Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Hadis Sohbetleri
Hadis Sohbetleri 47 :Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ABDULLAH4" data-source="post: 368295" data-attributes="member: 1004566"><p>Kul hakları içinde en mühim olanı ana-baba hakkıdır. Allah ve Rasûlü’ne itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Çünkü anne ve babalarımız varlık sebebimiz ve velî-nîmetimizdir. Maddî ve mânevî hayâtımızı inşâ eden müstesnâ fazîlet âbideleridir. Bir anne yüreği ve kucağı, çocuk terbiyesinin yapıldığı muhteşem bir dershânedir. Âile yuvası, çocuğun istikbâlini şekillendiren ilk eğitim müessesesidir. Dolayısıyla anne ve babaların evlâtları üzerindeki hakları sayılamayacak kadar çoktur.</p><p></p><p>Fazîletli anne-babalar, evlâtlar için büyük bir rahmet ve berekettir. Sâliha anne, ilâhî kudretin insanoğluna lutfettiği bir rahmet kucağı, âilede saâdet kaynağı, huzur ve safâ ışığı, âile fertlerinin şefkat pınarıdır. Rabbimizin, “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” esmâsının dünyadaki müstesnâ ve mûtenâ bir tecellîgâhıdır.</p><p></p><p>Bizleri önce bir müddet karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır. Ev tanzîmi ve evlât terbiyesini omuzlarına alan anneler, cidden engin bir muhabbete, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktırlar. </p><p></p><p>Bir anne rûhunda biriken o engin şefkatin sınırlarını tâyin edebilecek bir ölçü var mıdır? Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, uyumamış uyutmuş… Hayâtın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını seferber etmiş olan anne ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün müdür? Bunu Mevlânâ Hazretleri ne güzel ifâde eder:</p><p></p><p>“Anne hakkına dikkat et! Onu başında tâc et! Zîrâ anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.”</p><p>Cenâb-ı Hak, kendi haklarından sonra anne-babaya iyi ve güzel davranmayı ilk sırada zikrederek şöyle emreder:</p><p></p><p><strong>“Allâh’a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın…” </strong>(en-Nisâ, 36)</p><p><strong>“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak </strong>(karnında)<strong> taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. </strong>(İşte bunun için<strong> «Önce Bana, sonra da ana-babana şükret!» diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır.” </strong>(Lokmân, 14)</p><p></p><p>Cenâb-ı Hak, kendi rızâsını ana-babanın rızâsına bağlamıştır. Bu hakîkati Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle haber verir:</p><p></p><p><em>“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.”</em> (Tirmizî, Birr, 3/1899)</p><p></p><p>Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu duâsı bir mü’min için ne büyük bir müjdedir:</p><p><em>“Ana-babasına iyilik edene ne mutlu! Allah Teâlâ onun ömrünü ziyâdeleştirsin!”</em> (Heysemî, VIII, 137)</p><p>Ebeveynin evlâtları üzerindeki hakları o kadar çoktur ki, bunları ödemek pek zor, hattâ imkânsızdır. Hadîs-i şerîfte buna şöyle bir teşbihle dikkat çekilmektedir:</p><p></p><p><em>“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” </em>(Müslim, Itk, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906)</p><p>Bu sebeple, Allah rızâsı için herhangi bir hayır ve iyilik yapılacaksa, evvelâ ana-babanın düşünülmesi îcâb eder. Sonra da en yakından uzağa doğru diğer insanlar… Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:</p><p></p><p><strong>“…Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah, yapacağınız her hayrı bilir.”</strong> (el-Bakara, 215)</p><p></p><p>Çocuklar, ana-babalarına karşı hürmet, itaat ve gerekli hizmetlerle mükelleftirler. Eğer farklı yerlerde ya da muhtelif şehirlerde yaşıyorlarsa, ana-babalarını ziyâret edip gönüllerini almalı, duâlarını istemelidirler. Onlara hizmet etmek, güzel söz söyleyip ikramda bulunmak, bilhassa yaşlandıkları zaman evlâtların en büyük vefâ borcudur. Yüce Rabbimiz, onlara karşı en ufak bir memnûniyetsizlik göstermeye bile müsâade etmemiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur:</p><p></p><p><strong>“Rabbin, yalnız kendisine ibâdet etmenizi ve ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı «öf» bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve tevâzû kanatlarını ger ve; «Rabbim! Onlar beni küçükken </strong>(merhametle) <strong>yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet eyle!» diyerek duâ et!”</strong> (el-İsrâ, 23-24)</p><p></p><p>Anne babaya hizmette bulunmak, çok fazîletli bir amel-i sâlihtir. Bu fırsatı değerlendiremeyen kimseler, büyük bir kayıp içindedirler. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mühim bir îkaz ve ihtar mâhiyetinde şöyle buyurmuştur:</p><p></p><p><em>“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!” </em>(Müslim, Birr, 9, 10)</p><p></p><p>Kendisine sayılamayacak kadar çok iyilik yapmış olan anne-babanın hakkına riâyet etmeyen bir kimsenin, diğer insanların haklarını gözetmesi elbette düşünülemez. Dolayısıyla anne-babasına hayırlı bir evlât olamayan kişilerin, büyük bir ahlâkî zaaf taşıdıkları muhakkaktır.</p><p></p><p>Ana-babanın duâsı makbûldür. Onların hayır duâlarını almaya gayret edilmeli, bedduâlarından da sakınılmalıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:</p><p><em>“Makbûl olduğunda şüphe bulunmayan üç duâ vardır:</em></p><p></p><p><em>Babanın çocuğuna duâsı; misâfirin duâsı; mazlumun duâsı.” </em>(Ebû Dâvûd, Vitr 29/1536; Tirmizî, Birr 7/1905, Deavât 47; İbn-i Mâce, Duâ 11)</p><p><em>“Babanın oğluna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir.”</em> (Süyûtî, II, 12/4199)</p><p>Annenin duâsı ise babanınkinden daha tesirlidir. Bu yüzden hadîs-i şerîfte zikredilme ihtiyâcı hissedilmemiştir.</p><p>Bu durumda anne-babaya âsî olmanın büyük günahların başında yer alacağı husûsunda şüphe yoktur. </p><p>Nüfey bin Hâris -radıyallâhu anh- şöyle rivâyet eder:</p><p></p><p>“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün:</p><p><em>«–Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?» </em>diye üç defâ sordu. Biz de:</p><p>«–Evet, yâ Rasûlallah!» dedik. Rasûl-i Ekrem Efendimiz:</p><p><em>«–Allâh’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek!» </em>buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve; </p><p><em>«–İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak!»</em> buyurdu.[159]</p><p>Bu sözü o kadar çok tekrar etti ki, daha fazla üzülmesini istemediğimiz için, keşke sükût buyursalar da yorulmasalar, diye arzu ettik.” (Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti’zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143)</p><p>Bâzı rivâyetlerde, kıyâmet gününde Allah Teâlâ’nın, anne ve babasına itaatsizlik eden kimselerin yüzlerine bakmayacağı haber verilmektedir.[160]</p><p></p><p>Kişi, anne-babasına nasıl muâmele ederse evlâtlarından da aynı muâmeleyi görür. Peygamber Efendimiz:</p><p><em>“…Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler…”</em> (Hâkim, IV, 170/7258)</p><p>buyurarak bu hakîkate işâret etmiştir.</p><p></p><p>Ebeveynlerine karşı kötülük yapan ve kırıcı davrananların, sonradan kendi evlâtları tarafından aynı muâmeleye tâbî tutulduğu, çok sık rastlanan ibret manzaralarındandır</p><p>.</p><p>İnsanlar, gerek ana-babalarına gerekse diğer insanlara karşı muâmelelerinde İslâm’ın koyduğu edeb ve nezâket kâidelerine tâbî olurlarsa, son derece huzurlu ve gıpta edilmeye lâyık bir toplum meydana gelir. Nitekim Fransız müellif Brayer, Osmanlı toplumunda müşâhede ettiği fazîlet tablolarını, bâzı kıyaslar yaparak şöyle ifâde eder:</p><p></p><p>“Osmanlı’da çocuklar, yetişip kemâl yaşına geldikleri zaman, anne ve babalarının yanında bulunmakla iftihâr ederler. Anne-babaları küçükken kendilerine nasıl şefkat gösterdilerse, çocuklar da aynı şekilde mukâbele etmekle bahtiyâr olurlar. Oysa diğer memleketlerde çok defâ çocuklar olgunluk çağına girer girmez, ana ve babalarından ayrılırlar. Maddî menfaatleri husûsunda onlarla çekişe çekişe münâkaşa ederler. Hattâ bâzen kendileri refah içinde yaşadıkları hâlde onları sefâlete yakın bir hayat içinde bırakırlar. Kendilerine en çok ihtiyaçları olduğu bir devrede anne-babalarına karşı âdeta yabancılaşırlar.”</p><p></p><p><strong>Cenâb-ı Hak, cümlemizi ana-babasına itaat eden ve onları memnûn ederek huzûr-i ilâhîye varan bahtiyar kullarından eylesin…</strong></p><p><strong>Âmîn!</strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ABDULLAH4, post: 368295, member: 1004566"] Kul hakları içinde en mühim olanı ana-baba hakkıdır. Allah ve Rasûlü’ne itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Çünkü anne ve babalarımız varlık sebebimiz ve velî-nîmetimizdir. Maddî ve mânevî hayâtımızı inşâ eden müstesnâ fazîlet âbideleridir. Bir anne yüreği ve kucağı, çocuk terbiyesinin yapıldığı muhteşem bir dershânedir. Âile yuvası, çocuğun istikbâlini şekillendiren ilk eğitim müessesesidir. Dolayısıyla anne ve babaların evlâtları üzerindeki hakları sayılamayacak kadar çoktur. Fazîletli anne-babalar, evlâtlar için büyük bir rahmet ve berekettir. Sâliha anne, ilâhî kudretin insanoğluna lutfettiği bir rahmet kucağı, âilede saâdet kaynağı, huzur ve safâ ışığı, âile fertlerinin şefkat pınarıdır. Rabbimizin, “er-Rahmân” ve “er-Rahîm” esmâsının dünyadaki müstesnâ ve mûtenâ bir tecellîgâhıdır. Bizleri önce bir müddet karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır. Ev tanzîmi ve evlât terbiyesini omuzlarına alan anneler, cidden engin bir muhabbete, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktırlar. Bir anne rûhunda biriken o engin şefkatin sınırlarını tâyin edebilecek bir ölçü var mıdır? Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş, uyumamış uyutmuş… Hayâtın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını seferber etmiş olan anne ve babaların haklarını ödeyebilmek mümkün müdür? Bunu Mevlânâ Hazretleri ne güzel ifâde eder: “Anne hakkına dikkat et! Onu başında tâc et! Zîrâ anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.” Cenâb-ı Hak, kendi haklarından sonra anne-babaya iyi ve güzel davranmayı ilk sırada zikrederek şöyle emreder: [B]“Allâh’a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın…” [/B](en-Nisâ, 36) [B]“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak [/B](karnında)[B] taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. [/B](İşte bunun için[B] «Önce Bana, sonra da ana-babana şükret!» diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır.” [/B](Lokmân, 14) Cenâb-ı Hak, kendi rızâsını ana-babanın rızâsına bağlamıştır. Bu hakîkati Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle haber verir: [I]“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.”[/I] (Tirmizî, Birr, 3/1899) Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu duâsı bir mü’min için ne büyük bir müjdedir: [I]“Ana-babasına iyilik edene ne mutlu! Allah Teâlâ onun ömrünü ziyâdeleştirsin!”[/I] (Heysemî, VIII, 137) Ebeveynin evlâtları üzerindeki hakları o kadar çoktur ki, bunları ödemek pek zor, hattâ imkânsızdır. Hadîs-i şerîfte buna şöyle bir teşbihle dikkat çekilmektedir: [I]“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” [/I](Müslim, Itk, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906) Bu sebeple, Allah rızâsı için herhangi bir hayır ve iyilik yapılacaksa, evvelâ ana-babanın düşünülmesi îcâb eder. Sonra da en yakından uzağa doğru diğer insanlar… Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: [B]“…Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah, yapacağınız her hayrı bilir.”[/B] (el-Bakara, 215) Çocuklar, ana-babalarına karşı hürmet, itaat ve gerekli hizmetlerle mükelleftirler. Eğer farklı yerlerde ya da muhtelif şehirlerde yaşıyorlarsa, ana-babalarını ziyâret edip gönüllerini almalı, duâlarını istemelidirler. Onlara hizmet etmek, güzel söz söyleyip ikramda bulunmak, bilhassa yaşlandıkları zaman evlâtların en büyük vefâ borcudur. Yüce Rabbimiz, onlara karşı en ufak bir memnûniyetsizlik göstermeye bile müsâade etmemiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur: [B]“Rabbin, yalnız kendisine ibâdet etmenizi ve ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı «öf» bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve tevâzû kanatlarını ger ve; «Rabbim! Onlar beni küçükken [/B](merhametle) [B]yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet eyle!» diyerek duâ et!”[/B] (el-İsrâ, 23-24) Anne babaya hizmette bulunmak, çok fazîletli bir amel-i sâlihtir. Bu fırsatı değerlendiremeyen kimseler, büyük bir kayıp içindedirler. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mühim bir îkaz ve ihtar mâhiyetinde şöyle buyurmuştur: [I]“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!” [/I](Müslim, Birr, 9, 10) Kendisine sayılamayacak kadar çok iyilik yapmış olan anne-babanın hakkına riâyet etmeyen bir kimsenin, diğer insanların haklarını gözetmesi elbette düşünülemez. Dolayısıyla anne-babasına hayırlı bir evlât olamayan kişilerin, büyük bir ahlâkî zaaf taşıdıkları muhakkaktır. Ana-babanın duâsı makbûldür. Onların hayır duâlarını almaya gayret edilmeli, bedduâlarından da sakınılmalıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: [I]“Makbûl olduğunda şüphe bulunmayan üç duâ vardır:[/I] [I]Babanın çocuğuna duâsı; misâfirin duâsı; mazlumun duâsı.” [/I](Ebû Dâvûd, Vitr 29/1536; Tirmizî, Birr 7/1905, Deavât 47; İbn-i Mâce, Duâ 11) [I]“Babanın oğluna duâsı, peygamberin ümmetine duâsı gibidir.”[/I] (Süyûtî, II, 12/4199) Annenin duâsı ise babanınkinden daha tesirlidir. Bu yüzden hadîs-i şerîfte zikredilme ihtiyâcı hissedilmemiştir. Bu durumda anne-babaya âsî olmanın büyük günahların başında yer alacağı husûsunda şüphe yoktur. Nüfey bin Hâris -radıyallâhu anh- şöyle rivâyet eder: “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün: [I]«–Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?» [/I]diye üç defâ sordu. Biz de: «–Evet, yâ Rasûlallah!» dedik. Rasûl-i Ekrem Efendimiz: [I]«–Allâh’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek!» [/I]buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve; [I]«–İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak!»[/I] buyurdu.[159] Bu sözü o kadar çok tekrar etti ki, daha fazla üzülmesini istemediğimiz için, keşke sükût buyursalar da yorulmasalar, diye arzu ettik.” (Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti’zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143) Bâzı rivâyetlerde, kıyâmet gününde Allah Teâlâ’nın, anne ve babasına itaatsizlik eden kimselerin yüzlerine bakmayacağı haber verilmektedir.[160] Kişi, anne-babasına nasıl muâmele ederse evlâtlarından da aynı muâmeleyi görür. Peygamber Efendimiz: [I]“…Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler…”[/I] (Hâkim, IV, 170/7258) buyurarak bu hakîkate işâret etmiştir. Ebeveynlerine karşı kötülük yapan ve kırıcı davrananların, sonradan kendi evlâtları tarafından aynı muâmeleye tâbî tutulduğu, çok sık rastlanan ibret manzaralarındandır . İnsanlar, gerek ana-babalarına gerekse diğer insanlara karşı muâmelelerinde İslâm’ın koyduğu edeb ve nezâket kâidelerine tâbî olurlarsa, son derece huzurlu ve gıpta edilmeye lâyık bir toplum meydana gelir. Nitekim Fransız müellif Brayer, Osmanlı toplumunda müşâhede ettiği fazîlet tablolarını, bâzı kıyaslar yaparak şöyle ifâde eder: “Osmanlı’da çocuklar, yetişip kemâl yaşına geldikleri zaman, anne ve babalarının yanında bulunmakla iftihâr ederler. Anne-babaları küçükken kendilerine nasıl şefkat gösterdilerse, çocuklar da aynı şekilde mukâbele etmekle bahtiyâr olurlar. Oysa diğer memleketlerde çok defâ çocuklar olgunluk çağına girer girmez, ana ve babalarından ayrılırlar. Maddî menfaatleri husûsunda onlarla çekişe çekişe münâkaşa ederler. Hattâ bâzen kendileri refah içinde yaşadıkları hâlde onları sefâlete yakın bir hayat içinde bırakırlar. Kendilerine en çok ihtiyaçları olduğu bir devrede anne-babalarına karşı âdeta yabancılaşırlar.” [B]Cenâb-ı Hak, cümlemizi ana-babasına itaat eden ve onları memnûn ederek huzûr-i ilâhîye varan bahtiyar kullarından eylesin…[/B] [B]Âmîn![/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Hadis Sohbetleri
Hadis Sohbetleri 47 :Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır.
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst