Said Nursi - I

Nevzatt

Well-known member
jQN_katran_agaci.jpg

Kapı çalıyor, kapı çalınıyor, kapıyı çalıyor. “orada mısın” demiyor, “Buradayım” diyor. Nefsime değil, kendi nefsine sesleniyor. Kalbimin kapısını çalıyor. Ruh penceremden tâ gönlümün en dar odalarını seyrediyor.

Müşfik eliyle tekrar kalbimin kapısını çalışını tekrarlıyor. “işim var “diyorum. Yine çalıyor, yine geçiştiriyorum. O yine çalıyor, hiç bıkmıyor üç yıl boyunca çalıyor kalbimin kapısını. “işim var eşim var, kardeşim var” derken en sonunda “neyim var acaba, elimde kalan ne?” diyorum. Ve “içine” girdiğim kitapları, üç sene sonunda ancak “içime” alabiliyorum. “Gönül bahçeme , akıl havuzuma buyur gir” diyorum. Yeni yeni akmaya başlıyor dem ve damarlarımda, habis kanımı değiştiriyor.

Değişiyor muyum ne? Galiba insanlığımı yeniden keşfediyorum. Said Nursî , evet Said Nursî, bana “sen değerli birisin” diyor, basitlikten, işe yaramazlıktan kurtarıyor. Ben “şöyle olmasaydı böyle olmazdı” diyorum, o da bana “hayır, bizim için gayb, bilemeyiz” diyor. Kur’ân’ın öğretisiyle, İlâhi kadere karşı bilgiçlik taslayarak “haddi aşmamayı” anlatıyor akıllanmayan aklıma, ama yine şefkatle, yine samimi...

Ruhumda, beynimde şirke dair ne kadar çıkıntı varsa hepsini törpülüyor. Boşlukları da yazdığı nurlarla dolduruyor. Nefs-i emmâreme bir sille-i te’dib, gafil kafama bir tokmak indiriyor. Vuruyor vuruyor, usta bir demirci gibi, katılaşmış kalbimin çeperlerini kırıyor. “dur yeter vurma, dayanamıyorum” diyorum. O, “olmaz yetmez” deyip yine vuruyor. Tâ ki kalbimin etrafındaki kömürler dökülüp iman elması parlayana kadar vuruyor. Ve sonunda gözümden birkaç damla yaş düşüyor kitaba. “tamam, yeter,” deyip beni, insan olabilmenin büyük caddesine götürüyor.

Said Nursî nasıl davranmam gerektiğini değil, davranırken nasıl hissetmem gerektiğini anlatıyor. Hayatın her saniyesini Rab için bir “hissediş”e dönüştürüyor. Ne yaptığına değil niçin yaptığına dikkat çekiyor. Ve zaman denizindeki ömür gemisini “rıza” rotasına çeviriyor.

İstikâmet timsâli bir duruşta, söyledikleri ve yaşadıkları anahtarla kilit misali birbirine uygunluk gösteriyor. İnandıkları ve amel ettikleri arasında hiçbir mesafe bırakmıyor.

İnsanların kalplerindeki en gizli karanlıklara ışık yakmış, ruhlardaki yalnızlıklara arkadaş oluyor.

Onu izliyorum zamanın aynasında; kırk yamalı cüppesiyle samimi ve tavizsiz bir duruş sergiliyor bu ve gelecek asırlara. “bir anlamda Gazâli’nin irfanına, Tolstoy’un vicdan muhasebesine, Kant’ın akıl iradesine, Gandi’nin tavizsizliğine sahip bir ruh yapısıyla, zamanı geldiğinde elinde mavzeri, Şamil gibi bir savaşçı oluyor. İnsanların maddî hastalıklarının tedavisinde bir ömür tüketen Schweihthzer’in yaptığını mânâ ruh dünyasında gerçekleştirmeye çalışıyor: ‘karşımda büyük bir yangın var, içinde evlâdım yanıyor, imanı tutuşmuş yanıyor.’ Diyerek. Diğer yönden, kendisiyle dâima hesaplaşan, var oluşun; insanın nereden gelip nereye gittiği, bu dünyadaki maksadının ne olduğu konusunda tükettiği her nefesin, eriyen her zamanın hakkını vermeye çalışan bir dünyalı ve ebedî bir hayatın muhasebesi için, bir katran, bir çınar ağacı üzerinde derin bir sükut oluyor” Said Nursî.

Kapkara bir zamanda bembeyaz haberlerle dinleyenleri şaşırtıyor, dinlemeyenleri susturuyor. Herkes kendi ruh penceresinden gördüğü gerçeklerden bahsediyor, O da kendine ve insanlara bazı gerçekleri anlatıyor ama onun anlattıkları hiçbir zaman ve mekanda değişmeyen gerçekler oluyor. Günlük asırlık aylık olmuyor Onun anlattıkları. Çünkü o ezelî bir kelâmın hayata ve ruhlara yansımasını anlatıyor. Ve asıl gerçekçiliğin ne olduğunu kendini âkıl zanneden insanlara aktarıyor.

Hâsılı; yazdığı eserler kitap değil de, boy aynası oluyor insan olan insana. İnsan, o eserleri okuyunca kendini seyrediyor her bir satırında...
 
Üst