AŞK

SaYa

Well-known member


--------------------------------------------------------------------------------



Her kimin yakası bir aşktan dolayı yırtılmışsa, o hırstan ve ayıptan tamamıyla temizlenmiştir.
Kimde aşk endişesi yoksa, o kanatsız kalmış bir kuş gibidir, vah ona!
Ey bizim sevdası güzel aşkımız; şad ol!..
Toprak beden, aşktan dolayı göklere çıktı; dağ (bile aşktan) oynamaya başladı, çevikleşti.
Yemyeşil aşk bağının sonu, ucu-bucağı yok; orada gamdan ve neşeden başka ne meyveler var!
Aşk dâvaya benzer; cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa dâvayı kazanamazsın ki!
Her ne kadar dille anlatmak aydınlatıcı ise de dile (gelmeyen) aşk, daha parlaktır.
Aşk seçkin erler için gemiye benzer. Gemiye binen kişinin bir âfete uğraması nâdirdir, çoğu zaman kurtulur.
Aşkın yüzlerce nazı, edâsı, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir.
Aşk vefakâr olduğu için vefakâr olanı satın alır. Vefasız adama bakmaz bile.
Aşkın beş yüz kanadı vardır. Her kanadı, arştan yer altına kadar bütün kâinatı kaplar.
Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır; aşk, dağı kum gibi ezer, eritir.
Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar; aşk, sebepsiz yeryüzünü titretir.
Temiz aşk, Muhammed'le eşti. Allah aşk yüzünden ona "Sen olmasaydın..." dedi.
Hasılı o, aşkta tekti. Onun için Allah, peygamberler içinden O'nu seçti.
Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.
Bu dünya pazarında sermaye altındır; o dünyada ise aşk ve iki ıslak göz.
Zahirî güzelliğe ait bulunan aşklar da aşk değildir; onlar sonunda bir utanç vesilesi olur.
En güzel olan Allah aşkından başka ne varsa can çekişmeden ibarettir...
Âşıklık, gönül iniltisinden belli olur; gönül derdi gibi bir dert yoktur.
Âşığın hastalığı diğerlerinden farklıdır; aşk, Hak sırlarının üsturlâbıdır.
Âşıklar ferahlık kadehini, sevgililerin eliyle öldürüldükleri zaman içerler.
Dirhem vermek cömert kişiye lâyıktır. Can vermek de esasen âşığın vergisidir.
Âşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur.
Âşıkların varlıkla işi yoktur; âşıklar, kârlarını sermayesiz elde ederler.
Âşıklar, yoklukta çadır kurarlar; onlar, yokluk gibi bir renktedirler, bir tek ruhları vardır onların!
Âşıklara sevgilinin güzelliği müderristir; defterleri, dersleri, meşkleri de onun yüzü!
Aşk, âşıkların vücudunu inceltir, zayıflatır; sevgililerin vücutlarınıysa güzelleştirir.
Âşık, başını verince akıl kalır mı gayri? Her şey helâk bulur, yalnız O'nun hakikati kalır.
Kul, daima elbise, vergi diler; âşığın elbisesi ise daima sevgilinin cemâlidir.
Şeytan bile âşık olsa topu çeler; bir Cebrâil kesilir, şeytanlığı ölür.
Aşk, kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan Allah'ın vasıflarındandır. Ondan başkasına âşık olmak, geçici bir hevestir.
Çünkü mecazi aşk, altınlarla bezenmiş bir güzelliktir. Görünüşü nurdur, fakat içi dumandır.
Nur gitti de dumanı meydana çıktı mı mecazi aşk, derhal soğur; donar kalır.

Hz.Mevlana
Aşk, altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır.

Aşkı Aşktan başka bir şey söndüremez.

(Mevlana)
 

imported_mihrace

Active member
Her kim aşk eri ise aşka müşteri ise
Aşk onun yari ise canına od urmuşlar

Her kim ki aşk eri ise
Aşka müşteri-alacaklı olan ise
Ve Aşk onun yâri olmuş ise
De ki : “Canına ateş yakmışlar!”

YUNUS EMRE
 

teblið

Vefasýz
Evet aşk'ın tarifi her yürekte farklıdır;Aşkı sordum yüreğime ;Baktı ötelere ibretle aşkı aşk bilenlere..........


Ey AŞK..............

sen kibir ve şöhretimizin ilacı çaresisin...

Aşk TUR DAĞININ mest olduğu HZ MUSANIN bayılarak yere düştüğü heyecandır..

AŞK insanlığın en büyük alameti....en aziz nimeti en lezzetli ruhani gıdasıdır...

AŞK İBRAHİMCE ATEŞE ATILMAKTIR...

AŞK kays gibi mecnun olana kadar,,YAKUP gibi aydınlığa hasret kalana kadar beklemektir..bekleye bekleye gözden olmak sözden olmaktır...

AŞK uğrunda yanıp kül olmaktır...

ATEŞİN ORTASINA HZ İBRAHİM GİBİ HESAPSIZ GİRMEKTİR....

AŞK bedel ister külfetsiz nimet olmaz...

AŞK vazgeçmektir dünyadan...

AŞK onun selamı ile gelen bela bile olsa EYVALLAH diyebilmektir...

AŞK KELAMIN KALEMİN SÖZÜN TÜKENDİĞİ YERDE MANAYI SESSİZLİKLE YÜKLEYİP SUSMAKTIR...

AŞK HZ İSMAİL gibi boynunu bıçağın önüne vermektir hiç düşünmeden...

AŞK HZ EBUBEKR gibi ölümüne yol arkadaşı olmaktır..

HZ İBRAHİM önce canla sınadı atıldı ateşe..yanmadı çünkü İMAN yanmazd ıeğer aşık isen yare sakın aldanma ağyare...düş HZ İBRAHİM GİBİ NARE

AŞKLI İBRAHİM GİBİ OLANIN YÜREĞİ DAĞCA OLUR......

AŞK SADECE SİNESİNDE YÜREK TAŞIYANLARDA OLUR ..O YÜREĞİN YERİNDE TAŞ TAŞIYANLARDA OLMAZ!!!!!!!!!!!!!!!!!


AŞK kalbime doğrulmuş tetikte bekler...barut değil gül kokusudur sızan...

GÜL kokusu bulur doğruyu....

namlu kalbime dayanmış

sorma bana hangi aşk diye????????????

ve tetik titrer durur ALLAH diye...........

sorma bana hangi aşk diye????????

ve eğer yürekliysen asla aşktan korkma!!!!!!!

bir göz açıp kapatıncaya kadarsa ömür

aşk sonsuz ve MERTTÇE OLMALIDIR...

derviş aşk adamı

dergah aşkhane


vesselam...
 

Abidin1

Well-known member
Aşkın beş yüz kanadı vardır. Her kanadı, arştan yer altına kadar bütün kâinatı kaplar

"Meselâ: Haram sevmekte, bir kıskançlık elemi ve firak elemi ve mukabele görmemek elemi gibi çok ârızalar ile o cüz'i lezzet, zehirli bir bal hükmüne geçer.

Zahirî güzelliğe ait bulunan aşklar da aşk değildir; onlar sonunda bir utanç vesilesi olur.

Çünkü mecazi aşk, altınlarla bezenmiş bir güzelliktir. Görünüşü nurdur, fakat içi dumandır.
Nur gitti de dumanı meydana çıktı mı mecazi aşk, derhal soğur; donar kalır.

Gerçekten güzel sözler. Bun sözleri okumama vesile olduğunuz için Allah (c.c.) Razı Olsun. Üstadın da dediği gibi yerin altındadır küçük bir lezzet uğruna Haram sevmenin derecesi. Bende safer32 gibi düşünüyorum. Önemli olan "Sevgi" dir ve Sevgi ile bakmaktır her şeye Onun Kaynağının da Yüce Allah olduğunu bilmektir.. Bir şiirinde "Sevgi en yakın akrabalıktır." demiş Hz. İmam Zeyd

saygılar..
 

Abidin1

Well-known member
Ben İnsanları denedim, onları tecrübe ile tanıdım.
Bağlandıkları sebepleri inceledim,
Gördüm ki akrabalık yakınlaştırıcı değil,

Fakat Sevgi en yakın akrabalık.. Hazreti İmam Zeyd


Eğer gerçekten ince düşünürsek Hz. İmam'a ait olduğu düşünülen şiirde geçen bu mısraların çok derin anlamları olduğunu görürüz. “Gördüm ki akrabalık yakınlaştırıcı değil / Sevgi en yakın akrabalıktır.” birçok insan en yakını olarak anneleri görür. Fakat bir düşünsek annelerimizin bizi yaratmaya ve kesin/şüphesiz bir şekilde esirgemeye gücü var mı ki ? Bizi yaratan Rabbimiz bize sayısız nimetler verdi. Şu topraktan bin bir çeşit meyve rızık fışkırıyor, bizde onlarla besleniyoruz. Gökten su indirip bizi ferahlatan O'dur. Bulanık suya hayat veren ve bizi yaratan da odur. Yüce Allah (c.c.) bize bu hayatı hediye etti. Hem düşünsek O bizleri koruyor. Yani açıkça Yüce Allah (c.c.) bize annelerimizden ve babalarımızdan daha yakındır. En yakınımız O dur. Halbuki biz zihnimizde O'nu bulutların ötesine uzaklara, yüksek uzak bir yerlere aitliyoruz. En yakınımıza ve tek yegane sevgi kaynağına bunu yapıyoruz. Halbuki Ayet-el Kürsi de açıkça diyor. Onun kürsüsü tüm yerler ve göklerdir diyor. Yani her şey.


Yüce Allah (c.c.)'ın en yakınımız olduğu biraz düşününce açıkça ortaya çıkıyor. Sevgi kaynağı olduğunun ispatı da Allah teala'nın yarattıklarına karşı tutumu. Düşünün yeryüzünde 7-8 milyar insan yaşamakta. Hepsinin özgür iradesi ve seçme hürriyeti var. Bu insanlar özgür iradesi nefsi istekleri ile birlikte birbirine temas ediyor. Nefsler Birbiriyle çarpışıyor. Ya da birleşerek gruplaşmalar da bulunuyor sonuçta kitlesel/topluluk olarak da özgür iradeleri birbirleri ile çarpışıyor. Bireyden kitleye kadar hür iradeler birbiri ile temas ediyor. Yeryüzünde bireylerin ve kitlelerin elde ettikleri sonuç Vaad'a veya Vaid'e bu şekilde dönüşüyor. Bunun yanında hayvanların dahi seçme hürriyetleri oluyor. Yüce Allah Sabır ve Halim dir. Yüce Allah kendine Rahmeti yazmıştır eğer böyle olmasaydı hesabımızı hemen görür. Gözümüzü kırpsak bile yok olurduk. Hepimizi başlangıçta yok ederdi. O sonsuz merhamet sahibi ve çok bağışlayıcıdır.


Bizler Yüce Allah (c.c.)'a aidiz. Bize bu hayatı hediye eden bizleri doyuran ve bizlere merhamet eden bizleri koruyan en Yakınımız odur. Sevgi kaynağı da odur.


Allah subhanehu teala İnsanlara özgür irade vermiştir fakat onların Küfür eyleminde bulunmasına razı olmaz. O Yüceler Yücesinin yasakladığı bir şeye meyil göstermek de doğru değildir. Onun rızası olmayan bir işe yönelmek insanı dünyada ve sonuc olan ahirette felakete götürür.


Ben mesela annemi kırmaktan çok korkarım ve üzülürüm. Peki düşününce bizlere annelerimizden, babalarımızdan daha yakın olduğu açıkça ortaya çıkan Yüce Allah (c.c.)'ın emirlerini dinlemeyip hakkım olmayana / Harama baksam aldanmış ve ziyanda olmuş olmazmıyım ? Halbuki o faniye duyduğun sevgi bir Yansıma Sevgidir. Yüce Allah'ın Sevgisinden yansımıştır. O faniye yok olup gidecek, sende yok olup gideceksin. Geriye hiç kimseden bir iz bile kalmayacak :S Belki Atomlar dahi parçalanacak ta planklara kadar bölünecek :S Sadece Yüce Allah ve onun sevgisi kalacak ki Allah en doğrusunu bilir o Sevgi birde Ahrette Rahiym sıfatıyla örtüşüyor. Rahim hemde Anne/Kadınları ifade eden bir sıfat ki Anne çocuğunun üzerine nasıl titriyor. Onu yediriyor, ona bakıyor ona karşı şefkat duyuyor. Bu Rahiym sıfatının Ahrette Allah tealanın Mü'minlere bakışıyla ilgili olmadığını neden düşünmeyelim ? Peki Allah (.c.c) onlara bakacak derken görmeyi değilde bunu kastediyor olmasın ? Benim zavallı gözlerim Yüce Rabbi nasıl görsün :S


İnsanın aklına şu soru gelebilir. Madem Yüce Allah (cc.) Sevginin kaynağıdır. Cehennem neden var ? İşte oda Adalet ilkesinin gereğidir. Adalet ilkesi de bahşedilen özgür iradenin sonucudur. Çünkü Yüce Allah Adl dır, Hakem dir, Hakim dir, Muksıt tır.


Üstad'ın dediği gibi harama giden sevgi hem Sevginin asıl sahibinin rızasını kazanmaz hemde işin sonunu Ahrete bile bırakmadan felakete götürebilir. (…..hastahanelerden ve hapishanelerden ve meyhanelerden ve kabristandan sor.)


Ancak Üstad'ın bahsettiği Sevgi Harama yönelen Allah (c.c.)'in rızasının olamayacağı sevgidir. Bu yüzden değil mi Hz. Davut'un imtihanında, Hz. Yusuf'un ve Zeliha'nın imtihanında gösterilir ki onlar yansıma Sevgiyi bırakıp ilahi Sevgiye yönelmişler, bu şekilde kurtuluşa ermişlerdir.


Madem ki sevgi kaynağı en yakınımız olan Yüce Allah (c.c.) a aittir. Hakkın olana yönelen Hakiki Sevgi en güzel bir şeydir. Çünkü Yüce Allah (c.c.) sonsuz övgüye layık olandır ve en güzel sıfatlarda onundur. Bu demektir ki gerçek sevgi büyük bir Nimettir.


Hz. İmam Zeyd de Gerçek Sevgiye yönelmemiş olsa bunu mısraların da yazarmıy dı ? 300 küsür kişi ile binlerin önüne çıkıp ölüme meydan okurmuydu ? Günlerce savaşıp başını bu uğurda verirmiydi. ?


Hz. Abbas'ın kalbi Sevgiyle dolu olmasa ailesine su getirme isteğiyle atını Fırat'a sürüp ölüme yürürmüydü ?


Madem ki Yüce Allah bizim en yakınımızdır. Ezber olmadan, Sayı olmadan, Şartsız, Yalın bir halde Gizlice tenha bir yerde onla kalbimiz aracılığıyla konuşsak. Sadece Kalbimiz ile ondan özür dilesek bizi duyar. Pir Ömer Halveti hz. de öyle yapmamışmıdır. ? Kuşlar ve Yabani hayvanlar dahi o sevgiden istifade etmek için etrafına toplaşmamışmıdır ? Mevlana Hz. o sevgiyi hissederek kollarını açarak dönmemişmidir. ?


Kimileri diyor Zeydiler Tasavvufu toptan ret eder. Ben ise benzediği yönleri olduğuna inanıyorum. Araştırdıklarımdan anladığım kadarıyla -bize göre- Aşk böyle olmalı. Doğrusu Tasavvuf ile ilgili pek de derin bir bilgim yok fakat anladığım kadarıyla doğru yolda ki -Aşk diye adlandırdığınız- Sevgi büyük bir nimettir. Haram yoldan döndüren Sabır da -Aynı zamanda Yüce Allah'ın da sıfatıdır.- insanı aynı yere, Sevgiye götürür. İşte Hz. Zeyd bu sonuca Akıl ederek, Tecrübe ile, inceleyerek ulaşmıştır.


Sayın safer32 kardeş. Daha önce size hitaben yazdım mı ben hatırlayamadım :003: kusura bakmazsınız İnşaallah.


Saygılar..
 

NİSANUR

Well-known member
Bir Aşk Hikayesi
Geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç?
Ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? Yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini…
Aşk bir farkına varış, bir idrak seviyesidir… ‘Aşk odu önce ma’şuka, andan âşıka düşer.’ derler, malum. Yani aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer. Önce sevilende bir ateş yanmalı ki pervane onun etrafında dönsün, pervane o ateşi görsün, sonra aşkının farkına varsın… Pervane aşkını ispat edebilmek için gördüğü anda ışığı, etrafında dönmeye başlar. Bir cezbedir bu. Bu cezbenin gittikçe daralan bir çemberi vardır. Işığın etrafında döner, döndükçe biraz daha yakından dönmek ister. Işığı gördüğü anda aşkı ilmel yakin olarak tanıyan pervane, onu aynel yakin bilmek istediği için gittikçe mumun etrafındaki çemberi daraltıyor. Çember daraldıkça pervanenin aşkı artıyor, şevki artıyor, coşkusu artıyor. Coşkusu arttıkça da cesareti artıyor. Aşk cesaret işidir, neticede. Ve pervane cesaretle kanadını şöyle bir değdirir ateşe. İlk lezzettir işte o acı. Acı verir, yakar içini. Ama ona verdiği acı o kadar hoşuna gider ki, daha fazla dönmeye başlar. Acı ve lezzet… Birbirine zıt bu iki duygunun bir arada olması nasıl mümkün… İşte bu noktada, azabın ve acının lezzet olmasındaki sırrı yakalamak gerek.
Azap kelimesi azp kelimesinden türüyor. Azp lezzet demek. Azabın ne olduğunu buna göre ölçün ve düşünün. İşte kanadının ucunu bir defa yaktığı zaman pervane ilk azabı duyar; fakat öyle bir lezzettir ki o azap… Bu azap ve ondan alınan lezzet, insanı yavaş yavaş nefsinden sıyırıp vuslatı mümkün kılar. Bu sefer daha büyük bir cesaretle kendini ateşe atarcasına gider ışığı kucaklar.
Ve burada ateş pervaneyi yakar kavurur. Bir buğday tanesi gibi toparlayıp yere düşürür. Artık pervane ‘hakkal yakin’ biliyordur vuslatı. Bu fenadır. Bu canını verdiği noktadır. Mumun bundan haberi bile yoktur belki. Olmasına da gerek yoktur. Bu pervanenin aşkıdır çünkü. Aşkı uğruna can veren pervanenin aşkı. Ama öbür taraftan mum da yanar. Onun aşkı da, acısı da kendincedir. Önce can ipliğine bir ateş düşer ve yanmaya başlar mum… Sonra içindeki o yangını söndürmek için gözyaşı döker. Ateşi su söndürür çünkü. Ama mumun gözyaşları onun ateşine daha da bir güç verir, elemi arttıkça artar. Ve erir can ipi, sevgilinin yolunda yok olana dek…
İskender Pala
 
Üst