Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Nevzatt" data-source="post: 60962" data-attributes="member: 1580"><p><strong>Muzaffer ARSLAN Agabey -7-</strong></p><p></p><p><strong>KARAKOLLAR HAPISHANELER</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>- Karakol, hapishane hatiralarinizdan da numune olarak birkaç tane bahsedermisiniz? </strong></p><p><strong>-Anlatalim</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Diyarbakir’da karakolda sorgulama</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Sene 1958, Erzurum’dan gelip Diyarbakir’a indim. Elazig’da Hulusi agabeyi ziyaret edip Çukurova’ya gidecektim. Diyarbakir’da polisler bizi valizlerle indirdiler. Belki valizlerimiz agir oldugu için olacak. Silah, veya belki baska bir sey ariyorlardi. Valizleri açtirinca istasyondaki polisler kitaplari gördüler. “Demek nurculuk tarikatina mensupsun iyi...” dediler. “Kardesim nurculuk tarikat degildir..” dedimse de; “Emniyette anlatirsin artik” deyip beni siyasî subeye götürdüler. Aksama kadar orada ifademi aldilar. “Kimsin, neyin nesisin?..” Dedim: “Ben Erzurumluyum, Erzurum’dan geliyorum, Izmir’de oturuyorum.” “Ne is yaparsin?” “Yapiciyim, insaat isleriyle ugrasiyorum.” Dediler: “Hoca bizi aldatma, sen insaatçi degilsin.” Allah Allah! ben de hayret ettim. Üzerimden çok adresler, kartpostallar çikmisti. “Bunlar ne?” dediler. Dedim: “Izmir’de fuar oldugu için çok kimseler geliyordu, onlarla tanismistik, adreslerini almistim.” Ama sonradan ögrendim ki, oralara hep tel çekmisler, aratmislar. Onlar da demisler ki: “Muzaffer Hoca seyyar kitapçi oldugu için, tefsir istemistim, ilmihal istemistim..” diye söylemisler hep, yani bir yolunu bulmuslar. Netice itibariyle beni karakola teslim ettiler, orada geceleyecegim, sabahleyin ifademiz devam edecek. </strong></p><p><strong>Lakin bizimkiler haber almislar, demokrat parti baskani bir avukat bulmuslar, beni çikardilar disari. Çikarken dediler: “Saat dokuzda siyasi subede bulunacaksin, nerede kalacaksin?” “Molla Habib’te kalacagim” dedim. Ikinci gün tekrar sordular: “Peki sen yapici isen bu kitaplar ne?” Dedim: “Simdi kis mevsimi oldugu için, isler biraz yok, memleketimi ziyaret edeyim, bu kitaplari da okudugum ve faydali oldugunu da inandigim için; akrabalarima dagitayim istedim.” “Niye dagitmadin?” “Baktim çoklari Osmanlicayi anlayamiyorlar, kültür seviyeleri düsük, onun için kitaplar zayi olmasin diye geri götürüyorum.” “Burada bu kadar hocalar seyhler varken, Mehmet Kayalar’la niye konustun?” Siyasi Sube Müdürü Mardinli Selahaddin Bey’di. Dedim: “Selahaddin bey, bu kitaplari Türkiye’de okuyan genis bir kitle var. Her yerde var bunlardan, bu Risaleleri emniyet, istihbarat biliyor. Yüzbasi Mehmet Kayalar’in da ismini duyuyordum. Bu kitaplari da okudugu için merak ettim, ziyaretine gittim.” dedim. Mehmet Kayalar çok tahrik edici olmus orada, biraz da onun için sorguya çekildik. Kendisi yüzbasi iken ordudan uzaklastirilmisti. </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Beni MIT’e sevk ettiler</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Beni ikinci gün ögleden sonra MIT’e sevk ettiler. Yani verdigim ifadelere kanaat getirmediler. MIT’te bir ögle namazi kildim, askerler yemek getirdi, yedik. </strong></p><p><strong>Sonra bir yüzbasi ifademi aldi. "Ne zamandan beri bu cereyandasin, ilk olarak nasil oldu?” diye sordu. Dedim: “Ilk olarak Istanbul’da Sebil-ür Resad dergisi sahibi Esref Edip Bey var, onun Said Nursi ile alakali bir eseri vardir, küçük, onu okumustum. Onu okuyunca merak ettim, nasil bir zat diye...” “ “Ziyaret ettin mi?” “Ettim.” “Ne anlatti?” “Islam’in, bu asirda Risale- Nur’un önemini anlatti.” “Mustafa Kemal hakkinda ne dedi?” “Mustafa Kemal hakkinda benim duydugum sudur: Said Nursi Milis alay Kumandani olarak, talebeleriyle ve gönüllülerle beraber savasip, Ruslara esir düser. Ingilizlerin Istanbul’u isgaline karsi, Hutuvat-i sitte naminda bir eser nesreder Istanbul’da.. Kuva-i Milliye’nin tesekkülünü tesvik edip, daima taraftari olur. Hatta o günkü Seyhülislam Dürrizade, Kuva-i Milliye’ye karsi çikarken; hükümet mütareke imzalarken; Bediüzzaman, ‘istiklalini kaybetmis bir hükümetin fetvasi mualleldir, onunla amel edilmez’ diye, Seyhülislama karsi fetva veriyor. Iste Bu yararli hizmetlerinden dolayi Mustafa Kemal, Bediüzzamani sifre ile Ankara’ya davet ediyor. Bu hizmetlerine karsilik, milletvekili olmasini veya sarkta Seyh Sunusi yerine vaiz-i umumi olmasini teklif ediyor. Bediüzzaman da, yaptiklarini Allah için yaptigini, karsiliginda herhangi bir mevki makam beklemedigini söylüyor ve kabul etmiyor. Iste ben böyle biliyorum” dedim. </strong></p><p><strong>O yüzbasiya dedim ki: “Arkadas bak, ayni milletin fertleriyiz. Ben bu kitaplari okuyorum, ayet ve hadislere müstenid, faydali kitaplardir bunlar. Bu kitaplar bir Müslüman olarak herkesin inanip kabul edecegi meseleleri anlatiyor. Ben idare aleyhinde bir sey görmüyorum.” Dedi: “Dogru, ama Mehmet Kayalar gibi burada bir temsilciniz olursa daima takibata maruz kalirsiniz. Ben Risale-i Nurlari üç ay okudum, onun derslerine de katildim. Ama halki tesvik ediyor.” Dedim ki: “Üstad Bediüzzaman, hiçbir yerde, hiçbir kimseyi kendisine temsilci olarak seçmis degildir. Bu kitaplari gayr-i resmi olarak herkes buldugu yerde okur. Bediüzzamani görmese bile okur. Mucibince amel eder.” </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Hâdiseyi Üstada anlattim</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Beni sorguya çeken yüzbasi müspet kanaat edinince kaldik üçüncü güne. Tekrar getirdiler 2. subeye. Selahaddin Bey: “Yarin dokuzda gel, seni savciliga sevk edecegiz.” dedi. Ben ayni seyleri savciya da anlattim. Savci dedi ki: “Seni serbest birakiyoruz, ama eserleri ehl-i vukuf’a inceletmek üzere alikoyuyoruz. Eger suç görülürse sizi adresinizden çagiririz mahkemeye.” Dedim: “Savci Bey, bu eserler piyasaya yeni çikmiyor. Bunlar uzun yillar ehl-i vukuf’a incelettirilmis, suç olmadigi tebeyyün etmistir. Yeniden inceletmeye lüzum yoktur.” Dedi: “Seni serbest birakiyorum, tesekkür etmiyor musun?” Halbuki sahsimdan çok, eserlerin serbest kalmasi önemli idi. Hem ben bütün yol paralarimi hep o kitaplara baglamistim. “Ben bunlara para baglamisim” dedimse de savci sesimize kulak vermedi, öylece çiktim. Ondan sonra Avukat Bekir Beyle konusmustuk. Onüç tane Lem’alar vardi sadece. Hâdise 1958 de oldu, risaleler bugünkü seklinde, yeni harflerle idi. Ama böyle karakollara, mahkemelere düsmek bizim sevkimizi hiç kirmiyordu.</strong></p><p><strong>-Bu hadiseyi Üstada anlattiniz mi?</strong></p><p><strong>-Evet anlattim.</strong></p><p><strong>-Ne dedi Üstad?</strong></p><p><strong>-Bir sey demedi, tebrik etti. Benim Manisa davama Üstad Mustafa Ezener agabeyi göndermisti. Üstad onu takip ediyordu. O zaman avukatimiz falan da yok. Fakat beraat ettik..</strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Nevzatt, post: 60962, member: 1580"] [b]Muzaffer ARSLAN Agabey -7-[/b] [b]KARAKOLLAR HAPISHANELER - Karakol, hapishane hatiralarinizdan da numune olarak birkaç tane bahsedermisiniz? -Anlatalim Diyarbakir’da karakolda sorgulama Sene 1958, Erzurum’dan gelip Diyarbakir’a indim. Elazig’da Hulusi agabeyi ziyaret edip Çukurova’ya gidecektim. Diyarbakir’da polisler bizi valizlerle indirdiler. Belki valizlerimiz agir oldugu için olacak. Silah, veya belki baska bir sey ariyorlardi. Valizleri açtirinca istasyondaki polisler kitaplari gördüler. “Demek nurculuk tarikatina mensupsun iyi...” dediler. “Kardesim nurculuk tarikat degildir..” dedimse de; “Emniyette anlatirsin artik” deyip beni siyasî subeye götürdüler. Aksama kadar orada ifademi aldilar. “Kimsin, neyin nesisin?..” Dedim: “Ben Erzurumluyum, Erzurum’dan geliyorum, Izmir’de oturuyorum.” “Ne is yaparsin?” “Yapiciyim, insaat isleriyle ugrasiyorum.” Dediler: “Hoca bizi aldatma, sen insaatçi degilsin.” Allah Allah! ben de hayret ettim. Üzerimden çok adresler, kartpostallar çikmisti. “Bunlar ne?” dediler. Dedim: “Izmir’de fuar oldugu için çok kimseler geliyordu, onlarla tanismistik, adreslerini almistim.” Ama sonradan ögrendim ki, oralara hep tel çekmisler, aratmislar. Onlar da demisler ki: “Muzaffer Hoca seyyar kitapçi oldugu için, tefsir istemistim, ilmihal istemistim..” diye söylemisler hep, yani bir yolunu bulmuslar. Netice itibariyle beni karakola teslim ettiler, orada geceleyecegim, sabahleyin ifademiz devam edecek. Lakin bizimkiler haber almislar, demokrat parti baskani bir avukat bulmuslar, beni çikardilar disari. Çikarken dediler: “Saat dokuzda siyasi subede bulunacaksin, nerede kalacaksin?” “Molla Habib’te kalacagim” dedim. Ikinci gün tekrar sordular: “Peki sen yapici isen bu kitaplar ne?” Dedim: “Simdi kis mevsimi oldugu için, isler biraz yok, memleketimi ziyaret edeyim, bu kitaplari da okudugum ve faydali oldugunu da inandigim için; akrabalarima dagitayim istedim.” “Niye dagitmadin?” “Baktim çoklari Osmanlicayi anlayamiyorlar, kültür seviyeleri düsük, onun için kitaplar zayi olmasin diye geri götürüyorum.” “Burada bu kadar hocalar seyhler varken, Mehmet Kayalar’la niye konustun?” Siyasi Sube Müdürü Mardinli Selahaddin Bey’di. Dedim: “Selahaddin bey, bu kitaplari Türkiye’de okuyan genis bir kitle var. Her yerde var bunlardan, bu Risaleleri emniyet, istihbarat biliyor. Yüzbasi Mehmet Kayalar’in da ismini duyuyordum. Bu kitaplari da okudugu için merak ettim, ziyaretine gittim.” dedim. Mehmet Kayalar çok tahrik edici olmus orada, biraz da onun için sorguya çekildik. Kendisi yüzbasi iken ordudan uzaklastirilmisti. Beni MIT’e sevk ettiler Beni ikinci gün ögleden sonra MIT’e sevk ettiler. Yani verdigim ifadelere kanaat getirmediler. MIT’te bir ögle namazi kildim, askerler yemek getirdi, yedik. Sonra bir yüzbasi ifademi aldi. "Ne zamandan beri bu cereyandasin, ilk olarak nasil oldu?” diye sordu. Dedim: “Ilk olarak Istanbul’da Sebil-ür Resad dergisi sahibi Esref Edip Bey var, onun Said Nursi ile alakali bir eseri vardir, küçük, onu okumustum. Onu okuyunca merak ettim, nasil bir zat diye...” “ “Ziyaret ettin mi?” “Ettim.” “Ne anlatti?” “Islam’in, bu asirda Risale- Nur’un önemini anlatti.” “Mustafa Kemal hakkinda ne dedi?” “Mustafa Kemal hakkinda benim duydugum sudur: Said Nursi Milis alay Kumandani olarak, talebeleriyle ve gönüllülerle beraber savasip, Ruslara esir düser. Ingilizlerin Istanbul’u isgaline karsi, Hutuvat-i sitte naminda bir eser nesreder Istanbul’da.. Kuva-i Milliye’nin tesekkülünü tesvik edip, daima taraftari olur. Hatta o günkü Seyhülislam Dürrizade, Kuva-i Milliye’ye karsi çikarken; hükümet mütareke imzalarken; Bediüzzaman, ‘istiklalini kaybetmis bir hükümetin fetvasi mualleldir, onunla amel edilmez’ diye, Seyhülislama karsi fetva veriyor. Iste Bu yararli hizmetlerinden dolayi Mustafa Kemal, Bediüzzamani sifre ile Ankara’ya davet ediyor. Bu hizmetlerine karsilik, milletvekili olmasini veya sarkta Seyh Sunusi yerine vaiz-i umumi olmasini teklif ediyor. Bediüzzaman da, yaptiklarini Allah için yaptigini, karsiliginda herhangi bir mevki makam beklemedigini söylüyor ve kabul etmiyor. Iste ben böyle biliyorum” dedim. O yüzbasiya dedim ki: “Arkadas bak, ayni milletin fertleriyiz. Ben bu kitaplari okuyorum, ayet ve hadislere müstenid, faydali kitaplardir bunlar. Bu kitaplar bir Müslüman olarak herkesin inanip kabul edecegi meseleleri anlatiyor. Ben idare aleyhinde bir sey görmüyorum.” Dedi: “Dogru, ama Mehmet Kayalar gibi burada bir temsilciniz olursa daima takibata maruz kalirsiniz. Ben Risale-i Nurlari üç ay okudum, onun derslerine de katildim. Ama halki tesvik ediyor.” Dedim ki: “Üstad Bediüzzaman, hiçbir yerde, hiçbir kimseyi kendisine temsilci olarak seçmis degildir. Bu kitaplari gayr-i resmi olarak herkes buldugu yerde okur. Bediüzzamani görmese bile okur. Mucibince amel eder.” Hâdiseyi Üstada anlattim Beni sorguya çeken yüzbasi müspet kanaat edinince kaldik üçüncü güne. Tekrar getirdiler 2. subeye. Selahaddin Bey: “Yarin dokuzda gel, seni savciliga sevk edecegiz.” dedi. Ben ayni seyleri savciya da anlattim. Savci dedi ki: “Seni serbest birakiyoruz, ama eserleri ehl-i vukuf’a inceletmek üzere alikoyuyoruz. Eger suç görülürse sizi adresinizden çagiririz mahkemeye.” Dedim: “Savci Bey, bu eserler piyasaya yeni çikmiyor. Bunlar uzun yillar ehl-i vukuf’a incelettirilmis, suç olmadigi tebeyyün etmistir. Yeniden inceletmeye lüzum yoktur.” Dedi: “Seni serbest birakiyorum, tesekkür etmiyor musun?” Halbuki sahsimdan çok, eserlerin serbest kalmasi önemli idi. Hem ben bütün yol paralarimi hep o kitaplara baglamistim. “Ben bunlara para baglamisim” dedimse de savci sesimize kulak vermedi, öylece çiktim. Ondan sonra Avukat Bekir Beyle konusmustuk. Onüç tane Lem’alar vardi sadece. Hâdise 1958 de oldu, risaleler bugünkü seklinde, yeni harflerle idi. Ama böyle karakollara, mahkemelere düsmek bizim sevkimizi hiç kirmiyordu. -Bu hadiseyi Üstada anlattiniz mi? -Evet anlattim. -Ne dedi Üstad? -Bir sey demedi, tebrik etti. Benim Manisa davama Üstad Mustafa Ezener agabeyi göndermisti. Üstad onu takip ediyordu. O zaman avukatimiz falan da yok. Fakat beraat ettik..[/b] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst