Boşanma Çalıştayından notlar-3

Denis

Well-known member
Sağlıklı aile için kişilere ve devlete düşen nedir? Eskiden aileyi yöneten ve ayakta tutan töre idi, örftü.

Şehir kültürünün yaygınlaşması, küreselleşme rüzgârları, tüketim alışkanlıklarındaki değişme ve benzeri sosyo-kültürel dönüşümler, yazılı hukukun önemli bir kaynağı olan örf ve âdet hukukunu neredeyse tüketmiştir.

Hayatın ve beşerî ilişkilerin diğer tüm alanlarında “akıl ürünü” yazılı kanunlar hakim olmaya başlamıştır.


İnsanda akıl melekesi denilen kuvvetin ölçtüğü diğer iki kuvvetten bahsedilir: Faydalıyı cezp etme ve zararlıyı defetme gücü.


Günümüzün devletleri maalesef insana zararlı olanı defetmek için kanun yazmakta ustadır.

Yakın tarihte çıkarılabilmiş olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun da bütün güzelliklerine rağmen aslında böyle bir dafia kanunudur.


Nitekim birinci maddesinde konuya “şiddet”le başlamakta, 16/3. maddesindeki eğitim düzenlemesi dahi medyaya “kadınların çalışma yaşamına katılımı, özellikle kadın ve çocukla ilgili olmak üzere şiddetle mücadele mekanizmaları ve benzeri politikalar konusunda Bakanlık tarafından hazırlanan ya da hazırlattırılan bilgilendirme materyallerini yayınlamak” görevi yüklemek suretiyle şiddeti def’etme-önleme hedefi ile devam etmektedir.


Günümüzün devletleri, sevgi duygusu başta olmak üzere insana faydalı duyguları destekleyen cazibe kanunlarını yazmaktan ya da formüle etmekten maalesef uzaktır.


Bu sebeple “bana sevgiyi/sevmeyi anlat” hitabının gereğini yerine getirecek ve “muhabbetin kanunu” denilmeye lâyık kanunlar insanoğlunca henüz yazılamamıştır.

O kadar ki kanunlarda sevgi, aşk, muhabbet gibi kavramlar neredeyse yasaklı kelimelerdir. Oysa “muhabbet şu kâinatın mayasıdır ve sebeb-i vücududur”.

Özetle, aile ile ilgili hukukî metinler örfsüz dünyaya adapte edilememiştir.

Bu durum batıda da bizde de aileyi destekten yoksun bırakmış, adeta çökmeye mahkûm etmiştir.

Bu sebeple bu zamanda kurulan ailelerin pek azı, kanuna ve yazılı hukuka muhtaç olmadan örfe ve töreye göre yürümektedir.

Şehirli evliliklerinin hemen hemen tümü ve köylü evliliklerinin de önemli kısmı, maalesef “töresiz aileler” ortaya çıkarmaktadır.

Kanunu olmayan tüm birlikler gibi töresiz ve kanunsuz aileler de birbirine pamuk ipliğiyle bağlı fertlerin zoraki ve geçici müesseseleridir.

Eş adaylarına düşen nedir?

Örfün ve kanunun veremediğini eş adayları kendileri bulacaktır. Eş adayları, bilhassa evlilikte aile içinde rol dağılımı hususunda, nişanlılık döneminde olabildiğince ayrıntılı biçimde konuşmalı, birbirlerini tanıyıp tartmalıdır.

Aksi halde çıkabilecek ihtilâflar çözülememekte ve boşanma kaçınılmaz olmaktadır.

Devlete düşen nedir?
Dafia kanunları yeni bir bakış açısı ile yeniden incelenmeli ve cazibeyi de formüle eden iki kanatlı hakiki kanun haline getirilmelidir. Kanun ancak o zaman “cazibe ve dafiayı cem eden hakiki nafia kanunu” olabilir.


Hukuk ancak o zaman bireyin vicdanına, ailenin maneviyatına, toplumun mukaddesatına nüfuz edebilir.
Ancak bunun da şartı vardır: Kanunun kendisine tatbik edileceği kişilerin de böyle bir kanunu gönülden istemeleri gerekir.

Yani kanun yapabilecek iktidarı elde etmek yetmez. Hakiki ihtiyacı konusunda halkı tenvir ve irşat etmek gerekir.


Dr. Ahmet BATTAL
 
Üst