Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Nevzatt" data-source="post: 60961" data-attributes="member: 1580"><p><strong>Muzaffer ARSLAN Agabey -6-</strong></p><p></p><p><strong>Manisa'da Ahmed Feyzi Ağabey'in konuşmasına herkes hayran kaldı </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Manisa'da pasaporta bakan Hasan Bey vardı, halkçıydı, ama insaflıydı. Üstadın mehdiliğini bilir, fakat İnönü'yü tutardı. Yanında getirdiği insanlar oluyordu. "Muzaffer Hoca, sen bunlara kitap okuma, konuş daha iyi, daha tesirli oluyor" derdi. O zaman Erzurum Türkçesiyle okuyoruz herhalde. Ama kitaplar Osmanlıca. Hasan Bey bir gün dedi ki: "Burada bir Nuri Bey var, buna dehri diyorlar, vahdet-i vücud'cudur. Bütün buradaki ulemayı ilzam etmiş.. şöyledir, böyledir, bunu getirsem, konuşur musun?" dedi. "Konuşuruz, Risale-i Nurların Vahdet-i vücud'la alakalı yerlerinden okuruz" dedim. Tam ikindi sonrasıydı. Ahmed Feyzi Ağabeyler gelmesin mi. Kardeşi Mehmed Emin'le beraber Mustafa Birlik'in yanına uğramışlar. "Muzaffer Kardeşin yanına gidelim" demişler, çıkıp geldiler. O zamanda Mustafa Birlik'ten aldığım bir gazocağım ile, sadece çorba yapacak bir kabım vardı. Misafir ağırlayacak durumum yok yani. Fakat bir lokantacı vardı, bir mübarek hacı, orada günde bir öğün yemek yiyebiliyoruz. Ahmed Feyzi Ağabeyleri de o lokantaya götürdüm, akşamdan evvel yemeğimizi orada yedik. Ahmed Feyzi Ağabeyi de Manisa halkı hiç bilmiyor, tanımıyordu. Hasan Bey, Nuri bey'i getirdi. Yatsıyı kıldık. Ben Mektubat Kitabındaki, Telvihat'taki vahdet-ül vücut'la ilgili yerleri okudum. Sonra Ahmed Feyzi Ağabeyle onları karşı karşıya bıraktım. Ama… Hasan Bey, diğerleri, cemaat hayran kaldılar Ahmed Feyzi ağabeyin konuşmalarına. Ahmed Feyzi Ağabey eski muallim mektebi mezunudur. Görev yapmamış ama, o zaman ki muallim mektebi mezunları vaiz, müftü kadar yeterli bilgiye sahip oluyorlardı. -Şirinyer'de Kızılçullu Muallim Mektebi vardı, Ahmed Feyzi Ağabey orayı mı bitirmişti? -Yok. Ahmed Feyzi Kul Ağabey Halk Parti zamanının mezunu değildir, eski Osmanlı zamanı mezunudur.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Nazilli’de Ahmed Feyzi Agabeyle Bayram vaazi verdik</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Ertugrul Öztürk’ün dedesi, Haci Mustafa bizi Nazilli’ye davet etti. Tam böyle bir bayram günüydü. Oranin Müftüsü ile de tanisiyoruz, Tavasli Hüseyin Hoca. Ahmed Feyzi agabeyle beraberiz. Müftü Efendi dedi ki: “Muzaffer Efendi, sen Haciethem’de konus, Ahmed Feyzi de Koca Cami’de konussun. Nazillide Büyük Camiye Koca Cami diyorlardi. Ahmed Feyzi Agabey o camide, ben de Haciethem’de Bayram’da konustuk. Haci Mustafa: “Arkadaslar Allah razi olsun, bizi cahillikten kurtardiniz. Nurculara hep cahil diyorlardi” diye pek memnun kaldi. Ahmed Feyzi agabey’de beylik laflar çoktur, biliyorsunuz çok büyük bir hatipti o. </strong></p><p><strong>O zaman Haci Mustafa Agabey bana: “Arkadas! Sen kimseden bir kurus isteme, sarka çikacagin zaman benim yanima gelirsin, ben senin yol paralarini karsilarim, ama bunu kimseye de söyleme. Bir sen, bir de Allah bilsin” dedi. Iste 1960’a kadar kimseye arz-i hâcet etmeden, bu sekilde her sene 5-6 ay sark’a gidiyordum. Haci Mustafa’nin bir oglu vardi, hâkim. Ertugrul’un babasidir, bir çirçir fabrikasi kurdu, imkanlari artti. Ondan sonra, Denizli’li kardesler, Atici’lar filan bize destek oldular, hiçbir zaman da yolda kalmadik. Ben ne Manisa’dan, ne Izmir’den bir kurus destek görmüs degildim.</strong></p><p><strong>-Istanbul’da kaldiniz mi hiç?</strong></p><p><strong>-Evet. Zübeyr Agabeyden sonra kaldim. Istanbullular dedi ki: “Muzaffer agabey artik kislari Istanbul’da kalsin, bizi yalniz birakmasin” dediler. Birkaç sene Beyazid’da kalmistim, gazeteyi birakincaya kadar daha çok Nurtasinda kaldim. Daha sonra Bahçelievlerde kaldim.</strong></p><p><strong>-Eskisehir’e kalacak sekilde ne zaman gelmistiniz?</strong></p><p><strong>-Birkaç seferim var da, en çok Zübeyr agabeyin kaldigi zamandir. Üstadin kaldigi evde, o zaman bir buçuk ay kadar kalmistim. Orada muhatap, agirlikli olarak hep astsubaylardi.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Erzincan cemaatinin tesekkülü</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Erzincan için de Re’fet Kavukçunun adresini vermislerdi. Baktim onun evi müsaid degil, Otele gittim, bir hafta orada kaldim. Otelin önünde kahve vardi, degisik camilerde namazlarimi kildim, Kur’an kursuna gittim. Buralarda tanisabildiklerime meseleleri anlattim. Fakat birisi evini açip ta, “buyurun bizim evde sohbet edelim” demedi. En sonunda Nigdeli bir astsubay arkadas, ziraat memuru Necip isminde bir kardes getirmisti. O bizi kahvede görünce: “Muzaffer abi bu sohbetler kahvede olmaz, bizim ev müsaid, buyurun eve gidelim” dedi. Bizim de aradigimiz buydu zaten. O gün Mehmed Küçükaga’yi birisi derse getirmis. Bana: “Kardes nerde kalisen?” dedi, sark sivesiyle. “Otelde kaliyorum” dedim. “Yahu olur mu, evlerimiz müsaid.” O, beni ve otelden esyalarimi aldi, bizi evinde onbes gün misafir etti. Iste Erzincan cemaati o zaman tesekkül etti. </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Sivas’ta da bastan sahip çikan olmadi</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Erzincan’dan Sivas adresi aldim. Eflani’li, Belediyede fen memuru Mustafa, onun adresine geldim. O da öglen bana bir köfte yedirdi, sonra: “Kardes ben burada çok ugrastim, olmadi. Çok ugrastim bir türlü Risale-i Nurlara sahip çikan olmadi, onun için ben vazgeçtim. Senin de burada kalmana hiç gerek yok” dedi. Bir köfte yedirdi, bizi birakti gitti. Ben de gittim, Develi Oteli vardi, Kayserililerin, valizlerimi koyup oraya yerlestim. </strong></p><p><strong>Bir iki adres daha almistim. Erzurumlu hemsehrim Ahmed Hoca, Merkez Vaizi imis orada. Onu buldum. Dedi: “Hemserim ben sana nasil yardimci olurum?” Dedim: “Hocam kürsüde halka anlat demiyorum, ama cemaatine bu kitaplari tavsiye edebilirsiniz. Sizden bu sekilde yardim bekliyorum.” Fakat hocam da çekindi. Re’fet Kavukçunun amcasinin da adresini almistim. O da pek sahip çikmadi. Bir hafta biz Sivas’ta sohbet imkani bulamadik, ancak camilerdeki imamlarla tanistik, ama bir sohbet imkani bulamadik. Otelde kaliyor, lokantadan yiyip içiyordum. </strong></p><p><strong>Sonra, Ahmed Hocadan Arapça okuyan Hulûsi isminde bir kardes dedi: “Muzaffer Abi! burada postanede veznede çalisan Ömer Bey var. Bunun Cumartesi günü demiryolcularla, özel sohbeti var, ben seni oraya götüreyim” dedi. “Gidelim, belki bir sey olur” dedik ve gittik. Ömer Bey sohbet etti, biz de dinledik. Sonra bir tanisma oldu. “Erzurumluyum, Risale-i Nur nesriyatiyla ilgileniyorum” dedim. “Çok iyi. Bizde bunlardan edinelim, yaninizda var mi?” dediler. Ben de tasimasi kolay oldugu için yanima Uhuvvet Risalesini almistim. Birinci bölümü okudum. Çok begendiler. “Biz de edinelim bu kitaptan” dediler. Kalkacagimiz zaman birisi yanima geldi: “Kardes nerde kalisan” dedi. Molla Emir isminde imamlik yapan bir hocamizdi. Bizi evine götürdü. Onbes gün onun evinde sohbet ettik. Serafeddin Kartal’la da ilk defa orada tanistik. O zaman veteriner astsubaydi. </strong></p><p><strong>Sivas cemaatinin ilk tesekkülü böyle oldu. Yetmis seksen kisi olmustu. O, bize köfte yedirip yol veren Mustafa da gelmeye basladi sonradan. Daha sonra imama siyasi subeden bir sivil polis geliyor: “Hocam sizin evde sohbet ediliyormus, biz o adami takip ediyoruz, sana aciyoruz” demisler. Hocam da “bunu mescide yapalim” dedi. Ben: “Yok hocam mescitte de yapmayalim” dedim. Sonra Mustafa abi bize sahip çikti, onun evinde devam ettik. O da artik inanmisti hizmetin olacagina. </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Tokat ve Kayseri</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Sivas’ta ilk basta bize bir köfte yedirip gönderen Mustafa agabey, sonradan hizmetin olacagina inaninca: “Muzaffer kardes bir de Tokat’a gidelim beraber” dedi. Tokat’a gittik. Tanidigimiz Imam Hatip Müdürü Hasan Bey vardi, onun misafiri olduk. Kitaplar götürmüstük, ayni sekilde…</strong></p><p><strong>Tokat’tan geldik Kayseri’ye. Daha o zamanlar Ali Mutlu falan yok. Baska bir bakkalin adresini almistim, “Merkez Bakkaliye” diye. Fakat bize sahip çikmadilar. Bir hafta otelde kaldim. Iste, bazi hocalarla, talebelerle, kitapçilarla görüstüm. Bir miktar küçük kitaplardan biraktim. Sonradan bir daha geldim. Marasli askerlik yapan tanidigim bir kardes vardi, onun adresine geldim. O da askere gitmis bulamadim. Ibrahim Canan’la Elazigli Fuat vardi, ilahiyatçi. Onlarin Kayseri Imam Hatip’e hoca olarak tayin olduklarini duymustum. Askeri buldum, ama digerleri de askere gitmisler görüsemedik. </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Dükkanda yatmak, baskasinin evinde yatmak, ‘beni çagirsinlar da gideyim’ diye beklemek zor degil miydi?</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>-Muzaffer agabey, hiç içinizden geçmiyor muydu: “Benim de bir evim olsun, çoluk çocugum olsun, mal mülk edineyim” diye düsünmüyor muydunuz hiç. Dükkanda yatmak, baskasinin evinde yatmak, beni çagirsinlar da gideyim diye beklemek zor degil miydi?” </strong></p><p><strong>-“Meyl-ül rahat himmetin gözünü kör eder” diyor Üstadimiz, ona inanmistim. Haliyle rahatimi düsünmüyordum. Geceli gündüzlü hizmet için dolasiyorduk, dersler yapiyorduk. Mesela bir gün Inegöl’de gece saat 12 ye kadar ders yapmistik. Ev sahibine haber geldi ki: “Ögretmenler var, fakat halk içine gelmeye çekiniyorlar. Soracaklari sualler var, hususi konusmak istiyorlar” dediler. Sabah ezani okunana kadar onlarin suallerine cevap vermek icap etti. Onun için öyle rahatimizi filan düsünecek vaktimiz yoktu.</strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Nevzatt, post: 60961, member: 1580"] [b]Muzaffer ARSLAN Agabey -6-[/b] [b]Manisa'da Ahmed Feyzi Ağabey'in konuşmasına herkes hayran kaldı Manisa'da pasaporta bakan Hasan Bey vardı, halkçıydı, ama insaflıydı. Üstadın mehdiliğini bilir, fakat İnönü'yü tutardı. Yanında getirdiği insanlar oluyordu. "Muzaffer Hoca, sen bunlara kitap okuma, konuş daha iyi, daha tesirli oluyor" derdi. O zaman Erzurum Türkçesiyle okuyoruz herhalde. Ama kitaplar Osmanlıca. Hasan Bey bir gün dedi ki: "Burada bir Nuri Bey var, buna dehri diyorlar, vahdet-i vücud'cudur. Bütün buradaki ulemayı ilzam etmiş.. şöyledir, böyledir, bunu getirsem, konuşur musun?" dedi. "Konuşuruz, Risale-i Nurların Vahdet-i vücud'la alakalı yerlerinden okuruz" dedim. Tam ikindi sonrasıydı. Ahmed Feyzi Ağabeyler gelmesin mi. Kardeşi Mehmed Emin'le beraber Mustafa Birlik'in yanına uğramışlar. "Muzaffer Kardeşin yanına gidelim" demişler, çıkıp geldiler. O zamanda Mustafa Birlik'ten aldığım bir gazocağım ile, sadece çorba yapacak bir kabım vardı. Misafir ağırlayacak durumum yok yani. Fakat bir lokantacı vardı, bir mübarek hacı, orada günde bir öğün yemek yiyebiliyoruz. Ahmed Feyzi Ağabeyleri de o lokantaya götürdüm, akşamdan evvel yemeğimizi orada yedik. Ahmed Feyzi Ağabeyi de Manisa halkı hiç bilmiyor, tanımıyordu. Hasan Bey, Nuri bey'i getirdi. Yatsıyı kıldık. Ben Mektubat Kitabındaki, Telvihat'taki vahdet-ül vücut'la ilgili yerleri okudum. Sonra Ahmed Feyzi Ağabeyle onları karşı karşıya bıraktım. Ama… Hasan Bey, diğerleri, cemaat hayran kaldılar Ahmed Feyzi ağabeyin konuşmalarına. Ahmed Feyzi Ağabey eski muallim mektebi mezunudur. Görev yapmamış ama, o zaman ki muallim mektebi mezunları vaiz, müftü kadar yeterli bilgiye sahip oluyorlardı. -Şirinyer'de Kızılçullu Muallim Mektebi vardı, Ahmed Feyzi Ağabey orayı mı bitirmişti? -Yok. Ahmed Feyzi Kul Ağabey Halk Parti zamanının mezunu değildir, eski Osmanlı zamanı mezunudur. Nazilli’de Ahmed Feyzi Agabeyle Bayram vaazi verdik Ertugrul Öztürk’ün dedesi, Haci Mustafa bizi Nazilli’ye davet etti. Tam böyle bir bayram günüydü. Oranin Müftüsü ile de tanisiyoruz, Tavasli Hüseyin Hoca. Ahmed Feyzi agabeyle beraberiz. Müftü Efendi dedi ki: “Muzaffer Efendi, sen Haciethem’de konus, Ahmed Feyzi de Koca Cami’de konussun. Nazillide Büyük Camiye Koca Cami diyorlardi. Ahmed Feyzi Agabey o camide, ben de Haciethem’de Bayram’da konustuk. Haci Mustafa: “Arkadaslar Allah razi olsun, bizi cahillikten kurtardiniz. Nurculara hep cahil diyorlardi” diye pek memnun kaldi. Ahmed Feyzi agabey’de beylik laflar çoktur, biliyorsunuz çok büyük bir hatipti o. O zaman Haci Mustafa Agabey bana: “Arkadas! Sen kimseden bir kurus isteme, sarka çikacagin zaman benim yanima gelirsin, ben senin yol paralarini karsilarim, ama bunu kimseye de söyleme. Bir sen, bir de Allah bilsin” dedi. Iste 1960’a kadar kimseye arz-i hâcet etmeden, bu sekilde her sene 5-6 ay sark’a gidiyordum. Haci Mustafa’nin bir oglu vardi, hâkim. Ertugrul’un babasidir, bir çirçir fabrikasi kurdu, imkanlari artti. Ondan sonra, Denizli’li kardesler, Atici’lar filan bize destek oldular, hiçbir zaman da yolda kalmadik. Ben ne Manisa’dan, ne Izmir’den bir kurus destek görmüs degildim. -Istanbul’da kaldiniz mi hiç? -Evet. Zübeyr Agabeyden sonra kaldim. Istanbullular dedi ki: “Muzaffer agabey artik kislari Istanbul’da kalsin, bizi yalniz birakmasin” dediler. Birkaç sene Beyazid’da kalmistim, gazeteyi birakincaya kadar daha çok Nurtasinda kaldim. Daha sonra Bahçelievlerde kaldim. -Eskisehir’e kalacak sekilde ne zaman gelmistiniz? -Birkaç seferim var da, en çok Zübeyr agabeyin kaldigi zamandir. Üstadin kaldigi evde, o zaman bir buçuk ay kadar kalmistim. Orada muhatap, agirlikli olarak hep astsubaylardi. Erzincan cemaatinin tesekkülü Erzincan için de Re’fet Kavukçunun adresini vermislerdi. Baktim onun evi müsaid degil, Otele gittim, bir hafta orada kaldim. Otelin önünde kahve vardi, degisik camilerde namazlarimi kildim, Kur’an kursuna gittim. Buralarda tanisabildiklerime meseleleri anlattim. Fakat birisi evini açip ta, “buyurun bizim evde sohbet edelim” demedi. En sonunda Nigdeli bir astsubay arkadas, ziraat memuru Necip isminde bir kardes getirmisti. O bizi kahvede görünce: “Muzaffer abi bu sohbetler kahvede olmaz, bizim ev müsaid, buyurun eve gidelim” dedi. Bizim de aradigimiz buydu zaten. O gün Mehmed Küçükaga’yi birisi derse getirmis. Bana: “Kardes nerde kalisen?” dedi, sark sivesiyle. “Otelde kaliyorum” dedim. “Yahu olur mu, evlerimiz müsaid.” O, beni ve otelden esyalarimi aldi, bizi evinde onbes gün misafir etti. Iste Erzincan cemaati o zaman tesekkül etti. Sivas’ta da bastan sahip çikan olmadi Erzincan’dan Sivas adresi aldim. Eflani’li, Belediyede fen memuru Mustafa, onun adresine geldim. O da öglen bana bir köfte yedirdi, sonra: “Kardes ben burada çok ugrastim, olmadi. Çok ugrastim bir türlü Risale-i Nurlara sahip çikan olmadi, onun için ben vazgeçtim. Senin de burada kalmana hiç gerek yok” dedi. Bir köfte yedirdi, bizi birakti gitti. Ben de gittim, Develi Oteli vardi, Kayserililerin, valizlerimi koyup oraya yerlestim. Bir iki adres daha almistim. Erzurumlu hemsehrim Ahmed Hoca, Merkez Vaizi imis orada. Onu buldum. Dedi: “Hemserim ben sana nasil yardimci olurum?” Dedim: “Hocam kürsüde halka anlat demiyorum, ama cemaatine bu kitaplari tavsiye edebilirsiniz. Sizden bu sekilde yardim bekliyorum.” Fakat hocam da çekindi. Re’fet Kavukçunun amcasinin da adresini almistim. O da pek sahip çikmadi. Bir hafta biz Sivas’ta sohbet imkani bulamadik, ancak camilerdeki imamlarla tanistik, ama bir sohbet imkani bulamadik. Otelde kaliyor, lokantadan yiyip içiyordum. Sonra, Ahmed Hocadan Arapça okuyan Hulûsi isminde bir kardes dedi: “Muzaffer Abi! burada postanede veznede çalisan Ömer Bey var. Bunun Cumartesi günü demiryolcularla, özel sohbeti var, ben seni oraya götüreyim” dedi. “Gidelim, belki bir sey olur” dedik ve gittik. Ömer Bey sohbet etti, biz de dinledik. Sonra bir tanisma oldu. “Erzurumluyum, Risale-i Nur nesriyatiyla ilgileniyorum” dedim. “Çok iyi. Bizde bunlardan edinelim, yaninizda var mi?” dediler. Ben de tasimasi kolay oldugu için yanima Uhuvvet Risalesini almistim. Birinci bölümü okudum. Çok begendiler. “Biz de edinelim bu kitaptan” dediler. Kalkacagimiz zaman birisi yanima geldi: “Kardes nerde kalisan” dedi. Molla Emir isminde imamlik yapan bir hocamizdi. Bizi evine götürdü. Onbes gün onun evinde sohbet ettik. Serafeddin Kartal’la da ilk defa orada tanistik. O zaman veteriner astsubaydi. Sivas cemaatinin ilk tesekkülü böyle oldu. Yetmis seksen kisi olmustu. O, bize köfte yedirip yol veren Mustafa da gelmeye basladi sonradan. Daha sonra imama siyasi subeden bir sivil polis geliyor: “Hocam sizin evde sohbet ediliyormus, biz o adami takip ediyoruz, sana aciyoruz” demisler. Hocam da “bunu mescide yapalim” dedi. Ben: “Yok hocam mescitte de yapmayalim” dedim. Sonra Mustafa abi bize sahip çikti, onun evinde devam ettik. O da artik inanmisti hizmetin olacagina. Tokat ve Kayseri Sivas’ta ilk basta bize bir köfte yedirip gönderen Mustafa agabey, sonradan hizmetin olacagina inaninca: “Muzaffer kardes bir de Tokat’a gidelim beraber” dedi. Tokat’a gittik. Tanidigimiz Imam Hatip Müdürü Hasan Bey vardi, onun misafiri olduk. Kitaplar götürmüstük, ayni sekilde… Tokat’tan geldik Kayseri’ye. Daha o zamanlar Ali Mutlu falan yok. Baska bir bakkalin adresini almistim, “Merkez Bakkaliye” diye. Fakat bize sahip çikmadilar. Bir hafta otelde kaldim. Iste, bazi hocalarla, talebelerle, kitapçilarla görüstüm. Bir miktar küçük kitaplardan biraktim. Sonradan bir daha geldim. Marasli askerlik yapan tanidigim bir kardes vardi, onun adresine geldim. O da askere gitmis bulamadim. Ibrahim Canan’la Elazigli Fuat vardi, ilahiyatçi. Onlarin Kayseri Imam Hatip’e hoca olarak tayin olduklarini duymustum. Askeri buldum, ama digerleri de askere gitmisler görüsemedik. Dükkanda yatmak, baskasinin evinde yatmak, ‘beni çagirsinlar da gideyim’ diye beklemek zor degil miydi? -Muzaffer agabey, hiç içinizden geçmiyor muydu: “Benim de bir evim olsun, çoluk çocugum olsun, mal mülk edineyim” diye düsünmüyor muydunuz hiç. Dükkanda yatmak, baskasinin evinde yatmak, beni çagirsinlar da gideyim diye beklemek zor degil miydi?” -“Meyl-ül rahat himmetin gözünü kör eder” diyor Üstadimiz, ona inanmistim. Haliyle rahatimi düsünmüyordum. Geceli gündüzlü hizmet için dolasiyorduk, dersler yapiyorduk. Mesela bir gün Inegöl’de gece saat 12 ye kadar ders yapmistik. Ev sahibine haber geldi ki: “Ögretmenler var, fakat halk içine gelmeye çekiniyorlar. Soracaklari sualler var, hususi konusmak istiyorlar” dediler. Sabah ezani okunana kadar onlarin suallerine cevap vermek icap etti. Onun için öyle rahatimizi filan düsünecek vaktimiz yoktu.[/b] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst