Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Kâmil mümin nasıl olur?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Muvahhid1" data-source="post: 257394" data-attributes="member: 1003203"><p>Hakiki mümin, Allah'ın rahmet ve inayeti sayesinde her türlü zorluğun altından kalkabileceğine inanmakla beraber, fıtrat itibarıyla diğer insanlara muhtaç olduğunu ve insanî yanlarının ancak çevresinin desteğiyle ortaya çıkacağını daha baştan kabul eder ve hiçbir zaman, hiçbir açıdan kendisini yeterli görmez!.. O, bir makam teklif edildiğinde hemen ileri atılmaz, o yere kendisinden daha ehil kimselerin olup olmadığına bakar ve şayet böyle birini görürse bir adım geriye çekilip onu işaret eder. Ayrıca bulunduğu konumun hakkını verdiğine hiç inanmaz; sürekli daha verimli olabilmenin yollarını araştırır!.. Mevcut bilgi birikimiyle yetinmez; okuyup öğrenmeyi mezara kadar sürecek olan bir vazife bilir ve yeni marifet ufuklarına ulaşma gayretinden asla dûr olmaz. Özellikle de, Allah a yaklaşma mevzuunda durumunu katiyen yeterli saymaz, kurb (yakınlık) adına kat ettiği mesafeleri kâfi görmez ve her zaman dergâh-ı ilâhîye daha yakın olma cehdinde bulunur... </p><p> </p><p>Bugün, dar dairede bile olsa değişik pâyelerle ve farklı farklı makamlarla karşı karşıya kalan hizmet insanlarının da, İhlas Risalesi'nde dile getirilen "Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz!" düsturuna göre hareket etmeleri lazımdır. </p><p> </p><p>Hatta, imana dair bir hakikati muhtaç bir mümine bildirmek gibi en zararsız bir işi bile. Bu benden daha ihlaslı ve daha liyakatlidir; söz hakkı onundur deyip başkasına bırakmak Kur'an talebesinin şiarı olmalıdır. O ancak, vazife sahipsiz kalmışsa ortaya çıkıp işte o zaman o işi üstlenmeli ve mesuliyetinin gereğini yapmalıdır. Kendisini çevresinden büyük gören, "Ben kendime yeterim; benim kimseye ihtiyacım yok!" diyen bir insan, boşlukta yürüyor demektir. Halkın onun hakkında takdir ettiği izâfî bir karizmaya takılıp kendine bambaşka bir pâye biçen, kimsenin fikrine ihtiyaç hissetmeyen ve kendi kendine kararlar vererek asıp kesen biri faziletsizin ta kendisidir!.. </p><p> </p><p>İş ve plânlarında kendi fikirleriyle yetinen ve hatta onları zorla diğer insanlara da kabul ettirmeye çalışan böyle kimseler, önemli bir dinamizmi elden kaçırdıkları gibi, çevrelerinden de sürekli nefret ve istiskal görürler; dahası onlar, üst üste fiyaskolar yaşayıp her meselede kaybetmeye mahkumdurlar. Aslında en akıllı insan, başkalarının düşüncelerine en çok saygılı olan, onlardan en çok yararlanan ve herhangi bir konuda doğruya ulaşmak için mutlaka bir başkasının görüşüne de başvuran insandır... </p><p> </p><p>Efendimiz (sas) de ümmetin kurtuluşunu ve geleceğe yürümesini," İstişârede bulunan asla kaybetmez." sözüyle fikir alışverişine bağlamıştır. </p><p> </p><p>Akıl ve zekâ yönüyle insanların en mükemmeli olan ve aslında başkasına danışmaya ihtiyâcı bulunmayan Rasûl-ü Ekrem (aleyhi ekmelüt-tehâyâ) Efendimiz, hayatını vahyin aydınlığında sürdürüyor olmasına rağmen, meşveretle memur olduğunu her vesileyle ortaya koymuş ve her meseleyi istişareye sunmuştur. </p><p> </p><p>Demek ki, herhangi bir müessesenin başındaki insan, Allah tarafından müeyyed olup sürekli ilhamla beslense de, yine istişâre etme mecburiyetindedir. </p><p> </p><p>İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) "Allahü Teâlâ bir idareciye merhamet buyurursa, ona, kendisini eğrilikten alıkoyacak, doğruluğa sevk edebilecek iyi vezirler (danışmanlar) ihsan eder." demiştir... O da onlarla istişareyle kendini yanlışlardan korur... Ben, ben... diyen adam bu yardımdan da mahrum kalır... </p><p></p><p><strong>Ahmet ŞAHİN</strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Muvahhid1, post: 257394, member: 1003203"] Hakiki mümin, Allah'ın rahmet ve inayeti sayesinde her türlü zorluğun altından kalkabileceğine inanmakla beraber, fıtrat itibarıyla diğer insanlara muhtaç olduğunu ve insanî yanlarının ancak çevresinin desteğiyle ortaya çıkacağını daha baştan kabul eder ve hiçbir zaman, hiçbir açıdan kendisini yeterli görmez!.. O, bir makam teklif edildiğinde hemen ileri atılmaz, o yere kendisinden daha ehil kimselerin olup olmadığına bakar ve şayet böyle birini görürse bir adım geriye çekilip onu işaret eder. Ayrıca bulunduğu konumun hakkını verdiğine hiç inanmaz; sürekli daha verimli olabilmenin yollarını araştırır!.. Mevcut bilgi birikimiyle yetinmez; okuyup öğrenmeyi mezara kadar sürecek olan bir vazife bilir ve yeni marifet ufuklarına ulaşma gayretinden asla dûr olmaz. Özellikle de, Allah a yaklaşma mevzuunda durumunu katiyen yeterli saymaz, kurb (yakınlık) adına kat ettiği mesafeleri kâfi görmez ve her zaman dergâh-ı ilâhîye daha yakın olma cehdinde bulunur... Bugün, dar dairede bile olsa değişik pâyelerle ve farklı farklı makamlarla karşı karşıya kalan hizmet insanlarının da, İhlas Risalesi'nde dile getirilen "Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz!" düsturuna göre hareket etmeleri lazımdır. Hatta, imana dair bir hakikati muhtaç bir mümine bildirmek gibi en zararsız bir işi bile. Bu benden daha ihlaslı ve daha liyakatlidir; söz hakkı onundur deyip başkasına bırakmak Kur'an talebesinin şiarı olmalıdır. O ancak, vazife sahipsiz kalmışsa ortaya çıkıp işte o zaman o işi üstlenmeli ve mesuliyetinin gereğini yapmalıdır. Kendisini çevresinden büyük gören, "Ben kendime yeterim; benim kimseye ihtiyacım yok!" diyen bir insan, boşlukta yürüyor demektir. Halkın onun hakkında takdir ettiği izâfî bir karizmaya takılıp kendine bambaşka bir pâye biçen, kimsenin fikrine ihtiyaç hissetmeyen ve kendi kendine kararlar vererek asıp kesen biri faziletsizin ta kendisidir!.. İş ve plânlarında kendi fikirleriyle yetinen ve hatta onları zorla diğer insanlara da kabul ettirmeye çalışan böyle kimseler, önemli bir dinamizmi elden kaçırdıkları gibi, çevrelerinden de sürekli nefret ve istiskal görürler; dahası onlar, üst üste fiyaskolar yaşayıp her meselede kaybetmeye mahkumdurlar. Aslında en akıllı insan, başkalarının düşüncelerine en çok saygılı olan, onlardan en çok yararlanan ve herhangi bir konuda doğruya ulaşmak için mutlaka bir başkasının görüşüne de başvuran insandır... Efendimiz (sas) de ümmetin kurtuluşunu ve geleceğe yürümesini," İstişârede bulunan asla kaybetmez." sözüyle fikir alışverişine bağlamıştır. Akıl ve zekâ yönüyle insanların en mükemmeli olan ve aslında başkasına danışmaya ihtiyâcı bulunmayan Rasûl-ü Ekrem (aleyhi ekmelüt-tehâyâ) Efendimiz, hayatını vahyin aydınlığında sürdürüyor olmasına rağmen, meşveretle memur olduğunu her vesileyle ortaya koymuş ve her meseleyi istişareye sunmuştur. Demek ki, herhangi bir müessesenin başındaki insan, Allah tarafından müeyyed olup sürekli ilhamla beslense de, yine istişâre etme mecburiyetindedir. İnsanlığın İftihar Tablosu (sas) "Allahü Teâlâ bir idareciye merhamet buyurursa, ona, kendisini eğrilikten alıkoyacak, doğruluğa sevk edebilecek iyi vezirler (danışmanlar) ihsan eder." demiştir... O da onlarla istişareyle kendini yanlışlardan korur... Ben, ben... diyen adam bu yardımdan da mahrum kalır... [B]Ahmet ŞAHİN[/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Kâmil mümin nasıl olur?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst