Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Hadis Sohbetleri
Hadis Sohbetleri 95-Allah-u Teâlâ’nın Yolunda Cihad
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="garp" data-source="post: 474580" data-attributes="member: 1024392"><p>Cihadımız; cehalet, fakirlik ve ihtilâfa karşı </p><p></p><p></p><p></p><p>Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.</p><p></p><p></p><p>Biz kalû belâdan cemiyet-i Muhammedîde (Aleyhissalâtü Vesselâm) dahiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz. </p><p></p><p></p><p>Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kâtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki (Haşiye) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur. ‘’İnnallahe hüve’l-kaviyyü’l-metin [Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.]’’ hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır. </p><p></p><p></p><p>İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil. </p><p></p><p></p><p>İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu; şeriat da hürdür, meşrûtiyet de. Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz. </p><p></p><p></p><p>Yeis, mâni-i herkemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır.</p><p></p><p></p><p>Bu cümlelerin mabeynini rapt edecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için mütaliînin fikirlerine havale ediyorum. </p><p></p><p></p><p>Haşiye: O zaman ‘Meşrûtiyet’; şimdi o kelime yerine ‘Cumhuriyet’ konulmuş.</p><p>Said Nursî </p><p></p><p>Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 51; Divan-ı Harb-i Örfî (yeni tanzim), s. 193</p><p></p><p>***</p><p>Üçüncü Cinayet: İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hammal ve gafil ve safdil olduklarından, bazı particiler onları iğfal ile, vilayat-ı şarkiyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hammalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene, anlayacakları sûretle meşrûtiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde:</p><p></p><p></p><p>İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tabî olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkîye sevk eden hakîki kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zîra husûmette fenalık var; husûmete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zîra, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz... </p><p>Eski Said Dönemi Eserleri,</p><p>Divan-ı Harb-i Örfî, s. 122; D.H.Ö.</p><p>(yeni tanzim), s. 56</p><p></p><p></p><p>LÛGATÇE:</p><p>zaruret: Muhtaçlık, yoksulluk, fakirlik, şiddetli ihtiyaç.</p><p>ihtilaf: Ayrılık, bölünme.</p><p>cihetü’l-vahdet-i ittihad: Birleştiren temel unsur.</p><p>peymân: Yemin.</p><p>muvahhid: Bir olan Allah’a inanan.</p><p>i’lâ-yı Kelimetullah: Allah kelâmının büyüklüğünü yaymak.</p><p>ihtilâf-ı efkâr: Fikirlerin ayrılığı.</p><p>berâhin-i kàtıa: kesin deliller.</p><p>husûmet: Düşmanlık, kin, garaz.</p><p>inhisâr-ı kuvvet: Kuvvetin bir elde toplanması.</p><p>tevzî: Dağıtmak.</p><p>yeis: Ümitsizlik.</p><p>mâni-i her kemâl: Her mükemmelliğe engel.</p><p>mâbeyn: Ara, arası.</p><p>rabtetmek: Bağlamak.</p><p>mütâliîn: Mütâlâa eden, inceleyen</p><p></p><p> Bediüzzaman Said Nursi tarafından yazıldı. </p><p>Hakikat </p><p>26 Şubat 1324 (Mart 1909) </p><p>Dinî Ceride, no. 70</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="garp, post: 474580, member: 1024392"] Cihadımız; cehalet, fakirlik ve ihtilâfa karşı Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Biz kalû belâdan cemiyet-i Muhammedîde (Aleyhissalâtü Vesselâm) dahiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkârla cihad edeceğiz. Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kâtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur. Cumhuriyet ki (Haşiye) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur. ‘’İnnallahe hüve’l-kaviyyü’l-metin [Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.]’’ hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır. İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil. İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu; şeriat da hürdür, meşrûtiyet de. Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz. Yeis, mâni-i herkemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır. Bu cümlelerin mabeynini rapt edecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için mütaliînin fikirlerine havale ediyorum. Haşiye: O zaman ‘Meşrûtiyet’; şimdi o kelime yerine ‘Cumhuriyet’ konulmuş. Said Nursî Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 51; Divan-ı Harb-i Örfî (yeni tanzim), s. 193 *** Üçüncü Cinayet: İstanbul’da yirmi bine yakın hemşehrilerimi, hammal ve gafil ve safdil olduklarından, bazı particiler onları iğfal ile, vilayat-ı şarkiyeyi lekedar etmelerinden korktum. Ve hammalların umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene, anlayacakları sûretle meşrûtiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde: İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adalet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halîfedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tabî olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkîye sevk eden hakîki kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zîra husûmette fenalık var; husûmete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zîra, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz... Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 122; D.H.Ö. (yeni tanzim), s. 56 LÛGATÇE: zaruret: Muhtaçlık, yoksulluk, fakirlik, şiddetli ihtiyaç. ihtilaf: Ayrılık, bölünme. cihetü’l-vahdet-i ittihad: Birleştiren temel unsur. peymân: Yemin. muvahhid: Bir olan Allah’a inanan. i’lâ-yı Kelimetullah: Allah kelâmının büyüklüğünü yaymak. ihtilâf-ı efkâr: Fikirlerin ayrılığı. berâhin-i kàtıa: kesin deliller. husûmet: Düşmanlık, kin, garaz. inhisâr-ı kuvvet: Kuvvetin bir elde toplanması. tevzî: Dağıtmak. yeis: Ümitsizlik. mâni-i her kemâl: Her mükemmelliğe engel. mâbeyn: Ara, arası. rabtetmek: Bağlamak. mütâliîn: Mütâlâa eden, inceleyen Bediüzzaman Said Nursi tarafından yazıldı. Hakikat 26 Şubat 1324 (Mart 1909) Dinî Ceride, no. 70 [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Hadis Sohbetleri
Hadis Sohbetleri 95-Allah-u Teâlâ’nın Yolunda Cihad
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst