Bediüzzaman, kainatin azameti hakkında neler söylemiştir?

memluk

Hatim Sorumlusu
Bediüzzaman, kainatin azameti hakkında neler söylemiştir? Risale-i Nur ışığında açıklayabilir misiniz?


Arş-ı Azam; bütün mahlukatı ve kevniyatı içine alan, muazzam bir sanat-ı Rabbani olduğu için, somutlaştırarak izah edilmesi mümkün değildir. Lakin bazı temsiller ile akla yaklaştırılabilir.
Arş; Allah’ın tedbir ve tasarrufunun azamet ve haşmetini ilan eden bir terimdir. Dünya nasıl kainata nispetle bir zerre kadar küçükse, kainat da arşa nispetle küçük bir zerre kadardır. İşte insan; dünya, kainat ve arş düzleminde düşündüğü zaman, Allah’ın azamet ve haşmetine intikal edilir.
Arş kavramı maddi ve manevi, şehadet ve gaybi bütün mahlukatı ve alemlerini içine alan ve kuşatan genel bir çerçevedir. Yani arş denildiği zaman, kainatta içine girer, cennet cehennem de içine girer. Ama arş ve kürsi de kainat gibi mahlukturlar. Kainat, yani içinde yaşadığımız maddi alem, arşın yanında küçük bir çakıl taşı gibi kalır.
Üstad Hazretleri arş hakkında şunları söylüyor:
"Bu kaide, Arş ile kevn hakkında da tatbik edilir. Şöyle ki: Arş Zahir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır. Bu halitada dahil olan ism-i Zahir itibarıyla, Arş, mülk, kevn melekût olur. İsm-i Bâtın itibarıyla, Arş, melekût, kevn mülk olur. Demek, Arşa ism-i Zahir nazarıyla bakılırsa, kendisi zarf, kevn de mazruf olur. İsm-i Bâtın gözüyle bakılırsa, kendisi mazruf, kevn zarf olur. Ve keza, ism-i Evvel itibarıyla, وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاۤءِ âyetinin işaret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor. Ve ismi Âhir itibarıyla, سَقْفُ الْجَنَّةِ عَرْشُ الرَّحْمٰنِ hadîs-i şerifinin ima ettiği kevnin nihayetini içine alıyor. Demek, Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisselerle kevn ve vücudun sağını solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur."(1)
İsm-i Zahir gözlüğü ile arşa bakıldığı zaman kevn, yani mahlukat onun içi anlamına gelen melekut oluyor, arş ise onun dışı ve kabuğu anlamına gelen mülk ve zahir yüzü manasına geliyor.
İsm-i Batın gözlüğü ile arşa bakıldığında ise, tam tersi bir durum ortaya çıkıyor. Yani kevn (mahlukat) mülk (dış yüzü, arş ise melekut (iç yüzü) oluyor. Zarf ile mektup gibidir. Zarfa Zahir ismi ile bakılırsa mektup (melekut, iç), zarf ise mülk (dış) olur.
Ayrıca Ayetül Kübra Risalesinde Azameti İlahi şu şekilde nazara verilmektedir:
"Bir kısmı arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür’atli yüz binler ecram-ı semâviyeyi direksiz, düşürmeden durduran ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gezdiren; yağsız, söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları yandıran ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden ve güneş ve kamerin vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran ve iki kutbun dairesindeki hesap rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde, aynı zamanda, aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i fıtrat ve aynı surette, beraber, noksansız tasarruf eden ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri taşıyanları, tecavüz ettirmeden kanununa itaat ettiren ve o nihayetsiz kalabalığın enkazları gibi, göğün yüzünü kirletecek süprüntülere meydan vermeden, pek parlak ve pek güzel temizlettiren ve bir muntazam ordu manevrası gibi manevrayla gezdiren ve arzı döndürmesiyle, o haşmetli manevranın başka bir surette hakikî ve hayalî tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci mahlûkatına gösteren bir tezahür-ü rububiyet ve o rububiyet faaliyeti içinde görünen teshir, tedbir, tedvir, tanzim, tanzif, tavziften mürekkep bir hakikat, bu azameti ve ihatatı ile o semâvât Hâlıkının vücub-u vücuduna ve vahdetine ve mevcudiyeti, semâvâtın mevcudiyetinden daha zâhir bulunduğuna bilmüşahede şehadet eder."(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab
(2) bk. Şualar, Yedinci Şua, Birinci Makamın Birinci Basamağı
 
Üst