Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman’ı Anlayabilmek İçin Gazali’yi Anlamak
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 231150" data-attributes="member: 27"><p><strong>Gazâlî ve âlemin kıdemi meselesi </strong></p><p></p><p> Alemin kıdemi veya sonradan yaratılması meselesi Gazâlî’nin üzerinde en fazla durduğu bir meseledir. Tehafüt’ün yaklaşık yüzde yirmi beşini bu konuya tahsis eder. Çünkü bu mesele İlahî sıfatlarla yakından ilgili olduğu gibi öldükten sonra dirilme konusuyla da ilişkilidir. Alemin kadim olduğu kabul edilirse Allah’ın varlığının ispatı mümkün olmadığı gibi kıyametin kopması, öldükten sonra bedenlerin ruhlarla beraber yeniden diriltilmesi, bir kısım insanların cennete bir kısmının cehenneme gitmesi gibi dinin temel prensipleri de geçersiz ve anlamsız hale gelir. Böyle bir sonucu doğuracağına inandığı için Gazâlî âlemin sonradan yaratıldığı görüşünü tavizsiz savunur. </p><p></p><p></p><p> Gazâlî ilk olarak âlemin kıdemi meselesinde Felâsife’nin konuyla ilgili yaklaşımlarını inceler ve arkasından kendi görüşlerini serd ederek açıklamaya çalışır. Ona göre âlemin kıdemi konusunda Felâsife’nin ortaya koyduğu ve dayandığı delil üç tanedir. Bunlardan birinci delil şöyle özetlenebilir: Kâdimden hadisin çıkmasının mümkün olmaması. Bu yaklaşım şöyle açıklanabilir: Âlemin var olması sadece imkan bakımından mümkündür. Şâyet yaratılmış ise bu durumda yaratma sebebinin yenilenmesi gerekir. Yaratma sebebi yenilenmişse bu durumda şu soru gündeme gelir: yaratma sebebini gündeme getirip yenileyen faktör nedir? Yani İlahi İrade ve İlahî Kudret neden daha önce tecelli edip yaratmadı da şimdi yarattı? Daha önce yaratamazdı da şimdi mi yaratabilir oldu? Aynı şekilde yaratmak için irade gündeme geldi ise iradenin sonradan oluşması (hâdis) gerekmez mi? Veya önce yaratma amacı yoktu da, sonradan mı oluştu? İlahi ilimle bildi, İlahî İrade ile diledi ve İlahi Kudretle yarattığı varsayılırsa bu yaklaşım hem ilmin, hem iradenin hem de kudretin değişikliğe uğraması, hem de onların tabi olduğu zatın değişikliğe uğramasını gerektirmez mi? Böyle bir değişme ise Allah hakkında düşünülebilir mi? O zaman geriye tek bir alternatif kalıyor, o da âlemin kıdemi, yani sonradan yaratılmış olmamasıdır. Felâsifeye göre âlem ışığın güneşten çıktığı gibi çıkmıştır. Allah’la alem arasında zaman bakımından değil, sadece zat bakımından öncelik-sonralık vardır. Dolayısıyla alem Allah’la beraber kadimdir. </p><p></p><p></p><p> Felâsife’nin âlemin kıdemini savunarak Allah’ın tek ve değişmezliğine makul bir anlatım ve yorum bulmak istedikleri anlaşılmaktadır. Allah’ın cüzileri bilmediği konusundaki yaklaşımları da aynı amaca yönelikti. Onlara göre ancak âlemin kıdemine inanırsak Allah’ın zatının da yaratılanlar gibi değişikliğe uğramadığı düşüncesini ispat etmiş olabiliriz. Aksi durumda Allah’ın da değişmesi gerektiğini kabul etmek durumunda kalabiliriz ki bu Allah hakkında düşünülemez. </p><p></p><p></p><p> Gazâlî Felâsife’nin bu konudaki yaklaşımlarını ilave sorular üreterek iyice anlaşılır hale dönüştürmeye çalışır: Şâyet âlemin belli bir zamanda İlahî İradenin tecellisiyle yaratıldığı kabul edilirse şu sorular gündeme gelebilir: İradenin tecelli ve taalluku açısından zamanlar eşittir. Neden belli bir zaman seçilmiştir de başka bir zaman seçilmemiştir? Yaratmada öne veya sonraya alma Allah için muhal değildir, Allah için muhal olan iki eşit olgudan birini seçmesidir. Mesela beyazlık ve siyahlık eşit düzeyde olgular ise ve bunlardan beyazlık yaratılmış, buna karşılık siyahlık yaratılmamış ise beyazlık yaratılıyor da siyahlık neden yaratılmıyor? Oysa iki şey arasında tercih yapmak belli bir özellikten dolayı olabilir. Bunlarda böyle bir özellik ise sözkonusu değildir. Bunu “zaman” olgusuna uygularsak A zamanı ile B zamanı arasında fark yoktur. O zaman, zamanlar arasında böyle bir tercih ettirici özellik olmadığına göre neden âlem bu zamanda yaratılmış da diğer zamanda yaratılmamış? </p><p></p><p></p><p> Gazâlî’ye göre bu tip sorular, içinde mantıksızlığı barındırdığı için sorulmaması gereken sorulardır. Bir kere âlem, İlahî İrade’yle yaratılmıştır. İrade ise bir şeyi benzerinden ayırt etme hassasıdır. Şâyet böyle tanımlamazsak yaratma olayında iradeye ihtiyaç kalmadan sadece kudretle yetinmemiz gerekir. Ancak kudretin iki zıdda nispeti eşittir. </p><p></p><p></p><p> Öte yandan Gazâlî âlemin kadim olması kabul edilirse yıldızların deveranı olayını nasıl izah edebileceğimizi sorar. Âlemdeki yıldızlar farklı yörüngelerde deveran ederler. Her yıldızın kendi etrafında dönmesi de farklı zamanlarda olur. Mesela güneş kendi çevresini bir yılda devrederken müşteri yıldızı on iki yılda, zuhal yıldızı otuz yılda tamamlar. Bazı yıldızlar ise bu deveranı tam otuz altı bin yılda tamamlar. Şâyet âlem kadim ve ezelî olması kabul edilirse, güneş, müşteri ve zuhal yıldızlarının çevrelerinde dönmeleri farklı zamanlarda olsa da sonsuz sayıda olması gerekir. Çünkü başlangıç zamanları yoktur. Bu durumda kimi yıldızların bazılarının otuz altı bin yıl daha fazla devir zamanı olmasına rağmen o yıldız da sonsuz zamandan beri dönmesi gerekecektir. Burada birisi kalksa ve şu soruyu sorsa: “Yıldızların kendi etrafında dönme sayısı tek midir çift midir?” Şâyet “çifttir” derseniz buna bir sayı ilavesiyle bu sayı tek olur. “Tektir” derseniz yine bir sayı ilavesiyle çift olur. Buna göre sonsuz olan bir şey neden bir ilaveyle çift, veya tek olabiliyor? O zaman siz ne çift ne de tektir demek zorunda kalacaksiniz. Bu ise anlamsızdır. </p><p></p><p></p><p> Gazalî Felâsife’nin âlemin kıdemi meselesindeki argümanlarını daha da netleştirir: “bir şeyi mislinden ayırt etmek mümkün değildir. Çünkü “misli olmak demek ayırt edilemez demektir, ayırt edilebilir demek misli değildir demek”tir. Yani eşit düzeyde olan iki şeyden birinin tercih edilebilmesi için mutlaka ayırt edici bir farklılığın olması gerekir. Âlemin varlığı ile yokluğu birbirine eşit şeylerdir. Varlığını tercih ettiren neden veya özellik ne olabilir? Mesela beşer iradesi de ancak eşit şeyler arasında farklılık arz eden bir özelliği dikkate alarak tercih yapar. Aksine irademizle bir şeyi mislinden ayırt etmemiz mümkün olmaz. Susamış bir adamın önünde onun istediği şekilde her yönden eşit olan iki bardak su bulunsa ve adam iki bardaktan birini seçmek zorunda olsa o bardaklardan birini(mesela sağdakini) ya sağ eline daha yakın olduğu veya daha hafif olduğu ya da kendisine göre daha güzel olduğu için seçecektir. Nedensiz birini seçmesi mümkün değildir, dolayısıyla âlemin sonradan yaratılması söz konusu olamaz. </p><p></p><p></p><p> Bu yaklaşıma karşı Gazâlî, Allah’ın iradesi ve ilminin bizim irade ve ilmimizden farklı olduğunu, “irade” kelimesinin belki İlahî gerçekliği ifade edemiyebileceğini, çünkü iradenin belli bir gayeyi tayin ve tespit anlamına geldiğini, bunun ise Allah hakkında söz konusu olamayacağını, ancak esas olanın lafızların değil manaların olduğunu ifade ederek cevap verir. </p><p></p><p></p><p> Felasifenin “susamış adam” misaline karşılık Gazâlî, “hurma yiyen adam” örneğini verir. “Canı hurma yemek isteyen bir adamı düşünelim” der. Önünde her bakımdan eşit iki hurma bulunsa, o mutlaka bunlardan birini alacaktır. İkisini birlikte alamayacağına göre birini alacaktır. Güzellik, yakınlık ve sağ el gibi nedenlerin olmadığını varsaysak da yine de birini alacaktır. Bu adam ya farklı bir saik bulmadığı için hurmanın ikisinden birini seçme yapamayacak ve ikisini de alamayacaktır, ya da her hangi bir farklılığı dikkate almadan birini alacaktır. İkinci durum her kesin kabul edeceği bir durumdur. (Gazâlî, 1981, s. 96 vd) </p><p></p><p></p><p> O’na göre Allah da herhangi bir neden olmadan İradesiyle âlemi belli bir zamanda yaratmıştır. Bunda bir tutarsız-lık ve mantıksızlık yoktur.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 231150, member: 27"] [B]Gazâlî ve âlemin kıdemi meselesi [/B] Alemin kıdemi veya sonradan yaratılması meselesi Gazâlî’nin üzerinde en fazla durduğu bir meseledir. Tehafüt’ün yaklaşık yüzde yirmi beşini bu konuya tahsis eder. Çünkü bu mesele İlahî sıfatlarla yakından ilgili olduğu gibi öldükten sonra dirilme konusuyla da ilişkilidir. Alemin kadim olduğu kabul edilirse Allah’ın varlığının ispatı mümkün olmadığı gibi kıyametin kopması, öldükten sonra bedenlerin ruhlarla beraber yeniden diriltilmesi, bir kısım insanların cennete bir kısmının cehenneme gitmesi gibi dinin temel prensipleri de geçersiz ve anlamsız hale gelir. Böyle bir sonucu doğuracağına inandığı için Gazâlî âlemin sonradan yaratıldığı görüşünü tavizsiz savunur. Gazâlî ilk olarak âlemin kıdemi meselesinde Felâsife’nin konuyla ilgili yaklaşımlarını inceler ve arkasından kendi görüşlerini serd ederek açıklamaya çalışır. Ona göre âlemin kıdemi konusunda Felâsife’nin ortaya koyduğu ve dayandığı delil üç tanedir. Bunlardan birinci delil şöyle özetlenebilir: Kâdimden hadisin çıkmasının mümkün olmaması. Bu yaklaşım şöyle açıklanabilir: Âlemin var olması sadece imkan bakımından mümkündür. Şâyet yaratılmış ise bu durumda yaratma sebebinin yenilenmesi gerekir. Yaratma sebebi yenilenmişse bu durumda şu soru gündeme gelir: yaratma sebebini gündeme getirip yenileyen faktör nedir? Yani İlahi İrade ve İlahî Kudret neden daha önce tecelli edip yaratmadı da şimdi yarattı? Daha önce yaratamazdı da şimdi mi yaratabilir oldu? Aynı şekilde yaratmak için irade gündeme geldi ise iradenin sonradan oluşması (hâdis) gerekmez mi? Veya önce yaratma amacı yoktu da, sonradan mı oluştu? İlahi ilimle bildi, İlahî İrade ile diledi ve İlahi Kudretle yarattığı varsayılırsa bu yaklaşım hem ilmin, hem iradenin hem de kudretin değişikliğe uğraması, hem de onların tabi olduğu zatın değişikliğe uğramasını gerektirmez mi? Böyle bir değişme ise Allah hakkında düşünülebilir mi? O zaman geriye tek bir alternatif kalıyor, o da âlemin kıdemi, yani sonradan yaratılmış olmamasıdır. Felâsifeye göre âlem ışığın güneşten çıktığı gibi çıkmıştır. Allah’la alem arasında zaman bakımından değil, sadece zat bakımından öncelik-sonralık vardır. Dolayısıyla alem Allah’la beraber kadimdir. Felâsife’nin âlemin kıdemini savunarak Allah’ın tek ve değişmezliğine makul bir anlatım ve yorum bulmak istedikleri anlaşılmaktadır. Allah’ın cüzileri bilmediği konusundaki yaklaşımları da aynı amaca yönelikti. Onlara göre ancak âlemin kıdemine inanırsak Allah’ın zatının da yaratılanlar gibi değişikliğe uğramadığı düşüncesini ispat etmiş olabiliriz. Aksi durumda Allah’ın da değişmesi gerektiğini kabul etmek durumunda kalabiliriz ki bu Allah hakkında düşünülemez. Gazâlî Felâsife’nin bu konudaki yaklaşımlarını ilave sorular üreterek iyice anlaşılır hale dönüştürmeye çalışır: Şâyet âlemin belli bir zamanda İlahî İradenin tecellisiyle yaratıldığı kabul edilirse şu sorular gündeme gelebilir: İradenin tecelli ve taalluku açısından zamanlar eşittir. Neden belli bir zaman seçilmiştir de başka bir zaman seçilmemiştir? Yaratmada öne veya sonraya alma Allah için muhal değildir, Allah için muhal olan iki eşit olgudan birini seçmesidir. Mesela beyazlık ve siyahlık eşit düzeyde olgular ise ve bunlardan beyazlık yaratılmış, buna karşılık siyahlık yaratılmamış ise beyazlık yaratılıyor da siyahlık neden yaratılmıyor? Oysa iki şey arasında tercih yapmak belli bir özellikten dolayı olabilir. Bunlarda böyle bir özellik ise sözkonusu değildir. Bunu “zaman” olgusuna uygularsak A zamanı ile B zamanı arasında fark yoktur. O zaman, zamanlar arasında böyle bir tercih ettirici özellik olmadığına göre neden âlem bu zamanda yaratılmış da diğer zamanda yaratılmamış? Gazâlî’ye göre bu tip sorular, içinde mantıksızlığı barındırdığı için sorulmaması gereken sorulardır. Bir kere âlem, İlahî İrade’yle yaratılmıştır. İrade ise bir şeyi benzerinden ayırt etme hassasıdır. Şâyet böyle tanımlamazsak yaratma olayında iradeye ihtiyaç kalmadan sadece kudretle yetinmemiz gerekir. Ancak kudretin iki zıdda nispeti eşittir. Öte yandan Gazâlî âlemin kadim olması kabul edilirse yıldızların deveranı olayını nasıl izah edebileceğimizi sorar. Âlemdeki yıldızlar farklı yörüngelerde deveran ederler. Her yıldızın kendi etrafında dönmesi de farklı zamanlarda olur. Mesela güneş kendi çevresini bir yılda devrederken müşteri yıldızı on iki yılda, zuhal yıldızı otuz yılda tamamlar. Bazı yıldızlar ise bu deveranı tam otuz altı bin yılda tamamlar. Şâyet âlem kadim ve ezelî olması kabul edilirse, güneş, müşteri ve zuhal yıldızlarının çevrelerinde dönmeleri farklı zamanlarda olsa da sonsuz sayıda olması gerekir. Çünkü başlangıç zamanları yoktur. Bu durumda kimi yıldızların bazılarının otuz altı bin yıl daha fazla devir zamanı olmasına rağmen o yıldız da sonsuz zamandan beri dönmesi gerekecektir. Burada birisi kalksa ve şu soruyu sorsa: “Yıldızların kendi etrafında dönme sayısı tek midir çift midir?” Şâyet “çifttir” derseniz buna bir sayı ilavesiyle bu sayı tek olur. “Tektir” derseniz yine bir sayı ilavesiyle çift olur. Buna göre sonsuz olan bir şey neden bir ilaveyle çift, veya tek olabiliyor? O zaman siz ne çift ne de tektir demek zorunda kalacaksiniz. Bu ise anlamsızdır. Gazalî Felâsife’nin âlemin kıdemi meselesindeki argümanlarını daha da netleştirir: “bir şeyi mislinden ayırt etmek mümkün değildir. Çünkü “misli olmak demek ayırt edilemez demektir, ayırt edilebilir demek misli değildir demek”tir. Yani eşit düzeyde olan iki şeyden birinin tercih edilebilmesi için mutlaka ayırt edici bir farklılığın olması gerekir. Âlemin varlığı ile yokluğu birbirine eşit şeylerdir. Varlığını tercih ettiren neden veya özellik ne olabilir? Mesela beşer iradesi de ancak eşit şeyler arasında farklılık arz eden bir özelliği dikkate alarak tercih yapar. Aksine irademizle bir şeyi mislinden ayırt etmemiz mümkün olmaz. Susamış bir adamın önünde onun istediği şekilde her yönden eşit olan iki bardak su bulunsa ve adam iki bardaktan birini seçmek zorunda olsa o bardaklardan birini(mesela sağdakini) ya sağ eline daha yakın olduğu veya daha hafif olduğu ya da kendisine göre daha güzel olduğu için seçecektir. Nedensiz birini seçmesi mümkün değildir, dolayısıyla âlemin sonradan yaratılması söz konusu olamaz. Bu yaklaşıma karşı Gazâlî, Allah’ın iradesi ve ilminin bizim irade ve ilmimizden farklı olduğunu, “irade” kelimesinin belki İlahî gerçekliği ifade edemiyebileceğini, çünkü iradenin belli bir gayeyi tayin ve tespit anlamına geldiğini, bunun ise Allah hakkında söz konusu olamayacağını, ancak esas olanın lafızların değil manaların olduğunu ifade ederek cevap verir. Felasifenin “susamış adam” misaline karşılık Gazâlî, “hurma yiyen adam” örneğini verir. “Canı hurma yemek isteyen bir adamı düşünelim” der. Önünde her bakımdan eşit iki hurma bulunsa, o mutlaka bunlardan birini alacaktır. İkisini birlikte alamayacağına göre birini alacaktır. Güzellik, yakınlık ve sağ el gibi nedenlerin olmadığını varsaysak da yine de birini alacaktır. Bu adam ya farklı bir saik bulmadığı için hurmanın ikisinden birini seçme yapamayacak ve ikisini de alamayacaktır, ya da her hangi bir farklılığı dikkate almadan birini alacaktır. İkinci durum her kesin kabul edeceği bir durumdur. (Gazâlî, 1981, s. 96 vd) O’na göre Allah da herhangi bir neden olmadan İradesiyle âlemi belli bir zamanda yaratmıştır. Bunda bir tutarsız-lık ve mantıksızlık yoktur. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur Cemaati
Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman’ı Anlayabilmek İçin Gazali’yi Anlamak
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst