Rasûlullah'ın adının her anılışında sanki odaya o En Sevgili giriyormuş gibi bir hal alıp edeble doğrularak O'na saygısını gösteren Peygamber Aşığı'nı o programı seyrederken bir görebilseydiniz keşke. Yanaklarından sürekli damla damla gözyaşı akan o Güzel insan, program boyunca ağlamaktan ekrana bakamadı desem abartmış olmam herhalde. Büyüklerim, çekindiklerinden midir bilemiyorum, bırakın Ayyüzlü'ye dönüp onun halini görmeyi, nefeslerini bile belli etmeden alıp veriyorlardı. Ben ise, hem küçük olmanın avantajıyla hem de Ayyüzlü'nün beni göremeyeceği, normalde bayanların kullandığı camlı yerde oturduğumdan herkesi yarı kuşbakışı takip edebiliyordum.
Televizyonda değişik rolleriyle, şarkılarıyla tanıdığımız sanatçıların sırf Kainatın İftihar Tablosu'nun dünyayı teşrifini anmak ve O'nunla bir gece geçirebilmek için yaptıkları besteleri, okudukları şiirleri dinleyince çok duygulanan Ayyüzlü'nün dudakları kıpır kıpırdı. Bütün insanlığın dünya ve ahiretini düşünen o Dertli insan, sanatçıların Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e olan sevgilerinin artması için dua mı ediyordu, yoksa, o süslü hayatın içinde yaşayıp da Sırat-ı Müstakim'i bulamamışların da hidayeti için Allah'a yakarıyor muydu, çok merak etmiştim. Bir aralık kısık bir sesle, “Ey merhameti sonsuz Rabbim, Habibin hürmetine, O'nun mevlidi hatrına uzaktakilerin gönüllerini de imana, İslam'a ve Kur'an'a aç; kalbi bütün bütün ölmemiş kullarına da bu gece yeni bir doğum lutfet!” diyor ve ağlıyordu. Bir de zaman zaman dudaklarından “Ya Rasulallah ne kadar yenisin; aramızdan daha dün gitmiş gibisin!” sözleri dökülüyordu. Hele arada bir ekrana yansıyan yaşlı gözler, vatan ve millet hasretiyle kavrulan Büyüğümüzü daha da bir hüzünlendiriyordu. Kim bilir, belki de “Yetim Kız”ın duygu yüklü sözlerini dinlerken de koskoca bir ümmetin öksüzlüğünü düşünmüş ve onun için hıçkırıklara boğulmuştu.