Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Genel ve Güncel Haberler
Kürtler Hepimiziz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Sergerdan" data-source="post: 70410" data-attributes="member: 2492"><p>Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, savaş yıllarında Türk-Kürt birlikte bir millet olarak hareket etmiş; İnönü, "Biz, Lozan'daki görüşmelerimizde millî davalarımızı 'biz Türkler ve Kürtler' diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik." demiştir. Ne var ki aynı İnönü, Sivas demiryolunun açılışında şu demeci vermiştir: "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur." </p><p></p><p><strong>Yeni rejimin temel politika olarak en azından bütün içtimaî tezahürleriyle İslâm'ı ve etnik farklılığı karşısına alması, hem dinî salâbeti taassup derecesinde, hem de ayrı bir etnik unsur olan Kürtleri çift ağızlı bir kıskaca maruz bırakmıştır</strong>. Uygulamalar o dereceye vardırılmıştır ki; Şark İstiklâl Mahkemesi üyesi Süreyya Öngeevren, hatıratında, Şeyh Said isyanı münasebetiyle binlerce sanıklı mahkemeye bir gencin de sanık olarak getirildiğini, izdiham sebebiyle mahkeme heyetinin "Sorgulamaya gerek yok. Türkçe bilmeyen bir adamdan memlekete hayır gelmez" diyerek idamına karar verdiklerini ve öldürülen bu gencin daha sonra sürekli rüyalarına girdiğini anlatır. Önemli olan, yanlış tavır ve uygulamalardan dönebilmektir. Sürekli terörist öldürmekle terör önlenemez; terörist sayısı bile azaltılamaz. Çünkü, "bir toplumun ıslahına sadece fenaları imha etmekle değil, nesilleri gerçek bir eğitimle insanlığa yükselterek kalıcı hizmet edilebilir. Gerçek bir eğitimin asıl unsurlarından ibaret mukaddes bir tohumu yurdun dört bir bucağında çimlendirmedikten sonra, imha edilen her fenanın yerinde birkaç tane yenisi ot gibi bitecektir." </p><p></p><p><strong>1827 yılında vefat eden büyük müceddit Mevlâna Halid-i Bağdadî Hazretleri ve talebeleri, 19. asırda özellikle Güneydoğu'da fevkalâde hizmet vermişlerdir. İslâm'ı da, çağını da çok iyi kavramış bulunan Mevlâna Halid-i Bağdadî, medrese ile tekkeyi birleştirmenin yanı sıra fen ilimlerini öğrenmiş, öğrenilmesini teşvik etmiş, etnik ayrımcılığa asla prim vermemiş, düşünce ve hizmet çizgisinin meydana getirdiği aksiyoner yapı, Güneydoğu başta olmak üzere, tesir sahasına giren her yerde haricî istilâcılara karşı sosyo-politik, hattâ askerî bir direnç merkezi oluşturmuştur.</strong> Ne var ki, çağın ve özellikle "Ortadoğu"nun hızlı gelişen ve değişen şartları "Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl" ortamını doğurunca, yeni bir anlayış ve yaklaşım da zarurî hale gelmiştir. </p><p></p><p>Bütün İslâm dünyasının, özellikle Güneydoğu'muzun saadeti, aklı aydınlatan fenlerle kalbi ışıklandıran dinî ilimlerin tam kaynaştırılmasını, bu da eğitimin ıslahını gerektirmektedir. <strong>Özellikle Güneydoğu'da halk, âlimleri dinler. Dolayısıyla âlimlerin çağı ve fenleri de bilmeleri elzemdir. Ayrıca, Güneydoğu'da içtimaî yapı, hava gibi muhteliftir; su gibi, atomları yeni bir unsur meydana getirecek şekilde birbirine tam kaynaşmış değildir. Bu kaynaşma, ancak İslâmiyet hakikatlerinin elektriğiyle, eğitimin ışığı ve otoritenin adaletiyle mümkün olabilir. Esir olmak istemeyen beşer, artık ücretli de olmak istememektedir. Öyleyse, ekonomik yeterlilik de olmazsa olmaz şartlardandır. Kürtlerin hayatı, Türklerinkiyle İslâm potasında kaynaşmıştır. Birinin saadeti, diğerininkiyle mümkün</strong>dür. Türklük-Kürtlük etnik ayrılığı yapma, iki tarafın da zararınadır. Kürtler gibi, Müslüman Doğu insanını öncelikle harekete geçirecek olan dindir. Din, hangi ırktan olursa olsun bütün insanlar gibi, hele camide cumhurbaşkanı ile fakir bir köylü ve işçiyi beraber kılar. Eşitlik, hakikî düsturdur. </p><p></p><p>İbadet ve camideki eşitlik esas kabul edilerek, âhireti gaye edinen millî-dinî mahiyet kuvvetiyle ve şahsî teşebbüs yardımıyla öyle bir çekim gücü teşkil edilir ki, Kürtleri de kendine çeker. <strong>Fakat etnik ayrıcalıklar öne çıkar, Türklük ve Kürtlük karşı iki kutba konularak bir tarafa katılım zorlanırsa bu, yaratılıştan gelen fıtrî ayrıma zıt olduğundan tepki doğurur, enaniyetleri harekete geçirir. Unutulmamalıdır ki; herkesin bir 'ene'si vardır. Kürtler, yabancı himayesinde bir muhtariyeti kabul edemezler</strong>. Onların problemlerini düşünmeyi başka bir güce bırakamayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkı olarak Kürtler hepimiziz.</p><p> </p><p>Ali Ünal,Zaman</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Sergerdan, post: 70410, member: 2492"] Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, savaş yıllarında Türk-Kürt birlikte bir millet olarak hareket etmiş; İnönü, "Biz, Lozan'daki görüşmelerimizde millî davalarımızı 'biz Türkler ve Kürtler' diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik." demiştir. Ne var ki aynı İnönü, Sivas demiryolunun açılışında şu demeci vermiştir: "Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur." [b]Yeni rejimin temel politika olarak en azından bütün içtimaî tezahürleriyle İslâm'ı ve etnik farklılığı karşısına alması, hem dinî salâbeti taassup derecesinde, hem de ayrı bir etnik unsur olan Kürtleri çift ağızlı bir kıskaca maruz bırakmıştır[/b]. Uygulamalar o dereceye vardırılmıştır ki; Şark İstiklâl Mahkemesi üyesi Süreyya Öngeevren, hatıratında, Şeyh Said isyanı münasebetiyle binlerce sanıklı mahkemeye bir gencin de sanık olarak getirildiğini, izdiham sebebiyle mahkeme heyetinin "Sorgulamaya gerek yok. Türkçe bilmeyen bir adamdan memlekete hayır gelmez" diyerek idamına karar verdiklerini ve öldürülen bu gencin daha sonra sürekli rüyalarına girdiğini anlatır. Önemli olan, yanlış tavır ve uygulamalardan dönebilmektir. Sürekli terörist öldürmekle terör önlenemez; terörist sayısı bile azaltılamaz. Çünkü, "bir toplumun ıslahına sadece fenaları imha etmekle değil, nesilleri gerçek bir eğitimle insanlığa yükselterek kalıcı hizmet edilebilir. Gerçek bir eğitimin asıl unsurlarından ibaret mukaddes bir tohumu yurdun dört bir bucağında çimlendirmedikten sonra, imha edilen her fenanın yerinde birkaç tane yenisi ot gibi bitecektir." [b]1827 yılında vefat eden büyük müceddit Mevlâna Halid-i Bağdadî Hazretleri ve talebeleri, 19. asırda özellikle Güneydoğu'da fevkalâde hizmet vermişlerdir. İslâm'ı da, çağını da çok iyi kavramış bulunan Mevlâna Halid-i Bağdadî, medrese ile tekkeyi birleştirmenin yanı sıra fen ilimlerini öğrenmiş, öğrenilmesini teşvik etmiş, etnik ayrımcılığa asla prim vermemiş, düşünce ve hizmet çizgisinin meydana getirdiği aksiyoner yapı, Güneydoğu başta olmak üzere, tesir sahasına giren her yerde haricî istilâcılara karşı sosyo-politik, hattâ askerî bir direnç merkezi oluşturmuştur.[/b] Ne var ki, çağın ve özellikle "Ortadoğu"nun hızlı gelişen ve değişen şartları "Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl" ortamını doğurunca, yeni bir anlayış ve yaklaşım da zarurî hale gelmiştir. Bütün İslâm dünyasının, özellikle Güneydoğu'muzun saadeti, aklı aydınlatan fenlerle kalbi ışıklandıran dinî ilimlerin tam kaynaştırılmasını, bu da eğitimin ıslahını gerektirmektedir. [b]Özellikle Güneydoğu'da halk, âlimleri dinler. Dolayısıyla âlimlerin çağı ve fenleri de bilmeleri elzemdir. Ayrıca, Güneydoğu'da içtimaî yapı, hava gibi muhteliftir; su gibi, atomları yeni bir unsur meydana getirecek şekilde birbirine tam kaynaşmış değildir. Bu kaynaşma, ancak İslâmiyet hakikatlerinin elektriğiyle, eğitimin ışığı ve otoritenin adaletiyle mümkün olabilir. Esir olmak istemeyen beşer, artık ücretli de olmak istememektedir. Öyleyse, ekonomik yeterlilik de olmazsa olmaz şartlardandır. Kürtlerin hayatı, Türklerinkiyle İslâm potasında kaynaşmıştır. Birinin saadeti, diğerininkiyle mümkün[/b]dür. Türklük-Kürtlük etnik ayrılığı yapma, iki tarafın da zararınadır. Kürtler gibi, Müslüman Doğu insanını öncelikle harekete geçirecek olan dindir. Din, hangi ırktan olursa olsun bütün insanlar gibi, hele camide cumhurbaşkanı ile fakir bir köylü ve işçiyi beraber kılar. Eşitlik, hakikî düsturdur. İbadet ve camideki eşitlik esas kabul edilerek, âhireti gaye edinen millî-dinî mahiyet kuvvetiyle ve şahsî teşebbüs yardımıyla öyle bir çekim gücü teşkil edilir ki, Kürtleri de kendine çeker. [b]Fakat etnik ayrıcalıklar öne çıkar, Türklük ve Kürtlük karşı iki kutba konularak bir tarafa katılım zorlanırsa bu, yaratılıştan gelen fıtrî ayrıma zıt olduğundan tepki doğurur, enaniyetleri harekete geçirir. Unutulmamalıdır ki; herkesin bir 'ene'si vardır. Kürtler, yabancı himayesinde bir muhtariyeti kabul edemezler[/b]. Onların problemlerini düşünmeyi başka bir güce bırakamayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkı olarak Kürtler hepimiziz. Ali Ünal,Zaman [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Genel ve Güncel Haberler
Kürtler Hepimiziz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst