Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Nevzatt" data-source="post: 60960" data-attributes="member: 1580"><p><strong>Muzaffer ARSLAN Agabey -5-</strong></p><p></p><p><strong>ANADOLU SEYAHATLERİNDEN BİR KAÇ ÖRNEK </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>-Muzaffer Ağabey! Gerek Üstad Hazretleri hayatta iken, gerekse daha sonraları, senelerce bütün Türkiye'yi dolaştığınızı; Kitapları insanlara okuyarak tanıttıktan sonra neşrettiğinizi biliyoruz. Tamamını olmasa bile, seyahatlerinizden birkaç örnek anlatırmısınız? </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Bursa'da bir kapı kapandı, Allah başka bir kapı açtı</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>-1955 senesiydi, daha o zaman henüz yeni harflerle Risaleler basılmamıştı. Onlar 56'da basılmaya başladı. Manisa'da hapis yattığım zaman, şimdi Nazilliden tanıdığınız Ertuğrul Öztürk Bey'in dedesi elli lira harçlık bırakmıştı. Ben de Astsubay Muzaffer Erdem'le beraber "ramazanda Bursa'ya gidelim" diye kararlaştırdık. O, oradan evliydi. Haberleştik. Muzaffer Kardeş bana sordu: "Resmî elbiseyle mi geleyim, yoksa sivil mi geleyim?" Dedim: "Resmi elbiseyle gel." O İzmir'den, ben Manisa'dan Balıkesir'e geçtik. İki tahta valizim vardı, o zaman sapları bile kopmuştu. Çilingir Ramazan Usta vardı. O, vidalı, kopmayacak şekilde, kırk kilo kadar taşıyacak kulplar yapmıştı. Benim, tahmin ediyorum midemin göğsüme doğru çekilmesi, o kollarımdaki ağır yükten olabilir. Cerrahpaşa'da muayene eden o dekan demişti: "Yaşlanınca herkesin ki sarkar senin miden göğsüne çekilmiş." Neyse, Muzaffer Erdem'le Balıkesir'den çıktık, Bandırmaya geçtik, bir iki gün kaldık orada. Edincik, Gönen, Biga, Kemalpaşa… oralara uğrayarak vardık Bursa'ya. Üstad'la Afyon'da yatan Ali Aktar isminde birisinin adresini almıştık. Orada yorgancılık yapıyormuş, Orhan Camisine yakın. Biz Orhan Camiinde öğleni kıldık, fakat adam bize sahip çıkmadı. "Kardeşim, çok sıkı, hiç nurculuktan bahsetmeyin, Hocaefendiyle (Üstad) ben de mektuplaşamıyorum…" şöyle-böyle dedi, bizi bıraktı gitti. "Yahu bu nasıl nurcu" dedik. Caminin önünde Muzaffer Erdem bana dert yanıyordu: "Bu nasıl nurculuk böyle" diye söyleniyordu. Orada seyyar kitapçı varmış, Darendeli Mustafa. "Yahu arkadaşlar nedir derdiniz?" dedi. "Yok, bir şey yok" dedik. "Yok yok söyleyin kimsiniz, necisiniz siz?" dedi. Dedik: "Bu arkadaş Astsubay, ben Manisa'dan seyyar kitapçıyım." "İyi biz de seyyar kitapçıyız. Nedir meseleniz?" deyince, anlattık. "Yahu siz ne merak ediyorsunuz, verin o kitapları ben satarım." Dedim: "Bizim kitaplar öyle cami önlerinde sergide satılmaz." "Eee Nasıl olacak?" "Evini açarsın, tanıdıklarını, yakınlarını davet edersin, biz açarız okuruz, kendi elimizle…" "Tamam, Ben Yeşil'de oturuyorum, iftara akşam bana gelin, teravihi beraber kılarız, tanıdıklarımı davet ederim" dedi. "Tamam uygundur" dedik. Bir kapı kapandı, Allah başka bir kapı açmıştı bize. O zaman da istiğna düsturuna öyle riayet bir ediyoruz ki; düşünün, Mustafa Birlik kurban eti göndermiş, biz de onu geri göndermiştik. Müessiriyet bozulmasın diye, hiç kimsenin çayını çorbasını içmiyoruz. Muzaffer Erdem kayınvalidesine gitti. Ben de lokantada yemek yedim, oradan Yeşil semtine gittik. O arkadaş da bizi hesaba çekti: "Yahu ben sizi iftara bekledim, niye gelmediniz?" dedi. O arkadaşta onbeş gün misafir kaldım ben. Ama hep onda kalmadım da, derse gelen arkadaşlardan da her birisi bizi götürdü. Emirsultan, Davutkadı, Yıldırım, orada meşhur bıçakçı Vehbi usta vardı, Tatar Feridun vardı. Onlarda da her gün hem misafir olduk, hem de dersler okuduk. Tabi götürdüğümüz kitapları dağıttık. Ama hayli bir muhit edinmiştik. Ali Kulluklar, tapu müdürü.. Kitaplar bitince Muzaffer Erdem'i İstanbul'a gönderdim, iki valiz daha kitap getirttim. onları da dağıttık. Bir gün o tapu müdürü bizi iftara davet etti. Dedi: "Muzaffer Kardeş benim kayınım Emirdağ'ında savcıdır; onunla görüşmeye gitmiştim de; bana, Üstadı ziyaret ettiğini söyledi. Üstad, "yakında ben Bursa'ya geleceğim" diye söylemiş. "Bekliyoruz ama daha gelmedi Üstad." Ona dedim ki: "Ben pek tevillerden anlamam, ama üstad'ın muradı, bu gelen kitaplar olacak herhalde. Üstad her yere gelişigüzel gelmez, gezmez" dedim. Ramazanda 15 günümüz böyle Bursa'da geçti.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Aydin’da yine ortada kalmistik</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Bursa’dan dönüste tekrar Bandirmaya geldik. Akhisar’a ugradik, orada saatçi Ömer’e kitap biraktik. Daha Sahin Hocalar filan yok Akhisar’da. Oradan Manisa’ya geldik, cemaatla görüstükten sonra Izmir’e geçtik. Izmir’in çevresini dolastik, hedefimiz de bayrami Üstadin yaninda geçirmek. Aydin’a da yeni geliyoruz. Aydin için Aksekili birisinin adresini almistik, ona ugradik. Baktik ki adamda nur talebesi vasfi yok. Bunu nurcu diye nasil adres verdiler bize, hayret ettik. Bize: “Beyhude ugrasiyorsunuz, Bediüzzaman’da ugrasti ugrasti, bakti ki olmuyor, bu millet hep münafik, O da vazgeçti” demez mi. Ortada kalmistik. (Muzaffer agabey gülerek anlatiyor) </strong></p><p><strong>Muzaffer Erdem’e dedim: “Komutan, gel bakalim!” Valizleri bir otele biraktik. Baska tanidigimiz da yok Aydin’da. Gel dedik, ikindi namazini camiye çikalim, imamla, müezzinle tanisalim, belki alakasi olan birileri vardir. Baktik Camide mukabele var, sonuna kadar dinledik. Kitaplari ben sergi seklinde yapmiyordum ama, belki bir taniyan çikar diye götürdük. Fakat kitaplara pek sahip çikan olmadi. Anlasiliyordu ki Risale-i Nurlar sergi kitabi degil. Önemini anlatmadiktan sonra, adam ona sahip çikmiyor. Nitekim hiç kimse bakmadi, ilgilenmedi. </strong></p><p><strong>Camiden en son sakalli birisi çikti. “Arkadas kimsiniz?” diye sertçe sordu. Dedik: “Biz Risale-i Nur talebesiyiz, Risale-i Nurlarin nesriyati ile ugrasiyoruz.” “Haa! Benim oglan da sizlerden, Konya’da yatili okuyor, ben yukari camide imamim, gelin iftari bizde yapariz, benim misafirim olursunuz” dedi. Biz: “Iyi hele sükür, bir kapi açildi” dedik. O, Reispasa Camisi imami imis. Tabi biz yine lokantada yemegimizi yedik. Fakat Salih Hoca da: “Benim yemegim helal degil mi?” Diye bizi hesaba çekti. Cemaatinden otuz kirk kisi davet etti masallah. O kadar cemaat gelecegini tahmin etmiyorduk, çogu da Osmanlica biliyormus. Salih Hoca Kitaplari kendi eliyle tavsiye etti, dagitti. Hele Vakiflar Bölge Müdürlügünde çalisan Kilisli Mehmed Aga vardi, (geçen sene vefat etti. Allah rahmet etsin) En sadik sahip çikan da o oldu. Dedi: “Yarin kalin, vakiflarin yurdu var, orada talebeler var, onlarla bir sohbet edin.” Gittik, oranin basinda bulunanlara kitaplar verdik, orada sohbetler ettik. Derken bu sekilde üç gün Aydin’da kaldik, ama hep otelde yattik</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Üstad’a, gittigimiz yerleri anlatinca çok sevindi</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Aydin’dan geçtik Nazilliye, Denizliye, oralarda da kaldik birkaç gün. Nihayet arafe günü Isparta’ya vardik. Aksam yine Nuri Benli agabeyin otelinde yattik. Ulu Cami’de Bayram namazini kildiktan sonra Üstad’a gittik.. Baktik ki; Üstad ders okuyorlar, yaninda hizmet edenlerden baska, Mustafa Ezener Agabey, Terzi Mehmet Efendi vardi. Biz de oturduk derse istirak ettik. Üstadin elini öptük, bayramini tebrik ettik. Bu geldigimiz yerler hakkinda Üstad’a bilgiler verdik. Nerden basladik, nerelere gittik anlattik. Üstad çok sevindi, çok memnun kaldi, dualar etti, tebrik etti. </strong></p><p><strong>Sonra tekrar Denizliye geldik. Komutanin (Muzaffer Erdem) memleketi Acipayam oldugu için abisi oradaydi, yanina gittik. Bir iki gün onun misafiri olduk. Muzaffer Erdem çok memnundu: “Ben her sene iznimi kullaniyordum ama, bu sene ki müstesna oldu” dedi. Üstadla bayramlasmamiz filan.. </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Kumasimi sattim, Inegöl’e yol parasi yaptim</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Anlattigim gibi Bursa’da onbes gün kalmistik, ben yine gelirim diye de söz vermistim. Fakat baktim yol param yok. Haci Mustafa’nin verdigi iyi bir kumas vardi. Onu 50 liraya satarak yol parasi yaptim ve Bursa’ya ikinci sefer gittim. Bursa’da bir müddet kaldim, ayni cemaatla ilgilendik, semtlere gittim. </strong></p><p><strong>Sonra Inegöl’e geçtim. Inegöl’e daha evvel bir sefer gitmistim. Bursa’nin kazalari içinde en dindar yerdi, simdi bilemiyorum nasil. Inegöl’de at arabasi yapan birisi bize sahip çikti. Bir hafta onun misafiri olduk, her günde toplaniyorduk. Ögretmenler, halk, cemaat… O zaman öyle ki, siyasi görüs ayriliklari da yok. Baska cemaatler, cereyanlar da yok. Milletin karsisinda tek cereyan var, nurculuk, onlar da demokrat. Demokratlara herkes taraftar. Isimiz kolaydi yani...</strong></p><p><strong>Bakiniz, o zaman isinizi birakip gitmeden olmazdi ki bu is. Bir yer var aksam kalirsiniz, bir yer var ki bir gün kalabilirsiniz. Bursa’da bir gün 5. Sua’yi okursun, ikinci gün, Hücumat-i Sikke’yi, diger gün Ihlasi.. Degisik mevzular.. derken Üstadin sahsiyeti hakkinda bilgiler veriyorsunuz. Diger meslek mesreplerle Risale-i Nurlar arasindaki farklari anlatiyorsunuz. O zaman bunlari mecburen tek basimiza yapiyorduk. Yanimizda kitap okutturacak bir kimseler de yok. Milletin kafasinda o kadar istifhamlar var ki; suallere cevap vermekle zamanimiz geçiyordu. Bazen adamlara kitap okumuyor, sorulara cevap seklinde daha iyi dinliyorlardi. Üstadin görüsleri çok açiktir. Görüsleri cumhur’la hiç çatismaz. Cumhur-u Ulema hangi mevzuda karar vermisse Üstad uyuyor, tasdik ediyor zaten.</strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Nevzatt, post: 60960, member: 1580"] [b]Muzaffer ARSLAN Agabey -5-[/b] [b]ANADOLU SEYAHATLERİNDEN BİR KAÇ ÖRNEK -Muzaffer Ağabey! Gerek Üstad Hazretleri hayatta iken, gerekse daha sonraları, senelerce bütün Türkiye'yi dolaştığınızı; Kitapları insanlara okuyarak tanıttıktan sonra neşrettiğinizi biliyoruz. Tamamını olmasa bile, seyahatlerinizden birkaç örnek anlatırmısınız? Bursa'da bir kapı kapandı, Allah başka bir kapı açtı -1955 senesiydi, daha o zaman henüz yeni harflerle Risaleler basılmamıştı. Onlar 56'da basılmaya başladı. Manisa'da hapis yattığım zaman, şimdi Nazilliden tanıdığınız Ertuğrul Öztürk Bey'in dedesi elli lira harçlık bırakmıştı. Ben de Astsubay Muzaffer Erdem'le beraber "ramazanda Bursa'ya gidelim" diye kararlaştırdık. O, oradan evliydi. Haberleştik. Muzaffer Kardeş bana sordu: "Resmî elbiseyle mi geleyim, yoksa sivil mi geleyim?" Dedim: "Resmi elbiseyle gel." O İzmir'den, ben Manisa'dan Balıkesir'e geçtik. İki tahta valizim vardı, o zaman sapları bile kopmuştu. Çilingir Ramazan Usta vardı. O, vidalı, kopmayacak şekilde, kırk kilo kadar taşıyacak kulplar yapmıştı. Benim, tahmin ediyorum midemin göğsüme doğru çekilmesi, o kollarımdaki ağır yükten olabilir. Cerrahpaşa'da muayene eden o dekan demişti: "Yaşlanınca herkesin ki sarkar senin miden göğsüne çekilmiş." Neyse, Muzaffer Erdem'le Balıkesir'den çıktık, Bandırmaya geçtik, bir iki gün kaldık orada. Edincik, Gönen, Biga, Kemalpaşa… oralara uğrayarak vardık Bursa'ya. Üstad'la Afyon'da yatan Ali Aktar isminde birisinin adresini almıştık. Orada yorgancılık yapıyormuş, Orhan Camisine yakın. Biz Orhan Camiinde öğleni kıldık, fakat adam bize sahip çıkmadı. "Kardeşim, çok sıkı, hiç nurculuktan bahsetmeyin, Hocaefendiyle (Üstad) ben de mektuplaşamıyorum…" şöyle-böyle dedi, bizi bıraktı gitti. "Yahu bu nasıl nurcu" dedik. Caminin önünde Muzaffer Erdem bana dert yanıyordu: "Bu nasıl nurculuk böyle" diye söyleniyordu. Orada seyyar kitapçı varmış, Darendeli Mustafa. "Yahu arkadaşlar nedir derdiniz?" dedi. "Yok, bir şey yok" dedik. "Yok yok söyleyin kimsiniz, necisiniz siz?" dedi. Dedik: "Bu arkadaş Astsubay, ben Manisa'dan seyyar kitapçıyım." "İyi biz de seyyar kitapçıyız. Nedir meseleniz?" deyince, anlattık. "Yahu siz ne merak ediyorsunuz, verin o kitapları ben satarım." Dedim: "Bizim kitaplar öyle cami önlerinde sergide satılmaz." "Eee Nasıl olacak?" "Evini açarsın, tanıdıklarını, yakınlarını davet edersin, biz açarız okuruz, kendi elimizle…" "Tamam, Ben Yeşil'de oturuyorum, iftara akşam bana gelin, teravihi beraber kılarız, tanıdıklarımı davet ederim" dedi. "Tamam uygundur" dedik. Bir kapı kapandı, Allah başka bir kapı açmıştı bize. O zaman da istiğna düsturuna öyle riayet bir ediyoruz ki; düşünün, Mustafa Birlik kurban eti göndermiş, biz de onu geri göndermiştik. Müessiriyet bozulmasın diye, hiç kimsenin çayını çorbasını içmiyoruz. Muzaffer Erdem kayınvalidesine gitti. Ben de lokantada yemek yedim, oradan Yeşil semtine gittik. O arkadaş da bizi hesaba çekti: "Yahu ben sizi iftara bekledim, niye gelmediniz?" dedi. O arkadaşta onbeş gün misafir kaldım ben. Ama hep onda kalmadım da, derse gelen arkadaşlardan da her birisi bizi götürdü. Emirsultan, Davutkadı, Yıldırım, orada meşhur bıçakçı Vehbi usta vardı, Tatar Feridun vardı. Onlarda da her gün hem misafir olduk, hem de dersler okuduk. Tabi götürdüğümüz kitapları dağıttık. Ama hayli bir muhit edinmiştik. Ali Kulluklar, tapu müdürü.. Kitaplar bitince Muzaffer Erdem'i İstanbul'a gönderdim, iki valiz daha kitap getirttim. onları da dağıttık. Bir gün o tapu müdürü bizi iftara davet etti. Dedi: "Muzaffer Kardeş benim kayınım Emirdağ'ında savcıdır; onunla görüşmeye gitmiştim de; bana, Üstadı ziyaret ettiğini söyledi. Üstad, "yakında ben Bursa'ya geleceğim" diye söylemiş. "Bekliyoruz ama daha gelmedi Üstad." Ona dedim ki: "Ben pek tevillerden anlamam, ama üstad'ın muradı, bu gelen kitaplar olacak herhalde. Üstad her yere gelişigüzel gelmez, gezmez" dedim. Ramazanda 15 günümüz böyle Bursa'da geçti. Aydin’da yine ortada kalmistik Bursa’dan dönüste tekrar Bandirmaya geldik. Akhisar’a ugradik, orada saatçi Ömer’e kitap biraktik. Daha Sahin Hocalar filan yok Akhisar’da. Oradan Manisa’ya geldik, cemaatla görüstükten sonra Izmir’e geçtik. Izmir’in çevresini dolastik, hedefimiz de bayrami Üstadin yaninda geçirmek. Aydin’a da yeni geliyoruz. Aydin için Aksekili birisinin adresini almistik, ona ugradik. Baktik ki adamda nur talebesi vasfi yok. Bunu nurcu diye nasil adres verdiler bize, hayret ettik. Bize: “Beyhude ugrasiyorsunuz, Bediüzzaman’da ugrasti ugrasti, bakti ki olmuyor, bu millet hep münafik, O da vazgeçti” demez mi. Ortada kalmistik. (Muzaffer agabey gülerek anlatiyor) Muzaffer Erdem’e dedim: “Komutan, gel bakalim!” Valizleri bir otele biraktik. Baska tanidigimiz da yok Aydin’da. Gel dedik, ikindi namazini camiye çikalim, imamla, müezzinle tanisalim, belki alakasi olan birileri vardir. Baktik Camide mukabele var, sonuna kadar dinledik. Kitaplari ben sergi seklinde yapmiyordum ama, belki bir taniyan çikar diye götürdük. Fakat kitaplara pek sahip çikan olmadi. Anlasiliyordu ki Risale-i Nurlar sergi kitabi degil. Önemini anlatmadiktan sonra, adam ona sahip çikmiyor. Nitekim hiç kimse bakmadi, ilgilenmedi. Camiden en son sakalli birisi çikti. “Arkadas kimsiniz?” diye sertçe sordu. Dedik: “Biz Risale-i Nur talebesiyiz, Risale-i Nurlarin nesriyati ile ugrasiyoruz.” “Haa! Benim oglan da sizlerden, Konya’da yatili okuyor, ben yukari camide imamim, gelin iftari bizde yapariz, benim misafirim olursunuz” dedi. Biz: “Iyi hele sükür, bir kapi açildi” dedik. O, Reispasa Camisi imami imis. Tabi biz yine lokantada yemegimizi yedik. Fakat Salih Hoca da: “Benim yemegim helal degil mi?” Diye bizi hesaba çekti. Cemaatinden otuz kirk kisi davet etti masallah. O kadar cemaat gelecegini tahmin etmiyorduk, çogu da Osmanlica biliyormus. Salih Hoca Kitaplari kendi eliyle tavsiye etti, dagitti. Hele Vakiflar Bölge Müdürlügünde çalisan Kilisli Mehmed Aga vardi, (geçen sene vefat etti. Allah rahmet etsin) En sadik sahip çikan da o oldu. Dedi: “Yarin kalin, vakiflarin yurdu var, orada talebeler var, onlarla bir sohbet edin.” Gittik, oranin basinda bulunanlara kitaplar verdik, orada sohbetler ettik. Derken bu sekilde üç gün Aydin’da kaldik, ama hep otelde yattik Üstad’a, gittigimiz yerleri anlatinca çok sevindi Aydin’dan geçtik Nazilliye, Denizliye, oralarda da kaldik birkaç gün. Nihayet arafe günü Isparta’ya vardik. Aksam yine Nuri Benli agabeyin otelinde yattik. Ulu Cami’de Bayram namazini kildiktan sonra Üstad’a gittik.. Baktik ki; Üstad ders okuyorlar, yaninda hizmet edenlerden baska, Mustafa Ezener Agabey, Terzi Mehmet Efendi vardi. Biz de oturduk derse istirak ettik. Üstadin elini öptük, bayramini tebrik ettik. Bu geldigimiz yerler hakkinda Üstad’a bilgiler verdik. Nerden basladik, nerelere gittik anlattik. Üstad çok sevindi, çok memnun kaldi, dualar etti, tebrik etti. Sonra tekrar Denizliye geldik. Komutanin (Muzaffer Erdem) memleketi Acipayam oldugu için abisi oradaydi, yanina gittik. Bir iki gün onun misafiri olduk. Muzaffer Erdem çok memnundu: “Ben her sene iznimi kullaniyordum ama, bu sene ki müstesna oldu” dedi. Üstadla bayramlasmamiz filan.. Kumasimi sattim, Inegöl’e yol parasi yaptim Anlattigim gibi Bursa’da onbes gün kalmistik, ben yine gelirim diye de söz vermistim. Fakat baktim yol param yok. Haci Mustafa’nin verdigi iyi bir kumas vardi. Onu 50 liraya satarak yol parasi yaptim ve Bursa’ya ikinci sefer gittim. Bursa’da bir müddet kaldim, ayni cemaatla ilgilendik, semtlere gittim. Sonra Inegöl’e geçtim. Inegöl’e daha evvel bir sefer gitmistim. Bursa’nin kazalari içinde en dindar yerdi, simdi bilemiyorum nasil. Inegöl’de at arabasi yapan birisi bize sahip çikti. Bir hafta onun misafiri olduk, her günde toplaniyorduk. Ögretmenler, halk, cemaat… O zaman öyle ki, siyasi görüs ayriliklari da yok. Baska cemaatler, cereyanlar da yok. Milletin karsisinda tek cereyan var, nurculuk, onlar da demokrat. Demokratlara herkes taraftar. Isimiz kolaydi yani... Bakiniz, o zaman isinizi birakip gitmeden olmazdi ki bu is. Bir yer var aksam kalirsiniz, bir yer var ki bir gün kalabilirsiniz. Bursa’da bir gün 5. Sua’yi okursun, ikinci gün, Hücumat-i Sikke’yi, diger gün Ihlasi.. Degisik mevzular.. derken Üstadin sahsiyeti hakkinda bilgiler veriyorsunuz. Diger meslek mesreplerle Risale-i Nurlar arasindaki farklari anlatiyorsunuz. O zaman bunlari mecburen tek basimiza yapiyorduk. Yanimizda kitap okutturacak bir kimseler de yok. Milletin kafasinda o kadar istifhamlar var ki; suallere cevap vermekle zamanimiz geçiyordu. Bazen adamlara kitap okumuyor, sorulara cevap seklinde daha iyi dinliyorlardi. Üstadin görüsleri çok açiktir. Görüsleri cumhur’la hiç çatismaz. Cumhur-u Ulema hangi mevzuda karar vermisse Üstad uyuyor, tasdik ediyor zaten.[/b] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst