Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
Barış, Kardeşlik ve Hoşgörünün Esasları Üzerine
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 230197" data-attributes="member: 27"><p><strong>IV. Sonuç </strong></p><p><strong></strong></p><p> Kur’ân Müslümanları “insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmet”78 olarak tanımlamaktadır. Bu tanımın tarih boyunca Müslümanlar için bir hedef ve ideal oluşturduğu görülmektedir. Âyetin tanımladığı gibi, Allah'a inandıkları için doğruluğu emreden ve fenalıktan alıkoyan bir topluluk olmak, onların belirleyici özelliği olmuştur.79 Bununla beraber Müslümanların Kur’ânî değerlerden uzaklaştıkları dönemler de olmuştur. Böyle dönemlerde doğruyu emretme ve kötülükten alıkoyma görevinin yeterince yerine getirildiği söylenemez. </p><p></p><p> İslâm, daha önce de vurguladığımız gibi, Allah'ın iradesine ve dinine (şeriatına) teslim olmaktır. Bu teslimiyet (müslümanlık) zımnen : </p><p></p><p> 1) Allah'a sahih ve sağlam bir imanı, </p><p> 2) Bu imanın amel-i salih olarak dışa vurmasını, </p><p> 3) Doğru olanı yapmayı ve ayrıca doğru olan şeylerin hakim olmasını temin edebilecek güçte olmayı, </p><p> 4) Kötülükten sakınma (takva) ve kötü olandan sakınmada başkasına örnek olmayı; kötüyü ve adaletsizliği yenilgiye uğratacak güce sahip olma gibi birçok hususu ihtiva etmektedir. </p><p></p><p>Görüldüğü gibi, iman, islâm ve takvayı esas alan İslâmî değerler sisteminin hedefi, sadece Müslüman birey ve toplumun barış ve saadeti değil, belki tüm insanlığın bu nimetlerden yararlanmasıdır. Başka bir ifadeyle, Müslüman bir yandan kendi içinde barış, huzur, denge ve bütünlüğü Allah’a iman ve teslimiyetle kazanacak; diğer yandan da tüm mahlukat ve insanlıkla olan ilişkilerinde her tür aşırılık ve zulümden uzak bir şekilde barış, denge ve kardeşlik içinde ilişkilerini sürdürecektir. Müslümanların tarihine şöyle bir göz atıldığında, bu hedefin çoğunlukla gerçekleştirildiği görülecektir. Bu nedenle İslâm sadece kendisi için değil, insanlık için yaşayan evrensel bir dindir. </p><p></p><p></p><p> Dünyanın ve ülkemizin barış ve kardeşliğe, dostluk ve sevgiye, hoşgörü ve diyaloga çok muhtaç olduğu bir bağlamda bize düşen görev “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız” âyetinin bize yüklediği sorumluluktan kaçınmamaktır. Önce kendi benliğimizde, sonra tabiî ve toplumsal çevre-mizde barışın, emniyetin ve kardeşliğin hakim olmasını temin etmektir. Bu, kendisinden daha fazla kaçamayacağımız kutsal bir görev olarak karşımızda durmaktadır. </p><p></p><p></p><p> <span style="color: darkgreen"><u><strong>Dipnotlar</strong></u></span></p><p><span style="color: darkgreen"></span></p><p><span style="color: darkgreen"> 1. M. Condorcet, İnsan Zekasının İlerlemeleri Üzerinde Tarihi Bir Tablo Taslağı, Milli Eğitim Bakanlığı, Dünya Edebiyatından Tercümeler, Tercüme: Oğuz Peltek, Ankara, 1945, s. 77 (vurgular eklenmiştir). </span> <span style="color: darkgreen"></span></p><p><span style="color: darkgreen"></span></p><p><span style="color: darkgreen">Condorcet için ayrıca bkz.: Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi, çev. Muammer Sencer, c. III, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1970, s. 405-415. </span> <span style="color: darkgreen"></span></p><p><span style="color: darkgreen"> 2. Bkz.: J. Lyotard, Postmodern Durum, çev. A. Çiğdem, Ara Yayıncılık, İstanbul, 1990. Ayrıca postmodernizm ve ilgili tartışmalar için bkz.: Modernite versus Postmodernite, derleyen: Mehmet Küçük, Vadi Yayınları, 1992; Ömer Naci Soykan, “Postmodern Tartışmanın Neresindeyiz?”, Türkiye’de Felsefe Manzaraları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1993, s.116-150; Ernst Wolf-Gazo, “Postmodernizmin Aydınlanmayı Eleştirisi” çev. Şefik Deniz, İslâmî Araştırmalar, c. 6, no:1, 1992, s.1-16; Mustafa Armağan, “Postmodernlik ve Din Ya da İkinci Sekülarizasyon”, Yeni Dergi, sayı: 5-6, 1995, s.118-121; Ziyaüddin Serdar, “Total Recall: Postmodernist Düşüncede Yabancılar, ‘Öteki-ler’ ve Amenzi”, çev. N. Öztürk, Yeni Dergi, s.121-134. (Bu makale postmodernizm ve modernizmle ilgili yayınlanan son kitaplardan dördünü ele alarak eleştirel bir bakışla değerlendirmektedir. Bu ki-taplar: Richard Rorty, Contingency, Irony and Solidarity, Cambridge University Press, Cambridge, 1989; David Harvey, The Condition of Postmodernity, Basil Blackwell, Oxford, 1989; John R. Gibbons (ed.), Contemporary Political Culture: Politics in a Postmodern Age, Sage Publications, London; Andrew Ross, Universal Abandon? The Politics of Postmodernism, Edinburgh University Press, Edinburgh, 1989, Ziyaüddin Serdar, “Terminatör-1: Modernite, Postmodernizm ve ‘Öteki’”, çev. Naim Öztürk, Yeni Dergi, 7-8, 1995, s. 103-117. (Bu deneme dört yeni kitabı, [yani Anthony Giddens, The Consequences of Modernity, Cambridge, Polity Press, 1990; Leszek Kolakowsky, Modernity and Endless Trial, Chicago, Ill., University of Chicago Press, 1990; Francis Fukuyama, The End of History and the Last Man, London, Hamish Hamilton, 1992; Norman Denzin, Images of Postmodern Society, London, Sage Publications, 1991] inceleyerek modern ve postmodernle ilgili tartışmaları bir müslüman entellektüelin gözüyle ele alıyor.) </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 3. Gilles Kepel bu gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koymakta ve konuyla ilgili ilginç örnekler vermektedir: Din Dünyayı Yeniden Keşfediyor: Tanrının İntikamı, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992. Çağdaş insanın dine yönelmesi başta sosyologlar olmak üzere birçok araştırmacının da dikkatini çekmiştir. Son zamanlarda konuyla ilgili birçok araştırmalar yapılmış ve kitaplar yayınlanmıştır. Bkz.: İbrahim Özdemir, “Postmodern Bağlamda Bilim ve Din İlişkisi”, Köprü Dergisi, No: 53, Kış 1996, s. 14; Bryan Turner, “Oryantalizm, Postmodernizm ve Din”, çev. Yasin Aktay, Tezkire, sayı: 9-10, Bahar 1996, s. 69; Mona Abaza & Georg Stauth, “Batılı Akıl, Oryantalizm, İslâmcı Fundamentalizm: Bir Eleştiri”, çev. Abdullah Topçuoğlu, Tezkire, sayı: 9-10, Bahar 1996, s. 89; ve orada zikredilen konuyla ilgili diğer kaynaklar; Ahmed Ekber, Postmodernism and Islam, Routledge, London, 1992. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 4. Zbigniew Brzezinski, Kontroldan Çıkmış Dünya (Yirmibirinci Yüzyılın Arifesinde Dünya Çapında Karmaşa), çev. Haluk Menemencioğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1996. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 5. Brzezinski, a.g.e., s. 4 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 6. Brzezinski, a.g.e., s. 6. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 7. Yüzyılımızdaki dayatmacı ve totaliter yönetimlerin söz verdikleri cennet uğruna işledikleri cinâyetler hakkında bazı rakamlar: Hitler, 17 milyon, Stalin 25 milyon, Mao 29 milyon kişinin katledilmesine neden olmuşlardır. Ayrıca milliyetçi ve ırkçı ideolojiler adına katledilenlerin ve ölenlerin takribî sayısı 33 milyondur. Sadece Birinci Dünya Savaşında 8.5 milyon, II. Dünya Savaşında ise yaklaşık 19 milyon genç asker hayatını kaybetti. Kasıtlı soykırımların dışında kalan ve savaşın normal akışı içinde ölen sivil sayısı ise Birinci Dünya Savaşında 13 milyon iken, İkinci Dünya Savaşında da 20 milyon civarında çocuk, kadın ve yaşlı insan hayatını kaybetmiştir. Ayrıca İkinci Dünya Savaşından önceki Çin -Japon savaşında 20 milyon sivil insan ölmüştür. Dünyadaki diğer çatışmalarda da 6 milyon insan daha öldü. Bu savaşlar arasında Meksika savaşları, İspanya iç savaşı, Hindistan-Pakistan savaşı, Kore savaşı, Vietnam savaşı, İran-Irak savaşı sayılabilir. Görüldüğü gibi son yıllarda meydana gelen savaş, soykırım ve etnik çatışmalarda katledilenler ve ayrıca bütün bunların neden olduğu maddî ve manevî yıkımlar bu rakamlara dahil değildir. Bkz. Brzezinski, a.g.e., s. 7-16. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 8. Ernest Gellner, “The Mighty Pen?”, Times Literature Supplement, February 1993, s.19. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 9. Ruanda'da daha önce barış içinde yanyana yaşayan Hutu ve Tutu kavimleri, sömürgeci Avrupalı ülkeleri yönetiminden sonra kavmî ve ırkî sebepleri öne sürerek yekdiğerine üstün olduğunu ileri sürmüş, sonuçta milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan toplu katliamlar meydana gelmiştir. Bu kadar insanın öldüğü bir ülkede barışın tesisini kısa sürede beklemek gerçekçi değildir. Bu konuyla ilgili bkz. Mustafa Parıldı, “Katliamın Öteki Adı: Ruanda”, Evrensel İnsan Hakları Dergisi, sayı: 6, Temmuz 1995, s. 16-17. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 10. Prof. Dr. Anna Masala, “Mevlana'dan Bediüzzaman'a Uzanan Çizgi”, İslâm Düşüncesinin 20. Asırda Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursî, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1992, s. 20 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 11. Samuel Huntington, “The Clash of Civilizations?”, (Medeniyetler Savaşı Mı?) Foreign Affairs, Summer 1993. Adı geçen makalenin Türkçe tercümesi ve ilgili tartışmalar için bkz.: Medeniyetler Çatışması, derleyen: Murat Yılmaz, Vadi Yayınları, Ankara, 1995. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 12. Bkz. John Clark, Kalkınmanın Demokratikleşmesi, Gönüllü Kültür Kuruluşlarının Rolü, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara, 1994. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 13. Şerif Mardin bu yeni kimliğin oluşumunu Tanzimat’a kadar götürür. Mardin'e göre, “Tanzimat döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nda cereyan edip sonra Cumhuriyet döneminde de süren değişimler, yarattığı 'kişisizleştirme' ölçüsünde geleneksel Osmanlı sistemini hedef aldı. (...) Önce Jön Türklerin sonra da Cumhuriyet'in yaptığı, ortalama Osmanlının kişisel ilişkilerine hayat veren ve önermeci olmayan araçlara dayalı söylemi ortadan kaldırmak olmuştur.” Mardin, Said Nursî'nin tecdit projesini bu “kişisizleştirmeye” bir meydan okuma olarak görür: “Said Nursî'nin katkısı ise Kur’ân'da konulan normları, geleneksel Müslüman davranış ve kişisel ilişki tarzını, gelişen bir sanayi ve kitle iletişim toplumuna yeniden sokacak biçimde yenilemiş (tecdit) olmasıdır. Said Nursî'nin et-kisinin, büyük ölçüde, bu felsefî-sosyolojik yaklaşıma dayandığını sanıyorum.” Bkz.: Bediüzzaman Said Nursî Olayı: Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişme, çev. Metin Çulhaoğlu, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992, s. 26-27. Adı geçen kitabın bir eleştirisi için bkz. İbrahim Özdemir, “Şerif Mardin’in 'Bediüzzaman Said Nursî Olayı' Kitabıyla İlgili Bir Ön Değerlendirme,” Yeni Dergi, Ağustos-Eylül 1994, s. 26. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 14. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lahikası, s. 1772-1773. (Vurgular eklenmiştir.) </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 15. Brzezinski, s. 20. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 16. Daha geniş bilgi için bkz. İbrahim Özdemir-Münir Yükselmiş, Çevre Sorunları ve İslâm, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1995. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 17. Time, 6 Eylül 1993, s. 45. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 18. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Hutbe-i Şâmiye, c. 2, s. 1962. (Vurgular eklenmiştir.) </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 19. Modern insanın içinde bulunduğu durumu ve ruh halini bir filozofumuzun şu tespitleri çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: “Yakınçağ Dindışı Avrupa Medeniyeti, onyedinci yüzyıldan itibâren birinci şıkkı (yani dinin iç ile dış hayatımızı yönlendirdiği kabulünü kaale almamayı) kendisine fikrî ve zihnî zemin almak tercihinde bulunarak saçmalıktan (absurdité) hareket etmiştir. Saçmalığın kaynağı, en temel ilkeden yoksunluk, daha açık ifadeyle, Tanrısızlıktır. Öksüz kalmış çocuk ne ise, Tanrısızlık çukuruna düşmüş kişinin durumu da odur: Terbiye edici (Rab) ilk ve Sığınılacak (Rahman) son merciden kesin yoksunluk! Böylelikle kişi, mutlak yalnızlık (solitude absolue) dediğimiz tutanaksız durumda kendi eksik varoluşuyla başbaşa kalır. Kapkaranlık Sonsuzlukta (Evrende) yapayalnızdır, öksüzdür (benlik).” Bkz. Prof. Dr. Teoman Duralı, “ Tarih Felsefesine Medhal”, Türk Felsefe Derneğinin Bursa'da düzenlediği 1994 Felsefe Kongresine sunulan tebliğ, s. 5. Bu yalnızlığın ve dalâletin sonuçlarını Nursî şöyle ifade eder: “Şirk ve dalâletin ve fısk ve sefahatin yolu, insanı nihâyet derecede sukut ettiriyor. Hadsiz elemler içinde nihâyetsiz ağır bir yükü, zayıf ve aciz beline yükletir. Çünkü, insan Cenab-ı Hakkı tanımazsa ve O’na tevekkül etmezse, o vakit, insan, gâyet derecede aciz ve zayıf, nihâyet derecede muhtaç, fakir, hadsiz musibetlere maruz, elemli, kederli bir fani hayvan hükmünde, bütün sevdiği ve alâka peyda ettiği bütün eşyadan mütemadiyen firak elemini çeke çeke, nihâyette, baki kalan bütün ahbabını bir firak-ı elîm içinde bırakıp, kabrin zulümatına yalnız olarak girer.” Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s. 288. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 20. Bakara (2): 2 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> “Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitab'dır.” </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 21. Said Nursî, bunlara adalet ve ibadeti de ekler. Bkz.: Risale-i Nur Külliyatı, İşaratü'l İ'caz, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1996, s. 1159. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 22. İman, islâm ve takva kelimelerinin İslâm ahlâkındaki yeri ve önemiyle ilgili buradaki değerlendirmelerimiz büyük ölçüde Fazlur Rahman'ın konuyla ilgili görüşlerine dayanmaktadır. Bkz. Fazlur Rahman, “Some Key Concepts of the Qur'an”, Journal of Religious Ethics, 2 (1983), s. 170-171. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 23. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, 20. Mektup, s. 448. (Vurgular eklenmiştir.) Marifetle ilgili olarak yine günümüz Müslüman düşünürlerinden Prof. S. Nakib el-Attas'ın farklı bir değerlendirmesi için bkz. Modern Çağ ve İslâmî Düşünüşün Problemleri, çev. Mahmut Erol Kılıç, İnsan Yayınları, İstanbul, 1989, s. 97. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 24. Bediüzzaman Said Nursî, a.g.e., c. I, s. 1149. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 25. Bakara (2): 208. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 26. Zümer (39): 29. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 27. Nisa (4): 91 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 28. Âl-i İmran (3): 83: “Allah'ın dininden başka bir din mi arzu ediyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O'na teslim olmuştur, O'na döneceklerdir.” </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 29. Bkz., 41: 11; 13: 15 ve 16: 49. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 30. İslâm düşünce ta-rihinde iman ve islâmla ilgili birçok tartışmalar olmuşsa da, burada bunların ayrıntılarına girmek konumuzu aşmaktadır. Konuyla ilgili olarak, bkz., Fazlur Rahman, a.g.e., s.175-176; Bediüzzaman Said Nursî, a.g.e., c. I, s. 369. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 31. Risale-i Nur Külliyatı, Kastamonu Lahikası, s. 1632. Said Nursî'nin takva kavramını ibadet-i kâmile olarak tanımlayıp, ihtiva ettiği şeylerle ilgili şu ifadeleri dikkat çekicidir: “Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan 'irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye' her birinin bir gâyetü'l-gâyâtı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin, marifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Lâtifenin, müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem gayetü'l-gâyâta sevk eder.” Risale-i Nur Külliyatı, Hutbe-i Şamiye, s. 1980. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 32. Fazlur Rahman, s. 176. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 33. Bakara (2):177. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 34. Hacc sûresi (22): 37. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 35. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 1764. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 36. Bediüzzaman Said Nursî, a.g.e., 22. Mektup, s. 470. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 37. Said Nursî, a.g.e., s. 470. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 38. Rum (30): 22. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 39. Hucurat (49): 13. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 40. Bkz. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, 26. Mektup, s. 498. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 41. Bkz., Samuel Huntington, “The Clash of Civilizations?” (Medeniyetler Savaşı mı?), Foreing Affairs. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 42. The Autobiography of Malcolm X, Alex Haley'in yardımıyla, Grove Press, Inc., New York, 1964, s. 339-341. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 43. En’am (6): 38. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 44. İsra (17): 44; ayrıca Hadid, (57): 1 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 45. Cuma (62): 1. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 46. Hacc (22): 18 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 47. M.M. Şerif, İslâm Düşüncesi Tarihi (İnsan Yayınları: İstanbul, 1992) c. 3, s. 49. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 48. Mevlânâ, Mesnevi, çev., Veled İzbudak, MEB Yay., İstanbul, 1988. c.1, s. 66, byt. 835. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 49. Mevlânâ, Fihi Mafih, çev. Meliha Ambarcıoğlu, MEB Yay., İstanbul, 1989, s. 61. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 50. Mevlânâ, a.g.e., s. 340. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 51. Yunus Emre, Divan, yay. A. Gölpınarlı, İstanbul, 1943, s. 477. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 52. Rahman Baba, asıl adı Abdurrahman olan ve 1709 yılında vefat etmiş bir mutasavvıftır. Bkz., Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, İslâm ve Ekoloji, TDV Yayınları, Ankara, 1992, s. 88. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 53. Bkz., Prof. Seyyid Hüseyin Nasr, İnsan ve Tabiat, çev., Nabi Avcı, İşaret Yayınları, İstanbul, 1988; Prof. S. Nakib Attas, a.g.e., s.13-76. Bu konuyla ilgili muhtevalı kitap-lardan birisi son yıllarda yayınlanan, ünlü şarkiyatçı Prof. Annemarie Schimmel'in Deciphering the Signs of God (Allah'ın [Kâinat Kitabındaki] âyetlerini Okumak), Edinburgh University Press, Edinburgh, 1994, adlı kitabıdır. Kitap İslâm tarihindeki kâinatı okuma biçimlerini ve özellikle de mutasavvıfların görüşlerini genişçe vermektedir. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 54. Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s. 307-308. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 55. Doç. Dr. Ursula Spuler, “Hıristiyan-İslâm Diyalogu”, İslâm Düşüncesinin 20. Asırda Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursî, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1992, s. 30. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 56. Lamartine, Voyage en Orient, Paris, 1896-1897, c. II. s. 259. İsmail Hami Danişmend, Garb Menbalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlakı, İstanbul Kitapevi, 1961’den nakledilmiştir. Ayrıca atalarımızın hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve çeşitli vakıflar kurarak gösterdikleri unutulmamalıdır. Daha fazla bilgi için bkz., Özdemir-Yükselmiş, Çevre Sorunları ve İslâm, s. 119-127. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 57. Peygamber Efendimiz'in (sav) hayvanlarla ilgili tutum ve davranışı için bkz., Özdemir-Yükselmiş, a.g.e., s. 110-119. Hayvan haklarıyla ilgili İslâmî bakış açısını şu ifadeler çok güzel özetliyor: “(İslâm’da) insana işkence edilmesi yasak olduğu gibi, hiçbir canlıya da eziyet edilemez, işkence edilemez. Horoz döğüşü, boğa ve deve güreşi gibi insanlık dışı ‘eğlenceler’ İslâm dışıdır. Resul-i Ekrem hayvanların hangi hayvan olursa olsun, isterse yaban domuzu veya kobra yılanı olsun, atış hedefi yapılmasını şiddetle yasaklamıştır: ‘Canlı olan hiçbir şeyi atış hedefi kılmayın!’ Hayvanın yüzüne vurulamaz, işaret konmak için yüzüne damga vurulamaz, dağlama yapılmaz. Bu gibi insafsız-lıklar, hayvanda da ruhi bozukluklara ve yüzdeki işaretler karşı cinsten hayvanların bu hayvana yaklaşmamasına sebep olabilir. Gerçekten merhametli bir müslüman, hayvana da ev halkından biri imiş gibi sevgi ile muamele eder, hayvanda bile’aşağılık duygusu’ doğmasına sebep olmaz... Hayvanlara da adalet göstermek zorundayız ve bir serçeciğe bile yapılan zulümden sorumluyuz. Sonuç olarak, Yaratıcımız Allah, Rahman ve Rahîmdir. Âlemlerin Rabbi olarak Allah’ın rahmeti sadece ‘insanlar âleminde’ değil, bütün kâinatta, her alemde, bu arada “hayvanlar âlemi’nde de tecelli eder... Prof. Dr. İsmet Sungurbey, Hayvan Hakları, İÜ Yay., 1993, İstanbul, s. 199-203. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 58. En’am (6): 38 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 59. Nahl: (16) 90 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 60. Ra’d (13): 8 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 61. Hicr (15): 21 </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 62. Bakara (2): 256 : “Dinde zorlama yoktur, artık, hak ile bâtıl iyice ayrılmıştır.” </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 63. Tevbe (9): 29. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 64. Ebu Yusuf, Kitabu'l-Harâc, s. 132-136; Prof. Dr. Mehmet Hatipoğlu, “Hoşgörü Açısından Müslümanlar ve Ehl-i Kitap,” yayınlanmamış tebliğ, s. 5'ten alıntılanmıştır. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 65. Bakara (2): 272: “Ey Muhammed! Onların doğru yola iletilmeleri sana düşmez, fakat Allah dilediğini doğru yola eriştirir.” </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 66. Hatipoğlu, a.g.e., s. 2. Taberî'nin naklettiğine göre, Necran Hıristiyanları 632 senesinde 60 kişi halinde Medine’ye, Hz. Peygamberi ziyarete geldiler. Gösterişli elbiseler giymişlerdi. İbâdet saatleri geldiği zaman, Peygamber mescidinde, doğuya doğru yönelerek ibadetlerini yerine getirmişler, Hz. Peygamber onlara herhangi bir müdahalede bulunulmamasını söylemiştir. İbn Hişâm, I, 574; İbn Sa'd, I, 11, 85; Taberî, I, 174. Hatipoğlu'dan naklen, s. 4. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 67. Dr. Mehmed Özdemir, “Gayr-ı Müslimlerin Dinî Hayatı Açısından Müslüman Fatihlerin Endülüs'teki Uygulamaları”, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: XXXIII, s. 205. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 68. Hz. Ebu Bekir komutanlarına şu talimatı vermişti: “Savaşta bile insaftan ayrılmayın. Çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyin ve zulmetmeyin. Hurma ve diğer meyve ağaçlarını, koyun, keçi ve diğer hayvanları yemenin dışında bir amaçla kesmeyin, telef etmeyin. Kiliselerde ibadete çekilenlere rastlarsanız onları ibadetleriyle başbaşa bırakın. Size yiyecek, içecek ikram ederlerse Bismillah demeden yemeyin, içmeyin. Kafalarını şeytan yuvası haline getirenlerin (Bizans askerlerinin) başlarını ise Bismillah kılıcı ile uçurun”. Komisyon, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul, c. 2, s. 33-34. Hz. Ömer’in yaptığı anlaşmaya göre, “Kudüs halkı dinlerinden dolayı rahatsız edilmeyecekler, zarara uğratılmayacaklar, kiliselerinde oturulmayacak, bu kiliseler ve müştemilatı yıkılmayacak, ayrıca şehri terketmek isteyen halkın da kilise ve suretleri koruma altında bulundurulacaktır.” Mehmed Özdemir, “Gayri Müslimlerin Dinî Hayatı”, s. 206. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 69. Karlsson, İslâm ve Avrupa, çev. G. Ergün, Cem Yayınları, İstanbul, 1996, s. 243. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 70. Doç. Dr. Mehmed Özdemir, Endülüs Müslümanları-1, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1994, s. 34. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 71. Doç. Dr. Mehmed Özdemir, Endülüs Müslümanları, a.g.e., s. 35. Öyle ki bu hoşgörü ve barış ortamından etkilenen Hıristiyan gençler Müslümanları başta müzik ve edebiyat olmak üzere her yönden taklit etmeye başladılar. Bunun üzerine bir piskopos çok kızgın bir yazı yazarak şu ifadelere yer vermiştir: "Hıristiyanlar, Arapların şiirlerinden, aşk öykülerinden haz duyuyorlar. Muhammed'in teologlarını, İslâm filozoflarını, onları yalanlamak amacıyla değil, eksiksiz ve zarif bir stil edinmek için okuyorlar. Bugün, rahipler dışında Kutsal Metinlerin Latince yorumlarını okuyacak insanları nerede bulabiliriz? Evet, yetenekli genç Hıristiyanlar, Arap edebiyatı dışında bir edebiyat tanımıyorlar. Sadece Arapça kitapları okuyup inceliyorlar. Büyük masraflarla Arapça kitaplardan kütüphaneler kuruyorlar, her yerde Arap geleneklerinin savunuculuğunu yapıyorlar.” Karlsson, a.g.e., s. 228. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 72. Karlsson, a.g.e., s. 228. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 73. Karlsson, a.g.e., s. 240. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 74. Hıristiyanların Müslümanlara uyguladığı baskı, zulüm ve etnik temizlik için bkz. Mehmed Özdemir, a.g.e., s. 204-218; Karlsson, a.g.e., 240. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 75. Doç. Dr. Mehmed Özdemir, “Gayr-ı Müslimlerin Dinî Hayatı “, s. 198. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 76. Karlsson, a.g.e., s. 223. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 77. Arnold Toynbee, La Religion vue par un historien, s. 208, Hatipoğlu, a.g.e.den naklen, s. 5. </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 78. Al-i İmran(3): 110 “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız” </span></p><p><span style="color: darkgreen"> 79. Bkz. Marshall Hodgson, İslâm’ın Serüveni: Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih, İz Yayıncılık, 1993, İstanbul, c. 1, s. 1-2. </span></p><p><span style="color: darkgreen"></span> </p><p></p><p><strong><a href="http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Sayi&SayiNo=57" target="_blank">KPR - K 97 - Hogr: Nereye Kadar?</a></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 230197, member: 27"] [B]IV. Sonuç [/B] Kur’ân Müslümanları “insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmet”78 olarak tanımlamaktadır. Bu tanımın tarih boyunca Müslümanlar için bir hedef ve ideal oluşturduğu görülmektedir. Âyetin tanımladığı gibi, Allah'a inandıkları için doğruluğu emreden ve fenalıktan alıkoyan bir topluluk olmak, onların belirleyici özelliği olmuştur.79 Bununla beraber Müslümanların Kur’ânî değerlerden uzaklaştıkları dönemler de olmuştur. Böyle dönemlerde doğruyu emretme ve kötülükten alıkoyma görevinin yeterince yerine getirildiği söylenemez. İslâm, daha önce de vurguladığımız gibi, Allah'ın iradesine ve dinine (şeriatına) teslim olmaktır. Bu teslimiyet (müslümanlık) zımnen : 1) Allah'a sahih ve sağlam bir imanı, 2) Bu imanın amel-i salih olarak dışa vurmasını, 3) Doğru olanı yapmayı ve ayrıca doğru olan şeylerin hakim olmasını temin edebilecek güçte olmayı, 4) Kötülükten sakınma (takva) ve kötü olandan sakınmada başkasına örnek olmayı; kötüyü ve adaletsizliği yenilgiye uğratacak güce sahip olma gibi birçok hususu ihtiva etmektedir. Görüldüğü gibi, iman, islâm ve takvayı esas alan İslâmî değerler sisteminin hedefi, sadece Müslüman birey ve toplumun barış ve saadeti değil, belki tüm insanlığın bu nimetlerden yararlanmasıdır. Başka bir ifadeyle, Müslüman bir yandan kendi içinde barış, huzur, denge ve bütünlüğü Allah’a iman ve teslimiyetle kazanacak; diğer yandan da tüm mahlukat ve insanlıkla olan ilişkilerinde her tür aşırılık ve zulümden uzak bir şekilde barış, denge ve kardeşlik içinde ilişkilerini sürdürecektir. Müslümanların tarihine şöyle bir göz atıldığında, bu hedefin çoğunlukla gerçekleştirildiği görülecektir. Bu nedenle İslâm sadece kendisi için değil, insanlık için yaşayan evrensel bir dindir. Dünyanın ve ülkemizin barış ve kardeşliğe, dostluk ve sevgiye, hoşgörü ve diyaloga çok muhtaç olduğu bir bağlamda bize düşen görev “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız” âyetinin bize yüklediği sorumluluktan kaçınmamaktır. Önce kendi benliğimizde, sonra tabiî ve toplumsal çevre-mizde barışın, emniyetin ve kardeşliğin hakim olmasını temin etmektir. Bu, kendisinden daha fazla kaçamayacağımız kutsal bir görev olarak karşımızda durmaktadır. [COLOR=darkgreen][U][B]Dipnotlar[/B][/U] 1. M. Condorcet, İnsan Zekasının İlerlemeleri Üzerinde Tarihi Bir Tablo Taslağı, Milli Eğitim Bakanlığı, Dünya Edebiyatından Tercümeler, Tercüme: Oğuz Peltek, Ankara, 1945, s. 77 (vurgular eklenmiştir). [/COLOR] [COLOR=darkgreen] Condorcet için ayrıca bkz.: Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi, çev. Muammer Sencer, c. III, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1970, s. 405-415. [/COLOR] [COLOR=darkgreen] 2. Bkz.: J. Lyotard, Postmodern Durum, çev. A. Çiğdem, Ara Yayıncılık, İstanbul, 1990. Ayrıca postmodernizm ve ilgili tartışmalar için bkz.: Modernite versus Postmodernite, derleyen: Mehmet Küçük, Vadi Yayınları, 1992; Ömer Naci Soykan, “Postmodern Tartışmanın Neresindeyiz?”, Türkiye’de Felsefe Manzaraları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1993, s.116-150; Ernst Wolf-Gazo, “Postmodernizmin Aydınlanmayı Eleştirisi” çev. Şefik Deniz, İslâmî Araştırmalar, c. 6, no:1, 1992, s.1-16; Mustafa Armağan, “Postmodernlik ve Din Ya da İkinci Sekülarizasyon”, Yeni Dergi, sayı: 5-6, 1995, s.118-121; Ziyaüddin Serdar, “Total Recall: Postmodernist Düşüncede Yabancılar, ‘Öteki-ler’ ve Amenzi”, çev. N. Öztürk, Yeni Dergi, s.121-134. (Bu makale postmodernizm ve modernizmle ilgili yayınlanan son kitaplardan dördünü ele alarak eleştirel bir bakışla değerlendirmektedir. Bu ki-taplar: Richard Rorty, Contingency, Irony and Solidarity, Cambridge University Press, Cambridge, 1989; David Harvey, The Condition of Postmodernity, Basil Blackwell, Oxford, 1989; John R. Gibbons (ed.), Contemporary Political Culture: Politics in a Postmodern Age, Sage Publications, London; Andrew Ross, Universal Abandon? The Politics of Postmodernism, Edinburgh University Press, Edinburgh, 1989, Ziyaüddin Serdar, “Terminatör-1: Modernite, Postmodernizm ve ‘Öteki’”, çev. Naim Öztürk, Yeni Dergi, 7-8, 1995, s. 103-117. (Bu deneme dört yeni kitabı, [yani Anthony Giddens, The Consequences of Modernity, Cambridge, Polity Press, 1990; Leszek Kolakowsky, Modernity and Endless Trial, Chicago, Ill., University of Chicago Press, 1990; Francis Fukuyama, The End of History and the Last Man, London, Hamish Hamilton, 1992; Norman Denzin, Images of Postmodern Society, London, Sage Publications, 1991] inceleyerek modern ve postmodernle ilgili tartışmaları bir müslüman entellektüelin gözüyle ele alıyor.) 3. Gilles Kepel bu gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koymakta ve konuyla ilgili ilginç örnekler vermektedir: Din Dünyayı Yeniden Keşfediyor: Tanrının İntikamı, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992. Çağdaş insanın dine yönelmesi başta sosyologlar olmak üzere birçok araştırmacının da dikkatini çekmiştir. Son zamanlarda konuyla ilgili birçok araştırmalar yapılmış ve kitaplar yayınlanmıştır. Bkz.: İbrahim Özdemir, “Postmodern Bağlamda Bilim ve Din İlişkisi”, Köprü Dergisi, No: 53, Kış 1996, s. 14; Bryan Turner, “Oryantalizm, Postmodernizm ve Din”, çev. Yasin Aktay, Tezkire, sayı: 9-10, Bahar 1996, s. 69; Mona Abaza & Georg Stauth, “Batılı Akıl, Oryantalizm, İslâmcı Fundamentalizm: Bir Eleştiri”, çev. Abdullah Topçuoğlu, Tezkire, sayı: 9-10, Bahar 1996, s. 89; ve orada zikredilen konuyla ilgili diğer kaynaklar; Ahmed Ekber, Postmodernism and Islam, Routledge, London, 1992. 4. Zbigniew Brzezinski, Kontroldan Çıkmış Dünya (Yirmibirinci Yüzyılın Arifesinde Dünya Çapında Karmaşa), çev. Haluk Menemencioğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1996. 5. Brzezinski, a.g.e., s. 4 6. Brzezinski, a.g.e., s. 6. 7. Yüzyılımızdaki dayatmacı ve totaliter yönetimlerin söz verdikleri cennet uğruna işledikleri cinâyetler hakkında bazı rakamlar: Hitler, 17 milyon, Stalin 25 milyon, Mao 29 milyon kişinin katledilmesine neden olmuşlardır. Ayrıca milliyetçi ve ırkçı ideolojiler adına katledilenlerin ve ölenlerin takribî sayısı 33 milyondur. Sadece Birinci Dünya Savaşında 8.5 milyon, II. Dünya Savaşında ise yaklaşık 19 milyon genç asker hayatını kaybetti. Kasıtlı soykırımların dışında kalan ve savaşın normal akışı içinde ölen sivil sayısı ise Birinci Dünya Savaşında 13 milyon iken, İkinci Dünya Savaşında da 20 milyon civarında çocuk, kadın ve yaşlı insan hayatını kaybetmiştir. Ayrıca İkinci Dünya Savaşından önceki Çin -Japon savaşında 20 milyon sivil insan ölmüştür. Dünyadaki diğer çatışmalarda da 6 milyon insan daha öldü. Bu savaşlar arasında Meksika savaşları, İspanya iç savaşı, Hindistan-Pakistan savaşı, Kore savaşı, Vietnam savaşı, İran-Irak savaşı sayılabilir. Görüldüğü gibi son yıllarda meydana gelen savaş, soykırım ve etnik çatışmalarda katledilenler ve ayrıca bütün bunların neden olduğu maddî ve manevî yıkımlar bu rakamlara dahil değildir. Bkz. Brzezinski, a.g.e., s. 7-16. 8. Ernest Gellner, “The Mighty Pen?”, Times Literature Supplement, February 1993, s.19. 9. Ruanda'da daha önce barış içinde yanyana yaşayan Hutu ve Tutu kavimleri, sömürgeci Avrupalı ülkeleri yönetiminden sonra kavmî ve ırkî sebepleri öne sürerek yekdiğerine üstün olduğunu ileri sürmüş, sonuçta milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan toplu katliamlar meydana gelmiştir. Bu kadar insanın öldüğü bir ülkede barışın tesisini kısa sürede beklemek gerçekçi değildir. Bu konuyla ilgili bkz. Mustafa Parıldı, “Katliamın Öteki Adı: Ruanda”, Evrensel İnsan Hakları Dergisi, sayı: 6, Temmuz 1995, s. 16-17. 10. Prof. Dr. Anna Masala, “Mevlana'dan Bediüzzaman'a Uzanan Çizgi”, İslâm Düşüncesinin 20. Asırda Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursî, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1992, s. 20 11. Samuel Huntington, “The Clash of Civilizations?”, (Medeniyetler Savaşı Mı?) Foreign Affairs, Summer 1993. Adı geçen makalenin Türkçe tercümesi ve ilgili tartışmalar için bkz.: Medeniyetler Çatışması, derleyen: Murat Yılmaz, Vadi Yayınları, Ankara, 1995. 12. Bkz. John Clark, Kalkınmanın Demokratikleşmesi, Gönüllü Kültür Kuruluşlarının Rolü, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara, 1994. 13. Şerif Mardin bu yeni kimliğin oluşumunu Tanzimat’a kadar götürür. Mardin'e göre, “Tanzimat döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nda cereyan edip sonra Cumhuriyet döneminde de süren değişimler, yarattığı 'kişisizleştirme' ölçüsünde geleneksel Osmanlı sistemini hedef aldı. (...) Önce Jön Türklerin sonra da Cumhuriyet'in yaptığı, ortalama Osmanlının kişisel ilişkilerine hayat veren ve önermeci olmayan araçlara dayalı söylemi ortadan kaldırmak olmuştur.” Mardin, Said Nursî'nin tecdit projesini bu “kişisizleştirmeye” bir meydan okuma olarak görür: “Said Nursî'nin katkısı ise Kur’ân'da konulan normları, geleneksel Müslüman davranış ve kişisel ilişki tarzını, gelişen bir sanayi ve kitle iletişim toplumuna yeniden sokacak biçimde yenilemiş (tecdit) olmasıdır. Said Nursî'nin et-kisinin, büyük ölçüde, bu felsefî-sosyolojik yaklaşıma dayandığını sanıyorum.” Bkz.: Bediüzzaman Said Nursî Olayı: Modern Türkiye'de Din ve Toplumsal Değişme, çev. Metin Çulhaoğlu, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992, s. 26-27. Adı geçen kitabın bir eleştirisi için bkz. İbrahim Özdemir, “Şerif Mardin’in 'Bediüzzaman Said Nursî Olayı' Kitabıyla İlgili Bir Ön Değerlendirme,” Yeni Dergi, Ağustos-Eylül 1994, s. 26. 14. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lahikası, s. 1772-1773. (Vurgular eklenmiştir.) 15. Brzezinski, s. 20. 16. Daha geniş bilgi için bkz. İbrahim Özdemir-Münir Yükselmiş, Çevre Sorunları ve İslâm, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1995. 17. Time, 6 Eylül 1993, s. 45. 18. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Hutbe-i Şâmiye, c. 2, s. 1962. (Vurgular eklenmiştir.) 19. Modern insanın içinde bulunduğu durumu ve ruh halini bir filozofumuzun şu tespitleri çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: “Yakınçağ Dindışı Avrupa Medeniyeti, onyedinci yüzyıldan itibâren birinci şıkkı (yani dinin iç ile dış hayatımızı yönlendirdiği kabulünü kaale almamayı) kendisine fikrî ve zihnî zemin almak tercihinde bulunarak saçmalıktan (absurdité) hareket etmiştir. Saçmalığın kaynağı, en temel ilkeden yoksunluk, daha açık ifadeyle, Tanrısızlıktır. Öksüz kalmış çocuk ne ise, Tanrısızlık çukuruna düşmüş kişinin durumu da odur: Terbiye edici (Rab) ilk ve Sığınılacak (Rahman) son merciden kesin yoksunluk! Böylelikle kişi, mutlak yalnızlık (solitude absolue) dediğimiz tutanaksız durumda kendi eksik varoluşuyla başbaşa kalır. Kapkaranlık Sonsuzlukta (Evrende) yapayalnızdır, öksüzdür (benlik).” Bkz. Prof. Dr. Teoman Duralı, “ Tarih Felsefesine Medhal”, Türk Felsefe Derneğinin Bursa'da düzenlediği 1994 Felsefe Kongresine sunulan tebliğ, s. 5. Bu yalnızlığın ve dalâletin sonuçlarını Nursî şöyle ifade eder: “Şirk ve dalâletin ve fısk ve sefahatin yolu, insanı nihâyet derecede sukut ettiriyor. Hadsiz elemler içinde nihâyetsiz ağır bir yükü, zayıf ve aciz beline yükletir. Çünkü, insan Cenab-ı Hakkı tanımazsa ve O’na tevekkül etmezse, o vakit, insan, gâyet derecede aciz ve zayıf, nihâyet derecede muhtaç, fakir, hadsiz musibetlere maruz, elemli, kederli bir fani hayvan hükmünde, bütün sevdiği ve alâka peyda ettiği bütün eşyadan mütemadiyen firak elemini çeke çeke, nihâyette, baki kalan bütün ahbabını bir firak-ı elîm içinde bırakıp, kabrin zulümatına yalnız olarak girer.” Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s. 288. 20. Bakara (2): 2 “Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitab'dır.” 21. Said Nursî, bunlara adalet ve ibadeti de ekler. Bkz.: Risale-i Nur Külliyatı, İşaratü'l İ'caz, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1996, s. 1159. 22. İman, islâm ve takva kelimelerinin İslâm ahlâkındaki yeri ve önemiyle ilgili buradaki değerlendirmelerimiz büyük ölçüde Fazlur Rahman'ın konuyla ilgili görüşlerine dayanmaktadır. Bkz. Fazlur Rahman, “Some Key Concepts of the Qur'an”, Journal of Religious Ethics, 2 (1983), s. 170-171. 23. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, 20. Mektup, s. 448. (Vurgular eklenmiştir.) Marifetle ilgili olarak yine günümüz Müslüman düşünürlerinden Prof. S. Nakib el-Attas'ın farklı bir değerlendirmesi için bkz. Modern Çağ ve İslâmî Düşünüşün Problemleri, çev. Mahmut Erol Kılıç, İnsan Yayınları, İstanbul, 1989, s. 97. 24. Bediüzzaman Said Nursî, a.g.e., c. I, s. 1149. 25. Bakara (2): 208. 26. Zümer (39): 29. 27. Nisa (4): 91 28. Âl-i İmran (3): 83: “Allah'ın dininden başka bir din mi arzu ediyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez O'na teslim olmuştur, O'na döneceklerdir.” 29. Bkz., 41: 11; 13: 15 ve 16: 49. 30. İslâm düşünce ta-rihinde iman ve islâmla ilgili birçok tartışmalar olmuşsa da, burada bunların ayrıntılarına girmek konumuzu aşmaktadır. Konuyla ilgili olarak, bkz., Fazlur Rahman, a.g.e., s.175-176; Bediüzzaman Said Nursî, a.g.e., c. I, s. 369. 31. Risale-i Nur Külliyatı, Kastamonu Lahikası, s. 1632. Said Nursî'nin takva kavramını ibadet-i kâmile olarak tanımlayıp, ihtiva ettiği şeylerle ilgili şu ifadeleri dikkat çekicidir: “Vicdanın anâsır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan 'irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye' her birinin bir gâyetü'l-gâyâtı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin, marifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Lâtifenin, müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem gayetü'l-gâyâta sevk eder.” Risale-i Nur Külliyatı, Hutbe-i Şamiye, s. 1980. 32. Fazlur Rahman, s. 176. 33. Bakara (2):177. 34. Hacc sûresi (22): 37. 35. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lahikası, c. 2, s. 1764. 36. Bediüzzaman Said Nursî, a.g.e., 22. Mektup, s. 470. 37. Said Nursî, a.g.e., s. 470. 38. Rum (30): 22. 39. Hucurat (49): 13. 40. Bkz. Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, 26. Mektup, s. 498. 41. Bkz., Samuel Huntington, “The Clash of Civilizations?” (Medeniyetler Savaşı mı?), Foreing Affairs. 42. The Autobiography of Malcolm X, Alex Haley'in yardımıyla, Grove Press, Inc., New York, 1964, s. 339-341. 43. En’am (6): 38. 44. İsra (17): 44; ayrıca Hadid, (57): 1 45. Cuma (62): 1. 46. Hacc (22): 18 47. M.M. Şerif, İslâm Düşüncesi Tarihi (İnsan Yayınları: İstanbul, 1992) c. 3, s. 49. 48. Mevlânâ, Mesnevi, çev., Veled İzbudak, MEB Yay., İstanbul, 1988. c.1, s. 66, byt. 835. 49. Mevlânâ, Fihi Mafih, çev. Meliha Ambarcıoğlu, MEB Yay., İstanbul, 1989, s. 61. 50. Mevlânâ, a.g.e., s. 340. 51. Yunus Emre, Divan, yay. A. Gölpınarlı, İstanbul, 1943, s. 477. 52. Rahman Baba, asıl adı Abdurrahman olan ve 1709 yılında vefat etmiş bir mutasavvıftır. Bkz., Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, İslâm ve Ekoloji, TDV Yayınları, Ankara, 1992, s. 88. 53. Bkz., Prof. Seyyid Hüseyin Nasr, İnsan ve Tabiat, çev., Nabi Avcı, İşaret Yayınları, İstanbul, 1988; Prof. S. Nakib Attas, a.g.e., s.13-76. Bu konuyla ilgili muhtevalı kitap-lardan birisi son yıllarda yayınlanan, ünlü şarkiyatçı Prof. Annemarie Schimmel'in Deciphering the Signs of God (Allah'ın [Kâinat Kitabındaki] âyetlerini Okumak), Edinburgh University Press, Edinburgh, 1994, adlı kitabıdır. Kitap İslâm tarihindeki kâinatı okuma biçimlerini ve özellikle de mutasavvıfların görüşlerini genişçe vermektedir. 54. Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s. 307-308. 55. Doç. Dr. Ursula Spuler, “Hıristiyan-İslâm Diyalogu”, İslâm Düşüncesinin 20. Asırda Yeniden Yapılanması ve Bediüzzaman Said Nursî, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1992, s. 30. 56. Lamartine, Voyage en Orient, Paris, 1896-1897, c. II. s. 259. İsmail Hami Danişmend, Garb Menbalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlakı, İstanbul Kitapevi, 1961’den nakledilmiştir. Ayrıca atalarımızın hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve çeşitli vakıflar kurarak gösterdikleri unutulmamalıdır. Daha fazla bilgi için bkz., Özdemir-Yükselmiş, Çevre Sorunları ve İslâm, s. 119-127. 57. Peygamber Efendimiz'in (sav) hayvanlarla ilgili tutum ve davranışı için bkz., Özdemir-Yükselmiş, a.g.e., s. 110-119. Hayvan haklarıyla ilgili İslâmî bakış açısını şu ifadeler çok güzel özetliyor: “(İslâm’da) insana işkence edilmesi yasak olduğu gibi, hiçbir canlıya da eziyet edilemez, işkence edilemez. Horoz döğüşü, boğa ve deve güreşi gibi insanlık dışı ‘eğlenceler’ İslâm dışıdır. Resul-i Ekrem hayvanların hangi hayvan olursa olsun, isterse yaban domuzu veya kobra yılanı olsun, atış hedefi yapılmasını şiddetle yasaklamıştır: ‘Canlı olan hiçbir şeyi atış hedefi kılmayın!’ Hayvanın yüzüne vurulamaz, işaret konmak için yüzüne damga vurulamaz, dağlama yapılmaz. Bu gibi insafsız-lıklar, hayvanda da ruhi bozukluklara ve yüzdeki işaretler karşı cinsten hayvanların bu hayvana yaklaşmamasına sebep olabilir. Gerçekten merhametli bir müslüman, hayvana da ev halkından biri imiş gibi sevgi ile muamele eder, hayvanda bile’aşağılık duygusu’ doğmasına sebep olmaz... Hayvanlara da adalet göstermek zorundayız ve bir serçeciğe bile yapılan zulümden sorumluyuz. Sonuç olarak, Yaratıcımız Allah, Rahman ve Rahîmdir. Âlemlerin Rabbi olarak Allah’ın rahmeti sadece ‘insanlar âleminde’ değil, bütün kâinatta, her alemde, bu arada “hayvanlar âlemi’nde de tecelli eder... Prof. Dr. İsmet Sungurbey, Hayvan Hakları, İÜ Yay., 1993, İstanbul, s. 199-203. 58. En’am (6): 38 59. Nahl: (16) 90 60. Ra’d (13): 8 61. Hicr (15): 21 62. Bakara (2): 256 : “Dinde zorlama yoktur, artık, hak ile bâtıl iyice ayrılmıştır.” 63. Tevbe (9): 29. 64. Ebu Yusuf, Kitabu'l-Harâc, s. 132-136; Prof. Dr. Mehmet Hatipoğlu, “Hoşgörü Açısından Müslümanlar ve Ehl-i Kitap,” yayınlanmamış tebliğ, s. 5'ten alıntılanmıştır. 65. Bakara (2): 272: “Ey Muhammed! Onların doğru yola iletilmeleri sana düşmez, fakat Allah dilediğini doğru yola eriştirir.” 66. Hatipoğlu, a.g.e., s. 2. Taberî'nin naklettiğine göre, Necran Hıristiyanları 632 senesinde 60 kişi halinde Medine’ye, Hz. Peygamberi ziyarete geldiler. Gösterişli elbiseler giymişlerdi. İbâdet saatleri geldiği zaman, Peygamber mescidinde, doğuya doğru yönelerek ibadetlerini yerine getirmişler, Hz. Peygamber onlara herhangi bir müdahalede bulunulmamasını söylemiştir. İbn Hişâm, I, 574; İbn Sa'd, I, 11, 85; Taberî, I, 174. Hatipoğlu'dan naklen, s. 4. 67. Dr. Mehmed Özdemir, “Gayr-ı Müslimlerin Dinî Hayatı Açısından Müslüman Fatihlerin Endülüs'teki Uygulamaları”, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: XXXIII, s. 205. 68. Hz. Ebu Bekir komutanlarına şu talimatı vermişti: “Savaşta bile insaftan ayrılmayın. Çocukları, yaşlıları ve kadınları öldürmeyin ve zulmetmeyin. Hurma ve diğer meyve ağaçlarını, koyun, keçi ve diğer hayvanları yemenin dışında bir amaçla kesmeyin, telef etmeyin. Kiliselerde ibadete çekilenlere rastlarsanız onları ibadetleriyle başbaşa bırakın. Size yiyecek, içecek ikram ederlerse Bismillah demeden yemeyin, içmeyin. Kafalarını şeytan yuvası haline getirenlerin (Bizans askerlerinin) başlarını ise Bismillah kılıcı ile uçurun”. Komisyon, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul, c. 2, s. 33-34. Hz. Ömer’in yaptığı anlaşmaya göre, “Kudüs halkı dinlerinden dolayı rahatsız edilmeyecekler, zarara uğratılmayacaklar, kiliselerinde oturulmayacak, bu kiliseler ve müştemilatı yıkılmayacak, ayrıca şehri terketmek isteyen halkın da kilise ve suretleri koruma altında bulundurulacaktır.” Mehmed Özdemir, “Gayri Müslimlerin Dinî Hayatı”, s. 206. 69. Karlsson, İslâm ve Avrupa, çev. G. Ergün, Cem Yayınları, İstanbul, 1996, s. 243. 70. Doç. Dr. Mehmed Özdemir, Endülüs Müslümanları-1, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1994, s. 34. 71. Doç. Dr. Mehmed Özdemir, Endülüs Müslümanları, a.g.e., s. 35. Öyle ki bu hoşgörü ve barış ortamından etkilenen Hıristiyan gençler Müslümanları başta müzik ve edebiyat olmak üzere her yönden taklit etmeye başladılar. Bunun üzerine bir piskopos çok kızgın bir yazı yazarak şu ifadelere yer vermiştir: "Hıristiyanlar, Arapların şiirlerinden, aşk öykülerinden haz duyuyorlar. Muhammed'in teologlarını, İslâm filozoflarını, onları yalanlamak amacıyla değil, eksiksiz ve zarif bir stil edinmek için okuyorlar. Bugün, rahipler dışında Kutsal Metinlerin Latince yorumlarını okuyacak insanları nerede bulabiliriz? Evet, yetenekli genç Hıristiyanlar, Arap edebiyatı dışında bir edebiyat tanımıyorlar. Sadece Arapça kitapları okuyup inceliyorlar. Büyük masraflarla Arapça kitaplardan kütüphaneler kuruyorlar, her yerde Arap geleneklerinin savunuculuğunu yapıyorlar.” Karlsson, a.g.e., s. 228. 72. Karlsson, a.g.e., s. 228. 73. Karlsson, a.g.e., s. 240. 74. Hıristiyanların Müslümanlara uyguladığı baskı, zulüm ve etnik temizlik için bkz. Mehmed Özdemir, a.g.e., s. 204-218; Karlsson, a.g.e., 240. 75. Doç. Dr. Mehmed Özdemir, “Gayr-ı Müslimlerin Dinî Hayatı “, s. 198. 76. Karlsson, a.g.e., s. 223. 77. Arnold Toynbee, La Religion vue par un historien, s. 208, Hatipoğlu, a.g.e.den naklen, s. 5. 78. Al-i İmran(3): 110 “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız” 79. Bkz. Marshall Hodgson, İslâm’ın Serüveni: Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih, İz Yayıncılık, 1993, İstanbul, c. 1, s. 1-2. [/COLOR] [B][URL="http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Sayi&SayiNo=57"]KPR - K 97 - Hogr: Nereye Kadar?[/URL][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nurdan Makaleler
Barış, Kardeşlik ve Hoşgörünün Esasları Üzerine
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst