Hayat hep ortasında biter Emel..

ebrar172

Well-known member
Bu sabah cuma ekinde okurken hikayesini emel'in en çok aklıma çakılan cümleydi "hayat hep ortasında biter" Mustafa beyin yazıya uygun gördüğü başlığı bu yüzden değiştirdim. Emel öğretmenin aziz hatırasına hürmet ve dua ile...



*********************


Arzın merkezinden kopup gelen büyük bir gürültüyle sıyrıldın hayalinden. Güvece son bir kere daha baktın, eksik gedik bir şey var mı diye.

Eşinin beğenerek yerken yüzünün alacağı ifadeyi, nasıl da mutlu mesut gülümseyeceğini düşlüyordun. Eline sağlık diyecekti sana. Çok güzel olmuş. Afiyet olsun canım, diyecektin sen de.


Hayat hep ortasında biter Emel. Hep bir şeylerin ortasında hayatın başına bir iş gelir.
Senin hayatın da tamamlanmamış bir yemekte bitti.


Sallanan, arzın kendisiydi. Arzın sathındaki binalar bir oyana bir bu yana eğilip bükülüyordu..
O an bir çatırtı koptu. Durdun şöyle bir, kulak kesildin. O çok sevdiğin kocanın yüzünü gördün ansızın. Tebessüm ettiniz birbirinize. Birbirinizin gözünün içine bakardınız hep. Bu son bir bakış gibiydi nedense. Bir anlam veremedin evde oluşuna. Eve geç geleceğini söylemişti sana hâlbuki. Neden bu kadar erken gelmişti peki? Hayırdır inşaallah dedin. Daha günün ortasıydı, akşama çok vardı... Kapı sesi de duymamıştın. O şaşkınlıkla eşinin yüzüne bakarken, bir çatırtı daha koptu.. Zamanın zembereği büyük bir gürültüyle boşaldı. Sanki gün ikiye yarıldı, açılan boşlukta bir sonsuzluk vardı. Yarım dakika önce pişmeye hazır güveci fırına götürmek için gelen fırıncının çırağına açmıştın apartmanın kapısını. Nerede kaldı ki çırak, diye geçirdin içinden. Fırının çırağının hayatı da güveci almaya gelirken tam ortasından kırıldı.


Niye bu kadar rahatsın Emel?
Niçin gülümsüyorsun?


Hikâyeni kocan İrfan'ın ablası Nuray anlattı. Ağladı. Anlattı. Ağladı. Anlattı. O anlattıkça hikâyenin anlatılmayan kısmı canlandı hayalimde benim de.


Aksaraylıydın. Erciş'te sınıf öğretmenliği yapıyordun dört yıldır. Yirmi altı yaşındaydın. Bir buçuk yıl önceydi. Nikâhlandınız İrfan'la. Seni ne çok sevmişler Çatal ailesi. Ne çok benimsemişler. Sen onların gelini değilmişsin Emel. Onların öz kızlarından da öte olmuşsun. Şen şakrakmışsın. Merhametli ve şefkatliymişsin. Öğrencilerini annene anlatırmışsın. Kürt öğrencilerine gözünün içi gibi bakarmışsın. Bak dermişsin annene, resimlerini göstererek, bu bir tanecik Hasan, bu da güzeller güzeli Nuriye.


Önemli bir ayrıntı da Emel, namazlarını hiç aksatmazmışsın.
Namazlarını aksatmayan insanlara hep bir hayranlık belirir içimde, biliyor musun Emel?

Bir de Emel, onlarca yıl sürebilecek bir aile saadetini bir buçuk yıla sığdırıp sunabilmişsin kocana. Böyle dedi Nuray.

Hepsi bu kadarmış demeyeceğim Emel. Hepsi bu kadar değil çünkü. Hepsi sonsuzluk. Bir buçuk yıllık bir beraberliği Sonsuz Şefkatli Rabb'in var ya; O sonsuzlaştıracaktır. Bunu sana anlatmama ne hacet, değil mi Emel? 23 Ekim 2011, Pazar günüydü. Öğlene doğru, eşin İrfan aradı. Hazırladığın güveci fırına götürmesini istedin. Onun işi vardı, akşam geç gelecekti. İrfan, ben fırıncıya söylerim, çırağını yollar aldırtır, dedi. Sen, tamam, dedin. Hep, tamam derdin. Peki derdin.


Nuray anlattıkça, ben de hayalimde hikâyenin geri kalan kısmını canlandırdım Emel:

Ölüm Meleği yanındaydı. Eşinin suretinde gelmişti sana. Mümin insanlara Ölüm Meleği sevdiklerinin suretinde gelirmiş derler ya hani, Emel. Gülümsedi sana. Sen de ona. Anladın. Yanında olanın kocan olmadığını... Ruhunu yavaşça sıyırdı bedeninden. Bir çatırtı daha koptu. Binanın kolonu üstüne düştüğünde ruhun çoktan Ölüm Meleği'nin kollarındaydı.

Sonra ...

Sonrası, bir hadisten öğrendiğimize göre, şöyle oluyormuş:
"Mümin can çekişirken, rahmet melekleri beyaz bir ipekle gelip, 'Haydi sen Allah'tan, Allah da senden hoşnut olarak doğru Allah'ın rahmetine ve reyhanına, öfkeli olmayan Rabb'e doğru çıkıp gidiver.' Bunun üzerine ruh misk gibi güzel bir koku saçarak çıkar. Melekler onu birbirlerine verirler. Gök kapılarına el üstünde getirerek derler ki: 'Yerden size gelen bu koku ne kadar iç açıcı ve ferahlatıcı!' Sonra onu mümin ruhların yanına götürürler. Sizden birinizin gurbette olan yakınına kavuştuğu zaman duyduğu sevinci duyarlar."


O hiç zulmetmez Emel.

Sana da zulmetmedi.
Hayatın buraya kadar demedi sana Emel, bu dünyadaki hayatın buraya kadar deyip, yanına aldı seni. Berzah âleminde yeni bir hayat sundu sana.
Kâinatı çalkalar durur böyle işte Mutlak Varlık.
Mutlak Varlık, her şeyin Sahibi...

Arzın altını üstüne getirir.
Arzın üstündeki kimi varlıklarını arzın altına koyar.

Her şey benimdir ve sonsuz kudretimdedir, der.
Her şey Senindir ve sonsuz kudretindedir, deriz biz de.
Mutlak Varlık asla zulmetmez.
Ölüm verdiklerini, sahipsiz bırakmaz.
Onlara melekleri dost kılar.
Berzah âlemini cennet bahçelerinden bir bahçe kılar....


O pişemeyen güveç var ya Emel, o güveç artık bir cennet yemeğidir. Burada eksik kalan her güzel şey orada tamamlanır. Burada pişemeyen yemek orada sonsuz tatlılıkta bir cennet yemeği olur.


Not: Nuray Velioğlu'na Emel'in hikâyesini paylaştığı için; Emel Çatal'ın eşi İrfan Bey'e Emel'in hikâyesini yazmama izin verdiği için müteşekkirim. Ayrıca Emel öğretmen için-o güzel insan için, fırıncının çırağı ve Van depreminde vefat eden diğer tüm kardeşlerimiz için bir Fatiha istirham ediyorum.



Mustafa Ulusoy "Zaman Gazetesi cuma eki"




 
Üst