Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Sadeleştirme Analizi
Abdullah Yeğin: Risaleleri sadeleştirmekten vazgeçin
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 417819" data-attributes="member: 1"><p style="text-align: center"><strong>Bediüzzaman′ın talebesi Abdullah Yeğin: Risaleleri sadeleştirmekten vazgeçin</strong></p> <p style="text-align: center"><strong></strong></p> <p style="text-align: center"><strong></strong></p> <p style="text-align: center">[ATTACH]175[/ATTACH]</p><p></p><p></p><p>Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Abdullah Yeğin, Simav Fatih Vakfı’nda Simavlı Nur talebeleri ile bir araya geldi. Yeğin, son zamanlarda risaleler üzerinde sadeleştirme adı altında yapılan tahrifattan bir an önce vazgeçilmesini ve Nur talebelerinin eserlerin aslına sahip çıkmasını istedi.</p><p></p><p>Bediüzzaman′ın talebesi Abdullah Yeğin: Risaleleri sadeleştirmekten vazgeçin</p><p></p><p>Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini henüz on iki on üç yaşlarındayken tanıma imkânına kavuşan ve Meyve Risalesi’nden Altıncı Mesele’nin yazılmasına vesile olan Abdullah Yeğin, Simav Fatih Vakfı’nda Simavlı Nur Talebeleri ile bir araya geldi. Abdullah Yeğin Ağabey son zamanlarda Risaleler üzerinde sadeleştirme adı altında yapılan tahrifattan bir an önce vazgeçilmesini ve Nur Talebelerinin eserlerin aslına (orijinaline) sahip çıkmalarını istedi.</p><p></p><p><strong>EVVEL AHİR TAVSİYEMİZ, MÜSLÜMANLARIN BİRLİĞİ</strong></p><p></p><p>Abdullah Ağabeyle Simav’ı ziyareti sırasında, Simav Fatih Vakfı’nda iken görüşüp, Yeni Asya’da yayınlanmak üzere kısa bir görüşme yapmak istediğimizi belirttik. "Kardeşim, bu hizmette bizi değil Risale-i Nur’u nazara veriniz. Bizim hatıralarımızın bir hükmü yok, önemli olan Nurların okunmasıdır. Evvel âhir tavsiyemiz Risale-i Nur’u kardeşlerimizin okumasıdır ve Müslümanların birlik olmasıdır. Hatıraları benden anlatmamı istiyorlar. Hatıralar Risale-i Nur’da mevcuttur. Tarihçe-i Hayat’ı okusunlar, Lâhikaları okusunlar. Risale-i Nur’u okusunlar. Okudukları kitaplara dikkat etsinler. Sadeleştirme adı altında çıkanlara ehemmiyet vermesinler. Bu hususla ilgili gazeteden gerekli tahşidatları yapın. Ben internette bazı notlar dağıttım, onları alıp gazetede yayınlayın” dedi.</p><p></p><p><strong>RİSALE-İ NUR BİZİM PROGRAMIMIZDIR</strong></p><p></p><p>Abdullah Yeğin, cemaatin kendisine ısrarla yönelttiği "Nurları nasıl tanıdınız?" sorusu üzerine ise, yüz yıl önceki ortamı resmederek şöyle konuştu:</p><p></p><p>"Müslümanların yazısını ortadan kaldırmak için çalıştılar. Amaçları Kur’ân-ı Kerîm’i ortadan kaldırmaktı. Fakat Rabbim Üstadımızı vazifelendirerek onların emellerine ulaşmasını engelledi. Risale-i Nur bizim programımızdır. Her kim Risale-i Nur’u program yapar, kalbine koyup onun tatbikine çalışır, fenâfi′l-ihvan düsturunu, İhlâs Risalesi’ndeki düsturları yaşarsa Allah onun en yakınıdır. Kendisini bir kuru üzüm çubuğu hükmünde görüyordu Üstadımız. Kur′ân hurufatını korumak için her türlü fedakârlığı yaptı. Öyle kardaşlarımız var ki, bu kitapları (risaleleri) el yazısı ile on beş defa yazmış. Bütün Külliyat′ı on beş kere yazmış. Çiftçidir, fakat Risale-i Nur Talebesidir. Tüccardır, değirmencidir fakat gene Nurları yazmıştır. Niçin? Çünkü, Risale-i Nur′un bu asırda beklediğimiz kurtarıcı olduğuna inandıkları için."</p><p></p><p><strong>ÜSTADDAN BİR HATIRA...</strong></p><p></p><p>"Ben gözümle gördüm, Üstadımız bir kişiyi eczaneden ilâç almaya gönderdi. On beş kuruş vermiş Üstad. Fakat o kardeşimiz yüz para daha ilâve ettiği için ilâç Üstadın boğazında kaldı, içemiyor. Sonra dedi: ′Yav, ne yaptın sen. Kaça aldın sen bunu? Nereden buldun parayı?′ Daha sonra Üstadımız yüz parayı da verdikten sonra ′Bismillah′ diyerek ilâcını içebildi. Yani demek istediğim karşılığını vermeden ne maaş kabul etmiş, ne karşılıksız bir şey almış. Her durumda Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hayatını hayatına tatbik etmiş, onun izinden gitmeye çalışmış. Gözümüzle gördük. Yani Allah’tan başka kimseden korkusu yoktu. İşte ehl-i imân öyle olacak. Onun düsturlarını iyi okuyalım, iyi sarılalım. Kur′ân’ın düsturlarıdır onlar. Öyleyse Cenâb-ı Hak dünyamızı da ahiretimizi de inşaallah mamur eder. Üstad ′Bu zaman şahıs zamanı değil′ diyor, şahs-ı mânevî zamanıdır. Ne yapacaksa şahs-ı mânevî yapacaktır. Falan filan yapacak diye kimse güvenmesin. Allah’a güvenin. Üstad ′Bana tabi olun′ demiyordu. ′Kitaba tabi olun′ diyordu."</p><p></p><p><strong>ÜSTADI İLK ZİYARETİMİZ...</strong></p><p></p><p>Üstadı Kastamonu’da on iki yaşlarındayken duyduğunu, ortaokulda talebeyken Rıfat diye bir arkadaşının olduğunu, ona "Bir hoca varmış, herkes ile konuşmazmış. Kimseden hediye almazmış, sonra kendine mehdi diyorlar, büyük zat diyorlar. Hükümet takip ediyormuş. Sen onu tanıyor musun?" dediğini anlatan Abdullah Yeğin Ağabey, şöyle devam etti:</p><p></p><p>"Rıfat’ın Üstad için ′Bizim komşumuz′ demesi üzerine ′Sen tanıyor musun?′ dedim. ′Tanıyorum′ dedi. ′Ziyaretine gittin mi?′ ′Gittim.′ ′Nasıl bir adam?′ ′Çok iyi bir adam. Ben zaman zaman hizmetinde bulunuyorum.′ Bir hafta sonu birlikte Kastamonu Arabapazarı Polis Karakolu’nun karşısında bulunan, karakola on metre mesafede, karakolun üst katından bakınca Üstad′ın nerede, ne yaptığı görülen evine gittik. Kapıda ip var, kardeşimiz Rıfat ipi çekti, kapı açıldı. Tahtadan merdivenli, iki katlı, iki odalıydı. Ayakkabılarımızı aşağıda çıkardık. Üst katta halı, kilim gibi bir şey yoktu tahtanın üzerinde. Sonra sağa dönüp bir odanın kapısını çaldık, içerden ses geldi. Ses gelince hemen biz içeriye daldık. Üstadın gözünde gözlük, gözlüğün üzerinden bakıyor. Böyle sarık gibi başında bişey var. İri bıyıklı idi. Ömrümde hiç böyle insan görmemiştim. Karşımızda elinde kitap bize bakıyordu. ′Safa geldiniz′ dedi bize. ′Yakına gelin′ dedi. İsmimi sordu. Diz üstü tahtaların üzerinde oturuyordu. Yani döşeme tahtası. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı’nda ne diyor? ′Câzibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bâzı gençlerle bir muhâveredir.′ Orada diyor ki: ′Bir kısım gençler tarafından, şimdiki aldatıcı ve câzibedar lehviyât ve hevesâtın hücumları karşısında, ′Âhiretimizi ne sûretle kurtaracağız?′ diye Risale-i Nur’dan meded istediler. Ben de Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsi nâmına onlara dedim ki: Kabir var; hiç kimse inkâr edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de, üç tarzda, üç yoldan başka yol yok...′ Sizler, Sözler mecmuâsından devamını okursunuz" diyerek Üstadın lâakal on beş günde bir okunmasını tavsiye ettiği İhlâs Risalesi’nden bir ders yaparak sohbetini tamamladı.</p><p></p><p>SÜLEYMAN BAYŞU</p><p>SİMAV- YENİ ASYA</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 417819, member: 1"] [CENTER][B]Bediüzzaman′ın talebesi Abdullah Yeğin: Risaleleri sadeleştirmekten vazgeçin [/B] [ATTACH=CONFIG]175._xfImport[/ATTACH][/CENTER] Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Abdullah Yeğin, Simav Fatih Vakfı’nda Simavlı Nur talebeleri ile bir araya geldi. Yeğin, son zamanlarda risaleler üzerinde sadeleştirme adı altında yapılan tahrifattan bir an önce vazgeçilmesini ve Nur talebelerinin eserlerin aslına sahip çıkmasını istedi. Bediüzzaman′ın talebesi Abdullah Yeğin: Risaleleri sadeleştirmekten vazgeçin Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini henüz on iki on üç yaşlarındayken tanıma imkânına kavuşan ve Meyve Risalesi’nden Altıncı Mesele’nin yazılmasına vesile olan Abdullah Yeğin, Simav Fatih Vakfı’nda Simavlı Nur Talebeleri ile bir araya geldi. Abdullah Yeğin Ağabey son zamanlarda Risaleler üzerinde sadeleştirme adı altında yapılan tahrifattan bir an önce vazgeçilmesini ve Nur Talebelerinin eserlerin aslına (orijinaline) sahip çıkmalarını istedi. [B]EVVEL AHİR TAVSİYEMİZ, MÜSLÜMANLARIN BİRLİĞİ[/B] Abdullah Ağabeyle Simav’ı ziyareti sırasında, Simav Fatih Vakfı’nda iken görüşüp, Yeni Asya’da yayınlanmak üzere kısa bir görüşme yapmak istediğimizi belirttik. "Kardeşim, bu hizmette bizi değil Risale-i Nur’u nazara veriniz. Bizim hatıralarımızın bir hükmü yok, önemli olan Nurların okunmasıdır. Evvel âhir tavsiyemiz Risale-i Nur’u kardeşlerimizin okumasıdır ve Müslümanların birlik olmasıdır. Hatıraları benden anlatmamı istiyorlar. Hatıralar Risale-i Nur’da mevcuttur. Tarihçe-i Hayat’ı okusunlar, Lâhikaları okusunlar. Risale-i Nur’u okusunlar. Okudukları kitaplara dikkat etsinler. Sadeleştirme adı altında çıkanlara ehemmiyet vermesinler. Bu hususla ilgili gazeteden gerekli tahşidatları yapın. Ben internette bazı notlar dağıttım, onları alıp gazetede yayınlayın” dedi. [B]RİSALE-İ NUR BİZİM PROGRAMIMIZDIR[/B] Abdullah Yeğin, cemaatin kendisine ısrarla yönelttiği "Nurları nasıl tanıdınız?" sorusu üzerine ise, yüz yıl önceki ortamı resmederek şöyle konuştu: "Müslümanların yazısını ortadan kaldırmak için çalıştılar. Amaçları Kur’ân-ı Kerîm’i ortadan kaldırmaktı. Fakat Rabbim Üstadımızı vazifelendirerek onların emellerine ulaşmasını engelledi. Risale-i Nur bizim programımızdır. Her kim Risale-i Nur’u program yapar, kalbine koyup onun tatbikine çalışır, fenâfi′l-ihvan düsturunu, İhlâs Risalesi’ndeki düsturları yaşarsa Allah onun en yakınıdır. Kendisini bir kuru üzüm çubuğu hükmünde görüyordu Üstadımız. Kur′ân hurufatını korumak için her türlü fedakârlığı yaptı. Öyle kardaşlarımız var ki, bu kitapları (risaleleri) el yazısı ile on beş defa yazmış. Bütün Külliyat′ı on beş kere yazmış. Çiftçidir, fakat Risale-i Nur Talebesidir. Tüccardır, değirmencidir fakat gene Nurları yazmıştır. Niçin? Çünkü, Risale-i Nur′un bu asırda beklediğimiz kurtarıcı olduğuna inandıkları için." [B]ÜSTADDAN BİR HATIRA...[/B] "Ben gözümle gördüm, Üstadımız bir kişiyi eczaneden ilâç almaya gönderdi. On beş kuruş vermiş Üstad. Fakat o kardeşimiz yüz para daha ilâve ettiği için ilâç Üstadın boğazında kaldı, içemiyor. Sonra dedi: ′Yav, ne yaptın sen. Kaça aldın sen bunu? Nereden buldun parayı?′ Daha sonra Üstadımız yüz parayı da verdikten sonra ′Bismillah′ diyerek ilâcını içebildi. Yani demek istediğim karşılığını vermeden ne maaş kabul etmiş, ne karşılıksız bir şey almış. Her durumda Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hayatını hayatına tatbik etmiş, onun izinden gitmeye çalışmış. Gözümüzle gördük. Yani Allah’tan başka kimseden korkusu yoktu. İşte ehl-i imân öyle olacak. Onun düsturlarını iyi okuyalım, iyi sarılalım. Kur′ân’ın düsturlarıdır onlar. Öyleyse Cenâb-ı Hak dünyamızı da ahiretimizi de inşaallah mamur eder. Üstad ′Bu zaman şahıs zamanı değil′ diyor, şahs-ı mânevî zamanıdır. Ne yapacaksa şahs-ı mânevî yapacaktır. Falan filan yapacak diye kimse güvenmesin. Allah’a güvenin. Üstad ′Bana tabi olun′ demiyordu. ′Kitaba tabi olun′ diyordu." [B]ÜSTADI İLK ZİYARETİMİZ...[/B] Üstadı Kastamonu’da on iki yaşlarındayken duyduğunu, ortaokulda talebeyken Rıfat diye bir arkadaşının olduğunu, ona "Bir hoca varmış, herkes ile konuşmazmış. Kimseden hediye almazmış, sonra kendine mehdi diyorlar, büyük zat diyorlar. Hükümet takip ediyormuş. Sen onu tanıyor musun?" dediğini anlatan Abdullah Yeğin Ağabey, şöyle devam etti: "Rıfat’ın Üstad için ′Bizim komşumuz′ demesi üzerine ′Sen tanıyor musun?′ dedim. ′Tanıyorum′ dedi. ′Ziyaretine gittin mi?′ ′Gittim.′ ′Nasıl bir adam?′ ′Çok iyi bir adam. Ben zaman zaman hizmetinde bulunuyorum.′ Bir hafta sonu birlikte Kastamonu Arabapazarı Polis Karakolu’nun karşısında bulunan, karakola on metre mesafede, karakolun üst katından bakınca Üstad′ın nerede, ne yaptığı görülen evine gittik. Kapıda ip var, kardeşimiz Rıfat ipi çekti, kapı açıldı. Tahtadan merdivenli, iki katlı, iki odalıydı. Ayakkabılarımızı aşağıda çıkardık. Üst katta halı, kilim gibi bir şey yoktu tahtanın üzerinde. Sonra sağa dönüp bir odanın kapısını çaldık, içerden ses geldi. Ses gelince hemen biz içeriye daldık. Üstadın gözünde gözlük, gözlüğün üzerinden bakıyor. Böyle sarık gibi başında bişey var. İri bıyıklı idi. Ömrümde hiç böyle insan görmemiştim. Karşımızda elinde kitap bize bakıyordu. ′Safa geldiniz′ dedi bize. ′Yakına gelin′ dedi. İsmimi sordu. Diz üstü tahtaların üzerinde oturuyordu. Yani döşeme tahtası. On Üçüncü Sözün İkinci Makamı’nda ne diyor? ′Câzibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bâzı gençlerle bir muhâveredir.′ Orada diyor ki: ′Bir kısım gençler tarafından, şimdiki aldatıcı ve câzibedar lehviyât ve hevesâtın hücumları karşısında, ′Âhiretimizi ne sûretle kurtaracağız?′ diye Risale-i Nur’dan meded istediler. Ben de Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsi nâmına onlara dedim ki: Kabir var; hiç kimse inkâr edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de, üç tarzda, üç yoldan başka yol yok...′ Sizler, Sözler mecmuâsından devamını okursunuz" diyerek Üstadın lâakal on beş günde bir okunmasını tavsiye ettiği İhlâs Risalesi’nden bir ders yaparak sohbetini tamamladı. SÜLEYMAN BAYŞU SİMAV- YENİ ASYA [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Sadeleştirme Analizi
Abdullah Yeğin: Risaleleri sadeleştirmekten vazgeçin
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst