Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Tasavvuf
Nakşıbendi ve Nakşıbendilik
Sufinin Dünyası
Gafletten kurtuluş
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="hüdai" data-source="post: 202303" data-attributes="member: 1007085"><p>Hazret-i Mevlânâ şeytanın desîse ve aldatmalarına kanarak nefsine râm olup ibâdet ve muâmelâtını ziyân eden kişinin hâlini, ibretli bir hikâye ile şöyle anlatır:</p><p>“<em>Şuayb -aleyhisselâm- zamanında bir kişi: «Allâh benim bir çok ayıbımı ve günahımı gördü. Bende bu kadar günah ve cürüm gördüğü hâlde, lutuf ve keremi ile kusuruma bakmadı.» diyordu.</em></p><p><em>Şuayb -aleyhisselâm-, Hak Teâlâ’nın vahyi ile o kişiye şu îkâz edici nasihatte bulundu: </em></p><p><em>«–Ben bu kadar günah ettim de, Allâh keremi ile beni sorumlu tutmadı ve cezâlandırmadı, diyorsun. Ey aklı kıt adam, ey doğru yolu bırakıp çöllere düşen zavallı! Allâh senin kaç kere cezânı verdi de haberin yok. Baştan ayağa, tepeden tırnağa kadar gaflet içinde olduğun için basîretin kapanmış. Sen duygularının, nefsânî isteklerinin esiri olmuşsun da farkında değilsin.</em></p><p><em>Ey kararmış tencere misâli kişi! Kat kat isler ve paslar içindesin. Bunlar senin iç dünyanı karartmış. Senin gönlün kat kat paslarla örtülmüş ki, basîret gözün görmez olmuş, ilâhî sırlara karşı perdelenmiş, kalbin âmâ olmuş gitmiş.</em></p><p><em>Her şey zıddı ile daha açık görülür ve daha kolay idrak edilir. O kara is, kalaylı tencerenin beyazlığı üstünde, net bir şekilde kendini gösterir. Fakat dumanın tesiri ile tencere kararınca, onun üstündeki kara leke âdeta kaybolur ve onu kimse göremez? Aynı şekilde demirci zenci olursa, duman onun yüzünde bir iz bırakmaz. Fakat beyaz tenli birisi demircilik yaparsa, dumanın tesiri ile onun yüzü kararır. </em></p><p><em>Kalb sâfiyeti bozulmamış bir mü’min, günah işlediğinde onun tesirini çabucak anlar da ‘Aman yâ Rabbî!’ diye ağlayıp sızlanmaya başlar. Fakat günah işlemekte fütursuzca devam eden kişi, âdeta kalb gözüne toprak doldurmuş olur; günahını görmez ve vicdan azâbını da hissetmez. Tevbe etmeyi hatırına bile getirmez. Günah, onun gönlüne tatlı bir mûsıkî gibi gelir. Farkında olmadan îmânını zâyî eder. O pişmanlık duygusu, o ‘Ya Rabbî!’ deyişi ondan gider; gönül aynasına kat kat pas çöker. Onun kararıp kaskatı olan kalbini, paslar yemeye koyulur.</em></p><p><em>Beyaz bir kağıt üzerine yazı yazarsan, o yazı, net olarak okunur. Lâkin yazılı bir kağıt üzerine tekrar yazarsan, yazdığın anlaşılmaz, birbirine karışır. Okunması güçleşir ve yanlış okunabilir. Çünkü mürekkebin siyahlığı üst üste gelince, iki yazı da körleşir, mânâsı kalmaz. Eğer o kağıda üçüncü kere yazı yazarsan, onu kâfir kalbi gibi simsiyah edersin.</em></p><p><em>Öyle ise her çaresizliğin çaresi olan Allâh’a sığınmaktan başka ne yapılabilir ki? O merhamet ve rahmet sâhibi olan Rabb’inizden hidâyet ilticâsında bulunun ki, devâsız dertten, yani kalbinizin kararmasından ve paslanmasından kurtulmuş olasınız!»</em></p><p><em>Şuayb -aleyhisselâm-’ın ilâhî nefha taşıyan ve kalbleri titreten bu sözleri üzerine kendine gelen bu kişi, istiğfar etmek niyetiyle: </em></p><p><em>«</em>–<em>Benim idrâk edemediğim bu günahlarıma karşılık, ilâhî cezâya mâruz kaldığımın alâmeti nedir?» diye sordu.</em></p><p><em>Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, Şuayb Peygamber’e şöyle vahyetti: </em></p><p><em>«Ben suçları, günahları örterim; sırları fâş etmem, fakat onun belâlara uğradığına dâir en bâriz alâmet şudur: </em></p><p><em>O kulluk vazifesini yapıyor, oruç tutuyor, namaz kılıyor, zekat veriyor, daha başka hayır işleri de yapıyor, fakat hiç birinde, zerre kadar bile mânevî zevk bulamıyor. </em></p><p><em>İbâdeti şeklen uygun, kulluğu güzel, ama rûhaniyeti za’afa uğramış; kalbi ile bedeni bir âhenk içinde değil. Cevizler zâhiren sağlam görünüyor, ama içleri boş.</em></p><p><em>Îmânın ve ibâdetlerin bir lezzet hâline gelebilmesi için gönlün mâneviyât ve rûhâniyet kesbetmesi mecburîdir. Çekirdeğin fidan vermesi için içli olması gerektir. İçi boş olan çekirdek hiç fidan verebilir mi? Cansız sûret, bir kalıptan ibaret değil midir?!» </em></p><p><em>Şuayb -aleyhisselâm- o gâfil kişiyi, bu rûhânî nasihatlerle îkâz etti. Onun gönlünde, peygamberin rûhânî nefeslerinden ümit çiçekleri açtı. İstiğfar ederek kalbini Hakk’a yöneltmeye azmetti</em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="hüdai, post: 202303, member: 1007085"] Hazret-i Mevlânâ şeytanın desîse ve aldatmalarına kanarak nefsine râm olup ibâdet ve muâmelâtını ziyân eden kişinin hâlini, ibretli bir hikâye ile şöyle anlatır: “[I]Şuayb -aleyhisselâm- zamanında bir kişi: «Allâh benim bir çok ayıbımı ve günahımı gördü. Bende bu kadar günah ve cürüm gördüğü hâlde, lutuf ve keremi ile kusuruma bakmadı.» diyordu.[/I] [I]Şuayb -aleyhisselâm-, Hak Teâlâ’nın vahyi ile o kişiye şu îkâz edici nasihatte bulundu: [/I] [I]«–Ben bu kadar günah ettim de, Allâh keremi ile beni sorumlu tutmadı ve cezâlandırmadı, diyorsun. Ey aklı kıt adam, ey doğru yolu bırakıp çöllere düşen zavallı! Allâh senin kaç kere cezânı verdi de haberin yok. Baştan ayağa, tepeden tırnağa kadar gaflet içinde olduğun için basîretin kapanmış. Sen duygularının, nefsânî isteklerinin esiri olmuşsun da farkında değilsin.[/I] [I]Ey kararmış tencere misâli kişi! Kat kat isler ve paslar içindesin. Bunlar senin iç dünyanı karartmış. Senin gönlün kat kat paslarla örtülmüş ki, basîret gözün görmez olmuş, ilâhî sırlara karşı perdelenmiş, kalbin âmâ olmuş gitmiş.[/I] [I]Her şey zıddı ile daha açık görülür ve daha kolay idrak edilir. O kara is, kalaylı tencerenin beyazlığı üstünde, net bir şekilde kendini gösterir. Fakat dumanın tesiri ile tencere kararınca, onun üstündeki kara leke âdeta kaybolur ve onu kimse göremez? Aynı şekilde demirci zenci olursa, duman onun yüzünde bir iz bırakmaz. Fakat beyaz tenli birisi demircilik yaparsa, dumanın tesiri ile onun yüzü kararır. [/I] [I]Kalb sâfiyeti bozulmamış bir mü’min, günah işlediğinde onun tesirini çabucak anlar da ‘Aman yâ Rabbî!’ diye ağlayıp sızlanmaya başlar. Fakat günah işlemekte fütursuzca devam eden kişi, âdeta kalb gözüne toprak doldurmuş olur; günahını görmez ve vicdan azâbını da hissetmez. Tevbe etmeyi hatırına bile getirmez. Günah, onun gönlüne tatlı bir mûsıkî gibi gelir. Farkında olmadan îmânını zâyî eder. O pişmanlık duygusu, o ‘Ya Rabbî!’ deyişi ondan gider; gönül aynasına kat kat pas çöker. Onun kararıp kaskatı olan kalbini, paslar yemeye koyulur.[/I] [I]Beyaz bir kağıt üzerine yazı yazarsan, o yazı, net olarak okunur. Lâkin yazılı bir kağıt üzerine tekrar yazarsan, yazdığın anlaşılmaz, birbirine karışır. Okunması güçleşir ve yanlış okunabilir. Çünkü mürekkebin siyahlığı üst üste gelince, iki yazı da körleşir, mânâsı kalmaz. Eğer o kağıda üçüncü kere yazı yazarsan, onu kâfir kalbi gibi simsiyah edersin.[/I] [I]Öyle ise her çaresizliğin çaresi olan Allâh’a sığınmaktan başka ne yapılabilir ki? O merhamet ve rahmet sâhibi olan Rabb’inizden hidâyet ilticâsında bulunun ki, devâsız dertten, yani kalbinizin kararmasından ve paslanmasından kurtulmuş olasınız!»[/I] [I]Şuayb -aleyhisselâm-’ın ilâhî nefha taşıyan ve kalbleri titreten bu sözleri üzerine kendine gelen bu kişi, istiğfar etmek niyetiyle: [/I] [I]«[/I]–[I]Benim idrâk edemediğim bu günahlarıma karşılık, ilâhî cezâya mâruz kaldığımın alâmeti nedir?» diye sordu.[/I] [I]Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, Şuayb Peygamber’e şöyle vahyetti: [/I] [I]«Ben suçları, günahları örterim; sırları fâş etmem, fakat onun belâlara uğradığına dâir en bâriz alâmet şudur: [/I] [I]O kulluk vazifesini yapıyor, oruç tutuyor, namaz kılıyor, zekat veriyor, daha başka hayır işleri de yapıyor, fakat hiç birinde, zerre kadar bile mânevî zevk bulamıyor. [/I] [I]İbâdeti şeklen uygun, kulluğu güzel, ama rûhaniyeti za’afa uğramış; kalbi ile bedeni bir âhenk içinde değil. Cevizler zâhiren sağlam görünüyor, ama içleri boş.[/I] [I]Îmânın ve ibâdetlerin bir lezzet hâline gelebilmesi için gönlün mâneviyât ve rûhâniyet kesbetmesi mecburîdir. Çekirdeğin fidan vermesi için içli olması gerektir. İçi boş olan çekirdek hiç fidan verebilir mi? Cansız sûret, bir kalıptan ibaret değil midir?!» [/I] [I]Şuayb -aleyhisselâm- o gâfil kişiyi, bu rûhânî nasihatlerle îkâz etti. Onun gönlünde, peygamberin rûhânî nefeslerinden ümit çiçekleri açtı. İstiğfar ederek kalbini Hakk’a yöneltmeye azmetti[/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Tasavvuf
Nakşıbendi ve Nakşıbendilik
Sufinin Dünyası
Gafletten kurtuluş
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst