Konuşmayı biliyorsunuz, peki ya düşünmesini?

Nesl-i Cedid

Well-known member
“Doğru zamanda, doğru mekânda, doğru kişiye, doğru konuşmak” tavsiye edilir hep. Peki konuşmak böyle olmalıysa, ya düşünmek nasıl olmalı? Amaçsız ve öylesine yapılan düşüncelerde konudan konuya ve daldan dala atlayarak ana konudan uzaklaşıp, bir türlü istediğiniz sonucu alamazsınız. Sağlıklı sonuçlara ulaşmak için neyi, nerede, nasıl düşüneceğinizi bilmelisiniz.
İnsan beyninde 100 milyar nöron bulunur. Yani iki avucumuza sığabilecek bu iki parçalı et parçası içinde, aynı anda birbiriyle haberleşen, mesajlaşan 100 milyar bilgisayar olduğunu düşünebiliriz. 100 milyar kişi, aynı anda sınırsız sayıdaki değişik konularla ilgili birbiriyle haberleşebiliyor. Birbirinden saniyenin onda biri kadar bir sürede bilgi isteyip, istediği bilgiyi alabiliyor.
Bu konuyu insanın düşünme faaliyeti için şöyle açıklayabiliriz: Diyelim bir sabah kahvaltı masasında çok kısa bir süreliğine aklınızdan çocuğunuzun okuluyla ilgili bazı düşünceler geçti. Çocuğunuzun okulunu, okuldaki başarısını, mezuniyetini, üniversiteyi kazanıp kazanamayacağını, iş kurmasını, evlenmesini ve hatta torunlarınızın olmasını düşündünüz.
Yani beyniniz, birbiriyle alakasız onlarca konuyla ilgili, 100 milyar beyin hücresinden, nöronlardan size bilgi toparladı. Bunlardan bazılarını hayal ederek, olmuş gibi düşünerek başardınız. Bazılarını ise gerçekten beyindeki eski kayıtlı bilgilerinizden çıkarttınız.
Okulun binasını, öğretmenlerini, daha önce onlarla ilgili veli toplantılarında yaşadığınız olumlu ve olumsuz anekdotlarınızı düşündünüz. Oradan bir öğretmenin beğendiğiniz kıyafetini, oradan sizin terzinizi, oradan da terzinizin parfümünü düşündünüz. Ve bir anda kendinizi bir çiçek bahçesinde buldunuz. Hâlbuki daha çocuğunuzun okulu bitirmesini, üniversiteyi kazanmasını, askerliğini, iş kurmasını ve evlenip çoluk çocuğa kavuşmasını da düşünecektiniz.
İşte amaçsız ve öylesine yapılan düşüncelerde başınıza gelebilecek olay budur. Konudan konuya ve daldan dala atlayarak ana konudan uzaklaşıp, bir türlü istediğiniz sonucu alamazsınız. Bunun sebebi beyninizi özgür bırakmanızdır.
Beyninizin içindeki 100 milyar haylaz çocuğu, korumasız, şifresiz, sınırsız bir şekilde serbest bıraktığınızda, istenmeyen sitelere girebilen meraklı çocuklarınız gibi, istenmeyen konulara götürebilirler sizi.
Dolayısıyla düşüncenin bir zaman ve zemini olması ve bir hazırlığının yapılması gerekir.

Düşünce mi dedikodu mu?
Kültürümüzde büyüklerimizin hep konuşmayla ilgili tavsiyeleri vardır. İşte, “doğru zamanda, doğru kişiye, doğru şeyleri, doğru şekilde söylemek” salık verilir. Bunun sebebi, eğer böyle yapmazsak o anda rezil olacağımız içindir. Ve büyüklerimiz bizi bu rezaletten koruma adına; “her şey, her zaman, her yerde, her şekilde ve herkese söylenmez” kuralını getirmişlerdir.
İyi de; her şey, her zaman, her yerde, her şekilde ve herkesle düşünülmez kuralından ne haber? İçimizden yanlış bir düşünce geçirdiğimizde, o anda rezil olma riski yok. Ya da rezalet en azından içten içe ilerliyor. O açıdan düşünceyle ilgili, kadim değerlerimizde çok önemli tavsiyeler olmasına rağmen, gündelik hayatımızda bunun nasıl olması gerektiğiyle ilgili pek bir tavsiye bulamazsınız.
Bir saatlik düşüncenin bin yıllık nafile ibadetten evla olması nasıl bir şeydir, lütfen bir düşünür müsünüz?
Herhalde 1400 yıldır, bu kutsal mesajın muhatabı olan bizlerin, yüz yıla bedel bir düşünce sistematiği geliştirememesinin bedeli, şu anda içinde olduğumuz bu durum olsa gerek.
Peki nasıl düşünmeliyiz?
Ev hanımlarından bir örnek vermek istiyorum.
Eşiyle arasında problemleri olan bir hanımefendi, acaba bu problemlerini nerede ve nasıl düşünmeli? Problem yaşayan, konuya komşuya koşuyor. Gittiği komşusu da en az onun kadar eşiyle dertli ise, yandı gülüm keten helva. Eyvah ki ne eyvah... Olay problemi çözme düşüncesinden, eşleri çekiştirme kısır döngüsüne giriyor. Ve saatlerce konuşmalarına rağmen, hiçbir sonuç alamadan eve dönüyorlar. Üstelik eşleriyle ilgili problemler biraz daha katmerlenmiş olarak…

Nasıl düşünmeli?
Peki, nasıl olsa daha iyi olurdu?
Adı üstünde evlilik. Yani? Allah’tan emanet alınan bir eş ve onunla yaşanılan ve sadece bu dünyadaki yaşantımızı değil, ebedi hayatımızı da etkileyecek müthiş bir mihenk taşı.
Boşanmanın vuku bulmasında Arşın Direklerinin titremesine neden olan bir kadim bağ…
Konu bu kadar kutsi ise, zaman ve mekân da buna göre seçilmeli değil mi?
Ama acaba kaçımız, içinde bir gizli vaktin olduğu ve her duanın kabul olduğu kutsal bayramlarımız cuma gününü 24 saat, en azından hayatının bir cumasını düşünmek ve dua etmekle geçiriyor?
Evliliğiyle ilgili kritik bir karar verirken, acaba kaçımız, Eyüp Sultan’da, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de huzura girip, Allah’ın o güzel evlerinde, o kutsal mabedlerde çözüm arıyor? Acaba kaçımız düşüncelerimize tuzak kuran, ayağımızı kaydırmaya çabalayan ve bizi tereddütlerle dolu açmazlara sevk eden şeytandan kaçmaya çabalıyor ve düşünürken tam bir konsantrasyon sağlıyor?
Evlerde evlilik yıldönümü kutlamaları için mekân seçimine, hediye seçimine dikkat ediliyor. Edilmesin demiyorum. Güzel bir şey... En azından gönül almak, hediyeleşmek, insanların kalbinde sevinç doğurmak fiilini gerçekleştiriyorlar. Ama evliliği kurtaracak bir çözüm düşüncesini üretmek üzere de belli mekânlar ve zamanlar seçimine ne zaman başlanacak acaba?
Kritik meseleler tek başına çözülemez. Bir uzman şart. Batı beyin fırtınası toplantılarında, onun için adına moderatör denilen yöneticileri tayin eder. Eskiden aile moderatörlüğümüzü büyüklerimiz yapardı. Şimdi onları kapı dışarı ettiğimize göre, dışarıdan uzman moderatörlere ihtiyaç var. Konuyla ilgili uzmanlara…
Evliliği çıkmazda veya açmazda olan kişilere başka tavsiyelerim de olacak elbet. Çok okumak gerekiyor. Çok okumak. Evlilikle ilgili... Başarılı ve mutlu evliliğin sırlarıyla ilgili... Evlilik ve bu akdin feshinin fıkhî hükümleriyle ilgili… Ve bu vahim durumun sosyolojik, çocuklarımız açısından pedagojik sonuçlarıyla ilgili çok okumak gerekiyor. Çünkü okudukça, beyindeki 100 milyar hücreyi uyarmış ve karar aşamasında gerekli olan doğru bağlantıları yapmaları için onlara enerji vermiş oluyoruz.
Yani düşünce, yemeği ocağa koyup pişene kadarki sürede evliliğimizi kurtaracağımız bir şey değil. Ya da çocukların ağıtları arasında yapılacak bir eylem değil.
Adı üstünde, “düşünce”... Demek ki “düşmüşüz”. Yani ayağa kalkıp düşünmemiz gerekiyor.
Düşünce “düşünce” değil, “düşmeden düşünce”…
Yani? Bunun daha daha iyisi, bir derde düşmeden, evlilikler çıkmaza girmeden, dert kapıyı çalmadan yapacağımız bir düşüncedir ki, biz buna “düşmeden düşünce” diyoruz.
Yemeği ocağa koyup yandı mı yanmadı mı kaygısı içinde, evliliği yoluna koyacak düşünceler peşinde koşmaya son.
Her şeyin bir yeri ve zamanı var dostlarım...

Aileyle ilgili kritik bir düşüncede olmazsa olmaz unsurlar şunlardır:

  1. Düşünce için doğru bir zaman seçeceksiniz.
  2. Ortamda dikkat dağıtıcı, rahatsız edici bir şey olmayacak.
  3. Ortam temiz, derli toplu ve intizamlı olacak.
  4. Konuyla ilgili çok yönlü düşüneceksiniz. Yani sadece ayrılma değil, ayrılmama veya bir süreliğine tatile çıkma gibi seçenekleri de sürece dâhil edeceksiniz.
  5. Konuyla ilgili çokça bilgi sahibi olunmasını teminen çok okuyacaksınız.
  6. Konuyla ilgili bir uzmandan yardım talep edeceksiniz. (Nasıl ki iyi bir yemek yapmak için yemek uzmanının tariflerini alıyorsak, iyi bir evlilik için de bu işin uzmanlarının tavsiyelerini düşünce sürecine dâhil edeceğiz.)
  7. Düşünce sürecinden iki saat öncesinden itibaren ağır bir yemek yemeyeceksiniz. (Çünkü yemek yedikten sonra kanın % 49’ı sindirim işlemleri için mideye gideceği için beyin % 40 daha az oksijenle çalışıyor olacak, yani çözüm bulamayacaksınız.)
  8. Şeytani vesveselerden, psikolojik evhamlardan uzak kalmak adına bazı dualarla, telkinlerle sadece konuya odaklanacaksınız.
  9. Belaların def’i için düşünce sürecinden önce bazı hayır-hasenat ve küçük de olsa sadaka ve benzer iyilikler yapacaksınız. (Bu aynı zamanda psikolojinizi de güçlü tutmanıza yardımcı olur.)
  10. Konuyla ilgili sizi motive eden bir mekâna gideceksiniz. Cami, eski mekânlar, parklar, orman veya tabiat. Artık nereden hoşlanıyorsanız…
  11. Elinizde yazılı bazı seçenekler olacak ve onların üzerinde yazılı olarak çalışacaksınız.
  12. Ve son olarak düşünce hem geçmişi, hem şimdiyi, hem de geleceği kapsayacak bir şekilde olacak. Yani senaryoyu ileri doğru da oynatabilecek ve bir karar verdiğinizde, bunun ilerdeki 10 yıl içindeki olası sonuçlarını hayalinizde canlandırıyor olacaksınız.


Münir Arıkan
 
Üst