Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Bilim ve İnanç/İmân Üzerine Felsefi Bir İrdeleme
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 229504" data-attributes="member: 27"><p><strong>Bilimlerde Apriori Problemine Örnek: Fizik Bitimi (Physics) </strong></p><p><strong></strong></p><p> Fizik Bilimi'nin konusu, bilgi objesi, Tabiat (Kozmos)'tır. Bunun için de, çok özet mahiyette, Kozmos'un temel niteliklerinin kısaca bir dercedilmesi faydalı olacaktır.</p><p></p><p></p><p> <strong>Kozmos'un Temel Nitelikleri</strong></p><p></p><p> Kozmik Varlık'ın Temel Nitelikleri (Kozmik İlkeler) şu şekilde özetlenebilir: </p><p> 1: Gerçeklik (reality), 2: Uzamlılık (extensivity), 3: Geometriklik (gemetricity), 4: Maddîlik (materiality), 5: Düzenlilik (regularity), 6: Mükemınellik (perfectionity), 7: Bilinebilirlik (gnosticty), 8: Duyumluluk (sensuality), 9: Aklîlik (rationality), 10: Matematiksellik (matematicity, 11: Sebeplilik (illiyet, causality), 12: Gayecilik (teleologity), 13: Belirlenemezlik (indeterminity), 14: Evrensellik (Universality) veya: Evrensel Monizm 15: Tarihîlik (historicality). </p><p></p><p> Şimdi bunların konumuzla ilgili olan bir kaçına kısaca dokunalım. </p><p></p><p></p><p> <strong>Gerçeklik</strong></p><p> </p><p> Tabiat, gerçek bir varlıktır. Varlığı hakkında herhangi bir şüphe duyulmaması gerekir. Ancak, düşünce tarihinde, bu reel dış-dünya'nın varlığından şüpheye düşüldüğü bilinmektedir. Bunların içinde en tanınmış olanlarından birisi, "Sceptik Şüphe"nin en büyük temsilcilerinden olan Gorgias Şüpheciliği olup, devamlı aynı şüphe girdabının içinde dönenip duran ve kendi içinde tutarsız bir fikir okulu olarak bilinir. Diğeri de, "Metodik Şüphe"nin en mümtaz temsilcisi olan Cartesien Şüphecilik'tir ve bu şüphecilikte kozmosun varlığından duyulan teorik şüphe aşılarak, ihtişamlı bir felsefe sistemi vücuda getirilmiştir. </p><p></p><p></p><p> Bütün fizik bilimlerin temelinde, Albert Einstein tabiriyle, "İdrâk edenden bağımsız bir dışAlem'in varlığına inanç bütün tabiat bilimlerinin temelini teşkil etmektedir". Bu, en temel bir aksiyomdur ve aksiyom olmaksızın hiçbir nesnel/objektif bilgi ve bilim tesis edilemez. </p><p></p><p></p><p> <strong>Düzenlilik</strong></p><p> </p><p> Fiziksel-Dünya'da göze çarpan en önemli niteliklerden birisi de "düzenlilik"tir. Bizim karşımızdaki varlık, en küçük bir düzensizliğin dahi söz konusu olamayacağı bir varlıktır. Bu sebeple o, "düzensizlik" demek olan "kaos" olarak değil de "düzenlilik" demek olan "kozmos" olarak anlaşılmalıdır. Bütün bilimler tarafından didik-didik edilen kâinat'ta görülen şey, çok sıkı ve tavizsiz, kesin ve mutlak bir düzen'den başkası değildir. Esasen onun bizzat bilimsel olarak incelenebilmesi, yani bir bilgi ve bilim objesi halinde ele alınabilmesi, doğrudan bu düzenlilik ilkesiyle irtibatlıdır. Eğer evrende bu düzenlilik olmasaydı, onu bilimsel olarak incelemek imkânı olamazdı. Zira, bilimin bizzat kendisi, düzenlilik demektir. Hattâ, daha ileri giderek şunu da söyleyebiliriz: Bizzat "düzen" kavramı. insanın dış-dünya'ya yüklemlediği en temel hir aksiyom, bir apriori, bir inanç'tır. Hattâ diyebiliriz ki: Düzen fıkri, bizde doğuştan mevcut ve var-olmamızın tabiî hir rüknü olan bir fıtrî fikirdir. Biz, varız ve düzenliyiz: esasen varolmak, düzenli olmak demektir. ya da, sadece "düzenli-olan" (kozmik olan) vardır. "düzensiz- olan" (kaotik olan) yoktur. </p><p></p><p></p><p> <strong>Mükemmellik</strong></p><p> </p><p> Mükemmellik ilkesi, düzenlilik ilkesi ile bitişik ve hattâ onun kaçınılmaz sonucu olan bir ilkedir: hattâ, bu ilke, düzenlilik ilkesinin en ileri bir şekli olarak da kabul edilebilir. Mükemmellik, evrendeki düzenlilik'in kusursuzluğunu ifade etmektedir. Ne var ki bu mükemmelliğin, mümkün olan mükemmelliklerin en olgunu mu olduğu, yani, evrenin bugün olduğundan daha mükemmel olmasının mümkün olup-olmadığı şeklindeki hir soruya ilim bir cevap veremez. Zira, bu sorunun cevabı, evreni aşmaktadır. İlim ise, evreni aşan hiçbir şeye cevap veremez. Şöyle de diyebiliriz: İlim, evrene iç'den bakar; halbuki bu soruya cevap verebilmek, dış'tan bakmayı icap ettirmektedir. Fakat ilim'in içten (immanent) bakışıyla şu cevabı verebiliriz: Evren, kusursuz, mükemmel bir varlıktır. Hattâ şunu dahi serd edebiliriz: Her var-olan. kusursuzdur. Yahut da: Var-olmak, düzenli ve kusursuz olmak demektir. </p><p></p><p></p><p> <strong>Bilinebilirlik</strong></p><p> </p><p> Kozmos'un en temel niteliklerinden birisi de. onun bilinebirliğidir. Kozmik dünya, insan tarafından bilinebilen, bilgisinin edinilmesi mümkün olan bir varlık alanıdır. Evrenin bu niteliği, onu bir muammalar, anlaşılmazlıklar yığını olmaktan çıkarır ve hir bilgi nesnesi haline getirir. Böyle bir ilke, ayrıca, evreni insan'a açar. Bu "açma". İnsan'ın evren'e, yani tabiat'a hükmedebilmesinin de yolunun açar ve insan'ı onun karşısında edilgen durumdan çıkarıp etken duruma, köle olmaktan çıkarıp efendi konumuna yükseltir. Ancak burada şu iki sorunun sorulması gerekir: Bu bilinebilirlik ne ile sağlanabilir ve, mükemmel ve kusursuz, kâmil (exact) bir bilinebilirlik olarak algılanabilir mi? Yani, insan evrenin tam ve noksansız bir bilgisini edinebilir mi? Bu sorulara burada girişmekten uzak duracagız. Evren'in bilgisinin edinilmesinde iki aşama vardır: Birincisi, onun bilgisinin ham malzemesinin tedarik edilmesi ve ikincisi de bu ham malzemenin işlenerek bilgi haline getirilmesi. Birincisi duyumculuk'un (sensüalizm'in), ikincisi ise akılcılık'ın (rasyonalizm'in) konusudur.</p><p></p><p></p><p> Ancak, öncelikle, şunun belirtilmesi icap eder: Evrenin bilinirliği, bir temel kabuldür: kozmik birİmân'dır. </p><p></p><p></p><p> <strong>Duyumculuk</strong></p><p> </p><p> Kozmik dünya, bize duyumlarımız ile verilmiştir. Fakat duyumlar ile algılayabildiklerimiz, sadece, maddî nesnelerdir ve üstelik onların sadece bir kısım nitelikleridir. Evren, bizim için aynı zamanda bir duyumlar alanıdır. Bu kavramın da, felsefi sensüalizm ile karıştırılınamasına dikkat etmek gereklidir. Felsefi duyumculuk, felsefî maddecilik ile çok yakından bağlantılıdır. Nasıl ki felsefi maddecilik madde'den başka bir varlık tanımaz ise, felsetî duyumculuk da madde'den başka bilgi kaynağı kabul etmez. Halbuki, biz sadece, maddeyi duyum- larız; ama, maddenin de içinde bulunduğu uzay, duyumlanama. Fiziksel dünyâya ait olan uzay, zaman, mekân, hız, ivme, kuvvet vs... gibi birçok kantitenin bilgisini duyumlama ile degil, soyutlama ile elde ederiz. Beri yandan, daha önce sözü edilen mâkulât alemi'nin temel kategorileri hiçbirisi de duyularla edinilmez. İlmî sensüal- izm, maddenin bilgisinin insan'ın duyumlarla verilmesini kabul etmektir. Daha önce de ele alınmış olduğu gibi, bu işleme "deney" (ampiria) denmektedir. Yani, fizik-dünya'nın bilgisi. duyumlama ile elde edilen empirik bilgi olmaktadır. Ve yine kısaca temas etmişti ki bunun tam olarak verilen bir bilgi olduğunu iddia edemeyiz.</p><p></p><p></p><p> Burada da şu hususun göz önüne gctirilmesi icap eder: Duyularımızın, bize gerçeği verdiği kabul edilmeksizin ne bir duyu bilgisi ve ne de bir bilim olur. </p><p></p><p></p><p><strong>Aklîlik</strong></p><p> </p><p> Tabiat, fizik-dünya, maddeler dünyası, bize bilgisinin ham malzemesini duyular aracılığıyla iletir. Artık burada duyular'ın işi biter, akıl'ın görevi başlar. İnformasyon'u, yani ham bilgi'yi yoğurup onu bilgi haline getiren, akıl'dır. Nitekim, hayvanların duyumlama yetenekleri birçok bakımdan bizden daha üstündür, ama onlarda, beşerî anlam ve içerikte bir bilgi yoktur; zira, hayvanda akıl yoktur. İşte bu sûretle, duyumlama ile edinilen tabiatın ham bilgisi, akıl'ın adetâ bir şifre çözücü gibi gibi devreye girmesiyle felsefi anlamda bilgi'ye, tabiatın bilgisi'ne dönüşür.</p><p></p><p></p><p> İmdi, tabiat'ın temel niteliklerinden olan aklîlik, burada kendisini göstermektedir. Aklîlik (rationality), "akıla uygunluk", "akıl ile uyuşurluk" anlamındadır. Tabiatın aklîliği, tabiatın bilgisinin akıl ile kavranabilir nitelikte olması, akılın buna güç yetirebilmesi demek olmaktadır. Tabiîdir ki burada -bizim bu çalışmada üzerinde durmamız mümkün olmayan- önemli bazı meseleler zuhur etmektedir. Bunlardan sadece birinin belirtilmesi dahi, ne gibi zorlu meselelerle karşı-karşıya bulunduğu- muz gösterebilecektir: Tabiatın akıla uygunluğunun kanıtı nedir? Bu, aynı zamanda şu soru ile de bağlantılıdır: Tabiatın duyumlarla edinilen bilgisinin doğruluğunun ve güvenilirliğinin kanıtı nedir? Şüphesiz, bunun en kestirme cevabı şu şekilde olacaktır: biz bunları, birer aksiyom olarak kabul etmekteyiz; başka bir yolumuz yok! Buna, bir ikinci adımda şunu ekleyebiliriz: Akıl ile elde edilen bilgiler ile duyumlarla elde edilen bilgiler, birbirlerini sürekli olarak, karşılıklı bir şekilde denetler. Yani, birinin yanılmasını diğeriyle düzeltebiliriz. </p><p></p><p></p><p> Fakat, Gazzâlî'nin sorduğu gibi, ya her ikisi birden yanılmakta ise?80 O zaman bu soruya, ancak, meta-fizik bir temele dayanarak cevap verebiliriz: Akıl'ı da duyular'ı da var-kılan bir var-kılıcı vardır ki O aynı zamanda bütün var-olanları ve bu cümleden olmak üzere kozmos'u da var-kılan'dır. Bütün varlıkların kaynağı O olduğu gibi, bütün bilgilerin kaynağı da O'dur. İmdi: hem kozmos, hem kozmos'u duyumlayan duyular ve hem de o duyuların verdiği informasyonları bilgi'ye dönüştüren akıl, hep aynı kaynaktan, O'ndan gelmektedir ve dahi O da, bizi istese aldatabilir; fakat aldatmak bir meziyet değildir, bir zaaftır ve binaenaleyh O, zaaf ile mâlûl olamayacağı için (zira zaaf bir noksanlık'tır ve noksan olan var-kılıcı olamaz) bizi aldatmaya gücü yettiği halde, yani bizi aldatabileceği halde, aldatmaz. O halde, bize 'verilmiş' olan bilgi vasıtaları bizi aldatmak için verilmiş olmayacaktır ve bu da demektir ki bilgi kaynaklarımız olan duyular ve akıl, güvenilirlik sahibidir. </p><p></p><p></p><p> Rasyonalizm, yani evrenin akıla uygunluğu, insan'ın tabiat'ı anlayabilmesinin, onu anlamlandırıp yorumlayabilmesinin, onun karşısında acz içinde kalmayıp evrenin hâkimi olabilmesinin en önemli şartlarından birisi olmaktadır. Zira, insan, bu varlık tablosu içerisinde, tabiat'a körü-körüne boyun eğmeyip onu degiştirmeye çalışabilen ve değiştirebilen tek varlıktır. </p><p></p><p></p><p> <strong>Matematiksellik</strong></p><p> </p><p> İmdi, evrenin bilinebilirliği ve akıla uygunluğu problemlerinden sonra, sıra onun yazılmış olduğu dili, evrenin dili'ni deşifre etmeye gelmiştir. </p><p></p><p></p><p> Gerçekten de, eğer evren bilinebilir ve akıl ile anlaşılabilir ise, bunun bir ifade halinde ortaya konması lâzım geleceği tabiîdir. Zaten, evrenin bilinebilirliği ve aklîliği de bu anlama gelmektedir. Bütün bilim tarihinin en temel problem alanlarından birisinin de bu oldugunu söyleyebiliriz. Evren, bir varlık alanı olarak, okunması gereken bir "kitap" gibi, çözülmesi gereken bir "şifreler kümesi", ya da bir "tablo" gibi durmaktadır. Bu tablo karşısında duran insan, onun şifrelerini çözerek bu tabloyu okumaya çalışır; bu, kozmosun insanca anlaşılması ve anlamlandırılması demektir. </p><p></p><p></p><p> Sözü edilen bu ifade, ya kalitatif (sözel) bir ifade olacaktır ya da kantitatif (sayısal) bir ifâde. Evren, en azından önemlice bir bölüğü itibariyle, sayılabilen ve şekil ile ifade edilebilen varlıklardan oluşur. Zira, daha evvelce de bahs edilmiş olduğu veçhiyle, evren, yani kozmos, uzamlı ve nesneli (cisimli, maddeli) bir varlık alanıdır. Nesneli olmak, sayı, yani hesap, ile ve uzamlı olmak ise geometrik form ile ilgili ve rabıtalı olmak demektir. Şekil'in ve sayı'nın rasyonel ifadesi de en yetkin şeklini matematik denen disiplin'de bulur. Bunun içindir ki, tabiat denen kitabı en iyi okuyacak araç, matematik olmaktadır. Bu hususu Galileo Galilei, şu aforizma ile formüle etmiştir: "Evren, matenıatiğirı dili ile yazılmıştır. Matematiğin dilini bilmeyerı için evren, içinden çıkılmaz bir labirent gibidir" </p><p></p><p></p><p>Matematizm de, evren hakkındaki bir aksiyomatik kabuldür. </p><p></p><p></p><p> <strong>İlliyet</strong></p><p> </p><p> Res Extensia (tabiî varlık; tabiat) aynı zamanda bir sebeplilikler örgüsü'dür. Esasen, tabiat'ın bilinebilirlik, aklîlik, düzenlilik ilh. niteliklerinin ancak, illiyet (sebeplilik, causality) kavramı altında bir degeri olabilmektedir. Bilmek, akıl'ın kavrayabilmesidir, yani bilmek, akıl ile kabildir; beri yandan, akıl ancak düzenli olan'ı kavrayabilir. Halbuki "düzenli" olmak, bütün oluşların arasında bir "oluş-düzeni ", bir "hiyerarşi" demektir ki işte bu "oluş-düzeni", ancak bir "sebep-sonuç ilişkisi"nin varlığıyta mümkün olabilecektir ve "illiyet" de bunun ifadesidir. </p><p></p><p></p><p> İlliyet kavramı ile ifade edilmek istenen hususun, birbiriyle yakın ilgi ve bağlantısı olan iki ayrı mânâya delâlet ettigini söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi, bilimin de esasını teşkil eden ve tabiatın iç-çalışma mekanizma ile ve ikincisi ise dogrudan-dogruya tabiatın bütünselliği ile ilgili olan hususlardır. </p><p></p><p></p><p> İlliyet de, keza evrene dair en temel aksiyomlarımızdandır. Zira, diger aksiyomların önemlice bir kısmı, ancak bununla bir anlam taşımaktadır.</p><p></p><p></p><p> <strong>Gayelilik</strong></p><p></p><p> Tabiattaki illiyet (sebeplilik) niteliği ve illî karakter, evrenin, sadece iç-çalışmasıyla ilgili içsel bir niteliği midir, yoksa doğrudan-doğruya zâtî bir niteliği midir şeklindeki bir soru bizi şu noktaya getirir: Tabiatın kendisi, dogrudan-doğruya bir varlık olarak kendisi, bir sebebin mahsulü müdür? Bu zorlu soru bizi, "gayecilik" denen konuya yönlendirecektir. </p><p></p><p></p><p> Bir varlık olarak var-olduğu şüphesiz olan şu uzamlı varlık (res extensia; tabiat; kozmos), zâtı itibariyle, bir gayesi olan, bir gayeye doğru yönelmiş olan bir varlık mıdır, yoksa böyle bir gayesi yok mudur? Bu, aynı zamanda şu anlama da gelmektedir: Evren, ne için vardır? Yahut, şu şekilde de sorabiliriz: Evren'in var-oluşunun bir anlamı var mıdır, yok mudur? Evren'in var-oluşu anlamlı mıdır, anlamsız mı? O, "anlamlı bir durum geregi olarak" mı, yoksa "öylesine" mi vardır? Evren'in mevcûdiyeti, mevcut oluşu, bir mânidarlık (significancy) mıdır yoksa bir abeslik (absurdity) mi? Çok çeşitli şekillerde sorulabilen bu suallerin hepsinin de aynı kapıya çıktıgına dikkat edilmelidir: İnsan, bu sorular ile, evreni kendi kafasında, dimağında, anlayışında meşrulaştırmak istemektedir. </p><p></p><p></p><p> "Gaye" kavramı, sebeplilik, düzenlilik, aklîlik ...ith. gibi kavramlarla bitişik olan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kavram, varlık'ın (varlık ve oluş'un) mutlaka düzenlilik, illiyet (sebeplilik: sebep-sonuç ilişkisi) konteksti çerçevesine dahil edilebilen, bunun sayesinde de aklîleştirilebilen (akıl ile kavranılabilir hale getirilebilen) ve böylece "anlamlandırılabilen", yani insan için anlaşılabilir, kabul edilebilir bir hale getirilebilen ve binnetice, "meşrûlaştırılabilen" bir hakikat olduğunu bir tek kelime ile ifade edebilen bir kavramdır. Ancak, burada bir sınır şartı konması gerekmektedir: Bütün bu işlemlerin kendisine uygulanacağı söz konusu varlık'ın, 'fenomenal' bir varlık olması gereklidir. Böyle bir sınır şartı konmasının esbâb-ı mûcibesi şudur: Bir var-olan'ı sebeplilik, düzenlilik, aklîlik gibi ilkelere tâbi kılabilmek için, söz konusu bu var-olan'daki işbu niteliklerin test edilebilmesi imkânının mevcut olması gerekir; "fenomenal olmak", test edilebilir nitelikte bir var-olan olmak demektir. Bunun için, transandantal varlık demek olan Tanrı'ya böyle bir şey izafe edilemez, zira, Tanrı, fenomenalleştirilemez. Tanrı'yı fenomenalleştirmeye kalkışmak, onun Tanrılık niteeliğini ihlâl edeceği için böyle bir teşebbüs absürd olur. Yani tanrısallık, sebeplilik, düzenlilik, aklîlik gibi kavramların altına konamaz.</p><p></p><p></p><p> Artık şu soruyu sorabiliriz: Evrende, yani fenomenal varlık alanında, sebeplilik, düzenlilik, aklilik gibi nitelikleri test edebildigimize göre, bütün bunların bir muhassalası niteliğinde olan gayelilik niteliğini test edebilmek, bu niteliği kanıtlayabilmek mümkün olabilir mi? </p><p></p><p></p><p> Bazı düşünce sistemleri, tabiatta bir "gaye" bulundugu fıkrini kesin bir şekilde ileri sürerken bazıları da kesin bir şekilde reddetmektedir. Bizim bu kısa çalışmada, böyle bir konuyu bütün yönleriyle ele alıp, irdelememiz mümkün değildir. Ancak, şunu hulasatan söyleyebiliriz: Evrende bir gaye bulunup-bulunmadığı fıkri (Gayecilik=Teleolojizm), doğrudan ilim'in değil, İmân'ın ve felsefe'nin konusudur.</p><p></p><p></p><p> Teleolojizm, daha ziyade, insan'ın kâinat tablosu karşısında kendisine tayin ettiği konuma bağlı görünmektedir. Bu yüzden onun kabulünün ya da reddinin esas itibariyle bir a priorik tavır oldugu söylenebilir. Bunun dogrudan testi kabil olabilseydi o zaman bunu bir a posteriorik bir bilgi haline getirebilirdik ki bu da mümkün görünmemektedir. Zira, bu satırların müellifine göre, gayelilik fikri, bizatihî evreni aşan, transandantal, küllî bir prensiptir ve evrenin içinde bulunan bizlerin onun doğruluğunu doğrudan-doğruya sınamak için, evrenin üstünde, herşeyi gözleyebilen bir mevkie çıkmamız icap eder ki bu da muhaldir. Bu, tıpkı, kendisi herşeyi görebilen göz'ün, bizzat kendisini görememesine benzetilebilir. Nasıl ki göz, kendisini görebilmek için kendi dışına çıkmak mecburiyetinde ise, insan da, içinde bulundugu evren'in bir gayesi bulunup-bulunmadıgını tevsik edebilmek için, bu evrene dışarıdan bakabilmelidir ki bu da imkân dışıdır. </p><p></p><p></p><p> İlim, dogrulugunu dogrudan deneyemeyeceği şeyi konu edinemez. Teleolojizm de ilim tarafından doğrudan denenerek doğrulanabilme imkânı vermemektedir; o sebeple, ilim onu gündemine alamaz. Alamaz, zira, mükereren belirtmek gerekir ki bunun, evrenin içinde bulunan insan tarafından ölçülebilmesi, deneysel verilerle dogrulanabilmesi mümkün görünmemektedir. Ancak, gayelilik ilkesi, evrene izafe edilen en temel aksiyomlardan birisi, ve hattâ, dogrudan test edilebilmesi imkânı olmadıgı için de en saf aksiyomlardandır. </p><p></p><p></p><p> Bu satırların müellifi olarak, felsefe noktai nazarından evrenin bir gayesi olduğu idesi savunulmaktadır. Ancak bu gayenin ne oldugu ve ne gibi bir hedefi bulundugu ap-ayrı bir konudur. </p><p></p><p></p><p> "Evrende bir gayenin mevcûdiyeti" idesine ulaşmak için kısaca şunu söyleyebiliriz: Sebepsiz bir var-olma ir-rasyonel (akıl-dışı) ve absürd (abes) bir şeydir. Bu, en temelli bir inanç, bir aksiyomdur. Var-olma, ancak, "bir sebebe müsteniden var-olma" demektir. Binaenaleyh "var-olma" keyfiyeti "bir sebebe müsteniden var-olma" keyfiyeti olarak kabûl edilirse aklîleştirilmiş ve kabule şâyân hale getirilmiş olur. Sebep (illet, cause) bir gaî illet"i (teleological cause) ve o da bir gaye'yi zarûrî kılar. Yani, sebep'ten gayeli sebep'e ve oradan da gaye'ye ulaşmış oluruz. Bütün bunlar ise, bizi, kendinde var-olan tabiat'ın üstünde (süper natürel) ve aşkın (transandantal, müteal) bir fail'e götürür. Beri yandan da evren, bir "var-olan"dır, mevcûdiyeti gerçektir, haktır. Şu halde, evren, gerçek bir var-olan olarak, zâtı itibariyle, bir sebebe bağlı olarak var'dır. </p><p></p><p></p><p> Bundan maâda, şu hususun da gözden kaçırılmaması icap etmektedir: Evren'de olup-biten herşey (fenomenler), bir sebeplilik kavramı altında anlaşılabilmektedir. İmdi; içindeki oluşların sebepli oldugu bir varlık nizamının bizzat kendisinin sebepsiz oldugu iddiası bir saçmalıktır. Eger evren bir sebepsizlik ise, onda olup-bitenlerin sebepli olması anlamsız olacaktır. Şu halde, evren, sebepli (causal) bir varlıktır. Özetlersek: </p><p></p><p></p><p> <strong>a:</strong> Tabiatın çalışma mekanizmasında bir illiyet (sebeplilik) vardır. Tabiattaki olup-bitenler bu ilkeye baglıdır; yani kozmos'un oluş mekanizması bir kozal mekanizma'dır. </p><p></p><p> <strong>b:</strong> O halde, çalışma mekanizması sebepli olan kozmik varlık'ın kendisi de sebepli bir varlık'tır; yani, kozmos, sadece bir "varlık" degil, ve fakat aynı zamanda bir "kozal varlık"tır. </p><p></p><p> *** </p><p></p><p> İmdi, bilimlerin varmış oldugu neticeler, kuşkusuz, insan'ı yeniden bilim, hakikat ve İmân problemleri ile yüz-yüze getirmektedir. Görüldügü gibi, ilim, artık mutlak hakikat elde etme iddiasını terk etmek durumunda kalmıştır ve ilmî olan da budur. Ne var ki, acaba, "mutlak hakikat", hakikaten yok mudur, varsa nasıl elde edilebilir?</p><p></p><p></p><p> İmân, dinî/meta-fızik anlamda imân, bizzat işbu "mutlak hakikat" kavramının ana kaynağından başka birşey degildir. Böyle bir mutlak hakikat'ın var-olup olmadıgı, görüldügü gibi, ilimi de kuşatan ve fakat ondan ziyadeİmân'a konu olabilecek niteliktedir; zira, ilim bu konuda tıkanmaktadır. Olgun bir din, bir "mutlak hakikat"ın mevcut oldugunu ve bu mutlak hakikat'ın bilgisinin de ancak "bildirilen" bir bilgi olabilecegini Söyler ki bu da "vahy" olmaktadır. </p><p></p><p></p><p> "... fizik, 'yanılan', 'yanlışlanabilir' bilgiler üreten bir ilim'dir. Daha doğrusu, İlim, bu demektir. İmdi, yanılaın, yanlışlanabilir bilgi üreten' bir disiplinden nasıl olur da yanılmaz, kesin doğru bilgiler' istihraç edebilirsiniz? Bu, abes ile iştigal etmektir...../ </p><p></p><p></p><p>Nitekim bugüne kadar kurulan bilimsel teorilerin içinde yıkılmamış ya da yıkılmayacak olan tek bir tanesi dahi mevcut değildir. İlim, ebedî ve değişmez hakikat'ı yakalamak değil, ebedî ve değişmez hakikat'a doğru, düşe-kalka, yanıla yanlışlana, bitip-tükenmek bilmeyen bir cehd hareketi yürütmek demektir. Ezelî-ehedî, değişmez hakikat'ın doğru bilgisi yanılan insan'ın haddi değildir. O, yani, ezelî-ebedî, değişmez olan'ın kesin doğru bilgisi, ezelî-ebedî-değismez olan'dan 'bildirildiği' kadar 'bilinebilir'.</p><p></p><p></p><p> ...../Soylu bir fikir adamı bu kâinatı izah edebilmelidir; eğer edemiyorsa niçin izah edemediğini izah edebilmelidir." 81</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 229504, member: 27"] [B]Bilimlerde Apriori Problemine Örnek: Fizik Bitimi (Physics) [/B] Fizik Bilimi'nin konusu, bilgi objesi, Tabiat (Kozmos)'tır. Bunun için de, çok özet mahiyette, Kozmos'un temel niteliklerinin kısaca bir dercedilmesi faydalı olacaktır. [B]Kozmos'un Temel Nitelikleri[/B] Kozmik Varlık'ın Temel Nitelikleri (Kozmik İlkeler) şu şekilde özetlenebilir: 1: Gerçeklik (reality), 2: Uzamlılık (extensivity), 3: Geometriklik (gemetricity), 4: Maddîlik (materiality), 5: Düzenlilik (regularity), 6: Mükemınellik (perfectionity), 7: Bilinebilirlik (gnosticty), 8: Duyumluluk (sensuality), 9: Aklîlik (rationality), 10: Matematiksellik (matematicity, 11: Sebeplilik (illiyet, causality), 12: Gayecilik (teleologity), 13: Belirlenemezlik (indeterminity), 14: Evrensellik (Universality) veya: Evrensel Monizm 15: Tarihîlik (historicality). Şimdi bunların konumuzla ilgili olan bir kaçına kısaca dokunalım. [B]Gerçeklik[/B] Tabiat, gerçek bir varlıktır. Varlığı hakkında herhangi bir şüphe duyulmaması gerekir. Ancak, düşünce tarihinde, bu reel dış-dünya'nın varlığından şüpheye düşüldüğü bilinmektedir. Bunların içinde en tanınmış olanlarından birisi, "Sceptik Şüphe"nin en büyük temsilcilerinden olan Gorgias Şüpheciliği olup, devamlı aynı şüphe girdabının içinde dönenip duran ve kendi içinde tutarsız bir fikir okulu olarak bilinir. Diğeri de, "Metodik Şüphe"nin en mümtaz temsilcisi olan Cartesien Şüphecilik'tir ve bu şüphecilikte kozmosun varlığından duyulan teorik şüphe aşılarak, ihtişamlı bir felsefe sistemi vücuda getirilmiştir. Bütün fizik bilimlerin temelinde, Albert Einstein tabiriyle, "İdrâk edenden bağımsız bir dışAlem'in varlığına inanç bütün tabiat bilimlerinin temelini teşkil etmektedir". Bu, en temel bir aksiyomdur ve aksiyom olmaksızın hiçbir nesnel/objektif bilgi ve bilim tesis edilemez. [B]Düzenlilik[/B] Fiziksel-Dünya'da göze çarpan en önemli niteliklerden birisi de "düzenlilik"tir. Bizim karşımızdaki varlık, en küçük bir düzensizliğin dahi söz konusu olamayacağı bir varlıktır. Bu sebeple o, "düzensizlik" demek olan "kaos" olarak değil de "düzenlilik" demek olan "kozmos" olarak anlaşılmalıdır. Bütün bilimler tarafından didik-didik edilen kâinat'ta görülen şey, çok sıkı ve tavizsiz, kesin ve mutlak bir düzen'den başkası değildir. Esasen onun bizzat bilimsel olarak incelenebilmesi, yani bir bilgi ve bilim objesi halinde ele alınabilmesi, doğrudan bu düzenlilik ilkesiyle irtibatlıdır. Eğer evrende bu düzenlilik olmasaydı, onu bilimsel olarak incelemek imkânı olamazdı. Zira, bilimin bizzat kendisi, düzenlilik demektir. Hattâ, daha ileri giderek şunu da söyleyebiliriz: Bizzat "düzen" kavramı. insanın dış-dünya'ya yüklemlediği en temel hir aksiyom, bir apriori, bir inanç'tır. Hattâ diyebiliriz ki: Düzen fıkri, bizde doğuştan mevcut ve var-olmamızın tabiî hir rüknü olan bir fıtrî fikirdir. Biz, varız ve düzenliyiz: esasen varolmak, düzenli olmak demektir. ya da, sadece "düzenli-olan" (kozmik olan) vardır. "düzensiz- olan" (kaotik olan) yoktur. [B]Mükemmellik[/B] Mükemmellik ilkesi, düzenlilik ilkesi ile bitişik ve hattâ onun kaçınılmaz sonucu olan bir ilkedir: hattâ, bu ilke, düzenlilik ilkesinin en ileri bir şekli olarak da kabul edilebilir. Mükemmellik, evrendeki düzenlilik'in kusursuzluğunu ifade etmektedir. Ne var ki bu mükemmelliğin, mümkün olan mükemmelliklerin en olgunu mu olduğu, yani, evrenin bugün olduğundan daha mükemmel olmasının mümkün olup-olmadığı şeklindeki hir soruya ilim bir cevap veremez. Zira, bu sorunun cevabı, evreni aşmaktadır. İlim ise, evreni aşan hiçbir şeye cevap veremez. Şöyle de diyebiliriz: İlim, evrene iç'den bakar; halbuki bu soruya cevap verebilmek, dış'tan bakmayı icap ettirmektedir. Fakat ilim'in içten (immanent) bakışıyla şu cevabı verebiliriz: Evren, kusursuz, mükemmel bir varlıktır. Hattâ şunu dahi serd edebiliriz: Her var-olan. kusursuzdur. Yahut da: Var-olmak, düzenli ve kusursuz olmak demektir. [B]Bilinebilirlik[/B] Kozmos'un en temel niteliklerinden birisi de. onun bilinebirliğidir. Kozmik dünya, insan tarafından bilinebilen, bilgisinin edinilmesi mümkün olan bir varlık alanıdır. Evrenin bu niteliği, onu bir muammalar, anlaşılmazlıklar yığını olmaktan çıkarır ve hir bilgi nesnesi haline getirir. Böyle bir ilke, ayrıca, evreni insan'a açar. Bu "açma". İnsan'ın evren'e, yani tabiat'a hükmedebilmesinin de yolunun açar ve insan'ı onun karşısında edilgen durumdan çıkarıp etken duruma, köle olmaktan çıkarıp efendi konumuna yükseltir. Ancak burada şu iki sorunun sorulması gerekir: Bu bilinebilirlik ne ile sağlanabilir ve, mükemmel ve kusursuz, kâmil (exact) bir bilinebilirlik olarak algılanabilir mi? Yani, insan evrenin tam ve noksansız bir bilgisini edinebilir mi? Bu sorulara burada girişmekten uzak duracagız. Evren'in bilgisinin edinilmesinde iki aşama vardır: Birincisi, onun bilgisinin ham malzemesinin tedarik edilmesi ve ikincisi de bu ham malzemenin işlenerek bilgi haline getirilmesi. Birincisi duyumculuk'un (sensüalizm'in), ikincisi ise akılcılık'ın (rasyonalizm'in) konusudur. Ancak, öncelikle, şunun belirtilmesi icap eder: Evrenin bilinirliği, bir temel kabuldür: kozmik birİmân'dır. [B]Duyumculuk[/B] Kozmik dünya, bize duyumlarımız ile verilmiştir. Fakat duyumlar ile algılayabildiklerimiz, sadece, maddî nesnelerdir ve üstelik onların sadece bir kısım nitelikleridir. Evren, bizim için aynı zamanda bir duyumlar alanıdır. Bu kavramın da, felsefi sensüalizm ile karıştırılınamasına dikkat etmek gereklidir. Felsefi duyumculuk, felsefî maddecilik ile çok yakından bağlantılıdır. Nasıl ki felsefi maddecilik madde'den başka bir varlık tanımaz ise, felsetî duyumculuk da madde'den başka bilgi kaynağı kabul etmez. Halbuki, biz sadece, maddeyi duyum- larız; ama, maddenin de içinde bulunduğu uzay, duyumlanama. Fiziksel dünyâya ait olan uzay, zaman, mekân, hız, ivme, kuvvet vs... gibi birçok kantitenin bilgisini duyumlama ile degil, soyutlama ile elde ederiz. Beri yandan, daha önce sözü edilen mâkulât alemi'nin temel kategorileri hiçbirisi de duyularla edinilmez. İlmî sensüal- izm, maddenin bilgisinin insan'ın duyumlarla verilmesini kabul etmektir. Daha önce de ele alınmış olduğu gibi, bu işleme "deney" (ampiria) denmektedir. Yani, fizik-dünya'nın bilgisi. duyumlama ile elde edilen empirik bilgi olmaktadır. Ve yine kısaca temas etmişti ki bunun tam olarak verilen bir bilgi olduğunu iddia edemeyiz. Burada da şu hususun göz önüne gctirilmesi icap eder: Duyularımızın, bize gerçeği verdiği kabul edilmeksizin ne bir duyu bilgisi ve ne de bir bilim olur. [B]Aklîlik[/B] Tabiat, fizik-dünya, maddeler dünyası, bize bilgisinin ham malzemesini duyular aracılığıyla iletir. Artık burada duyular'ın işi biter, akıl'ın görevi başlar. İnformasyon'u, yani ham bilgi'yi yoğurup onu bilgi haline getiren, akıl'dır. Nitekim, hayvanların duyumlama yetenekleri birçok bakımdan bizden daha üstündür, ama onlarda, beşerî anlam ve içerikte bir bilgi yoktur; zira, hayvanda akıl yoktur. İşte bu sûretle, duyumlama ile edinilen tabiatın ham bilgisi, akıl'ın adetâ bir şifre çözücü gibi gibi devreye girmesiyle felsefi anlamda bilgi'ye, tabiatın bilgisi'ne dönüşür. İmdi, tabiat'ın temel niteliklerinden olan aklîlik, burada kendisini göstermektedir. Aklîlik (rationality), "akıla uygunluk", "akıl ile uyuşurluk" anlamındadır. Tabiatın aklîliği, tabiatın bilgisinin akıl ile kavranabilir nitelikte olması, akılın buna güç yetirebilmesi demek olmaktadır. Tabiîdir ki burada -bizim bu çalışmada üzerinde durmamız mümkün olmayan- önemli bazı meseleler zuhur etmektedir. Bunlardan sadece birinin belirtilmesi dahi, ne gibi zorlu meselelerle karşı-karşıya bulunduğu- muz gösterebilecektir: Tabiatın akıla uygunluğunun kanıtı nedir? Bu, aynı zamanda şu soru ile de bağlantılıdır: Tabiatın duyumlarla edinilen bilgisinin doğruluğunun ve güvenilirliğinin kanıtı nedir? Şüphesiz, bunun en kestirme cevabı şu şekilde olacaktır: biz bunları, birer aksiyom olarak kabul etmekteyiz; başka bir yolumuz yok! Buna, bir ikinci adımda şunu ekleyebiliriz: Akıl ile elde edilen bilgiler ile duyumlarla elde edilen bilgiler, birbirlerini sürekli olarak, karşılıklı bir şekilde denetler. Yani, birinin yanılmasını diğeriyle düzeltebiliriz. Fakat, Gazzâlî'nin sorduğu gibi, ya her ikisi birden yanılmakta ise?80 O zaman bu soruya, ancak, meta-fizik bir temele dayanarak cevap verebiliriz: Akıl'ı da duyular'ı da var-kılan bir var-kılıcı vardır ki O aynı zamanda bütün var-olanları ve bu cümleden olmak üzere kozmos'u da var-kılan'dır. Bütün varlıkların kaynağı O olduğu gibi, bütün bilgilerin kaynağı da O'dur. İmdi: hem kozmos, hem kozmos'u duyumlayan duyular ve hem de o duyuların verdiği informasyonları bilgi'ye dönüştüren akıl, hep aynı kaynaktan, O'ndan gelmektedir ve dahi O da, bizi istese aldatabilir; fakat aldatmak bir meziyet değildir, bir zaaftır ve binaenaleyh O, zaaf ile mâlûl olamayacağı için (zira zaaf bir noksanlık'tır ve noksan olan var-kılıcı olamaz) bizi aldatmaya gücü yettiği halde, yani bizi aldatabileceği halde, aldatmaz. O halde, bize 'verilmiş' olan bilgi vasıtaları bizi aldatmak için verilmiş olmayacaktır ve bu da demektir ki bilgi kaynaklarımız olan duyular ve akıl, güvenilirlik sahibidir. Rasyonalizm, yani evrenin akıla uygunluğu, insan'ın tabiat'ı anlayabilmesinin, onu anlamlandırıp yorumlayabilmesinin, onun karşısında acz içinde kalmayıp evrenin hâkimi olabilmesinin en önemli şartlarından birisi olmaktadır. Zira, insan, bu varlık tablosu içerisinde, tabiat'a körü-körüne boyun eğmeyip onu degiştirmeye çalışabilen ve değiştirebilen tek varlıktır. [B]Matematiksellik[/B] İmdi, evrenin bilinebilirliği ve akıla uygunluğu problemlerinden sonra, sıra onun yazılmış olduğu dili, evrenin dili'ni deşifre etmeye gelmiştir. Gerçekten de, eğer evren bilinebilir ve akıl ile anlaşılabilir ise, bunun bir ifade halinde ortaya konması lâzım geleceği tabiîdir. Zaten, evrenin bilinebilirliği ve aklîliği de bu anlama gelmektedir. Bütün bilim tarihinin en temel problem alanlarından birisinin de bu oldugunu söyleyebiliriz. Evren, bir varlık alanı olarak, okunması gereken bir "kitap" gibi, çözülmesi gereken bir "şifreler kümesi", ya da bir "tablo" gibi durmaktadır. Bu tablo karşısında duran insan, onun şifrelerini çözerek bu tabloyu okumaya çalışır; bu, kozmosun insanca anlaşılması ve anlamlandırılması demektir. Sözü edilen bu ifade, ya kalitatif (sözel) bir ifade olacaktır ya da kantitatif (sayısal) bir ifâde. Evren, en azından önemlice bir bölüğü itibariyle, sayılabilen ve şekil ile ifade edilebilen varlıklardan oluşur. Zira, daha evvelce de bahs edilmiş olduğu veçhiyle, evren, yani kozmos, uzamlı ve nesneli (cisimli, maddeli) bir varlık alanıdır. Nesneli olmak, sayı, yani hesap, ile ve uzamlı olmak ise geometrik form ile ilgili ve rabıtalı olmak demektir. Şekil'in ve sayı'nın rasyonel ifadesi de en yetkin şeklini matematik denen disiplin'de bulur. Bunun içindir ki, tabiat denen kitabı en iyi okuyacak araç, matematik olmaktadır. Bu hususu Galileo Galilei, şu aforizma ile formüle etmiştir: "Evren, matenıatiğirı dili ile yazılmıştır. Matematiğin dilini bilmeyerı için evren, içinden çıkılmaz bir labirent gibidir" Matematizm de, evren hakkındaki bir aksiyomatik kabuldür. [B]İlliyet[/B] Res Extensia (tabiî varlık; tabiat) aynı zamanda bir sebeplilikler örgüsü'dür. Esasen, tabiat'ın bilinebilirlik, aklîlik, düzenlilik ilh. niteliklerinin ancak, illiyet (sebeplilik, causality) kavramı altında bir degeri olabilmektedir. Bilmek, akıl'ın kavrayabilmesidir, yani bilmek, akıl ile kabildir; beri yandan, akıl ancak düzenli olan'ı kavrayabilir. Halbuki "düzenli" olmak, bütün oluşların arasında bir "oluş-düzeni ", bir "hiyerarşi" demektir ki işte bu "oluş-düzeni", ancak bir "sebep-sonuç ilişkisi"nin varlığıyta mümkün olabilecektir ve "illiyet" de bunun ifadesidir. İlliyet kavramı ile ifade edilmek istenen hususun, birbiriyle yakın ilgi ve bağlantısı olan iki ayrı mânâya delâlet ettigini söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi, bilimin de esasını teşkil eden ve tabiatın iç-çalışma mekanizma ile ve ikincisi ise dogrudan-dogruya tabiatın bütünselliği ile ilgili olan hususlardır. İlliyet de, keza evrene dair en temel aksiyomlarımızdandır. Zira, diger aksiyomların önemlice bir kısmı, ancak bununla bir anlam taşımaktadır. [B]Gayelilik[/B] Tabiattaki illiyet (sebeplilik) niteliği ve illî karakter, evrenin, sadece iç-çalışmasıyla ilgili içsel bir niteliği midir, yoksa doğrudan-doğruya zâtî bir niteliği midir şeklindeki bir soru bizi şu noktaya getirir: Tabiatın kendisi, dogrudan-doğruya bir varlık olarak kendisi, bir sebebin mahsulü müdür? Bu zorlu soru bizi, "gayecilik" denen konuya yönlendirecektir. Bir varlık olarak var-olduğu şüphesiz olan şu uzamlı varlık (res extensia; tabiat; kozmos), zâtı itibariyle, bir gayesi olan, bir gayeye doğru yönelmiş olan bir varlık mıdır, yoksa böyle bir gayesi yok mudur? Bu, aynı zamanda şu anlama da gelmektedir: Evren, ne için vardır? Yahut, şu şekilde de sorabiliriz: Evren'in var-oluşunun bir anlamı var mıdır, yok mudur? Evren'in var-oluşu anlamlı mıdır, anlamsız mı? O, "anlamlı bir durum geregi olarak" mı, yoksa "öylesine" mi vardır? Evren'in mevcûdiyeti, mevcut oluşu, bir mânidarlık (significancy) mıdır yoksa bir abeslik (absurdity) mi? Çok çeşitli şekillerde sorulabilen bu suallerin hepsinin de aynı kapıya çıktıgına dikkat edilmelidir: İnsan, bu sorular ile, evreni kendi kafasında, dimağında, anlayışında meşrulaştırmak istemektedir. "Gaye" kavramı, sebeplilik, düzenlilik, aklîlik ...ith. gibi kavramlarla bitişik olan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kavram, varlık'ın (varlık ve oluş'un) mutlaka düzenlilik, illiyet (sebeplilik: sebep-sonuç ilişkisi) konteksti çerçevesine dahil edilebilen, bunun sayesinde de aklîleştirilebilen (akıl ile kavranılabilir hale getirilebilen) ve böylece "anlamlandırılabilen", yani insan için anlaşılabilir, kabul edilebilir bir hale getirilebilen ve binnetice, "meşrûlaştırılabilen" bir hakikat olduğunu bir tek kelime ile ifade edebilen bir kavramdır. Ancak, burada bir sınır şartı konması gerekmektedir: Bütün bu işlemlerin kendisine uygulanacağı söz konusu varlık'ın, 'fenomenal' bir varlık olması gereklidir. Böyle bir sınır şartı konmasının esbâb-ı mûcibesi şudur: Bir var-olan'ı sebeplilik, düzenlilik, aklîlik gibi ilkelere tâbi kılabilmek için, söz konusu bu var-olan'daki işbu niteliklerin test edilebilmesi imkânının mevcut olması gerekir; "fenomenal olmak", test edilebilir nitelikte bir var-olan olmak demektir. Bunun için, transandantal varlık demek olan Tanrı'ya böyle bir şey izafe edilemez, zira, Tanrı, fenomenalleştirilemez. Tanrı'yı fenomenalleştirmeye kalkışmak, onun Tanrılık niteeliğini ihlâl edeceği için böyle bir teşebbüs absürd olur. Yani tanrısallık, sebeplilik, düzenlilik, aklîlik gibi kavramların altına konamaz. Artık şu soruyu sorabiliriz: Evrende, yani fenomenal varlık alanında, sebeplilik, düzenlilik, aklilik gibi nitelikleri test edebildigimize göre, bütün bunların bir muhassalası niteliğinde olan gayelilik niteliğini test edebilmek, bu niteliği kanıtlayabilmek mümkün olabilir mi? Bazı düşünce sistemleri, tabiatta bir "gaye" bulundugu fıkrini kesin bir şekilde ileri sürerken bazıları da kesin bir şekilde reddetmektedir. Bizim bu kısa çalışmada, böyle bir konuyu bütün yönleriyle ele alıp, irdelememiz mümkün değildir. Ancak, şunu hulasatan söyleyebiliriz: Evrende bir gaye bulunup-bulunmadığı fıkri (Gayecilik=Teleolojizm), doğrudan ilim'in değil, İmân'ın ve felsefe'nin konusudur. Teleolojizm, daha ziyade, insan'ın kâinat tablosu karşısında kendisine tayin ettiği konuma bağlı görünmektedir. Bu yüzden onun kabulünün ya da reddinin esas itibariyle bir a priorik tavır oldugu söylenebilir. Bunun dogrudan testi kabil olabilseydi o zaman bunu bir a posteriorik bir bilgi haline getirebilirdik ki bu da mümkün görünmemektedir. Zira, bu satırların müellifine göre, gayelilik fikri, bizatihî evreni aşan, transandantal, küllî bir prensiptir ve evrenin içinde bulunan bizlerin onun doğruluğunu doğrudan-doğruya sınamak için, evrenin üstünde, herşeyi gözleyebilen bir mevkie çıkmamız icap eder ki bu da muhaldir. Bu, tıpkı, kendisi herşeyi görebilen göz'ün, bizzat kendisini görememesine benzetilebilir. Nasıl ki göz, kendisini görebilmek için kendi dışına çıkmak mecburiyetinde ise, insan da, içinde bulundugu evren'in bir gayesi bulunup-bulunmadıgını tevsik edebilmek için, bu evrene dışarıdan bakabilmelidir ki bu da imkân dışıdır. İlim, dogrulugunu dogrudan deneyemeyeceği şeyi konu edinemez. Teleolojizm de ilim tarafından doğrudan denenerek doğrulanabilme imkânı vermemektedir; o sebeple, ilim onu gündemine alamaz. Alamaz, zira, mükereren belirtmek gerekir ki bunun, evrenin içinde bulunan insan tarafından ölçülebilmesi, deneysel verilerle dogrulanabilmesi mümkün görünmemektedir. Ancak, gayelilik ilkesi, evrene izafe edilen en temel aksiyomlardan birisi, ve hattâ, dogrudan test edilebilmesi imkânı olmadıgı için de en saf aksiyomlardandır. Bu satırların müellifi olarak, felsefe noktai nazarından evrenin bir gayesi olduğu idesi savunulmaktadır. Ancak bu gayenin ne oldugu ve ne gibi bir hedefi bulundugu ap-ayrı bir konudur. "Evrende bir gayenin mevcûdiyeti" idesine ulaşmak için kısaca şunu söyleyebiliriz: Sebepsiz bir var-olma ir-rasyonel (akıl-dışı) ve absürd (abes) bir şeydir. Bu, en temelli bir inanç, bir aksiyomdur. Var-olma, ancak, "bir sebebe müsteniden var-olma" demektir. Binaenaleyh "var-olma" keyfiyeti "bir sebebe müsteniden var-olma" keyfiyeti olarak kabûl edilirse aklîleştirilmiş ve kabule şâyân hale getirilmiş olur. Sebep (illet, cause) bir gaî illet"i (teleological cause) ve o da bir gaye'yi zarûrî kılar. Yani, sebep'ten gayeli sebep'e ve oradan da gaye'ye ulaşmış oluruz. Bütün bunlar ise, bizi, kendinde var-olan tabiat'ın üstünde (süper natürel) ve aşkın (transandantal, müteal) bir fail'e götürür. Beri yandan da evren, bir "var-olan"dır, mevcûdiyeti gerçektir, haktır. Şu halde, evren, gerçek bir var-olan olarak, zâtı itibariyle, bir sebebe bağlı olarak var'dır. Bundan maâda, şu hususun da gözden kaçırılmaması icap etmektedir: Evren'de olup-biten herşey (fenomenler), bir sebeplilik kavramı altında anlaşılabilmektedir. İmdi; içindeki oluşların sebepli oldugu bir varlık nizamının bizzat kendisinin sebepsiz oldugu iddiası bir saçmalıktır. Eger evren bir sebepsizlik ise, onda olup-bitenlerin sebepli olması anlamsız olacaktır. Şu halde, evren, sebepli (causal) bir varlıktır. Özetlersek: [B]a:[/B] Tabiatın çalışma mekanizmasında bir illiyet (sebeplilik) vardır. Tabiattaki olup-bitenler bu ilkeye baglıdır; yani kozmos'un oluş mekanizması bir kozal mekanizma'dır. [B]b:[/B] O halde, çalışma mekanizması sebepli olan kozmik varlık'ın kendisi de sebepli bir varlık'tır; yani, kozmos, sadece bir "varlık" degil, ve fakat aynı zamanda bir "kozal varlık"tır. *** İmdi, bilimlerin varmış oldugu neticeler, kuşkusuz, insan'ı yeniden bilim, hakikat ve İmân problemleri ile yüz-yüze getirmektedir. Görüldügü gibi, ilim, artık mutlak hakikat elde etme iddiasını terk etmek durumunda kalmıştır ve ilmî olan da budur. Ne var ki, acaba, "mutlak hakikat", hakikaten yok mudur, varsa nasıl elde edilebilir? İmân, dinî/meta-fızik anlamda imân, bizzat işbu "mutlak hakikat" kavramının ana kaynağından başka birşey degildir. Böyle bir mutlak hakikat'ın var-olup olmadıgı, görüldügü gibi, ilimi de kuşatan ve fakat ondan ziyadeİmân'a konu olabilecek niteliktedir; zira, ilim bu konuda tıkanmaktadır. Olgun bir din, bir "mutlak hakikat"ın mevcut oldugunu ve bu mutlak hakikat'ın bilgisinin de ancak "bildirilen" bir bilgi olabilecegini Söyler ki bu da "vahy" olmaktadır. "... fizik, 'yanılan', 'yanlışlanabilir' bilgiler üreten bir ilim'dir. Daha doğrusu, İlim, bu demektir. İmdi, yanılaın, yanlışlanabilir bilgi üreten' bir disiplinden nasıl olur da yanılmaz, kesin doğru bilgiler' istihraç edebilirsiniz? Bu, abes ile iştigal etmektir...../ Nitekim bugüne kadar kurulan bilimsel teorilerin içinde yıkılmamış ya da yıkılmayacak olan tek bir tanesi dahi mevcut değildir. İlim, ebedî ve değişmez hakikat'ı yakalamak değil, ebedî ve değişmez hakikat'a doğru, düşe-kalka, yanıla yanlışlana, bitip-tükenmek bilmeyen bir cehd hareketi yürütmek demektir. Ezelî-ehedî, değişmez hakikat'ın doğru bilgisi yanılan insan'ın haddi değildir. O, yani, ezelî-ebedî, değişmez olan'ın kesin doğru bilgisi, ezelî-ebedî-değismez olan'dan 'bildirildiği' kadar 'bilinebilir'. ...../Soylu bir fikir adamı bu kâinatı izah edebilmelidir; eğer edemiyorsa niçin izah edemediğini izah edebilmelidir." 81 [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Eğitim ve Kültür
Kütüphane
Makale - Menkıbe ve Denemeler
Bilim ve İnanç/İmân Üzerine Felsefi Bir İrdeleme
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst