Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Lahika Analizi
Lahika Analizi 39: Kastamonu Lahikasi 21.Mektup
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ABDULLAH4" data-source="post: 349056" data-attributes="member: 1004566"><p><span style="font-size: 12px"><strong><span style="color: #b22222">"...Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir..." Üstadın kıyametin tarihi hakkında bilgi vermesini nasıl anlamalıyız? </span></strong></span></p><p></p><p> Aşağıda sunulan kısım, Bediüzzaman'ın ahir zamanla ilgili bir hadisi yorumudur. Cifr denilen özel bir hesap yolu ile kendi kanaatini yazmıştır. Bu bir kanaattir ve kesinlik ifade etmez. Zaten yazıda dört defa kullanılan, <strong>“Gaybı ancak Allah bilir”</strong> ve iki defa kullanılan, <strong>“Gerçek ilim Allah katındadır.”</strong> mealindeki ayetler bu manaya açıkça işaret etmektedirler. Alttaki yazıya dayanarak, <strong>“Bediüzzaman kıyametin tarihini haber veriyor, bu ise ayet ve hadislere aykırıdır” </strong>sonucuna varmak insafsızlık- tabi sizi tenzih ederiz-. olur.</p><p></p><p><strong> " Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis</strong></p><p><strong>لاَتَزاَلُ طَاۤئِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ حَتّٰى يَاْتِىَ اللهُ بِاَمْرِهِ Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. </strong></p><p><strong>لاَتَزَالُ طَاۤئِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى</strong></p><p><strong>—şedde sayılır, tenvin sayılmaz—fıkrasının makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk iki (1542) ederek nihayet devamına ima eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ</strong></p><p><strong> ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ</strong></p><p><strong>—şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve âşikârâne, belki galibane, sonra tâ ‘kırk iki (42)’ye kadar gizli ve mağlûbiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder.</strong></p><p><strong>حَتّٰى يَاْتِىَ اللهُ بِاَمْرِهِ</strong></p><p><strong> —şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ</strong></p><p><strong>Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altı (1506)’dan tâ ‘42’ye, tâ ‘45’e kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> Bu imalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir..."</strong> (1)</p><p></p><p> Bu hadis-i şerif, hadis kaynaklarında bu lafızlarla rivayet edildiği gibi, aynı manayı ifade eden farklı lâfızlarla da rivayet edilmiştir (Buhari, 9:125, 162; Müslim,1:137)</p><p></p><p><strong>Gayb, genelde iki kısımda mütalaa edilmiştir:</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> 1 - Mutlak gayb</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong> 2 - İzafî gayb</strong></p><p></p><p> Mutlak gayb yalnız Allah'ın bildiği ve başkasına bildirmediği şeylerdir. İzafî gayb ise, bazılarına göre gayb iken, bazılarına gayb sayılmayandır. Mesela, kişinin kalbindeki manalar kendisine malum olduğu halde, başkası için meçhuldür, dolayısıyla gaybtır. (Yazır, VIII, 5415) Dağın eteğinde olan bir kimse için dağın ardı gaybtır. Ama dağın zirvesinden bakan kimse için, dağın hiçbir yanı gayb değildir. Her taraftan gayblarla çevrili bir âlemdeyiz. Okuma bilmeyen birisi, harfleri öğrendikçe yeni bir âleme açılması gibi, hiçbir şey bilmez halde dünyaya gelen bir insan, göz kulak gibi duygularıyla şu görülen âleme açılır.</p><p></p><p> Duyduklarını, gördüklerini aklıyla, kalbiyle değerlendirir, Allah'a, meleklere, ahirete inanır. Kâinattaki kanunlar da bir yönüyle gaybtır. Bunlar keşfedildiğinde gayb olmaktan çıkar.</p><p></p><p> Mesela, Edison elektriği buluncaya kadar, böyle bir nimet gayb hazinesinde saklı idi. Aslında tabiatta elektrik vardı. Elektrikli balıklar elektrik üretiyorlardı. Şimşek, elektriği bulmaları için, insanlara devamlı göz kırpıyordu. Fakat insanlar, böyle bir ilâhi kanunun farkında değillerdi. Birisi vesile oldu, bu kanun gaybîlikten çıkıp, şehadet ufkunda göründü. Gaybın mühim bir boyutu, gelecekle alakalıdır. <strong>"Göklerde ve yerde Allah'dan başka kimse gaybı bilemez" </strong>ayeti genelde bu yönüyle anlaşılmıştır. (Neml Suresi, 27/65) Gaybın anahtarları Allah'ın elindedir. Allah bildirmedikçe, kimse gayba muttali olamaz.</p><p></p><p><strong>"Gaybı bilen O'dur. Gaybını, razı olduğu rasulden başkasına bildirmez"</strong> (Cin Suresi, 72/26-27) ayeti, Allah dilerse, gaybdan bir kısım sırları razı olduğu elçiye bildireceğini anlatır. </p><p></p><p> Rasulullah (a.s.m.)in, <strong>"Sizden önceki ümmetlerde ilhama mazhar kişiler vardı. Eğer ümmetimden de öyle birisi varsa, işte o Ömer'dir"</strong> ifadesi de bu konuda net bir ifadedir. (Sahîhu'l-Buharî, Fedailü Ashabi'n-nebi, 6) Nitekim Hz. Ömer, halifeliği sırasında bir Cum'a hutbesinde hiçbir münasebet yokken, birden ,<strong>"Ey Sariye! Dağa, dağa!"</strong> der. O sırada İran'da düşmanla savaşan İslâm ordularının komutanı Sariye, bu sesi duyar, talimat doğrultusunda orduyu yönlendirir ve savaşı kazanırlar. (Süyutî, Tarîhu'l-Hulefa, s.117) Peygamberler, gayb hususunda ayrıcalıklı bir konumdadırlar. Zaten kendilerine gelen vahiy, gaybî bir olaydır. Vahyi getiren melek, gaybtan gelmektedir.</p><p></p><p> Fakat şu nokta unutulmamalıdır ki, her peygamber bir insandır. Bir beşer olma noktasında, kendiliğinden gaybı bilemez. Dolayısıyla Peygamberimiz de ,<strong>"Kendi kendine gaybı bilmezdi. Belki Cenab-ı Hak O'na bildirirdi, O da bildirirdi"</strong> (2) Peygamberimizin, bir kısım gaybî sırlara mazhariyeti kesin olmakla beraber , "her şeyi bütün ayrıntısıyla biliyordu" diyebilmemiz mümkün değildir.</p><p></p><p> Çünkü, gelecekle ilgili şeylerin bir kısmını önceden bilmek insanı rahatsız eder. Bu noktadan, Cenab-ı Hak rahmet ve hikmetiyle, böyle olayları gayb perdesinde saklamıştır. Peygamberimizin ümmeti içinde, pek çok veli insanlar gelmiştir. Bunlar, diğer insanlardan farklı olarak bazı gaybî tecellilere mazhar olmuşlardır.</p><p></p><p> Fakat gaybtan haber vermek yasak olması sebebiyle, ubudiyetkarâne güzel bir edeb takınmak için, açıktan belirtmeyip, işaretle söylemişler. Ta ki işaretler ile onların bunu bilmeleri iradeleri dışında, niyetsiz bir şekilde, Allah'ın talimiyle olduğu anlaşılsın. Çünkü, gelecekle ilgili gaybî şeyler niyet ve irade ile verilmediği gibi; niyet ile müdahale etmek, o yasağa karşı itaat etmemeyi andırır.</p><p></p><p> (1) bk. Kastamonu Lahikası, (21. Mektup)</p><p> (2) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup.</p><p></p><p></p><p>Yazar: <a href="http://www.risaleforum.net/index.php?id=9&s=author_detailes" target="_blank">Sorularla Risale</a>, 27-4-2010</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ABDULLAH4, post: 349056, member: 1004566"] [SIZE=3][B][COLOR=#b22222]"...Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir..." Üstadın kıyametin tarihi hakkında bilgi vermesini nasıl anlamalıyız? [/COLOR][/B][/SIZE] Aşağıda sunulan kısım, Bediüzzaman'ın ahir zamanla ilgili bir hadisi yorumudur. Cifr denilen özel bir hesap yolu ile kendi kanaatini yazmıştır. Bu bir kanaattir ve kesinlik ifade etmez. Zaten yazıda dört defa kullanılan, [B]“Gaybı ancak Allah bilir”[/B] ve iki defa kullanılan, [B]“Gerçek ilim Allah katındadır.”[/B] mealindeki ayetler bu manaya açıkça işaret etmektedirler. Alttaki yazıya dayanarak, [B]“Bediüzzaman kıyametin tarihini haber veriyor, bu ise ayet ve hadislere aykırıdır” [/B]sonucuna varmak insafsızlık- tabi sizi tenzih ederiz-. olur. [B] " Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis لاَتَزاَلُ طَاۤئِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ حَتّٰى يَاْتِىَ اللهُ بِاَمْرِهِ Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi. لاَتَزَالُ طَاۤئِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى —şedde sayılır, tenvin sayılmaz—fıkrasının makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk iki (1542) ederek nihayet devamına ima eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ —şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve âşikârâne, belki galibane, sonra tâ ‘kırk iki (42)’ye kadar gizli ve mağlûbiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder.[/B] [B]حَتّٰى يَاْتِىَ اللهُ بِاَمْرِهِ —şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altı (1506)’dan tâ ‘42’ye, tâ ‘45’e kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu imalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir..."[/B] (1) Bu hadis-i şerif, hadis kaynaklarında bu lafızlarla rivayet edildiği gibi, aynı manayı ifade eden farklı lâfızlarla da rivayet edilmiştir (Buhari, 9:125, 162; Müslim,1:137) [B]Gayb, genelde iki kısımda mütalaa edilmiştir: 1 - Mutlak gayb 2 - İzafî gayb[/B] Mutlak gayb yalnız Allah'ın bildiği ve başkasına bildirmediği şeylerdir. İzafî gayb ise, bazılarına göre gayb iken, bazılarına gayb sayılmayandır. Mesela, kişinin kalbindeki manalar kendisine malum olduğu halde, başkası için meçhuldür, dolayısıyla gaybtır. (Yazır, VIII, 5415) Dağın eteğinde olan bir kimse için dağın ardı gaybtır. Ama dağın zirvesinden bakan kimse için, dağın hiçbir yanı gayb değildir. Her taraftan gayblarla çevrili bir âlemdeyiz. Okuma bilmeyen birisi, harfleri öğrendikçe yeni bir âleme açılması gibi, hiçbir şey bilmez halde dünyaya gelen bir insan, göz kulak gibi duygularıyla şu görülen âleme açılır. Duyduklarını, gördüklerini aklıyla, kalbiyle değerlendirir, Allah'a, meleklere, ahirete inanır. Kâinattaki kanunlar da bir yönüyle gaybtır. Bunlar keşfedildiğinde gayb olmaktan çıkar. Mesela, Edison elektriği buluncaya kadar, böyle bir nimet gayb hazinesinde saklı idi. Aslında tabiatta elektrik vardı. Elektrikli balıklar elektrik üretiyorlardı. Şimşek, elektriği bulmaları için, insanlara devamlı göz kırpıyordu. Fakat insanlar, böyle bir ilâhi kanunun farkında değillerdi. Birisi vesile oldu, bu kanun gaybîlikten çıkıp, şehadet ufkunda göründü. Gaybın mühim bir boyutu, gelecekle alakalıdır. [B]"Göklerde ve yerde Allah'dan başka kimse gaybı bilemez" [/B]ayeti genelde bu yönüyle anlaşılmıştır. (Neml Suresi, 27/65) Gaybın anahtarları Allah'ın elindedir. Allah bildirmedikçe, kimse gayba muttali olamaz. [B]"Gaybı bilen O'dur. Gaybını, razı olduğu rasulden başkasına bildirmez"[/B] (Cin Suresi, 72/26-27) ayeti, Allah dilerse, gaybdan bir kısım sırları razı olduğu elçiye bildireceğini anlatır. Rasulullah (a.s.m.)in, [B]"Sizden önceki ümmetlerde ilhama mazhar kişiler vardı. Eğer ümmetimden de öyle birisi varsa, işte o Ömer'dir"[/B] ifadesi de bu konuda net bir ifadedir. (Sahîhu'l-Buharî, Fedailü Ashabi'n-nebi, 6) Nitekim Hz. Ömer, halifeliği sırasında bir Cum'a hutbesinde hiçbir münasebet yokken, birden ,[B]"Ey Sariye! Dağa, dağa!"[/B] der. O sırada İran'da düşmanla savaşan İslâm ordularının komutanı Sariye, bu sesi duyar, talimat doğrultusunda orduyu yönlendirir ve savaşı kazanırlar. (Süyutî, Tarîhu'l-Hulefa, s.117) Peygamberler, gayb hususunda ayrıcalıklı bir konumdadırlar. Zaten kendilerine gelen vahiy, gaybî bir olaydır. Vahyi getiren melek, gaybtan gelmektedir. Fakat şu nokta unutulmamalıdır ki, her peygamber bir insandır. Bir beşer olma noktasında, kendiliğinden gaybı bilemez. Dolayısıyla Peygamberimiz de ,[B]"Kendi kendine gaybı bilmezdi. Belki Cenab-ı Hak O'na bildirirdi, O da bildirirdi"[/B] (2) Peygamberimizin, bir kısım gaybî sırlara mazhariyeti kesin olmakla beraber , "her şeyi bütün ayrıntısıyla biliyordu" diyebilmemiz mümkün değildir. Çünkü, gelecekle ilgili şeylerin bir kısmını önceden bilmek insanı rahatsız eder. Bu noktadan, Cenab-ı Hak rahmet ve hikmetiyle, böyle olayları gayb perdesinde saklamıştır. Peygamberimizin ümmeti içinde, pek çok veli insanlar gelmiştir. Bunlar, diğer insanlardan farklı olarak bazı gaybî tecellilere mazhar olmuşlardır. Fakat gaybtan haber vermek yasak olması sebebiyle, ubudiyetkarâne güzel bir edeb takınmak için, açıktan belirtmeyip, işaretle söylemişler. Ta ki işaretler ile onların bunu bilmeleri iradeleri dışında, niyetsiz bir şekilde, Allah'ın talimiyle olduğu anlaşılsın. Çünkü, gelecekle ilgili gaybî şeyler niyet ve irade ile verilmediği gibi; niyet ile müdahale etmek, o yasağa karşı itaat etmemeyi andırır. (1) bk. Kastamonu Lahikası, (21. Mektup) (2) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup. Yazar: [URL="http://www.risaleforum.net/index.php?id=9&s=author_detailes"]Sorularla Risale[/URL], 27-4-2010 [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Lahika Analizi
Lahika Analizi 39: Kastamonu Lahikasi 21.Mektup
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst