Hadis Sohbetleri 5 : En Faziletli İbadet ...

Ukbaa

Well-known member
34914.png




Selamünaleyküm Kardeşler;

Ramazan Ayı Kur'an-ı Kerim ayı olması hasebiyle sıradaki dersimizin konusunu Kur'an olarak belirledik. Hadis dersimize katılımlarınızı bekliyoruz. Soru - Cevap serbest. Anladıklarımızı paylaşmaya devam...

İstifademiz ziyade olsun...


Sıradaki Hadisimiz;

[BILGI]
Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur'an okumaktır.

Feyzu-l Kadir
[/BILGI]

Sorularla başlayalım...

- Kur'an-ı Kerim okumanın faziletleri nelerdir ?
- Kuran-ı Kerim'in manevi hayatımıza, kainata, geçmiş ve geleceğe bakan vechi nedir ?
- Kur'an-ı Kerim'i okuyoruz ama anlamıyoruz diyenlere yanıtımız ne olmalı ?





[NOT]
Önceki Hadis Sohbetlerimize aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
[/NOT]

Hadis Sohbetleri 1 : En Hayırlı Genç...

Hadis Sohbetleri 2 : İsraf ve Kibir

Hadis dersleri 3 : İhtiyarlarımıza verilen değer ne olmalı?

Hadis Sohbetleri 4: Salavat ve Hikmeti
 

teblið

Vefasýz
Allah (c.c) razı olsun Hocam;Ramazan arefesinde böyle manidar bir konu ve ders seçimi gayet güzel olmuştur;Rabbim kabul etsin hayrınızı ;

Evet Konu Kur'anı kerim olunca insanın içten bir destur alası geliyor ;Adı kitap olsada o beşerin yazdığı bir kitap değildir haşa;Alemlerin Rabbinin bizlere Resulu aracılığıyla nüzül ettiği İlahi kelamı;işte bu yüzdendir ki Kur'anı Azimüşşan saygıyı hürmeti muhabbeti en çok hakk eden yegane ilahi kitap;

Veda hutbesini her okuduğumda şu hadis hep beni düşündürmüştür,,( Ey ümmetim bundan sonra size iki emanet bırakıyorum ,biri sünnetim diğeri ise Kuranı Kerim) bu ikisine sarılan kurtuluşa erer;

Demekki hem dünya hem ahiret saadeti için Kur'anın hükümlerine şeksiz ve şüphesiz teslim olmak gerek;Tabiri caizsse kurtuluş sahilimiz İlahi Kitaptır AMENNA!!!!

Kur'ân-ı Kerim, ins-ü cin Peygamberi Hazret-i Muhammed'e gön­derilmiş son kitabtır. Kıyamete kadar hükümleri bakidir.
Bu ilâhî kitabın belagat ve fasahatiyle, ifade ve üslûbundaki haş­metle hiçbir kitap kıyaslanamaz.
Kur'ân'ın diğer sözlerden üstünlüğü, Allah Teâlâ'nın kullarından üstünlüğü kadar farklı ve büyüktür.

Kur'ân, beşeriyyetin fikir ve kalbini aydınlatan bir nurdur. O nurdan nasibim almış insan, sapkınlıktan ve ruhî buhrandan kurtul­muş olur. O, her kelimesi yerli yerinde ifade buyrulmuş bir öğüttür. Onun nasihatine kulak veren yanılmaz. O, dosdoğru bir yoldur; Onun çizdiği istikamette giden asla dalâlete düşmez.

Kuranı Kerim esasen bizler için Anayasa ve Kanun kitabıdır..O aynı zamanda şifa ,dua ,ilim,ve yol gözteren İlahi bir lütuftur biz ademoğluna..
Kur'ân, şefaati kabul olunan bir şefaatçi, şikâyeti tutulan bir davacıdır. Kim onu önüne (rehber olarak) korsa Kur'ân onu cennete çeker (götürür). Kim onu arkaya bırakırsa Kur'ân onu cehenneme sevkeder
Kur'ân-ı Kerim bir hidayet meş'alesidir. Onun gösterdiği yolu ta­kip edene, onu elden ve dilden uzak tutmayana şefaat eder. Bunun içindir ki
Peygamber -Efendimize(sav)
«Kur'ân-ı okuyunuz. Çünkü o, kıyamet günü, ona sahip olanlara şefaatçi olarak gelecektir» buyurmuştur..

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Kur’an hakkında üç mühim görevi vardı. Bunların birincisi tebliğ, ikincisi tebyin yani açıklama, üçüncüsü ise tatbiktir.


Asrın ümmeti olarak biz nerde yanlış yapıyoruz sizce ?hep düşünmüşümdür bu konuyu;Bana göre okumaksa okuyoruz,fakat problem tefsiri boyutta olsa gerek;ve okuduğumuz emirleri hayatlarımıza tatbik edemeyişimizden kaynaklanıyor sanırım;

Ashab dönemini okuduğumda bu fikrimin doğru olduğuna kanaat getirdim;

Ne mi yapıyordu ashab;

Önce Hz Resul'e (sav) gelen vahyi Efendimizden dinlerlerdi;,sonra o ayeti ezber yapıp ,hiç vakit kaybetmeden hayatlarına tatbik ederlerdi,hemde ivedilikle;

daha sonra okuğum bir paragraf ta ise aramızda uçurum fark olduğunu farketmiştim.

Ashab kuranı kerimle o kadar hem hal olmuşlardıki,gün boyu ellerinden düşürmedikleri kuranı kerimi akşamlarıda başlarının altın yastık yapıp uyurlarmış..yani o kadar muhabbet dolularmışki bir an bile ayrı kalamıyorlarmış..

Yaşadığımız asra bakıncada ,tozlu raflarda ya bir cenaze de indiriliyor okunması için yada ,bir dua ve şifa arayışı içinde olunca rağbet görüyor;

Bu şekilde devam edişimiz toplum olarak imanı kalkınmamızı geciktiriyor haliyle;

Unutmamaliki Kuranı Kerim ölülere değil yaşayanlar için indirilmiş İlahi bir kitaptır..

Kur'ân'ın, bizim üzerimizde birtakım hakları vardır: Hükümleriyle amel etmek, onu müdafaa et­mek, haram kıldığı şeylerden sakınmak gibi
Bu hususlara dikkat gösterdiğimiz zaman Kur'ân-ı Kerim, kıya­met günü bize şefaatçi olacaktır. inşl..
 

La-Tahzen

Well-known member
Kuran-ı Kerim'in geleceğe bakan vechi nedir?

geleceğe dair en güzel müjdeleri Efendimiz(asv) bizlere vermiş bir kaçı;

"Üç zümre vardır ki, onları Kıyametin dehşeti korkutmaz,
onlar için hesap zorluğu yoktur, diğerlerinin hesabı bitinceye kadar onlar misk tepecikleri üzerindedirler.
Bunlardan birisi, Allah'ın rızasını kazanmak için Kur’ân okuyan kimsedir." (et-Terğîb v’et-Terhîb)

"İleride karanlık gece parçaları gibi fitne olacak. Ya Resulallah! Ondan kurtuluş ne iledir? dedim.
Buyurdu ki: Allah'ın kitabı iledir.(Tirmizi)

Kur'an öğrenmek, onu çok okumak ve ondaki ince sırlara ermekle meşgul olun.
Çünkü onunla cennette derecelere ulaşırsınız.
(Râmuz 319/1)



 

memluk

Hatim Sorumlusu
Hz. Peygamber'e Cebrâil aracılığıyla Arapça olarak indirilen ve bize ka­dar tevâtür yoluyla gelen Kur'an'ı diğer kutsal kitaplardan ayıran ve eşsiz kılan özelliklerin başlıcaları şunlardır:

1. O, Peygamberimiz’e diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi toptan değil, zamanın ve olayların akışına göre âyetler ve sûreler halinde indirilmiştir.

2. Kur'an, en son kutsal kitaptır ve ondan sonra başka bir ilâhî kitap gelmeyecektir. Getirdiği hükümler ve bunların geçerliliği kıyamete kadar sürecektir.

3. Kur'an, bize kadar hiç bozulmaya ve değiştirilmeye uğramadan gel­miş, kıyamete kadar da öyle kalacaktır

4. O, Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu gösteren mûcizelerin en büyüğü ve sürekli olanıdır.

5. Kur'an'ın kapsadığı yüce gerçekler kıyamete kadar bütün insanların ve çağların ihtiyacını karşılayacak değerdedir. Bilimin ve aklın, ondaki ger­çeklerde çelişki bulacağı bir zamanın gelmesi düşünülemez.

6. Kur'an'ın bir başka üstünlüğü kolayca ezberlenebilmesidir. Bu özellik tarihte hiçbir kitaba nasip olmamıştır. Kur'an, aynı zamanda başka din mensupları arasındaki ihtilâfları çö­züme kavuşturacak bir özelliğe sahiptir.Kur'an, hayatı anlamlandırmamıza yardım eder. O,'ın insanların mutlu olması için gönderdiği bir reçete gibidir. Çünkü insanı yaratmıştır. Bir şeyi en iyi onu yapan bileceğine göre; insanın özelliklerini, onun nasıl mutlu olacağını, onun için nelerin faydalı, nelerin zararlı olduğunu en iyi bilen Allah'tır.

Bu nedenle Kur'anıkerim insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır.

Kur'anıkerim, insanlar için bir rahmet, bir öğüt ve uyarıcı olan, kendisine tabi olanları doğru yola götüren ilahi bir kitaptır. (Bakara suresi, 185) O, doğruyu yanlıştan ayıran aydınlatıcı bir nur ve insanlar için bir müjdedir.

(Nisa suresi, 174, Neml suresi, 2) Kur'an sözlerin en üstünü ve en güzelidir. Onda insanları dünyada ve ahirette mutluluğa ulaştırmayı amaçlayan öğütler bulunur.

Aklı, bilimi, evrensel ilke ve değerleri öne çıkaran; insanı erdemli, dürüst ve güvenilir olmaya yönelten evrensel ilkeler yer alır. Kısaca Kur'an'ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için önerisi şudur: Oku, düşün, anla ve yaşa.
 

Muvahhid1

Well-known member
A. KUR'ÂN OKUMANIN DÜNYADA KAZANDIRDIKLARI

Kur’ân, Nasihat, Dertlere Şifa, Hidayet ve Rahmettir.


Kur'ân, yalnızca insanların ölüm ötesi hayatlarını ilgilendiren hususları açıklayan, ibadetler hakkında bilgi veren ve Yaratıcı'nın birliği ve varlığını ortaya koyan delilleri değil, aynı zamanda o, insanların dünyadaki mutluluklarını temin hususunda da yol gösterendir. Kur'ân, insanlar için güzel bir nasihatçı, yol gösterici ve kalplerin şifa kaynağıdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.), bir doktor, doktorun elindeki reçete de Kur'ân'dır. Bu husus, Yüce Beyan'da şöyle ifade edilir:

"Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi." (Yûnus 10/57)

Kur'ân, bu âyette insanlara dört merhaledeki müdahalesini ifade etmektedir. Öncelikle, insanların maddi-manevî bünyelerine zarar verecek olan bazı zararlı unsurlara karşı uyarı yapılıyor, belki bu anlamda bazı sınırlamalar koyuluyor ve böylece ilk müdahale yapılmış oluyor. İşte bu durum, âyette "mev'iza" (öğüt) olarak belirtiliyor. Bu merhaleden sonra şifaya ulaştırmaya geçiliyor. Bu da, doktorun hastasına, hastalığa sebep olan bozuk şeyleri içerisinden atacak ilaçları içirmesine benzemektedir. Kur'ân da, insanlara sakıncalı şeyleri yasaklamakla onları tertemiz hale getiriyor ve bu durumu kazanmaları için de insanların bazı gayretlerde bulunmasını tavsiye ediyor. Nitekim şu âyet, bu husus için verilecek pek çok misalden yalnızca birisidir:

"Allah, adaleti, hattâ adaletten de fazla olarak ihsanı (en güzel davranışı), muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir." (Nahl 16/90) İnsanlar, tavsiye edilen emir ve yasakları tam anlamıyla yerine getirince de dertlerden kurtulur, gönüller güven ve emniyete ulaşır ve neticede Yüce Yaratıcının:

"Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarım içine, gir Cennetime!" (Fecr 89/27-30) beyanındaki sırrı yakalamış olur. Bu sırla da İlahî rahmeti yakalar ki, âyetin sonunda belirtilen "Kur'ân'nın rahmet olması" ifadesi buna işaret etmektedir.

Kur’ân, rehberdir.

Kur'ân, bütün insanlık için rehberdir. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, maddî olarak hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, Kur'ân'ın ona gösterdiği prensiplerden asla müstağni kalması düşünülemez. Bu hidayet, toplumun sadece belirli bir kısmını değil, herkesi ilgilendiren, her seviyedeki insanın muhtaç olduğu, ilerlemiş medeniyetlerin de sonsuza dek yükselmesinin teminatı olarak inmiş bir hidayettir. Bu hidayetle insan, dünyada öğrenmesi gerekli şeyleri öğrenecek, bununla birlikte asıl maksadı da unutmayacaktır.

Kur'ân'ın rehber olması Kudsî beyanda üzerinde önemle durulan bir meseledir. Mealini vereceğimiz şu iki âyet de bu durumu ifade etmektedir:

"İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere." (Bakara, 2/2)

"..De ki: "O iman edenler için hidayet ve şifadır." (Fussilet, 41/44)

Kur'an, En Doğru Yola İletir

Kur'ân, insanları yolların en doğrusuna götürür. Gerek insanların kendileriyle olan münasebetlerinde, gerek insanların birbirleriyle olan münasebetlerinde ve gerekse devletlerarası münasebetlerde Kur'ân, en ideal ve mükemmel yolu gösterir. Çünkü Kur'ân, "Alîm" (her şeyi en ince detaylarına kadar bilen) ve "Habîr" (her şeyden haberdar olan) sıfatlarına sahip Allah'ın kelâmıdır. İnsanların ortaya koyduğu, beşerî duygu ve düşüncenin içerisinde bulunduğu her şeyde bir eksikliğin olması en tabiîdir. Bu, insan olmanın gereğidir. İnsanlığın, her dönemde yeni arayışlara girmesi de bunun en güzel bir göstergesidir. İşte bu anlamda Kur'ân, yolların en sağlamını, prensiplerin en uygununu ve içinde hiçbir eksikliğin olmadığı hükümleri ihtiva etme özelliğini tam ve eksiksiz olarak taşıyan biricik İlâhi Kitap'tır. Onun bu yönü şöyle ifade edilmiştir:

"Gerçekten bu Kur'ân, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir.." (İsrâ, 17/9)

Kur’ân Okunan Yere Melekler, Rahmet ve Sekîne İner

İlâhî kelâm, öyle büyük bir te'sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun Kur'ân'la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir. Hz. Peygamber (s.a.s), bu hususu şöyle ifade buyurur: "Bir topluluk Kur'ân'ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de onları kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da, onları huzurunda bulunan yüce topluluğa (meleklere) anar." (Ebu Davud, Salât, 349; Müslim, Zikir, 38)

Hz. Peygamberin yukarıda anlattığı durum, sahabeden Üseyd ibn Hudayr tarafından da bizzat yaşanmıştır. Bu husustaki rivayet şöyledir: Hz. Üseyd, geceleyin (hurma harmanında iken) Kur'ân'dan Bakara sûresini okuyordu. Hemen yakınında ise atı bağlıydı. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine Kur'ân okumaya ara verdi. At da sakinleşti. Üseyd tekrar okumaya başlayınca, at tekrar şahlandı. Üseyd yine okumaya ara verince at yine sakinleşti. Biraz sonra yeniden okumaya başlayınca at yeniden şahlandı. Oğlu Yahya ata yakın bir yerdeydi. Ona bir zarar vermemesi için atın yanından uzaklaştırmaya gitti. Başını semaya doğru kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var. Sabahleyin hemen Resûlullah'ın yanına gelerek başından geçenleri anlattı. Hz. Peygamber de kendisine şöyle dedi: "O gördüklerin neydi bilir misin?" O da, "hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine: "Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Şayet sen okumaya devam etseydin, onlar seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti ve onlar halktan gizlenmeyecekti." buyurdu. (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 11; Müslim, Müsafirûn, 40) Başka bir rivayette ise, Kur'ân okunurken inen şeyin "sekîne" olduğu belirtilir. (a.y.)

En Kıymetli Hâne

Kur'ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı onları korur. Allah Resûlü Kur'ân'ın bu yönünü şu benzetmeyle anlatır:

"Kur'ân okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur'ân okunmayan ev oturanlara dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır; şeytanlar üşüşür. İçinde Kur'ân okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için aydınlatılır." (Darimî, Sünen, 2/429-430; Heysemî, Mecma'üz-Zevaid, 7/171)

Görev Vermede Tercih Sebebi

Kur'ân'ı okuyan ve içindekileri yaşayan kimseler, insanların hak ve hukûkuna riâyet etme, kendi görev ve sorumluluklarını muhakkak yerine getirme, hüküm ve davranışlarında adaletten ayrılmama gibi çok önemli hasletlere sahip olacaklarından dolayı Hz. Peygamber birtakım görevlendirmeler yapacağı zaman bu hususu bir ölçü olarak kabul etmiş ve böylelikle Kur'ân'ı bilmeye dikkatleri çekmiştir.

Bu konuyla ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Meselâ, imamlık gibi son derece önemli bir görevde, Kur'ân'ı en çok bilenin tercih edilmesini tavsiye buyurmuş, (Müslim, Mesacid, 289-291; Tirmizî, Salât, 60) Allah Resûlü'nün Yemen'e gönderdiği heyetin başına yaşça en küçük olmasına rağmen Kur'ân'ı iyi bilen birini başkan seçmiş (Heysemî, 7/161) ve değişik görevlendirmelerde aynı yolu takip etmiştir. (İ. Hacer el-Askalânî, Metalibü'l-Âliye, 2/208-209) Bütün bu uygulamalar, Kur'ân okumanın ve incelikleriyle onu bilmenin önemini gösteren hususlardır.

Kur'ân'ı İyi Bilenin Mezarda Ön Tarafa Konulması

Kur'ân'ın okunma, anlaşılma ve yaşanması o kadar önemlidir ki, defnedilirken dahi bu hususa dikkat edilmiş, kim daha çok Kur'ân biliyorsa ön tarafa o konmuştur. Uhud'daki bu uygulamasıyla Resûlullah, Kur'ân'ın önemine dikkatleri çekmiş ve Kur'ân'a gösterilmesi gereken ihtimamın hangi boyutlara kadar varacağına işaret buyurmuştur.

Buraya kadar olan kısımda Kur'ân okuma ve bilmenin dünyada insanlara sağladığı faydalar ve üstünlükler üzerinde duruldu. Bundan sonraki bölümde ise, âhiretteki faydaları üzerinde durulacaktır.

B. KUR'ÂN OKUMANIN ÂHİRETTE KAZANDIRDIKLARI

En Hayırlı Kişi

İnsanlara göre üstünlük ölçüleri farklıdır. Kimine göre zenginlik, kimine göre soy-sop, kimine göre ırk, kimine göre makam-mevki vs.. Ancak Cenab-ı Allah'a (c.c.) göre hayırlı ve üstün olma, Kur'ân'ı öğrenme ve öğretme meselesine bağlanmıştır. Bu önemlidir, çünkü Kur'ân okunup anlaşılmadan üstün olmanın yolları bilinemez, hayırlı olmaya götüren ve hayırlı olmayı engelleyen hususlar tespit edilemez. Bu meselelerin aynı zamanda başkalarına aktarılması da istenmiştir ki, iyiler ve iyilikler çoğalsın, kötüler ve kötülükler Kur'ân'ın altın ikliminde yok olup gitsinler. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a.s), şu vecîz ifadeleriyle anlatmaktadır: "Sizin en hayırlınız, Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir." (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 15)

Kur'ân-ı Kerim: "..Şunu unutmayın ki, Allah'ın nazarında en üstün olanınız, içinizden takvada (Allah'ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olanınızdır..." (Hucurât 49/13) beyanıyla, Allah katında insanların değer kazanma ölçüsünü bildirmiştir. Belirtilen bu takva sahibi olma hususu ise, ancak Kur'ân'ı okuma ve anlamadan geçer. Demek ki bu okuma ve anlama işi yapıldığında takva yakalanılıyor, takvayla da insan en hayırlılar kervanına katılmış oluyor.

Kıyâmette Şefâat

En küçük bir iyiliği dahi karşılıksız bırakmayan Cenab-ı Hakk (c.c.), insanın bu dünyada değer verip meşgul olduğu Kur'ân'ı, kişinin ona sahip çıkması ve onunla samimi bir alâka kurması oranında insana şefaatçi yapar. Bununla insan, belki de en muhtaç olduğu bâdirelerden kolaylıkla kurtulmuş olur. Hz. Peygamber'in bu hususla ilgili beyanları oldukça dikkat çekicidir. O (s.a.s.), şöyle buyurur:

"Kişi kabrinden kalkınca Kur'ân, o kimseyi, rengi değişmiş ve zayıflamış bir halde karşılar ve: 'Beni tanıyor musun?' der. O da: 'Hayır' cevabını verir. O zaman: 'Ben senin arkadaşın olan ve seni şiddetli sıcaklarda susuz, geceleri uykusuz bırakan Kur'ân'ım' der. Sonra o şahsa vakar tacı, anne-babasına da iki değerli elbise giydirilir. Anne-baba bunun sebebini sorunca, çocuklarının Kur'ân'la olan meşguliyeti gösterilir." (İbn Mace, "Edeb", 52: Darimî, Sünen, 2/451) Diğer bir hadislerinde de Allah Resûlü şöyle buyurmuşlardır: "Kur'ân okuyun! Zira Kur'ân, kıyamet günü okuyana şefaatçi olarak gelir." (Müslim, Müsafirûn, 252)

Kıyâmette Nûr

Kur'ân'ın isimlerinden birisi de "Nûr"dur. Nurun anlamlarından biri de, etrafı aydınlatan ve görmeye yardım eden ışıktır. (İbn Faris, Mu'cem Mekâyis Fi'l-Luğa, 368; Rağıb, Müfredât, 508) Kur'ân, insana maddi-manevî bir ışıktır. Ona yol gösteren bir lambadır. Bu dünyada içinden çıkamayacağı konularda bir rehberdir. Nitekim;

"Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir delil geldi, size açık bir Nûr indirdik." (Nisâ 4/174) âyeti de bunu vurgulamaktadır.

Kur'ân'ın aydınlatması ve insana yol göstermesi sadece bu dünya ile sınırlı olmayıp, âhirette de devam edecektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur'ân'ın ahirette insanlara bir Nûr olarak gelmesini şöyle ifade buyurmuştur: "Her kim Allah'ın kitabından bir âyet öğrenirse, o öğrendiği kıyâmet günü kendisine bir nur olacaktır." (Darimî, 2/444)

Kur'ân'la Yükselme

Kur'ân-ı Kerim'de Cennet'ten bahsedilirken, her zaman tek bir cennetten bahsedilmez. Özellikle Cennet'in farklı derece ve mertebelerine vurgu için çoğul sıygasıyla "cennât" (cennetler) olarak ifade edilir. Yani nasıl dünyada insanlar sahip oldukları imkânlar açısından aynı seviyede değillerse, ahirette de bunun benzeri olacaktır. Burada yaptıkları işler, kazandıkları sevaplar ölçüsünde orada farklı bir konum, farklı bir mertebe kazanmış olacaklardır. Kur'ân'a sahip çıkma, onu okuma, anlama ve yaşama ölçüsünde Cennet'teki makam ve dereceler de farklılaşacaktır. Resûlullah (s.a.s), Kur'ân'ın insana kazandıracağı bu yönü şöyle ifade buyurmuşlardır:

"Kur'ân'ı okuyup ona sahip çıkan kimseye (âhirette): "Oku ve (Cennet'in derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir." denir. (Ebu Davud, Vitr, 20; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 18)

Bitmeyen Ticaret

Kur'ân'a sahip çıkıp onu vird haline getiren ve onunla amel eden kimseler anlatılırken, onların, batması, tükenmesi ve iflası mümkün olmayan bir ticaret kazancına sahip oldukları ifade edilir. Tükenmeyen zengin bir ticaret nitelemesinde bulunma, verenin, her şeyin sahibi ve mâliki Allah (c.c.) olmasındandır. Bu husus, Kur'ân'da şöyle belirtilmektedir:

"Allah'ın Kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasip ettiğimiz imkânlardan gizli ve âşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar." (Fâtır 35/29)

Zorlanana İki Sevap

Kur'ân, İlâhi bir hazinedir. O, her yönüyle bir hayır deryasıdır. Şânına yaraşır bir şekilde okunduğunda, meleklere denk bir makama ulaşılır. Tam manâsıyla eda edilemediği, okunmasında veyahut da öğrenilmesinde zorlanıldığında ise verilen derece iki katıdır. Özellikle yeni başlayanlar veya belli bir yaştan sonra okumaya başlayıp zorlananlar için Allah Resûlü'nün bu husustaki müjdesi şöyledir:

"Kur'ân-ı Kerim'i maharetle okuyan bir insan, Kirâmen Kâtibin melekleri seviyesinde olur. Onu o seviyede beceremeyen fakat halis bir niyet ile okumağa çalışan, okurken de kem küm edip dili dolaşan ve Kur'ân'ı okumak ona zor geldiği halde okuyan insana da iki sevap vardır." (Buharî, Tevnid, 52; Müslim, Müsafirûn, 244)

Her Harfine On Sevap

Rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı (c.c.), insanlara verdiği sayısız nimetler yanında, ayrıca yaptıkları iyi işlere de kat kat sevap ve mükâfat vermektedir. Kötülükler bir misliyle karşılık gördüğü halde, iyiliklerin karşılığı on, yüz veya daha fazla katını bulabilmektedir. Nitekim

"Kim Allah'a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez." (En'âm 6/160) âyeti bu gerçeği ifade etmektedir. Şüphesiz ki işlerin en hayırlısı ve değerlisi, Cenab-ı Hakk'ın Kelâm sıfatından gelen Kur'ân-ı Kerim'in okunup anlaşılması ve yaşanmasıdır. Onun her bir cümlesi, kelimesi, hattâ harfi Allah Teâla katında ayrı bir kıymeti haizdir ve karşılığı en üst seviyeden verilecektir. Bu hususu Allah Resûlü şu açık beyanlarıyla ifade etmişlerdir:

"Kur'ân-ı Kerim'den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben "Elif lâm Mîm" bir harf demiyorum. Aksine "Elif" bir harf, "Lâm" bir harf, "Mîm" de bir harftir." (Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 16)


Yrd.Doç.Dr Muhittin AKGÜL
 

Ukbaa

Well-known member
- Kuran-ı Kerim'in geçmiş ve geleceğe bakan vechi nedir ?

Kur'ân Allah’ın ezeli ve ebedi olan ilminden gelmektedir. Ve Allah'ın kelâmı olması itibariyle geleceğe ve geçmişe dair her şey eksiksiz olarak onda vardır.

Ayet-i kerimeye bakalım ;

(Ey Rasûlüm!) İşte (sana indirilmekte olan) o (Elif, Lâm, Mîm; senin kalbine koyacağımızı va’d ettiğimiz o ağır ve muazzam kelâm; önceki kitaplarda göndereceğimizi bildirdiğimiz,
yaş ve kuru her şeyden haber veren o Kur’an), Kâmil bir Kitap’tır. Bunda aslâ şüphe yoktur. (Bu Kitap) Müttikîlere (büyük ve küçük günahlardan sakınanlara delil ve) yol göstericidir. (Bakara 2)


Geçmişten haber vermesine misaller;
Hz. Musa ve denizin yarılması
Firavun ve çevresine verilen belalar
Nuh Tufanı
Hz. Süleyman ve tahtı
Kavimlerden verilen haberler


Gelecekten haber vermesine misaller;
Rumların galip gelmesi ve dünyanın en alçak yerinin bildirilmesi
Mekke'nin fethi
Firavun'un cesedinin korunması
Peygamberimizin Allah tarafından korunacağı
Kur'an-ı Kerim'in tek harfinin bile değişmeyeceği
İşaretlerle elektirik, televizyon, uçak ve hava taşıtları, izafiyet teorisinden vs.. haber vermesini sayabiliriz.


 

memluk

Hatim Sorumlusu
Kur’an: İlk emri “oku” olan, okuma-yazmayı, ilim- irfanı teşvik eden, kalem kullanmayı Allah’ın büyük bir ikramı olarak değerlendiren, Allah’ın sonsuz ilminin parıltılarını gösteren semavî bir ders kitabıdır.

Kur’an: Hakkı batılın üzerine salarak onun beynini dağıtan, Hak’tan gelen, Hak ismine dayanan, gücünü haktan alan, hak ve hakikati ders veren, Allah’ın en son hak kitabıdır.

Kur’an: Hak ve hakikatin paslanmaz bir elmas olduğunu ders veren, batılın yüzündeki peçeyi kaldırıp basiret sahiplerine çirkin simasını gösteren, gerçek ile yanlışı ayıran ilahî bir Furkandır.

Kur’an: Allah’a hamdu sena ile başlayan, mesajı bulunduğu Rabbul-alemînin Rahman, Rahîm ve din/hesap gününün sahibi olduğunu nazara vererek kullarına ümit bahşeden, yalnız Allah’a kul olmayı, sadece ondan yardım dilemeyi, dosdoğru yolda/sırat-ı müstakimde yürümek için peygamberlerin yoluna uymayı öğreten şaşmaz, şaşırtmaz bir semavî rehberdir.

Ku’ran:
Yeryüzünün tek bir sayfası olduğu kâinat kitabının ezelî bir tercümesi, çeşit çeşit dillerle meramını ifade eden bu mücessem kitabın ihtiva ettiği tekvinî/kozmik ayetlerinin ebedî bir tercümanıdır.

Kur’an: Görünen ve görünmeyen varlıkları aynı şekilde gören, her şeyi kuşatan bir ilmin izlerini taşıyan, gaiplerin yanında hazır bulunduğu, Allamu’l-ğuyub olan Allah’ın yerde ve göklerde tecelli eden güzel isimlerinin hikmet dolu yansımalarını açıklayıp ortaya koyan, ilahî hakikatlerin ezelî bir tefsiridir.

Kur’an: Kâinat çapında sürekli meydana gelen kozmik ve sosyolojik hadiselerin altında yatan gizli gerçeklerin kapılarını açan büyüleyici bir anahtar, şahadet âleminin görünen yüzünün arka planında yer alan gerçekleri beyan eden mucizevî bir lisandır.

Kur’an: Şu görünen şahadet âleminin perdesi arkasında yer alan o görünmez/gaip âleminin güzergâhını takip ederek -Rahman ve Rahim olan Allah’ın ebedîyete kadar uzanan bir iltifatı ve ezelî bir hitabı olarak- bize gelen semavî lütuflar hazinesidir.

Kur’an: İslam âleminin manevî şahsiyetinin güneşi, temeli, hendesesi, âhiret ülkesinin mukaddes haritası, Allah’ın Zat, isim, sıfat ve şuunatı hakkında açıklamalarda bulunan, onların kusursuzluğunu ve kutsallığını beyan eden kuvvetli bir şerhi, açıklayıcı bir tefsiri, kesin bir burhanı ve parlak bir tercümanıdır.

Kur’an: İnsanlık camiasını eğiten, terbiye eden bir muallim, gerçek ve en büyük insanlık olan İslam’ın hakikat çekirdeklerinin suyu ve ışığıdır. İnsanların dünya ve ahiret saadetinin yolunu gösteren gerçek bir hikmet, bir irşat ve bir hidayet rehberidir.

Kur’an: Sosyal hayatın ahlakî ve hukukî prensiplerini vazeden bir şeriat kitabı, insanların Rablerine nasıl yalvarıp yakaracağını öğreten bir dua kitabı, hayatın hayatı olan dinin hikmet dolu talimatlarını ders veren bir hikmet kitabı, Allah’a karşı kulluğun nasıl yapılacağını belirten bir ubudiyet/kulluk kitabı, Allah’ın emir ve tavsiyelerini ihtiva eden bir çağrı/bir davet kitabıdır.

Kur’an: Allah’ı dille, gönülle, akılla, zikr etmeyi, fikr etmeyi emreden, her şeyde onun marifetine baktıran bir pencere açan, onun huzuruna çıkaran bir manevî asansör tesis eden, mahlukatın nefis ve nefesleri sayısınca onun dergâhına giden yolları keşfeden bir zikir ve fikir kitabıdır.

Kur’an: İnsanların bütün kesimlerine hitap eden, herkese kabiliyetine, meslek ve meşrebine göre ders verip akıl, kalp ve hissiyatını tatmin eden, manevî bütün ihtiyaçlarına cevap veren, kusurdan âzâde, noksanlıktan beri, her türlü yanlışlık şaibesinden uzak pek çok kitapları ihtiva eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitab-ı semavîdir.

Kur’an: Nur isminin cilvelerini yansıtan, kevnî ayetleriyle yer ve göklerin üstünde parlayan İlahî hikmetleri açıklayarak evreni aydınlatan, ders verdiği iman güneşinin ışıklarıyla insanların akıl ve gönüllerini nurlandıran, basiret gözü kör olmayanlara enfusî ve âfakî delillerle donattığı manevî projektörle berzah âleminin öteki yamacında inşa edilen cennet saraylarını aydınlatan, içi nur, dışı nur, özü nur nuranî bir kitab-ı mukaddestir.

Kur’an: Altı ciheti de parlak ve şüphelerin şaibesinden uzaktır. Hiçbir yönden yanlış ve batıl kendisine yaklaşamamıştır: Çünkü Kur’an’ın arkası/istinat noktası kuvvetlidir; semavî bir vahiy olarak sırtını Allah’a dayamıştır. Önü açıktır, güçlü bir zırhla korunmuştur. Çünkü, hedefinde ebedi saadet vardır. Bu saadeti söz veren her şeye gücü yeten ve asla sözünü yemeye tenezzül etmeyen Allah’tır. İçinde barındırdığı mesajlar berrak birer hidayettir. Üstünde parıltıları görülen güneş ise, imandır. Altında delil ve burhan sütunları vardır. Sağ tarafında durup kendisine boyun eğen kalp ve vicdandır. Solunda el pençe duran akıl ve izandır. Meyvesi ise, Allah’ın sonsuz rahmeti ve cennettir.

Kur'ân: Bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah'ın kelâmıdır. Onun için yediden yetmişe herkesi kamet-i kıymeti nispetinde terbiye eden ilahî mesajları ihtiva etmektedir.

Hem bütün mevcudatın İlâhı unvanıyla Allah'ın fermanıdır. Bu sebepledir ki, bu ferman-ı azimüşşanda Allah’ın ibadete layık yegâne ilah, yegâne mabud olduğu, insanların –diğer bütün varlıklar gibi- Allah’a ibadet etmek için yaratıldığı vurgulanmış, kâinat çapında tarrakalarıyla Allah’a tesbih ve tahmidde bulunduklarını ilan eden varlıkların bu muhteşem manevî armonisine katılmaları emredilmiştir.

Hem bütün semâvat ve arzın yaratıcısı adına gönderilen bir kitaptır. Bu sebepledir ki, Kur’an’da –sık, sık- göklerde ve yerde görünen harika sanat levhaları aklın nazarına sunulmuş, sonsuz ilim ve kudrete sahip bir yaratıcının edasıyla konulara yaklaşan bir üslup takip edilmiştir.

Kur’an: Tarih sahnelerinde meydana gelen olayları harika bir tasvir metoduyla canlandırarak gözler önüne seren büyüleyici bir üslupla değerlendiren, bu cümleden olarak maddî güç bakımından genellikle zayıf bir konumda olmalarına rağmen peygamberler ve onlara uyan müminlerin -Allah’ın yardımıyla- elde ettikleri galibiyetleri, maddî güç açısından çok kuvvetli olmalarına rağmen inkârcıların -Allah’ın kahrıyla- uğradıkları hezimetleri dikkatlere sunan, tarihin tekerrür eden sosyolojik bir vakıa olduğu gerçeğinden hareketle, gelecek nesillere eskiden olmuş zafer ve hezimetlerin gerekçelerini hatırlatarak, Allah’a itaat eden iyi insanları kuvvetle müjdeleyen, ona isyan eden kötü insanları şiddetle uyaran semavî bir inzar ve tebşir kitabıdır.

 

memluk

Hatim Sorumlusu
- Kur'an-ı Kerim'i okuyoruz ama anlamıyoruz diyenlere yanıtımız ne olmalı ?

Allah yolunda yapılan en küçük bir iş ve amel bile neticesiz kalmaz. Hele Kur’an okumak gibi kainatın en büyük bir hadisesi, hiç sevapsız kalmayacaktır. Kur’an'ın yüzüne bakmak bile sevap olursa Kur’an'ın anlamını veren bir kitabı okumak elbette sevabı vardır.
Allah c c Kur'an'ın her harfine en az on sevap vereceğini söylüyor.
Kur'an'ın manasını anlamak ve onun hükümleriyle yaşamak, her Müslümanın görevidir. Zaten Kur'an anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir.

Esas olan Kur’an okumayı aslından öğrenmek ve manasını anlamak içinde mealden okumaktır. Ancak hiçbir Kur’an meali aslının yerini tutmayacağından, namazda Kur’an yerine okunmaz.
Namazımızda mutlaka Kur’an-ı Kerimi aslından okumalıyız. Allah kelamı olan, Arapça olandır. Bunun yeri ve sevabı ayrıdır.
Her harfine kat kat sevap verilir.

Bizi yaratan Allah, Kur’an-ı Kerimi Arapça olarak bize göndermiş. Elbetteki manasını öğrenmek için Türkçe, İngilizce gibi mealleri okumamız gerekir.
Ancak namaz ibadetinde okuduğumuzda mutlaka aslından, orjinalini okumalıyız. Çünkü onun aslı Arapça’dır.
Allah Kur'an'ı Arapça olarak indirmiştir. Tercümesi Kur'an yerine geçemez.





 

memluk

Hatim Sorumlusu
- Kuran-ı Kerim'in manevi hayatımıza, kainata, geçmiş ve geleceğe bakan vechi nedir ?
işaretü'l i'caz

"Hitabat-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi, ve şu İslâmiyet âlem-i manevîsinin güneşi, temeli, hendesesi., ve avalim-i
uhreviyenin mukaddes haritası, ve zât ve sıfat ve esma ve şuun-u İlâhîyenin kavl-i sarihi, tefsir-i vazıhı, bürhan-ı katıı, tercüman-ı satıı. ve şu âlem-i insaniyetin mürebbisi.. ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ' ve ziyası., ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi.. ve insaniyeti saadete sevkeden hakikî mürşidi ve hadîsi..."ve insanlara

hem bir kitab-ı şeriat,

hem bir kitab-ı dua,

hem bir kitab-ı hikmet,

hem bir kitab-ı ubudiyet,

hem bir kitab-ı emir ve dâvet,

hem bir kitab-ı zikir,

hem bir kitab-ı fikir,

• hem insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi bir kitâb-ı mukaddes,

• hem bütün evliya ve sıddîkînin ve urefa ve muhakkıkînin muhtelif meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitâb-ı semavîdir.

 

La-Tahzen

Well-known member
gerektiğinİçinde bulunduğumuz Ramazan-ı Şerif hasebiyle Kuranı önemi ve nasıl okunmasını bildiren bir nükte;

Altıncı Nükte: Ramazan-ı Şerifin sıyamı, Kur'an-ı Hakîm'in nüzulüne baktığı cihetle ve
Ramazan-ı Şerif, Kur'an-ı Hakîm'in en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:

Kur'an-ı Hakîm, madem Şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş;
O Kur'anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için
Ramazan-ı Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlattan tecerrüd ve
ekl ü şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve
bir surette o Kur'anı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve
dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve
o hitabı Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail'den,
belki Mütekellim-i Ezelî'den dinliyor gibi bir kudsî halete mazhar olur.

Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur'anın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.
Evet Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor;

öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde o Kur'anı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara işittiriyorlar.

Her Ramazan “O Ramazan ayı ki, Kur’an, o ayda indirilmiştir. (Bakara suresi 185)“
âyetini, nuranî parlak bir tarzda gösteriyor.
Ramazan, Kur'an ayı olduğunu isbat ediyor.
O cemaat-ı uzmanın sair efradları, bazıları huşu' ile o hâfızları dinlerler.
Diğerleri, kendi kendine okurlar.

Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin hevesatına tabi olup, yemek içmek ile o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mesciddeki cemaatın manevî nefretine ne kadar hedef ise; öyle de Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de, o derece umum o âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkirine hedeftir.

Ramazan Risalesi
 
Üst