kenz-i mahfi
Sorumlu
NECM (Arapça): Yıldız, ahter, kevkeb, (çoğulu nücûm’dur)
Necm kelimesi Ülker takımyıldızına isim olmuştur. Arapça’da “Süreyya”, Farsça’da “Pervin”, Japonca’da “Subaru”, denilir.
Mahdut ve muayyen bir vakit için kullanılmaktadır. Araplar genellikle vakti yıldızlarla tahdit etmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim’in her defa inzal edildiği kısım.
“Necm” kelimesi “Neceme” (yıldız) belirlemek, doğmak, çıkmak fiilinden türetilmiştir.
Aynı zamanda “necm” kelimesi borç taksidi manasında kullanılmaktadır. Çoğulu “nücûm” kelimesidir. “nücûmen” kelimesi “taksitle, peyder pey” demektir.
“Neccâm” veya “müneccim” kelimesi “yıldız falcısı” manasına gelmektedir.
Matematikte “necme” kelimesi yıldız işareti (*) demektir.
“Necmî” kelimesi “yıldızla ilgili, yıldızla alakalı” demektir.
“Nüceyme” kelimesi “yıldızcık” demektir.
“Tencîm” kelimesi “yıldız falcılığı” demektir.
Necm kelimesi Kur’an-ı Kerim’in 53. Suresidir. 32. ayeti dışında tüm ayetleri Mekke’de nazil olmuştur. Surenin ismi ilk ayetinde geçen “necm” kelimesinden gelmektedir. Aslına bakılırsa surenin muhtevasıyla doğrudan bir ilgisi yoktur.
Necm Suresi kendisinde secde ayeti bulunan surelerden ilk nazil olanıdır. Aynı zamanda Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (ASM)’in Kureyş’ten bir topluluk karşısında ilk defa okuduğu suredir.
Necm Suresi, Risaletin 5. senesinde nazil olmuştur. Habesiştan’a ilk hicret hadisesinden sonra aynı senenin Ramazan ayında Peygamberimizin (ASM) Necm Suresini kafirler içindeki bir topluluğa okuması sonucunda, suresin son ayetini okumasıyla secdeye kapanması ve bunu gören kafirlerin de secdeye kapanmaları sonucunda Habesiştan’a hicret edenlerin bu haberi “Mekke’de kafirler İslam’a girdi” şeklinde ulaşmasıyla bir kısım Müslümanlar tekrar Mekke’ye dönmüş fakat halin bahsedildiği gibi olmadığını görünce tekrar Habeşistan’a ikinci bir hicret olmuştur.
Necm Suresi nazil oluncaya kadar Peygamberimiz (ASM) o zamana kadar İslam’ı bir topluluk karşısında tebliğ etmemiştir. Çünkü kafirler çok azgın ve inatçı ve mutaassıp olup, sürekli Peygamberimiz (ASM)’in aleyhinde konuşuyorlardı. Bu sure nazil olduğu zaman Peygamberimiz (ASM) Harem-i Şerif’te Kureyş’ten bir topluluğun karşısında, Kur’an’ı tebliğ etmek üzere ayağa kalkmış ve sureyi okumuştur. Okunan bu sure onları çok etkilemiş olacak ki gürültü çıkarmak yerine aksine sessizce dinlemişlerdir. Surenin son ayetinden sonra Peygamberimiz (ASM)’in secdeye kapanması üzerine kafirler de secdeye kapanmıştır.
Bunu üzerine bazı kafirler onların ileri gelenlerini: “Sizler hem bu Kur’an’ın dinlemekten başkalarını menediyorsunuz hem de onu dinlediğiniz yetmiyormuş gibi bir de secdeye gidiyorsunuz” diyerek yermişlerdir.
Necm kelimesi birkaç manaya gelmektedir ki Kur’an-ı Kerim’de bunların her birine ihtimal verilebilir. Bu manalar:
1- Necmden maksat, yıldızdır.
2- Ağacın karşılığı olarak sapı olmayan ot ya da çemen manasına gelir. Rahman Suresinin 6. ayetinde yerden biten otlar ve ağaçlar manasında kullanılmıştır.
3- Zaman aralıklarıyla parça parça verilen bir şeyin her bir parçasına denilir. Kur’an-ı Kerim yirmiüç senede peyderpey indirildiğinden “müneccemen” nazil oldu denilir ve her inen kısma “necm” denilmiştir.
4- Necm kelimesinden maksadın Ülker yıldızı olduğudur. Ülker yıldızı, gökte üzüm salkımı gibi görünür ve ayın menzillerinden üçüncüsü sayılır. Araplar bu yıldıza “Süreyya” demişlerdir.
Araplar “Süreyya akşam vakti doğarsa, çoban örtü ister” derler. Çünkü o zaman güneş, Süreyya’nın karşısında Akreb’den önce bulunduğundan, güneşin batması ile hemen doğuverir. Bir hadis-i şerifte: “Ülker sabahleyin doğarsa âfet (belâ, musibet) kalkar” rivayet edilmiştir.
Süreyya yani Ülker yıldızı yıldızların içinde en göze çarpan ve menzillerin en meşhuru olması hasebiyle müfessirler necmden murad “Süreyya Yıldızı”dır demişlerdir.
Ülker Yıldızı Yahudilerce kutsal kabul edilir. Dünyaya en yakın yıldız kümelerinden ve en güzel görünenlerdendir. Boğa Takımyıldızında bulunurlar. Ülker’in görünen yıldızları Yedi Kızkardeşler olarak da bilinirler. Doğulu ve batılı pek çok şair, eserlerinde bu yıldız kümesine atıfta bulunmuşlardır. Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitlerine adlı şiirinde “Yedi Kandilli Süreyya”dan kastın Ülker Yıldızı olduğu tahmin edilmektedir. Ülker yıldız kümesinde çıplak gözle 6 yıldız görülebilir, 7.yi görmek biraz zordur. Eksiden denizciler bu yıldızlara yelken açma yıldızları derlermiş. Eğer Ülker yıldızları gözükürse denize çıkarlar, eğer gözükmezse denize açılmazlarmış. Görünmediği zamanlarda fırtına yakın sayılırmış.
“Necm” kelimesi kök olarak “doğmak, belirmek, çıkmak” demektir. Bu bakımdan müfessirlerin bir çoğu “necm” kelimesini herhangi bir yıldıza ıtlak etmeyip mutlak yıldız manasında kullanmışlardır.
Necm kelimesi ilk olarak “ilkbaharda topraktan yeni çıkan filiz” veya “hayvanlarda yeni çıkan boynuz” manasında kullanılırken zaman içinde “ortala, çayır-çimen gibi gövdesiz yani sapsız bitkilere daha sonraları ise yıldızların tümüne ve bilhassa Süreyya Yıldızına ve en ilginç cemiyet için sivrilmiş liderlere de necm (yıldız) denilmiştir.
Karanlığı yarıp kendini gösteren ve başkalarının yol bulmasını sağlayan yıldıza Kur’an’da necm dendiği gibi, her biri bir yıldız gibi ışık saçan, insanları aydınlatan ve onlara doğru yolu bulmasını sağlan Kur’an ayetlerine de necm denilmiştir.
Necm Suresi’nde “Şira Yıldızı”ndan bahsedilmiştir. Necm Suresi’nin 49. ayetinde geçen ve “Sirius” olarak adlandırılan “Şira” yıldızı çıplak gözle görülebilen en parlak yıldızdır.
İsmini “Tarık Yıldızı”ndan alan bir de “Tarık Suresi” vardır. “Tarık” kelimesi “bir ses işitilecek şekilde şiddetle vurmak, çarpmak” anlamına gelen “tark” kökünden türetilmiş bir ism-i faildir. “Çekiç” ve “tokmak” manasına gelen “mitraka” kelimesi de aynı kökten türetilmiştir. “Târık” kelimesi zaman içinde manasını genişleterek başka manalarda da kullanılır olmuştur. “Tarîk” kelimesi, üzerinde yürüyen yolcuların ayak vurması sebebiyle “yol” manasında kullanılmıştır. Günümüzde yaygın bir kullanıma sahip olan “Tarîkat” kelimesi bu kelimeden gelmektedir. “Târık” kelimesi “tokmak vurur gibi şiddetle vuran” manasında olmasına rağmen “ayak vurmak, yol tepmek” manasında giden yolcuya isim olmuş ve zamanda bu şekilde kullanılır olmuştur. Daha sonraları geceleyin kapıyı çalarak yürek hoplatan ziyaretçi manasında özelleştirilerek “gece gelen” manasında kullanılan “Târık” kelimesi, manası genişleyerek “geceleyin ortaya çıkıp yürek çarptıran maddî veya hayalî her şey” için kullanılır olmuştur.
“Târık” kelimesini “necm” kelimesiyle irtibatlandırdığımızda “vuruşlu yıldız” manasına gelmektedir. “Târık” aslında “delip geçen yıldız” demektir. Fakat necm kelimesinin bir manasında “Kur’an’ın inen her bir kısmı”dır demiştik. Burada şu mana çıkmaktadır. Kur’an’ın inen her bir kısmı öyle sert ve etkili bir vuruş yapmıştır ki adeta şiddetli tokatlar gibi vuruşlar yaparak kafirlerin yüreklerini hoplatmıştır. Kur’an’ın nazil olan her bir kısmı bu etkiyi yapmıştır. Nüzul sırasına bakıldığında “Necm Suresi”nin 23. ve “Târık Suresi”nin 36. sıradadır. Bu sıranın takibi dahi necm necm inen Kur’an’ın Tarık Suresine gelindiğinde vuruşlu yıldız manasında kullanılmasıyla yukarıdaki manalar ortaya çıkmıştır.
Kur’an’da necm kelimesi 13 defa zikredilmiştir. Kur’an’da genellikle gezegen yerinde kullanıldığı kabul edilen “kevkeb” kelimesi ise 5 defa zikredilmiştir.
Kur’an’da genellikle yıldız için “necm”, gezegen türünde olanlar için de “kevkeb” denildiği anlaşılmaktadır. Hazret-i Yusuf (AS)’un rüyasında onbir gezegen ay ve güneşin secde etmesinden bahsedilirken “kevkeb” kelimesi kullanılmıştır. Çoğulu “kevakib” kelimesidir.
“Ahter” kelimesi “yıldız, şans, talih, uğur” manasına gelmektedir. Farsça’da yeşil manasında olup kız ismi olarak da kullanılmaktadır ve aynı zamanda Çoban yıldızının özel ismidir. Osmanlı İmparatorluğu’nda İranlılar tarafından İstanbul’da Farsça çıkarılan bir gazetenin de ismidir. Ahter-i Kebir ismindeki Arapça-Türkçe meşhur lügatın yazarı Muslihiddin Mustafa el-Karahisaridir. Sözlük alanında çok değerli bir eserdir.
Tekvir Suresi’nin 16.ayetinde “hunnes” ve “kunnes” yıldızlarından bahsedilmiştir. Hunnes ve Kunnes: “Hunnes”, “kânis”in çoğulu, künnes de “kânis”in çoğuludur. “Kânis” kelimesi “süpüren” demektir. Umumiyetle akıp yuvalarına giden veya aynı yolarında gidip gelen yıldızlar demektir. Bazılarınca gündüz gaib, gece zahir olan yıldızlara denir. Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denilmiştir ki bunlar gezegenlerdir. İsimleri “Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Uranüs ve Neptün’dür.
Necm kelimesi Ülker takımyıldızına isim olmuştur. Arapça’da “Süreyya”, Farsça’da “Pervin”, Japonca’da “Subaru”, denilir.
Mahdut ve muayyen bir vakit için kullanılmaktadır. Araplar genellikle vakti yıldızlarla tahdit etmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim’in her defa inzal edildiği kısım.
“Necm” kelimesi “Neceme” (yıldız) belirlemek, doğmak, çıkmak fiilinden türetilmiştir.
Aynı zamanda “necm” kelimesi borç taksidi manasında kullanılmaktadır. Çoğulu “nücûm” kelimesidir. “nücûmen” kelimesi “taksitle, peyder pey” demektir.
“Neccâm” veya “müneccim” kelimesi “yıldız falcısı” manasına gelmektedir.
Matematikte “necme” kelimesi yıldız işareti (*) demektir.
“Necmî” kelimesi “yıldızla ilgili, yıldızla alakalı” demektir.
“Nüceyme” kelimesi “yıldızcık” demektir.
“Tencîm” kelimesi “yıldız falcılığı” demektir.
Necm kelimesi Kur’an-ı Kerim’in 53. Suresidir. 32. ayeti dışında tüm ayetleri Mekke’de nazil olmuştur. Surenin ismi ilk ayetinde geçen “necm” kelimesinden gelmektedir. Aslına bakılırsa surenin muhtevasıyla doğrudan bir ilgisi yoktur.
Necm Suresi kendisinde secde ayeti bulunan surelerden ilk nazil olanıdır. Aynı zamanda Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (ASM)’in Kureyş’ten bir topluluk karşısında ilk defa okuduğu suredir.
Necm Suresi, Risaletin 5. senesinde nazil olmuştur. Habesiştan’a ilk hicret hadisesinden sonra aynı senenin Ramazan ayında Peygamberimizin (ASM) Necm Suresini kafirler içindeki bir topluluğa okuması sonucunda, suresin son ayetini okumasıyla secdeye kapanması ve bunu gören kafirlerin de secdeye kapanmaları sonucunda Habesiştan’a hicret edenlerin bu haberi “Mekke’de kafirler İslam’a girdi” şeklinde ulaşmasıyla bir kısım Müslümanlar tekrar Mekke’ye dönmüş fakat halin bahsedildiği gibi olmadığını görünce tekrar Habeşistan’a ikinci bir hicret olmuştur.
Necm Suresi nazil oluncaya kadar Peygamberimiz (ASM) o zamana kadar İslam’ı bir topluluk karşısında tebliğ etmemiştir. Çünkü kafirler çok azgın ve inatçı ve mutaassıp olup, sürekli Peygamberimiz (ASM)’in aleyhinde konuşuyorlardı. Bu sure nazil olduğu zaman Peygamberimiz (ASM) Harem-i Şerif’te Kureyş’ten bir topluluğun karşısında, Kur’an’ı tebliğ etmek üzere ayağa kalkmış ve sureyi okumuştur. Okunan bu sure onları çok etkilemiş olacak ki gürültü çıkarmak yerine aksine sessizce dinlemişlerdir. Surenin son ayetinden sonra Peygamberimiz (ASM)’in secdeye kapanması üzerine kafirler de secdeye kapanmıştır.
Bunu üzerine bazı kafirler onların ileri gelenlerini: “Sizler hem bu Kur’an’ın dinlemekten başkalarını menediyorsunuz hem de onu dinlediğiniz yetmiyormuş gibi bir de secdeye gidiyorsunuz” diyerek yermişlerdir.
Necm kelimesi birkaç manaya gelmektedir ki Kur’an-ı Kerim’de bunların her birine ihtimal verilebilir. Bu manalar:
1- Necmden maksat, yıldızdır.
2- Ağacın karşılığı olarak sapı olmayan ot ya da çemen manasına gelir. Rahman Suresinin 6. ayetinde yerden biten otlar ve ağaçlar manasında kullanılmıştır.
3- Zaman aralıklarıyla parça parça verilen bir şeyin her bir parçasına denilir. Kur’an-ı Kerim yirmiüç senede peyderpey indirildiğinden “müneccemen” nazil oldu denilir ve her inen kısma “necm” denilmiştir.
4- Necm kelimesinden maksadın Ülker yıldızı olduğudur. Ülker yıldızı, gökte üzüm salkımı gibi görünür ve ayın menzillerinden üçüncüsü sayılır. Araplar bu yıldıza “Süreyya” demişlerdir.
Araplar “Süreyya akşam vakti doğarsa, çoban örtü ister” derler. Çünkü o zaman güneş, Süreyya’nın karşısında Akreb’den önce bulunduğundan, güneşin batması ile hemen doğuverir. Bir hadis-i şerifte: “Ülker sabahleyin doğarsa âfet (belâ, musibet) kalkar” rivayet edilmiştir.
Süreyya yani Ülker yıldızı yıldızların içinde en göze çarpan ve menzillerin en meşhuru olması hasebiyle müfessirler necmden murad “Süreyya Yıldızı”dır demişlerdir.
Ülker Yıldızı Yahudilerce kutsal kabul edilir. Dünyaya en yakın yıldız kümelerinden ve en güzel görünenlerdendir. Boğa Takımyıldızında bulunurlar. Ülker’in görünen yıldızları Yedi Kızkardeşler olarak da bilinirler. Doğulu ve batılı pek çok şair, eserlerinde bu yıldız kümesine atıfta bulunmuşlardır. Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitlerine adlı şiirinde “Yedi Kandilli Süreyya”dan kastın Ülker Yıldızı olduğu tahmin edilmektedir. Ülker yıldız kümesinde çıplak gözle 6 yıldız görülebilir, 7.yi görmek biraz zordur. Eksiden denizciler bu yıldızlara yelken açma yıldızları derlermiş. Eğer Ülker yıldızları gözükürse denize çıkarlar, eğer gözükmezse denize açılmazlarmış. Görünmediği zamanlarda fırtına yakın sayılırmış.
“Necm” kelimesi kök olarak “doğmak, belirmek, çıkmak” demektir. Bu bakımdan müfessirlerin bir çoğu “necm” kelimesini herhangi bir yıldıza ıtlak etmeyip mutlak yıldız manasında kullanmışlardır.
Necm kelimesi ilk olarak “ilkbaharda topraktan yeni çıkan filiz” veya “hayvanlarda yeni çıkan boynuz” manasında kullanılırken zaman içinde “ortala, çayır-çimen gibi gövdesiz yani sapsız bitkilere daha sonraları ise yıldızların tümüne ve bilhassa Süreyya Yıldızına ve en ilginç cemiyet için sivrilmiş liderlere de necm (yıldız) denilmiştir.
Karanlığı yarıp kendini gösteren ve başkalarının yol bulmasını sağlayan yıldıza Kur’an’da necm dendiği gibi, her biri bir yıldız gibi ışık saçan, insanları aydınlatan ve onlara doğru yolu bulmasını sağlan Kur’an ayetlerine de necm denilmiştir.
Necm Suresi’nde “Şira Yıldızı”ndan bahsedilmiştir. Necm Suresi’nin 49. ayetinde geçen ve “Sirius” olarak adlandırılan “Şira” yıldızı çıplak gözle görülebilen en parlak yıldızdır.
İsmini “Tarık Yıldızı”ndan alan bir de “Tarık Suresi” vardır. “Tarık” kelimesi “bir ses işitilecek şekilde şiddetle vurmak, çarpmak” anlamına gelen “tark” kökünden türetilmiş bir ism-i faildir. “Çekiç” ve “tokmak” manasına gelen “mitraka” kelimesi de aynı kökten türetilmiştir. “Târık” kelimesi zaman içinde manasını genişleterek başka manalarda da kullanılır olmuştur. “Tarîk” kelimesi, üzerinde yürüyen yolcuların ayak vurması sebebiyle “yol” manasında kullanılmıştır. Günümüzde yaygın bir kullanıma sahip olan “Tarîkat” kelimesi bu kelimeden gelmektedir. “Târık” kelimesi “tokmak vurur gibi şiddetle vuran” manasında olmasına rağmen “ayak vurmak, yol tepmek” manasında giden yolcuya isim olmuş ve zamanda bu şekilde kullanılır olmuştur. Daha sonraları geceleyin kapıyı çalarak yürek hoplatan ziyaretçi manasında özelleştirilerek “gece gelen” manasında kullanılan “Târık” kelimesi, manası genişleyerek “geceleyin ortaya çıkıp yürek çarptıran maddî veya hayalî her şey” için kullanılır olmuştur.
“Târık” kelimesini “necm” kelimesiyle irtibatlandırdığımızda “vuruşlu yıldız” manasına gelmektedir. “Târık” aslında “delip geçen yıldız” demektir. Fakat necm kelimesinin bir manasında “Kur’an’ın inen her bir kısmı”dır demiştik. Burada şu mana çıkmaktadır. Kur’an’ın inen her bir kısmı öyle sert ve etkili bir vuruş yapmıştır ki adeta şiddetli tokatlar gibi vuruşlar yaparak kafirlerin yüreklerini hoplatmıştır. Kur’an’ın nazil olan her bir kısmı bu etkiyi yapmıştır. Nüzul sırasına bakıldığında “Necm Suresi”nin 23. ve “Târık Suresi”nin 36. sıradadır. Bu sıranın takibi dahi necm necm inen Kur’an’ın Tarık Suresine gelindiğinde vuruşlu yıldız manasında kullanılmasıyla yukarıdaki manalar ortaya çıkmıştır.
Kur’an’da necm kelimesi 13 defa zikredilmiştir. Kur’an’da genellikle gezegen yerinde kullanıldığı kabul edilen “kevkeb” kelimesi ise 5 defa zikredilmiştir.
Kur’an’da genellikle yıldız için “necm”, gezegen türünde olanlar için de “kevkeb” denildiği anlaşılmaktadır. Hazret-i Yusuf (AS)’un rüyasında onbir gezegen ay ve güneşin secde etmesinden bahsedilirken “kevkeb” kelimesi kullanılmıştır. Çoğulu “kevakib” kelimesidir.
“Ahter” kelimesi “yıldız, şans, talih, uğur” manasına gelmektedir. Farsça’da yeşil manasında olup kız ismi olarak da kullanılmaktadır ve aynı zamanda Çoban yıldızının özel ismidir. Osmanlı İmparatorluğu’nda İranlılar tarafından İstanbul’da Farsça çıkarılan bir gazetenin de ismidir. Ahter-i Kebir ismindeki Arapça-Türkçe meşhur lügatın yazarı Muslihiddin Mustafa el-Karahisaridir. Sözlük alanında çok değerli bir eserdir.
Tekvir Suresi’nin 16.ayetinde “hunnes” ve “kunnes” yıldızlarından bahsedilmiştir. Hunnes ve Kunnes: “Hunnes”, “kânis”in çoğulu, künnes de “kânis”in çoğuludur. “Kânis” kelimesi “süpüren” demektir. Umumiyetle akıp yuvalarına giden veya aynı yolarında gidip gelen yıldızlar demektir. Bazılarınca gündüz gaib, gece zahir olan yıldızlara denir. Ekseriyetle yedi seyyar yıldızlara denilmiştir ki bunlar gezegenlerdir. İsimleri “Zuhal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Uranüs ve Neptün’dür.