Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Mektubat
Mektubat 6. Ders - Vahdette Nihayetsiz Suhulet, Kesrette Nihayetsiz Suubet Var..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 387619" data-attributes="member: 27"><p><strong>Cevap: 6. Ders: Vahdette Nihayetsiz Suhulet, Kesrette Nihayetsiz Suubet Var..</strong></p><p></p><p><span style="font-family: 'verdana'">[NOT]</span><em>Hatıra gelen ikinci nükte:</em> Sâni-i Kadîr, Fâtır-ı Hakîm, Vâhid-i Ehad, kemâl-i kudretini ve cemâl-i hikmetini ve delil-i vahdetini göstermek için, pek az birşeyle çok işleri görmek, pek küçük birşeyle pek büyük vazifeleri gördürmeyi âdet etmiştir. Bazı Sözlerde demiştim ki: Eğer bütün eşya tek bir Zâta isnad edilse, vücub derecesinde bir suhulet, bir kolaylık peydâ eder. Eğer eşya müteaddit sânilere, esbablara isnad edilse, imtinâ derecesinde bir suubet, bir müşkülât ortaya düşer. Çünkü, bir zâbit gibi veya usta gibi birtek zât, kesretli efrada ve kesretli taşlara bir fiille, bir hareketle ve suhuletle bir vaziyet verip bir netice hâsıl eder ki, eğer o vaziyeti alması ve o neticeyi istihsal etmesi, o ordudaki efrada ve o direksiz kubbedeki taşlara havale edilse, pek çok fiillerle, pek çok müşkülâtla, pek çok karışıklıklarla ancak yapılabilir.<span style="font-family: 'verdana'">[/NOT]</span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">Evet, Hayy u Kayyûmun hadsiz ordularından, her bahar mevsiminde yeni silâh altına alınmış, </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">gaibden gelen taze bir ordu meydana çıkmış görüyoruz. Şu orduya bakıyoruz ki: Nebâtat taifelerinden</span></p><p> <span style="font-family: 'verdana'">iki yüz binden ziyade ve hayvânat milletlerinden yine yüz binden fazla çeşit çeşit, muhtelif kavimler </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">görüyoruz. Herbir milletin, herbir taifenin elbisesi ayrı, erzakı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı, </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">silâhları ayrı, müddet-i askeriyeleri ayrı olduğu halde, bir Kumandan-ı Âzam, hadsiz kudret ve hikmetiyle </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">ve nihayetsiz ilim ve iradesiyle, bitmez rahmetiyle, tükenmez hazinesiyle, hiçbirini unutmayarak, </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">şaşırmayarak, karıştırmayarak, geciktirmeyerek, ayrı ayrı bütün o üç yüz binden ziyade milletleri ve taifeleri </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">kemâl-i intizamla, tamam-ı mizanla, vakti vaktine, ayrı ayrı erzaklarını, ayrı ayrı elbiselerini, ayrı ayrı</span></p><p> <span style="font-family: 'verdana'">silâhlarını vererek, ayrı ayrı talimat yaptırarak, ayrı ayrı terhisat ettiğini, gözü bulunan, bilmüşahede görür </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">ve kalbi bulunan, biaynelyakîn tasdik eder.</span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"></span></p><p> <span style="font-family: 'verdana'">İşte, hiç mümkün müdür ki, şu ihyâ ve idareye ve şu terbiye ve iaşeye, o orduyu bütün şuûnâtıyla ihata </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">eden bir ilm-i muhîtin ve o orduyu bütün levazımatıyla idare eden bir kudret-i mutlakanın sahibinden başkası</span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">karışabilsin, müdahale edebilsin, onda hissesi olsun? Yüz binler defa hâşâ! Malûmdur ki, bir taburda on </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">millet bulunsa, ayrı ayrı teçhiz etmesi on tabur kadar güç olduğundan, âciz insanlar, ister istemez bir </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">tarzda teçhize mecbur olmuşlar. Halbuki Hayy u Kayyûm, şu muhteşem ordusu içinde, üç yüz binden </span></p><p><span style="font-family: 'verdana'">ziyade milletlere ayrı ayrı teçhizat-ı hayatiyeyi veriyor. Hem külfetsiz, müşkülâtsız, kolay bir tarzda, hafif</span></p><p> <span style="font-family: 'verdana'">bir şekilde, gayet hakîmâne ve intizamperverâne veriyor. Ve koca orduya, birtek lisanla</span></p><p> <span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">هُوَ الَّذِى يُحْيِى</span></span>1 dedirtip, kâinat mescidinde o cemaat-i uzmâya</span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">اَللهُ لآ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ...الخ</span></span>2 okutturuyor.</span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"></span></p><p> <span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">1 : Hayatı veren ancak Odur. </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">2 : “Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">O Hayy ve Kayyûmdur. Onu ne uyuklama ve ne de uyku tutmaz, gafletin hiçbir çeşidi hiçbir </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">zaman Ona ârız olamaz. Göklerde ne var, yerde ne varsa Onundur. Onun katında, Onun izni </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">olmaksızın kim şefaat edebilir? O bütün mahlûkatının geçmiş ve gelecekteki bütün hallerini bilir. </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">Onun mahlûkatı ise, Onun dilediğinden başka, İlâhî ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">Onun hâkimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">tutmak Onun kudretine ağır gelmez. Herşeyden yüce ve herşeyden büyük olan da ancak Odur.” </span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400"></span></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong><span style="color: #006400">Bakara Sûresi, 2:255. </span></strong> <strong></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong></strong></span></p><p><span style="font-family: 'verdana'"><strong>Yirminci Mektup</strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 387619, member: 27"] [b]Cevap: 6. Ders: Vahdette Nihayetsiz Suhulet, Kesrette Nihayetsiz Suubet Var..[/b] [FONT=verdana][NOT][/FONT][I]Hatıra gelen ikinci nükte:[/I] Sâni-i Kadîr, Fâtır-ı Hakîm, Vâhid-i Ehad, kemâl-i kudretini ve cemâl-i hikmetini ve delil-i vahdetini göstermek için, pek az birşeyle çok işleri görmek, pek küçük birşeyle pek büyük vazifeleri gördürmeyi âdet etmiştir. Bazı Sözlerde demiştim ki: Eğer bütün eşya tek bir Zâta isnad edilse, vücub derecesinde bir suhulet, bir kolaylık peydâ eder. Eğer eşya müteaddit sânilere, esbablara isnad edilse, imtinâ derecesinde bir suubet, bir müşkülât ortaya düşer. Çünkü, bir zâbit gibi veya usta gibi birtek zât, kesretli efrada ve kesretli taşlara bir fiille, bir hareketle ve suhuletle bir vaziyet verip bir netice hâsıl eder ki, eğer o vaziyeti alması ve o neticeyi istihsal etmesi, o ordudaki efrada ve o direksiz kubbedeki taşlara havale edilse, pek çok fiillerle, pek çok müşkülâtla, pek çok karışıklıklarla ancak yapılabilir.[FONT=verdana][/NOT] Evet, Hayy u Kayyûmun hadsiz ordularından, her bahar mevsiminde yeni silâh altına alınmış, gaibden gelen taze bir ordu meydana çıkmış görüyoruz. Şu orduya bakıyoruz ki: Nebâtat taifelerinden iki yüz binden ziyade ve hayvânat milletlerinden yine yüz binden fazla çeşit çeşit, muhtelif kavimler görüyoruz. Herbir milletin, herbir taifenin elbisesi ayrı, erzakı ayrı, talimatı ayrı, terhisatı ayrı, silâhları ayrı, müddet-i askeriyeleri ayrı olduğu halde, bir Kumandan-ı Âzam, hadsiz kudret ve hikmetiyle ve nihayetsiz ilim ve iradesiyle, bitmez rahmetiyle, tükenmez hazinesiyle, hiçbirini unutmayarak, şaşırmayarak, karıştırmayarak, geciktirmeyerek, ayrı ayrı bütün o üç yüz binden ziyade milletleri ve taifeleri kemâl-i intizamla, tamam-ı mizanla, vakti vaktine, ayrı ayrı erzaklarını, ayrı ayrı elbiselerini, ayrı ayrı silâhlarını vererek, ayrı ayrı talimat yaptırarak, ayrı ayrı terhisat ettiğini, gözü bulunan, bilmüşahede görür ve kalbi bulunan, biaynelyakîn tasdik eder. İşte, hiç mümkün müdür ki, şu ihyâ ve idareye ve şu terbiye ve iaşeye, o orduyu bütün şuûnâtıyla ihata eden bir ilm-i muhîtin ve o orduyu bütün levazımatıyla idare eden bir kudret-i mutlakanın sahibinden başkası karışabilsin, müdahale edebilsin, onda hissesi olsun? Yüz binler defa hâşâ! Malûmdur ki, bir taburda on millet bulunsa, ayrı ayrı teçhiz etmesi on tabur kadar güç olduğundan, âciz insanlar, ister istemez bir tarzda teçhize mecbur olmuşlar. Halbuki Hayy u Kayyûm, şu muhteşem ordusu içinde, üç yüz binden ziyade milletlere ayrı ayrı teçhizat-ı hayatiyeyi veriyor. Hem külfetsiz, müşkülâtsız, kolay bir tarzda, hafif bir şekilde, gayet hakîmâne ve intizamperverâne veriyor. Ve koca orduya, birtek lisanla [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]هُوَ الَّذِى يُحْيِى[/SIZE][/FONT]1 dedirtip, kâinat mescidinde o cemaat-i uzmâya [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]اَللهُ لآ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ...الخ[/SIZE][/FONT]2 okutturuyor. [B][COLOR=#006400]1 : Hayatı veren ancak Odur. 2 : “Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyûmdur. Onu ne uyuklama ve ne de uyku tutmaz, gafletin hiçbir çeşidi hiçbir zaman Ona ârız olamaz. Göklerde ne var, yerde ne varsa Onundur. Onun katında, Onun izni olmaksızın kim şefaat edebilir? O bütün mahlûkatının geçmiş ve gelecekteki bütün hallerini bilir. Onun mahlûkatı ise, Onun dilediğinden başka, İlâhî ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Onun hâkimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında tutmak Onun kudretine ağır gelmez. Herşeyden yüce ve herşeyden büyük olan da ancak Odur.” Bakara Sûresi, 2:255. [/COLOR][/B] [B] Yirminci Mektup[/B][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Mektubat
Mektubat 6. Ders - Vahdette Nihayetsiz Suhulet, Kesrette Nihayetsiz Suubet Var..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst