Lahika Analizi 20: Kastamonu Lahikasi 2.Mektup

FaKiR

Meþveret Bþk.
Es Selamu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Okuyalim...
Dusunelim...
Anladiklarimizi paylasalim...

[BILGI]
[SUP]2[/SUP]وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ[SUP]1[/SUP]بِاسْمِهِ



اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ الْفِرَاقِ
[SUP]3[/SUP]

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli, dirayetli arkadaşlarım,

Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı. Hususan benim gibi bir biçarenin kıymetinden bin derece ziyade ehemmiyet vermekle, bir batmanı kaldırmayan zaif omuzuna binler batman ağırlığı yüklense, altında ezilir.
Lillâhilhamd, Risaletü’n-Nur, bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vâkıalarla körlere de göstermiş. Ona ait medh ü senânız tam yerindedir; fakat bana verdiğinizden, binden birine de kendimi lâyık göremem. Yalnız, pek büyük bir nimete ve muvaffakiyete sizin gibi hakikatli talebelerin iştirak ve sa’y ve gayretleriyle mazhariyetim noktasında, Risale-i Nur hesabına ebede kadar iftihar ederim.

Nur iskele memuru Sabri kardeş, Sabri, Süleyman ve Hüsrev üçünüz sohbetinde, benim de iki cihette, belki üç cihette iştirakim var.

Nur fabrikası nam sahibi Hâfız Ali kardeş,

Fevkalâde mektubun, ehemmiyetsiz şahsiyetim hariç kalmak şartıyla, bana harika göründü. Senin hâlis ve yüksek dirayetin terakkide olduğunu gösterdi. Bana, “İşte çok Abdurrahman’ları taşıyan bir Ali” dedirdi.

Mustafa’lar, Küçük Ali, mübarek ve münevver kardeşler,

Mektubunuz Büyük Ali’nin mektubu gibi acip bir hakikati ifade eder. O hakikat, Risale-i Nur hakkında haktır. Fakat benim haddim değil ki, o hududa gireyim.

Evet, [SUP]4[/SUP]عُلَمَاۤءُ اُمَّتِى كَأَنْبِيَاۤءِ بَنِىۤ اِسْرَاۤئِيلَ fermân etmiş. Gavs-ı Âzam Şâh-ı Geylânî, İmam-ı Gazâlî, İmam-ı Rabbânî gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve harika zâtlar, bu hadisi, kıymettar irşâdatlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabbaniye onlar gibi feridleri ve kudsî dâhileri ümmetin imdadına göndermiş.

Şimdi ise, aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerait içinde, bir şahs-ı mânevî hükmünde bulunan Risaletü’n-Nur’u ve sırr-ı tesanüdle bir ferd-i ferid mânâsında olan şakirtlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş. Bu sırra binaen, benim gibi bir neferin ağırlaşmış müşiriyet makamında ancak bir dümdarlık vazifesi var.

Re’fet kardeş,

Seninle hiç olmazsa her dört günde bir kere görüşmeye ihtiyaç ve iştiyakım varken, dört sene sonra hususî görüşebildik. Senin gibi hem kıymettar, tesirli diliyle ve kuvvetli, letafetli kalemiyle Risaletü’n-Nur’a çok ehemmiyetli hizmet edenler her vakit hatırımda mânevî muhataplarım ve hayalen yanımda hazır arkadaşlarımdırlar. Risaletü’n-Nur’un fevkalâde tesirli intişarı nazar-ı dikkati celb etmesinden, şimdilik ziyade ihtiyat lâzımdır. İktisat Risalesiyle Çocukların Taziyenamesi risaleleri gönderilse münasiptir.

Umum kardeşlerime, hususan haslarına birer birer selâm ve dua ederim. Ve o mübarek ve kıymettar arkadaşlarımın hatırları için hem akrabalarını, hem karyelerini kendi akrabam ve karyem içine alıp öylece dua ederek mânevî kazançlarıma teşrik ediyorum.

• • • Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :

[SUP]1[/SUP] : Allah’ın adıyla.
[SUP]2[/SUP] : “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
[SUP]3[/SUP] : Ayrılık günlerindeki dakikaların âşireleri adedince Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun.
[SUP]4[/SUP] : “Ümmetimin âlimleri İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir.” Bu hadis-i şerif kaynaklarda haber-i meşhur olarak geçmektedir. el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ: 2:64; Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 1:107.
[/BILGI]
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Bu mektupta ve diger mektuplarda oldugu gibi, her defasinda üstad meseleyi Sahsi maneviye, ulvi bir heyete baglamaya çalisiyor, ve her defasinda ferdi , indi, ve sahsi anlayislardan kaçarcasina kurtulmak istiyor.

Irtibat konusunda ifrat hissini gozeterek, dava yolunda, risalei nurlari yaymaya çalisanlarla, Kurani azimussanin mesajini yaymakta gayret gosterenler, her daim ustadin manevi muhataplari oldugunu ve manen yaninda bulunduklarini isaret ediyor ustad.

Yer , mekan, hatta dunyada veya kabirde olmak fark etmeksizin, Kuran rabitasi ve iman nuruyla birbirlerine bagli bu arkadaslarin her zaman birbirlerinden haber alabilmekte, bu açidan bakilincada Nur talebeleri her zaman ustadlaryla irtibatta bulunabilmektedirler ins.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Değişen ve dönüşen şu zamanda istikrar bulmak çok zor. Hatta fert kendi başına bulma mümkün olsaydı Allah yüz senede bir müceddit göndermezdi. Çünkü siz de hak vereceksiniz ki geçmiş zamanda ne kadar doğrularımız vardı, bugün değişmiş, bugün yanlış olmuş. Bugünkü doğrularımız yarın ne olacak bilmiyoruz. Öyle ise öyle bir ölçü lazım ki bugün doğru olan yarın da doğru olsun. Değişen ve dönüşen cemiyette bulunan insan doğru metodu olmazsa doğru sebeplerle yani yanlış metotlarla doğruya varamazsınız.
Boş bir elle çocuğu kandıran bir anne, yanlış bir metodla doğruya varamaz. Gel sana bir şey vereceğim diyor, ama elinde bir şey yok.
Değişen ve dönüşen dünyada inkıtaa uğrayacak yani kuvve-i maneviyenin çıkmasına sebep olacak, maksuda ulaştıracak sağlam esaslara sahip istikametli ve istikamet veren eserlere çok ihtiyacı olduğunu zaman gösteriyor. Zaman şahıs zamanı değildir. Ne kadar dâhi dahi olsa, bir insan tek başına küfür zulmetine karşı koyamaz. Zamanın ilcaatından ve gelişen hadiselerle anlaşılıyor ki şahıs istikamet bulması zordur, mümkün değildir.

“zaman cemaat zamanıdır” ferdiyet zamanı değildir. Hadiseler bunu ispat etmiyor mu? Kör mü olmak lazım. Fert ne kadar dahi olsa bile tek başına istikamet bulamaz.

İstikamette gidebilen bir tek kişi vardır. Peygamberimiz (ASM)…

Sünnet-i Seniyeye, Allah’ın kitabına sarılın deniliyor, “Hasan’a sarılın” denilmiyor. Eğer buna kulak tıkayıp şahısları ölçü yaparsak inkısar-ı hayale uğramak kaçınılmaz olacaktır. Şahıslar ne zaman öne çıkmışsa aksi maksadımızla tokat yemişizdir.

Gelişen hadiseler Bediüzzamanı teyid ediyor ki, şahıs zamanı değil, zaman cemaat zamanıdır. Şahıs ne kadar dahi hatta fazıl dahi olsa ehl-i dalaletin şahs-ı manevilerine karşı dayanamaz. Hem kendi zarar eder, hem islamiyete ve Müslümanlara kabil-itamir olamayacak rahneler açar ve açtırır ve Müslümanların manevi kuvvetlerinin tahrip olmasına vesile olur. Bu olmamak için Cenab-ı Hak her 100 senede bir müceddit gönderiyor.

“Baki bir hakikat, fani şahıslar üzerine bina edilmez. Edilse hakikata zulümdür” İslamiyet’te şahıslar ancak birer aynadır. Hakikat güneşini göstermeye vesile olur. Zaten hoca ve alimlere, babaya duyulan saygıdan daha büyük saygı vardır. Bu yeterlidir. Onu bundan fazla yüceltmeye gerek yoktur.

Alimin mürekkebi, şehidin kanından mübecceldir. Çünkü o şehit olan kişiye bu imanı kazandıran yine alimin irşadı ve yetiştirmesidir. Sebep olan işlemiş gibidir kaidesiyle şehidin sevabı hocasına ve alimine gider.

Müslüman başkadır, İslamiyet başkadır. Müslüman hata yapar, İslamiyet hata yapmaz. İslamiyet, insan değildir, Müslüman insandır.
İnsan hatadan hali değildir, hata yapar.

“Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve müstela şahıslarla bağlanmaz, bağlansa vazifeye ehemmiyetli zarardır.”

Üstad diyor ki: “Benim vefatım, hayatımdan daha çok hizmet edecek” Çünkü üstad vefat etmesiyle, emsalleri olan alimler ona haset edemeyecekler.

“Risale-i Nur'un tezahürü, yalnız tercümanının fikriyle, veyahut onun ihtiyac-ı manevi lisanıyla Kur'ân dan gelmiş. Yalnız o tercümanın istidadına bakan feyizler değil, belki o tercümanın muhatapları ve ders-i Kur'ân da arkadaşları olan halis ve metin ve sadık zatların o feyizleri ruhen istemeleri ve kabul ve tasdik ve tatbik etmeleri gibi çok cihetlerle, o tercümanın istidadından çok ziyade o Nurların zuhuruna medar oldukları gibi, Risale-i Nur'un ve şakirtlerinin şahs-ı manevisinin hakikatini onlar teşkil ediyorlar. Tercümanının da içinde bir hissesi var. Eğer ihlassızlıkla bozmazsa, bir tekaddüm şerefi bulunabilir.”
 
Üst