Al-i Beyt

faris

Well-known member
Resul-i Ekrem (a.s.m.) Sahabeye yönelik olarak Kur’ân ve Âl-i Beytinden ibaret olan iki değerli kaynak bıraktığını söylemiş ve onlar hakkında dikkatli olmalarını istemiştir.

Hz. Peygamberin (a.s.m.) Âl-i Beytine kimlerin dahil olduğu meselesinde farklı görüşler vardır. Ehl-i Sünnet âlimlerinin, Âl-i Beyt kapsamına dahil olanlara ilişkin görüşleri şöyledir: Âl-i Beyt kapsamına sadece Hz. Peygamberin (a.s.m.) hanımları dahildir. İkinci bir görüşe göre ise, ayette müzekker (erkekler için kullanılan) zamiri kullanıldığı için Âl-i Beytin Hz. Peygamberin (a.s.m.) hanımlarını, bütün çocuklarını, kadın-erkek bütün torunlarını, hattâ bütün akrabalarını kapsamına alır. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) soyu günümüze kadar daha çok Hz. Fatıma’nın (r. Anha) iki oğlu olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin tarafından devam etmiştir. Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere “Seyyid”, Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere de “Şerif” denilmiştir.

Üstad Bediüzzaman, “Size iki şey bırakıyorum; onlara bağlanırsanız kurtulursunuz: Biri Kitabullah, diğeri Âl-i Beytim” hadis-i şerifini özetle şöyle açıklar:
Bu hadis-i şerifte Kur’ân-ı Kerimin yanısıra tâbi olunması istenen Âl-i Beytten asıl maksat Sünnet-i Seniyedir. Kaldı ki, günümüze kadar Sünnet-i Seniyenin asıl kaynağı ve muhafızı Âl-i Beyt olmuştur. Bu silsile tarih boyunca Sünnete her cihetle bağlı kalma görevini büyük çoğunluk itibariyle yerine getirmişlerdir.

Diğer yandan Hz. Peygamber (a.s.m.) gelecekte Müslümanların büyük çalkantılar yaşayacağını Allah’ın izniyle bilmiş ve bu çalkantılar sırasında Müslümanların Kur’ân’a ve Sünnet-i Seniyeye bağlı kalan Âl-i Beytin etrafında toplanmalarını istemiştir.

Âl-i Beyte dahil olanların hatâ işleyebilecekleri konusunda Ehl-i Sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Çünkü onlar hiç bir zaman hatâ ve günah işlemekten korunmuş değillerdir. Günahkâr olurlar ama inkâra sapmazlar. Âl-i Beyte dahil olan kişiler itikad ve iman hususunda diğer Müslümanlardan çok ileri olmasa da, yine İslâma bağlılık ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık haksız da olsa bırakılmaz. Âl-i Beyt, işte bu İslâma şiddetli bağlılıkları ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle, İslâm dini lehinde en küçük bir belirtiyi kuvvetli bir delil gibi kabul ederler. Çünkü İslâma doğal taraftardırlar.
 
Üst