Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Nevzatt" data-source="post: 60878" data-attributes="member: 1580"><p><strong>Muzaffer ARSLAN Agabey -2-</strong></p><p></p><p><strong>Izmir’de ilk hizmetler</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Oradan kalktim, Abdurrahman Cerrahoglu agabeye gittim, tanistik. O zaman daha Latin harflerle Risale baskisi yoktu. Fakat ben Osmanlica’da bilirdim, okur ve yazardim. Bana teksir bir kitap verdi, mürekkebi dagitmis bir kitap. “Ciltli kitap yok mu Abdurrahman agabey?” dedim. “Kalmadi yakinda gelecek” diye cevap verdi. Bir iki hafta sonra bütün külliyati, ama ne varsa, müdafaalar dahil hepsini aldim. Müdafaalar da ciltliydi. Tek tarafli sayfa baskisi vardi o zaman. Hepsi Osmanlica. Hutbe-i Sâmiye, Münazarat da var içinde. Ben geldim eve; nedense Mektubat’tan basladim okumaya. O zaman Mektubat iki cilt. Üstad hocalara Zülfikar’i tavsiye edermis, ama daha biz oralari bilmiyoruz ya. Mektubat’i gözden geçirirken, 15. mektup dikkatimi çekti. “Sahabeler hakkinda görüsü nedir acaba, ehl-i sünnet’e uygun mu degil mi?” diye baktim; tam ehl-i sünneti savunuyordu orada Üstad. </strong></p><p><strong>Bu arada ben, bir taraftan, Manisa’nin eski müftüsü Edipzade Ahmet Efendi’den sarf nahiv, yani Arapça çalisiyordum. Hafta sonlari Kestanepazari Camisine gidiyor, Arapça okutan hocalari dinliyordum. Her hafta sonu mutlaka Kestane Pazari’na gidiyordum. Saban Düz Hocayla da o zaman tanismistik, yakinlarda daha yeni vefat etti, Allah rahmet etsin. Hem Salih Efendiden, hem Ali efendiden ders aliyor, hem de asagidakilere ders okutuyordu. </strong></p><p><strong>O sirada Eskisehir’den Ali Demirel tayin oldu Izmir’e. Derken arkasindan Mehmet Akif Usanmaz tayin oldu. Ikisi de astsubay. Mustafa Birlik o zaman askerde idi. Bu astsubaylar o zaman Eskisehir’de üstadi ziyaret etmisler. Esnafimiz yok, biz de yeniyiz. Ali Demirel’in evinde toplanmaya basladik. Bu arada Hüseyin Çagdir’la, Saim Atlihan’la tanismistik.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Abdullah Yegin: Manisa’ya tasin</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Biz böyle Izmir’de toparlanirken, o siralarda bize Urfa’dan bir telefon geldi: “Bir agabey askere geliyor, karsilayin.” diye, 1953 sonlariydi. Gelen Abdullah Yegin Agabeydi, Manisa’ya askere geliyormus. Neyse Basmane’de karsiladik kendisini. Fakat düsünün misafir edebilecek bir yerimiz bile yok. Saban Hocaya dedim: “Câminin –Fettah Camii- anahtarini ver.” Artik camide misafir ettik Abdullah Agabeyi. Sabahleyin Manisa’ya gitti. Aradan bir ay geçmisti, Astsubay Mehmet Akif dedi ki: “Muzaffer Kardes, Abdullah Agabeyi bir ziyaret edelim.” Ve gittik Manisa’ya. </strong></p><p><strong>Abdullah agabey dedi ki: “Muzaffer Kardes! Manisa dindar bir yer, merkez, çevre hep öyle. Fakat bu Menemen Hadisesinden dolayi halk sindirilmis. Ben ise erken mesaiye gidiyorum, geç geliyorum, halkla münasebet kuramiyorum. Sen Manisa’ya gelsen çok iyi olur” dedi. Mehmet Akif de Manisali ya: “Ooo, Çok iyi olur Abdullah Agabey! çok iyi olur Abdullah Agabey!” dedi. “Ben gelsem nerede kalacagim” dedim. “Yahu! sen gel” dedi. Onun da yedek subay bir arkadasi vardi, ögretmen. Onunla bir ev tutmus, orada kaliyordu. Abdullah agabey “Dil Tarih’i” bitirmemis ama, o zamanlar 1960 öncesi, liselilere de yedek subaylik veriyorlardi.</strong></p><p><strong>Böylece 1954 baslarinda Manisa’ya tasindim. Abdullah Agabeylerde bir iki gün misafir kaldim. Biz de o zamanlar her dogru bildigimizi her yerde anlatiyoruz ya… hocalarla münakasalarimiz da oluyordu. Dedim: “Abdullah agabey! Benim size zararim olmasin, ben baska bir yerde kalayim.” Iki tane ziraat memuru vardi, Bekir Amca ve Ahmet Binici, yeni yeni alisiyorlardi. Göktasli’da ev tutmuslardi. Onlar dediler ki: “Bizim Mahalle camisinin müezzini yok, çok güzel de odasi var. Biz imamla konusalim, sen gel, hem müezzinlik yaparsin, hem orada kalirsin, hem de orada sohbet yapariz” dediler. Gittiler hocayla konustular. Böylece Bu iki ziraatçinin teklifiyle mahalle camisinin bir odasinda kalmayi kabul ettik; tasindik caminin odasina. Nedense o zaman ögle ve ikindi kilinmiyordu o camide. Yani ben rahattim. Akhisar’a, Turgutluya, Izmir’e… gidiyor aksama dönüyordum. Bazen de yazin Kur’an ögrettigim gençlere birakiyordum müezzinligi. </strong></p><p><strong>Caminin imami Hamdi Hoca, varlikli bir insandi, Allah rahmet etsin. O, o zaman 80 lira maas aliyor, 20 lirasini caminin masrafina ayiriyor, 60 lirasini da bana veriyordu. Ben onu yol parasi yapiyordum. O zaman Izmir otobüsle 1 lira idi. </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Manisa’da kisa süren Vaizlik </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Artik biz Manisa’da kalmistik. Beni Erzurumlu degil de, ismimiz bu hizmette orada çiktigi için Manisali bilirlerdi. </strong></p><p><strong>Bir ara, bizim sarf nahiv okudugumuz, Manisali eski müftü Edipzade Ahmet Efendi ayligini almak için Manisa’ya gelmis. Bana haber salmis, gittim. “Gel seninle müftülüge gidelim” dedi. Gittik, müftüye bizi anlatti; “her camide konusabilir” dedi. Müftü de bizi imtihan etmeden hemen vazife verdi. </strong></p><p><strong>Ben, Cuma vaazlarinda kitaplari çikartmadan, ayet-hadis okuyarak, hocalarin tarzinda, risalelerden nakiller yaparak konusuyordum camide. Ramazan yaklasmisti; bir ikindiden sonra vaiz diye bizim ismimizi yazmislar. Cuma günü cemaate dedim: “Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin çok kiymetli kitaplari var, onlardan okuyacagim.” Bir müddet öyle devam ettik. Sonra bir gün, bir arkadas beni bir Cuma günü baska bir camiye davet etti. Orada Ahirzaman hâdisati ile ilgili bazi seyler söyleyince, beni mahkemeye verdiler… </strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Kitaplarin temin edilmesi</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>-Dagittiginiz Risale-i Nurlar nereden geliyordu?</strong></p><p><strong>-Istanbul’dan geliyordu. Daha Latin harfine geçilmemisti, Osmanlica, ciltli teksirler vardi. Isparta’dan da gelirdi. Mustafa Ezener agabey Mersinde Gençlik Rehberini bastirmis; Antalya’da Ileri matbaasinda Hutbe-i Sâmiye basilmis; Istanbul’da Zübeyr agabey’in Konferansi teksir edilmis; Samsun’da Büyük Cihad matbaasinda da “Küçük Sözler” basilmisti. Iste oralardan geliyordu kitaplar. Agri’da Mesuliyet Gazetesi vardi, o da tefrika ediyordu Nurlari. Ilk basilan teksir kitaplar, biraz mürekkebi filan tasmis, 3. hamur’a basilmis kitaplardi. Ama sonradan fevkalede düzene girdi bunlar. </strong></p><p><strong>Kitaplari sakladigim yer ise: Manisa’da iken; en evvel Mesut’un babasi Haci Ekber Agabeye… sonra yurtdisinda çalismis Hamdi Kumbaraci vardi; O, Vakiflardan Muradiye Camisine yakin bir yer tutmus, yorgancilik yapiyordu. Gelen kitaplari kasalarla onlarin deposuna koyuyorduk. Hem orasi garaja yakindi, bundan dolayi benim için de kolaylik oluyordu. Izmir’de de Gönen Palas’ta; Mehmed Metin, otelinin alt katinda bana bir oda vermisti, kitaplari orada depoluyordum. Orasi da o zamanki Basmane garajina yakindir zaten. Iste oralardan Tire, Bayindir.. her tarafa gidiyordum. Allah kolaylik veriyordu.</strong></p><p><strong>-Elinizde o eski kitaplardan var mi hiç, hâtira olarak?</strong></p><p><strong>-Manisalilar Benim elimde eski hiçbir sey birakmadilar. Mesela Üstadin verdigi alti tane 25 kurusu Manisa’ya gittigim zaman hemen bölüstüler. “Sen nasil olsa Üstad’dan yine alirsin” dediler. Kitaplar da öyle, hep hatirini kiramadigim ahbablara verdim gitti. Ama diger odadaki kütüphaneme bir baksaniz iyi olur. </strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Nevzatt, post: 60878, member: 1580"] [b]Muzaffer ARSLAN Agabey -2-[/b] [b]Izmir’de ilk hizmetler Oradan kalktim, Abdurrahman Cerrahoglu agabeye gittim, tanistik. O zaman daha Latin harflerle Risale baskisi yoktu. Fakat ben Osmanlica’da bilirdim, okur ve yazardim. Bana teksir bir kitap verdi, mürekkebi dagitmis bir kitap. “Ciltli kitap yok mu Abdurrahman agabey?” dedim. “Kalmadi yakinda gelecek” diye cevap verdi. Bir iki hafta sonra bütün külliyati, ama ne varsa, müdafaalar dahil hepsini aldim. Müdafaalar da ciltliydi. Tek tarafli sayfa baskisi vardi o zaman. Hepsi Osmanlica. Hutbe-i Sâmiye, Münazarat da var içinde. Ben geldim eve; nedense Mektubat’tan basladim okumaya. O zaman Mektubat iki cilt. Üstad hocalara Zülfikar’i tavsiye edermis, ama daha biz oralari bilmiyoruz ya. Mektubat’i gözden geçirirken, 15. mektup dikkatimi çekti. “Sahabeler hakkinda görüsü nedir acaba, ehl-i sünnet’e uygun mu degil mi?” diye baktim; tam ehl-i sünneti savunuyordu orada Üstad. Bu arada ben, bir taraftan, Manisa’nin eski müftüsü Edipzade Ahmet Efendi’den sarf nahiv, yani Arapça çalisiyordum. Hafta sonlari Kestanepazari Camisine gidiyor, Arapça okutan hocalari dinliyordum. Her hafta sonu mutlaka Kestane Pazari’na gidiyordum. Saban Düz Hocayla da o zaman tanismistik, yakinlarda daha yeni vefat etti, Allah rahmet etsin. Hem Salih Efendiden, hem Ali efendiden ders aliyor, hem de asagidakilere ders okutuyordu. O sirada Eskisehir’den Ali Demirel tayin oldu Izmir’e. Derken arkasindan Mehmet Akif Usanmaz tayin oldu. Ikisi de astsubay. Mustafa Birlik o zaman askerde idi. Bu astsubaylar o zaman Eskisehir’de üstadi ziyaret etmisler. Esnafimiz yok, biz de yeniyiz. Ali Demirel’in evinde toplanmaya basladik. Bu arada Hüseyin Çagdir’la, Saim Atlihan’la tanismistik. Abdullah Yegin: Manisa’ya tasin Biz böyle Izmir’de toparlanirken, o siralarda bize Urfa’dan bir telefon geldi: “Bir agabey askere geliyor, karsilayin.” diye, 1953 sonlariydi. Gelen Abdullah Yegin Agabeydi, Manisa’ya askere geliyormus. Neyse Basmane’de karsiladik kendisini. Fakat düsünün misafir edebilecek bir yerimiz bile yok. Saban Hocaya dedim: “Câminin –Fettah Camii- anahtarini ver.” Artik camide misafir ettik Abdullah Agabeyi. Sabahleyin Manisa’ya gitti. Aradan bir ay geçmisti, Astsubay Mehmet Akif dedi ki: “Muzaffer Kardes, Abdullah Agabeyi bir ziyaret edelim.” Ve gittik Manisa’ya. Abdullah agabey dedi ki: “Muzaffer Kardes! Manisa dindar bir yer, merkez, çevre hep öyle. Fakat bu Menemen Hadisesinden dolayi halk sindirilmis. Ben ise erken mesaiye gidiyorum, geç geliyorum, halkla münasebet kuramiyorum. Sen Manisa’ya gelsen çok iyi olur” dedi. Mehmet Akif de Manisali ya: “Ooo, Çok iyi olur Abdullah Agabey! çok iyi olur Abdullah Agabey!” dedi. “Ben gelsem nerede kalacagim” dedim. “Yahu! sen gel” dedi. Onun da yedek subay bir arkadasi vardi, ögretmen. Onunla bir ev tutmus, orada kaliyordu. Abdullah agabey “Dil Tarih’i” bitirmemis ama, o zamanlar 1960 öncesi, liselilere de yedek subaylik veriyorlardi. Böylece 1954 baslarinda Manisa’ya tasindim. Abdullah Agabeylerde bir iki gün misafir kaldim. Biz de o zamanlar her dogru bildigimizi her yerde anlatiyoruz ya… hocalarla münakasalarimiz da oluyordu. Dedim: “Abdullah agabey! Benim size zararim olmasin, ben baska bir yerde kalayim.” Iki tane ziraat memuru vardi, Bekir Amca ve Ahmet Binici, yeni yeni alisiyorlardi. Göktasli’da ev tutmuslardi. Onlar dediler ki: “Bizim Mahalle camisinin müezzini yok, çok güzel de odasi var. Biz imamla konusalim, sen gel, hem müezzinlik yaparsin, hem orada kalirsin, hem de orada sohbet yapariz” dediler. Gittiler hocayla konustular. Böylece Bu iki ziraatçinin teklifiyle mahalle camisinin bir odasinda kalmayi kabul ettik; tasindik caminin odasina. Nedense o zaman ögle ve ikindi kilinmiyordu o camide. Yani ben rahattim. Akhisar’a, Turgutluya, Izmir’e… gidiyor aksama dönüyordum. Bazen de yazin Kur’an ögrettigim gençlere birakiyordum müezzinligi. Caminin imami Hamdi Hoca, varlikli bir insandi, Allah rahmet etsin. O, o zaman 80 lira maas aliyor, 20 lirasini caminin masrafina ayiriyor, 60 lirasini da bana veriyordu. Ben onu yol parasi yapiyordum. O zaman Izmir otobüsle 1 lira idi. Manisa’da kisa süren Vaizlik Artik biz Manisa’da kalmistik. Beni Erzurumlu degil de, ismimiz bu hizmette orada çiktigi için Manisali bilirlerdi. Bir ara, bizim sarf nahiv okudugumuz, Manisali eski müftü Edipzade Ahmet Efendi ayligini almak için Manisa’ya gelmis. Bana haber salmis, gittim. “Gel seninle müftülüge gidelim” dedi. Gittik, müftüye bizi anlatti; “her camide konusabilir” dedi. Müftü de bizi imtihan etmeden hemen vazife verdi. Ben, Cuma vaazlarinda kitaplari çikartmadan, ayet-hadis okuyarak, hocalarin tarzinda, risalelerden nakiller yaparak konusuyordum camide. Ramazan yaklasmisti; bir ikindiden sonra vaiz diye bizim ismimizi yazmislar. Cuma günü cemaate dedim: “Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin çok kiymetli kitaplari var, onlardan okuyacagim.” Bir müddet öyle devam ettik. Sonra bir gün, bir arkadas beni bir Cuma günü baska bir camiye davet etti. Orada Ahirzaman hâdisati ile ilgili bazi seyler söyleyince, beni mahkemeye verdiler… Kitaplarin temin edilmesi -Dagittiginiz Risale-i Nurlar nereden geliyordu? -Istanbul’dan geliyordu. Daha Latin harfine geçilmemisti, Osmanlica, ciltli teksirler vardi. Isparta’dan da gelirdi. Mustafa Ezener agabey Mersinde Gençlik Rehberini bastirmis; Antalya’da Ileri matbaasinda Hutbe-i Sâmiye basilmis; Istanbul’da Zübeyr agabey’in Konferansi teksir edilmis; Samsun’da Büyük Cihad matbaasinda da “Küçük Sözler” basilmisti. Iste oralardan geliyordu kitaplar. Agri’da Mesuliyet Gazetesi vardi, o da tefrika ediyordu Nurlari. Ilk basilan teksir kitaplar, biraz mürekkebi filan tasmis, 3. hamur’a basilmis kitaplardi. Ama sonradan fevkalede düzene girdi bunlar. Kitaplari sakladigim yer ise: Manisa’da iken; en evvel Mesut’un babasi Haci Ekber Agabeye… sonra yurtdisinda çalismis Hamdi Kumbaraci vardi; O, Vakiflardan Muradiye Camisine yakin bir yer tutmus, yorgancilik yapiyordu. Gelen kitaplari kasalarla onlarin deposuna koyuyorduk. Hem orasi garaja yakindi, bundan dolayi benim için de kolaylik oluyordu. Izmir’de de Gönen Palas’ta; Mehmed Metin, otelinin alt katinda bana bir oda vermisti, kitaplari orada depoluyordum. Orasi da o zamanki Basmane garajina yakindir zaten. Iste oralardan Tire, Bayindir.. her tarafa gidiyordum. Allah kolaylik veriyordu. -Elinizde o eski kitaplardan var mi hiç, hâtira olarak? -Manisalilar Benim elimde eski hiçbir sey birakmadilar. Mesela Üstadin verdigi alti tane 25 kurusu Manisa’ya gittigim zaman hemen bölüstüler. “Sen nasil olsa Üstad’dan yine alirsin” dediler. Kitaplar da öyle, hep hatirini kiramadigim ahbablara verdim gitti. Ama diger odadaki kütüphaneme bir baksaniz iyi olur. [/b] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Risale-i Nur Talebeleri
Muzaffer ARSLAN Agabey -1-
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst