Hayat Gider İzi Kalır

nurul reþha

Well-known member
Ekli dosyayı görüntüle 1442 Ekli dosyayı görüntüle 1443 Ekli dosyayı görüntüle 1444




‘’ İnsan dediğin ömrü yolda geçen bir varlıktır.
Geçmişten gelirken, şimdiden geçerek geleceğe gider.
Ve tüm zamanlarda yolculuk yapar.’’


En soğuk kelime nedir diye sorulduğunda, hemen hepimizin aklına gelen sözcük aynıdır: Ölüm...
Ölüm; birilerinin dünyadan geçerken, birilerinin dünyaya gelmesiydi. Nakış nakış işlenmesiydi ecel ipliğiyle ömür yakasına. Yaşama olan borcumuzu ödemekti verdiğimiz son nefesle… Hayattan alacağımızın da, hayata vereceğimizin de kalmamasıydı bir bakıma. Yahut ardımızda bıraktığımız insanları anıların arasında öğütmekti tane tane ve sabırdan örülü elekten geçirmekti…
Gidenin ardından bir kürek toprak atmaktı kimi zaman, gözyaşları ile o toprağı sulamak ya da sessiz yakarışları sığdırmaktı Fatihalara, Yasinlere…
İçimizdeki sessizliğin büyüyerek, yokluk duvarlarına çarpıp, etrafa saçılmasıdıydı kırık dökük. Anıların, izlerin parçalanması. Her bir parçada gidenin aranması...
Ölüm; aradıklarımızı, kaybederek, vazgeçerek, can vererek bulmanın adıydı yani. Firak kuyularında vuslata ermek, fenada beka bulmaktı. Acizliğimizin, fakirliğimizin hasretlerimizin, acılarımızın sonu, sonsuzluğun ise başlangıç noktasıydı. Ölüm sonsuzluğa açılan bir pencereydi.
Penceredeki manzarayı belirleyen ise insanın ta kendisiydi. Kimisi ayrılık dedi ona kimisi özlem… Kiminde Şeb-i Arustu, kiminde terhis tezkeresi. En sevdiği uğruna (Allah Cc) candan geçebilmekti. İsmail’ce [as] bir teslimiyetin yahut İbrahim’ce [as] tevekkülün adıydı ölüm.
Mevlana Rumi aşık ile maşuk arasında ancak zar gibi olan bir gömleğin çıkarılması olarak anlatır onu..
Zahiren bakıldığında, soğuk, korkunç, çirkin bir idam sehpası olarak görünür gerçi…Lakin ardında nice güzellikleri saklayan bir hakikattir o. Ebu Laşey’ e göre ;’’ Ehli iman için ölüm, kulluk vazifesinin bitişi, öteki aleme giden sevdiklerimize kavuşma vesilesi, dünya zindanından cennet bahçelerine bir davettir,mesela.
Nasıl, tohumun toprağa atılması, o tohumun çürüyüp dağılması gibi görünse de, aslında perde arkasında gayet muntazam bir yoğuruşla o topraktan boy vererek yeniden doğması anlamı taşır. İşte ölüm de öyle bir dönüşümü hakikatinde taşır!
Hâsılı, mademki ölüm; bir yok oluş, kayboluş, bitiş değil; yeniden doğuş, diriliş, uyanış… O halde zamanın Bedii’ ne kulak vermeli ve onun dediği gibi nefsimize demeli;
‘’... Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbabların kabrin öbür tarafındadır. Burada kalan bir iki tane ise, onlarda gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup, başını çevirme. Merdane kabre bak, dinle ne talep eder.Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme...’’
Şimdi, yaptıklarımızı, yaşadıklarımızı, mihenke vurma vakti. Ölüm de doğum gibi bir gerçek olduğuna göre ona hazırlanma, onu daha sık hatırlama vakti. İnsan dediğin ömrü yolda geçen bir varlıktır. Geçmişten gelir, şimdiye uğrar, geleceğe gider. Tüm zamanlarda yolculuk yapar yani.
Hepimiz hayat treninin farklı vagonlarında yolculuk yapsak da aynı durakta ineceğiz. O son durakta bize eşlik eden, yol arkadaşımız olan imanımızı kavileştirenler kervanında olanlara müjdeler olsun, binler selam olsun...



Elmas Kılıç
 
Üst