Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Günün Risale-i Nur Dersi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="P&amp;#304;KEAS" data-source="post: 253910" data-attributes="member: 1014768"><p>Felsefe ile din ilimleri birbiriyle barışmalı</p><p> 14 Haziran 2011 / 00:01</p><p> Günün Risale-i Nur dersi...</p><p> </p><p> <strong>Bismillahirrahmanirrahim </strong></p><p> <strong>Reis-i Cumhura ve Başvekile,</strong></p><p> Kabir kapısında ve seksen küsur yaşında, birkaç hastalıkla hasta bulunan ve ölüme kendini yakın gören bir biçare garip ihtiyar der ki:</p><p> Size iki hakikati beyan ediyorum:</p><p> Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakiyetkârâne ittifakını, bu millete kemâl-i samimiyetle, sürûr ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah dört yüz milyon İslâmın sulh-u umumiyesine ve selâmet-i âmmenin teminine kat’î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım.</p><p> Otuz kırk seneden beri dünyayı ve siyaseti terk ettiğim halde, şiddetli bir alâka ile bu ihtar-ı kalbînin sebebi: Elli seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu bulan ve Kur’ân’ın bu zamanda bir mu’cize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur’un Arabistan ve Pakistan’da her yerden daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması, hattâ aldığımız habere göre, mahkemece tesbit edilen miktarın üç misli Risale-i Nur’un talebelerinin o havalide bulunmalarıdır. Bu sır için âhir hayatımda kabir kapısında bu netice-i azîmeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mecbur oldum.</p><p> Saniyen: Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında “kulüpler” suretinde büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde, evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında Müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezc olmuş, kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar. Türk gibi Araplarda da Araplık ve Arap milliyeti İslâmiyetle mezc olmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir.</p><p> Sizin bu defaki Irak ve Pakistan’la pek kıymettar ittifakınız, inşaallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def edecek ve dört beş milyon ırkçıların yerine, dört yüz milyon kardeş Müslümanları ve sekiz yüz milyon sulh ve müsalemet-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hıristiyan ve sâir dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına ruhuma kanaat geldiğinden, size beyan ediyorum.</p><p> Salisen: Altmış beş sene evvel bir vali bana bir gazete okudu. Bir dinsiz müstemlekât nâzırı Kur’ân’ı elinde tutup konferans vermiş. Demiş ki: “Bu İslâmların elinde kaldıkça, biz onlara hakikî hâkim olamayız, tahakkümümüz altında tutamayız. Ya Kur’ân’ı sukut ettirmeliyiz veyahut Müslümanları ondan soğutmalıyız.”</p><p> İşte bu iki fikirle, dehşetli ifsat komitesi bu biçare fedakâr, mâsum, hamiyetkâr millete zarar vermeye çalışmışlar. Ben de, altmış beş sene evvel bu cereyana karşı, Kur’ân-ı Hakîm’den istimdat eyledim. Hakikate karşı kısa bir yol ve bir de pek büyük bir “Dârülfünun-u İslâmiye” tasavvuru ile, altmış beş senedir, âhiretimizi kurtarmak ve onun bir fâidesi olarak hayat-ı dünyeviyemizi de istibdad ı mutlaktan ve dalâletin helâketinden kurtarmaya ve akvam-ı İslâmiyenin mâbeynindeki uhuvvetini inkişaf ettirmeye iki vesileyi bulduk.</p><p> Birinci vesilesi: Risale-i Nur’dur ki, uhuvvet-i imaniyenin inkişafına kuvvet-i iman ile hizmet ettiğine kat’î delil, emsalsiz bir mazlumiyet ve âcizlik hâletinde telif edilmesi ve şimdi âlem-i İslâmın ekseri yerlerinde ve Avrupa ve Amerika’ya da tesirini göstermesi ve ihtilâlcilere ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehşetli bir surette maddiyun ve tabiiyun gibi dinsizlik fikrine karşı galebe çalması ve hiçbir mahkeme ve ehl-i vukuf dahi onları cerh edememesidir. İnşaallah bir zaman da, sizin gibi uhuvvet-i İslâmiyenin anahtarını bulan zatlar, bu mu’cize-i Kur’âniyenin cilvesini âlem-i İslâma işittireceksiniz.</p><p> İkinci vesilesi: Altmış beş sene evvel Câmiü’l-Ezhere gitmek istiyordum. Âlem i İslâmın medresesidir diye, ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kısmet olmadı. Cenâb-ı Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki:</p><p> Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile</p><p> “Ancak mü’minler kardeştirler.” (Hucurât Sûresi, 49:10.) Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ı şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında, Medresetü’z-Zehra mânâsında, Câmiü’l-Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için yirmi bin altın lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umumîdeki esaretimden döndüğüm vakit, Ankara’da mevcut iki yüz meb’ustan yüz altmış üç meb’usun imzası ile yüz elli bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, şimdiki para ile beş milyon liraya yakın bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kıymetdar bir üniversitenin tesisine herşeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hattâ dinde çok lâkayt ve garplılaşmak ve an’anattan tecerrüd etmek taraftarı bulunan bir kısım meb’uslar dahi onu imza ettiler. Yalnız onlardan ikisi dediler ki:</p><p> “Biz şimdi ulûm-u an’ane ve ulûm-u diniyeden ziyade garplılaşmaya ve medeniyete muhtacız.”</p><p> Ben de cevaben dedim:</p><p> Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asya’da, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve feylesofların garpta gelmelerinin delâletiyle Asya’yı hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i dinî olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla an’ane-i İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdinî bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletlerin merkezinde olan vilâyat-ı şarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyetin hakaikine kat’iyen tarafdar olmak, size lâzım ve elzemdir. Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceğim:</p><p> Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim.</p><p> Dedi: “Ben Müslüman bir Türkü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.”</p><p> Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.”</p><p> Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.</p><p> Ey sual soran meb’uslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Van’daki medreseden aldığı ders-i dinî mi daha lâzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslâmiyeyi tanımayan, sırf ulûm-u felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.</p><p> İşte bu cevabımdan sonra, an’ane aleyhinde ve her cihetle garplılaşmak fikrini taşıyanlar, kalktılar, imza ettiler. İsimlerini söylemeyeceğim. Allah kusurlarını affetsin; şimdi vefat etmişler.</p><p> Râbian: Mâdem Reisicumhur gayet mühim mesâil-i siyasiye içinde Şark Üniversitesini en ehemmiyetli bir mesele yapıp hattâ harika bir tarzda altmış milyon liranın o üniversiteye sarfı için bir kanun çıkarmak derecesinde fevkalâde bir hizmetle medresenin medâr-ı iftiharı ve kendisine büyük bir şeref verdiren bu medrese-i İslâmiyeye, eski hocalık hissiyatıyla başlaması, bütün şark hocalarını minnettar etmiş. Ve şimdi orta şarkta sulh-u umumînin temel taşı ve birinci kalesi olan bu üniversiteyi yine mesâil-i azîme-yi siyasiye içinde yeniden nazara alması, elbette bu vatan, bu devlete, bu millete bu azîm, fâideli hizmeti netice verecek. Ulûm-u diniye o üniversitede esas olacak. Çünkü hariçteki kuvvet tahribatı mânevîdir, imansızlıkladır. O mânevî tahribata karşı atom bombası, ancak mânevî cihetinde mâneviyattan kuvvet alıp o tahribatı durdurabilir.</p><p> Mâdem elli beş sene bu meseleye bütün hayatını sarf etmiş ve bütün dekaikiyle ve neticeleriyle tetkik etmiş bir adamın bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lâzım gelirken, Amerika’da, Avrupa’da bu meseleye dair istişareye kendinizi mecbur bildiğinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkım var. Hamiyetkâr olan bütün bir millet namına sizden bekliyoruz. (Emirdağ Lahikası, 2. Cilt, 139. mektup)</p><p> <strong>Bediüzzaman S aid Nursi</strong></p><p> <strong>LÜGAT:</strong></p><p> Âhir Hayat : Hayatın Sonu</p><p> Beyan Etmek : Açıklamak</p><p> Emare : Belirti, İz</p><p> Hakikî : Asıl, Gerçek</p><p> Havali : Çevre, Yöre</p><p> İhtar-I Kalbî : Kalbe Gelen Uyarı, İkaz</p><p> İstimal : Kullanma</p><p> İstirahat-İ Umumiye : Herkesi İçine Alan Rahatlık, Huzur</p><p> İttifak : Birleşme, Birlik</p><p> Kabil-İ Tefrik : Ayrılabilir Olma, Ayrılması Mümkün</p><p> Kıymettar : Kıymetli, Değerli</p><p> Makbul Olma : Kabul Görme</p><p> Menfî : Olumsuz, Karşıt</p><p> Mezc Olmak : Karışmak, Bütünleşmek</p><p> Misl : Kat, Derece</p><p> Mu’cize-İ Mâneviye : Mânevî Mu’cize; Benzerini Yapma Hususunda Başkalarını Âciz Ve Hayrette Bırakan Olağanüstü Mânâ</p><p> Mücahid : Cihad Eden</p><p> Müsalemet-İ Umumiye : Umumî Barış Ortamı; Herkesi İçine Alan Barış Ve Huzur</p><p> Müstemlekât Nâzırı : Sömürgeler Bakanı</p><p> Netice-İ Azîme : Büyük Netice</p><p> Sâir : Diğer</p><p> Salisen : Üçüncü Olarak</p><p> Saniyen : İkinci Olarak</p><p> Seciye-İ Fıtrî : Doğal, Yaratılıştan Gelen Özellik, Karakter</p><p> Sukut Ettirmek : Düşürmek, Hükümsüz Kılmak</p><p> Sulh : Barış</p><p> Suret : Biçim, Şekil</p><p> Tahakküm : Baskı, Zorbalık</p><p> Tehlike-İ Azîm : Büyük Tehlike</p><p> Tesirat : Tesirler, Etkiler</p><p> Uhuvvet-İ İslâmiye : İslâm Kardeşliği</p><p> Âcizlik : Güçsüzlük</p><p> Âhiret : Öldükten Sonra Sonsuza Kadar Devam Edecek Olan Hayat</p><p> Akvam-I İslâmiye : Müslüman Kavimler, Milletler</p><p> Âlem-İ İslâm : İslâm Dünyası</p><p> Biçare : Çaresiz</p><p> Cenâb-I Hak : Hakkın Ta Kendisi Olan Sonsuz Şeref Ve Yücelik Sahibi Allah</p><p> Cereyan : Akım, Hareket</p><p> Cerh Etmek : Yaralamak, Çürütmek</p><p> Cilve : Görüntü, Akis</p><p> Dalâlet : Hak Yoldan Ayrılma, Sapkınlık</p><p> Darülfünun : Üniversite</p><p> Dârülfünun-U İslâmiye : İslâmî Üniversite</p><p> Ehl-İ Vukuf : Bilirkişi</p><p> Ekser : Çoğunluk</p><p> Emsalsiz : Benzersiz</p><p> Hakikat : Doğru, Gerçek</p><p> Hâlet : Durum, Hâl</p><p> Hamiyetkâr : Din, Aile Ve Vatan Gibi Değerleri Koruma Duygusu Ve Gayreti İçinde Olan</p><p> Hayat-I Dünyeviye : Dünya Hayatı</p><p> Helâket : Mahvolma, Yok Oluş</p><p> İfsat Etmek : Karıştırma, Karışıklık Çıkarma</p><p> İfsat Komitesi : Bozgunculuk Çıkaran Grup</p><p> İhtilâlci : Ayaklanan, Karışıklık Çıkaran</p><p> İnkişaf : Açığa Çıkma, Açılma, Gelişme</p><p> İnşaallah : Allah Dilerse, İzin Verirse</p><p> İstibdad-I Mutlak : Sınırsız Baskı Ve Zulüm</p><p> İstimdat Eylemek : Yardım Dilemek</p><p> Kafkas : Kafkaslar’da Yaşayan Topluluk</p><p> Kat’î : Kesin</p><p> Kudsî : Mukaddes, Kutsal</p><p> Kur’ân-I Hakîm : Her Âyet Ve Sûresinde Sayısız Hikmet Ve Faydalar Bulunan Kur’ân</p><p> Kuvvet-İ İman : İman Gücü</p><p> Mâbeyn : Ara</p><p> Maddiyun : Materyalistler; Her Şeyi Madde İle Açıklamaya Çalışanlar</p><p> Mazlumiyet : Zulme Uğramışlık</p><p> Medrese-İ Umumiye : Herkese Açık Olan Medrese, Okul</p><p> Menfi : Olumsuz, Karşıt</p><p> Milliyet-İ Hakikiye : Gerçek Millet, Hakiki Milliyet</p><p> Mu’cize-İ Kur’âniye : Kur’ân’ın Mu’cizesi</p><p> Müsbet : Olumlu</p><p> Rahmet : İlâhî Şefkat Ve Merhamet</p><p> Suret : Biçim, Şekil</p><p> Tabiiyun : Tabiatı Yaratıcı Olarak Kabul Edenler, Materyalistler</p><p> Tasavvur : Düşünce, Hayal</p><p> Telif Edilmek : Yazılmak</p><p> Uhuvvet : Kardeşlik</p><p> Uhuvvet-İ İmaniye : İmandan Gelen Kardeşlik</p><p> Uhuvvet-İ İslâmiye : İslâm Kardeşliği</p><p> Umumî : Genel</p><p> An’anat : Gelenekler</p><p> Cevaben : Cevap Olarak</p><p> Darülfünun : Üniversite</p><p> Delâlet : Delil Olma, Gösterme</p><p> Ehl-İ Medrese : Medresede İlim Öğrenen Ve Öğretenler</p><p> Ehl-İ Mektep : Okulda İlim Öğrenen Ve Öğretenler</p><p> Ekser : Çoğunluk, Pekçok</p><p> Enbiya : Nebiler, Peygamberler</p><p> Esaret : Esirlik</p><p> Farz-I Muhal : Varsayım</p><p> Feylesof : Filozof; Felsefeci</p><p> Fıtrî : Doğal, Yaratılıştan Gelen</p><p> Fünun : Fenler, İlimler</p><p> Garp : Batı</p><p> Garplılaşmak : Batılılaşmak</p><p> Hakaik : Hakikatler, Esaslar</p><p> Hakikî : Gerçek</p><p> Hindistan : </p><p> Hiss-İ Dinî : Dinî His</p><p> Hükemâ : Felsefeciler, Filozoflar</p><p> İnkişaf : Açığa Çıkma, Açılma, Gelişme</p><p> İttifak Etmek : Birleşmek</p><p> Kanun-U Esasî : Temel Kanun, Esas Prensip, Anayasa</p><p> Kıymetdar : Kıymetli, Değerli</p><p> Lâkayt : Duyarsız, İlgisiz</p><p> Mazhar Olmak : Erişmek, Nail Olmak</p><p> Meb’us : Milletvekili</p><p> Musalâha Etmek : Barışmak</p><p> Nazara Almak : Dikkate Almak</p><p> Şark : Doğu</p><p> Tahsisat : Tahsis Edilen Şeyler; Belli Bir Şey İçin Ayrılan Para, Ödenek</p><p> Tecerrüd Etme : Soyutlanma, Sıyrılma</p><p> Terakki Ettirme : Yükseltme, Yüceltme</p><p> Tesirat : Tesirler, Etkiler</p><p> Tesis : Kurma, Yerleştirme</p><p> Ulûm-U An’ane : Geleneksel İlimler</p><p> Ulûm-U Diniye : Dinî İlimler</p><p> Vilâyât-I Şarkiye : Doğu İlleri</p><p> Zuhur : Belirme, Görünme</p><p> Aksülâmel : Ters Tepki</p><p> Alâkadar : Alâkalı, İlgili</p><p> An’ane : Gelenek</p><p> An’ane-İ İslâmiye : İslâmî Gelenek</p><p> Ders-İ Dinî : Din Dersi</p><p> Elzem : Çok Gerekli</p><p> Esaret : Esirlik</p><p> Fâsık : Günahkâr</p><p> Garplılaşmak : Batılılaşmak</p><p> Hakaik : Hakikatler, Esaslar</p><p> Hamiyet : Din, Aile Ve Vatan Gibi Değerleri Koruma Duygusu Ve Gayreti İçinde Olma</p><p> Hissiyat : Duygular, Hisler</p><p> Irktaş : Aynı Irktan Olan</p><p> Lâdinî : Dinsiz</p><p> Meb’us : Milletvekili</p><p> Medâr-I İftihar : İftihar Sebebi</p><p> Medrese-İ İslâmiye : İslâmî Medrese</p><p> Mesâil-İ Siyasiye : Siyasî Konular</p><p> Meslek : Gidilen Yol, Metot</p><p> Millet-İ İslâmiye : İslâm Milleti; Müslümanlar</p><p> Minnettar Etmek : Mânen Borçlu Kılmak</p><p> Misal : Örnek</p><p> Muallim : Öğretmen</p><p> Nazara Almak : Dikkate Almak</p><p> Râbian : Dördüncü Olarak</p><p> Reisicumhur : Cumhurbaşkanı</p><p> Salih : Dinin Emir Ve Yasaklarına Uygun Hareket Eden, Allah’ın Sevgili Kulu</p><p> Selâmet : Esenlik, Güven</p><p> Sulh-U Umumî : Genel Barış; Herkesi İçine Alan Barış, Huzur</p><p> Şark Üniversitesi : Doğu Üniversitesi</p><p> Şark : Doğu</p><p> Uhuvvet-İ İslâmiye : İslâm Kardeşliği</p><p> Ulûm-U Felsefe : Felsefe İlimleri</p><p> Vilâyat-I Şarkiye : Doğu İlleri</p><p> Alâmet : Belirti, İşaret</p><p> Azîm : Büyük</p><p> Aziz : Çok Değerli, İzzetli</p><p> Beyan Etmek : Açıklamak</p><p> Binaen : Dayanarak</p><p> Dekaik : İncelikler</p><p> Ekser : Çoğunluk</p><p> Hakikî : Gerçek, Asıl</p><p> Hâlet : Durum, Hâl</p><p> Hâlis : İçten, Katıksız, Samimî</p><p> Hamiyetkâr : Din, Aile Ve Vatan Gibi Değerleri Koruma Duygusu Ve Gayreti İçinde Olan</p><p> Hariç : Dış</p><p> Hizmet-İ Kur’âniye : Kur’ân Hizmeti</p><p> İfşa Etmek : Duyurmak, Bildirmek</p><p> İnayet-İ İlâhiye : Allah’ın Yardım Ve Şefkati</p><p> İstişare : Fikir Sorma, Danışma</p><p> Kelimat : Kelimeler</p><p> Men : Yasaklama</p><p> Mesâil-İ Azîme-Yi Siyasiye : Siyasete Ait Büyük Meseleler</p><p> Metanetli : Dayanıklı, Metîn</p><p> Muhlis : Samimî, İhlâslı; İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah’ın Rızasını Gözeten</p><p> Nazara Almak : Dikkate Almak</p><p> Niyaz Etmek : Dua Etmek, Yalvarıp Yakarmak</p><p> Rahmet : İlâhî Şefkat Ve Merhamet</p><p> Rahmet-İ İlâhiye : Allah’ın Her Şeyi Kuşatan Sonsuz Rahmeti</p><p> Rey : Oy</p><p> Sıddık : Çok Doğru Ve Bağlı</p><p> Şekvâ : Şikâyet</p><p> Tahammül : Dayanma, Katlanma</p><p> Tahribat : Tahripler, Yıkıp Bozmalar</p><p> Tamam-I Vazife : Görevin Son Bulması</p><p> Tazammun Eden : İçine Alan</p><p> Tesemmüm : Zehirlenme</p><p> Tetkik Etmek : İncelemek, Derinliğine Araştırmak</p><p> Ulûm-U Diniye : Dinî İlimler</p><p> Vehim : Kuşku, Kuruntu</p><p> Zahirî : Dış Görünüşte Olan</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="PİKEAS, post: 253910, member: 1014768"] Felsefe ile din ilimleri birbiriyle barışmalı 14 Haziran 2011 / 00:01 Günün Risale-i Nur dersi... [B]Bismillahirrahmanirrahim [/B] [B]Reis-i Cumhura ve Başvekile,[/B] Kabir kapısında ve seksen küsur yaşında, birkaç hastalıkla hasta bulunan ve ölüme kendini yakın gören bir biçare garip ihtiyar der ki: Size iki hakikati beyan ediyorum: Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakiyetkârâne ittifakını, bu millete kemâl-i samimiyetle, sürûr ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah dört yüz milyon İslâmın sulh-u umumiyesine ve selâmet-i âmmenin teminine kat’î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım. Otuz kırk seneden beri dünyayı ve siyaseti terk ettiğim halde, şiddetli bir alâka ile bu ihtar-ı kalbînin sebebi: Elli seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu bulan ve Kur’ân’ın bu zamanda bir mu’cize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur’un Arabistan ve Pakistan’da her yerden daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması, hattâ aldığımız habere göre, mahkemece tesbit edilen miktarın üç misli Risale-i Nur’un talebelerinin o havalide bulunmalarıdır. Bu sır için âhir hayatımda kabir kapısında bu netice-i azîmeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mecbur oldum. Saniyen: Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında “kulüpler” suretinde büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde, evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında Müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezc olmuş, kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar. Türk gibi Araplarda da Araplık ve Arap milliyeti İslâmiyetle mezc olmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir. Sizin bu defaki Irak ve Pakistan’la pek kıymettar ittifakınız, inşaallah bu tehlikeli ırkçılığın zararını def edecek ve dört beş milyon ırkçıların yerine, dört yüz milyon kardeş Müslümanları ve sekiz yüz milyon sulh ve müsalemet-i umumiyeye şiddetle muhtaç Hıristiyan ve sâir dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına ruhuma kanaat geldiğinden, size beyan ediyorum. Salisen: Altmış beş sene evvel bir vali bana bir gazete okudu. Bir dinsiz müstemlekât nâzırı Kur’ân’ı elinde tutup konferans vermiş. Demiş ki: “Bu İslâmların elinde kaldıkça, biz onlara hakikî hâkim olamayız, tahakkümümüz altında tutamayız. Ya Kur’ân’ı sukut ettirmeliyiz veyahut Müslümanları ondan soğutmalıyız.” İşte bu iki fikirle, dehşetli ifsat komitesi bu biçare fedakâr, mâsum, hamiyetkâr millete zarar vermeye çalışmışlar. Ben de, altmış beş sene evvel bu cereyana karşı, Kur’ân-ı Hakîm’den istimdat eyledim. Hakikate karşı kısa bir yol ve bir de pek büyük bir “Dârülfünun-u İslâmiye” tasavvuru ile, altmış beş senedir, âhiretimizi kurtarmak ve onun bir fâidesi olarak hayat-ı dünyeviyemizi de istibdad ı mutlaktan ve dalâletin helâketinden kurtarmaya ve akvam-ı İslâmiyenin mâbeynindeki uhuvvetini inkişaf ettirmeye iki vesileyi bulduk. Birinci vesilesi: Risale-i Nur’dur ki, uhuvvet-i imaniyenin inkişafına kuvvet-i iman ile hizmet ettiğine kat’î delil, emsalsiz bir mazlumiyet ve âcizlik hâletinde telif edilmesi ve şimdi âlem-i İslâmın ekseri yerlerinde ve Avrupa ve Amerika’ya da tesirini göstermesi ve ihtilâlcilere ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehşetli bir surette maddiyun ve tabiiyun gibi dinsizlik fikrine karşı galebe çalması ve hiçbir mahkeme ve ehl-i vukuf dahi onları cerh edememesidir. İnşaallah bir zaman da, sizin gibi uhuvvet-i İslâmiyenin anahtarını bulan zatlar, bu mu’cize-i Kur’âniyenin cilvesini âlem-i İslâma işittireceksiniz. İkinci vesilesi: Altmış beş sene evvel Câmiü’l-Ezhere gitmek istiyordum. Âlem i İslâmın medresesidir diye, ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kısmet olmadı. Cenâb-ı Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki: Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile “Ancak mü’minler kardeştirler.” (Hucurât Sûresi, 49:10.) Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ı şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında, Medresetü’z-Zehra mânâsında, Câmiü’l-Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için yirmi bin altın lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umumîdeki esaretimden döndüğüm vakit, Ankara’da mevcut iki yüz meb’ustan yüz altmış üç meb’usun imzası ile yüz elli bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, şimdiki para ile beş milyon liraya yakın bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kıymetdar bir üniversitenin tesisine herşeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hattâ dinde çok lâkayt ve garplılaşmak ve an’anattan tecerrüd etmek taraftarı bulunan bir kısım meb’uslar dahi onu imza ettiler. Yalnız onlardan ikisi dediler ki: “Biz şimdi ulûm-u an’ane ve ulûm-u diniyeden ziyade garplılaşmaya ve medeniyete muhtacız.” Ben de cevaben dedim: Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asya’da, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve feylesofların garpta gelmelerinin delâletiyle Asya’yı hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i dinî olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla an’ane-i İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdinî bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletlerin merkezinde olan vilâyat-ı şarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyetin hakaikine kat’iyen tarafdar olmak, size lâzım ve elzemdir. Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceğim: Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?” dedim. Dedi: “Ben Müslüman bir Türkü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.” Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: “Ben şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.” Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur. Ey sual soran meb’uslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Van’daki medreseden aldığı ders-i dinî mi daha lâzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslâmiyeyi tanımayan, sırf ulûm-u felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum. İşte bu cevabımdan sonra, an’ane aleyhinde ve her cihetle garplılaşmak fikrini taşıyanlar, kalktılar, imza ettiler. İsimlerini söylemeyeceğim. Allah kusurlarını affetsin; şimdi vefat etmişler. Râbian: Mâdem Reisicumhur gayet mühim mesâil-i siyasiye içinde Şark Üniversitesini en ehemmiyetli bir mesele yapıp hattâ harika bir tarzda altmış milyon liranın o üniversiteye sarfı için bir kanun çıkarmak derecesinde fevkalâde bir hizmetle medresenin medâr-ı iftiharı ve kendisine büyük bir şeref verdiren bu medrese-i İslâmiyeye, eski hocalık hissiyatıyla başlaması, bütün şark hocalarını minnettar etmiş. Ve şimdi orta şarkta sulh-u umumînin temel taşı ve birinci kalesi olan bu üniversiteyi yine mesâil-i azîme-yi siyasiye içinde yeniden nazara alması, elbette bu vatan, bu devlete, bu millete bu azîm, fâideli hizmeti netice verecek. Ulûm-u diniye o üniversitede esas olacak. Çünkü hariçteki kuvvet tahribatı mânevîdir, imansızlıkladır. O mânevî tahribata karşı atom bombası, ancak mânevî cihetinde mâneviyattan kuvvet alıp o tahribatı durdurabilir. Mâdem elli beş sene bu meseleye bütün hayatını sarf etmiş ve bütün dekaikiyle ve neticeleriyle tetkik etmiş bir adamın bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lâzım gelirken, Amerika’da, Avrupa’da bu meseleye dair istişareye kendinizi mecbur bildiğinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkım var. Hamiyetkâr olan bütün bir millet namına sizden bekliyoruz. (Emirdağ Lahikası, 2. Cilt, 139. mektup) [B]Bediüzzaman S aid Nursi[/B] [B]LÜGAT:[/B] Âhir Hayat : Hayatın Sonu Beyan Etmek : Açıklamak Emare : Belirti, İz Hakikî : Asıl, Gerçek Havali : Çevre, Yöre İhtar-I Kalbî : Kalbe Gelen Uyarı, İkaz İstimal : Kullanma İstirahat-İ Umumiye : Herkesi İçine Alan Rahatlık, Huzur İttifak : Birleşme, Birlik Kabil-İ Tefrik : Ayrılabilir Olma, Ayrılması Mümkün Kıymettar : Kıymetli, Değerli Makbul Olma : Kabul Görme Menfî : Olumsuz, Karşıt Mezc Olmak : Karışmak, Bütünleşmek Misl : Kat, Derece Mu’cize-İ Mâneviye : Mânevî Mu’cize; Benzerini Yapma Hususunda Başkalarını Âciz Ve Hayrette Bırakan Olağanüstü Mânâ Mücahid : Cihad Eden Müsalemet-İ Umumiye : Umumî Barış Ortamı; Herkesi İçine Alan Barış Ve Huzur Müstemlekât Nâzırı : Sömürgeler Bakanı Netice-İ Azîme : Büyük Netice Sâir : Diğer Salisen : Üçüncü Olarak Saniyen : İkinci Olarak Seciye-İ Fıtrî : Doğal, Yaratılıştan Gelen Özellik, Karakter Sukut Ettirmek : Düşürmek, Hükümsüz Kılmak Sulh : Barış Suret : Biçim, Şekil Tahakküm : Baskı, Zorbalık Tehlike-İ Azîm : Büyük Tehlike Tesirat : Tesirler, Etkiler Uhuvvet-İ İslâmiye : İslâm Kardeşliği Âcizlik : Güçsüzlük Âhiret : Öldükten Sonra Sonsuza Kadar Devam Edecek Olan Hayat Akvam-I İslâmiye : Müslüman Kavimler, Milletler Âlem-İ İslâm : İslâm Dünyası Biçare : Çaresiz Cenâb-I Hak : Hakkın Ta Kendisi Olan Sonsuz Şeref Ve Yücelik Sahibi Allah Cereyan : Akım, Hareket Cerh Etmek : Yaralamak, Çürütmek Cilve : Görüntü, Akis Dalâlet : Hak Yoldan Ayrılma, Sapkınlık Darülfünun : Üniversite Dârülfünun-U İslâmiye : İslâmî Üniversite Ehl-İ Vukuf : Bilirkişi Ekser : Çoğunluk Emsalsiz : Benzersiz Hakikat : Doğru, Gerçek Hâlet : Durum, Hâl Hamiyetkâr : Din, Aile Ve Vatan Gibi Değerleri Koruma Duygusu Ve Gayreti İçinde Olan Hayat-I Dünyeviye : Dünya Hayatı Helâket : Mahvolma, Yok Oluş İfsat Etmek : Karıştırma, Karışıklık Çıkarma İfsat Komitesi : Bozgunculuk Çıkaran Grup İhtilâlci : Ayaklanan, Karışıklık Çıkaran İnkişaf : Açığa Çıkma, Açılma, Gelişme İnşaallah : Allah Dilerse, İzin Verirse İstibdad-I Mutlak : Sınırsız Baskı Ve Zulüm İstimdat Eylemek : Yardım Dilemek Kafkas : Kafkaslar’da Yaşayan Topluluk Kat’î : Kesin Kudsî : Mukaddes, Kutsal Kur’ân-I Hakîm : Her Âyet Ve Sûresinde Sayısız Hikmet Ve Faydalar Bulunan Kur’ân Kuvvet-İ İman : İman Gücü Mâbeyn : Ara Maddiyun : Materyalistler; Her Şeyi Madde İle Açıklamaya Çalışanlar Mazlumiyet : Zulme Uğramışlık Medrese-İ Umumiye : Herkese Açık Olan Medrese, Okul Menfi : Olumsuz, Karşıt Milliyet-İ Hakikiye : Gerçek Millet, Hakiki Milliyet Mu’cize-İ Kur’âniye : Kur’ân’ın Mu’cizesi Müsbet : Olumlu Rahmet : İlâhî Şefkat Ve Merhamet Suret : Biçim, Şekil Tabiiyun : Tabiatı Yaratıcı Olarak Kabul Edenler, Materyalistler Tasavvur : Düşünce, Hayal Telif Edilmek : Yazılmak Uhuvvet : Kardeşlik Uhuvvet-İ İmaniye : İmandan Gelen Kardeşlik Uhuvvet-İ İslâmiye : İslâm Kardeşliği Umumî : Genel An’anat : Gelenekler Cevaben : Cevap Olarak Darülfünun : Üniversite Delâlet : Delil Olma, Gösterme Ehl-İ Medrese : Medresede İlim Öğrenen Ve Öğretenler Ehl-İ Mektep : Okulda İlim Öğrenen Ve Öğretenler Ekser : Çoğunluk, Pekçok Enbiya : Nebiler, Peygamberler Esaret : Esirlik Farz-I Muhal : Varsayım Feylesof : Filozof; Felsefeci Fıtrî : Doğal, Yaratılıştan Gelen Fünun : Fenler, İlimler Garp : Batı Garplılaşmak : Batılılaşmak Hakaik : Hakikatler, Esaslar Hakikî : Gerçek Hindistan : Hiss-İ Dinî : Dinî His Hükemâ : Felsefeciler, Filozoflar İnkişaf : Açığa Çıkma, Açılma, Gelişme İttifak Etmek : Birleşmek Kanun-U Esasî : Temel Kanun, Esas Prensip, Anayasa Kıymetdar : Kıymetli, Değerli Lâkayt : Duyarsız, İlgisiz Mazhar Olmak : Erişmek, Nail Olmak Meb’us : Milletvekili Musalâha Etmek : Barışmak Nazara Almak : Dikkate Almak Şark : Doğu Tahsisat : Tahsis Edilen Şeyler; Belli Bir Şey İçin Ayrılan Para, Ödenek Tecerrüd Etme : Soyutlanma, Sıyrılma Terakki Ettirme : Yükseltme, Yüceltme Tesirat : Tesirler, Etkiler Tesis : Kurma, Yerleştirme Ulûm-U An’ane : Geleneksel İlimler Ulûm-U Diniye : Dinî İlimler Vilâyât-I Şarkiye : Doğu İlleri Zuhur : Belirme, Görünme Aksülâmel : Ters Tepki Alâkadar : Alâkalı, İlgili An’ane : Gelenek An’ane-İ İslâmiye : İslâmî Gelenek Ders-İ Dinî : Din Dersi Elzem : Çok Gerekli Esaret : Esirlik Fâsık : Günahkâr Garplılaşmak : Batılılaşmak Hakaik : Hakikatler, Esaslar Hamiyet : Din, Aile Ve Vatan Gibi Değerleri Koruma Duygusu Ve Gayreti İçinde Olma Hissiyat : Duygular, Hisler Irktaş : Aynı Irktan Olan Lâdinî : Dinsiz Meb’us : Milletvekili Medâr-I İftihar : İftihar Sebebi Medrese-İ İslâmiye : İslâmî Medrese Mesâil-İ Siyasiye : Siyasî Konular Meslek : Gidilen Yol, Metot Millet-İ İslâmiye : İslâm Milleti; Müslümanlar Minnettar Etmek : Mânen Borçlu Kılmak Misal : Örnek Muallim : Öğretmen Nazara Almak : Dikkate Almak Râbian : Dördüncü Olarak Reisicumhur : Cumhurbaşkanı Salih : Dinin Emir Ve Yasaklarına Uygun Hareket Eden, Allah’ın Sevgili Kulu Selâmet : Esenlik, Güven Sulh-U Umumî : Genel Barış; Herkesi İçine Alan Barış, Huzur Şark Üniversitesi : Doğu Üniversitesi Şark : Doğu Uhuvvet-İ İslâmiye : İslâm Kardeşliği Ulûm-U Felsefe : Felsefe İlimleri Vilâyat-I Şarkiye : Doğu İlleri Alâmet : Belirti, İşaret Azîm : Büyük Aziz : Çok Değerli, İzzetli Beyan Etmek : Açıklamak Binaen : Dayanarak Dekaik : İncelikler Ekser : Çoğunluk Hakikî : Gerçek, Asıl Hâlet : Durum, Hâl Hâlis : İçten, Katıksız, Samimî Hamiyetkâr : Din, Aile Ve Vatan Gibi Değerleri Koruma Duygusu Ve Gayreti İçinde Olan Hariç : Dış Hizmet-İ Kur’âniye : Kur’ân Hizmeti İfşa Etmek : Duyurmak, Bildirmek İnayet-İ İlâhiye : Allah’ın Yardım Ve Şefkati İstişare : Fikir Sorma, Danışma Kelimat : Kelimeler Men : Yasaklama Mesâil-İ Azîme-Yi Siyasiye : Siyasete Ait Büyük Meseleler Metanetli : Dayanıklı, Metîn Muhlis : Samimî, İhlâslı; İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah’ın Rızasını Gözeten Nazara Almak : Dikkate Almak Niyaz Etmek : Dua Etmek, Yalvarıp Yakarmak Rahmet : İlâhî Şefkat Ve Merhamet Rahmet-İ İlâhiye : Allah’ın Her Şeyi Kuşatan Sonsuz Rahmeti Rey : Oy Sıddık : Çok Doğru Ve Bağlı Şekvâ : Şikâyet Tahammül : Dayanma, Katlanma Tahribat : Tahripler, Yıkıp Bozmalar Tamam-I Vazife : Görevin Son Bulması Tazammun Eden : İçine Alan Tesemmüm : Zehirlenme Tetkik Etmek : İncelemek, Derinliğine Araştırmak Ulûm-U Diniye : Dinî İlimler Vehim : Kuşku, Kuruntu Zahirî : Dış Görünüşte Olan [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Okuyoruz
Günün Risale-i Nur Dersi
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst