Evladım... Güzel çocuğum

Eyvàh!

Well-known member
Evladım... Güzel çocuğum, çevrende hastaları, uyuyan çocukları düşünerek oyun oynarken biraz daha sessiz olsan... Sana okulda ve evinde bu kuralları öğretmiş olmaları gerekmiyor mu?

- Sana ne kocakarı bizim bahçemiz...

Balkondan bakan bayan:




- Aman çocuklar bulaşmayın o kadına, çok rahatsız oluyorsa dağ başında otursun!!!

Eeeee... Böyle hamamın böyle olur kubbesi... Bahçede on çocuk ve hepsi bir ağızdan araba efektleri çıkartıyorlar, gürültü ayyuka çıkmış, hiçbir anne bu ses kirliliğine “ayıptır” deme zahmetinde bulunmuyor. Bulunmadığı gibi birde çocuğunu koruyor. Aslında yaptığı bu yanlış davranış, geleceğin emanetçisi olan bu yavruyu yanlış eğitmekten başka bir şey değil.

Halbuki bizim çocukluğumuzda her bir komşu bir eğitmen, bir anne olur; eğitimimizde sorumluluk duyardı. Boş vakitlerimizde faaliyetler gösterirler, yaz günlerimiz bir yaz okuluna dönüşürdü.

Biz altı kardeştik, büyük küçük evde bir iş taksimi olurdu. Rahmetlik annem okuma – yazma bilmediği halde, büyük atlası açar ülke bulmaca veya ülkelerin bayraklarını tanımaca oyunu oynatırdı. Bir okuma parçasını açar, dakikada kaç kelime okuyoruz yarışmasını yaptırırdı. Yaz boyu namaz sürelerini ezberletir, okul çağında din kültürü derslerimizde bu yazlık çalışmalarımızın karşılığını alırdık.

Ben ilk gölge oyununu mahallemizde öğrendim; o zamanlar televizyon yoktu tabii. Sağ ise kulakları çınlasın, vefat etti ise Allah rahmet eylesin; Uğur isminde bir ağabeyimiz vardı. Yanımızdaki apartmanda otururdu. Fakülte öğrencisiydi. O zamanlar apartman sahanlıkları olurdu ve bu sahanlıklar karanlık olurdu. Bir sandalyenin bacağına beyaz bir kumaş geçirip, bu perdenin arkasına mum yakar; bize Karagöz – Hacivat oyunu oynatırdı. İçimizde kabiliyetli ve hevesli çocuklar gölge oyununda yer almaktan çekinmezlerdi.

Şu bayramlarda sınıflarımızı süslediğimiz grafon kağıtlarını hepimiz biliriz. Uğur ağabeyimiz, bize o kağıtlardan elbiseler dikerdi. Küçük ama ders verici piyesler oynatırdı. Tüm bu oyunlarımızda seyircilerimiz de annelerimiz olurdu.

Yaptığımız bir yaramazlıkta komşu teyze kulağımızı çeker, bize nasihat ederdi. Annemiz bu davranışından dolayı komşu teyzeye teşekkür eder; benim görmediğim yerde sen de onların kavgalarına müdahale et, derdi.

Ebeveyn okula yazdırdığı çocuğunu öğretmenine teslim ederken; bir çırak patronuna teslim edilirmiş gibi “eti senin, kemiği benim” derdi. Çocuğun eğitiminde, karşı tarafa sorumluluk verilir ve güvenilirdi.

Küçük kızımın ilkokulda sınıf annesi idim. Bir gün çok sinirli bir bayan aynı sınıfta olan bir kızı kolundan tutmuş, adeta ağzından alevler çıkartarak öğretmen hanıma bağırıyor, hakaretler ve tehditler savuruyordu. O anda küçük kızın yüzüne baktım, gözlerinde zafer parıltıları vardı. Bir gün önce dersini yapmayan bu kızın hafiften kulağını çekip, onu ikaz eden öğretmenine karşı; sınıf içerisinde tembelliğinden utanan bu kızın, öğretmenine karşı, annesi tarafından tehdit edilmesiyle kazandığı zaferin parıltılarıydı bunlar.

Evimizin karşı tarafında bir yazlık sinema vardı. Yaz günleri bir başka güzel olurdu bizim caddemiz. Sinemadan gelen sesler, alkışlarla bir başka renklenirdi. Bütün bir mahalle saklambaç oynar sesimiz sinemadan gelen bu seslerle karışırdı. Benden bir yaş büyük ablam biraz muzırdı. Annemin sigarasından aşırdığı bir sigarayı sakladığımız yerde yakıp içmeye çalışıyordu. Beni de suç ortağı yapmak için biteviye ısrar ediyordu. Bir nefes ve öksürük nöbeti. Öksürük sesinden sinemanın dağılmasını duyamamıştık. Apartman komşumuz Sebahat Teyze, eşi ve çocukları, sigaranın ateşini görmüş olacaklar, bir de öksürük bizi ele vermişti. Daha onlara cevap veremeden hızla saklandığımız yerden kaçtık. Daha sonraki günler Sebahat Teyzenin bize gelmemesi ve bu olayı unutması için Allah’a yalvarıyordum. Olaydan iki gün sonra sabah kahvesine bize gelmişti. Sebahat Teyzenin yüzündeki o ifade ömrüm boyunca sigara içmememe sebep oldu. O kadar saygıyla anıyorum ki çocukluğumda ki o büyükleri, hepsi birer değerdi... Nur içinde yatın sevgili büyüklerim.

Bugün kü çocuklar hepsi büyüyüp birer değer olacaklar. Ama onları bizler şekillendireceğiz. Eğitimli anneler ve babalar sayesinde karakterleri oluşacak. Allah’ın kullarına bahşettiği en büyük lütuftur “çocuk”.

Çocuğun eğitimi ana kucağında başlar. Çocuk önce ana babasını örnek alır. Onları taklit edip, onlar gibi konuşmaya başlar. Anne babanın her sözünü her davranışını ileride oynamak üzere filme alır, benliğine kazır. O söylenenden ziyade yapılana bakar. Bu konuda anne ve babaya ve de devlete büyük görevler düşer.

Önce anne-baba kendini eğitmelidir. Boş ve faidesiz şeyler seyredeceğine faydalı, kendini geliştirecek kitaplar okumalı, bilmediğini bir bilene sormalıdır.

Çocuk Allah’ın bize bir emanetidir. Hz. Peygamberimiz; “İşi ehli olmayana verildiğinde kıyameti bekle” buyurmuştur. Bu nasıl ayırt edilecektir.

Hava alanlarında, otogar veya resmi kuruluşlara girerken güvenlik açısından geçtiğimiz x-ray cihazı gibi bir engelden geçsek. Eğer ehli değilsek, çıkan uyarı sesinden sonra anne veya baba olma özelliği derhal iptal edilse çok mu acımasız olur, yoksa daha kaliteli daha insancıl bir nesil için gerekli mi bu? Yarınları ödünç aldığımız çocuklarımıza daha güzel bir gelecek bırakmak için dualarımla.
 
Üst