Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Mizah ve Eğlence
Serbest Kürsü
kabeye inen melek
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ademyakup" data-source="post: 234079" data-attributes="member: 1009927"><p><strong><em><span style="font-family: 'Georgia'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: #357073"> ve meleklerine </span></span></span></em></strong></p><p></p><p></p><p>Şimdi dikkat edelim... </p><p>"<strong>Âmentü</strong>"iman ettim, <strong>"ve"</strong> sözü ile "<strong>meleklerine"</strong> bağlanıyor!. </p><p><strong>Meleklerine</strong> <strong>iman</strong>, <strong>"ALLAH"</strong>a <strong>iman</strong>ın hemen akabinde ikinci sırada geliyor. </p><p>Niçin <strong>meleklere</strong> <strong>iman</strong> bu derece önemli? </p><p>Niçin <strong>kitaba</strong> ve <strong>rasûle</strong> <strong>iman</strong>dan önce geliyor sıralamada?.. </p><p><strong>Nitekim</strong> <strong>"Amener resûli</strong>" diye bildiğimiz <strong>Bakara</strong> Sûresi sonundaki ayetlerde de: </p><p><strong>"Küllün amene billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve resûlih..." </strong></p><p>diye bu sıralamayı bildiriyor!... </p><p><strong>Meleklere</strong> <strong>iman</strong> nedir, nasıldır ve niçindir? </p><p>Bu konuyu "<a href="http://www.ahmedhulusi.org/kitap/ruhinsancin.htm" target="_blank"><strong><span style="color: #000000">RUH İNSAN CİN</span></strong></a>" isimli kitabımızda izah etmeye çalıştık.. Şimdi burada da</p><p>bir bölümüyleüzerinde duralım. </p><p><strong>Melâike</strong> varlığını <strong>"ALLAH"</strong>`ın <strong>"esma`ül hüsna</strong>"sından alır!. <strong>"ALLAH"ın isimleri</strong> yani esmâül</p><p>hüsnâ, (güzel isimler) manalarını ortaya koymaya başladığı anda oluşan mânâ varlıklar </p><p>"<strong>MELEK"</strong> adını alır. </p><p>"<strong>Melek</strong>", "<strong>melk</strong>"ten gelir ki, "<strong>güç, kuvve</strong>" anlamınadır...<strong> "ALLAH"ın kuvvede mevcut </strong></p><p><strong>özelliklerinin-esmâsının- açığa çıkması ile oluşan birimler</strong> anlamınadır.. </p><p>Bu itibarla <strong>melekler, "ALLAH" rasûlleridi</strong>r!.. </p><p>Ef`âl âlemi denen fiiller âleminin, yani bütün bu gördüğümüz-göremediğimiz, algıladığımız-</p><p>algılayamadığımız fiillerin, bireylerin, birimlerin yani <strong>"kesret"</strong> denen <strong>"çokluk"</strong> âleminin</p><p>meydana geldiği, oluştuğu ilk boyut, melekler âlemidir. </p><p>Arşın üzerinde melekler yoktur!. </p><p><strong>ARŞ, soyut bir kavramdır!. </strong></p><p><strong>ARŞ, soyut olan sırf mânâ ile çokluk arasındaki sınırıdır. </strong></p><p><strong>Arşın üstü isimler, yani ALLAH`ın ilminde bulduğu, özellikler âlemidir!. </strong></p><p>İsimlerin mânâlarının olduğu boyuttur. Esmâ ve sıfat mertebesidir; ki, bu boyutta sadece</p><p>"<strong>ALLAH</strong>"a ait soyut özellikler mevcuttur... </p><p>Arşın altı ise, bu isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıktığı, birimleştiği ve de</p><p>fiiller âleminin oluştuğu boyuttur . </p><p>Nitekim <strong>Kur`ân</strong>`da; </p><p><strong>"RAHMAN ARŞIN ÜSTÜNE ISTİVA ETMİŞTİR" </strong></p><p>dendiği zaman, burada işaret edilen şey "<strong>Rahmâniyet</strong>" mertebesidir!.. </p><p>Yani çokluğu, kesreti, birimleri meydana getiren isimler ve vasıfların, soyut özelliklerin olduğu </p><p>Sıfat mertebesi demektir.. </p><p>Sıfat mertebesi, sahip olduğu özellikler itibarıyla esmâ mertebesi diye de anlatılır. </p><p>Esmâ mertebesi denen şey, ilâhi isimlerin anlamlarından başka bir şey değildir. </p><p>İşte bu ilâhi isimlerin var olduğu boyut <strong>arşın üstüdür</strong>... </p><p>Bu isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıkması, mânâdan birimselliğe, çokluğa </p><p>dönüşmesi de<strong>arşın altına tenezzülü</strong> diye anlatılır. </p><p>Meleklerin yapısı ve özelliği hakkında bazı hususları anlatmadan önce, değerli müfessir</p><p>(yorumcu) <strong>Hamdi Yazır</strong> merhumun <strong>"Hak Dini Kur`ân Dili"</strong> isimli tefsirinden</p><p><strong>melekler</strong>le ilgili bazı nakiller yapmak istiyorum... </p><p><strong>"Halbuki âlemde hiç bir hâdise olamaz ki, ona kudreti ilâhiyenin bir taalluku</strong></p><p><strong>mahsusu bulunmasın; binâenaleyh, cinsi melâike, kudret ve tekvini</strong></p><p><strong>ilâhinin vahdetten kesrete tevezzuunu, ve onun tenevvüat ve taayyunatı</strong></p><p><strong>mahsusasını ifade eden mebadii faile olarak mülahaza edilmek lazımgelir... </strong></p><p><strong>Ve kâinatta hiçbir şey, hiç bir hadise, hiç bir fiilü hareket tasavvur olunamaz ki,</strong></p><p><strong>böyle bir risâlet vâki olmuş olmasın!. </strong></p><p><strong>Bundan başka bir nevi melâike daha vardır ki bunlar hadisatı tekviniyeden mukaddem,</strong></p><p><strong>şuuni emriye ve kelamiyeyi, tabiri aharle şuuni ruhiyeyi mevcudatı akılenin cereyanı</strong></p><p><strong>ruhisine ait evamir ve irşadatı rabbaniyenin tecelliyatı mahsusasını ifade ederler... </strong></p><p><strong>Bunlar daha evvel rasûli idrakdirler, müdrik ve muhtar olan mebadii faileye kablel fiil hayrın </strong></p><p><strong>ve rızayı ilahinin vichesini ira`e eylerler ve melaikeye olduğu gibi beşere de müvekkeldirler.... </strong></p><p><strong>Gördüklerini madde zannedenler, onu kuvvet sayesinde gördüklerini bilmelidirler.... </strong></p><p><strong>...binaenaleyh melâikesiz bir hadise tasavvuru gayri mümkindir; melâikesiz</strong></p><p><strong>bir katra yağmur bile düşmez.... " </strong></p><p> </p><p>Merhum <strong>Hamdi yazır</strong> bu arada iki de <strong>Rasûlullah</strong> açıklamasına yer veriyor: </p><p><strong>"Semâ gıcırdamaktadır!... Ve gıcırdamak da hakkıdır!. Onda bir ayak basacak kadar</strong></p><p><strong>yer yoktur ki, bunda secde ya da rukû halinde bir melek bulunmasın!.." </strong></p><p><strong>"Efendimiz Aleyhisselâm mi`raca çıktıklarında kale burçları gibi bir mevkide bir takım </strong></p><p><strong>melâike görmüştü.. Bunlar birbirlerinin yüzüne doğru karşılıklı olarak yürüyüp gidiyorlardı... </strong></p><p><strong>Rasûlullah, Cebrail`e sordu; Cebrail, </strong></p><p><strong>-Bilmiyorum; ancak yaratıldığımdan beri ben bunları görürüm; ve daha evvel</strong></p><p><strong>gördüğümün bir tanesini bile bir daha görmem!. dedi... </strong></p><p><strong>Onlardan birine ikisi birden sordular: </strong></p><p><strong>-Sen ne zaman yaratıldın?.. </strong></p><p><strong>cevap verdi o melek: </strong></p><p><strong>-Bilmiyorum... ama Cenâb-ı Allah her dörtyüzbin yılda bir yıldız yaratır; ben yaratıldığımdan</strong></p><p><strong>beri de dörtyüzbin yıldız yarattı!..." (c:1 s:303-308) </strong></p><p><strong>Bizim zaman birimimizle o boyutun bir günü Kur`ân ‘a göre ellibin yıl olursa... </strong></p><p><strong>Varın buna göre bu boyutu ve varlıklarını siz düşününün!... </strong></p><p>Evet, biz gelelim bu konudaki açıklamalarımıza... </p><p>Arşın altındaki, yani, sırf mânânın çokluğa dönüştüğü mertebedeki ilk varlık "RUH" adlı melektir.. </p><p>Ayrıca <strong>"RUH-U ÂZAM"</strong> diye tanınır. </p><p>Bu <strong>Melek</strong> <strong>sahip olduğu ilim</strong> itibarıyla <strong>"AKL-I EVVEL"</strong> adını alır. Bİr diğer ifadesiyle de</p><p><strong>"Nurların NURU</strong>"dur!. </p><p><strong>Hayatiyet ve hayat kaynağı</strong> olma vasfı itibarı ile, <strong>hayat</strong> vasfı itibarıyla <strong>"Ruh-u Âzam</strong>" denir. </p><p>Hz. <strong>Rasûlullah</strong> Aleyhisselâm efendimizin <strong>"hakikatı-aslı-orijini-kaynağı</strong>" olması yönüyle de<strong> </strong></p><p><strong>"HAKİKAT-I MUHAMMEDİYE"</strong> denilir. </p><p><strong>"ALLAH" evvelâ aklımı yarattı, "ALLAH" evvelâ nurumu yarattı..." </strong>diye Hz. <strong>Rasûlullah</strong>`ın</p><p>açıklamasında yer alan <strong>"akıl"</strong> ve <strong>"nur</strong>", işte bu "<strong>Ruh</strong>" adlı <strong>Melek, </strong>yani, <strong>"RUHU ÂZAM"</strong>dır. </p><p>Yani, bölünmesi parçalanması söz konusu olmayan, manada beliren ilk tekillik, birimlik</p><p>kavramıyla mevcut olandır. </p><p>Soyutun somuta dönüşmesi sınırında oluşan varlıktır.. Elbette burada, <strong>beş duyuya göre</strong></p><p><strong></strong>somutluktan sözetmiyoruz!.. </p><p>Yani, <strong>"ilmi ilâhi"</strong>de ilk mânâ sûretinin belirmesidir. <strong>Arş</strong> ve bunun altındaki oluşan <strong>ilk melek</strong>tir. </p><p>Bu <strong>Melek`</strong>ten katman katman, boyut boyut diğer melekler meydana gelmiş; ayrıca </p><p><strong>her bir boyutun da kendine has melekleri</strong> oluşmuştur... </p><p><strong>Melekler nur yapılıdır</strong>. Bunu bugünkü dille ifade etmek gerekirse, <strong>enerji kökenlidir</strong> diyebiliriz. </p><p>Herşey enerjiden meydana gelmiştir dendiği zaman, burada bahsedilen enerjidir. </p><p>Yalnız bir yanlış anlamayı ortadan kaldıralım... </p><p>Enerji <strong>"ALLAH"</strong>`ın "<strong>kudret</strong>" <strong>vasfının kuvveden fiile çıkması hâlindeki adıdır</strong>. Yani <strong>"NUR"</strong>`dur.</p><p>"<strong>Nur</strong>" diye bahsedilen şey bir tür <strong>"salt enerji"</strong>dir. </p><p>Bu <strong>bilinçli enerji</strong> (kudret), -kozmik bilinç- evrende var olan herşeyi kendisinden meydana getirmiştir. </p><p>Bir diğer ifade ile, bu kâinatta var olan herşey, O <strong>"RUH"</strong> adlı <strong>Meleğin</strong> gücünden, </p><p><strong>"O"</strong>nun ilmiyle meydana gelmiştir!. </p><p>Eğer varlıktaki nesnelerin, yani kesitsel algılama araçları ile algılayabildiğimiz veya algılayamadığımız;</p><p>tesbit edemediğimiz ama <strong>akıl</strong> yollu varlığını kabul ettiğimiz bütün varlıklar, </p><p><strong>gerçekte hep meleklerin varlığından ibarettir</strong>. </p><p>Çünkü, evrende var olan her şey <strong>"enerji"</strong>den meydana gelmiştir... Yani, <strong>"nur"</strong>dan meydana gelmiştir... <strong>Meleklerin</strong> varlığı da "<strong>nur</strong>"dur; dolayısıyle, <strong>meleklerden meydana gelmemiş hiç bir şey yoktur</strong>!. </p><p><strong>"İnsan"</strong> denilen varlığın aslı, orijini de <strong>melek</strong>tir!... </p><p><strong>İnsanlar, Cennete melekî yapıya dönüşmüş olarak gireceklerdir... </strong></p><p><strong>Cin</strong> veya bunların insanları saptırıcı türü olan şeytanların, iblis`in orijin hammaddesi de melektir!.. </p><p>Cehennem varlıkları olup <strong>"zebâni</strong>" adıyla tanınanlar da "<strong>melek"</strong>tir! </p><p>Ancak, <strong>insanın</strong> yapısının orijinalinin <strong>"melek"</strong> olmasına rağmen, nasıl insana <strong>"melek"</strong> </p><p>denmiyorsa; aynı şekilde yapısının orijin boyutunda yer alan <strong>"melekî" alt yapı </strong></p><p><strong></strong>dolayısıyla, <strong>cine, şeytana da "melek" denmez</strong>!... </p><p>Böyle denirse, bu, diyen kişinin bu konuda yetersiz bilgisi olmasındandır.. </p><p>Cehennemde ebedi kalacak insanlar ise, <strong>cin</strong> <strong>türü bir beden yapısıyla </strong>dalga(wave) bedenle</p><p>yaşamlarını sürdüreceklerdir.. Ki o yapının bir alt boyutunu da gene melekler meydana getirmektedir!... </p><p><strong>Maddenin aslı da melektir!. </strong></p><p>Çünki melekler, her şeyin varlığını oluşturan <strong>"ALLAH"</strong> isimlerinin anlamlarının, soyut boyuttan somutluk ortamına geçişinde yer alan ilk bilinçli, kaynak varlıklardır!. </p><p>Bu yüzden, <strong><u>"melek"</u>,</strong> kişinin kendi özünü, hakikatını, aslını, orijinini tanımada çok önemli</p><p>bir boyut ve önemli bir katmandır!.. </p><p>Esasen "<strong>melek"</strong>lerin türleri ve işlevleri hakkında söylenecek pek çok şey daha olmasına rağmen,</p><p>henüz bu konuda yeterli taban oluşmadığı için; şimdilik bu kadarıyla yetinelimm.. </p><p>Bunların ötesinde, "<strong>Rasûl`e vahyi getiren varlık olarak</strong>", öncelikle <strong>"meleklerin"</strong> </p><p>varlığının kabul edilmesi zorunludur!.. </p><p>Şayet siz <strong>meleklerin</strong> varlığını kabul etmezseniz, onların <strong>vahyini</strong> nasıl kabul edeceksiniz ki?.. </p><p><strong>Meleklerin vahyettiği Kitabı</strong> nasıl kabul edeceksiniz ki?.. </p><p>Böyle olduğu için de <strong>meleğe</strong> <strong>iman</strong> <strong>"ALLAH"</strong>a <strong>imandan</strong> hemen sonra ikinci sırayı almıştır. </p><p>Öte yandan, kendi aslını, hakikatını anlamak isteyen kişinin, meleği tanımadan, anlayıp idrak etmeden</p><p><strong>"ALLAH"</strong>ı kavraması dahi zaten mümkün değil, anlayamaz!. </p><p><strong>"Melek"</strong> denen yapıyı, boyutunu tanımadan <strong>"ALLAH"</strong>ı tanımaya kalkarsa, o zaman tanrıya tapınmış olur!... Düşüncesinde bir <strong>"tanrı"</strong> yaratır ve "<strong>o tanrıya"</strong>, <strong>"ALLAH"</strong> ismini vererek, hakikattan sapmış olur!. </p><p><strong>"ALLAH"</strong>ı anlamak için, önce<strong> "melek"</strong> kelimesiyle işaret edilen, veya bugünkü dille <strong>"bilinçli salt enerji"</strong></p><p><strong></strong>diye ifade edilen boyutu kavramak gerekir!... O boyutu kavramadan <strong>"ALLAH"</strong>ı anlamak mümkün değildir!. </p><p>İşte bu yüzdendir ki "<strong>melek</strong>" bahsi çok önemlidir. </p><p>Yapısı itibarıyla <strong>"nur"</strong> diye vasıflandırılan öz <strong>enerji kökenli</strong> bu varlıklar; <strong>"ALLAH"</strong> hangi ilâhi isimlerinin mânâlarının ortaya çıkmasını dilemişse, o mânâlara uygun özelliklerle bezenmiş, o ismin mânâsına</p><p>uygun güçlerle güçlenmiş, o ismin mânâsını ortaya koymakla görevlendirilmişlerdir. </p><p>Dolayısıyle, varoluşunu sağlayan ismin mânâsı istikametinde mânevi ve <strong><em><u>maddi</u></em></strong> sûreti vardır. <strong><em><u>Maddi</u></em></strong> derken bizim beş duyu boyutuna göre söylemiyorum!. "<strong>Evrensel boyutlarda</strong>" diyorum!... Bu konuyu beş </p><p>duyunun getirdiği şartlanmalar kalıbı ile değil; akıl boyutu ile değerlendirmek ve idrak etmek zorundayız. </p><p>İşte meselâ "<strong>Mumit</strong>" isminin açığa çıkışı... "<strong>Öldürür, yani bir halden başka bir hâle dönüştürür"</strong>!...</p><p>"<strong>Mumit</strong>" isminin manasının ağırlıklı olarak sûretine bürünmüş <strong>"melek"</strong> <strong>Azrail</strong> ismi ile tanınmıştır. </p><p><strong>Burada anlaşılması gerekli çok önemli bir husus daha vardır... </strong></p><p><strong>"<em>Melek</em>"ler de, "insan"lar gibi "<em>esmâ terkipleri</em>"dirler!.. Tek bir ismin açığa çıktığı birimler değil!... </strong></p><p><strong>Yani, "melek" denen varlıklar da ana yapılarının mâhiyeti itibariyle "ALLAH" isimlerinin bir bileşimidirler... Ne var ki, bileşimlerinde bir veya bir kaç ismin mânâsı büyük ağırlıklı </strong></p><p><strong>olarak açığa çıkmaktadır... </strong></p><p><strong>"Mumit"</strong> isminin mânâsı ağırlıklı olarak mevcut olan bir bileşim kuvveden fiile çıktığı zaman, <strong>"nur"</strong> diye bahsedilen enerji boyutunda bir varlık, bir birim oluşturulmuş ve buna da <strong>"Azrail"</strong> denmiştir..