Hak sahibinin hakkını vermek adalettir

durmuþ göktekin

Active member
Hak sahibinin hakkını vermek adalettir!

Kendine merhamet etmeyene merhamet edilmez. Merhamet Allah rızası için kullanılan bir sıfattır ve cüzidir. Allah külli merhamet sahibidir. İnsan, kendine ve kendine yakın olanlara merhamet eder ve ihsanda bulunur. Ama Allah, kendine karşı gelene, isyan edene, inanmayana da merhamet eder, ihsanda bulunur. Allah, kulunu sıkıntıya sokmaz. İnsan kendi kendini sıkıntıya sokar. Kendisi sıkıntıyı gerektiren işler yaptığı için Allah adalet eder, yaptığı hatanın cezasını çeker. Fakirliğin kapısı tembellikle açılır, israfla devam eder. “Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, dostunun yüzkarası, düşmanının maskarasıdır” Ölçüsüzlük bütün anormalliklerin başıdır. Onun için atalarımız; “yorganını ölç, ayağını ona göne uzat demiş” Arabasına benzin koymaya parası olmayan adamın araba alması doğru değildir. Gel gör ki önce araba alınıyor, sonra benzin parası aranıyor. Adam, bankadan kredi çekiyor, gidip 1500 liralık akıllı telefon alıyor. Geliri yok, banka kredisini ödeyemiyor, hapse atılmayla ramak kalınca, kendini acındıracak hale giriyor. Bu tip insanlar kime gideceğini de iyi biliyor. Onların merhamet damarlarını harekete geçirip işini görmeye çalışıyor. İnsanın bozulması her şeyi bozduğu için, gerçek yardım alacaklar da bu defa yardımdan mahrum kalıyor. Aklı devre dışı bıraktığımız için, meseleleri incelemeden, anlamadan harekete geçip, insanların suiistimallerine ortak oluyoruz. Merhametsizliği kimseye tavsiye etmiyoruz. Ancak kuş gibi de olmamalıyız. Kuş havada uçar, uçarken dışkısını bırakır. Düşünmez ki aşağıda yürüyen iyi birinin başına mı düşecek, yoksa kötü birine mi isabet edecek. O hayvan olduğu için iyi veya kötüyü ayıramaz. İnsan mahlûkatın en şereflisidir. Her şey emrine verilmiş, kitap ve Peygamber (sav)’e muhatap, şuurlu bir varlıktır. Yaptığı işleri de şuurla yapmalıdır. Merhametsizlik başka bir şey, değer ve ölçüleri kullanmak başka bir şeydir. Suça sebep olana değil, onun bakmakla sorumlu olduğu insanlara yardım edilmeli. Suçu işleyen cezasını çekmelidir. Ceza da bir haktır. Hak sahibinin hakkını vermekte adalettir.

Geçmiş yıllarda yaşadığımız hadiselerden bir hatıramı anlatayım: 1960 yıllarında, Türk Ceza Kanununda 163 ncü madde vardı. Kanunun bu maddesine göre; dini kitap okumak, bunları bulundurmak, bir araya gelip, dini sohbetler yapmak, tespih, takke, gibi simgeleri taşımak yasaktı. Bu eylemleri yapanlar tutuklanır, hapse atılırdı. Tabii hapse giren kişinin eşi, çocukları mağdur duruma düşerdi. Biz de yardıma gönül vermiş insanlar olarak, bir yardım fonu oluşturmuştuk. Uygun bir şekilde ailenin durumu kontrol edilir, ihtiyaçları nasıl ve ne şekilde karşılanabileceği tespit edildikten sonra onlar alınır, aileye teslim edilir aile onunla geçimini sağlardı. Mesela; evin hanımı dikiş dikebiliyorsa, ona bir dikiş makinesi alınırdı. Hayvan bakabiliyorsa bir-iki inek alınır, sütü ile geçimini sağlardı. Yani insana her gün balık ikram etme yerine balık tutmayı öğretmeye çalışırdık. Bunlar o dönemde hayata geçirdiğimiz yöntemlerden bir kaçıydı. Bugün daha değişik yöntemler bulunabilir.

Merhamet sahibi insanlar diyor ki; insanın başına gelmedik olmaz. Doğrudur! Yaşayan insanın başına her türlü hal gelebilir. Bu böyledir diye, biz de kalkıp adamın yanlış işlerine ortak olamayız. Yapılan doğru veya yanlışın bir karşılığı olmalıdır. Doğruyla yanlış birbirine karıştırılırsa işin içinden çıkamayız. Doğru ve yanlış birbirine zıd iki olgudur. Yok edilemez. Allah’ın adaletini biz önlüyorsak bu yanlıştır. Yardım ederken iyi araştırmak ve düşünmek lazım. Haksızlık eden elini kolunu sallayarak dolaşmamalıdır. Birinin elinden parasını zorla alan adama hesap sorulmalıdır. Yazık bu adam hapse girmesin denmemelidir. Yanlış ve doğru iyi analiz edilmeli ona göre muamele yapılmalıdır. “Zerre kadar şerrin, zerre kadar hayrın” karşılıksız kalmayacağı düşünülmelidir. Aksi halde işlerimiz doğru gitmez. Yapılan her işin bir karşılığı vardır! Yardımlar eşlere ve çocuklara yapılmalı, şahıslar cezasını çekmelidir. Bugün pek çok kimse alamadığının fakiri, aldığının zenginidir. Tembellik ve hazır yiyimcilik karabasanlar gibi basmış üstümüze, bu terk edilmelidir.
25. 07. 2014
Durmuş Göktekin
 
Üst