risale-i nura temel itirazlar

paraklitos

New member
bediüzzaman hz.leri,risale-i nur ve talebelerine işittiğim temel itirazları aşağıda sıralayacağım.bunu hem itirazların farkındalığına varmanın genel olarak faydalı olacağını düşündüğümden hemde cevaplara yönelik şahsım adına farklı perspektif elde etmek maksadıyla en densizlerini dahi paylaşacağım.malumatı olan arkadaşlar cevaplandırırsa memnun olurum.

itiraz 1. resullah(a.s)ın oğlu vefat ettiğinde hava durumunda meydana gelen fevkalade değişimler üzerine,ashabın; resulun oğlu öldü buna hava dahi yas tuttu demelerine hazreti peygamberin kişilerin fiilleri,doğumu ve ölümünün doğa olaylarına tesir olmaz demesine rağmen said nursi nin gittiği şehirlere bereket getirdiğini söylemesi(ısparta v.s)islam gerçekleriyle uyuşmamaktadır.

itiraz 2. ebced ve cifir kullanarak gelecekten haber vermek islam gerçeğiyle bağdaşmamaktadır.

itiraz 3. müslüman isevi kavramı çift dinlilik anlamına gelir ve islam gerçekleriyle bağdaşmaz.

itiraz 4.said nursi;acluni nin keşful hafa(hataların keşfi)sında hadis olmadığını açıkça koyduğu bazı sözlere said nursi hadis gibi itibar etmektedir.(ebu hanefe ümmetin kandili gibidir,temizlik imanın yarısıdır gibi.)

itiraz 5:said nursi,mürşidsiz kemala eren muhiddin arabi gibi üveysiler misali kendi hakkında ifrata kaçmaktadır.

itiraz 6:nurcular risale-i nurları kuran ve hadislerin üstünde rağbet etmektedir.

itiraz 7:nurculuk gibi kapalı ve müstakil fırkalaşmanın islamda yeri yoktur.

itiraz 8:said nursi'nin ittihatçılarla işbirliği halinde sultan hamite karşı durması ulul emre itaat vacibini terktir.

itiraz 9:said nursi,eserlerinde ittihat fikrinin kendinden önceki selefleri olarak abduh ve afgani gibi ehl-i sünnet dairesinden çıkmış kimseler ve namık kemal gibi tartışmalı kimseleri göstererek ehl-i sünnet alimine yakışmayacak bir iş yapmıştır.

itiraz 10:said nursinin ahirzamanla alakalı tevilleri(eşşeğe,şimendifer demek gibi),zahiri bir kenara bırakmak anlamına gelip batıniliğe yol açmaktadır.
 

OrhanCAN

Active member
Muhterem kardeşim,

Sıralama zahmetinde bulunduğunuz bu soruların cevabi yazıları net ortamında mevcuttur..

Araştırma lütfunda bulunursanız risale-i nur sitelerinde bu konuları açma zahmetinde bulunmazdınız...selamlarımla..
 

Huseyni

Müdavim
itiraz 1. resullah(a.s)ın oğlu vefat ettiğinde hava durumunda meydana gelen fevkalade değişimler üzerine,ashabın; resulun oğlu öldü buna hava dahi yas tuttu demelerine hazreti peygamberin kişilerin fiilleri,doğumu ve ölümünün doğa olaylarına tesir olmaz demesine rağmen said nursi nin gittiği şehirlere bereket getirdiğini söylemesi(ısparta v.s)islam gerçekleriyle uyuşmamaktadır.

itiraz 2. ebced ve cifir kullanarak gelecekten haber vermek islam gerçeğiyle bağdaşmamaktadır.

itiraz 3. müslüman isevi kavramı çift dinlilik anlamına gelir ve islam gerçekleriyle bağdaşmaz.

itiraz 4.said nursi;acluni nin keşful hafa(hataların keşfi)sında hadis olmadığını açıkça koyduğu bazı sözlere said nursi hadis gibi itibar etmektedir.(ebu hanefe ümmetin kandili gibidir,temizlik imanın yarısıdır gibi.)

itiraz 5:said nursi,mürşidsiz kemala eren muhiddin arabi gibi üveysiler misali kendi hakkında ifrata kaçmaktadır.

itiraz 6:nurcular risale-i nurları kuran ve hadislerin üstünde rağbet etmektedir.

http://www.risaleforum.net/risale-i...i-nurlarin-uzerinde-kurandan-fazla-duruluyor/
itiraz 7:nurculuk gibi kapalı ve müstakil fırkalaşmanın islamda yeri yoktur.

itiraz 8:said nursi'nin ittihatçılarla işbirliği halinde sultan hamite karşı durması ulul emre itaat vacibini terktir.

itiraz 9:said nursi,eserlerinde ittihat fikrinin kendinden önceki selefleri olarak abduh ve afgani gibi ehl-i sünnet dairesinden çıkmış kimseler ve namık kemal gibi tartışma kimseleri göstererek ehl-i sünnet alimine yakışmayacak bir iş yapmıştır.

itiraz 10:said nursinin ahirzamanla alakalı tevilleri(eşşeğe,şimendifer demek gibi),zahiri bir kenara bırakmak anlamına gelip batıniliğe yol açmaktadır.


Kardeş bu sorularınızın hemen hemen hepsinin cevabı konuyu açtığınız bölümde var. Zaten bu bölümün açılmasının sebebi gelen itirazları bir arada toplayıp bilgilerinize sunmaktır. http://www.risaleforum.net/risale-i-nura-ve-bediuzzamana-gelen-itirazlar/

Burada bulamadığınız bilgileri ise; Sorularla Risale | Ana Sayfa adresinden bulabilirsiniz. Biraz araştırıcı olmakta fayda var. "Merak ilmin hocasıdır."

Selam ve dua ile.
 

paraklitos

New member
anlaşılmamış galiba ben sorular yanıtlanamaz demedim...veya himm şu nurcuları bir sıkıştırayım falan gibi akıllı bıdıklık yapanlardan değilim...bilakis benimde muhattap olup araştırdığım kadarıyla yanıtlayabildiğim sorular...link verme değilde mevzular üzerinde motamot kelam edebilecek bir arkadaş,ağabey falan var ise faydalanmak için açtım...ömründe acluniyi ilkkez duymuş arkadaşların link vermesi için açmadım mevzuyu,zira bende biliyorum o linkleri.
 

paraklitos

New member
özellikle itiraz 1-4 ve 10 a dair herhangi cevaba rastlamadım...anımsadığım kadarıyla badıllı ağabeyin itirazlara verdiği müthiş cevaplardada mevzusu geçmemişti....malumatı olan arkadaş varsa genel linkler vereceğine hususi alıntı veya cevap verirse sevinirim...bu tarz itirazlarla karşılaşıldığında(zira ben karşılaşıyorum) afallanılmasın diye aslında mevzuyu açtım ama...sanki tepki için açtığım sanıldı sanırım...
 

mihrimah

Well-known member
Dile getirdiğiniz sorular elbette cevaplanır lakin, ne önemi var.
Bir alimin görüşlerini tasvip etmeyip, eleştiren anlamsız ve manasız sorular soran insanların, akıllarındaki soruları yanıtlamak kanımca faydasızdır.
Kişi sol çember içinde ablukaya alınmış ise hakikat dahi anlatılsa istifade edilmez.
Kaldı ki nezdimde bu soruları cevaplamaya tenezzül dahi etmem.
Bu sözlerimi şahsınıza almayın lütfen sunulan görüşlere binaen dile getirdim.
 

Elif_Gibi

Well-known member
bu tip konularda şöyle bir durum mevcut..eskiden internet aleminde bu tip sorular sorulduğunda abiler ablalar bilenler o kişiyi aydınlatabilme heycanıyla soruları en ince detaylarına kadar cevaplarlar ve cevaplamanın verdiği iç huzurunu doyasıya yaşarlardı..şimdi geldiğimiz nokta ise şu...aynı sorular defalarca kez soruluyor belki soran kişiler sorulan kişilerden daha çok biliyor ama anlamak istemeyince anlaşılmıyor demekki. işte bu yüzden artık eski heycanla bu soruları cevaplayacak kişileri pek bulamıyorsunuz çünkü cevaplayanlar katedilen bir mesafe göremediklerinden (kişiler niyetleri her ne ise ısrarla aynı zihniyette üstelikte cevapları defalarca kez verilmiş soruları sormaya devam ettikleri için) yılgınlık sözkonusu..o yüzden ya sabırlı olup bekleyeceksiniz ya da daha önce verilmiş doyurucu birçok cevabı itinayla araştırıp okuyacaksınız ;)
 

paraklitos

New member
elbette forumun bir geçmişi olduğu için bazı konular tartışılmış olması doğal...zaten sıraladığım itirazların bir bölümü internet yazılarındaki iddialarının derlemesinden ibaret...risaleye itiraz değil perspektif kazanma maksadında olduğumdan aslında bir miktar hayıflanmadım değil(başka bir forumda necip fazılın deyimiyle ham softa kaba yobazlık manasına gelebilecek nezaketsizlikle karşılandı,burada ise sorulara biz cevap verdiydik in dışında cevap yoksada en azından nezaketsizlik olmadı)...zira 1-4-10 ilahiyat altyapısı gerektiriyor cevaplanıdırmak için...ve cevabı bu forumun 3 sayfalık geçmişinde yok...ve doğal olarak cevabı biz bunun cevabını verdiydik değil...şunu demek lazım mevzu kafamı karıştırdığından değil ama özellikle teknik bir konu olan 4 e cevap verebilmek için hayli uğraşmışdım...sadece bediüzzaman değil bir çok islam alimi bahsi geçen hadisleri kullanıyor...herneyse internet kanalından fayda yok nur talebesi-ilahiyatçı bulmak gerek doyurucu cevap almak için...

ama şunu diyeyim..

itirazlar ve cevapları diye bir bölüm açılmışsa dışarıdan,maksadı üzüm yemek olmayan itirazları özümsemiş birinin(bu ateistte olur başka dindar gruplardanda fark etmez) gelipde pekala itiraz edebileceğini düşününce ''biz bu soruların cevabını verdik''in dışında cevap verebilecek kimse yoksa bu bölümün kaldırılması daha uygun olabilir.

dua ile...
 

Huseyni

Müdavim
ama şunu diyeyim..

itirazlar ve cevapları diye bir bölüm açılmışsa dışarıdan,maksadı üzüm yemek olmayan itirazları özümsemiş birinin(bu ateistte olur başka dindar gruplardanda fark etmez) gelipde pekala itiraz edebileceğini düşününce ''biz bu soruların cevabını verdik''in dışında cevap verebilecek kimse yoksa bu bölümün kaldırılması daha uygun olabilir.

dua ile...



Yok kardeş, dediğinize katılmıyorum. Üzüm yemeye gelmemiş biriyle kaybedecek vaktimiz yok bizim. Ki forumda bu tür tartışmaların neticesi genelde konuların kapanmasıyla neticeleniyor, maksat üzüm yemek olmadığından bi süre sonra seviye düşüyor. Orda cevabı varsa bakar, yoksa da buluruz inşaallah.
 

paraklitos

New member
evet itirazlarla ilgili forumdan herhangi bir cevap alamamıştım saolsun sorularla risale sitesi cevabını verdi aynen paylaşıyorum...
Soru

Acluninin hadis olmadığını söylediği bazı ifadelere, Üstadımızın hadis gibi itibar etmesini nasıl anlamalıyız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;



Aclunî diye bilinen İsmail b. Muhammed b. Abdulhadi. Hicrî 1087(m.1676) yılında, Suriye-Aclun'da doğdu. Küçük yaşta Kur'an'ı hıfzetti. On üç yaşındayken, ilim tahsili için Şam'a gitti. Orada Arap dili, feraiz/miras hukuku, usul, kıraat, fıkıh, hadis, tefsir gibi temel İslamî ilimleri okudu. Çağdaşları olan büyük âlimlerden ders aldı. Kısa zamanda, arkadaşları arasında temayüz etti. 1119'da Anadolu'ya geçti. Sonra tekrar Şam'a döndü ve ömrünün sonuna kadar, talebelere ders verdi. Çok âlim, Salih, takva sahibi olarak ömrünü tamamlayan Aclunî, hicrî; 1141(m. 1730) de Şam'da vefat etti. Bu arada çoğu hadis sahasında olmak üzere birçok eser telif etti. Bu eserlerden en meşhur olan: "Keşfu'l-hafa ve müzilu'l-ilbas amma iştehere mine'l-ahadisi ala elsineti'n-nas" adlı kitabıdır. Anlamı: "Halk dilinde hadis diye dolaşan sözler üzerindeki perdeyi kaldırmak ve iltibasları önlemek" demektir. Hadis edebiyatında bu tür çalışmaların en meşhur olanları, büyük muhaddis Sahavî'nin kaleme aldığı "el-Makasıdu'l-hasene" adlı eser ile ünlü muhaddis İbn Hacer Askalanî'nin yazdığı "el-Leali'l-mensure" adlı eserdir. Aclunî'nin söz konusu kitabı, temelde "el-Makasıdu'l-hasene"'ye dayanan ve ikinci olarak da İbn Hacer'in kitabından istifade edilerek yazılan bir eserdir. İçinde sahih olan hadislerin yanında zayıf, hatta uydurma rivayetler de vardır. Zaten kitabın maksadı, bunları okuyucuya bildirmektir. Yani halk arasında Hadis diye bilinen sözlerin gerçekten hadis olup olmadığını bildirmek ve konuyla ilgili kaynaklara atıfta bulunmaktır. En iyi tarafı, aldığı rivayetlerin durumunu incelemesi, konuyla ilgili âlimlerin görüşlerine yer vermesidir. Hatta bazen "bu hadis olarak sahihi değil, fakat manası doğrudur" şeklinde açıklanmalarla geniş bir perspektif sergilemektedir. (krş. Aclunî, Keşfu'l-hafa, I/2-6; İsmail, L. Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 123). Sorularla İslamiyet

Keşfu'l-hafa içinde bulunan her hadis mevzu yani uydurma demek değildir. Bu eserde sahih hadiste var sahih olmayan mevzu (uydurma) hadislerde vardır. Bu sebeple adı geçen eserde bulunan her hadise mevzu demek doğru olmaz müellifin o hadis hakkında yapmış olduğu tahkikata da dikkat etmek gerekir.

Üstad Hazretlerinin bu eserdeki hadisleri rivayet etmesinde ki gaye manası doğru olanları ayıklamak ya da hadis diye hücum eden dinsizlere cevap vermek niyeti iledir. Bu gibi sözler halk arasında hadis telakki edildiği için ehli fen bu sözlerin zahiri çelişkilerini tespit ederek doğrudan dine hücum ediyorlar. Bu sebeple Üstad Hazretleri hem bu hücumları bertaraf etmek hem de manası doğru olan bu sözleri izah etmek için bunlardan bahsetmiş.

İmam Azam ve İmam Şafii için bir çok hadis variddir. Bunlardan bazıları şu şekildedir: "Eğer din, Ülker Takımyıldızında bile olsaydı, Fars'tan bazı kimseler ona ulaşıp alabileceklerdi." Buharî, Tefsir: 62; Tirmizî, 47. sûrenin tefsiri: 3. "Kureyş'in âlimi yeryüzünün tabakalarını ilimle dolduracaktır." el-Aclûnî, 2:53, 54.Keşfü'l-Hafâ
.....
Soru
Efendimizin "Kişilerin fiilleri, doğumu, ölümü gibi hadiseler doğa olaylarına tesir etmez" mealindeki sözüne rağmen, Üstadımızın gittiği yerlere bereket götürmesi İslam gereçekleriyle uyuşmazlık gösteriyor, şeklindeki itirazlara nasıl cevap verebiliriz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;



Üstad Hazretleri hiçbir yerde benim hürmetime şöyle olmuş böyle olmuş demiyor, Risale-i Nurun bereketi ve iman derslerinin vesilesi ile olmuş diyor. Kaldı ki Allah’ın makbul zatları için bazı vakaları yaratması Kur’an ve sünnet ile çelişmez buna işaret eden bir çok ayet ve hadisler vardır.

Bu hususa Üstad Hazretleri şu şekilde işaret ediyor:
“Gök ve yer onlara ağlamadı. (Duhân Sûresi: 29.)
“Şu âyet, mefhum-u muvâfık ile şöyle ferman ediyor: "Ehl-i dalâletin ölmesiyle, semâvât ve zemin, onların üstünde ağlamıyorlar." Ve mefhum-u muhâlif ile delâlet ediyor ki, "Ehl-i imânın dünyadan gitmesiyle, semâvât ve zemin onların üstünde ağlıyor." Yani, ehl-i dalâlet, mâdem semâvât ve arzın vazifelerini inkâr ediyor, mânâlarını bilmiyor, onların kıymetlerini ıskat ediyor, Sâni'lerini tanımıyor. Onlara karşı bir hakâret, bir adâvet ettiğinden, elbette semâvât ve zemin, onlara ağlamak değil, belki onlara nefrîn eder. Onların gebermesiyle memnun olurlar. Ve mefhum-u muhâlif ile der: "Semâvât ve arz ehl-i imânın ölmesiyle ağlarlar." Zîrâ ehl-i İmân ise-çünkü-semâvât ve arzın vazifelerini bilir. Hakiki hakikatlerini tasdik ediyor. Ve onların ifade ettikleri mânâları İmân ile anlıyor. "Ne kadar güzel yapılmışlar, ne kadar güzel hizmet ediyorlar" diyor ve onlara lâyık kıymeti veriyor ve ihtiram ediyor. Cenâb-ı Hak hesâbına onlara ve onlar ayna oldukları esmâya muhabbet ediyor. İşte bu sır içindir ki, semâvât ve zemin, ağlar gibi, ehl-i imânın zevâline mahzun oluyorlar.” Otuz İkinci Söz

Bu mesele ayrıca tevessül konusu ile ilişkili olduğu için tevessül konusuna da kısaca değinelim.

İslam dininde tevessül yani Allah katında makbul bir şeyi vasıta kılarak Allah’tan bir şey istemek caizdir. Mesela Allah’ım Kabe hakkı için beni affet demek, Peygamber hürmetine bana yardım et, İmam Rabbani Hazretlerinin vesilesi ile beni şu musibetten kurtar demekte İslam alimlerince hiçbir sakınca görülmemiştir. Bunu sakıncalı ve şirk görenler ehli bidat ve ateş olan vehhabilik mezhebidir ki sapkın ve ehli sünnetin dışında olan bir mezheptir.

Vesileleri vesilelikten çıkarıp bizzat vesilelerden istemek şirk olur. Mesela ey Kabe bana şunu ver, ey Peygamber beni affet ey filanca benim başımdan şu musibeti al demek şirktir. İkisini bir birbiri ile karıştırmamak gerekir. Tevessül yani vesile ile Allah’tan istemek caizken bizzat vesileden yardım ve talepte bulunmak şirktir.

Vesile edilen şey Allah ile kul arasında kesif bir perde olup Allah’tan istemeyi engelliyor ise bu vesile şirk unsuru oluyor. Yok vesile Allah ile kul arasında şeffaf bir perde olup Allah’tan istemek manasına kuvvet veriyor ise bu makbul ve caizdir. İşte çapulcu hareketi olan vehhabi zihniyeti bu hakikati kavramadığı için tevessülü şirk olarak kabul ediyor.

Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler, Allah’tan korkun, ona ulaşmak için vesile arayın ve onun uğrunda cihad edin. Umulur ki, felâha kavuşursunuz.” (Maide: 35)

“Dua edenler rabbına ulaşmak için bir vesile edindiler. Böylece kim (Allah’a) daha yakın olur diye ortaya çıkar. Bunlar, onun rahmetini umuyorlar ve onun azabından korkuyorlar. Şüphesiz ki onun azabı sakınması gerekli olan husustur.” (İsra:57)

Hz. Enes anlatıyor: Hz. Ömer, kuraklık ve kıtlık olduğunda -halkla birlikte- yağmur duasına çıktığı her seferinde Hz. Abbas’ı vesile yapar ve şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Biz daha önce Peygamberimizi vesile yaparak senden yağmur istiyorduk ve sen de bize yağmur veriyordun. Şimdi ise -Peygamberimiz aramızda yok- onun amcasını vesile kılarak senden yağmur istiyoruz, ne olur bize yağmur ver” derdi ve hemen yağmur yağmaya başlardı. (Buharî, İstiska, 3).

İmam Ahmed ve Trimizî’nin bildirdiğine göre, Gözünden muzdarip olan a’ma bir adam Hz. Peygamber(a.s.m)’e gelerek kendisi için dua etmesini istedi. Hz. Peygamber(a.s.m), ona:” istersen senin için bunu tehir edeyim ki, ahiretin için hayırlı olur(Tirmizî’de: istersen sabredersin); istersen sana dua edeceğim” dedi. Adam, dua etmesini isteyince, Hz. Peygamber(a.s.m), ona güzelce abdest almasını, sonra iki rekat namaz kılmasını ve ardından da şöyle dua etmesini emretti: “Allah’ım! Senin rahmet peygamberin olan Muhammed’i vesila kılarak senden istiyor ve sana yöneliyorum. Ya Muhammed! Bu ihtiyacımın giderilmesi için seninle/seni vesile ederek, Rabbime yöneliyorum. Allah’ım! Onun hakkımdaki şefaatini kabul buyur!” (Tirmizi, Daavat, 119, Müsned, IV/138) Adam -gidip söylenenleri yaptı- dönüp geldiğinde gözleri açılmıştı (Tuhfet’u’l-Ahvezî, ilgili hadisin şerhi).

Hz. İbrahim'in(Peygamber Efendimizin çocuğu) vefat ettiği gün güneş tutulmuştu.

Halk bunun, onun vefâtıyla ilgili olduğunu sanarak, "İbrahim'in ölümü sebebiyle güneş tutuldu" dedi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bunu duyunca, Mescid-i Şerife vardı ve Allah'a hamd ve senâdan sonra Ashab-ı Kirama şu dersi verdi:

"Ey insanlar! Biliniz ki, güneş ve ay; Allah'ın kudret alâmetlerinden ikisidir. Bir kimsenin vefatı veya birinin hayatı sebebiyle tutulmazlar.
"Bunları tutulmuş gördüğünüzde, hemen mescidlere gidiniz. Onlar açılıncaya kadar da Allah'a duâ ediniz, namaz kılınız!"Tabakât, 1:142; Müslim, 2:630.

Bu olayda Allah resulü külli kanun ve olayların kişilerin ölüm ve kalımı ile değil Allah’ın değişmez prensipleri ile hareket ettiğini izah ediyor. Yoksa sema ve mevcudatın ehli iman ile alakasız ve kayıtsız olduğuna işaret etmiyor. Yağmurun yağmasının külli şartı Risale-i Nurdur denilse o zaman hata olur. Ama onun hürmetine yağmur geldi demekte bir sakınca yoktur.
Soru

Üstadımızın müteşabih hadislerin tevillerinde zahiri bırakıp batıniliğe yol açtığını söyleyenlere nasıl cevap verebiliriz? Örneğin; Eşşeğe şimendifer demesi gibi,..

Cevap

Değerli Kardeşimiz;



Batinilik akımı Kur’an ve sünnetin zahir ve muhkem hükümlerini incitmek ve inkar etmek üzere kurulmuş sapkın bir fırkadır. Halbuki ayet ve hadislerin zahir ve muhkem yönünden başka bir de batini ve işari yönleri vardır. Bu husus hadiste şu şekilde beyan ediliyor: “Herbir âyetin mânâ mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan herbirisinin [hadîsçe 1 شُجُونٍ وَغُسُونٍ “Her bir âyetin mânâ mertebeleri vardır; zâhirî (açık), bâtınî (açık ve görünür mânâsının içindeki, ehlinin anlayabileceği mânâ), haddi (kapsamı) ve muttala’ı (anlam çerçevesi) vardır. Bu dört mânâ tabakasından herbirinin de fürûatı (detayları), işaretleri, dalları ve ayrıntıları vardır.” (bk. Ebû Yâ’lâ, el-Müsned 9:287; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat 1:236.” tâbir edilen> fürûatı, işârâtı, dal ve budakları vardır”.

İşte hadisin tarif ettiği üzere ayet ve hadislerin zahirini ve muhakem kısmını incitmeden ve inkar etmeden işari ve batini yönlerini şerh ve tabir etmek bütün İslam alimlerinin ittifakla kabul ettiği bir usuldür. Hal böyle iken manası kapalı olan müteşebih hadislerin hakiki manalarını tevil ve tabir yolu ile izah ve şerh etmek batinilik değil tefsir ilmi sınıfındandır. Bu hakikatleri ve usulleri bilmeyen ihatasız adamlar tefsir ilmi ile Hurufilik ilmini aynı kefeye koyuyorlar.

Hatta müteşabih ayet ve hadisleri zahiri üstüne vermekte ciddi imani ve fikri riskler vardır. Mesela “Allah arşa istiva etti” ayetinde ki istiva terimini zahiri üzere anlamak küfür olur. Zira istiva yani oturmak terimi mekan ve zaman mefhumunu akla getiriyor halbuki Allah zaman ve mekandan münezzehtir. Öyle ise istiva teriminden kast edilen mana Allah’ın mahlukat üstünde ki tasarruf ve hükümranlığıdır. Buna benzer yüzlerce ve binlerce ayet hadisler vardır ki bunların zahirleri murat değil işaret ettikleri batini ve işari manalar muraddır. Tabi manası açık ve zahir olmayan ayet ve hadislere işari ve batini mana vermek keyfi değil belli bir usul ve ilmi çerçeve içindedir. Üstad Hazretlerinin bu gibi hadislere getirmiş olduğu bütün yorum ve tevillerin hepsi Ehl-i sünnet usulüne uygun ve mutabık tevil ve yorumlardır.

Özellikle ahir zaman , deccal ve mehdi gibi kavramlara işaret eden hadisler müteşabih olup manası kapalı olduğu için yoruma muhtaç hadislerdir. Yoksa bu gibi hadisleri olduğu gibi kabul etmek hurafeye kapı açmak ve Allah’ın adetlerine zıt hareket etmek olur ki bundan en çok İslam düşmanları istifade ediyor. Cahil ve avam güruhun ayet ve hadisleri zahire hamletmesi önemli bir hurafe kaynağıdır.

Soru

Ehl-i Sünnetin Ulul Emre itaat konusundaki tahşidatlarına binaen; Üstadın ilk dönem ittihatçılara yakın durmasını nasıl değerlendirmeliyiz, Abdulhamit ile ilişkileri nasıldır, AbdülHamit'e itaat etmiş midir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;



Üstad Hazretleri hayatının hiçbir döneminde iktidara ve hükümete karşı menfi bir isyan ve başkaldırı içinde olmamıştır. Ehl-i Sünnetin dahilde müspet hareket ve itaat prensibini daima tatbik etmiştir. Ama müspet hareket edeyim derken de zalimlere asla boyun eğmemiş doğru ve hakkı en açık bir şekilde çekinmeden daima ifade etmiştir. Bu Osmanlı döneminde de aynı cumhuriyet döneminde de aynıdır.

Üstad Hazretleri Abdulhamid Han Hazretlerinin şahsına karşı değil Osmanlılının köhnemiş ve yıkılmağa yüz tutmuş bürokrasi ve devlet yapısına karşı çıkmıştır ve bunlara ilmi ve sosyal reçeteler sunmuştur. Bu sunduğu reçetelerin bir kısmı İttihat ve Terakkinin savunduğu fikirler ile örtüştüğü için yan yana gelmiştir. Yoksa İttihat ve Terakkinin cuntacı ve menfi şahısları ile asla birlik içinde olmamıştır. Hatta ittihat ve terakkinin dine olan lakaytlığını şiddetli bir şekilde eleştirmiştir.

Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri İttihat ve Terakkiye nasıl bakılması gerektiğine işaret ediyor:
Eyyühe'l-avâm! Şimdi Allahaısmarladık, siz durunuz; havas ile konuşulacak bir dâvâm var. Hükûmet ve eşraf ve İttihad-Terakkîye mason olmayan kısmına karşı bir mühim meselem var. Münazarat

Üstad Hazretleri o dönemleri şu veciz ifadeleri ile özetliyor:
Bitlis vilâyetine tâbi Nurs köyünde doğan ben, talebe hayatımda rastgelen âlimlerle mücâdele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inâyet-i İlâhiye ile mağlûp ede ede İstanbul'a kadar geldim. İstanbul'da bu âfetli şöhret içinde mücadele ederek, nihayet rakiplerimin ifsadatıyla, merhum Sultan Hamid'in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim. Hürriyet ilânıyla ve 31 Mart Vak'asındaki hizmetlerimle İttihad ve Terakki hükûmetinin nazar-ı dikkatini celb ettim. Camiü'l-Ezher gibi, "Medresetü'z-Zehrâ" namında bir İslâm üniversitesinin Van'da açılması teklifiyle karşılaştım. Hattâ temelini attım. Birinci Harbin patlamasıyla talebelerimi başıma toplayarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak ettim. Kafkas cephesinde, Bitlis'te esir düştüm. Esaretten kurtularak İstanbul'a geldim. Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiyeye âzâ oldum. Mütareke zamanında, istilâ kuvvetlerine karşı bütün mevcudiyetimle İstanbul'da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van'da üniversite açmak teklifi tekrarlandı. On Dördüncü Şua
 

üstadý fakir

New member
anladımki tevil edilmeyecek ne bir söz ne de davranış kalmış.üstad metodunda başarılı olmuş ve bunada Cenabı Hak müsade etmiştir.kulların ne zaman nasıl ve ne şekilde imtihan edileceği Allah indindedir.bizler bilemeyiz.bunların hepsi birer imtihandır.50 yıl sonra ne olur.100 yıl sonra ne olur.yeni müctehidler çıkarmı vede şöyle dermi;risalei nurun şahsı manevisi dahi gelse diye başlayan cümleler ile yazdırıldığını iddia ettiği bir eseri savunsa ne olur.çünkü muhyiddin arabi ben hatemül evliyayım demiş,üstad ne oluyor bu durumda. mehdi dir demek kalıyor.çünkü evliya olamaz.yok mehdi değilse zamanın kutbu ise veliyyullah olması lazım derim.o da olamıyor arabiye göre.mehdilik vazifesi risaleinura verilse mehdi ile ilgili rivayetlerin ve hadislerin tevile ihtiyacı var.manevi olarak seyyid olduğuna göre üstad kendisi bizzat mehdi olmalı.mehdi ben mehdiyim diyemiyorsa kim ona mehdi diyecek.isa a.s gelecek herkesin haberi olmayacak,bilmesi gerekenler bilecek deniliyorsa ve kıyametin ne zaman kopacağı asla bilinmesi mümkün değilken ebced hesapları yapılarak bilinebiliyorsa,bütün bu karmaşa halinde iman nasıl muhafaza edilecek.bütün bildiklerim risaleleri okuyunca farklılaşıyorsa bunun vebali kimin olacak.bana yazık değilmi?kadere teslim gibi la yüsel bir tarzda risalelere teslim mi olalım.çıldıracam.abuk sabuk rüyalar görmeye başladım.külliyatın tamamını iki kez okudum.halada okuyorum.okudukça acayip sualler aklıma geliyor.soru sorunca aldığım cevap neden böyle düşündün oluyor.ya okumayı bırakacam yada kafayı sıyıracam.ya imam maturidinin akaidini terkedecem yada risaleleri terk edecem.afaroz edilmeyi göze alacak gibiyim.
 

Huseyni

Müdavim
Kardeş aynı şekilde biz de okuyoruz kafa mafa karışmıyo elhamdülillah. Sorgulamak güzel elbette gerekli olduğu hallerde var yalnız Üstadın bütün yazdığı eserler Mehdi as gibi mevzular değil. Bunlar külliyatın cüzi bir kısmını oluşturur. Asıl öncelikli olan kısmı ise imani mevzulardır. Önce onları bi anlıyalım sonra iman nuruyla bu dedikleriniz de açılır inşallah. Herkes gittiği kadar görür. Kendi bildiğini bu konularda b başkasına kabul ettirmek zorunda da değil. Bu gibi meselelerin müphem kalmasının da çok hikmetleri vardır.
 

Zuhr

Talebe
risale-i nur da iman hakikatlerinin ıspatları bulunur.
bu hakikatlerin daha önce başka alimler tarafından yapılan açıklmalarında eğer eksiklikler varsa giderilir.
ustada hazretleri hangi konuda hangi alimin nasıl düşündüğünü ve aslında nasıl olması gerektiğini, açık kalan yerleri tamamlayarak ifade eder.
bildikleriniz risale-i nuru okudukça farklılaşıyorsa, ve risale-i nurda hakikate muhalif bir anlatım bulunmadığına göre, ya yanlış yada eksik bilmişsinizdir.
ahir zaman şahısları ile ilgili açıklamalı dersler var isterseniz video kısmında onları bulup izleyebilirsiniz, bu girdiğiniz karmaşadan çıkmak istiyorsanız size yardım edecektir.
eğer çok aklınız karışıyorsa üstad hazretlerini zamanın bir alimi olarak kabul edip, ki öyledir, öyle okuyun.
 
Üst