</p><p>. ki görevi <strong><em><u>"ölüm"</u></em></strong> denen <strong><em><u>"dönüştürme"</u></em></strong> olayını oluşturmaktır... </p><p>Sadece <strong>insanın ölümünü</strong> <strong>Azrail`</strong>e bağlamak son derece yanlış ve sınırlı bir anlayıştır...ilkel bir yaklaşımdır!. </p><p><strong>"Azrail"</strong>in görevi, bir yapının varlığına son verip, o yapının son buluşu ile birlikte,</p><p>ikinci bir yapının başlangıç ortamını sağlamaktır. </p><p>Ancak ikinci yapıyı başlatan <strong>Azrail</strong> değildir... </p><p>İkinci yapıyı başlatan, <strong>"El BÂİS"</strong> isminden oluşan melektir!. </p><p><strong>Azrai</strong>l, ölümü tattırır; yani, o birimin mevcut yapısıyla alakasını keser; o yapıyla alâka kesilmesinin hemen akabinde, "<strong>BÂİS</strong>" isminden var olmuş melek görevi alır, o birimin yeni yapısını meydana getirerek,</p><p>ikinci anda o yapı ile o varlığı meydana getirir. </p><p>Burada enteresan ve farkedilmesi önemli olan bir husus daha var</p><p><strong>"BÂİS"</strong> ismi ağırlıklı meleğin göreviyle ilgili... O da şu... </p><p>Bazı varlıklarda -mesela insan gibi-, <strong>"BA`S"</strong> <strong>meleğinin</strong> görevi daha o varlığın ilk oluşum safhalarında başlar... Meselâ, Ana rahminde 120. günde <strong>"BÂİS"</strong> ismi mazharı <strong>melek</strong> tarafından<strong> o ceninin</strong></p><p><strong>özünden kaynaklanan bir biçimde</strong>, -dıştan değil- <strong>"RUH"</strong> meydana getirilir!.. </p><p>Ayrıca ölüm anında da, gene bu <strong>"Melek"</strong> tarafından bilincin ruhu kullanması sağlanır!.. </p><p>Elbette bu bizim müşahedemizdir ki, iman edilmesi zorunlu noktalar arasına girmez!. </p><p>Şimdi dikkat edin, sade insan değil, bütün canlılar; yani <strong>evrendeki her nesne canlıdır</strong>, </p><p>dolayısıyle bütün varlıkların sonsuza dek yaşamları devam eder. </p><p>Çünkü; evrende var olan bütün varlıklar <strong>"ALLAH"</strong>ın varlığı ile kâim varlıklardır. </p><p><strong>"ALLAH"</strong>ın varlığının sonu olmadığına göre; <strong>"O"</strong>nun varlığından oluşmuş bulunan bilinçli </p><p><strong>varlıklara son düşünülmesi de </strong>"<strong>hükmi</strong>"dir, <strong>"indi"</strong>dir, "<strong>lokalize</strong>"dir, "<strong>an"</strong>lıktır!. </p><p>O bilinçli varlık, daha sonra </p><p><strong>"O HER AN YENİ BİR ŞAN`DA(oluşta)DIR</strong>" </p><p>ayetinin işret ettiği manada, yeni bir yapıya dönüşerek, bir üst ya da alt boyutta -ama asla </p><p>geldiği boyuta geri dönmeksizin- yaşamına devam eder. </p><p><strong>"HİÇ BİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE HER ŞEY ONU ZİKREDER, </strong></p><p><strong>TESBİH EDER FAKAT SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ ." </strong></p><p>diyor âyeti kerimede de .. </p><p>Niye ?.. </p><p>Çünkü hiç bir şey hariç olmamak üzere, her şey canlıdır, şuurludur, diridir, varoluş gayesine</p><p>göre, canlı ve şuurlu olarak tesbihini, zikrini yapmaktadır. </p><p>Sen sadece olaya beş duyunla baktığın için olayı çözümleyemezsin. </p><p> </p><p><strong>"ONLAR ALLAH`I AYAKTA İKEN, OTURURLARKEN ve YANLARI ÜZERE UZANIP </strong></p><p><strong>YATARLARKEN ZİKREDERLER...." (3-191) </strong></p><p>Âyeti insanların dahi, <strong>her an ve her pozisyonda zikir halinde</strong> olduğunu;</p><p><strong>zikir halinde</strong> <strong>olması gerektiğini</strong> vurgular... </p><p>Ancak, <strong>"O"nun varlığından meydana gelmiş bilinçli şeylerin toplamı olan</strong></p><p><strong>tümel akıl Tanrıdır,</strong> görüşü de tümüyle yanlıştır!... </p><p><strong><em>Evet... "Kâinat, ALLAH`tır</em></strong><em>"</em> <strong>görüşü bütünü ile bâtıldır ve yanlıştır</strong>!. Bu <strong>Panteist</strong> görüştür!. </p><p>Yani, bütün mevcûdat bir araya gelince<strong> "tanrı"</strong> denen varlık ortaya çıkar görüşü... Bu yanlıştır!.</p><p>Çünkü, <strong>gerçekte</strong> <strong>mevcûdat "yok"tur "ALLAH" vardır!. </strong></p><p><strong>"ALLAH"</strong> her an (bize göre) kendi mânâlarını seyreder ve her şey bundan ibarettir...</p><p>Bu yüzdendir ki, mevcûdatın varlığı yoktur; <strong>"ALLAH"</strong>ın varlığı vardır. </p><p>Bu sebepledir ki, <strong>mevcûdat</strong> <strong>"ALLAH"</strong>tır, görüşü bâtıldır, ilkeldir!. Beş duyu kaydından kendini kurtaramayan dar görüşlü beyinlerin, 30 derecelik perspektifi olan kişilerin görüşüdür, mevcudat <strong>"ALLAH"</strong>tır görüşü!... </p><p>İşte yaşamda, bütün olup ve bitenler ve bunlarda mevcut bilinçler hep bu</p><p><strong>melekî güçlerle, melekî şuurla </strong>meydana gelmektedir. </p><p>Dışarıdan bakılan bu insan bedeninde, atomların yeri neyse; bir türü itibariyle, algılanan ve</p><p>algılanacak olan tüm varlıkların temelinde <strong>"meleklerin"</strong> yeri de odur!.. </p><p>Bunun için eğer sen, işin özüne gerçeğine ve hakikatına inmek ve <strong>"görenler</strong>"den olmak istiyorsan,</p><p>çıkış noktası olarak önce <strong>meleklere iman etmek</strong> zorundasın. </p><p>Eğer <strong>"melekleri"</strong> inkâr edersen, işin özüne gitme yolları sana kapanmış olur!.</p><p>Hakikate ermekten mahrum kalırsın!. </p><p>Madde boyutunda beş duyu ile yaşarsın ve öylece de geçip gidersin bu dünya yaşamından!.. </p><p>Ancak bundan dolayı da biz seni kınamayız, seni küçük görmeyiz!... Çünkü sen de o </p><p>kapasiteyle yaşamak için varolmuşsun; ve de var oluş gayeni yerine getirmektesin!. </p><p>Ama senin bu varoluş gayeni yerine getirirken, geçireceğin aşamalar, sende belli üzüntü, </p><p>sıkıntı ve azapları da meydana getirir... Bunu da hiç aklından çıkarma!. </p><p>Evet "<strong>meleklere</strong> <strong>iman"</strong> denen olayı da bu kadarıyla anlayabildiysek, bilelim ki; vahiyden, yediğin yemeğin vücutta yararlı hale gelmesine; bunların beyinde değerlendirilip, madde beden ötesi ruh bedeninin</p><p>yani, halogramik dalga(wave) bedeninin oluşturulması dahi hep <strong>meleki güçlerledir</strong>. </p><p>Varlığında, özünde <strong>meleki güçler</strong> vardır!. </p><p>Eğer ki sen <strong>meleklerin</strong> ne olduğunu anlayıp, -ki bunun için de imanla yola çıkacaksın- daha sonra da idrak edersen; şayet cehennemden de kendini kurtarabilmiş isen; kademe kademe arınmalar neticesinde, </p><p>bu meleki boyutta yerini alıp; insan kemaline sahip melek olarak yaşamına sonsuza dek</p><p>devam edersin, cennet diye târif olunan ortamda!. </p><p>Yok eğer kendindeki bu <strong>meleki</strong> özelliklere ve güçlere rağmen, gerekli arınmayı sağlayamamışsan; o zaman dalga(wave) beden boyutunda kalırsın; ki bu boyutta <strong>cinlerin</strong> boyutudur!... Bu cehennem diye </p><p>bahsedilen âlemde sonsuza dek yaşarsın... </p><p>Sonuç olarak <strong>ölümden ve kıyâmetten sonraki yaşamd</strong>a insanın mutlak akıbeti ikiden biridir... </p><p>Ya <strong>"cin"</strong> denen, "<strong>şeytan"</strong> denilen; bugünün insanını <strong>"uzaylıyız diye kandıran"</strong> varlıkların boyutunda </p><p>yer almak; ya da belli arınmalardan geçmek suretiyle <strong>"melek"</strong> denilen varlıkların </p><p>boyutunda <strong>insani</strong> şuur ve kemâlâta sahip olarak yaşamını devam ettirmek. </p><p>İşte bunun için de meleklere <strong>iman</strong> çok önemlidir... </p><p> </p><p>ahmedhulusi</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ademyakup, post: 234079, member: 1009927"] [B][I][FONT=Georgia][SIZE=5][COLOR=#357073] ve meleklerine [/COLOR][/SIZE][/FONT][/I][/B] Şimdi dikkat edelim... "[B]Âmentü[/B]"iman ettim, [B]"ve"[/B] sözü ile "[B]meleklerine"[/B] bağlanıyor!. [B]Meleklerine[/B] [B]iman[/B], [B]"ALLAH"[/B]a [B]iman[/B]ın hemen akabinde ikinci sırada geliyor. Niçin [B]meleklere[/B] [B]iman[/B] bu derece önemli? Niçin [B]kitaba[/B] ve [B]rasûle[/B] [B]iman[/B]dan önce geliyor sıralamada?.. [B]Nitekim[/B] [B]"Amener resûli[/B]" diye bildiğimiz [B]Bakara[/B] Sûresi sonundaki ayetlerde de: [B]"Küllün amene billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve resûlih..." [/B] diye bu sıralamayı bildiriyor!... [B]Meleklere[/B] [B]iman[/B] nedir, nasıldır ve niçindir? Bu konuyu "[URL="http://www.ahmedhulusi.org/kitap/ruhinsancin.htm"][B][COLOR=#000000]RUH İNSAN CİN[/COLOR][/B][/URL]" isimli kitabımızda izah etmeye çalıştık.. Şimdi burada da bir bölümüyleüzerinde duralım. [B]Melâike[/B] varlığını [B]"ALLAH"[/B]`ın [B]"esma`ül hüsna[/B]"sından alır!. [B]"ALLAH"ın isimleri[/B] yani esmâül hüsnâ, (güzel isimler) manalarını ortaya koymaya başladığı anda oluşan mânâ varlıklar "[B]MELEK"[/B] adını alır. "[B]Melek[/B]", "[B]melk[/B]"ten gelir ki, "[B]güç, kuvve[/B]" anlamınadır...[B] "ALLAH"ın kuvvede mevcut özelliklerinin-esmâsının- açığa çıkması ile oluşan birimler[/B] anlamınadır.. Bu itibarla [B]melekler, "ALLAH" rasûlleridi[/B]r!.. Ef`âl âlemi denen fiiller âleminin, yani bütün bu gördüğümüz-göremediğimiz, algıladığımız- algılayamadığımız fiillerin, bireylerin, birimlerin yani [B]"kesret"[/B] denen [B]"çokluk"[/B] âleminin meydana geldiği, oluştuğu ilk boyut, melekler âlemidir. Arşın üzerinde melekler yoktur!. [B]ARŞ, soyut bir kavramdır!. [/B] [B]ARŞ, soyut olan sırf mânâ ile çokluk arasındaki sınırıdır. [/B] [B]Arşın üstü isimler, yani ALLAH`ın ilminde bulduğu, özellikler âlemidir!. [/B] İsimlerin mânâlarının olduğu boyuttur. Esmâ ve sıfat mertebesidir; ki, bu boyutta sadece "[B]ALLAH[/B]"a ait soyut özellikler mevcuttur... Arşın altı ise, bu isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıktığı, birimleştiği ve de fiiller âleminin oluştuğu boyuttur . Nitekim [B]Kur`ân[/B]`da; [B]"RAHMAN ARŞIN ÜSTÜNE ISTİVA ETMİŞTİR" [/B] dendiği zaman, burada işaret edilen şey "[B]Rahmâniyet[/B]" mertebesidir!.. Yani çokluğu, kesreti, birimleri meydana getiren isimler ve vasıfların, soyut özelliklerin olduğu Sıfat mertebesi demektir.. Sıfat mertebesi, sahip olduğu özellikler itibarıyla esmâ mertebesi diye de anlatılır. Esmâ mertebesi denen şey, ilâhi isimlerin anlamlarından başka bir şey değildir. İşte bu ilâhi isimlerin var olduğu boyut [B]arşın üstüdür[/B]... Bu isimlerin mânâlarının kuvveden fiile çıkması, mânâdan birimselliğe, çokluğa dönüşmesi de[B]arşın altına tenezzülü[/B] diye anlatılır. Meleklerin yapısı ve özelliği hakkında bazı hususları anlatmadan önce, değerli müfessir (yorumcu) [B]Hamdi Yazır[/B] merhumun [B]"Hak Dini Kur`ân Dili"[/B] isimli tefsirinden [B]melekler[/B]le ilgili bazı nakiller yapmak istiyorum... [B]"Halbuki âlemde hiç bir hâdise olamaz ki, ona kudreti ilâhiyenin bir taalluku mahsusu bulunmasın; binâenaleyh, cinsi melâike, kudret ve tekvini ilâhinin vahdetten kesrete tevezzuunu, ve onun tenevvüat ve taayyunatı mahsusasını ifade eden mebadii faile olarak mülahaza edilmek lazımgelir... [/B] [B]Ve kâinatta hiçbir şey, hiç bir hadise, hiç bir fiilü hareket tasavvur olunamaz ki, böyle bir risâlet vâki olmuş olmasın!. [/B] [B]Bundan başka bir nevi melâike daha vardır ki bunlar hadisatı tekviniyeden mukaddem, şuuni emriye ve kelamiyeyi, tabiri aharle şuuni ruhiyeyi mevcudatı akılenin cereyanı ruhisine ait evamir ve irşadatı rabbaniyenin tecelliyatı mahsusasını ifade ederler... [/B] [B]Bunlar daha evvel rasûli idrakdirler, müdrik ve muhtar olan mebadii faileye kablel fiil hayrın ve rızayı ilahinin vichesini ira`e eylerler ve melaikeye olduğu gibi beşere de müvekkeldirler.... [/B] [B]Gördüklerini madde zannedenler, onu kuvvet sayesinde gördüklerini bilmelidirler.... [/B] [B]...binaenaleyh melâikesiz bir hadise tasavvuru gayri mümkindir; melâikesiz bir katra yağmur bile düşmez.... " [/B] Merhum [B]Hamdi yazır[/B] bu arada iki de [B]Rasûlullah[/B] açıklamasına yer veriyor: [B]"Semâ gıcırdamaktadır!... Ve gıcırdamak da hakkıdır!. Onda bir ayak basacak kadar yer yoktur ki, bunda secde ya da rukû halinde bir melek bulunmasın!.." [/B] [B]"Efendimiz Aleyhisselâm mi`raca çıktıklarında kale burçları gibi bir mevkide bir takım melâike görmüştü.. Bunlar birbirlerinin yüzüne doğru karşılıklı olarak yürüyüp gidiyorlardı... [/B] [B]Rasûlullah, Cebrail`e sordu; Cebrail, [/B] [B]-Bilmiyorum; ancak yaratıldığımdan beri ben bunları görürüm; ve daha evvel gördüğümün bir tanesini bile bir daha görmem!. dedi... [/B] [B]Onlardan birine ikisi birden sordular: [/B] [B]-Sen ne zaman yaratıldın?.. [/B] [B]cevap verdi o melek: [/B] [B]-Bilmiyorum... ama Cenâb-ı Allah her dörtyüzbin yılda bir yıldız yaratır; ben yaratıldığımdan beri de dörtyüzbin yıldız yarattı!..." (c:1 s:303-308) [/B] [B]Bizim zaman birimimizle o boyutun bir günü Kur`ân ‘a göre ellibin yıl olursa... Varın buna göre bu boyutu ve varlıklarını siz düşününün!... [/B] Evet, biz gelelim bu konudaki açıklamalarımıza... Arşın altındaki, yani, sırf mânânın çokluğa dönüştüğü mertebedeki ilk varlık "RUH" adlı melektir.. Ayrıca [B]"RUH-U ÂZAM"[/B] diye tanınır. Bu [B]Melek[/B] [B]sahip olduğu ilim[/B] itibarıyla [B]"AKL-I EVVEL"[/B] adını alır. Bİr diğer ifadesiyle de [B]"Nurların NURU[/B]"dur!. [B]Hayatiyet ve hayat kaynağı[/B] olma vasfı itibarı ile, [B]hayat[/B] vasfı itibarıyla [B]"Ruh-u Âzam[/B]" denir. Hz. [B]Rasûlullah[/B] Aleyhisselâm efendimizin [B]"hakikatı-aslı-orijini-kaynağı[/B]" olması yönüyle de[B] "HAKİKAT-I MUHAMMEDİYE"[/B] denilir. [B]"ALLAH" evvelâ aklımı yarattı, "ALLAH" evvelâ nurumu yarattı..." [/B]diye Hz. [B]Rasûlullah[/B]`ın açıklamasında yer alan [B]"akıl"[/B] ve [B]"nur[/B]", işte bu "[B]Ruh[/B]" adlı [B]Melek, [/B]yani, [B]"RUHU ÂZAM"[/B]dır. Yani, bölünmesi parçalanması söz konusu olmayan, manada beliren ilk tekillik, birimlik kavramıyla mevcut olandır. Soyutun somuta dönüşmesi sınırında oluşan varlıktır.. Elbette burada, [B]beş duyuya göre [/B]somutluktan sözetmiyoruz!.. Yani, [B]"ilmi ilâhi"[/B]de ilk mânâ sûretinin belirmesidir. [B]Arş[/B] ve bunun altındaki oluşan [B]ilk melek[/B]tir. Bu [B]Melek`[/B]ten katman katman, boyut boyut diğer melekler meydana gelmiş; ayrıca [B]her bir boyutun da kendine has melekleri[/B] oluşmuştur... [B]Melekler nur yapılıdır[/B]. Bunu bugünkü dille ifade etmek gerekirse, [B]enerji kökenlidir[/B] diyebiliriz. Herşey enerjiden meydana gelmiştir dendiği zaman, burada bahsedilen enerjidir. Yalnız bir yanlış anlamayı ortadan kaldıralım... Enerji [B]"ALLAH"[/B]`ın "[B]kudret[/B]" [B]vasfının kuvveden fiile çıkması hâlindeki adıdır[/B]. Yani [B]"NUR"[/B]`dur. "[B]Nur[/B]" diye bahsedilen şey bir tür [B]"salt enerji"[/B]dir. Bu [B]bilinçli enerji[/B] (kudret), -kozmik bilinç- evrende var olan herşeyi kendisinden meydana getirmiştir. Bir diğer ifade ile, bu kâinatta var olan herşey, O [B]"RUH"[/B] adlı [B]Meleğin[/B] gücünden, [B]"O"[/B]nun ilmiyle meydana gelmiştir!. Eğer varlıktaki nesnelerin, yani kesitsel algılama araçları ile algılayabildiğimiz veya algılayamadığımız; tesbit edemediğimiz ama [B]akıl[/B] yollu varlığını kabul ettiğimiz bütün varlıklar, [B]gerçekte hep meleklerin varlığından ibarettir[/B]. Çünkü, evrende var olan her şey [B]"enerji"[/B]den meydana gelmiştir... Yani, [B]"nur"[/B]dan meydana gelmiştir... [B]Meleklerin[/B] varlığı da "[B]nur[/B]"dur; dolayısıyle, [B]meleklerden meydana gelmemiş hiç bir şey yoktur[/B]!. [B]"İnsan"[/B] denilen varlığın aslı, orijini de [B]melek[/B]tir!... [B]İnsanlar, Cennete melekî yapıya dönüşmüş olarak gireceklerdir... [/B] [B]Cin[/B] veya bunların insanları saptırıcı türü olan şeytanların, iblis`in orijin hammaddesi de melektir!.. Cehennem varlıkları olup [B]"zebâni[/B]" adıyla tanınanlar da "[B]melek"[/B]tir! Ancak, [B]insanın[/B] yapısının orijinalinin [B]"melek"[/B] olmasına rağmen, nasıl insana [B]"melek"[/B] denmiyorsa; aynı şekilde yapısının orijin boyutunda yer alan [B]"melekî" alt yapı [/B]dolayısıyla, [B]cine, şeytana da "melek" denmez[/B]!... Böyle denirse, bu, diyen kişinin bu konuda yetersiz bilgisi olmasındandır.. Cehennemde ebedi kalacak insanlar ise, [B]cin[/B] [B]türü bir beden yapısıyla [/B]dalga(wave) bedenle yaşamlarını sürdüreceklerdir.. Ki o yapının bir alt boyutunu da gene melekler meydana getirmektedir!... [B]Maddenin aslı da melektir!. [/B] Çünki melekler, her şeyin varlığını oluşturan [B]"ALLAH"[/B] isimlerinin anlamlarının, soyut boyuttan somutluk ortamına geçişinde yer alan ilk bilinçli, kaynak varlıklardır!. Bu yüzden, [B][U]"melek"[/U],[/B] kişinin kendi özünü, hakikatını, aslını, orijinini tanımada çok önemli bir boyut ve önemli bir katmandır!.. Esasen "[B]melek"[/B]lerin türleri ve işlevleri hakkında söylenecek pek çok şey daha olmasına rağmen, henüz bu konuda yeterli taban oluşmadığı için; şimdilik bu kadarıyla yetinelimm.. Bunların ötesinde, "[B]Rasûl`e vahyi getiren varlık olarak[/B]", öncelikle [B]"meleklerin"[/B] varlığının kabul edilmesi zorunludur!.. Şayet siz [B]meleklerin[/B] varlığını kabul etmezseniz, onların [B]vahyini[/B] nasıl kabul edeceksiniz ki?.. [B]Meleklerin vahyettiği Kitabı[/B] nasıl kabul edeceksiniz ki?.. Böyle olduğu için de [B]meleğe[/B] [B]iman[/B] [B]"ALLAH"[/B]a [B]imandan[/B] hemen sonra ikinci sırayı almıştır. Öte yandan, kendi aslını, hakikatını anlamak isteyen kişinin, meleği tanımadan, anlayıp idrak etmeden [B]"ALLAH"[/B]ı kavraması dahi zaten mümkün değil, anlayamaz!. [B]"Melek"[/B] denen yapıyı, boyutunu tanımadan [B]"ALLAH"[/B]ı tanımaya kalkarsa, o zaman tanrıya tapınmış olur!... Düşüncesinde bir [B]"tanrı"[/B] yaratır ve "[B]o tanrıya"[/B], [B]"ALLAH"[/B] ismini vererek, hakikattan sapmış olur!. [B]"ALLAH"[/B]ı anlamak için, önce[B] "melek"[/B] kelimesiyle işaret edilen, veya bugünkü dille [B]"bilinçli salt enerji" [/B]diye ifade edilen boyutu kavramak gerekir!... O boyutu kavramadan [B]"ALLAH"[/B]ı anlamak mümkün değildir!. İşte bu yüzdendir ki "[B]melek[/B]" bahsi çok önemlidir. Yapısı itibarıyla [B]"nur"[/B] diye vasıflandırılan öz [B]enerji kökenli[/B] bu varlıklar; [B]"ALLAH"[/B] hangi ilâhi isimlerinin mânâlarının ortaya çıkmasını dilemişse, o mânâlara uygun özelliklerle bezenmiş, o ismin mânâsına uygun güçlerle güçlenmiş, o ismin mânâsını ortaya koymakla görevlendirilmişlerdir. Dolayısıyle, varoluşunu sağlayan ismin mânâsı istikametinde mânevi ve [B][I][U]maddi[/U][/I][/B] sûreti vardır. [B][I][U]Maddi[/U][/I][/B] derken bizim beş duyu boyutuna göre söylemiyorum!. "[B]Evrensel boyutlarda[/B]" diyorum!... Bu konuyu beş duyunun getirdiği şartlanmalar kalıbı ile değil; akıl boyutu ile değerlendirmek ve idrak etmek zorundayız. İşte meselâ "[B]Mumit[/B]" isminin açığa çıkışı... "[B]Öldürür, yani bir halden başka bir hâle dönüştürür"[/B]!... "[B]Mumit[/B]" isminin manasının ağırlıklı olarak sûretine bürünmüş [B]"melek"[/B] [B]Azrail[/B] ismi ile tanınmıştır. [B]Burada anlaşılması gerekli çok önemli bir husus daha vardır... [/B] [B]"[I]Melek[/I]"ler de, "insan"lar gibi "[I]esmâ terkipleri[/I]"dirler!.. Tek bir ismin açığa çıktığı birimler değil!... [/B] [B]Yani, "melek" denen varlıklar da ana yapılarının mâhiyeti itibariyle "ALLAH" isimlerinin bir bileşimidirler... Ne var ki, bileşimlerinde bir veya bir kaç ismin mânâsı büyük ağırlıklı olarak açığa çıkmaktadır... [/B] [B]"Mumit"[/B] isminin mânâsı ağırlıklı olarak mevcut olan bir bileşim kuvveden fiile çıktığı zaman, [B]"nur"[/B] diye bahsedilen enerji boyutunda bir varlık, bir birim oluşturulmuş ve buna da [B]"Azrail"[/B] denmiştir.. . ki görevi [B][I][U]"ölüm"[/U][/I][/B] denen [B][I][U]"dönüştürme"[/U][/I][/B] olayını oluşturmaktır... Sadece [B]insanın ölümünü[/B] [B]Azrail`[/B]e bağlamak son derece yanlış ve sınırlı bir anlayıştır...ilkel bir yaklaşımdır!. [B]"Azrail"[/B]in görevi, bir yapının varlığına son verip, o yapının son buluşu ile birlikte, ikinci bir yapının başlangıç ortamını sağlamaktır. Ancak ikinci yapıyı başlatan [B]Azrail[/B] değildir... İkinci yapıyı başlatan, [B]"El BÂİS"[/B] isminden oluşan melektir!. [B]Azrai[/B]l, ölümü tattırır; yani, o birimin mevcut yapısıyla alakasını keser; o yapıyla alâka kesilmesinin hemen akabinde, "[B]BÂİS[/B]" isminden var olmuş melek görevi alır, o birimin yeni yapısını meydana getirerek, ikinci anda o yapı ile o varlığı meydana getirir. Burada enteresan ve farkedilmesi önemli olan bir husus daha var [B]"BÂİS"[/B] ismi ağırlıklı meleğin göreviyle ilgili... O da şu... Bazı varlıklarda -mesela insan gibi-, [B]"BA`S"[/B] [B]meleğinin[/B] görevi daha o varlığın ilk oluşum safhalarında başlar... Meselâ, Ana rahminde 120. günde [B]"BÂİS"[/B] ismi mazharı [B]melek[/B] tarafından[B] o ceninin özünden kaynaklanan bir biçimde[/B], -dıştan değil- [B]"RUH"[/B] meydana getirilir!.. Ayrıca ölüm anında da, gene bu [B]"Melek"[/B] tarafından bilincin ruhu kullanması sağlanır!.. Elbette bu bizim müşahedemizdir ki, iman edilmesi zorunlu noktalar arasına girmez!. Şimdi dikkat edin, sade insan değil, bütün canlılar; yani [B]evrendeki her nesne canlıdır[/B], dolayısıyle bütün varlıkların sonsuza dek yaşamları devam eder. Çünkü; evrende var olan bütün varlıklar [B]"ALLAH"[/B]ın varlığı ile kâim varlıklardır. [B]"ALLAH"[/B]ın varlığının sonu olmadığına göre; [B]"O"[/B]nun varlığından oluşmuş bulunan bilinçli [B]varlıklara son düşünülmesi de [/B]"[B]hükmi[/B]"dir, [B]"indi"[/B]dir, "[B]lokalize[/B]"dir, "[B]an"[/B]lıktır!. O bilinçli varlık, daha sonra [B]"O HER AN YENİ BİR ŞAN`DA(oluşta)DIR[/B]" ayetinin işret ettiği manada, yeni bir yapıya dönüşerek, bir üst ya da alt boyutta -ama asla geldiği boyuta geri dönmeksizin- yaşamına devam eder. [B]"HİÇ BİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE HER ŞEY ONU ZİKREDER, TESBİH EDER FAKAT SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ ." [/B] diyor âyeti kerimede de .. Niye ?.. Çünkü hiç bir şey hariç olmamak üzere, her şey canlıdır, şuurludur, diridir, varoluş gayesine göre, canlı ve şuurlu olarak tesbihini, zikrini yapmaktadır. Sen sadece olaya beş duyunla baktığın için olayı çözümleyemezsin. [B]"ONLAR ALLAH`I AYAKTA İKEN, OTURURLARKEN ve YANLARI ÜZERE UZANIP YATARLARKEN ZİKREDERLER...." (3-191) [/B] Âyeti insanların dahi, [B]her an ve her pozisyonda zikir halinde[/B] olduğunu; [B]zikir halinde[/B] [B]olması gerektiğini[/B] vurgular... Ancak, [B]"O"nun varlığından meydana gelmiş bilinçli şeylerin toplamı olan tümel akıl Tanrıdır,[/B] görüşü de tümüyle yanlıştır!... [B][I]Evet... "Kâinat, ALLAH`tır[/I][/B][I]"[/I] [B]görüşü bütünü ile bâtıldır ve yanlıştır[/B]!. Bu [B]Panteist[/B] görüştür!. Yani, bütün mevcûdat bir araya gelince[B] "tanrı"[/B] denen varlık ortaya çıkar görüşü... Bu yanlıştır!. Çünkü, [B]gerçekte[/B] [B]mevcûdat "yok"tur "ALLAH" vardır!. [/B] [B]"ALLAH"[/B] her an (bize göre) kendi mânâlarını seyreder ve her şey bundan ibarettir... Bu yüzdendir ki, mevcûdatın varlığı yoktur; [B]"ALLAH"[/B]ın varlığı vardır. Bu sebepledir ki, [B]mevcûdat[/B] [B]"ALLAH"[/B]tır, görüşü bâtıldır, ilkeldir!. Beş duyu kaydından kendini kurtaramayan dar görüşlü beyinlerin, 30 derecelik perspektifi olan kişilerin görüşüdür, mevcudat [B]"ALLAH"[/B]tır görüşü!... İşte yaşamda, bütün olup ve bitenler ve bunlarda mevcut bilinçler hep bu [B]melekî güçlerle, melekî şuurla [/B]meydana gelmektedir. Dışarıdan bakılan bu insan bedeninde, atomların yeri neyse; bir türü itibariyle, algılanan ve algılanacak olan tüm varlıkların temelinde [B]"meleklerin"[/B] yeri de odur!.. Bunun için eğer sen, işin özüne gerçeğine ve hakikatına inmek ve [B]"görenler[/B]"den olmak istiyorsan, çıkış noktası olarak önce [B]meleklere iman etmek[/B] zorundasın. Eğer [B]"melekleri"[/B] inkâr edersen, işin özüne gitme yolları sana kapanmış olur!. Hakikate ermekten mahrum kalırsın!. Madde boyutunda beş duyu ile yaşarsın ve öylece de geçip gidersin bu dünya yaşamından!.. Ancak bundan dolayı da biz seni kınamayız, seni küçük görmeyiz!... Çünkü sen de o kapasiteyle yaşamak için varolmuşsun; ve de var oluş gayeni yerine getirmektesin!. Ama senin bu varoluş gayeni yerine getirirken, geçireceğin aşamalar, sende belli üzüntü, sıkıntı ve azapları da meydana getirir... Bunu da hiç aklından çıkarma!. Evet "[B]meleklere[/B] [B]iman"[/B] denen olayı da bu kadarıyla anlayabildiysek, bilelim ki; vahiyden, yediğin yemeğin vücutta yararlı hale gelmesine; bunların beyinde değerlendirilip, madde beden ötesi ruh bedeninin yani, halogramik dalga(wave) bedeninin oluşturulması dahi hep [B]meleki güçlerledir[/B]. Varlığında, özünde [B]meleki güçler[/B] vardır!. Eğer ki sen [B]meleklerin[/B] ne olduğunu anlayıp, -ki bunun için de imanla yola çıkacaksın- daha sonra da idrak edersen; şayet cehennemden de kendini kurtarabilmiş isen; kademe kademe arınmalar neticesinde, bu meleki boyutta yerini alıp; insan kemaline sahip melek olarak yaşamına sonsuza dek devam edersin, cennet diye târif olunan ortamda!. Yok eğer kendindeki bu [B]meleki[/B] özelliklere ve güçlere rağmen, gerekli arınmayı sağlayamamışsan; o zaman dalga(wave) beden boyutunda kalırsın; ki bu boyutta [B]cinlerin[/B] boyutudur!... Bu cehennem diye bahsedilen âlemde sonsuza dek yaşarsın... Sonuç olarak [B]ölümden ve kıyâmetten sonraki yaşamd[/B]a insanın mutlak akıbeti ikiden biridir... Ya [B]"cin"[/B] denen, "[B]şeytan"[/B] denilen; bugünün insanını [B]"uzaylıyız diye kandıran"[/B] varlıkların boyutunda yer almak; ya da belli arınmalardan geçmek suretiyle [B]"melek"[/B] denilen varlıkların boyutunda [B]insani[/B] şuur ve kemâlâta sahip olarak yaşamını devam ettirmek. İşte bunun için de meleklere [B]iman[/B] çok önemlidir... ahmedhulusi [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Mizah ve Eğlence
Serbest Kürsü
kabeye inen melek
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst