İBRAHİM MENGÜVERLİ AĞABEYDEN HATIRA........

Garib

Well-known member
1912 DE SİMAVDA DOĞDU SİMAVDA HAMAMCI İBRAM DİYE BİLİNİR)

BEDİÜZZAMAN İYİYDİ,HOŞTU,ONUNLA UĞRAŞMAYA GELMEZDİ.ONUNLA UĞRAŞANLAR,ONA ZULMEDENLER BELASINI
GÖRÜRDÜ.YA ORTALIKTAN KAYBOLUR YADA KUDURA KUDURA DELİRE DELİRE ÖLÜR GİDERDİ.
EVİ HÜKÜMET TARAFINDAN TUTTUKTAN SONRA,BENDE KAPISININ ÖNÜNDE NÖBET BEKLEDİM.İÇERİYE KİMSEYİ SOKMAYACAKTIM.İNÖNÜ HUKUMETİNİN EMRİNE GÖRE.AMA BEN ARA SIRA KAÇAMAK OLARAK ÜSTANDIN BAZI TALABELERİNİ YANINA KOYARDIM.
ZENGİN BİR HALICI VARDI.ÜSTANDIN TALEBELİNDEN İDİ.BİR GÜN ÜSTADI DAĞLARDA TEK BAŞINA,YAYAN,DÜŞÜNE DÜŞÜNE GEZİNİRKEN GÖRÜYOR.YANINA KOŞUYOR.
"ÜSTADIM,NE YAPIYORSUNUZ?BÖYLE OLMAZ,YAYAN NİYE GEZİYORSUNUZ?DİYOR.VE BİR TAKSİ ALIYORB
O ZATIN BEDİÜZZAMANA TAKSİ ALMASI MAHKEMEYE AKSEDİYOR.
EFENDİM NEYMİŞ? BU ZENGİN ADAM ÜSTADA TAKSİ ALMIŞ DA,BU DA BÜYÜK BİR SUCMUŞ!

MAHKEMEDE O ZATA SORDULAR;
"BU TAKSİYİ SENMİ ALDIN ?"

"EVEEET,ALDIIIIM....SEN BENİM GÖNLÜMÜ FETHET,SANA DA TAYYARE ALAYIM,EFENDİM.SANA MİLYONLARIMI VEREYİM"DEDİ.

SONRA ÜSTAD AYAĞA KALTI.BAŞLADI KONUŞMAYA.DERKEN İKİ SAAT OLDU.HAKİM.

"YETER"DEDİ.O ZAMAN ÜSTAD CELALLENDİ,ELİYLE BİR DAİRE ÇİZDİ VE İŞARET PARMAĞINI HAKİME DOĞRU UZZATI;

"BENİM SEKİZ SAAT SÖZ SÖYLEME HAKKIM VAR.İSTEDİĞİM KADAR KONUŞURUM"DEDİ.

BEDİÜZZAMANIN HERŞEYİ DOĞRUYDU.HAKTI.HİÇBİR KONUDA YALPA YAPTIĞINI GÖRMEDİKB

ÜSTAD HAKİKATEN İSLAMI MUHAFAZAYA ÇALIŞIYORDU.HİÇBİR KÖTÜLÜĞÜ GÖRÜLMEDİĞİ HALDE SENELERCE HAPİSLERE ATILIYOR,ZULMEDİLİYOR,HATTA ZEHİRLENİYORDU.
1912 DE SİMAVDA DOĞDU SİMAVDA HAMAMCI İBRAM DİYE BİLİNİR)
 

hulusi

Well-known member
"Bediüzzaman'a karakolun karşısında bir ev tuttuk"

"Ben jandarmaydım. Beni, bir oraya bir buraya tayin edip duruyorlardı. Bir ara Emirdağ'a tayin ettiler. Oraya gittim. Bir-iki hafta sonra beni bölük komutanı yanına çağırdı. Gittim. Komutanın yanında Osmanlı kıyafetinde, cübbeli, sarıklı, ayakta dim dik duran birisi vardı. Komutan bana,

"Gel, gel, neredesin sen?' dedi.

"Buradayım. Hayrola, birşey mi var, ne oldu?' dedim.

"Komutan yanındaki adamı bana gösterdi.

"Kim bu, biliyor musun sen?'

"Osmanlı kıyafetli, cübbeli ve sarıklı adamı görünce aklıma o zaman çok meşhur olan din âlimi geldi. Fakat söylemedim.

"Kim bu yahu?' dedim.

"Bediüzzaman' dedi.

"Neee?' diye bağırdım. Hemen Bediüzzaman'ın ellerine sarıldım. Şap şup öpmeye başladım. Herkes bana bakıyordu.

"Komutan 'Said Nursî'ye bir ev tutulacak. Sen ev tutuver. Senin tanıdığın vardır' dedi. 'Yalnız, ev muhakkak karakolun karşısında olacak.'

"Çarşıda karakolun karşısında bir Bakırcı Hasan vardı. Altı dükkân, üstü evdi. Orası kiralıktı. Bakırcı Hasan akşam sabah içerdi. Ona, ara sıra ben de katılırdım. Hasan sarhoştu. İçmeden edemezdi. İyice alkolikti. Aslen Trabzonluydu.

"Çarşıya gittim. Bakırcı Hasan'ın dükkânına vardım. Ona, 'Hasan Usta, şu üst katı kiraya ver de Hoca Efendiyi oraya koyalım' dedim.

"Kardeşim, ben sarhoşum,' dedi. 'O ise hoca. Nasıl geçiniriz?'

"Öyle ya, haklıydı. Sarhoşun yanında hoca ne arasındı? 'Niçin sarhoşa kiralık ev teklif ettin?' diye bir de Üstad beni azarlarsa, diye düşündüm. Az sonra Üstadın yanına geldim. 'Mesele böyle böyle' dedim. 'Ev var, fakat sahibi zil zurna sarhoş' dedim. Tabiî, ona benim de içtiğimi ve onun kadeh arkadaşı olduğumu söylemiyordum. 'Ev sahibi sarhoş' deyince Üstad kızacak zanettim, ama hiç kızmadı. Onda o his sanki yoktu.

"Peki kardeş, varsın sarhoş olsun' dedi.



"Bakırcı Hasan içkiyi nasıl bıraktı?"

"Ben hemen Hasan'a haber verdim. 'Evi tuttuk' diye. O gece eve taşındık. İçeriye girdik. Taşındık dediysem, tabiî, eşya bir ekmek çıkını, bir abdest ibriği filân. Ehl-i dünya nâmına eşya yok onda. Hasan da bizi bekliyordu zaten. Üstad, Hasan'a,

"Gel bakalım, Hasan Usta' dedi.

"Hasan ezile büzüle yanına vardı.

"Buyur hocam' dedi.

"Sen içer misin?'

"Sabah-akşam demez içerim, efendim.'

"Üstad elini kaldırdı. Hasan'ın sırtına koydu, üç kez sıvazladı.

"Haydi oğlum, sen de bundan vazgeçersin' dedi.

"O, akşam demez, sabah demez içip duran hasan, o gün Üstadla beraber sabah namazı kıldı. Ondan sonra hiç içkiyi ağzına almadı ve Bediüzzaman'la beraber hep namaz kıldı. Bu ne iştir yâ Rabbim? Din nedir, namaz nedir bilmeyen Hasan böyle olacaktı. Hiç aklıma gelmemişti. Bunun için Üstadı çok takdir ettim.
 

hulusi

Well-known member
"Üstadın mahkemesi olacaktı. Şarktan, garptan insanlar Afyon'a akın ettiler. Sokaklar, caddeler mahşer gibiydi, yol değiştirmek zorunda kalıyorlardı. Üstadı, elli tane, yüz tane adamı öldürmüş katil gibi mahkemeye götürüyorlardı. Ben de o zaman vazifeliydim. Bediüzzaman'la karşı karşıya geldim. Hemen selâm çaktım. O sırada bizim süvari muavini geçiyormuş. Üstada selâm verdiğimi görmüş. Meydanda bağırdı, çağırdı,

"Yakalayın şunu askerler' dedi. Beni yakaladılar. Bölük komutanının odasına soktular. Süvari muavini olanı biteni anlattı. 'Bu jandarma, Bediüzzaman'a selâm vermiş' dedi. Komutan, muavinden de betermiş. Oturduğu yerde deliriyor, tepiniyor, saçını başını yolacak oluyor neredeyse.

"Sen hocaya selâm vermişsin?'

"Ben gâvur muyum yahu? Müslümanım.'

"Falakaya yatırın bunu' diye deli gibi bağırdı. Beni falakaya yatırdılar. Onlar kızılcık sopası ile ayaklarıma vurdukça ben,

"Üstadla konuştum ya, ona selâm verdim ya, fedâ olsun herşeyim' diyordum.

"Bu sefer daha da çıldırıyorlardı:

"Asker, hocaya selâm veremez.'

"Verir' diyordum ben de. 'Nasıl veremezmiş. Asker gavur mu?"

"Bölük komutanı öfkesini alamadı, beni bir hafta hapse attı.



"Zalimler belâsını bulacaklar"

"Bir hafta sonra hapisten çıktım. Bir yanımda alay komutanı, bir yanımda da tabur komutanı olduğunu unutarak Üstada yine selâm çaktım. Artık hiçbir şey umurumda değildi.

"Hocam nasılsun?' dedim.

"İyiyim, evlât' dedi. 'Geçmiş olsun.'

"Hapishaneye girdiğimi nereden öğrendi, bilmiyorum. O devam etti:

"Zalimler bulacaklar belâlarını, hem bu dünyada, hem de ahirette.'
 
Üst