Dersim, özür, Kerbela travması ve tazminat hakkı

uður1

Well-known member
Necip Fazıl'ın kaleminden Dersim faciası
26 Kasım 2011 / 12:17
Kısakürek, 'Vesikalar Konuşuyor' başlıklı kitapta da Dersim konusunu çeşitli yönleriyle ele alıyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Öyle kitaplar vardır ki hayatınızı değiştirir' diyerek 'Son Devrin Din Mazlumları' adlı kitabından Dersim olaylarıyla ilgili alıntılar yaptığı Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Dergisinde yazdığı makalelerden derlenen 'Vesikalar Konuşuyor' başlıklı kitapta da Dersim konusunu çeşitli yönleriyle ele alıyor.
Kısakürek, Büyük Doğu Dergisinde yer alan çeşitli konulardaki makalelerden derlenen ve 2008 yılında yayımlanan 'Vesikalar Konuşuyor' adlı kitapta Dersim olaylarıyla ilgili 6 makalede yaşananları çeşitli yönleriyle değerlendiriyor.
Kısakürek, kitapta, 'Tarih boyunca gelen faciaların en büyüğü' alt başlığıyla yazdığı 'Doğu Faciası' başlıklı bir dizi makalesinde, konuya verdiği önemi, 'Meseleleri doğrudan doğruya külli cepheleri, bazen de hep aynı bütüne bağlı ve hep aynı bütünü ifşa edici cüz-i taraflarından ele alan ifşa programımızda sıra en mühim bir vakıaya gelmiştir' sözleriyle anlatıyor.
Makalelerinden birinde Dersim'de yaşananların bir gün tarihin hesap soracağı meselelerin en başında geldiğini ifade eden Kısakürek, yaşanan olayları en büyük çapta merkezi ve esasi davalardan biri olarak tanımlıyor.
Kısakürek makalede, 'Bu, 12-13 yıl önce (...), evvela İsmet İnönü'nün başvekil ve Fevzi Çakmak'ın Genelkurmay Başkanlığı bulunduğu zaman girişilip sonra Celal Bayar'ın başvekilliğinde efsanevi şaheserine kavuşturulan ve başlıca mesuliyeti bu son iki şahıs üzerinde toplanan kanlı Dersim hareketidir' ifadesini kullanıyor.
Kısakürek, şöyle devam ediyor:
'Dersim isimli vatan parçasında cereyan eden bazı münferit şekavet ve isyan halleri, bunların tedip ve tenkili (terbiyelendirme ve toplu olarak yok etme) bahanesiyle bütün o bölgenin, bütün masum sekenesiyle kökünden kazınması gibi bir harekete vesile olmuş ve birkaç yüz veya birkaç bin sergerdenin kanuna zıt vaziyeti, onbinlerce saf ve masum Müslümanın çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil, ısırgan otu yolunur gibi doğranması işinde sebep (!) rolüne çıkmıştır.
O zamanki hükümetin, o bölgede bir türlü tesis edemediği huzur ve bir türlü kök saldıramadığı rejim kaygısı, nasıl böyle bir harekete cevaz bahşedebilir ki, böyle olunca bir babanın terbiye edemediği çocuğunu öldürmesi ve bir öğretmenin ders anlatamadığı talebesini zehirlemesi lazım gelir. Kaldı ki baba, kusurlu çocuğuyla beraber onun etrafındaki günahsız seyirci çocuklarını ve öğretmenin bütün sınıfını zehirleyecek olursa, bu, tarihi itisafların en büyüklerinden biri olur.'
Bölgede yaşanan bazı örnek olaylar
Makalesinde, bölgede yaşanan bazı örnek olaylardan da bahseden Kısakürek, şunları ifade etti:
'Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getirecek celladın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi masum... Ve buna benzer daha neler neler!
Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50 bin çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil Müslüman cesedine karşılık kaç ferdin manası üzerinde ebedi idam kararı verecektir?'
Dere içinde 20 çocuğu öldürecek kimse bulunamadı
Mazgirt'in Tersemek nahiyesinde yaşanan bir olayı da nakleden Kısakürek, nahiye halkı öldürülürken, merhamet sahiplerinden birinin, 1 ile 10 yaş arasında 20 kadar çocuğu alıp bir dere içine sakladığını, ancak bu haber alınınca çocukların öldürülmeleri emrinin verildiğini anlatıyor.
Kısakürek, anlatımına şöyle devam ediyor:
'Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzu oluyor. Nihayet, en kara yüzlü çingeneden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor.
Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur.
Celal Bayar'ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak'ın Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, her tavsifin (sıfatlandırmanın) üzerindedir.'
Bir başka makalesinde, Munzur Sıradağları, Perisuyu, Murad suyu ve batıda Fırat Nehri çerçevesine giren toprakların Osmanlı İmparatorluğu'ndan beri gerek maddi, gerek manevi özellikleri bakımından 'itaatsizlik ve inkıyatsızlık (baş eğmeme) mevzusu olduğunu', bu konunun Tanzimat boyunca azgın bir yara haline geldiğini ifade eden Kısakürek, 'Cumhuriyet devrinde ise eski ve müzmin yangından tüten birkaç basit duman işaretinden başka hiçbir şey göstermediği halde, başına malum olan mukabele geldi. Bu mukabelenin manası, bir türlü tasfiye edilemeyen, ruhi ve içtimai müessir noktaları tedavi olunamayan ve asla tedbire kavuşturulamayan birkaç yangın ve kundak noktası yüzünden, halis bir Türk evi ve Anadolu ocağı örneğinin topyekun yıkılması ve sona ermesidir' yorumunu yapıyor.
Kısakürek, Osmanlı döneminde bu tür bir uygulamaya gidilmediğine vurgu yaparak, 'Eğer bu tarzda bir tenkil (topluca ortadan kaldırma) hareketi mümkün kabul edilebilseydi onu, Tanzimat'tan başlayarak gelen çeşitli hükümet idarelerinden her biri yerine getirebilir, hele ittihatçılar gibi pervasızlıkta ve gözü karalıkta birinci çıkmış bir idare tarzı herkesten iyi becerirdi. Fakat bunlar bir mıntıkanın ananevi isyancılarına karşılık, bütün o mıntıkayı ve bütün masum örnekleriyle ve hiçbir düşman ve 'katliam' çetesinin yapmayacağı şekilde yakıp yıkmayı hayallerinden bile geçirmemişlerdir' ifadesini kullanıyor.
'Yıldırmak için Dersim poligon yapıldı'
Kısakürek, Dersim'de yaşananların nedenine ilişkin de şunları kaydediyor:
'Bir devrin cumhuriyet idaresi, kökünden kesip biçmek şeklinde halletmek istemiş ve bunu, ne şu ve ne bu maksatla, fakat sadece Anadolu'nun göbeğinde yaşayan ve inkıyat (baş eğme) tanımayan muhafazakar bir ruhun, etrafına örnek teşkil etmemesi için yapmıştır. Gaye; bu Anadolulu ruhuna zıt umdelerin terörle sineye çekilmesini temindi. Dünyada her inkılap ve ihtilalin az çok ve tabii sınırlar içinde kanlı olmasına mukabil, son inkılap, kansızca ve aç gözce teslim aldığı Anadolu bütününü, teslim aldıktan sonra yıldırmak (!) için Dersim'i (poligon) olarak kullanmış ve bu (poligon)un hedefleri içine gebe kadınların çıkık karınlarına ve ağzı süt kokan çocuklara kadar en aziz eşyayı merhametsizce dahil etmiş ve onbinlerce cana kıymıştır.'
'Şahısları tenkil etmek (topluca ortadan kaldırma) değil mukaddesatı ezmek gibi bir kast yaşandığının apaçık olduğunu' ifade eden Kısakürek, makalesini şu öngörüyle tamamlıyor:
'Bugünkü sahte hak ve hürriyet kahramanlarının bilfiil başında bulunduğu ve en büyük mesuliyet hissesini taşıyan Dersim faciası, yarının tarih savcıları elinde, büyük amme davası olarak açılacak olan bir numaralı dava dosyasını gösteriyor. Bu dosyada (...) mesul, (...) şanlı demokrat Celal Bayar ile maalesef görüşüyle içi ve mazisi birbirine uymayan Mareşal Fevzi Çakmak'tır. Öbür numaraları kaydetmeye bile değmez.'
Yeni Şafak

Dersim, özür, Kerbela travması ve tazminat hakkı
26 Kasım 2011 Cumartesi 07:39
Gerçeklerle yüzleşip özür dilemek, nefreti arttırmaz tam tersi bağışlamayı sağlayarak düşmanlığı azaltır.

İnsanların hayatında travmatik yaşantılar da olduğu gibi toplumların hayatında da travmatik yaşantıların toplumsal davranışları belirleyici etkisi vardır. Kerbela olayı Emeviler’in uzun ömürlü olmamasının en büyük nedeni idi.Hemen sonraki dönem Abbasiler 500 yıl yaşarken Emeviler’in 80 yıllık kısa ömrü anlamlıdır.

Zalim yöneticiliğin ve siyasetin çıkarının girdiği yerde kardeşliklerin kolayca unutulmasının acı örneği o tarihlerde yaşanmıştı. Emeviler’in siyasi otoritesine itiraz eden verilmiş sözlerin tutulmasını isteyen seyyitler topluluğu katledildi. O acının etkisi ile halen Mezopotamya’nın acı çekme kültürünün Muharrem ayında yaşatıldığını biliyoruz.

Aynı biçimde Seyit Rıza Anadolu’daki seyyitlerdendi. Osmanlı zamanında aşireti istenmeyerek de olsa idare edilmişti. Doğru dürüst vergi vermeyen, askere adam göndermeyen ama isyan da etmeyen bu topluluğu Osmanlı özel fermanlarla isyan ettirmeden yönetebiliyordu.

Fakat Cumhuriyet döneminin yukarıdan aşağı modernleşmesine direnen eski alışkanlıklarını terk etmeyen ve Şeyh Sait isyanına karışmayan, ancak isyan etmeyen bu topluluğu o tarihlerin Ergenekonu tahrik etti. Tıpkı Şeyh Sait’in düğününe baskın yapıp isyanı başlatan Menemen’de ne olduğu belirsiz olayları gibi…

O tarihlerin Ergenekon çetesi Said Nursi’yi ve Arvasi’leri tahrik edip taraftarlarını sokağa dökmeyi başaramamıştı.

6-7 Eylül azınlık katliamı, 12 Eylül öncesi Maraş, Çorum olayları, 27 Mayıs Hürriyet meydanında Üniversiteli Turan Emeksiz’in öldürülmesi olayları gibi faili meçhul olaylarla halk tahrik edilerek olaylar başlatılıyor ve sonra “En kötü olasılıklı senaryoya göre hazırlanmış harekat planı” uygulamaya geçiyordu.

En kötü olasılıklı senaryo olarak hazırlanmış Balyoz planının ayrıntıları incelendiğinde Adapazarı, İzmit ve Fatih camii olayları ve arkasından isyana müdahale senaryoları ne kadar birbirine benziyor.

Osmanlı döneminde Yavuz Sultan Selim Doğu Anadolu’da benzer katliam yapmak istiyor fakat tarihçilere göre Şeyhülislam’ın fetva vermediği Dersim benzeri kıyımın gerçekleşmediği biliniyor. Çünkü Osmanlı dönemi hukuk içinde kalarak asayişi sağlamayı esas almıştı.

Ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında “Devletin ali menfaati için hukuku rafa kaldırarak” isyanlara müdahale olağan bir durumdu.

Bu uygulamalar toplumsal yara oluşturuyordu. Mamafih Sayın Başbakan’ın açıkladığı belgede şu cümlelerin satır aralarını iyi okumak gerekiyor.

“Dersim gittikçe Kürtleşiyor, mefkureleşiyor, tehlike büyüyor. Seyit Rıza'nın hükümete karşı takındığı vaziyetten kendisine husumetleri hasabile müteessir olanbazı aşairin hissiyatının da istifadeye çalışılacaktır.
Dersim, Hükümeti Cumhuriye için bir çibandır. Bu çiban üzerinde kat'i bir ameliye yapmak ve ihtimalatı elimeyi önlemek, selameti memleket namına farzı ayindir…”

1-Bazı aşiretlerin hissiyatından istifade eden o tarihin provakosyanları nelerdi?
2-Dersim’in Türkleşmeye direnmesinin suç sayılması dikkat çekiyor.
3-Çıban’a müdahale eder gibi düşünülüp ameliyat-ı cerrahiye çözüm olarak sunuluyor.

Muhtemelen Seyit Rıza İstiklal savaşını desteklemiş birisi olarak böyle bir oyuna geleceğini hiç düşünememişti.

Sonuçta o bölge insanının unutamayacağı acılar ve kayıplar yaşandı. Anlatılar halinde bugüne geldi hatta yanılmıyorsam yönetmenliğini Özgür Fındık’ın yaptığı‘Kara Vagon/38 Dersim Sürgünleri’ adlı bir belgesel de yapıldı.

Çözülmemiş travmaların çözülmüş travma haline gelmesi için hem mantıksal hem de duygusal çözümlenmesi gerekmektedir.

Travmalarda yüzleşme ile gerçek ortaya çıktıktan sonra dört türlü tepki çözümlemeyi sağlar.
1-İntikamın alınması,
2-Kurban ve mağdurun kusurluyu affetmesi,
3-Kusurlu tarafın özür dilemesi,
4-İntikamın kader mahkemesine havale edilmesi.

Güneydoğu’da ve Dersim’de teröristin çok yetişmesinde çözülmemiş travmanın büyük rolü vardı tarihi gerçekler konuşulamıyor dolaylı psikodinamik işliyor, öfke farklı ifade ediliyor, acılar sürüyordu.

Başbakan ileri bir tavırla kanayan travmaya özür ilacını uyguladı. Gerçeklerle yüzleşip özür dilemek nefreti artırmaz tam tersi bağışlamayı sağlayarak düşmanlığı azaltır. Yarayı yanlış tedavi eden uzva zarar veren hekim bedelini ödemeli veya affedilmeyi beklemeliydi.

Özür dileyen tarafın özürün kabulü için kan parası vermesi de gelenek haline gelmiştir.
Dersim kurbanları kuru özürle yetinmeden mahkeme yolu ile en azından tazminat davaları açabilirler mi?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde davalar şimdiden kazanılmış olarak düşünülemez mi?

Haber 7
 
Üst