Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Lahika Analizi
Kelime Analizi
Kelime Analizi 91: Tevağğul
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="kenz-i mahfi" data-source="post: 457024" data-attributes="member: 1024011"><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">“Arkadaş! Kalp ile ruhun hastalığı nispetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur. O hastalık marazı da ulum-i akliyeye tevaggul etmek nispetindedir. Demek manevî hastalıklar, insanları aklî ilimlere teşvik ve sevk eder. Ve akliyat ile iştigal eden; emraz-ı kalbiyeye müptelâ olur!" (Mesnevi-i Nuriye) </span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">İnsan aklıyla, kalbiyle, ruhuyla, sırrıyla, hayaliyle, duygularıyla komple bir bütündür. Hakikat arayıcısı insan bütünün bütün parçalarını besler. Yalnız parçanın birini besleyip diğer parçaları ihmal etmez. İhmal ederse kâmil bir iş yapmış olmaz.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">Nasıl ki midesini türlü yemeklerle doyuran insan kanının su ihtiyacını yok sayamaz, akciğerinin temiz hava ihtiyacını görmezden gelemez. Eğer bunlardan birini veya bir kaçını yok sayarsa veya görmezden gelirse, bu, hayatının sonu demek olur. Orada hayatı biter!</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">Akıl, insana hakkı ve hakikati gösterir. Fakat akıl tek başına bir hakikat rehberi değildir.Akıl ancak diğer duyguların kontrolünde hakikate ulaşabilir. Yoksa eğer diğer duygular yok sayılıp, akıl putlaştırılırsa, böyle akıl insana hakikat rehberi olamaz, insanı dalâlete atar, eğriliğe götürür, yanlış sonuca götürür. İnsana doğru yol göstermez.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">İşin vahim tarafı; böyle akıl, şaşkınlığının ve yanlışının farkında olmaz. Yanlışı doğru diye alır, başına geçirir. Çünkü aklın tek başına putlaştırılması veya yüceltilmesi, kalpte hastalık sebebidir. Kalbin hastalıklarına akıl şifa bulamaz. Nitekim riya, gösteriş, kin, nefret, kendini beğenmişlik, haset, kibir, bencillik... vs. gibi kalbî hastalıkları akıl göremediği gibi, akıl bunlara çare olamaz, bilâkis kalınlaştırır. Kalbin hastalıklarının tedavisi için duyguların terbiye edilmesi, yani ahlâk terbiyesi, yani dînî terbiye şarttır.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">Dînî terbiyenin esas ve unsurları ise vahiyle bildirilmiştir. Kalp buna teslim olmalı, akıl tasdik etmelidir. Fen ve felsefe ilimleri aklı doyurur. Fakat kalbi aç bırakır. Çünkü fen ve felsefe bilgileri kalbin hastalıklarına devâ değildir. Bundandır ki, insan yalnız fen ve felsefe ile yetinmemeli, kalbini doyuracak mânevî bilgileri de elde etmelidir. Kalbini dînin terbiyesine bırakmalıdır. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bunu veciz bir şekilde şöyle beyan etmiştir: “Vicdanın ziyâsı ulûm-u dîniyedir. Aklın nûru funûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakîkat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hîle ve şüphe tevellüd eder.” Yani vicdanın ışığı ve rehberi din ilimleridir. Aklın ışığı ve rehberi de medeniyet fenleridir, yani fen ve felsefedir. İkisinin birleşmesiyle hakikat ortaya çıkar. Hakikate uçmak isteyen öğrenci iki kanadı da ihmal etmemelidir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">Çünkü ikisi birbirinden ayrılacak olsa, yalnız akıl ilimlerinden, yani yalnız fen ve felsefeden hîle ve şüphecilik doğar. Yalnız din ilimlerinden de taassup doğar.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">Şüphesiz, Üstad Bedîüzzaman Hazretleri felsefeyi ikiye ayırıyor: </span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">Birinci Kısım Felsefe: Sosyal hayata, güzel ahlâka, insanın olgunlaşmasına ve medenîleşmesine hizmet eden, san'atın ve fennin ilerlemesine yardımcı olan felsefedir ki, bu felsefe Kur’ân ile barışıktır. Akıl bu noktada Kur’ân’dan istifade eder. Kur’ân’ın hakikatleri üzerine tefekkür yürütür. Bu tefekkür Kur’ân’da da teşvik edilmiştir. Tefekkür, kalbe hastalık vermez. Kalbi dışlamadığından kalp ile kol kola yürür. Tefekkür, hem kalpten istifade eder, hem kalbi besler.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">İkinci Kısım Felsefe ise, kalbi dışladığı ve vahye itimad etmediği için tefekküre değil, dalâlete götürür. İlhad, inkâr, aşırı şüphecilik, dinsizlik ve tabiat bataklığı bu felsefenin ürünüdür. Bu felsefe aslında sâlim aklın da yüz karasıdır.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="font-family: 'Palatino Linotype'">Salim akıl sahibi, ikinci kısım felsefeyi birincisinden ayırt edebilmeli, aklını kalbi ile barışık şekilde kullanabilmelidir. Yoksa insan sırf aklî ilimleri merak edip, imanî, mânevî ilimleri, dînî ve ahlâkî terbiyeyi ihmal ederse kalbi şifâ bulmaz, hastalık bulur.</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="kenz-i mahfi, post: 457024, member: 1024011"] [SIZE=4][FONT=Palatino Linotype]“Arkadaş! Kalp ile ruhun hastalığı nispetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur. O hastalık marazı da ulum-i akliyeye tevaggul etmek nispetindedir. Demek manevî hastalıklar, insanları aklî ilimlere teşvik ve sevk eder. Ve akliyat ile iştigal eden; emraz-ı kalbiyeye müptelâ olur!" (Mesnevi-i Nuriye) İnsan aklıyla, kalbiyle, ruhuyla, sırrıyla, hayaliyle, duygularıyla komple bir bütündür. Hakikat arayıcısı insan bütünün bütün parçalarını besler. Yalnız parçanın birini besleyip diğer parçaları ihmal etmez. İhmal ederse kâmil bir iş yapmış olmaz. Nasıl ki midesini türlü yemeklerle doyuran insan kanının su ihtiyacını yok sayamaz, akciğerinin temiz hava ihtiyacını görmezden gelemez. Eğer bunlardan birini veya bir kaçını yok sayarsa veya görmezden gelirse, bu, hayatının sonu demek olur. Orada hayatı biter! Akıl, insana hakkı ve hakikati gösterir. Fakat akıl tek başına bir hakikat rehberi değildir.Akıl ancak diğer duyguların kontrolünde hakikate ulaşabilir. Yoksa eğer diğer duygular yok sayılıp, akıl putlaştırılırsa, böyle akıl insana hakikat rehberi olamaz, insanı dalâlete atar, eğriliğe götürür, yanlış sonuca götürür. İnsana doğru yol göstermez. İşin vahim tarafı; böyle akıl, şaşkınlığının ve yanlışının farkında olmaz. Yanlışı doğru diye alır, başına geçirir. Çünkü aklın tek başına putlaştırılması veya yüceltilmesi, kalpte hastalık sebebidir. Kalbin hastalıklarına akıl şifa bulamaz. Nitekim riya, gösteriş, kin, nefret, kendini beğenmişlik, haset, kibir, bencillik... vs. gibi kalbî hastalıkları akıl göremediği gibi, akıl bunlara çare olamaz, bilâkis kalınlaştırır. Kalbin hastalıklarının tedavisi için duyguların terbiye edilmesi, yani ahlâk terbiyesi, yani dînî terbiye şarttır. Dînî terbiyenin esas ve unsurları ise vahiyle bildirilmiştir. Kalp buna teslim olmalı, akıl tasdik etmelidir. Fen ve felsefe ilimleri aklı doyurur. Fakat kalbi aç bırakır. Çünkü fen ve felsefe bilgileri kalbin hastalıklarına devâ değildir. Bundandır ki, insan yalnız fen ve felsefe ile yetinmemeli, kalbini doyuracak mânevî bilgileri de elde etmelidir. Kalbini dînin terbiyesine bırakmalıdır. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bunu veciz bir şekilde şöyle beyan etmiştir: “Vicdanın ziyâsı ulûm-u dîniyedir. Aklın nûru funûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakîkat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hîle ve şüphe tevellüd eder.” Yani vicdanın ışığı ve rehberi din ilimleridir. Aklın ışığı ve rehberi de medeniyet fenleridir, yani fen ve felsefedir. İkisinin birleşmesiyle hakikat ortaya çıkar. Hakikate uçmak isteyen öğrenci iki kanadı da ihmal etmemelidir. Çünkü ikisi birbirinden ayrılacak olsa, yalnız akıl ilimlerinden, yani yalnız fen ve felsefeden hîle ve şüphecilik doğar. Yalnız din ilimlerinden de taassup doğar. Şüphesiz, Üstad Bedîüzzaman Hazretleri felsefeyi ikiye ayırıyor: Birinci Kısım Felsefe: Sosyal hayata, güzel ahlâka, insanın olgunlaşmasına ve medenîleşmesine hizmet eden, san'atın ve fennin ilerlemesine yardımcı olan felsefedir ki, bu felsefe Kur’ân ile barışıktır. Akıl bu noktada Kur’ân’dan istifade eder. Kur’ân’ın hakikatleri üzerine tefekkür yürütür. Bu tefekkür Kur’ân’da da teşvik edilmiştir. Tefekkür, kalbe hastalık vermez. Kalbi dışlamadığından kalp ile kol kola yürür. Tefekkür, hem kalpten istifade eder, hem kalbi besler. İkinci Kısım Felsefe ise, kalbi dışladığı ve vahye itimad etmediği için tefekküre değil, dalâlete götürür. İlhad, inkâr, aşırı şüphecilik, dinsizlik ve tabiat bataklığı bu felsefenin ürünüdür. Bu felsefe aslında sâlim aklın da yüz karasıdır. Salim akıl sahibi, ikinci kısım felsefeyi birincisinden ayırt edebilmeli, aklını kalbi ile barışık şekilde kullanabilmelidir. Yoksa insan sırf aklî ilimleri merak edip, imanî, mânevî ilimleri, dînî ve ahlâkî terbiyeyi ihmal ederse kalbi şifâ bulmaz, hastalık bulur.[/FONT][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Lahika Analizi
Kelime Analizi
Kelime Analizi 91: Tevağğul
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst