Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Lem'alar
Lem'alar 6. Ders - Şekva Musibeti Ziyadeleştirir..
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 394876" data-attributes="member: 27"><p>"[NOT]Yirmi Birinci Sözün Birinci Makamında beyan edildiği gibi, Cenâb-ı Hakkın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir. Fakat vehmin tahakkümüyle ve insanın gafletiyle ve fâni hayatı bâki tevehhüm etmesiyle, sabır kuvvetini mazi ve müstakbele dağıtıp, halihazırdaki musibete karşı sabrı kâfi gelmez, şekvâya başlar. Adeta—hâşâ—Cenâb-ı Hakkı insanlara şekvâ eder. Hem çok haksız bir surette ve divanecesine şekvâ edip sabırsızlık gösterir.[/NOT]</p><p></p><p></p><p> Üç sabırla mükellefiz. Biri taatte, yani ibadetlerde, kulluk yapmada sabır, ikincisi; masiyetten, yani günahlara karşı gösterilen sabır. Üçüncüsü de musibetlere karşı sabır. Konumuz musibetlerin hikmetleri üzerine olduğundan biz bu üçüncü sabır meselesini ele alıyoruz. Musibetlerin birçok hikmetini gördük. Musibetlerde sabırsızlık göstermek, bu hikmetleri, dolayısıyla da Allahın rahmetini ittiham etmektir. </p><p></p><p></p><p>Musibetlerde ya da hastalıklarda sabırsızlık gösterip şekva etmeye hakkımız olmadığını ve bu davranışın ne mana taşıdığını, Risale-i Nur muhtelif yerlerde bahsetmiş. Onlardan birkaç tanesi: </p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]Hazret-i Eyyub Aleyhisselâm, münâcâtında, istirahat-i nefis için dua etmemiş. Belki zikr-i lisanî ve tefekkür-ü kalbîye mâni olduğu zaman, ubudiyet için şifa talep eylemiş. Biz, o münâcatla birinci maksadımız, günahlardan gelen mânevî, ruhî yaralarımızın şifasını niyet etmeliyiz. Maddî hastalıklar için, ubudiyete mâni olduğu zaman iltica edebiliriz. <strong>Fakat muterizâne, müştekiyâne bir surette değil, belki mütezellilâne ve istimdatkârâne iltica edilmeli.</strong> Madem Onun rububiyetine razıyız; o rububiyeti noktasında verdiği şeye rıza lâzım. <strong>Kazâ ve kaderine itirazı işmam eder bir tarzda ah, of edip şekvâ etmek, bir nevi kaderi tenkittir, rahîmiyetini ittihamdır. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış elle intikam almak için o eli istimal etmek nasıl kırılmasını tezyid ediyor; öyle de, musibete giriftar olan adam, itirazkârâne şekvâ ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor.</strong></p><p></p><p></p><p>İkinci Lem'a[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]<strong>Madem hayat, Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir. Hayatın başına gelen herşey hasendir.</strong> Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede san’atkâr ve çok san’atlarda mahir bir Zât, <strong>âsâr-ı san’atını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder. Hem her nevi san’atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam o zâta dese, “Bana zahmet veriyorsun. Eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi?</strong></p><p></p><p>İşte, onun gibi, Sâni-i Zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisal, <strong>zîhayata göz, kulak, akıl, kalb gibi havâs ve letâifle murassâ olarak giydirdiği vücut gömleğini, Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını göstermek için, çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musibetler nev’inde olan keyfiyat, bazı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bazı şuâât-ı rahmet ve o şuâât-ı rahmet içinde lâtif güzellikler vardır.</strong></p><p></p><p></p><p>Yirmi Altıncı Söz[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]<strong>DÖRDÜNCÜ SUALİNİZ:</strong> <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">اِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ</span></span> [SUP]<strong>1</strong>[/SUP] de hikmet ve gaye nedir?</p><p></p><p><strong>Elcevap:</strong> Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz.</p><p></p><p>Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır ki <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">اَلْحَرِيصُ خَاۤئِبٌ خَاسِر</span></span>[SUP]<strong>2</strong>[/SUP] <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px"> وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ </span></span>[SUP]<strong>3</strong>[/SUP] durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakkın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:..</p><p></p><p></p><p><strong>Biri:</strong> Masiyetten kendini çekip, sabretmektir. Şu sabır takvadır;</p><p></p><p><span style="font-size: 15px">اِ<span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">نَّ اللهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ </span></span></span><span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px"><span style="font-size: 9px">[SUP]<strong>2</strong>[/SUP]</span></span></span> sırrına mazhar eder.</p><p></p><p><strong>İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir.</strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"> <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">اِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ - وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ</span></span> </span>[SUP]<strong>3</strong>[/SUP] şerefine mazhar ediyor. <strong>Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’âlini tenkit ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Evet, musibetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ Ona olmalı; Ondan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmın <span style="font-family: 'trebuchet ms'"><span style="font-size: 22px">اِنَّمَاۤ اَشْكُوا بَثِّى وَحُزْنِى اِلَى اللهِ </span></span>[SUP]4[/SUP] demesi gibi olmalı. Yani, musibeti Allah’a şekvâ etmeli; yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır.</strong></p><p></p><p><strong>Üçüncü sabır:</strong> İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor, en büyük makam olan ubûdiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor.</p><p></p><p></p><p><strong>[SUP]<strong>1</strong>[/SUP] : “Şüphesiz, Allah sabredenlerle beraberdir.” Bakara Sûresi, 2:153; Enfâl Sûresi, 8:46. </strong></p><p><strong> <strong>[SUP]<strong>2</strong>[/SUP] : “Hırslı olan kimsenin ümidi boşa çıkar ve hüsrâna uğrar.”</strong></strong></p><p><strong>[SUP]<strong>3</strong>[/SUP] : “Sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır.” Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:21.</strong></p><p><strong>[SUP]<strong>2</strong>[/SUP] : “Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.” Bakara Sûresi, 2:194. </strong></p><p><strong> <strong>[SUP]<strong>3</strong>[/SUP] : “Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159“Allah sabredenleri sever.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:146. </strong></strong></p><p><strong><strong> <strong>[SUP]<strong>4</strong>[/SUP] : “Ben derdimi de, üzüntümü de ancak Allah’a şikâyet ederim’ dedi.” Yusuf Sûresi, 12:86.</strong></strong></strong></p><p></p><p></p><p>Yirmi Üçüncü Mektup[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]<strong>Ey biçare hasta!</strong> Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor, tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. İşte, ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darbımesel dillerde destandır ki, “Musibet zamanı çok uzundur; safâ zamanı pek kısa oluyor.”</p><p></p><p></p><p>Yirmi Beşinci Lem'a[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]<strong>Ey şekvâcı hasta!</strong> Senin hakkın şekvâ değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve âzâ ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların mâliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.</p><p></p><p>Yirmi Altıncı Sözde denildiği gibi, meselâ gayet zengin, gayet mâhir bir san’atkâr, güzel san’atını, kıymettar servetini göstermek için, miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda, murassâ ve gayet san’atlı diktiği bir gömleği, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde işler ve vaziyetler verir. Harika envâ-ı san’atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi?</p><p></p><p>İşte, aynen bu misal gibi, Sâni-i Zülcelâl sana, ey hasta, göz, kulak, akıl, kalb gibi nuranî duygularla murassâ olarak giydirdiği cisim gömleğini, Esmâ-i Hüsnâsının nakışlarını göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla onun Rezzâk ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığınla bil. Elemler, musibetler bir kısım esmâsının ahkâmını gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem’alar ve rahmetten şuâlar ve o şuâât içinde çok güzellikler bulunuyor. Eğer perde açılsa, tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel mânâları bulursun.</p><p></p><p></p><p>Yirmi Beşinci Lem'a[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]<strong>Ey sabırsız hasta kardeş!</strong> Hastalık, hazır bir elemi sana vermekle beraber, evvelki hastalığından bugüne kadar, o hastalığın zevâlindeki bir lezzet-i mâneviye ve sevabındaki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bugünden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalık yok; elbette yoktan elem yok. Elem olmazsa teessür olamaz. Sen yanlış bir surette tevehhüm ettiğin için sabırsızlık geliyor.</p><p></p><p>Çünkü, bugünden evvel bütün hastalık zamanının maddîsi gitmekle elemi de beraber gitmiş, kendindeki sevabı ve zevâlindeki lezzet kalmış. Sana kâr ve sürur vermek lâzım gelirken, onları düşünüp müteellim olmak ve sabırsızlık etmek divaneliktir. Gelecek günler daha gelmemişler. Onları şimdiden düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düşünüp müteellim olmak, sabırsızlık göstermekle, üç mertebe yok yoğa vücut rengi vermek divanelik değil de nedir?</p><p></p><p>Madem bu saatten evvelki hastalık zamanları ise sürur veriyor. Ve madem, yine bu saatten sonraki zaman mâdum, hastalık mâdum, elem mâdumdur. Sen, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma, bu saatteki eleme karşı tahşid et, “Yâ Sabûr” de, dayan.</p><p></p><p></p><p>Yirmi Beşinci Lem'a[/TAVSIYE]</p><p></p><p></p><p>[TAVSIYE]<strong>Ey kanaatsiz, hırslı ve iktisatsız, israflı ve haksız, şekvâlı, gafil insan!</strong></p><p></p><p>Kat’iyen bil ki, kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasâretli bir küfrandır. Ve iktisat, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır.</p><p></p><p>İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır. Eğer aklın varsa kanaate alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen, “Yâ Sabûr” de ve sabır iste, hakkına razı ol, teşekkî etme.</p><p></p><p>Kimden kime şekvâ ettiğini bil, sus. Herhalde şekvâ etmek istersen, nefsini Cenâb-ı Hakka şekvâ et; çünkü kusur ondadır.</p><p></p><p></p><p>Yirmi Dördüncü Mektup[/TAVSIYE]</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 394876, member: 27"] "[NOT]Yirmi Birinci Sözün Birinci Makamında beyan edildiği gibi, Cenâb-ı Hakkın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir. Fakat vehmin tahakkümüyle ve insanın gafletiyle ve fâni hayatı bâki tevehhüm etmesiyle, sabır kuvvetini mazi ve müstakbele dağıtıp, halihazırdaki musibete karşı sabrı kâfi gelmez, şekvâya başlar. Adeta—hâşâ—Cenâb-ı Hakkı insanlara şekvâ eder. Hem çok haksız bir surette ve divanecesine şekvâ edip sabırsızlık gösterir.[/NOT] Üç sabırla mükellefiz. Biri taatte, yani ibadetlerde, kulluk yapmada sabır, ikincisi; masiyetten, yani günahlara karşı gösterilen sabır. Üçüncüsü de musibetlere karşı sabır. Konumuz musibetlerin hikmetleri üzerine olduğundan biz bu üçüncü sabır meselesini ele alıyoruz. Musibetlerin birçok hikmetini gördük. Musibetlerde sabırsızlık göstermek, bu hikmetleri, dolayısıyla da Allahın rahmetini ittiham etmektir. Musibetlerde ya da hastalıklarda sabırsızlık gösterip şekva etmeye hakkımız olmadığını ve bu davranışın ne mana taşıdığını, Risale-i Nur muhtelif yerlerde bahsetmiş. Onlardan birkaç tanesi: [TAVSIYE]Hazret-i Eyyub Aleyhisselâm, münâcâtında, istirahat-i nefis için dua etmemiş. Belki zikr-i lisanî ve tefekkür-ü kalbîye mâni olduğu zaman, ubudiyet için şifa talep eylemiş. Biz, o münâcatla birinci maksadımız, günahlardan gelen mânevî, ruhî yaralarımızın şifasını niyet etmeliyiz. Maddî hastalıklar için, ubudiyete mâni olduğu zaman iltica edebiliriz. [B]Fakat muterizâne, müştekiyâne bir surette değil, belki mütezellilâne ve istimdatkârâne iltica edilmeli.[/B] Madem Onun rububiyetine razıyız; o rububiyeti noktasında verdiği şeye rıza lâzım. [B]Kazâ ve kaderine itirazı işmam eder bir tarzda ah, of edip şekvâ etmek, bir nevi kaderi tenkittir, rahîmiyetini ittihamdır. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış elle intikam almak için o eli istimal etmek nasıl kırılmasını tezyid ediyor; öyle de, musibete giriftar olan adam, itirazkârâne şekvâ ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor.[/B] İkinci Lem'a[/TAVSIYE] [TAVSIYE][B]Madem hayat, Esmâ-i Hüsnânın nukuşunu gösterir. Hayatın başına gelen herşey hasendir.[/B] Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede san’atkâr ve çok san’atlarda mahir bir Zât, [B]âsâr-ı san’atını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder. Hem her nevi san’atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam o zâta dese, “Bana zahmet veriyorsun. Eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi?[/B] İşte, onun gibi, Sâni-i Zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisal, [B]zîhayata göz, kulak, akıl, kalb gibi havâs ve letâifle murassâ olarak giydirdiği vücut gömleğini, Esmâ-i Hüsnânın nakışlarını göstermek için, çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musibetler nev’inde olan keyfiyat, bazı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeât-ı hikmet içinde bazı şuâât-ı rahmet ve o şuâât-ı rahmet içinde lâtif güzellikler vardır.[/B] Yirmi Altıncı Söz[/TAVSIYE] [TAVSIYE][B]DÖRDÜNCÜ SUALİNİZ:[/B] [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]اِنَّ اللهَ مَعَ الصَّابِرِينَ[/SIZE][/FONT] [SUP][B]1[/B][/SUP] de hikmet ve gaye nedir? [B]Elcevap:[/B] Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır ki [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]اَلْحَرِيصُ خَاۤئِبٌ خَاسِر[/SIZE][/FONT][SUP][B]2[/B][/SUP] [FONT=trebuchet ms][SIZE=6] وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ [/SIZE][/FONT][SUP][B]3[/B][/SUP] durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek, Cenâb-ı Hakkın inâyet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:.. [B]Biri:[/B] Masiyetten kendini çekip, sabretmektir. Şu sabır takvadır; [SIZE=4]اِ[FONT=trebuchet ms][SIZE=6]نَّ اللهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ [/SIZE][/FONT][/SIZE][FONT=trebuchet ms][SIZE=6][SIZE=1][SUP][B]2[/B][/SUP][/SIZE][/SIZE][/FONT][FONT=trebuchet ms][/FONT][SIZE=6][/SIZE] sırrına mazhar eder. [B]İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir.[/B] [SIZE=4] [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]اِنَّ اللهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ - وَاللهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ[/SIZE][/FONT] [/SIZE][SUP][B]3[/B][/SUP] şerefine mazhar ediyor. [B]Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikâyeti tazammun eder. Ve ef’âlini tenkit ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar. Evet, musibetin darbesine karşı şekvâ suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar. Fakat şekvâ Ona olmalı; Ondan olmamalı. Hazret-i Yakup Aleyhisselâmın [FONT=trebuchet ms][SIZE=6]اِنَّمَاۤ اَشْكُوا بَثِّى وَحُزْنِى اِلَى اللهِ [/SIZE][/FONT][SUP]4[/SUP] demesi gibi olmalı. Yani, musibeti Allah’a şekvâ etmeli; yoksa Allah’ı insanlara şekvâ eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, mânâsızdır.[/B] [B]Üçüncü sabır:[/B] İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor, en büyük makam olan ubûdiyet-i kâmile cânibine sevk ediyor. [B][SUP][B]1[/B][/SUP] : “Şüphesiz, Allah sabredenlerle beraberdir.” Bakara Sûresi, 2:153; Enfâl Sûresi, 8:46. [B][SUP][B]2[/B][/SUP] : “Hırslı olan kimsenin ümidi boşa çıkar ve hüsrâna uğrar.”[/B][/B] [B][SUP][B]3[/B][/SUP] : “Sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır.” Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:21.[/B] [B][SUP][B]2[/B][/SUP] : “Allah takvâ sahipleriyle beraberdir.” Bakara Sûresi, 2:194. [B][SUP][B]3[/B][/SUP] : “Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri sever.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159“Allah sabredenleri sever.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:146. [B][SUP][B]4[/B][/SUP] : “Ben derdimi de, üzüntümü de ancak Allah’a şikâyet ederim’ dedi.” Yusuf Sûresi, 12:86.[/B][/B][/B] Yirmi Üçüncü Mektup[/TAVSIYE] [TAVSIYE][B]Ey biçare hasta![/B] Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor, tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. İşte, ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darbımesel dillerde destandır ki, “Musibet zamanı çok uzundur; safâ zamanı pek kısa oluyor.” Yirmi Beşinci Lem'a[/TAVSIYE] [TAVSIYE][B]Ey şekvâcı hasta![/B] Senin hakkın şekvâ değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve âzâ ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların mâliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Yirmi Altıncı Sözde denildiği gibi, meselâ gayet zengin, gayet mâhir bir san’atkâr, güzel san’atını, kıymettar servetini göstermek için, miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda, murassâ ve gayet san’atlı diktiği bir gömleği, bir hulleyi o fakire giydirir. Onun üstünde işler ve vaziyetler verir. Harika envâ-ı san’atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi? İşte, aynen bu misal gibi, Sâni-i Zülcelâl sana, ey hasta, göz, kulak, akıl, kalb gibi nuranî duygularla murassâ olarak giydirdiği cisim gömleğini, Esmâ-i Hüsnâsının nakışlarını göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla onun Rezzâk ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığınla bil. Elemler, musibetler bir kısım esmâsının ahkâmını gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem’alar ve rahmetten şuâlar ve o şuâât içinde çok güzellikler bulunuyor. Eğer perde açılsa, tevahhuş ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel mânâları bulursun. Yirmi Beşinci Lem'a[/TAVSIYE] [TAVSIYE][B]Ey sabırsız hasta kardeş![/B] Hastalık, hazır bir elemi sana vermekle beraber, evvelki hastalığından bugüne kadar, o hastalığın zevâlindeki bir lezzet-i mâneviye ve sevabındaki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bugünden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalık yok; elbette yoktan elem yok. Elem olmazsa teessür olamaz. Sen yanlış bir surette tevehhüm ettiğin için sabırsızlık geliyor. Çünkü, bugünden evvel bütün hastalık zamanının maddîsi gitmekle elemi de beraber gitmiş, kendindeki sevabı ve zevâlindeki lezzet kalmış. Sana kâr ve sürur vermek lâzım gelirken, onları düşünüp müteellim olmak ve sabırsızlık etmek divaneliktir. Gelecek günler daha gelmemişler. Onları şimdiden düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düşünüp müteellim olmak, sabırsızlık göstermekle, üç mertebe yok yoğa vücut rengi vermek divanelik değil de nedir? Madem bu saatten evvelki hastalık zamanları ise sürur veriyor. Ve madem, yine bu saatten sonraki zaman mâdum, hastalık mâdum, elem mâdumdur. Sen, Cenâb-ı Hakkın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma, bu saatteki eleme karşı tahşid et, “Yâ Sabûr” de, dayan. Yirmi Beşinci Lem'a[/TAVSIYE] [TAVSIYE][B]Ey kanaatsiz, hırslı ve iktisatsız, israflı ve haksız, şekvâlı, gafil insan![/B] Kat’iyen bil ki, kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasâretli bir küfrandır. Ve iktisat, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır. İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır. Eğer aklın varsa kanaate alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen, “Yâ Sabûr” de ve sabır iste, hakkına razı ol, teşekkî etme. Kimden kime şekvâ ettiğini bil, sus. Herhalde şekvâ etmek istersen, nefsini Cenâb-ı Hakka şekvâ et; çünkü kusur ondadır. Yirmi Dördüncü Mektup[/TAVSIYE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Lem'alar
Lem'alar 6. Ders - Şekva Musibeti Ziyadeleştirir..
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst