Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Bunları Biliyormusunuz
Tarihden Bir Yaprak
Osmanlı Akılcılığı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 231691" data-attributes="member: 27"><p><strong>Yönetimde Akılcılık </strong></p><p><strong></strong></p><p>Akılcılık ilkelerinin en yoğun ve en kalıcı uygulandığı alanın yönetim alanı olduğu söylenebilir. Osmanlı yönetim tarzı ve yönetici sınıfının yetiştirilmesi ve istihdamının şaşırtıcı bir disiplin, ilkelilik, hi-yerarşi ve verimlilik anlayışı üzerine bina edildiği anlaşılmaktadır. Bunun entellektüel kaynağının bilgi ve varlık felsefesinde Taftazanî-Cürcanî akılcılığı olduğu gibi yönetim ve siyaset felsefesinde de geniş ölçüde Endülüslü düşünür İbn-i Haldun akılcılığı olduğunu söylenebilir. Bilindiği gibi Osmanlı entellektüel dünyasında ilahiyat, doğa bilimleri, mantık ve bilgi felsefesinde Razi ve Taftazanî-Cürcanî akılcılığı esas alınırken, tarih felsefesi, sosyal ve siyasal felsefede İbn-i Haldun akılcılığı esas alınmıştı. Dolayısıyla İbn-i Haldun’un geliştirdiği ilkelerin geniş ölçüde Osmanlı siyasal ve sosyal akılcılığının anlaşılmasında temel referans kaynağımız olabilir. İbn-i Haldun’un ünlü Mukaddime’si siyasal ve sosyal felsefe ilkeleriyle doludur. Burada sadece bir kaç belgenin üzerinde duralım. İbn-i Haldun, ilgili eserinde bir bilgenin zamanının yöneticisine yaptığı ilginç bir vasiyet belgesinden söz eder: </p><p></p><p> </p><p> “....Gece gündüz tebaanı (vatandaşını) korumaya çalış... Çünkü yüce Tanrı bir ihsan olmak üzere idareleri senin eline emanet etmekle kullarına karşı şefkatli ve merhametli bulunmak görevini sana yüklemiştir. Adaleti hakim kılmak.... Ve onların kendilerini, aile ocaklarını, şereflerini ve kanlarını korumak ve barınaklarını emniyet içinde bulundurmak ve onları rahat yaşatmak vaciptir (zorunludur). İlim mensuplarına, din ehline ve bilginlerine saygı göster, onları kendine yaklaştır, çünkü insan için en büyük meziyet din ilminde uzman olmak, ilim istemek, ilme teşvik etmektir... Tebaadan kusurlu olanların kusurlarını görmezlikten gel, yalan ve iftiradan dilini muhafaza et, koğuculara yüz verme, onları kendinden uzaklaştır... Salih ve doğru kimseleri sev, hak ve doğru işlerinde eşrafa yardım et, zayıflara arka ol, kardeşlik haklarını yerine getir... Tebaanı adaletle idare et ve adaletli siyasetle onları memnun et... Hazinede topladığın servet ve malları hayrat, takva ve tebaanın durumunu onarmak, yurtlarını imar etmek, işlerini iyice anlayarak ona göre tedbirler almak, kanlarını akıtmaktan korumak ve zayıf ve mazlumlara yardımlarda bulunmak için sarf et. Bil ki servet sarf edilmeden hazinede saklanmakla artmaz; tebaanın yaşayışını ve durumunu onarmak, onların hak ve hukukunu ödemek ve onlardan eziyet ve kötülükleri defetmekle artar, halk düzelme yoluna girer, idare düzgünleşir, zamanlar hoş geçer. Tecrübe, akıl, fikir ve hikmet sahiplerini tut. Zevke düşkün müsrifleri, cimrileri meşveret meclisine sokma, onların sözlerine kulak asma... Haris olur ve tamaha kapılırsan bağışların azalır, bu takdirde idarende ancak cüzî bir düzelme görülür... Bütün tebaana şefkatli ol”. (İbn-i Haldun, c. 1, 1991) </p><p></p><p></p><p> Metinden de anlaşılacağı gibi vasiyet son derece ilginç bir nesnel akılcı siyasi projenin genel ilkelerini içermektedir. Vasiyetnamede toplumsal konsensüs çizgileri birer birer sayılarak yöneticinin veya genel olarak yönetici seçkinlerin toplumla buluşmaları ve kaynaşmaları önerilmektedir. Tüm toplumlar için geçerli olabilecek temel akılcı ilkeler: 1- Vatandaşın bir Tanrı ihsanı olarak kabul edilmesi, 2- Aralarında herhangi bir imtiyazın ve kayırmanın yapılmaması, hepsinin adalet önünde eşit kabul edilmesi, 3- Yönetimin affedici ve şefkatli olması, 4- Bilgiye, tecrübeye önem verilmesi, kamu alanında liyakatin ve dürüstlüğün esas alınması ve her türlü şarlatanlardan, yağcılardan, düşük ahlaklı kimselerden uzak durulması, 5- Toplumun refahının arttırılması için her türlü kamu yatırımlarının ve ekonomi politikalarının belirlenip uygulamaya konulması, özellikle kamu alanında her türlü savurganlıktan uzak durulması ve kaynakların etkin bir şekilde kullanılması... </p><p></p><p></p><p> Bu ilkelerin Osmanlı yöneticilerinde kalıcı bir devlet felsefesi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin, ölüm döşeğinde, oğlu Orhan Gazi’ye ünlü vasiyetinde bu büyük akılcı geleneğin ipuçları görülmektedir. Cevdet Paşa’dan izleyelim: </p><p></p><p>“Her hususta kanunlara uyarak... mühim devlet işlerini ehil ve erbabı ile konuşasın. </p><p></p><p> “....Yöneticilere makam ve rütbelerine göre ikramda bulunup nimetler veresin, hususiyle İslâm dininin duacıları olan değerli ilim adamlarına hürmet ederek (Hayrunnas men yenfeunnas—insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır) sırrına mazhar olasın. </p><p></p><p> </p><p> “....Benden sonra emirlik makamına geçeceksin. Bu makamın erkan ve levazımatından (ayrılmaz niteliklerinden olan), (Etta’zimü li emrillah veşşefkatü ala halkıllah—Allah’ın emirlerine uygun hareket etmek ve Allah’ın yaratıklarına şefkatli olmak) mukaddemesi (ilkesi) yolunda gidesin.” </p><p></p><p></p><p> Yine Osman Gazi’nin Orhan Gazi’ye zamanın en önemli bilgin ve ahlakçısı olan Ede Balı’yı dikkate alması ve onun gösterdiği ilkelerden ayrılmamasını tavsiye etmesi aynı geleneğin uzantısı sayılmalıdır: </p><p></p><p></p><p> “Hey oğul! Ede Balı’nın terazisi doğru tartar, dirhem şaşmaz. Bana karşı gel, O’na karşı gelme. Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim; O’na karşı gelirsen gözlerim bakmaz, baksa da görmez olur. Ede Balı soyumuzun ışığıdır.” şeklindeki somut vasiyeti de Osmanlı yönetiminin sahip bulunduğu akılcı geleneğin en dikkat çekici belgesi sayılabilir. </p><p></p><p> </p><p> İbn-i Haldun’un siyasal akılcılığını biraz daha çağa uydurarak, hemen tüm Osmanlı uleması tekrarlamıştır. Bunlardan burada sadece 16.yy bilginlerinde İdris-i Bitlisî’nin (öl. 1520) siyasal felsefi ilkelerini zikredelim. </p><p></p><p> </p><p> Bitlisi’ye göre yönetici için olmazsa olmaz bazı akılcı yönetim ilkeleri vardır. Başarıyı ve huzuru arzu eden yöneticinin bu ilkeler istikametinde davranması gerekir. Bunlardan bazıları şunlardır: </p><p></p><p></p><p> 1- Sultan daima uyanık ve sezen bir gözle bakmalıdır, </p><p></p><p>2- Sultan Allah’ın gölgesi, vatandaşlar Allah’ın aile bireyleridir (eyâli). Allah sultanı yöneticilikle yüce kıldığından, ona lâzım olan Tanrı’nın eyâlini gözetme, onları mutlu kılma, Tanrı’nın emirlerine uyma, kullarına şefkat etme, sevgi ve lütuf göstermedir. </p><p></p><p> 3- Yönetici adâletli ve insaflı olmalıdır. Bunları yaparsa, halkın gönül çiftliğine muhabbet tanelerini ekmiş olur. Zulüm ve sitem tohumlarını ekerse, din ve dünyanın mahvolmasına zemin hazırlamış olur. </p><p></p><p>4- Halka, eşit şekilde davranmalı, kendine layık gördüğünü, onlara da lâyık görmelidir. Böyle yaparsa halk da yöneticiye, yönetiminin devâmı için duâ eder ve onu severler. </p><p></p><p> 5- Halkını korumalıdır. Bu konuda aşağıdaki hususlara dikkat etmelidir. </p><p></p><p><span style="color: blue">a- Halktan gücü nispetinde vergi almalıdır. Halkı ödeyemeyeceği oranda vergiye zorlayarak ezmemelidir. Halk ezilirse devlet çöker ve düşman kuvvetlenir. Halk meyve veren ağaç gibidir, ne kadar bakılırsa mahsulü o nispette bol olur. </span></p><p><span style="color: blue"></span></p><p><span style="color: blue">b- Doğal afetlerde onlara yardım etmelidir. </span></p><p><span style="color: blue"></span></p><p> <span style="color: blue">c- Halkın ırzına ve namûsuna zulüm yapılmamalıdır. Halka yapılan zulüm, mala yapılandan daha şiddetlidir. Mala yapılana sabır göstermek mümkündür, ancak nefis ve ırza yapılan zulme tahammül olunamaz. </span></p><p><span style="color: blue"></span></p><p><span style="color: blue">d- Devlet bürokrasisinin de halka zulmü engellenmelidir. </span></p><p><span style="color: blue"></span></p><p> <span style="color: blue">e- Halktan vergiler, ürünlerin olduğu zaman ve elleri bol iken istenmelidir. </span></p><p><span style="color: blue"></span></p><p>6- Memleketin imârı için çalışmalıdır. Halkın arazileri sürekli üretime açık tutulmalı, onların gücü yetmediği yatırımlar kamu hazinesinden yapılmalıdır. Hiç bir hazine, ekilip biçilen topraktan daha zengin değildir. Ticaret erbâbına rahat gidip gelmesi ve memlekete paranın akması için, kara ve deniz yollarının bakımı ve emniyeti sağlanmalıdır. Tüccarlara konacak vergiler ve narhın(mallarının fiyatı) adilce konmalıdır. </p><p></p><p> 7- Zaman zaman nefsini eğlendirmesini bilmeli, zevkinden ve istirahatinden, ölçüler içinde geri kalmamalıdır. </p><p></p><p> 8- Yöneticinin halkın ve askerin ihtiyaçlarını kendisine arz edecek bir danışma meclisi ve yönetimin icraatlarını yürütecek bir divanının olması lazımdır. Böylece herkes, şikayetlerini ona getirebilsin. Ayrıca yönetici haftada iki gün halkın şikayetlerini bizzat kendisi dinlemeli ki, devlet görevlilerinden şikayeti olanlar doğrudan yöneticiye gelebilsinler. Böylece, yöneticiyle halk arasındaki perde kalkmış olur. </p><p></p><p>9- Yönetici vatandaşını korku ile ümit arasında tutmalıdır. Ceza vermede acele etmemelidir. Bu nefrete sebep olur, merhamet ve fazilet yolu, daha az hatalıdır. </p><p></p><p> 10- Yönetici va’dine vefâ göstermeli, bütün dost ve düşmanlarına karşı verdiği sözde durmalıdır. Yalan ve iftirâdan sakınmalıdır. Yalan ile icraatını yürütmeye çalışırsa, halkın gözünden düşer. </p><p></p><p>11- Yönetici önemli işlerinde doğru görüş sahipleri ile müşavere etmelidir. Eğer, kendi reyi ile yürür ise çok zarar görür. Tek fikir hatadan emin olamaz. (Zik-reden Ahmet Uğur, Osmanlı Siyaset-Na-meleri, Erciyes Ün. Yay., 1992, s. 140 vd.) </p><p></p><p></p><p> Görüleceği gibi siyaset teorisyenleri yönetim ilkelerini geliştirirken son derece akılcı ve rasyonel ilkelerden hareket etmişlerdir. Tüm vurgu, yöneticilerin keyfi davranmamaları, kaba içgüdülerinin esiri olmamaları, bürokratik teşkilatı oluştururken her türlü kayırmacılıktan uzak durarak liyakat ve dürüstlüğü esas almaları, politikaları belirlerken bilgi ve tecrübeye önem vermeleri gibi ilkelerde odaklanmaktadır. Ancak önemli olan bu tip ilkeleri ortaya koymak veya yöneticilere önermek değildir, önemli olan yöneticilerin bu ilkeleri dikkate alması ve uygulamaya koymasıdır. Osmanlı yönetimi bu ilkeleri hangi düzeyde uygulamaya koyabilmiştir? Bunun incelenmesi gerekir. </p><p></p><p></p><p> Bir Batılı araştırmacının da ısrarla vurguladığı gibi Müslüman siyaset teorisyenlerinin geliştirdikleri akılcı yönetim ilkelerini pratik hayatta en geniş anlamda yürürlüğe koyan ve uzun asırlar yürürlükte tutan Osmanlılar olmuştur. Osmanlı Devleti’nin incelenen dönemde uyguladığı yönetici kadroların temini, yetiştirilmesi ve istihdamı politikaları gerçekten tam bir akılcılık örneğidir.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 231691, member: 27"] [B]Yönetimde Akılcılık [/B] Akılcılık ilkelerinin en yoğun ve en kalıcı uygulandığı alanın yönetim alanı olduğu söylenebilir. Osmanlı yönetim tarzı ve yönetici sınıfının yetiştirilmesi ve istihdamının şaşırtıcı bir disiplin, ilkelilik, hi-yerarşi ve verimlilik anlayışı üzerine bina edildiği anlaşılmaktadır. Bunun entellektüel kaynağının bilgi ve varlık felsefesinde Taftazanî-Cürcanî akılcılığı olduğu gibi yönetim ve siyaset felsefesinde de geniş ölçüde Endülüslü düşünür İbn-i Haldun akılcılığı olduğunu söylenebilir. Bilindiği gibi Osmanlı entellektüel dünyasında ilahiyat, doğa bilimleri, mantık ve bilgi felsefesinde Razi ve Taftazanî-Cürcanî akılcılığı esas alınırken, tarih felsefesi, sosyal ve siyasal felsefede İbn-i Haldun akılcılığı esas alınmıştı. Dolayısıyla İbn-i Haldun’un geliştirdiği ilkelerin geniş ölçüde Osmanlı siyasal ve sosyal akılcılığının anlaşılmasında temel referans kaynağımız olabilir. İbn-i Haldun’un ünlü Mukaddime’si siyasal ve sosyal felsefe ilkeleriyle doludur. Burada sadece bir kaç belgenin üzerinde duralım. İbn-i Haldun, ilgili eserinde bir bilgenin zamanının yöneticisine yaptığı ilginç bir vasiyet belgesinden söz eder: “....Gece gündüz tebaanı (vatandaşını) korumaya çalış... Çünkü yüce Tanrı bir ihsan olmak üzere idareleri senin eline emanet etmekle kullarına karşı şefkatli ve merhametli bulunmak görevini sana yüklemiştir. Adaleti hakim kılmak.... Ve onların kendilerini, aile ocaklarını, şereflerini ve kanlarını korumak ve barınaklarını emniyet içinde bulundurmak ve onları rahat yaşatmak vaciptir (zorunludur). İlim mensuplarına, din ehline ve bilginlerine saygı göster, onları kendine yaklaştır, çünkü insan için en büyük meziyet din ilminde uzman olmak, ilim istemek, ilme teşvik etmektir... Tebaadan kusurlu olanların kusurlarını görmezlikten gel, yalan ve iftiradan dilini muhafaza et, koğuculara yüz verme, onları kendinden uzaklaştır... Salih ve doğru kimseleri sev, hak ve doğru işlerinde eşrafa yardım et, zayıflara arka ol, kardeşlik haklarını yerine getir... Tebaanı adaletle idare et ve adaletli siyasetle onları memnun et... Hazinede topladığın servet ve malları hayrat, takva ve tebaanın durumunu onarmak, yurtlarını imar etmek, işlerini iyice anlayarak ona göre tedbirler almak, kanlarını akıtmaktan korumak ve zayıf ve mazlumlara yardımlarda bulunmak için sarf et. Bil ki servet sarf edilmeden hazinede saklanmakla artmaz; tebaanın yaşayışını ve durumunu onarmak, onların hak ve hukukunu ödemek ve onlardan eziyet ve kötülükleri defetmekle artar, halk düzelme yoluna girer, idare düzgünleşir, zamanlar hoş geçer. Tecrübe, akıl, fikir ve hikmet sahiplerini tut. Zevke düşkün müsrifleri, cimrileri meşveret meclisine sokma, onların sözlerine kulak asma... Haris olur ve tamaha kapılırsan bağışların azalır, bu takdirde idarende ancak cüzî bir düzelme görülür... Bütün tebaana şefkatli ol”. (İbn-i Haldun, c. 1, 1991) Metinden de anlaşılacağı gibi vasiyet son derece ilginç bir nesnel akılcı siyasi projenin genel ilkelerini içermektedir. Vasiyetnamede toplumsal konsensüs çizgileri birer birer sayılarak yöneticinin veya genel olarak yönetici seçkinlerin toplumla buluşmaları ve kaynaşmaları önerilmektedir. Tüm toplumlar için geçerli olabilecek temel akılcı ilkeler: 1- Vatandaşın bir Tanrı ihsanı olarak kabul edilmesi, 2- Aralarında herhangi bir imtiyazın ve kayırmanın yapılmaması, hepsinin adalet önünde eşit kabul edilmesi, 3- Yönetimin affedici ve şefkatli olması, 4- Bilgiye, tecrübeye önem verilmesi, kamu alanında liyakatin ve dürüstlüğün esas alınması ve her türlü şarlatanlardan, yağcılardan, düşük ahlaklı kimselerden uzak durulması, 5- Toplumun refahının arttırılması için her türlü kamu yatırımlarının ve ekonomi politikalarının belirlenip uygulamaya konulması, özellikle kamu alanında her türlü savurganlıktan uzak durulması ve kaynakların etkin bir şekilde kullanılması... Bu ilkelerin Osmanlı yöneticilerinde kalıcı bir devlet felsefesi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin, ölüm döşeğinde, oğlu Orhan Gazi’ye ünlü vasiyetinde bu büyük akılcı geleneğin ipuçları görülmektedir. Cevdet Paşa’dan izleyelim: “Her hususta kanunlara uyarak... mühim devlet işlerini ehil ve erbabı ile konuşasın. “....Yöneticilere makam ve rütbelerine göre ikramda bulunup nimetler veresin, hususiyle İslâm dininin duacıları olan değerli ilim adamlarına hürmet ederek (Hayrunnas men yenfeunnas—insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır) sırrına mazhar olasın. “....Benden sonra emirlik makamına geçeceksin. Bu makamın erkan ve levazımatından (ayrılmaz niteliklerinden olan), (Etta’zimü li emrillah veşşefkatü ala halkıllah—Allah’ın emirlerine uygun hareket etmek ve Allah’ın yaratıklarına şefkatli olmak) mukaddemesi (ilkesi) yolunda gidesin.” Yine Osman Gazi’nin Orhan Gazi’ye zamanın en önemli bilgin ve ahlakçısı olan Ede Balı’yı dikkate alması ve onun gösterdiği ilkelerden ayrılmamasını tavsiye etmesi aynı geleneğin uzantısı sayılmalıdır: “Hey oğul! Ede Balı’nın terazisi doğru tartar, dirhem şaşmaz. Bana karşı gel, O’na karşı gelme. Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim; O’na karşı gelirsen gözlerim bakmaz, baksa da görmez olur. Ede Balı soyumuzun ışığıdır.” şeklindeki somut vasiyeti de Osmanlı yönetiminin sahip bulunduğu akılcı geleneğin en dikkat çekici belgesi sayılabilir. İbn-i Haldun’un siyasal akılcılığını biraz daha çağa uydurarak, hemen tüm Osmanlı uleması tekrarlamıştır. Bunlardan burada sadece 16.yy bilginlerinde İdris-i Bitlisî’nin (öl. 1520) siyasal felsefi ilkelerini zikredelim. Bitlisi’ye göre yönetici için olmazsa olmaz bazı akılcı yönetim ilkeleri vardır. Başarıyı ve huzuru arzu eden yöneticinin bu ilkeler istikametinde davranması gerekir. Bunlardan bazıları şunlardır: 1- Sultan daima uyanık ve sezen bir gözle bakmalıdır, 2- Sultan Allah’ın gölgesi, vatandaşlar Allah’ın aile bireyleridir (eyâli). Allah sultanı yöneticilikle yüce kıldığından, ona lâzım olan Tanrı’nın eyâlini gözetme, onları mutlu kılma, Tanrı’nın emirlerine uyma, kullarına şefkat etme, sevgi ve lütuf göstermedir. 3- Yönetici adâletli ve insaflı olmalıdır. Bunları yaparsa, halkın gönül çiftliğine muhabbet tanelerini ekmiş olur. Zulüm ve sitem tohumlarını ekerse, din ve dünyanın mahvolmasına zemin hazırlamış olur. 4- Halka, eşit şekilde davranmalı, kendine layık gördüğünü, onlara da lâyık görmelidir. Böyle yaparsa halk da yöneticiye, yönetiminin devâmı için duâ eder ve onu severler. 5- Halkını korumalıdır. Bu konuda aşağıdaki hususlara dikkat etmelidir. [COLOR=blue]a- Halktan gücü nispetinde vergi almalıdır. Halkı ödeyemeyeceği oranda vergiye zorlayarak ezmemelidir. Halk ezilirse devlet çöker ve düşman kuvvetlenir. Halk meyve veren ağaç gibidir, ne kadar bakılırsa mahsulü o nispette bol olur. [/COLOR] [COLOR=blue]b- Doğal afetlerde onlara yardım etmelidir. [/COLOR] [COLOR=blue]c- Halkın ırzına ve namûsuna zulüm yapılmamalıdır. Halka yapılan zulüm, mala yapılandan daha şiddetlidir. Mala yapılana sabır göstermek mümkündür, ancak nefis ve ırza yapılan zulme tahammül olunamaz. [/COLOR] [COLOR=blue]d- Devlet bürokrasisinin de halka zulmü engellenmelidir. [/COLOR] [COLOR=blue]e- Halktan vergiler, ürünlerin olduğu zaman ve elleri bol iken istenmelidir. [/COLOR] 6- Memleketin imârı için çalışmalıdır. Halkın arazileri sürekli üretime açık tutulmalı, onların gücü yetmediği yatırımlar kamu hazinesinden yapılmalıdır. Hiç bir hazine, ekilip biçilen topraktan daha zengin değildir. Ticaret erbâbına rahat gidip gelmesi ve memlekete paranın akması için, kara ve deniz yollarının bakımı ve emniyeti sağlanmalıdır. Tüccarlara konacak vergiler ve narhın(mallarının fiyatı) adilce konmalıdır. 7- Zaman zaman nefsini eğlendirmesini bilmeli, zevkinden ve istirahatinden, ölçüler içinde geri kalmamalıdır. 8- Yöneticinin halkın ve askerin ihtiyaçlarını kendisine arz edecek bir danışma meclisi ve yönetimin icraatlarını yürütecek bir divanının olması lazımdır. Böylece herkes, şikayetlerini ona getirebilsin. Ayrıca yönetici haftada iki gün halkın şikayetlerini bizzat kendisi dinlemeli ki, devlet görevlilerinden şikayeti olanlar doğrudan yöneticiye gelebilsinler. Böylece, yöneticiyle halk arasındaki perde kalkmış olur. 9- Yönetici vatandaşını korku ile ümit arasında tutmalıdır. Ceza vermede acele etmemelidir. Bu nefrete sebep olur, merhamet ve fazilet yolu, daha az hatalıdır. 10- Yönetici va’dine vefâ göstermeli, bütün dost ve düşmanlarına karşı verdiği sözde durmalıdır. Yalan ve iftirâdan sakınmalıdır. Yalan ile icraatını yürütmeye çalışırsa, halkın gözünden düşer. 11- Yönetici önemli işlerinde doğru görüş sahipleri ile müşavere etmelidir. Eğer, kendi reyi ile yürür ise çok zarar görür. Tek fikir hatadan emin olamaz. (Zik-reden Ahmet Uğur, Osmanlı Siyaset-Na-meleri, Erciyes Ün. Yay., 1992, s. 140 vd.) Görüleceği gibi siyaset teorisyenleri yönetim ilkelerini geliştirirken son derece akılcı ve rasyonel ilkelerden hareket etmişlerdir. Tüm vurgu, yöneticilerin keyfi davranmamaları, kaba içgüdülerinin esiri olmamaları, bürokratik teşkilatı oluştururken her türlü kayırmacılıktan uzak durarak liyakat ve dürüstlüğü esas almaları, politikaları belirlerken bilgi ve tecrübeye önem vermeleri gibi ilkelerde odaklanmaktadır. Ancak önemli olan bu tip ilkeleri ortaya koymak veya yöneticilere önermek değildir, önemli olan yöneticilerin bu ilkeleri dikkate alması ve uygulamaya koymasıdır. Osmanlı yönetimi bu ilkeleri hangi düzeyde uygulamaya koyabilmiştir? Bunun incelenmesi gerekir. Bir Batılı araştırmacının da ısrarla vurguladığı gibi Müslüman siyaset teorisyenlerinin geliştirdikleri akılcı yönetim ilkelerini pratik hayatta en geniş anlamda yürürlüğe koyan ve uzun asırlar yürürlükte tutan Osmanlılar olmuştur. Osmanlı Devleti’nin incelenen dönemde uyguladığı yönetici kadroların temini, yetiştirilmesi ve istihdamı politikaları gerçekten tam bir akılcılık örneğidir. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Bunları Biliyormusunuz
Tarihden Bir Yaprak
Osmanlı Akılcılığı
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst