanı da aşağıdaki yaşanmış hikayede gizlidir. Çünkü; Osmanlı Devleti’nin yıkılma nedenleri arasında bazıları yeniçerinin yozlaşmasını söylemiş, bazıları da sanayi devriminden geri kalındığını ileri sürmüştür. Gerçekte imparatorluğu yutan nemelazımcılıktı.
Kanuni Sultan Süleyman, “Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” diye zaman zaman düşünür. Süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi’ye el yazısıyla bir mektup gönderir: “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de, bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? diye özetler endişesini.
Yahya Efendi’nin cevabı ise gayet kısadır: “Nemelâzım be Sultanım!” Sultan, bu söze bir mana veremez, endişesi daha da artar. ciddi bir meseleye böylesine basit bir cevap vermezdi der. Kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gider. “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!” diyerek, sorusunu tekrar sorar.
Yahya Efendi; “Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.” “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “nemelazım be sultanım!” demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi bir mana çıkarıyorum.
Yahya Efendi bunun üzerine, ibret dolu şu sözleri söyler: “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa… İşitenler de nemelazım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de, çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da, bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayiş ve emniyete vesile olan, itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş de böylece mukadder hale gelir.”
Söyleneni dinlerken ağlamaya başlayan koca Sultan, başını sallayarak da bunları tasdik eder. Ve memleketinde kendisini ikaz eden böyle bir alim olduğu için Allah’a şükreder.
Konuya ilgi duyanlar için şu kitapları kaynak olarak göstermek mümkündür.
Prof Dr. Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı (Hollanda, Rotterdam İslam Ünv. Rektörü)
Mustafa Müftüoğlu, Yalan Söyleyen Tarih Utansın ( 12 cilt )
Kadir Mısıroğlu, Osmanoğullarının Dramı
İsmail Çolak, Osmanlının Gizli Tarihi
Mustafa Armağan, Geri Gel Ey Osmanlı ve Büyük Osmanlı Projesi
 
Üst